Etiket arşivi: Rifat Serdaroğlu

BU İHANETİN GEREĞİ YAPILACAK

 

BU İHANETİN GEREĞİ YAPILACAK

portresi3

 

 

 

 

Rifat Serdaroğlu

Eyy Türkiye Cumhuriyetinin Savcıları, yazının başlığını iyi okuyun ve lütfen ezberleyin!
Bu başlık sadece bir temenni değildir. Bu bir emirdir.
Hem de T.C. Devletinin Başı olan Cumhur’un Başı’nın emridir. Üstelik TC Devletini
tüm dünyada temsil eden Büyükelçilerimizin huzurlarında verilen bir
“Saray Emridir.” Yani Ferman yerine de geçer.

Emir şu; Kim ki, “Bu suça ortak olmayacağız” adlı bildiriye imza atan 1128 Akademisyen gibi, Türk Devletini suçlar, fakat PKK Terör örgütünü görmezden gelirse ve hele-hele övmeye kalkarsa bunun adı, ihanettir. Bu ihanetin gereği derhal yapılmalıdır.

T.C. Devletinin Cumhuriyet Savcıları;
Saray’ın bu emrini derhal uygulamaya başladığınız görülmektedir. Sizleri kutlarım!
Ben de size yukarıdaki bildiriden çok daha ağır ifadeler içeren beyanlarda bulunan kişiler için ihbarda bulunuyorum. Bu ihanet suçunu işleyenlerin de yakasına yapışın.
Eğer yapışmazsanız görevinizi yapmamış, vatandaşlar arasında ayrım yapmış ve
“Kanun önünde herkes eşittir” ilkesini çiğnemiş olursunuz.
Ha, çiğnersek ne olur mu, diyorsunuz? Onu da yazının sonunda söyleyelim…

-T.C. Devleti, Kürtlere yıllarca asimilasyon-inkâr-ret uygulamıştır. (R.T. Erdoğan)
-T.C. Devleti, Dersim’de çocukları bile, sinek gibi öldürdü. (R. T. Erdoğan)
-T.C. Devleti, ayrıştırıcıdır. Ulusçulukla hesaplaşma zamanıdır. (Serok Davutoğlu)
-T.C. Devleti Kürtleri ezdi. PKK’lıların yerinde olsam, ben de dağa çıkardım. (Bülent Arınç)
– Öcalan’ın mesajları bizim de düşüncemizdir. Katılıyoruz. (Beşir Atalay)
-Öcalan’ın olayları okuma kabiliyeti var. Tecrübesine hayranım. (Yalçın Akdoğan)
-Bana Türk demeyin; Türk derseniz utanırım. (Ethem Sancak)

T.C. Devletinin Cumhuriyet Savcıları;
Mademki düşünceyi ifade etmeyi “İHANET” olarak kabul edip, soruşturma açıyorsunuz,
üst paragraftaki kişiler için de derhal soruşturma açmanız gerekir. Çünkü bunların söyledikleri, Akademisyenlerin bildirisinden çok daha ağırdır. Üstelik bunlar yalnızca söylem değil aynı zamanda eylem olarak da yaşama geçmişlerdir.

Eğer soruşturma açmazsanız, tüm dünyaya şunları söylemiş olacaksınız;

– T.C. Devleti, bir Hukuk Devleti değildir.
– T.C. Devletinde Yargı bağımsız değildir. Yargı Cumhur’un Başı’nın emrindedir.
– T.C. Devletinde Yargı, kişiye göre karar verir, üstünlerin hukuku vardır.
– T.C. Devletinde Yargı kalmamıştır. Yargı müsveddesi olan bir ucube vardır.

Hadi şimdi cübbelerinizi giyin ve Türk Milleti adına karar verin. Türk Milleti sizi izliyor…

Cumhur’un Başı Erdoğan;
Telaşınızı, korkunuzu çok iyi anlıyorum. 14 üncü yılına girdiğimiz iktidarınızın fiili olarak sonu gelmek üzere. Duvara dayandınız! Bu sistemle bir milim bile yol alamayacağınız görünüyor. Bu yüzden, bir zaman ayaklarınızın altına alıp ezdiğinizi söylediğiniz “Milliyetçilik” türküsünü söylemeye başladınız. Size nefes aldıracak ve yargılanmanızı erteleyecek olan Başkanlık sistemini bu sebepten istiyorsunuz. Ne yaparsanız yapın,
tarih sizi “Demokrat Liderler” arasında göstermeyecektir.

Bir Türk Gazisi size şunları sormamı istedi;

-İngiltere’nin önderliğinde Oslo’da, PKK Baronları ile sizin emrinizle görüşen ve PKK’lılara “Şehirlerimizi bomba ve silah deposu haline getirdiğinizi biliyoruz.” diyen MİT Müsteşar Yardımcısını niçin Yargının elinden kurtardınız? Bu cümle, iki gündür bas-bas bağırdığınız bildiriden çok daha fazla ihanet içermez mi? Bacağımdaki kurşunun hesabını ben kimden sorayım?

-Sizin emrinizle PKK’lılar ile görüşen “Kara Kutum” dediğiniz Hakan Fidan, PKK’lılara Sizinle savaşan orduyu biz içeri attık dediği için mi, onu tekrar ve kanunsuz olarak
MİT Müsteşarı yaptınız. Ayağımın sızısının acısını kimden alayım?

-Kamyon-kamyon bombalar şehirlerimize depolanırken, 80 bin ağır silah dağıtılırken
niçin seyrettiniz?

Valilere “Siz karışmayın” anlamında emirleri niçin verdiniz. Bu emirlerden birini Komutanım bana gösterdi. Hiç inkâr etmeyin. Her Vali, böyle emirleri çoğaltıp bir yerlere sakldı,
lazım olur diye!

PKK Mahkemeler kurarken, yol kesip devlet yollarına el koyarken,
T.C. vatandaşlarından vergi adı altında haraç toplarken, Türk Devletine sadık
Köy Korucularını şehit ederken, siz hangi görevdeydiniz?
Başbakan değil miydiniz?

Yaa, işte böyle! Senin “iki ayyaş” dediğin adamlardan, Büyük Atatürk var ya,
bak yıllar evvel ne demiş?

“İHANETİN NEDENİ OLMAZ AMA MUTLAKA BEDELİ OLUR…”

Bedel ödenecek ve bu ihanetin gereği yapılacak…

Sağlık ve başarı dileklerimle 16 Ocak 2016

Rifat Serdaroglu

========================================

Teşekkürler Sayın Rifat Serdaroğlu...

Her zamanki gib enfes bir yazı olmuş..

Sevgi ve saygı ile.
16 Ocak 2016, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Rıfat SERDAROĞLU : KİRALIK KAFANIN BEDELİ KÖLELİKTİR

KİRALIK KAFANIN BEDELİ KÖLELİKTİR

portresi_gulen

 

Rıfat SERDAROĞLU

Geldiğimiz noktaya bakar mısınız?
Binlerce yıllık devlet tecrübesi olan Türkiye Cumhuriyetinin kaderi 2 kişinin
eline kaldı!
Birisi; (AS: Bay RTE!)

