Etiket arşivi: Rifat Serdaroğlu

TAYYİP SİZİ KURTARABİLİR Mİ?

 

TAYYİP SİZİ KURTARABİLİR Mİ?

Rifat Serdaroglu

Tayyip, iki yanı uçurum olan dar bir yolda bisiklete binen çaresiz bir adama benziyor.

Pedal çevirmeyi bıraktığı an, uçuruma düşüp paramparça olacağını biliyor.
Bu yüzden Başbakan olmanın sorumluluğuna, demokrasinin kurallarına,
demokratik hoşgörüye hiç uymayan davranışlarına bilerek devam ediyor.

“Kindar ve Dindar” söylemlerle, hala kendine inananları bir arada tutmaya çalışıyor. Her ağzını açtığında, hakaret-küfür-aşağılama.
Adam sanki Başbakan değil de, mahallenin bıçkın kabadayısı!

Hadi Erdoğan’ı anladık, o freni patlamış araba gibi son hızla duvara doğru gidiyor. Yakında çarpacak ve hakkı ne ise onu alacak.
Türkiye Cumhuriyeti Devletinin bürokratları, ya sizlere ne oluyor?
Sizler nasıl olur da, göz göre-göre suça ortak oluyorsunuz?
Erdoğan’ın ilerde sizi kurtarabileceğinizi mi sanıyorsunuz?
Sizler gerçekten bu denli saf mısınız?

Erdoğan’ın 2001’de birlikte yola çıktığı “Siyaset Arkadaşlarından”
“Bürokrat Dostlarından” bugün için yanında kimler kaldı, görmüyor musunuz?
Erdoğan’ın çok yakın aile çevresi dışında, kime vefalı olduğunu gördünüz?
Yüzlerce siyaset arkadaşını, binlerce bürokratı kullanıp, onlara yanlış işler yaptırıp başından atmadı mı, yanından uzaklaştırmadı mı?

Bakanlarını, Milletvekillerini tekme-tokat döven adam sizi mi düşünecek?

Özellikle Vali ve Emniyet Müdürleri;

Sizler, yaptıklarınızın hesabının yasalar önünde sorulmayacağını mı sanıyorsunuz? İnsanların anayasal haklarını vurarak-kırarak-yaralayarak-öldürerek engellemeye çalışmak, sizin içinize siniyor mu?

Erdoğan’ın kanunsuz emirleri yasaların üzerinde mi?

Sizler ana-baba değil misiniz?

  • Okmeydanı Cemevi avlusunda öldürülen 30 yaşındaki Uğur Kurt’un günahını kim çekecek?
  • İçinizden hangi babayiğit, Uğur’un çocuğunun yüzüne bakabilecek?

Erdoğan sürekli olarak “Dürüst ol Dürüst” demiyor mu?
-Erdoğan’ın ve ailesinin malvarlığını, dürüstlük olarak kabul ediyor musunuz?
-Erdoğan’ın 4 Bakanının yolsuzluklarını, dürüstlük olarak görüyor musunuz?
-Sizlerin çocuklarının evlerinde milyonlarca dolar-kasalar var mı?
-Sizlerin hanginizin evinde para sayma makinası var?
İmar yolsuzluğu yapıp, avantadan para kazanan çakalların yaptıkları vurgundan mutluluk duyuyor musunuz?

-Soma’da üç yüzden çok insanımızın boşu boşuna ölmelerine sebep olan
yolsuzluk zincirini gördüğünüz bildiğiniz halde nasıl susarsınız?

-Sizlerin çocuklarınızın ve Soma’da babasız kalan 432 çocuğun hangisinin
gemi filoları- medya grupları-milyar-milyar Avro ’su var?

-Sizlerin çocuklarınızın hangisinin, bir kezde 100 Milyon Dolar bağış alabilen
bir vakfı var?
-Hanginizin yurtdışındaki gizli banka hesaplarında milyarlarca dolarlık
“haram parası” var?

Tüm bunları yapanlar mı dürüst?
Devleti Milleti dolandıranlar mı Müslüman?

Şunları hiçbir zaman unutmayın :

Eskiden her olayın kaydı yalnızca Devletin elindeydi.
Şimdi öyle mi?
Bir basit telefon kamerası bile, sizlerin saklamak istediğiniz gerçeklerin üzerini açacak.

Eğer Türk Devleti, bizzat iktidar tarafından yapılan bunca tahribata karşın hala ayakta duruyorsa, bu durum aldığı maaşla yetinen, boğazından haram lokma geçmeyen Devlet Adamları- Siyasetçiler ve namuslu Bürokratlar sayesindedir.

Ve bunlar her şeyi ama her şeyi, hem kendi belleklerine hem de Türk Milletinin belleğine kayıt ediyorlar.
Günü geldiğinde her şey belgeleriyle açıklanacak ve hesap mutlaka sorulacaktır.

  • Sizler bu aziz vatanı sokakta bulmadığımızı, bağımsızlığımız
    ve son Türk Devleti için oluk-oluk kan akıttığımızı unuttunuz mu?

Bizler unutmadık. Gök kubbe başımıza yıkılmadıkça Türk Vatanını
emperyalist devletlerin uşaklarından, hırsızlardan-uğursuzlardan-şaibeli kişilerden
ve onların oyunlarından koruyacağız.

Bu sizlere, büyük bir bölümünüzü tanıyan bir büyüğünüz olarak son nasihatimizdir.

Lütfen kendinize gelin, yasaların dediğini yapın, kanunsuz emirler uymayın
ve kim kanunsuz iş yapıyorsa, Türk Milleti ile paylaşın…

Arada bir en yakınınızdaki kabristana gidin. Görün ve anlayın ki,
oradan kaçış yok. Orası kendisini vaz geçilmez olarak görenlerle dolu.
Kul hakkı almayın, kul hakkı yiyenlere payanda olup kendinizi iki âlemde de yakmayın…

Sağlık ve başarı dileklerimle.
24 Mayıs 2014

Rifat Serdaroğlu

7 Reza= Bütçe Fazlası!

7 Reza= Bütçe Fazlası!

rifatserdaroglu

Rifat SERDAROĞLU

İranlı parlak çocuk Reza Gündeş, AKP’nin “Hırsızlıkla-Yolsuzlukla-Rüşvetle”
suçlanan ekibine hizmete devam ediyor.

“Sahibinin Sesi” konumundaki gazete ve televizyon ile söyleşi yapma emrini alan
“Pers Fidanı” önce soruları belirledi, soru soracak kişilerle günlerce çalıştı.
Eşi Ebru Gündeş’in “İmaj Düzenleyicileri” , “Makyaj Uzmanları” Parlak Reza’ nın yüzünde saatlerce çalıştılar ve onu sahneye çıkacak hale getirdiler.

Parlak Reza tam bir profesyonel istihbaratçı gibi davrandı.
Sanki bu konuda yıllarca eğitilmiş gibiydi.

Birleşmiş Milletlerin “Teröre Destek Veren Kişiler” listesine aldığı Yasin El-Kadı gibi Parlak Reza da Başbakan Erdoğan’ın “Hayırsever” işadamları listesine girmeyi başarmış ve Bilal Oğlanın koruması altına alınmış biridir.

Parlak Reza’ nın dediklerine beraberce bakalım;

*Sabah-sabah karşımda polisleri görünce bunun bir DARBE olduğunu hemen anladım.

*200 ton altın ihraç ettim, Türkiye’ye 25 Milyar Lira kazandırdım.

*Türkiye’nin cari açığının % 15’ini tek başıma ben kapattım.

-Eh, memleketin İçişleri Bakanı öz oğlunu “avanta toplama elemanı” yapar, kendisi de bu parlak Reza’ nın önüne yatarsa, memleketin Başbakan’ı ise bu rüşvetçiyi “Hayırsever bir dost” olarak bağrına basarsa, Pers Fidanı da kendisini darbe yapılacak biri olarak görür!