*Cehalet, bilgi-görgü eksikliği ve aile ortamından kaynaklanan açgözlülük ile boğazına kadar şaibeye batmış, yalnızca kendini kurtarma derdinde!
-Devlet, elinde silah olan ve insan öldürmeye devam eden bir
Narko-Terör örgütüyle (AS : PKK) müzakere etmez.
-Devlet, Cemaat-Tarikat gibi illegal ve gizli örgütlerle birlikte yönetilmez.
-Bulunduğumuz coğrafyada Güçlü – Milli Ordusu olmayan milletler yaşayamaz.
-İletişim araçlarının bu kadar geliştiği çağımızda, hiçbir baskıcı-yasakçı rejim
ve tek adam yönetimi ayakta kalamaz
.
-Küreselleşen dünyada, dünya ve ülke ekonomik gerçeklerini keyfinize göre değiştiremezsiniz. Değiştirir ve başarısız olursanız, kendi insanlarınızı fakirleştirirsiniz. (AS: Türk insanı AKP ile yıllardır yoksullaştırılmakta!) 
Devlet yönetmenin değişmez bu gerçeklerini bilmeyen “Birisi”;
Narko-Terör örgütünü devletin muhatabı yaptı.
“Çözüm süreci” diye, terör örgütünün silahlanmasına, şehirlerimizi ve
devlet yollarını ele geçirmesine, her tarafın “bomba ve mühimmat deposu” haline getirilmesine izin verdi. Devletin en hassas birimlerine Cemaat militanlarını
bizzat kendisi yerleştirdi. Bakanlıkları Tarikatlar arasında pay etti. Milli Ordumuza kumpas kurulmasına ve yıpratılmasına yol verdi. Özerk kuruluşlarımıza müdahale ederek, ülke ekonomisinin dengelerini bozdu. 

Diğeri; (AS: Apo!)

Emperyalist Devletlerin yüz yıllar evvelki “Kürt Kartının” ve “Yeni Sevr’in” gönüllü oyuncusu oldu. Sakat (AS: Engelli) bıraktıklarıyla birlikte 54 binden çok 
insanımızın yaşamını çaldı. Yıktırdı-yaktırdı- öldürttü. Milyarlarca dolarımızın
heba olmasına yol açtı.

Örgütünün (AS : PKK)
– üçte birini Ermeni çetelerinden,
– üçte birini İranlı Kürtlerden ve
– diğerini de kandırıp dağa çıkardıkları Kürt çocuklardan oluşturdu.

İlk yakalandığında; “Ben Kürt değilim, benim anam Türk’tür.
Ben Devletin hizmetindeyim.”
diyen kokain bağımlısı bu sapık,
yukarıdaki “Birisi” sayesinde hala can aldırmaya devam ediyor…

Değerli Okurlar;

İleride çok ilginç olaylara tanık olacaksınız!
Çünkü Birisi” ve “Diğeri” her konuda daha önceden zaten anlaşmışlardı!
7 Haziran’da yapılan Genel Seçimler bu ikilinin istediği gibi sonuçlanmayınca, Fidan (AS: MİT Müsteşarı Hakan Fidan!) eliyle anlaşma yenilendi.

Kaba hatlarıyla plan şu                            ;

“Diğeri” kan akıtmaya, can almaya, yıkmaya-yakmaya devam edecek.
“Birisi” kahraman edasıyla terörle mücadele ediyor gibi görünecek!

Bu arada, yüzlerce genç yaşamlarını yitirecekmiş, ekonomi çökme noktasına gelecekmiş, kimin umurunda!

1 Kasım’dan 15-20 gün önce, “Birisi” barış çağrısı yapacak,
Diğeri” ateşkes sağlayacak ve yeni çözüm süreci başlayacak!
Birisi akan kanı durduran kahraman olarak seçimden tek başına iktidar olarak çıkacak ve “BAŞKAN” olacak.
Diğeri” ise, hastalık bahanesiyle önce ev hapsine,
sonra da dışarı çıkarılacak…
8

Veleddalin Âmin!

Ayı, arkadaşlarına “Bu sene dağda armut çok bol olacak..” demiş!
Arkadaşlarından biri; “Nereden biliyorsun?” diye sorunca,
Canım öyle istiyor.” demiş.
Birisi” ile “Diğerinin hesabı da aynen ayının hesabı gibi!
Türk Milletinin o eşsiz sağduyusunu, devletine-tarihine-geleceğine,
yeri geldiğinde nasıl sahip çıktığını bu iki sepet bilmiyorlar.

Türk Milleti, bu çirkef oyunu mutlaka kafalarına geçirecektir.
Göreceksiniz!

==================================

Dostlar,

Önceki Sağlık Bakanlarımızdan yürekli ve birikimli yazar Sayın Rifat SERDAROĞLU, yazdıkça açılıyor gördüğünüz gibi..

İlerleyen yaşı ile emeklilik yaşamının tadını çıkaracak iken yaşadığı şu gerilime ve acıya bakınız.. Biz de sözde tatildeyiz ama ne emperyalizm tatile çıkıyor ne de içerideki iğrenç maşaları! Dolayısıyla gecenin 02:38’inde, Ağustos böceklerinin derin sessizliği içinde “peeeeeeeek çok” insanımız “deriiiiiin” uykularda iken biz klavye başında nöbetteyiz…

Büyük Atatürk;

Bizi mahvetmek isteyen emperyalizme ve bizi yok temek isteyen kapitalizme karşı savaşımı MESLEK edinmesi gereken zavallı bir halk olmanın gerektirdiği yapılanmayı hedeflemeliyiz.” Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK

Derken, “meslek edinmeliyiz” kritik vurgusuyla yüksek zekasını bir kez daha
ortaya koyuyor :

“Bizi mahvetmek isteyen emperyalizme ve bizi yok temek isteyen kapitalizm..” ile savaşım (mücadele) öyle boş zamanlarda, hafta sonlarında ya da tatillerde işten arta kalan zamanlarda verilebilecek bir savaşım mıdır?! Yoksa, bu 2 lanetli – kadim düşmanla sürgit savaşımı “2. bir meslek edinerek” “sürekli”, güncel ölçü ile “7/24” mü sürdürmek gerekir?O, Yüce ATATÜRK;

  • “.. Ben, günü geldiğinde, en büyük armağanım olmak üzere Türk ulusuna canımı vereceğim..” kararlılığı içinde yaşamadı mı? Onca yoğun yaşam ile ömrünü “hızla”
    bizim için tüketmedi mi? 57 yaş ölünecek yaş mıydı? Dediğini tam da yapmadı mı??

*****

Atalar boşuna mı uyarmıştı : “Su uyur; düşman uyumaz!” diye?

Artık uyanmanın zamanıdır..
Nazım Hikmet‘in de güzelim çağrısında çook ustaca yaptığı gibi :

Kuvayı Milliye şehitleri, mezardan çıkmanın vaktidir!

Toplumu kim uyandıracak?

Biz de Sayı Serdaroğlu gibi iyimseriz…

Türk Milleti, bu çirkef oyunu mutlaka kafalarına geçirecektir…

Sevgi ve saygı ile.
23 Ağustos 2015, Tekirdağ

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

İHANET DEĞİLSE NE?

 

İHANET DEĞİLSE NE?

Rifat Serdaroğlu

Türkiye Cumhuriyeti Devletinin resmi görevlileri, dönemin Başbakanı Erdoğan’ın
izni ve emriyle 2008 yılında başlayarak Oslo’da, PKK Narko-Terör örgütünün
Avrupa Baronları ile İngiltere temsilcisinin denetiminde (!) tam BEŞ toplantı yaptılar!
Her toplantıdan sonra dönemin Başbakan’ı Erdoğan’a doğal olarak hem bilgi verildi, hem de toplantıların tutanakları kendisine teslim edildi!
Dönemin Başbakan’ı Erdoğan’ın da, Cumhurbaşkanı Gül’ün Başkanlığında toplanan Milli Güvenlik Kuruluna, devlet olmanın gereği olarak bilgi verdiğini kabul ediyoruz…

Oslo’daki görüşme zincirinin beşincisinde, dönemin Başbakan Müsteşar Yardımcısı, şimdinin MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın önünde şu görüşme gerçekleşiyor;

Sabri Ok. (PKK);
Bizim güçler (PKK) her tarafta var onu söyleyelim. Türkiye’nin her tarafında var. Karadeniz’de de var, Toroslarda da var.
A.G. (T.C. MİT Müsteşar Yardımcısı);
Biliyoruz, metropolleri de doldurdunuz. Bu arada patlayıcılarla (!) doldurdunuz!
Sabri Ok. (PKK);
Yok canım. (Gülerek)
A.G. (T.C. MİT Müsteşar Yardımcısı);
Hepsini biliyoruz!
Sabri Ok. (PKK);
Onlar bir tarafa! Biz şimdi bu süreci ilerletelim, önemli olan o…

*****

Bu konuşmalar, noktası virgülüne dek doğru ve gerçektir. Yalan olsa dönemin Başbakanı niçin bu elemanları korumak için 24 saatte yasa çıkarmak zorunda kalsın ki?
Devlet olmanın gereği olarak tüm bu konuşmaların Milli Güvenlik Kurulunda ve Bakanlar Kurulunda tartışılması şarttır. Eğer MGK ve Bakanlar Kurulu, herhangi bir köy kahvesi değilse, Türkiye demokratik parlamenter rejimle yönetilen bir ülke ise, böyle olması şarttır. Olmuyor ve bu iki Kurula bilgi verilmiyor ise, ülke faşist kafalı
tek adam tarafından yönetiliyor demektir ki, bu facianın sorumluları da bu iki Kurulun üyeleridir.

Şimdi, yüreğinde bir parça olsun vatan sevgisi ve insan sevgisi bulunanlara soruyorum :

Devletin görevlileri, ülkenin Büyükşehirlerinin PKK Narko-Terör örgütü tarafından PATLAYICI DEPOSU haline getirildiğini biliyor ve siyasi irade
bu kişileri
yasal koruma altına alıyorsa, o günden bu yana öldürülen-yakılan-sakat bırakılan insanlarımızın ve maddi yitiklerimizin sorumlusu kimdir?

Bu hükümet değil midir?

Bu ağır suç vatana ihanet değilse, nedir?

Erdoğan Ailesinin Sabah Gazetesinin 11 Temmuz’da verdiği habere göre;
MGK Genel Sekreterliği tarafından MGK ve Bakanlar Kuruluna sunulan raporda,
PKK Narko-Terör örgütünün “Yurtdışına çekiliyoruz” dediği dönemde silahlanmaya devam ettiği yazıldı. Şehir savaşına hazırlanan örgüt kentlerdeki evleri mühimmat deposuna çevirip 80 BİN UZUN NAMLULU silahı buralarda sakladı, denildi!

80 Bin uzun namlulu silah! Ne için ve kime karşı kullanmak üzere depolanır?
-Sözüm ona BARIŞ isteyen hangi örgüt elindeki yüz binlerce silaha ek olarak
YEDEK olarak 80 bin ağır silahı depolar?
-Bu kadar büyük çapta ağır silah nasıl, hangi yolla ve kimlerin görevlerini yapmayıp
göz yumması ile ülkeye sokulup, depolanabilir?
-Devlet koruması olmasa, bu iş yapılabilir mi? 80 Bin tavuğu, kamyonlara doldurup Hakkâri’den İstanbul’a götürmeye kalkın, başınıza neler gelir, şaşırırsınız!

Bu ağır suç, vatana ihanet değilse nedir?

Bu ihanetten, Milli Güvenlik Kurulu’nun Asker-Sivil-Bürokrat tüm üyeleri,
Bakanlar Kurulu Üyeleri ve tüm güvenlik birimlerinin başındaki bürokratlar
Türk Milletine karşı sorumludurlar.
Milli hassasiyetleri olan, kafasını ve gönlünü BOP Projesine-IŞİD-PKK gibi aşağılık örgütlere değil de; Türk Milletine-Türk Devletine ve Türk Tarihine veren bir iktidar,
bu kişilerin tamamını vatana ihanetten yargılamalıdır…

İhanet içindeki bu kafalara, oylarıyla veya susarak-korkarak destek verenleri de,
eğer kaldıysa kendi vicdanlarına havale ediyorum.

Eyy Türk Milleti!
Tüm bunlar gerçeği görmene yetmedi mi?
İlla 80 bin uzun namlulu silahın, çocuklarının canını almasını mı bekliyorsun?
Senin elindeki tek silahın OY dur. Lütfen artık silaha-kana-ölüme ve bunların sırtından iktidarlarını sürdürmeye çalışan hainlere oy verme!
Allah aşkına verme be kardeşim? Kime verelim diyorsan,
kezlerce söyledik ama yarın son bir kez daha söyleyelim…

Sağlık ve başarı dileklerimle
10 Ağustos 2015

=================================

Dostlar,

Üstüne söylenecek söz bırakış mı üstat Rifat Serdaroğlu??

Birileri apaçık ve yıllarca ülkeye – vatana – ulusa ihanet edecek ve bunun adı konamayacak?? “Hainsin!” denemeyecek… Tam bir zul değil mi??

AKP – RTE’nin iktidarı yitirdikleri 7 Haziran 2015 seçimini “beğenmeyip” (!?)
türlü kanlı oyunlarla ülkeyi zorla bir seçim YİNELEMESİNE (erken seçim değil bu!!) sürüklemeleri kabul edilebilecek bir durum değildir. Seçimden sonra 32 gün, Bay RTE, TBMM Başkanlık Divanı’nın oluşmasını beklemiştir zorunlu olmamakla birlikte.
32 gündür de Bay Davutoğlu koalisyon kurma masalıyla top gezdirmektedir. 13 gün kalmıştır geriye, 45 günlük Anayasal sürenin dolmasına (md. 116).. Sonra top bir kez daha Bay RTE’nin ayağına geçecektir. Seçimden sonra 64 gün ve ortada hükümet yok!? Böylesi bir tablo bir Patagonya’da – Filipinlerde olabilir bir de olsa olsa Tayyipgilerin ülkemizi terfi ettirdikleri “ileri demokrasimizde” !

Tüm bu hukuk tanımazlıkların kanlı bilançosunun yasal hesabı ilgililerinden
mutlaka sorulacaktır.. Kaçış yoktur.. Bu ölümcül korku ile hata üstüne hata yapıyorsunuz ve bu kısır döngü de ödünüzün patladığı sonu yaklaştırıyor..

Bu sefil oyun geri tepmeli ve halkımız, zoraki yinelenecek seçimde bu oyunbozanlara artık Anadolu şamarını indirmelidir.. Türkiye’nin başka kurtuluş yolu kalmamıştır.

Sevgi ve saygı ile.
10 Ağustos 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

TÜRKİYE PARTİSİ HDP

 

TÜRKİYE PARTİSİ HDP!

Rifat Serdaroglu

Hangi etnik kökenden, hangi inançtan, hangi düşünceden olursa olsun bu vatanın ekmeğini yiyen, suyunu içen, havasını soluyan her insan ülkesinde huzur-zenginlik- çağdaşlık-barış içinde yaşamak ister. Hainler, siyasetteki ajanları, yabancı istihbarat örgütlerinin maşası olan satılmışlar dışında…

T.C. Devletinin kuruluş gerekçelerine, Ulus Devlet yapısına, Lâik Cumhuriyete karşı olan ve bu tutumundan dolayı Anayasa Mahkemesi tarafından “Lâiklik karşıtı  eylemlerin odağı” olmakla suçlanan ve mahkûm edilen AKP,
“Demokratik Haklar Sorunu” ile “Terör Sorununu” birbirine karıştırdı.

Üstelik bunu, BOP Eşbaşkanlığını kabul ederek, bilerek ve isteyerek yaptı.

Geldiğimiz noktada, eline silah alıp 54 bin insanımızın yaşamını çalan, uyuşturucu-organ-kadın kaçakçılığı yaptığı, tüm hür devletler tarafından belgelenerek kabul edilen PKK Terör örgütü militanları; Türk Televizyonları ve özellikle CNNKÜRT’ün kadrolu Kürtçü elemanları tarafından “Dağlarda çok eziyet çekmiş zavallılar” olarak gösterilir oldu!