A sepet, sen kimsin ki sana karşı darbe yapılsın? Türk Milleti demokrasi yoluyla,
seçim yoluyla bir demokratik darbe yaparsa, darbenin ne olduğunu anlarsın.
Bakalım o zaman sen kimlerin önüne yatacaksın?

-200 ton altını, “armut toplar” gibi daldan mı topladın? Nereden ve kaça ithal ettin? İthalat için gerekli parayı nereden buldun? İran’a kaça sattın?

Bu ihracattan ne kadar kazandın? Ne kadar kazanç beyan ettin ve ne kadar vergi ödedin? Sen burasını İran mı zannettin? Tepedeki Mollaya rüşvet verip iş yapılacak bir ülke değil burası.

Önünde sonunda senden bu “köpek dolabının” hesabı sorulacaktır.

-A sepet oğlu sepet, senin etin-budun ne, servetinin kaynağı ne ki, “Türkiye’nin Cari Açığının %15’ ini ben kapattım” diyebiliyorsun? Sen kapatsan-kapatsan önüne yatan, elbise kılıfında avanta alan, Vakıf yoluyla rüşvet verdiğin Bakan müsveddeleri ile siyasetçi çocuklarının ve bahşişini peşin verdiğin fahişe-memurların açıklarını kapatırsın…

Değerli Okurlar;

Ülkeyi yönetenler ahlak erozyonuna uğramışlar ve bulundukları makamları “millete hizmet” aracı olarak değil de, “yol bulma” aracı olarak kullanmaya başlamışlarsa,
orada bereket kalmaz.

Pers Fidanı gibi “istihbarat veletleri” pıtrak otu gibi aniden ortaya çıkarlar ve toplumu zehirlerler. Bunlara yaşam veren, ortaya çıkmalarına neden olan ortamı hükümetler yaratır. Bu kişiler elbet suçludurlar. Fakat gerçek suçlu bu sepetlere, hayırsever deyip başına taç yapan hükümettir.

Bu tip davranışların tamamı demokrasi ve demokratik ahlak dışıdır. Bir siyasal kadro, demokrasi ve ahlak dışı yollara bir kez saparsa, o gidiş ülke için felaketle sonuçlanır.

Toplumun, sivil toplum kuruluşlarının, sendikaların, medyanın buna karşı çıkmaması veya susması halinde, duvara çarpma süresi daha da kısalır…

Başbakan Erdoğan’a Türkiye’nin zenginleşmesi, açıklarının kapatılması için kimi önerilerimiz var;

*Hürmüz bile 7 kocaya sahip. Sizin niçin 1 tane Reza Zerrab’ınız olsun?

En az 7 tane olmalı. 1 Reza % 15 açığı kapatıyorsa, 7x 15= 105 olur ki,
bu da bütçemizin (AS: Bütçenin değil CARİ AÇIĞIN.. Cari açık 2013’te 65 milyar Dolar. Bunun %15’i yaklaşık 10 milyar dolar eder. 2013 bütçesi  ise 33 milyar TL açıkla 404 milyar TL idi..aaklaşık 200 Milyar Dolar..) %5 fazla vermesi demektir!

İşte kurtulduk. Vatana millete hayırlı olsun gari…

*Bilal Oğlanın ve Sümeyye Kızımızın Vakıflarına daha fazla kaynak gerekiyorsa;

-Doğu Anadolu Bölgesinin bir kısmını Ermenistan’a,

-Güneydoğu Anadolu’nun bir kısmını “Uyuşturucu zengini” PKK’ya, 2071 yılına kadar kiraya verebilirsiniz. “Fiyatta uzlaşırsanız satabilirsiniz de, nasılsa Türk Milleti beyin felci olmuş, ayağından donunu da alsanız, sesini çıkarmaz halde”

-Türk Ordusunu tamamen kaldırıp, güvenlik hizmetini özel şirketlere ihale yolu ile askeri arazileri ise ihalesiz TOKİ’ye, “Kupon-Cillop” arazileri ise doğrudan bu mübarek vakıflara aktarabilirsiniz…

Niçin gülüyorsunuz? Gördünüz peşin parayı ve sağlam iradeyi gülersiniz böyle işte! Daha sırada okulları kapatıp, çocukları Kur’an Kurslarına, okul arazilerini de TOKİ’ye vermek de var. Dünyada hava biter, bizim “Ak Mucitlerde” proje bitmez. Hele bunların ustaları “Manisa Ruh ve Sinir Hastanesinden” çıksın, siz o zaman görün çılgın proceleri!

Reza denen Pers Fidanına nal toplatır bunlar nal…

Sağlık ve başarı dileklerimle

ÇİÇEK CEMİL

portresi3

ÇİÇEK CEMİL

Rifat Serdaroglu

TBMM Başkanı Cemil Çiçek, Fikret Bila ile yaptığı görüşmede ilginç şeyler söyledi. 2002’de (AS: 28.11.2002’de güvenoyu aldı) başlayan AKP dönemi incelenirken,
Cemil Çiçek bu süreçte önemli sorumluluklar yüklenmiş bir figür olarak,
ayrıca araştırılmalıdır.

Çiçek;
Mahkemelerin Bağımsızlığının güvencesini sağlayan Anayasanın 138 inci maddesinin fiilen yürürlükten kalktığını, 30 Mart Yerel Seçimleri nedeniyle EMNİYET- YARGI- GÜVENLİK BÜROKRASİSİ- HSYK gibi kurumların
çok ciddi olarak aşındığını söyledi…

Çiçek, 2002 Kasım – 2007 Mayıs arasında Adalet Bakanlığı yaptı. 2011 yılına dek Başbakan Yardımcılığı görevinde bulundu. 2011 yılından bu yana da TBMM Başkanı olarak, T.C. Devletinin 2 numaralı koltuğunda oturuyor.

Türkiye’nin artık bir Hukuk Devleti olmadığını,
Emniyet-Yargı-Güvenlik Bürokrasisinin-HSYK’nın çok ciddi olarak aşındığını söyleyen ağız, 12 yıldır Türkiye’nin ve ülkeyi tek başına yöneten AKP’nin tepe noktalarında bulunan bir hukukçudur! Türk Milletine yakındığı hukuksuzluğun ve güçler ayrılığı ilkesini çiğnenmesinin 1. derecede sorumlusu olan Erdoğan’ın dizinin dibinde oturmaktadır!

Türkiye’nin 12 yıllık AKP yönetiminde yaşanan tüm hukuksuzlukların- yanlışlıkların- yolsuzlukların ya içinde olan ya da haberdar olan Çiçek Cemil’in
şimdi konuşmasının arkasındaki gerçek niyet nedir?

– Sizler, Deniz Feneri Davasında görev yapan Cumhuriyet Savcılarının, görevden alınmaları ve davanın hala sürüncemede bırakılması hakkında Çiçek Cemil’den
tek söz duydunuz mu?
Uludere Katliamı hakkında Çiçek Cemil tarafından söylenmiş bir sözcük var mı aklınızda?
-Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en büyük yolsuzluk-hırsızlık-rüşvet skandalı için Savcıların hazırladığı fezlekeler konusunda, Çiçek Cemil’in nasıl kıvrandığını
ve fezlekeleri Milletvekillerinden saklamasını hatırlıyor musunuz?
– Türk Devletinin 2 numaralı koltuğunda oturan Çiçek Cemil’den, PKK-BDP’nin yakında ilan edeceklerini söyledikleri “Özerklik” konusunda bir söz işittiniz mi?.
Kendi denetimini ve sağlıklı düşünme yetisini yitirmiş olan Başbakan Erdoğan’ın, Suriye ile savaş çıkarabilmek için hazırladığı tuzakların, kamuoyu tarafından duyulması üzerine, Milli İradenin vücut bulduğu TBMM Başkanı’nın ne düşündüğünü bilen var mı?.
Yargıç güvencesinin olmadığını, Devletin en önemli kurumlarının çok aşındığını söyleyen Çiçek Cemil’in, böyle bir ortamda sağlıklı ve doğru bir seçim yapılıp- yapılamayacağı konusunda bir fikri var mıdır?