Şimdi yeni moda deyim; HDP Türkiye’nin Partisi olmalı!”
Demek ki HDP şu ana kadar Türkiye’nin partisi değildi!
Peki, HDP kimin veya kimlerin partisidir?
“HDP, Türkiye’nin partisi olmasın” diye dayatan Kandil değil midir?
Çok partili Siyasi yaşama geçtiğimizden beri oluşan parlamentoları inceleyin.
Her dönemde, en az 150 Kürt kökenli vatandaşımızın Milletvekili olduğunu görürsünüz. Bunlar Türkiye’nin Milletvekilleri değiller miydi?

Mademki barış-kardeşlik- huzur için HDP’nin Türkiye Partisi olması şart, o zaman asgari müştereklerimizi belirlemeliyiz. Öyle ya, herkes acısını yüreğine gömecek ve birlikte barış içinde yaşayacaksa, bunun temelini sağlam atmamız gerekmez mi?

HDP Türkiye Partisi olacaksa şu sorulara açık-net-art fikirsiz yanıt vermelidir :

– Silahı olan ve öldürmeye devam eden birinin “Barış” talebi gerçekçi midir?
– PKK bir terör örgütü müdür, yoksa bir kurtuluş ordusu mudur?
HDP, PKK’ya “Silah bırakın” diyebilecek midir?
– HDP; PKK Kandil Yönetimine “Siz bize emir veremezsiniz” diyebilecek midir?
-HDP; Büyük Kürdistan Devleti kurma hayalimiz yoktur. diyebilecek midir?
-HDP, Bölgedeki feodal yapıya karşı çıkıp, toprak reformu isteyebilecek midir?
-HDP, PKK’nın öldürdüğü, çocuk-kadın-yaşlı-öğretmen-doktor-mühendis-işçiler için
ne düşünmektedir?
-HDP, “Bir erkek dört kadınla evlenebilir” diye Anayasasına madde koyan Barzani ile ideolojik ve örgütsel bağını kopartabilecek midir?
-HDP, çoğu partisinin ilçe yöneticisi-delegesi olan kaçakçılar için ne düşünmektedir?
-HDP, bölgede ödenmeyen elektrik-su-telefon-doğalgaz-vergi paraları için
ne düşünmektedir?
-Türkiye Partisi olmak istediğini söyleyen HDP, Ermeni-Süryani-Yahudi-Eşcinsel kişilerden Milletvekili seçtirmiştir. Hatta soyadı Öcalan olan birini de TBMM’ye sokmuştur. HDP, PKK’nın öldürdüğü Kürt kökenli vatandaşlarımızdan birinin kardeşini, örneğin

“Öcalan’ın Yoğunlaştırma Evlerinde” tecavüze uğrayıp sonra PKK’lı
kadın militanlara öldürtülen bir Kürt kızının kardeşini Milletvekili yapmayı
niçin düşünememiştir?

-Sayıları 3 milyonu bulan ve Irak’ın “Asli Unsurlarından” biri olan Türkmenler, bölgenin en eğitimli, en çalışkan, kültür düzeyi en yüksek, şehir yaşamına en alışkın kesimidirler. Türkmenler sistemli olarak “Kürtleştirme” politikaları ile
yok edilmektedirler. HDP, bu katliam karşısında niçin sessiz kalmaktadır?

HDP, tüm bu sorulara en açık biçimde yanıt vermelidir.
Birbirimizi kucaklayacaksak HDP, benim İzmir’li bir vatandaş olarak
T.C. Devletinin Anayasasına – Yasalarına uyduğum gibi uyacağını taahhüt etmelidir. Ben, TC Devletine nasıl vergi ödüyorsam, o da ödemelidir…

Bugün HDP Genel Başkanlık koltuğunda oturan Selahattin Demirtaş da,
T.C. Devletine bağlılığını göstermek için PKK terör örgütünün üst yöneticilerinden olan abisini Türkiye’ye getirtip, Türk Adaletine teslim etmelidir…

Türk Devletini, Türk Milletini, Türk Bayrağını, Türk Dilini seven ve saygı duyan herkes Türkiye’nin gerçek sahibidir. Gördünüz mü, Türkiye’nin partisi olmak ne kadar kolaymış!

Sağlık ve başarı dileklerimle (11.07.2015)

============================

Dostlar,

Sayın Serdaroğlu bu güzelim yazısı için teşekkürü hak ediyor değil mi??

Sevgi ve saygı ile.
12 Temmuz 2015, Tunceli

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

KARIŞMAYIN CUMHUR’UN BAŞINA!

KARIŞMAYIN CUMHUR’UN BAŞINA!

Rifat Serdaroglu

Karışmayın kardeşim, karışmayın yahu!
Bakın biz YSK “Yüksek Seçim Kurulu” olarak karışıyor muyuz? Karışmıyoruz!
Beştepe Sarayı onun özel evidir, koltuğu deridir, ne yapsa yeridir…

Bizim görevlerimiz arasında, “Cumhur’un Baş’ının Anayasa ve Yasalara uymasını sağlamak” diye bir madde var mı? Yok! O halde bizden ne istiyorsunuz?
Cumhur’un Başı, “Beni Millet seçti, Parlamenter sistem beklemeye alındı” demedi mi?
“Astığım astık, kestiğim kestik, ne istersem yaparım”, demedi mi?
Bizi “Hukuk Devletinin Yargıçları” zannettiniz galiba! Hukuk Devleti kaldı mı ki?
Artık, Türkiye’de “Tek Adamın Çoklu Hukuk Sistemi” var. O ne derse o olacak. Yerseniz…

Değerli Okurlar;
Yüksek Seçim Kurulu’nun hal-i pür melâli aynen yukarıdaki gibidir. Acınacak haldeler. YSK, yalnızca seçimlerin Genel Yönetim ve Denetimini yürüten bir kurul değildir. Yargıtay ve Danıştay’ın kendi içlerinden çıkardıkları üyelerden oluşan, seçimlerin YARGISAL denetimini de sağlayan karma egemen ÜST YARGI MERCİİDİR…

Cumhur’un Başı, bir ayağının altına “TC Anayasasını”, diğer ayağının altına,
“Eşit ve Adil Seçim” ilkesini alıp ezerken, bir de eline aldığı Kur’an-ı Kerim ve Camileri propaganda mekânı yapmasıyla “Lâiklik İlkesini” yok saymaktadır…

Cumhur’un Başı’ nın “Bilerek ve isteyerek suç işleme özgürlüğü” var mıdır?
Hukuk Devletinde böyle bir saçmalık olabilir mi?
Anayasa’nın üstünde bir güç mü vardır?
Görevi, Türkiye’de Eşit-Adil- Dürüst ve Yasalara uygun bir seçimi gerçekleştirmek olan ve TÜRK MİLLETİ adına karar veren, kararlarına itiraz edilemeyen YSK Üyesi
Yüksek Yargıçlar, “Cumhurbaşkanı’nı denetleme yetkimiz yok” deyip hukuksuzluğu sadece seyretmekle yetinebilirler mi?

Cumhur’un Başı’na karışamayan YSK, nasıl olur da içinde, Erdoğan adı geçen DOMBRA şarkısını yasaklayabilir? YSK’nın gücü ancak şarkılara-türkülere mi yetiyor?
Cumhur’un Başına karışamayız ama O’nun adı geçtiği için AKP bu şarkıyı kullanamaz!

Demokratik Rejimlerde;
OY vicdanın sesidir, OY düşüncenin somutlaşmış halidir, OY Türk Milletinin kararıdır, sonuçta OY NAMUSTUR.

Soru şu;
Türk Milleti adına karar verebilen, kararları kesin olan, Yüksek Yargıçlardan oluşan
bu Yüce Heyet, nasıl olur da, Cumhur’un Başı’nın göz göre-göre, Türk Milletinin namusu olan “Oy Hakkına” saldırıda bulunmasına izin verebilir? Devletin olanaklarını pervasızca kullanıp eski partisine oy toplamasına, üzerine yemin ettiği Anayasa’yı çiğneme pahasına tarafsızlığını yitirmesine niçin sessiz kalabilir?

Ortada, dünyanın ve tarihin gözü önünde açıkça ve pervasızca işlenmekte olan bir suç var. Suçu işleyen, ister Cumhur’un Başı Recep, ister dağdaki çoban Recep olsun, fark eder mi?

YSK’nın Yüksek Yargıçları;
Haklı değilsiniz. Haklı olsanız bu kararınızda oybirliği olurdu. Neden ve kimden korkuyorsunuz? Siz kendiniz seçime girseniz, mevcut YSK’ya güvenir miydiniz?

Yapacağınız iş çok basit!
Siz Cumhur’un Başı’nı değil, O’nun işlediği seçim suçlarını engelleyin.
Mademki, O’na karışamıyorsunuz, konuşmalarının yayınlanmamasını sağlayın.
YSK olarak alacağınız bir kararla, tüm televizyonların ve basın organlarının,
Cumhur’un Başı’nın seçimle ilgili konuşmalarını yasaklayın.
Türk Milletine saygınız kaldıysa bari bunu yapın…

Muhalefet Partilerinin Genel Başkanlarına ise önerim şudur;
İktidara geldiğinizde, tüm Yüksek Yargı Mensuplarının malvarlıklarını yıl-yıl olarak, devlette çalışan birinci derecedeki yakınlarının işe giriş tarihleri ve yöntemlerini,
devletten ve belediyelerden ihale an birinci derecedeki yakınlarının adlarını açıklayacağınızı lütfen şimdiden ilan edin.

Görelim bakalım kimler vicdanı unutup, cüzdana sıkışmış

Sağlık ve başarı dileklerimle 28 Mayıs 2015
Rifat Serdaroğlu

UYANIK BANKER / TANKER BİLO

 

UYANIK BANKER / TANKER BİLO

Rifat Serdaroğlu

26 Nisan 2012’de Bilal Oğlanın Türgev Vakfına, hayırsever bir kişi tarafından tam tamına
100 Milyon Amerikan Doları Bağış yapılmıştı.
Nedense bağış sahibinin adı saklanmıştı!
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, 17-25 Aralık 2013 Hırsızlık-Yolsuzluk-Rüşvet olayları açığa çıktıktan sonra 2014 yılında bu gerçek olayı belgesiyle açıklamıştı.
Zaten Bilo, “Yok böyle bir bağış kardeşim, iftira bu” diyememişti!

Uyanık Banker / Tanker Bilo’nun, Dönemin Başbakanının evinde,
çok daha fazla Dolar/Avro’yu istiflediğini hepimiz biliyoruz.

Uluslararası Uzman Kuruluşların ve en son olarak Türkiye Adli Tıp Kurumunun doğruladığı
ses kayıtları bu gerçeği apaçık ortaya çıkarmıştı.

Başta dönemin Başbakanı, ekibi ve haram havuzundan beslenen, havuz medyasının maaşlı tetikçileri “Darbe Girişimi- Paralel” diye, bu istifleme olayını da örtmeye çalışmışlardı!

Şimdi sizlerle birlikte, Uyanık Banker / Tanker Bilo’nun istiflediği veya gizli bir yere naklettiği “ÇOK ÇOK ÇOK PARAYI” bırakıp, yalnızca 2012’de kaynağı belirsiz 100 Milyon Dolardan, günümüze dek ne kazandığını basit bir hesapla bulalım…

26 Nisan 2012’de Dolar 1.76 TL idi. Bugün ortalama Dolar 2.60 TL’dir.
100 Milyon Dolar X 1.76 TL= 176 Milyon TL. (2012)
100 Milyon Dolar X 2.60 TL= 260 Milyon TL. (2015)
Vakıfbank’ın Türgev’e uyguladığı özel faizi yok sayarsak (en az 40 Milyon TL eder),
3 yılda Uyanık Banker/Tanker Bilo’nun kur artışından elde ettiği avanta 84 Milyon TL’dir.
Bir kalemde, kaç tanker parası birikti?
Tanker almasın da, ne yapsın çocuk?
Onu da siz düşünün lütfen…

Yine sizlerle Şebnem Turhan’ın Hürriyet’teki yazısındaki rakamlara beraberce bakalım;
TC Merkez Bankası Uluslararası Yatırım Pozisyonu 2014 Aralık Ayı Verilerine göre;
Türkiye’nin 230 Milyar Dolar Varlığına karşılık, 661,3 Milyar Dolar Yükümlülüğü var.
Yani en açık deyişle, 230 Milyar Dolar alacağımız, 661.3 Milyar Dolar borcumuz var.
Bu yüzden net döviz açığımız, yani ihtiyacımız olan para, 431 Milyar Dolar.
16 Ocak 2015te yani yaklaşık 50 gün önce Dolar 2,29 TL idi.
Borcumuzu 16 Ocak’ta kapatmak isteseydik 993,1 Milyar TL ödememiz gerekiyordu.
Bugün kapatmak istesek, 1 Trilyon 99 Milyar TL ödememiz gerekecek!
Yani AKP sayesinde, 50 günde borcumuz durduğumuz yerde 106 Milyar TL arttı…

Peki, ya Banker / Tanker Bilo’nun 100 Milyon Dolar aldığı tarihle, bugün bu borcu kapatmak arasında ne kadar fark var?
AKP sayesinde ne kadar kazık yemişiz? Yaklaşık 700 Milyar TL…

Bu parayı Cumhurun Başı Recep mi, Bilal Oğlan mı,
yoksa Merkez Bankası Başkanı mı ödeyecek?
Ne gezer! Elektriğe-benzine-mazota-tüp gaza- sigaraya-içkiye ve tüm devlet hizmetlerine yapılacak kocaman zamlarla bizler, yani Türk Milleti ödeyeceğiz…

Muhafazakâr Müslümanlık bu, İleri Demokrasi bu, Yeni Türkiye bu…
Uyanık Banker / Tanker Bilo kazanır, Türk Milleti borçlanır!

7 Haziran’da (2015) Genel Seçim var. Hadi yine AKP’ye oy verin,
Hanedan kazanmaya devam etsin, sizler borçlanmaya devam edin.
Ne demişler, borç yiğidin kamçısıdır…
Ye kamçıyı, ver oyu. Ver oyu ye kamçıyı…

Sağlık ve başarı dileklerimle, 07 Mart 2015

ARINÇ İHSANOĞLUNA ÇALIŞIYOR


ARINÇ İHSANOĞLUNA ÇALIŞIYOR

Rifat Serdaroğlu

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Erdoğan’ın kendisini kezlerce azarlamasının, dışlamasının, bozmasının ve son olarak da istifasının Abdullah Gül tarafından önlenmesinin acısını, seçimlerde Ekmeleddin İhsanoğlu’na çalışarak çıkartıyor.

Eğer böyle olmasa, Arınç tecrübesinde biri, seçim öncesi özellikle kadınların sinirlerini zıplatacak, onları Erdoğan’dan uzaklaştıracak sözleri üst üste tekrarlar mıydı?

Son günlerdeki birkaç manzarayı sizlere, haberin arkasını araştırarak anlatmak isterim:

-Göbeğine kadar sakallı – şalvarlı – ortaçağ karanlığından fırlamış bir sürü insan, İstanbul gibi bir dünya kentinin göbeğinde açıkça IŞİD çetesinin propagandasını yapıyor ve insanları “CİHADA” çağırıyor. Arınç’a bağlı olan Anadolu Ajansı da bu çirkin olayı fotoğraflarıyla tüm basına anında servis ediyor… Kadının, kahkaha atmasını “İFFETSİZLİK” sayan Arınç, bu caniler için tek söz etmiyor. O fotoğrafları gören; IŞİD’in acımasızca kafa kestiğini öğrenen, kadınlara köle muamelesi yaptığını bilen hangi kadın, tüm bunları Silah-Para ile destekleyen Erdoğan’a oy verir?