Çiçek Cemil’in iddiaları çok ciddidir. Bu iddiaların belgelenmesi halinde,
T.C. Devletini yönetenlerin tümü, dosdoğru Yüce Divan’a giderler.

Şimdi, vatandaşlar olarak bizlerin şu soruyu sormamız, hakkımız değil mi?

* Eyy Çiçek Cemil, siz 12 yıldır devletin tepe noktalarında mı bulunuyorsunuz,
yoksa Köy Merasını koruyan “Kır Bekçisi” görevinde misiniz?
Siz yakınma durumunda değilsiniz. Siz çözüm bulma konumundasınız.
İşaret ettiğiniz bozuklukların sorumlusu, bizler miyiz?

Değerli Okurlar;

Çiçek Cemil, çok iyi koku alan ve kendini sağlama almada çok mahir olan bir siyasetçidir. Erdoğan’ın Türkiye’yi hızla duvara doğru götürdüğünü görmekte olan Çiçek, ileride “Ben demiştim ama dinlemediler” diyebilmek için
bu sözleri söylemektedir.

Türkiye, bu güne dek hep karnından konuşan, milletine doğruları açık ve mertçe anlatmayan korkak siyasetçiler yüzünden çok çekti.
Çiçek Cemil de onların son temsilcilerinden biridir, maalesef.

Benim için bir “Çiçek Abbas”, bin tane Çiçek Cemil’den çok daha değerlidir.

Sağlık ve başarı dileklerimle.
02 Nisan 2014

AMAN İSTİKRAR BOZULMASIN


AMAN İSTİKRAR BOZULMASIN

portresi3

Rifat SERDAROĞLU

 

 

Kasımpaşa’daki bitirimhanelerde “Aman İstikrar Bozulmasın” cümlesinin açılımı “Uyandırma Kerizi” demektir. Yani Erdoğan ve O’nun gazete-televizyonları “Aman İstikrar Bozulmasın” dediği zaman, biz normal vatandaşlar bunu “Uyandırma Kerizi” diye anlamalıyız.

Tabii ki bu arada, uyanmamızı istemeyen AKP,
uyanmaması istenen ise Türk Milleti oluyor!…

AKP 12 yıldır tek başına iktidar mı?
Evet, 12 yıldır iktidardadır, hem de tek başına.

-AKP’de Erdoğan’ın her dediği yapılır mı?
Anında yapılır. Erdoğan ne isterse o olur.

-Erdoğan 12 yıldır Türkiye’nin tüm politikalarını tek başına yönetmektedir,
diyebilir miyiz?
Doğrudur. Erdoğan’ın her dediği yapılır. En ufak bir tereddüt gösteren kişi,
Bakan bile olsa, Erdoğan tarafından tekme-tokat dövülür ve kapının önüne konulur.

-Erdoğan, istediği her yasayı TBMM’ den geçirecek güce sahip midir?
Evet, bu gücü vardır.

-Cumhurbaşkanı ve Milli Güvenlik Kurulu Üyeleri (Asker-Sivil),
Erdoğan’ın sözünün dışına çıkabilirler mi? İtiraz edebilirler mi?
Mümkün değil. Hele Abdullah Gül ve Özel Paşa asla itiraz edemezler!…

Bu doğrular bizi şu kesin kanıya götürür; 2002’den bu yana Türkiye’de olan
her işten “iyi-kötü” olmak üzere Erdoğan “Siyasi Sorumludur.” Daha açık bir anlatımla; Cumhurbaşkanlığı + TBMM + Bakanlar Kurulu + Yargı= Erdoğan…

Şimdi beraberce düşünelim;

*AKP İzmir Büyükşehir Belediyesi Başkan Adayı Binali Yıldırım’ın organizatörlüğünde, Erdoğan’ın emri ile bazı Devlet İhalelerine giren işadamlarına salma atıp, ATV+Sabah Grubunun satın alınması için kanuna aykırı olarak 630 Milyon Dolar toplandı mı?

-Toplandı. İsmi geçen işadamları bu iddiayı kabul ettiler. Paraları da takır-takır “Haram Havuzuna” verdiler. Cumhuriyet Savcısı bu olayı tespit etti ve Fezleke düzenledi. Peki, ne oldu?

HIŞŞŞT, AMAN İSTİKRAR BOZULMASIN, UYANDIRMAYIN KERİZİ…

*Banka Genel Müdürünün evindeki ayakkabı kutularında 4,5 Milyon Dolar bulundu mu? Bakan çocuklarının evlerinde kasalar- milyonlarca dolarlar- para sayma makinası bulundu mu? Bakan çocuğunun aylık kirası 20 Bin Avro (60 Bin TL) olan bir evde oturduğu belirlendi mi?

-Bunların hepsi oldu. Televizyonlar, gazeteler gösterdi. Tutuklandılar. 1 ay sonra gerekli değişiklikler yapıldı ve bu avantacıların hepsi serbest bırakıldı mı? Bırakıldı. Kuşlar kadar özgürler. Orgeneral Hurşit Tolon ise, hala zindanda!

HIŞŞŞT, AMAN İSTİKRAR BOZULMASIN, UYANDIRMAYIN KERİZİ…

*Erdoğan – Bilal – Sümeyye arasında geçen “Sıfırlama” konuşmaları, doğrulanmadı mı?

-Sümeyye’nin Ankara-İstanbul uçuşu, aralarında geçen telefon konuşmalarının trafik bilgileri dakika-dakika doğrulandı. Doğrulandı da ne oldu?

HIŞŞŞT, AMAN İSTİKRAR BOZULMASIN, UYANDIRMAYIN KERİZİ…

*Erdoğan 12 yıldır “Komşularla Sıfır Sorun” politikasını uyguluyor mu?

-Erdoğan –Davutoğlu ikilisinin uyguladığı bu politika sonucu Erdoğan, sadece gezmek için bile, Bağdat’a – Gazze ‘ye – Kahire’ye – Şam’a – Trablus’a – Tunus’a gidebilir mi? Gidemez. Yakında Avrupa’ya da gidemeyecek.

Yesinler sizin “Sıfır Sorun” politikanızı.

HIŞŞŞT, AMAN İSTİKRAR BOZULMASIN, UYANDIRMAYIN KERİZİ…

*Erdoğan, son 8-9 yıldır dış dünyadaki bol miktardaki parayı Türkiye’ ye soktu. Bu para ile kalıcı yatırımlar yapmak yerine, Bankalar aracılığıyla insanlarımıza kredi kartı-tüketici kredisi olarak leblebi-çekirdek gibi dağıttırdı. Sonunda Türkiye’nin toplam borcu, tüm Cumhuriyet tarihince yapılan borcun 3 katına çıktı. 2002 yılında 2 Milyar lira olan toplam tüketici kredileri tam 125 kat artarak 2014 Ocak sonu itibariyle 250 Milyar liraya ulaştı.

Bu süreçte bireysel kredi kartları ile birlikte hane halkının toplam borç yükü 6,3 Milyar liradan, 333,6 Milyar liraya yükseldi.

İyi de bu işte bir “Katakulli” yok mu? Bankalar dışardan borç alıyor. Bu parayı faiz katarak vatandaşa satıyor ve para tüketime gitmiş oluyor. Tüketilen malların büyük bir kısmı ithal malı olunca, bu paralar tekrar yurtdışına gidiyor. Borcumuz arttıkça artıyor.

Olan vatandaşa oluyor.

Tamam da, bu borçlar nasıl ödenecek?

HIŞŞŞT, AMAN İSTİKRAR BOZULMASIN, UYANDIRMAYIN KERİZİ…

*Bebek Katili Öcalan şunları söylüyor;

“AKP’liler sanıyorlar ki beni oyuna getirdiler, imzalattık enayiye diyorlar. Dedim ki siz mahvoldunuz. AKP’ ye haberi yolluyorum. Enayiler farkında değiller. AKP benimle ortak imzalı bildiri yazmış. Tek cümlesi yeterli. Açıklarsam Türkiye’de yer yerinden oynayacak. Tayyip Bey yaptırıyor ama kendisi bunun altından çıkabilecek mi?”

Çok safmışsın be delikanlı, seni kandırmayan kalmamış. Cemaat 12 sene devamlı kandırmış, Esed kandırmış, Obama kandırmış, Avrupa Birliği kandırmış, sonunda Öcalan’ da kandırmış…

HIŞŞŞT, AMAN İSTİKRAR BOZULMASIN, UYANDIRMAYIN KERİZİ…

Abdestinden şüphen olsa ne olur, olmasa ne olur. Her tarafı b.k götürüyor.

Sağlık ve başarı dileklerimle. (27 Mart 2014)

HUKUK YOKSA HAYAT DA YOK

Dostlar,

Dürüst, yürekli politikacı, eski Sağlık Bakanı, kalemi de oldukça güçlü
Sayın Rifat Serdaroğlu, arşivlenecek bir yazısını daha paylaşıyor.

Kendisini kutluyor ve teşekkür ediyoruz.
(Hoşgörüsüyle; 1-2 yerde küçük maddi hataları ayraç içinde düzelttik..)

Feryat ederek yargının tepesindeki hukuk adamlarını tarihsel göreve çağırıyor.

Çığlığını biz de eksiksiz olarak, hatta fazlasıyla paylaşıyor ve yineliyoruz!

Bir kör – lanetli noktadan sonra akla; suça bilerek – bilmeyerek, suskun kalarak ortak olmak akla geliyor ki… maazallah..

Gören, duyan, bilen ve de susan dilsiz şeytanmış!

Sevgi ve saygıyla
25.3.2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

==============================================

portresi3

HUKUK YOKSA HAYAT DA YOK

Rifat Serdaroglu

Dünya kurulduğu andan günümüze dek her türlü doğal afete, savaşlara, yıkımlara karşın insanoğluna sürekli olarak yaşam vermeye devam etmiş,
çeşitli medeniyetlere beşiklik etmiş bir coğrafyada yaşıyoruz.
İslam inanışına göre, dört kutsal kitabın indirildiği, dünyadaki çok çeşitli tohumların üretildiği, yeraltı zenginliklerinin ve enerji kaynaklarının
büyük bir bölümünün bulunduğu bir coğrafyadır burası.

Bir ülkenin uygarlık göstergesi yalnızca bilim-zenginlik-mimari-müzik-felsefe-edebiyat ve benzerleri değildir. Bunların yanında en az onlar kadar önemli bir başka gösterge daha vardır. O da HUKUKTUR.
Hukuk, çağdaş bireyler için hava kadar, su kadar ekmek kadar önemlidir.
Uygar ülkelerin hukuku da, ülke yönetimlerinin hukuka bağlılığı da uygar olur.

Hukuk Tarihinde kısa bir gezi yapalım mı?

Hitit Kanunlaştırma hareketleri M.Ö. XIV. yüzyılda sistematik bir hale dönüşmüştür. Öyle bir hukuk bilinci ki, kölelere bile haklar sağlıyor.
Kralı denetleyen Panku adındaki meclis, Kralı tahttan indirebiliyordu.

– Ur-Sümer-Akkad ülkesi Kralı Nammu’nun kanunlaştırma çalışmaları M.Ö. 2100 yılında yayınlanmıştır. Daha sonra yenilenerek Lipit-İştar Kanunnamesi adını almış ve Hak-Adalet kavramlarının önemi vurgulanmıştır.
– Arkasından Hammurabi Kanunları bu toprakların ve dünyanın, bilinen
en eski sistematik hukuk anıtı olarak M.Ö 1175 yılında yürürlüğe girmiştir.
– Ve bugünkü Batı Hukuk Sisteminin temel kaynağı olan 529 tarihli
“Corpus Juris Civilis“ ve 534 yılındaki “Justinianus Kodifikasyonu”.
İstanbul’da bu çalışmayı yapan heyetin o zamanki çalışma mekânı,
bugünkü İstanbul Üniversitesi Merkez Binası…
(AS: Bu bina 1453’te yapılmadı mı??)

– Türkler İslam dinine geçince, İslam Hukuk Sistemine girdiler.
İslam Hukukunun temel kaynakları;
Kur’an – Sünnet – İcma – Kıyas
idi.
Bu kaynaklar, yaşadığımız coğrafyanın eski hukuk sistemi ile harmanlanmıştı.

İslam Hukuku-Roma Hukukunun etkileşiminin daha da ilerisine gidebilen Osmanlı, Örfî Hukuk (Akla dayanarak, İslam Hukukunun düzenlemediği konularda konulan kurallar) sistemini kurarken, Doğu Roma Hukuk Sistemini
örnek almıştır.
– Batı’da XVIII. yüzyılda başlayan kanunlaştırma hareketleri, Osmanlıyı da etkiledi ve Ahmet Cevdet Paşa başkanlığındaki bir kurul dokuz yıl çalışarak Mecelle’yi tamamladı. Mecelle (AS: 4 Ekim) 1926’ya dek yürürlükte kaldı.

– Cumhuriyetle birlikte “Şer’i Hukuk” terkedilerek, “Pozitif Hukuk” denen
modern ve çağdaş hukuka geçildi.
(AS: “Pozitif hukuk” terimi yanlış; laik – seküler hukuk düzenine geçildi..)

Görüldüğü gibi Hukuk Geleneği bu toprakların ruhuna işlemiştir.
Henüz Roma XII Levha Kanunları dikilmemişken, henüz Atina’da Solon yokken, Anadolu da hak ve hukuk bilinci gerçekleşmişti.
Bu coğrafyada “HUKUK” her zaman var olmuştur.

Fakat Demokratik rejimle yönetimlerin işbaşına geldiği andan bugüne dek,
AKP İktidarı kadar HUKUKU KATLEDEN bir iktidar gelmemiştir.

Değerli Okurlar;

Ülkemiz, bugünlerde hukuk tarihinin en acıklı günlerini yaşamaktadır.
*Türkiye’de bugün Yargı Bağımsız değildir. Adalet Yoktur.
*Türkiye’de dengesini ve doğru düşünme yetisini yitirmiş bir iktidar,
hukuku katletmektedir.
*AKP İktidarı, dünyanın gözü önünde davalara doğrudan müdahale etmekte, Yargıç ve Savcıları sürmekte, Mahkeme kararlarının uygulanmaması için Polise emir vermektedir.
*Bir yolsuzluk çetesi ülkeyi soymakta, açıkça milletin hakkına
tecavüz etmektedir.
*Anayasa ve yasalar, iktidar tarafından adeta paspas edilircesine çiğnenmektedir.
*İktidar, Hitler zamanında kitap yakılması benzeri, Twitter’ı yasaklamıştır.
*Medyanın büyük bir bölümü “Hırsızlık Paralarıyla” satın alınmış,
kalanı ise devlet gücüyle çöktürülmüştür.