Kadın-Erkek eşitliğini “YARATILIŞA TERS” olarak gören Erdoğan’a
aklı başında hangi kadın oy verir?

– Dengir Mir Mehmet Fırat, AKP kurucusu ve yıllarca AKP Genel Başkan Yardımcılığı yapmıştır. Kâhta-Adıyamanlıdır. Mersin’de geniş narenciye arazileri vardır. Avukattır, ihracatçıdır. Öz be öz Türk olan Rişvan Aşiretindendir, fakat kendisini Kürt Beyi olarak görür. Adıyaman’da 10-15 bin oya hükmetme yeteneğine sahiptir. Kökü Türk olan
bu çakma Kürt Beyi, kurucusu olduğu AKP’den istifa etti. Hem ne ediş!

“AKP’yi yolsuzlukla mücadele edelim diye kurduk. Ama şimdi AKP, yolsuzluğu teşvik eden bir yapıya dönüştü.” dedi. Fırat, demek istiyor ki;

  • AKP, tepeden tırnağa yolsuzluğa hırsızlığa batmış bir durumdadır. AKP’ de bu yapıya uymayana, yani namuslu olana yer yokturHadi bana eyvallah…

Şimdi Fırat’ın her şerefli insan gibi yapması gereken, bildiği yolsuzlukları basına ve yargıya taşımasıdır.

Hangi NAMUSLU Türk Vatandaşı, evine ekmeğini helal yoldan götüren
hangi Müslüman, çoluğu-çocuğuyla milyarlarca Dolar ile oynayan Erdoğan’a oy verecek? Söyler misiniz bana?

Anlaşıldığına göre, Bülent Arınç ve AKP’nin yağma düzeninden yemlenmesi kesilenler önümüzdeki günlerde konuşmaya devam edecek.
Onlar konuştukça sisler dağılacak ve AKP’nin gerçek yüzü ortaya çıkacak.
O zaman Türk Milleti 12 yılda yediği kazığın büyüklüğünü görecek…

Ne demiş atalarımız?

Maymun, yukarıdaki dallara tırmandıkça poposu daha net görünür.
Kötü siyasetçi de, yukarıdaki makamlara tırmandıkça, ayıbı herkes tarafından görünür.

Ha gayret Bülent Arınç, sen de bildiğin yolsuzlukları açıkla, açıkla ve rahatla.
Senin çocukların tek kalemde üstelik peşin olarak 75 milyon Lira verip,
bir gemi alabiliyorlar mı? Senin evinde sıfırlanacak 1 Milyar Avro var mı?

Peki, sen tüm bunları bildiğin halde bu günahları nasıl taşıyacaksın?
Hiçbir insan böyle büyük bir günahı taşıyamaz. Açıkla o zaman! TOKİ ve İstanbul-Ankara Büyükşehir Belediyelerindeki hırsızlıklarda başla, arkası gelir nasılsa.
Denizde kum, bizde AKP yolsuzluk dosyası. Yeter ki sen iste…

Sağlık ve başarı dileklerimle 01 Ağustos 2014

=================================

Teşekkürler Sayın Rifat Serdaroğlu..

Dengir Mir Mehmet Bey’e de Allah hidayet versin, ne diyelim; 12 yıl sürdü AKP gerçeğini kavraması.. Darısı çooook sayıda olduğuna inandığımız ve bildiğimiz vicdanı ve Allah korkusu olan AKP’lilerin başına..

Sevgi ve saygıyla
31.7.2014, Elazığ

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net 

AKP’NİN EKONOMİK YALANLARI


AKP’NİN EKONOMİK YALANLARI

portresi2

 

Rifat Serdaroglu

 

 

AKP sözcülerinin ve AKP ile iyi ilişkiler içinde olup da, Bilal Oğlanın Türgev Vakfına milyon dolarlar bağışta bulunan holdinglerin, ekonomide en çok gurur duydukları olay “Kamu Borcu / Milli Gelir” oranının 2002’deki %70’lerden, günümüzde % 40’ların altına düşmüş olmasıdır.

“Kamu Borcu / Milli Gelir” oranı bir ekonominin değerlendirilmesi açısından önemli bir faktördür. Bu oranın istikrarlı bir şekilde düşürülmesi çok önemlidir.
Bu oranın sürekli olarak küçülmesi, ekonomik istikrar için şarttır.

AKP ve yandaşlarının burada yaptıkları aldatma şudur;

Evet, 1989-2012 döneminde Türkiye’nin Kamu Borcunun / Milli Gelire oranı genel bir azalış eğilimi sergilemiştir. Fakat “Özel Sektör” kesiminin borcu artış trendi (AS; eğilimi) göstermiştir. Sonuçta 2002-2005 dönemindeki ciddi “Toplam dış borç / Milli Gelir” oranı azalmasına karşın, 1989 yılına göre 2012’de Türkiye’nin dış borçlarının / Milli Gelire oranının çok yüksek olduğu görülmektedir.

2008 yılında 200 Milyar Dolar olan Türkiye’nin “Net Dış Yükümlülükleri”,
2012’de 420 Milyar Dolara tırmandı. Borç, Milli Gelir artışından daha hızlı büyüdüğü için,
oran %50’yi geçti. Bizi endişelendiren ise, bu oranın hızla büyümesidir.
Demek ki, “Kamu Borcu / Milli Gelir oranı tek başına çok bir şey ifade etmiyor.
Aynı zamanda “Ülke Dış Borcu / Milli Gelir” oranını da dikkatle izlemek gerekir…

Değerli Okurlar;

Ekonomi “İNSAN” içindir. Temeline insanı koymayan hiçbir ekonomik görüşün sürmesi olanaklı değildir. Merkezinde insan olmayan hiçbir ekonomik kural
beni bağlamaz.

AKP, özellikle son yıllarda hükümet gündeminden ekonomiyi düşürmüştür.

Başbakan ile Ali Babacan
, Ali Babacan ile bazı Bakanlar,
Başbakan ile Merkez Bankası Başkanı kavgalıdırlar.

AKP Ekonomi yönetiminin tek derdi “günü kurtarmaktan” ibarettir.

Aşağıda vereceğim rakamları dikkatle incelerseniz, ekonomik olarak duvara toslamak üzere olduğumuzu görürsünüz. Tabii ki görmek isterseniz;

– 2002’den önce Türkiye, tarımda kendi kendine yeten 7 ülkeden biri idi!
Şimdi 94 çeşit tarım ürünü ithal eden bir ülke olduk.
– İsrail ile Başbakan Erdoğan 15 Temmuz 2004’te bir anlaşma imzaladılar.

Buna göre artık Türk Köylüsü “İsrail Tohumu” kullanmaya başladı.

Türk Köylüsü bu tohumu her yıl almak zorundaydı. Çünkü İsrail’den alınan tohumlar yalnızca bir kezlik kullanabilir (AS: Terminatör tohumlar..). Bu tohumdan yeniiden üretmek olanaklı değildir. AKP Anadolu tohumunun kökünü kuruttu.
Bu tutum, ihanetin dik alasıdır. (AS: Bu dönemde GEN VE TOHUM BANKASI da kuruldu)
-2002’den önce Türkiye, dünyanın 7. büyük PAMUK üreticisiydi. Bugün ise dünyanın pamuk ithal eden  (AS : dışalımı yapan) 3’üncü ülkesidir.
-2002’den önce Türkiye, Mercimek üretiminde dünyanın 3’üncü ülkesiydi.
Şimdi mercimeği Amerika-Kanada-Avustralya’dan ithal ediyoruz.
-2002 öncesinde yıllık 300 bin ton Fasulye üretimimiz, şimdi 75 bin tona düşmüştür.
-Bugün Türkiye “Yağlı Tohumlarda” %70 oranında dışa bağımlı bir durumdadır.
-Tarımın, bankacılık sektörüne olan kredi borç toplamı 2002 yılından bu yana
8 kat, batık kredi hacmi (oylumu) 7 kat büyüdü.