Türkiye’de, TÜRK MİLLETİ adına görev yapan Sayın Yargıçlar – Savcılar;

Türk Bağımsız Yargısının tepe noktalarında bulunan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı – Danıştay – Yargıtay – Sayıştay Başkanları;

Türkiye; Hukukun AKP İktidarı tarafından bilerek ve isteyerek katledildiği,
Çoğunluk Türklerin, azınlık bir sosyo-etnik cunta tarafından
her gün bayrağımıza ve değerlerimize küfredildiği bir
neo-baas rejimine döndürülmüştür.

Allah Aşkına, sizler yaşıyor musunuz?

Eğer AKP İktidarının yaptıklarını onaylıyorsanız, çıkın Türk Milletine bunu söyleyin.

Onaylamıyorsanız, niçin susuyorsunuz?
Yapılan yanlışları Türk Milletine niçin anlatmıyorsunuz?
Bir araya gelip, Türk Milletine ve Türk Tarihine,
gerçekleri bir bildiri ile anlatmaktan aciz misiniz?
Anayasa ve Yasalarımızın sizlere verdiği yetkileri kullanıp,
ülkeyi soyan hırsızları niçin yakalamıyorsunuz?
Mahkeme kararlarını uygulatmayan siyaset çakallarını niçin gıyaplarında yargılayıp, mahkûm etmiyorsunuz?

Biz gayet iyi biliyoruz ki; Hukuk yoksa Hayat da yoktur.
Sizler bilmiyor musunuz?

Not: Hhava sahamızı ihlal eden her uçağı düşürseydik, Ege Denizi
“Yunan Uçakları mezarlığına” dönerdi. Amacının Türkiye’yi korumak olmadığını hepimiz biliyoruz. Dostun Barzani’nin bölgesinden gelen yüzlerce PKK militanı, her gün sınır güvenliğimizi ihlal etmiyor mu? Senin adamların olan El Kaide katilleri sınırımızı yol geçen hanına çevirmediler mi? Ege’deki 16 adaya Yunanistan el koymadı mı? Hırsızlıkları örtmek için Suriye ile savaş çıkaracaksan, yanına Bilal oğlanı, Reza’yı, Yasin El Kadı’yı, küfürbaz boyundan kafalı Muammeri, ağız ishali olmuş Egemen’i, saatçi Zafer’i, TOKİ’ci Erdoğan’ı al gir, kendin savaş. Ne olsa ser’de delikanlılık yok mu? Yoksa o da kalmadı mı?

Sağlık ve başarı dileklerimle 24 Mart 2014

GEÇMİŞTEN DERS ALMAK


GEÇMİŞTEN DERS ALMAK

portresiRifat SERDAROĞLU

27 Mart 1994 Yerel Seçimleri öncesi idi. Partiler henüz adaylarını  belirlememişlerdi. TBMM Heyeti olarak, yurt dışı bir göreve gidiyoruz. Heyette
Refah Partisinin çok önemli bir ismi olan
Oğuzhan Asiltürk de  var.

Sohbet ediyoruz, ben de İstanbul adayınız kim olacak diye soruyorum.

Oğuzhan Bey; “Tayyip aday, bir de Abdullah aday” diyor.

“Nasıl değerlendirirsiniz?” diye tekrar soruyorum!

Oğuzhan Bey;

“İkisinin de olmaması lazım. Abdullah cesur değildir, kendi başına karar veremez. Baskıya dayanamaz.

Tayyip için ise çok ciddi şüphelerim var.
Hırsı aklının çok üzerindedir.” dedi.

Tayyip ve Abdullah, o zamanlarda Oğuzhan Bey’in elini öpen,
otur demeden oturmayan uslu çocuklardı. Abdullah aday yapılmadı.
Seçimi kazanmaK olanağı olmadığından, Tayyip aday yapıldı.

  • İlhan Kesici (ANAP)……. %22,1
  • Zülfü Livaneli (SDHP)…. %20,3
  • Bedrettin  Dalan (DYP).. %15,5
  • Necdet Özkan (DSP)…….%12,4
  • Ahmet Vefik Alp (MHP)….% 1,9
  • Ertuğrul Günay (CHP)…..% 1,4 oy alıp,

oylar bölününce Tayyip % 25,2 oyla Belediye Başkanı seçilmişti.

Oyların bölünmesinin yaratacağı tehlikenin bu güne örnek olması için
bu rakamları anımsatmak istedim.

Kişisel çıkarları için, partilerinden istifa edip DSP’den aday olarak
dolaylı yoldan AKP’ye oy aktaracak olan kifayetsiz muhterisler şu gerçeği
hiç unutmamalıdırlar :

Bugün tarihe tanık olanlar, yaptıkları yanlışlarla ileride sanık olarak anılacaklardır. 

Sağlık ve başarı dileklerimle… 

Rifat Serdaroğlu : MODERN OTORİTER LİDERLER


MODERN OTORİTER LİDERLER

portresi_gulen

 

 

Rifat Serdaroğlu

 

Siyasal karşıtlarını öldürtmeyen ama onları çalışamaz duruma getiren, hukukun üstünlüğünü tanımayan, sahtecilikle dış destekle çoğunluk sağlayan ve medyayı, yargıyı, sivil toplum örgütlerini, güvenlik güçlerini, zenginliği (gayrimeşru olarak)
ele geçirip kendi çoğunluğunu sürdürmek için çalışan tiplere “Modern Otoriter Liderler” denir.

Bunlar 21. Yüzyılın Modern Hitlerleri, Mussolinileridir.
Bunlar bir kez işbaşına geldiler mi, bunlardan kurtulmak çok zordur.

Ancak, bunların musallat olduğu ülkedeki tüm toplum uyanır, bunların gerçek yüzlerini gerçek niyetlerini anlar o ülkedeki dinamik güçler, yüreğinde vatan sevgisi,
milletine saygısı olan bürokratik yapı, tüm sivil toplum örgütleri, siyasi yapılar ve
özellikle yargı kurumları el ele verirlerse bu virüsü bünyeden atabilirler.

Yoksa o virüs bünyeyi yok edinceye dek durmaz.

Gelin, kendi ülkelerini üç kuruşluk para ve güç uğruna satan bu zavallılara
“patron devlet” tarafından uygulanan ve ev ödevi olarak ellerine verilen çalışma programını birlikte irdeleyelim;


*Önce hedef ülkedeki varolan rejimle kavgalı, “emir alabilecek” yapıda, gelecek
vaat eden, ağzı laf edebilen kişiler belirlenir. Bunların zaafları, eğilimleri, niyetleri incelenir. İçlerinden en işe yarayanı ülkeye çağrılır ve en üst düzeyde ağırlanır.
Strateji uzmanlarıyla çalıştırılır ve eleman iyice eğitilir, parti kurdurulur ve
seçim için gerekli para ve propaganda desteği verilir.

*Hedef ülkede, genel seçim öncesi “Ekonomik Tetikçiler” tarafından kriz yaratılır. Hem krizden para kazanılır, hem de hedef ülkedeki insanlar varolan siyasal yapıdan nefret eder duruma getirilir.

*Seçim sonuçları ile oynayabilecek ileri teknolojiye sahip ekip görevlendirilir.
Seçim kazandırılır ve “eleman” tüm dünyada, ama özellikle kendi ülkesinde parlatılır.

*Bu eleman, kendi gibi düşünen etnik ve dinel kümelerle uzlaştırılır.
Her küme zamanı geldiğinde kendisine biçilen rolü oynayacaktır.

*İlk çökertilecekler hedef ülkedeki “Ulusal Yapı” ve Ulusal Ordu” dur.