-2009’dan bu yana oluşan birikime bakıldığında BİREYSEL KREDİ borcunu ödememiş kişi sayısı 1 milyon 202 bin oldu. KREDİ KARTI borcunu ödememiş kişi sayısı
1 milyon 650 bine ulaştı.
-4 kişilik ailenin gıda-giyim-konut-eğitim-sağlık gibi zorunlu harcamaları aylık 3 801 liraya çıktı. Bu rakamın altındakiler yoksullukla boğuşuyor.
-10 milyon 752 bin emeklinin büyük bir bölümü geçim sıkıntısı çekmektedir.
-Sosyal Güvenlik Destek Primini ödeyemeyen (AS: emekli olup da gene çalışanlardan kesilen %15 prim) 613.498 esnaf-sanatkâra haciz işlemi başlatıldı.
-2014 yılında doğan her bebek 5 bin $ (AS. yalnızca dış borç!) borçla doğmaktadır.
2002-14 arasındaki AKP yönetiminde verilen toplam dış ticaret açığı 687 milyar $ oldu!

Değerli Okurlar;

Eğer ülkenize “Dış Yatırımcı” gelmesini, ekonominizin gelişmesini, insanlarınızın refah (AS: gönenç) içinde yaşamalarını istiyorsanız, hukuk sisteminizi, hür dünya devletlerinin hukuk sistemine uyarlamak zorundasınız. Öncelikle İktidar “Hukuk Devleti” ilkesine ve altına imza koyduğu uluslararası hukuk sistemine uygun davranmalıdır. AKP’nin 12 yılda yaptığı hukuk ihlalleri o kadar çoktur ki, artık Erdoğan ağzıyla kuş tutsa bile üzerine yapışan “diktatör” benzetmesinden kurtulamayacaktır. Hukuk kurallarının geçerli olmadığı bir ülkeye “yatırımcı” gelmez, gelse-gelse vurup-kaçan uyanıklar ve Reza Zarraf gibi, Bakan Avcıları gelirler.

Dış Politikanızda, hür dünyaya sırtınızı dönmüşseniz, çevrenizde kavgalı olmadığınız
bir tane komşunuz kalmadıysa, size yatırımcı filan gelmez, boşuna beklemeyin.

Yatırım ve zenginleşme istiyorsanız, “Demokratik Rejime” sahip çıkacaksınız.
“Ben hem tarikatçıyım, biat kültürüne inanırım ama demokratım” diyene, “çalarım-soyarım-yolsuzluk yapana kol-kanat gererim ama demokratım” diyene de

“Hadi len, tarikat artıklarından ve hırsızdan demokrat olmaz!” diye haykıracaksınız. Hırsızlıktan pay kapıp, Türgev’e (AS: Bilal oplanın vakfı!) milyon dolarları veriyorsanız,
siz bırakın demokrat olmayı, insan bile olamazsınız…

Verilen bu rakamlar, Devletin resmi rakamlarıdır. Zaten fazla bir şey anlatmaya gerek
var mı? Girin halkın içine, çarşıya-pazara gidin. Gülen-gülümseyen insan sayısı o kadar azaldı ki!

Cesaretiniz varsa onlara, “Ekonomi nasıl??” diye bir soruverin…

Sağlık ve başarı dileklerimle.
18 Haziran 2014

Rifat Serdaroğlu

IŞİD’İN İZMİR ŞUBESİ

 

IŞİD’İN İZMİR ŞUBESİ

Rifat Serdaroglu

İzmir’in bir Valisi var; Mustafa Toprak. Kamuoyu kendisini AKP’li Bakan Güldal Akşit’in “başdanışmanlığından” ve özellikle Diyarbakır Valiliği sırasındaki icraatından tanıyor.

İzmir Valisi, İzmirli ’nin malı olan “Özel İdare Mallarını” İzmirlilerden kaçırdı.
İzmir Büyükşehir ve İlçe Belediyelerine verilmesi gereken taşınır-taşınmaz malları, devletin diğer kurumlarına aktardı.

Cumhuriyet Savcılarının başlattığı “Liman Yolsuzluğu” sırasında, makam odasına
İzmir Emniyet Müdürünü alıp, operasyonu yürüten Polis Müdürüne “Savcıyı dinleme, soruşturmayı durdur, Ankara böyle istiyor.” deme cüretini gösteren bir yasa çiğneyiciye, kim “Vali” diye saygı gösterir ki?

Şimdi sizler haklı olarak, İzmir Valisi ile yazının başlığını çakıştırdınız, değil mi? Yanıldınız. Mustafa Toprak, İzmir’ in IŞİD Şubesi olacak kıratta biri değildir.
O sadece kendisine emredilen kanunsuz işleri yapar, o kadar!

IŞİD’in İzmir Şubesi olan kişi, Eski Bakan-İzmir Milletvekili Binali Yıldırım’dır. Mustafa Toprak’ı Yerel seçimler öncesi İzmir’e getiren de O’dur.
O emreder, Vali anında yapar!
BİN-ALİ-IŞİD, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığına aday oldu.
Seçim boyunca on milyonlarca lira harcamasına rağmen,
İzmirlilerden destek alamayınca, aklı sıra İzmir’den intikam almaya kalktı.

İzmir’in olan malların İzmirlilerden çalınması emrini veren BİN-ALİ-IŞİD adlı kişidir. Sizler, BİN-ALİ-IŞİD isteseydi Vali’nin, İzmirlinin mallarını başka kurumlara verebileceğine inanır mısınız?
Hem 11 yıl Türkiye’nin en büyük yatırımlarını Erdoğan’ın dediği şekilde organize edeceksiniz. İhale verdiğiniz yandaş işadamlarından alınan avantalarla
HARAM HAVUZUNU oluşturacak, AKP Medyasının yaşatılmasını sağlayacaksınız. Otelin bahçesinde çantasına avanta dolarları tıkarken Polis kamerasına yakalanan Kayınçonuzu bir gün bile tutuklu kalmadan serbest bıraktıracak kadar USTA olacaksınız, üstüne üstlük İzmir Milletvekili ve Başbakan Başdanışmanı olacaksınız, Erdoğan’ın tüm gizli ilişkilerini bileceksiniz ve İzmir’in malları sizden habersiz dağıtılacak!
Hadi len, sen İzmirlileri Kayınçon gibi salak mı zannediyorsun?

Denizli İlimizde “Özel İdare Mallarının” dağıtımına beraberce bakalım.
Nihat Zeybekçi, Denizli Milletvekili ve Ekonomi Bakanıdır. Denizlililerin malları,
Valilik tarafından üçü de AKP’li olan Büyükşehir Belediyesi,
Pamukkale Belediyesi ve Merkezefendi Belediyesi arasında pay edildi.

Yani Denizli’nin tek malı bile dışarı gitmedi. Doğru olan da budur…

İl’ine sahip çıkmak, kendisini seçen insanlara saygı duymak neymiş anladın mı
BİN-ALİ-IŞİD?

Ya sen ne yaptın? Hem İzmirlinin malını çaldırttın, hem de bölge ekonomisine en büyük darbeyi vurmaya kalktın.
İzmir-Bergama-Çeşme-Alaçatı-Selçuk-Foça, tüm dünyaca bilinen “Marka” yerlerimizdir. Buraların dünya tarafından iyi tanınması için yıllarca emek verilmiştir. Yöre insanları-yerel yönetimler- özellikle yöre esnafı bu güzellikleri Türkiye’ye kazandırmak için
yıllarca emek-para harcadılar.
Siz bu emeğin üstüne utanmadan-sıkılmadan Molotof Bombası atıyorsunuz.