Önce bu kurumların direnme gücünü kırmak için, yargı kuşatılır.
Bunun için, şeytanla bile işbirliği yapılır. Görüntü “Demokratikleşme” olarak tanıtılır.
Barış – kardeşlik – geçmişle hesaplaşma adı altında tuzaklar kurulur,
maliye-polis yasa dışı olarak kullanılır, ülkede korku havası estirilir.
Karşıt siyasetçiler, yine yasa dışı yollarla dinlenir, görüntülenir,
bertaraf edilecekler kenara atılır.


İş dünyası korkutulur ve susturulur.

* Medya teslim alınır.
Gerekiyorsa satın alınır, alınamıyorsa korkutulur en azından aleyhte yazması
engellenir. Devlet olanakları bu iş için köküne dek kullanılır.

*Hedef ülkedeki, finans piyasası “özelleştirme” adı altında, yönetim temelinde tümden patron devletin denetimindeki kesimlere devredilir. Ülke ekonomisi ile oynamak artık çocuk oyuncağıdır!

*Patron devlet, bu elemanları sonsuza dek kullanmaz. Elemanın dikbaşlılığı,
söz dinlememesi, kendi başına iş yapıp, ne oldum delisi olması..
onun kullanılma süresini öne çeker.


Zamanı geldiğinde, elemanın başına eski ortakları bela edilir.
Elemanın en zayıf yanı olan, hırsızlık ve yolsuzlukları teker- teker açıklanır.

Eleman ya kenara çekilip biriktirdiği serveti ile zıkkımlanacaktır, ya da direnecek ve patron devlet tarafından çıkartılacak bir iç çatışma sonunda, kendi halkı tarafından
yok edilecektir.

Bu tarih boyunca hep böyle olmuştur. Bu sarmaldan kurtulan eleman şimdiye dek görülmemiştir. Yakın tarihten örnek vermek gerekirse, Zeynel Abidin Bin Ali-Kaddafi, Mübarek, Mursi, Saddam.. acı örnekler olarak gözler önünde durmaktadırlar.
Bu geri zekâlı elemanlar hem ülkelerini, hem kendilerini, 
hem de kendi çocuklarını perişan etmişlerdir.

İşte bu elemanlara “Modern Otoriter Liderler” denir.

Bizde, yani Türkiye’de böyle bir eleman olabilir mi?

Ne mümkün! Hamdolsun ki, bizde hem Müslümanlığı, hem Türklüğü ile övünen,
“Ne Mutlu Türküm Diyene” ilkesine inanan, pozitif hukuku benimsemiş, çağdaş,
aydın, aynı zamanda nükleer santral ile piknik tüpü arasındaki ilişkiyi çok iyi bilecek teknolojik bilgiye sahip, Milli Ordusunu seven, ecdadı gibi at binebilen
bir dünya liderimiz var.

Haydi, Ya Allah Bismillah, hücum aslanlarım…

Sağlık ve başarı dileklerimle.
07 Şubat 2014

SANA DİKTATÖR DİYENİN

 

SANA DİKTATÖR DİYENİN

Rifat Serdaroglu
27.8.13

portresi2Erdoğan, Rize’de kendi adı verilen ve değerli mahdumunun da “Mütevelli Heyet Üyesi” olduğu üniversitenin geliştirme vakfı toplantısında;

“Birisi de çıkıp bana diktatör diyecek. Onun vay haline..” dedi!

Estağfurullah Sultanım diktatörlük kim, siz kim? Diktatör olan adam, önce “Dik” durmasını bilecek. Her kafası kızanın fırça attığı biri diktatör olabilir mi?

Olsa olsa “Eğiktatör” veya “Eziktatör” olabilir.

Mısırlı darbeci Sisi, “Haddini bil, kafamı bozma” diyor, Esad, “Ben O’nun ne olduğunu iyi bilirim, elimde kasetleri var, yakında anlatırım.” diye devam ediyor. Amerika “saldırgandır” diyor, İsrail “Boş ver abi, konuşmaya değmez” diye
ti’ye alıyor!

Erdoğan’ın beslediği ve barındırdığı El Kaide – El Nusra bile O’nu takmıyor!
19 Mart 2013 tarihinde Halep’e bağlı Han El Asal’da 31 kişinin ölümüyle sonuçlanan “Sârin Gazlı” saldırıyı El Nusra’nın düzenlediği ispatlanmıştı.

30 Mayıs’ta Adana’da bir El-Kaide evine baskın yapan Türk Polisi, 2 Kilo Sarin Gazı ele geçirmişti. Bu gelişmeler üzerine BM Bağımsız Soruşturma Müfettişi Carla Del Ponte, El Nusra örgütünü ve onu barındıranları suçlamıştı.

Erdoğan “Diktatör” olsa beslediği, barındırdığı, yaralılarını beş yıldızlı hastanelerde bedava tedavi ettirdiği, ceplerine para koyduğu, kamyon-kamyon mühimmat gönderdiği ve sınırlarımızı emanet ettiği bu adamlar, ondan habersiz iş çevirebilirler miydi?

Siz hiç Hitler’in-Mussolini’nin-Esad’ın-Saddam’ın-Kaddafi’nin ağladığını gördünüz mü? Adamlar ölürlerken bile ağlamadılar!

Ya bizim ki? Bizimki sürekli ağlıyor. O bırakıyor, Emine Hanım başlıyor.
Bülent abisi zaten hep gözü yaşlı, adı “ağlayan kaşara” çıkmış. Olur, olmaz her şeye salya-sümük ağlayan böyle yumuşak kalpli biri diktatör olabilir mi? Bizimkinin ABD’deki hocası da (sümüklü hoca), bakanları da hep ağlar!

Hassas ruhlu, sulu gözlü devamlı ağlayan birinden diktatör değil, cacık bile olmaz. Süpürün deliğe.

UYANIK CENGİZ

Bu günleri de görecek miydik?
AKP’nin gönüllü destekçisi, gerilla kamplarının kucaklarda taşınan militanı, Türkiye’nin düşmanı olan içte ve dıştaki her çıyanın kadim dostu, Kürtçü-Bölücü örgütün kalemşoru, fersude hale gelmiş gazeteci Cengiz, AKP Hükümetinin
dış politikasını ve Kürt politikasını yerden yere vuruyor.

Bununla da yetinmiyor ve Başbakan Erdoğan’ın “Beynimin Yarısı”(diğerini bulamadım) dediği gazeteci ve Başdanışman Yalçın Akdoğan’a da ağır bir fırça atıyor.

Değerli Okurlar;

Hemen, bakın Cengiz bile bunları artık desteklemiyor diye sevinmeyin.
Cengiz gibilerin esas derdi bunlarla değil, “Cumhuriyet” iledir.

Nasıl AKP kafasındaki “Federe İslam” devletine gitmek için demokrasiyi bir araç olarak görüyorsa, Cengiz ve onun gibiler de AKP’yi; Atatürk Cumhuriyetini yıkmak için araç olarak kullandılar.

İçerdeki, dışardaki Cengizlerin hepsi bir araya geldi ama şu ana kadar
Cumhuriyeti yıkamadılar. Bunların hırçınlığı ve birbirlerine girmeleri bu yüzdendir.

AKP İktidardan demokratik yoldan gönderilince sizler duyacaklarınıza ve göreceklerinize inanamayacaksınız. Hani, tüm küpleri üst üste koysalar, en alttakini çekseler, seyreyleyin siz gümbürtüyü, diye bir deyiş var ya, aynen onun gibi olacak.

Sağlık ve başarı dileklerimle.

İNSAN-HUKUK DEVLETİ-EKONOMİ

 

İNSAN-HUKUK DEVLETİ-EKONOMİ

portresi3

Rifat SERDAROGLU

Sosyal Devlet ilkesini gerçek anlamda uygulayan ülkelerde, ekonomi insan içindir. Eğer bir ekonomi yönetimi ülke insanının yaşamını kolaylaştırıyor, zor gününde
ona sahip çıkıyor ve genel ekonomiyi de dengeli götürebiliyorsa “başarılı” olarak
kabul edilir.