Örnek verelim;
Alaçatı artık mahalle oldu. Alaçatı’daki “Özel İdare Malları” Valilik tarafından mal sahibi Çeşme Belediyesine verileceğine, “Diyanet İşleri Başkanlığına” verildi.
Alaçatı Turizminin can damarı olan bu yerlerde Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından yapılacak bir tesis, Alaçatı Turizmini bitirir.
Bir yıllık geçimini, 2-3 aylık turizm gelirine göre ayarlamaya çalışan esnaf açlığa mahkûm edilmiş olur.

İşte BİN-ALİ-IŞİD ve adamının yaptığı tam da budur.
IŞİD militanları, adamın kellesini kesip bir defada öldürüyorlar.
Bunlar, insanları her gün gıdım-gıdım öldürüyorlar.
Hem insanların malını çalıyorlar, hem de açlığa mahkûm ediyorlar.

Siz, Türk Milletinin başına bela olmak için mi geldiniz be sepet bademler?

Sağlık ve başarı dileklerimle.
14 Haziran 2014

TÜRKLERE MEZAR KAZIYORLAR

 

TÜRKLERE MEZAR KAZIYORLAR

portresi_gulen

 

Rifat Serdaroglu

Erdoğan – Öcalan – Barzani ortaklığı,
Türkiye’nin bölünmesine yol açacak projeye hız verdi.

Bu nedenden, hem Cumhurbaşkanlığı seçimi için oy devşirmek hem de Türklere
mezar kazmak işi için, Beşir Atalay-Efkan Ala-Mehdi Eker görevlendirildi.
Bu üç Kürtçü Bakan da, AKP’nin profesyonel tetikçilik görevlerini yıllardır yapmakta olan malum elemanlarını toplayıp, Diyarbakır’da sözüm ona

“Yeni Türkiye’nin Açılan Kilidi / Çözüm Süreci Çalıştayı”na götürdüler.

Sizlerin tuhafına gitmiyor mu? Hiç kendinize şu soruyu sordunuz mu?

Türkiye’ye ihanet eden insanların tamamına yakını
niçin Güneydoğu Bölgesinden çıkıyor?


Kadim Türk Vatanı olan bu bölgedeki Türk adları,
bu insan müsveddelerini neden rahatsız ediyor?

Üç Bakanın da konuşmalarını dinledim. Yeni Türkiye’nin bu sahte kahramanlarına göre Yeni Türkiye’de (!) bunlar iki konuda çok başarılı olmuşlar;

Din ve Vicdan Özgürlüğü önündeki engelleri kaldırmışlar,
– Çözüm Süreci sayesinde Kürt Sorununu halletmişler…

Türk Milletinin gözünün içine baka-baka bu denli yalanı söylemek için
insanda utanma duygusunun olmaması gerekir.

*Din ve Vicdan Özgürlüğü;

Anayasa’mızın Devletin biçimini belirleyen 1-2-3-4. maddeleri,
Temel Hak ve Hürriyetlerin Kötüye Kullanılmamasını sağlayan 14. maddesi ile
Din ve Vicdan Hürriyetinin sınırlarını çizen 24. maddesi, Devrim Yasalarını içeren
174. maddesi aynen durmaktadır. Anayasamızın bu maddelerini değiştirmeden,
“Biz din ve vicdan özgürlüğünü artırdık..” demek yalanın dik alasıdır.

AKP’nin yaptığı; Anayasa Mahkemesi kararlarına karşın, (Bizim Hukuk sistemimizde Anayasa Mahkemesi kararları, Anayasa maddesi hükmündedir) Anayasal değişiklik yapmadan yasaları ve yönetmelikleri usulsüz bir şekilde zorlamaktan ibarettir.

AKP’nin “Namus Meselesi” saydığı Türban konusu da böyledir.
Yani AKP, geçici olarak ve yasalara aykırı bir şekilde “Türban meselesini çözdük” diye yalan söylemektedir.

AKP’nin bir başka yaptığı şey, ehliyetsiz-bilgisiz kişilerin, Diyanet İşleri Başkanlığı ve Milli Eğitim Bakanlığı’nın denetimi olmadan “Kaçak Kur-an Kurslarını” açmalarına
göz yummak ve Cemaat-Tarikatların, inanmış insanları sömürmesine izin vermektir.

*Çözüm Süreci;

  • AKP ve Erdoğan, Türkiye’yi bölüp parçalamakla görevli kişiler gibi, Güneydoğu’yu bilerek-isteyerek PKK’ ya teslim ettiler.
  • Bebek katili-Uyuşturucu Baronu-Tecavüz sapığı-Ermeni kökenli esas adı
    Artin Agopyan olan Öcalan’ı, T.C. Devletinin muhatabı yaptılar.
  • Oslo’da PKK ile görüşen MİT Müsteşarı Hakan Fidan;
    Öcalan’dan “Bilge Kişi” diye söz etti!

– MİT Müsteşar Yardımcısı, “Metropolleri silah ve patlayıcı ile doldurdunuz.
Sizinle savaşan ordu şimdi içerde.
” dedi.

Öcalan denen caniye “Takdir hislerini” sunan zavallı Vali’nin emrine
Türk Askerini verdiler.
-“Akan Kan Durdu” dediler;

  • PKK hala katliama devam ediyor.
    TC Devletinin yanında olan Korucular, PKK tarafından teker-teker öldürülüyorlar.

Son olarak Mardin-Dargeçit’te yiğit insan Mehmet Uğurtay öldürüldü.
Öldürülen korucu sayısı 8 oldu. Son bir ayda onlarca Mehmetçik, PKK tarafından
uzun menzilli silahlarla yaralandı.
Şantiyeler basıldı, yollar kesildi, yüzlerce araç yakıldı.
-“PKK Silah Bırakarak Yurtdışına Çekildi..” dediler;
PKK, bırakın yurtdışına çekilmeyi kendi Asayiş Güçlerini oluşturdu ve
bölgenin tamamında etkin hale geldi.
-Bölgede denetim Devlette dediler;

Devletin Valileri- Kaymakamları, zavallı durumdalar.

Yol kesen teröristlere yalvaracak ölçüde acınacak haldeler.
Asker kışlasından, Polis karakolundan, Vali-Kaymakamlar makamlarından
dışarı çıkmaktan korkuyorlar.

Değerli, Okurlar;

  • AKP ve Erdoğan’ın bu yaptıkları başta söylediğimiz üçlü anlaşmanın gereğidir.

Bu anlaşmanın kimler tarafından dikte edildiği, kimlerin garantör olduğu
Türk Milletinin malumudur.

Yunus Emre bir deyişinde asırlar öncesinden şöyle seslenir :

  • Sular Hep Aktı Geçti / Kurudu Vakti Geçti,
    Nice Han Nice Sultan / Tahtı Bıraktı Geçti,
    Dünya Bir Penceredir / Her Gelen Baktı Geçti…

Bu Aziz Vatanı, Türklere mezar eylemek için kimler çabaladı, kimler savaştı!

Haçlılar, tüm güçleriyle saldırdılar, hem de kezlerce.
1. Dünya (AS: Paylaşım) Savaşı sonrası Emperyalist Devletler akın – akın üzerimize geldiler.
İçimizdeki hainleri silahlandırıp devlete karşı ayaklandırdılar, hem de kezlerce.

Türk Milletine bu toprakları mezar yapmak için gelenler,
kendi kazdıkları mezara gömüldüler.

Yine aynısı olacak. Devlet kurumlarından T.C.’ yi kaldırtanlara, kent meydanlarından

– “Ne Mutlu Türküm Diyene” yazısını indirtip PKK bayraklarını astıranlara,
– Türk Askerini-Türk Polisini ite-çakala hedef tahtası yapanlara,
– Türk Bayrağını yakanlara elbette ki fırsat verilmeyecektir.

Cumhurbaşkanı adayları belli olunca, kimin ne mal olduğunu herkese tek-tek belgeleriyle anlatacağız.

Ne Mutlu Türkün Diyene!…

Sağlık ve başarı dileklerimle
07 Haziran 2014