Eğer genel ekonominin iyi gittiği, ülkenin büyüdüğü söyleniyor fakat o ülke insanları
her gün yoksullaşıyor ve “kamu hizmeti” vermesi gereken devlet kurumları tarafından soyuluyorlarsa, orada ters giden bir şeyler var demektir.

Örnek vermek gerekirse;

Kaynağında “İnsan” olan ekonomilerde Sanayi o ekonominin kalbi ise,
bankalar da vücuda kan taşıyan damarlardır. İkisinden de vazgeçilmez,
ikisi de değerlidir. Ama bu ilişkide duyarlı denge, ekonomiyi yönetenler tarafından
çok dikkatle korunmalıdır.

İstanbul Sanayi Odası, 500 Büyük Sanayi Kuruluşu ile bilgileri yayınladı.
2012 yılında 500 Büyük Sanayi Kuruluşunun toplam kârı: 24,1 milyar TL olarak gerçekleşti. Buna karşın sayıları 49 olan Bankaların 2012 toplam kârı ise:
23,6 milyar TL olarak açıklandı!

Rakamlar dikkatle incelenirse, 1 Bankanın kârı neredeyse 10 Büyük Sanayi Kuruluşunun kârına eşit hale geldiği görülebilir. Bu doğru bir tercih değildir. Denge Sanayi kuruluşlarının aleyhine bozulmuştur. Bir ülkede sanayiciyi, mevcut tesislerini yenileyemez ve yeni yatırım yapamaz hale getirirseniz, ekonominin kalbi teklemeye başlar. Yatırım yapamıyorsanız, istihdam sağlayamazsınız, ihracatınızı artıramazsınız. Sanayiniz rekabet edemez hale gelir ve dış pazarlarınızı kaybedersiniz.

Bir de, ekonominizin gelişmesini, ülke zenginliğinin artmasını ve insanlarınızın bu zenginlikten pay almasını istiyorsanız, içteki ve dıştaki yatırımcılara, ülkenizde
Hukuk Devleti ilkesinin tüm kurum ve kurallarıyla uygulandığını inandırmak zorundasınız.

Bu ülkeye yatırım amacıyla gelmek isteyenler, haklı olarak yatırımlarının
“Uluslararası Tahkim ve Hukuki Güvence” altında olduğuna inanmak isterler.
11 yıllık tek başına iktidarlarının sonuna yaklaşırken Başbakan Yardımcısı
Ali Babacan,

  • “Eğer Türkiye Hukuk Devleti olamazsa,
    dünyanın ilk 10 ekonomisine girmesi hayal olur.” 

diyerek Türkiye’nin Hukuk Devlet olmadığını açıklamıştır.

Daha dün AB Dışişleri Bakanları, Ergenekon-Balyoz davalarında ciddi hukuk ihlalleri yapıldığını, bu tip uygulamaların Hukuk Devletinde olamayacağını ilan etmediler mi?

Bugün ülkemizin çok önemli sanayicilerimizden bir dostum aradı ve şunları söyledi :

“1,5 yıldır bir Alman firmasıyla ortak yatırım için çalışıyorduk. Para- kredi-yatırım-ortaklık şartları dâhil her konuda anlaşmaya vardık. Biraz önce beni arayıp,
yatırım ortaklığından çekildiklerini bildirdiler. Başımdan aşağı kaynar sular döküldü.
1,5 yıllık emeğim, yaptığım masraflar, gelecek beklentilerim hepsi bir anda çökmüştü. Niçin, diye sorduğumda, bana şunu söylediler :

‘Biz para yatıracağımız ülkede güvende olmak isteriz. Sizin Başbakan Yardımcınız Türkiye’nin henüz Hukuk Devleti olmadığını söylüyor. Başbakanınız, açıkça
iş adamlarınızı tehdit ediyor ve onları batırmakla korkutuyor. Koç Grubu dünyanın saygın kuruluşlarından biridir. Bizim ekonomik danışmanımız Koç Üniversitesinde
her sene en az iki konferans verir. Koç Grubuna bunu yapan kafa, bize neler yapmaz. Şimdilik özür diliyoruz, ilerde birlikte çalışma umudumuzu korumaya devam edeceğiz’…   

Değerli Okurlar;

Dünyanın en korkak varlığı paradır.
Siz ülkenin Başbakanı olarakİ

– sıfır düzeyindeki ekonomi bilginizle,
– ortaçağdan kalma fikirlerinizle
– aklınıza her geleni söyler ve
– “Hukuk Devleti” ilkesinin olmazsa olmaz şartı Lâiklik İlkesini paspas yaparsanız,

ciddi hiçbir yatırımcı ülkenize gelmez.

Ancak, uluslararası tefeciler ülke insanını ve ülke ekonomisini soymak için gelirler, sizi bir güzel dolandırırlar ve siz tüm Cumhuriyet tarihi boyunca yapılan dış borcun 3 katı borçla, el elde baş başta, kalakalırsınız.

Hiçbir şey bilmediğinizden;

  • iftardan- iftara lüks salonlara doldurulmuş bindirilmiş kıtalara veya
    Devlet memurlarına konuşmaktan başka bir şey yapamazsınız.

Türkiye’nin “Kabadayı’ya”, “Bitirim’e”, “Milli Ordusu’na düşman,
Bölücü hainlere dost” olan 1923 öncesinde kalmış particilere ihtiyacı yoktur.

Türkiye’nin gerçek Devlet Adamlarına, Vatanseverlere ihtiyacı vardır.
Demedi demeyin…

Sağlık ve başarı dileklerimle 26 Temmuz 2013

Rifat Serdaroğlu

BÜYÜK KÜRDİSTAN


BÜYÜK KÜRDİSTAN

portresi

 


Rifat SERDAROĞLU

 

 

Bu yazımızda, Başbakan Erdoğan’ın “Kütük” gibi sert ve kırıcı üslubu yerine
Kavl-i Leyyin’i” öne çıkarmayı, yani muhatabı rencide etmeden tatlı bir dil ile
maksadını anlatma yöntemini kullanmaya gayret edeceğiz.

Önümde iki rapor var:

1) Can Paker’in Başkanlığındaki Akil İnsanlar Heyeti Doğu Anadolu Grubu‘nun,
Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı aracılığıyla Başbakan’a sunduğu rapor.

2) Kuzey Kürdistan (Ülkemizin Güneydoğu Anadolu Bölgesi)
Birlik ve Çözüm Konferansı sonuç raporu.

Bu iki raporu isteyen herkes bulabilir. İki raporun temel noktaları tümüyle aynıdır.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nden ve Türk Milletinden istenenler madde-madde yazılmış, sanki aynı elden çıkmış gibi.

Soru şu               ;

Türkiye’deki Kürtçü Hareketin önderi kim? Abdullah Öcalan değil mi? Evet.

BDPKK’lılar onun her dediğini “Allah Emri” kabul etmiyorlar mı? Evet. 

Geçen hafta Öcalan’ın, Barzani’ye yazdığı ve MİT (Türkiye Cumhuriyeti
Milli İstihbarat Teşkilatı) tarafından yerine ulaştırılan mektupta ne diyordu;

“Sayın Barzani, sizi sadece Güney Kürdistan’ın değil, (Kuzey Irak) bugün
4 parça olan Büyük Kürdistan’ın (Türkiye’nin Güneyi-Kuzey Irak-Suriye’nin Kuzeyi – İran’ın Güney Batısı) tek önderi olarak kabul ediyoruz.”

Demek ki, kurulması için çalışılan Büyük Kürdistan’ın lideri Barzani olacak.

ABD ve İsrail’in, “Büyük Kürdistan’ı” kurma kararı verdikleri ve
Büyük Ortadoğu Projesi’nde (BOP kısaltmasıyla) Eşbaşkan olarak görevlendirdikleri, dünyada bu işleri bilenler tarafından artık itiraz edilmeyen
bir gerçektir.

ABD-İsrail-Eşbaşkan Erdoğan-Öcalan-Barzani istediklerine göre,
(Eğer Türk Milletini aşıp, başarabilirlerse) Barzani’nin Başkanlığında
Büyük Kürdistan adım-adım kurulacak demektir!

Bir an için bu hayalin gerçek olduğunu düşünelim. Yukarıdaki iki raporu hazırlayan PKK’nın kalemşorlarının T.C. Devletinden istediklerini,
gelecekteki önderleri Barzani’den de istediklerini varsayalım;
Öyle değil mi? En temel demokratik haklarını Barzani’den istemeyip de,
benden mi isteyecekler?

*Tam Demokrasi ve Anayasada yazılacak tam eşitlik istiyoruz.
Barzani yönetiminde demokrasi var mı? Kendisi daimi ve değişmez Başkandır.
Her şey, devlet kurumları dahil O’nun ve aşiretinindir. Bakanların tamamı
ya akrabası ya da kendi aşiretindendir. Etnik köken ayrımı yapılmadığı söylenir, fakat özellikle Iraklı Türkmenler için sürekli “ETNİK TEMİZLİK” yapılır.
Daha geçen hafta Tuzhurmatu ilçesinde 13 Türkmen öldürüldü, 71 Türkmen yaralandı. Öldürülenlerden biri, Irak Türkmen Cephesi Başkan Yardımcısı
yiğit insan Ali Haşim Muhtaroğlu idi. Hepsinin mekânı cennet olsun.

*Ana dilde eğitim hakkımızdır, tartışılmaz. Kürtçe eğitim ve öğretim istiyoruz.
Barzani, dil birliğini sağlamak amacıyla Kuzey Irak’ta Resmi Dil ve Eğitm-Öğretim dili olarak sadece Kürtçenin “Soranice” lehçesini kabul etti. Kürtçe’nin Kırmançi ve Zaza lehçelerinin kullanımını tamamen yasakladı.
Kürtçe’nin eğitim ve öğretim dilinde modern dünya ile yarışmasının
mümkün olmadığını anlayan Barzani, Kuzey Irak’ta Cemaatin kurduğu üniversitede olsun, diğerlerinde olsun, eğitim dilini “İngilizce” olarak kabul etti.

İnönü ve Mareşal Fevzi Çakmak isimleri kaldırılsın.
Şeyh Said – Said Nursi – Seyyid Rıza gibi kişilerin itibarları iade edilsin.

* Kalıplaşmış deyimlerden vazgeçilsin; Türk Bayrağı – Türk Milleti – Ne Mutlu
Türküm Diyene, gibi. Tek Dil-Tek Millet değil, ortak millet-ortak devlet denilmesini istiyoruz.

Kürtçü vatandaşlarımız bunlardan yalnızca birini örneğin, Molla Mustafa Barzani’nin isminin veya bir heykelinin kaldırılmasını, önderleri Barzani’den isterlerse, görecekleri en hafif muamele, kendisiyle beraber tüm ailesinin kafalarının kesilmesi olur!

Hele Barzani’nin bölgesinde, onun peşmergelerinden ayrı bir “Asayiş Gücü” oluşturup, yol denetimi yapmaya kalkanın sonu, kazığa oturtulmak ve
ömür boyu ayakta durmakla ödüllendirilmek (!) olur.

Şimdi, yine Kavl-i Leyyin üslubuyla soralım :

Sayın-Sevgili-Değerli-Demokrat Kürtçü- Bölücü Beyefendi ve Hanımefendiler;

  • Türk Milleti adı, Türk Devleti çatısı altında tüm kültürel-sosyal-etnik-inanç haklarınızı, özgürce ve eşit olarak kullanarak yaşamak sizleri niçin rahatsız ediyor?
  • Demokrasimizin eksiklerini hepimiz için, tüm Türk Milleti için beraberce tamamlasak öldürmeyi değil, yaşatmayı seçerek bu cennet vatanda kardeşçe yaşasak, çok mu rahatsız olursunuz?
  • Yıllardır bölge insanının kanını emen, “ağalık” “Şeyhlik” düzenini beraberce yıksak, her biri yüzlerce köy sahibi BDP Milletvekillerinin ellerindeki arazileri toprak reformu ile alsak ve sizlere dağıtsak, o ağalar, beyler çok mu
    rahatsız olurlar?

Kürtçe eğitim istiyorsunuz;

İlkokuldan başlayarak, Kürtçe Eğitim veren Özel Okullarınızı kurun ve çocuklarınıza öğretin. Bakın Türkiye’nin en zengin kişileri sizinle aynı etnik kökene sahipler.
Her biri isterlerse yüz tane okul açacak kadar zenginler. TUSİAD da size yardım etsin.
Amaç ana dilinizi öğretip, kültürünüzü yaşatmaksa buyurun beraberce yapalım.
Bilimde-Fende-Teknolojide-Ticarette-Edebiyatta kullanamayacağınız bir dil yerine bizlerin yaptığı gibi, çocuklarınıza zengin ve güzel Türkçemizin yanında ikinci-üçüncü bir dil öğretip, onları birer “Dünya İnsanı” yapmak..

sizlere çok ters mi gelir?

Lütfen bunları iyi düşünün. Katılmadıklarınız için yazın, tartışalım. Bizler bir ve bütün olursak rahat edebiliriz. Her talebi dinleyelim, birliğimize ve demokrasimize olumlu katkı sağlayacakları beraberce gerçekleştirelim.

Ama lütfen bir şey yapmayın. Türk Milletini enayi yerine koymayın.
Lütfen bizi daha fazla üzüp, Türk Milletinin sabrını zorlamayın.
İnanın Türkiye’nin %95’i sizler ve Erdoğan gibi düşünmüyor.
Kandırılmaktan bıkmadınız mı?

Bir de kendinize, aklı başında-dünya gerçeklerini bilen medeni sözcüler seçin.
Akil İnsanlardaki bir kısım sepetleri, kendine öğretim üyesi diyen yumuşakçaları,
Altan Tan- Mehmet Metiner gibileri çok mu aradınız Allah aşkına!

Hadi şimdi düşünün, İmralı’ya gidecek heyete de bu yazıyı verin,
O da düşünsün. Biz nasılsa daha çok konuşacağız.

Allah insanlara kullanmaları için vermiştir “Akıl” denen mucizeyi.
Cennet vatanında efendi gibi yaşamak varken, kendi evini yıkıp,
Barzani’ye köe olmak niye be güzel kardeşim!

Not  : Daha dlün, bölgeyi “Sömürge Valisi” tavrıyla gezen ABD’li Büyükelçiye ve
O’nun tahriklerine asla güvenmeyin. Geçmişte sizleri çok kez sattılar, yine satacaklar, baş başa kalacağız. Güvenlik Bölgelerinde yapılmakta olan Kalekol-Karakollara niçin karşı çıkıyorsunuz? Bunlar sizi, eşkıya-kaçakçı-uyuşturucu satıcısı ve teröristlere karşı korumak için yapılmıyor mu?

Sizlerin bu eşkıya- kaçakçı- terörist takımıyla ne işiniz olabilir
Sayın, Sevgili, Demokrat Kürtçü-Bölücü Beyefendi ve Hanımefendiler?

Sağlık ve başarı dileklerimle (29 Haziran 2013).

rifatserdaroglu@gmail.com
facebook.com/rifatserdaroglu35
0 532 211 00 11