Etiket arşivi: IŞİD

Deniz Kavukçuoğlu : İSLAM BARIŞ DİNİ MİDİR??


İSLAM BARIŞ DİNİ MİDİR??


Dostlar,

Kritik bir yazı…

Şimdi İlahiyat uzmanları çıksın ve açık açık yanıt versinler…

Word dosyası olarak Kur’an metninde taranınca lede edilen somut kanıtları
Yeni Akit yazarı Faruk Köse, 12.1.2015 tarihli, köşesinde aşağıdaki gibi yazmış ve
meydan okuyan bir de başlık atmış..

“Kim Demiş ‘İslam Barış Dinidir’ diye?”

Ve apaçık soruyor :

İslam sadece “barış dini” ise, Kur’ân-ı Kerim’deki “savaş ve cihad ayetleri” ne oluyor?

– Kur’an’da “Savaş” anlamına gelen “kıtâl” kelimesi 13 yerde,
– “karşılıklı savaş” anlamındaki “mukatele” ve türevleri 57 yerde,
– bu kavramların kökü olan “katl” kelimesi ve türevleri 170 yerde,
– “harb” kelimesi ve türevleri 11 yerde, 
– “cihad” kelimesi ve türevleri 41 yerde geçiyor.

Yazıya aşağıdaki erişkeden (linkten) erişmek olanaklı.
http://www.yeniakit.com.tr/yazarlar/faruk-kose/kim-demis-islam-baris-dinidir-diye-9157.html

Biz yine de bu makaleyi pdf olarak ekliyoruz :
Kim_demiş_Islam_baris_dinidir_diye_Faruk_Kose_YENI_AKIT_12.1.15

Bin yılların dilemması tüm haşmetiyle sürüyor..
İslam dışında öbür tüm dinler şiddet sorununu çözdü..
İslam dışında tüm dinler şiddeti dışladı ve
İslam dışında tüm dinler kamusal alandan çekilmeyi kabullendi.
Toplum laikleşti, devlet düzeni de sekülerleşti..
Önce DİNDE REFORM, sonra Bilimsel devrimler ve AYDINLANMA yaşandı.

Sorun kimin, sorun kimde ve nasıl çözülecek??

Aşağıdaki yazıyı dikkatle okumalı ve uykusuz geceler geçirmeli insanlık..

Çözülecek elbet, ancak İslam hinterlandında daha ödenecek epey bedel var,
dökülecek kan var korkarız..

Sevgi ve saygı ile.
18.01.2015, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

====================================

portresiDeniz Kavukçuoğlu

Cumhuriyet, 18.01.2015

 

El Kaide militanlarının Paris’teki Charlie Hebdo kıyımıyla birlikte dünya kamuoyunun gündemine oturan tartışma konularından biri de İslamın bir barış dini olup olmadığıydı.

Türkiye’de Cumhurbaşkanı’ndan Diyanet İşleri Başkanı’na kadar tüm devlet yetkilileri ile birlikte inanç sahibi köşe yazarları, televizyon yorumcuları ağız birliğiyle İslamın bir
“barış dini” olduğunu savundular.

Öte yandan dünyanın dört bir yanında faaliyet gösteren

El Kaide, El Nusra, IŞİD, Boko Haram
ve benzeri

“savaş/terör” örgütlerinin hareketlerinin/eylemlerinin kaynağının İslam olduğunu
iddia ettiklerini biliyorduk.

Bu çelişkiye Yeni Akit yazarı Faruk Köse, 12.1.2015 tarihli,

“Kim Demiş ‘İslam Barış Dinidir’ diye?”

başlıklı yazısında açıklık getirdi. Yazısının bir bölümünü noktasına, virgülüne, vurgulamalarına dokunmadan aşağıya alıyorum.

***

“İslam barış dinidir” söylemi, “İslam barışı önerir/önceler”in önemini vurgulamaya yönelik değil. Bu tür söylemleri genelde “müslüman olmayanlar”ın veya
“gayrimüslimlere hoş görünmek isteyenler”in kullandığına dikkat etmenizi isterim.
Bu, “cihad ve kıtal ayetleri olmayan bir uysallaştırılmış ve vicdanlara hapsedilmiş İslam” tarifinden başka bir anlama gelmiyor.

İslam sadece “barış dini” ise, Kur’ân-ı Kerim’deki “savaş ve cihad ayetleri” ne oluyor?

– Kur’an’da “Savaş” anlamına gelen “kıtâl” kelimesi 13 yerde,
– “karşılıklı savaş” anlamındaki “mukatele” ve türevleri 57 yerde,
– bu kavramların kökü olan “katl” kelimesi ve türevleri 170 yerde,
– “harb” kelimesi ve türevleri 11 yerde, 
– “cihad” kelimesi ve türevleri 41 yerde geçiyor.

“Barış” anlamındaki “silm” kelimesi ise, “barış” anlamında sadece 6 yerde geçiyor.
Bu noktada sormak istiyorum:

Müslüman Kur’an’ın tamamına muhatapken, savaşmayan bir müslüman tipi,
Kur’an’ın önerdiği bir müslüman tipi olabilir mi?

Bu Kur’ani gerçeklerin yanında, “Ben rahmet ve savaş peygamberiyim” buyuran
Rasulullah (sav)’in, 10 yıllık Medine hayatında 25 kez bizzat savaşa iştirak ettiği,
50 de seriyye gönderdiği biliniyor.


Hal böyleyken “İslam barış dinidir” sözünün ne anlama geldiğini; nasıl bir
“müslüman tipi” çizdiğini, dünyanın her yanında Müslüman kanı akıtılırken Müslümanlara nasıl “uysal koyun” olmak öğütlendiğini görmek, bunun arka plânında oluşturulan “İslam” ve “Müslüman” tipolojisinin farkına varmak lazım.

***

Açık konuşmak gerekirse yazarın açıklamalarını hem yaşanan gerçeklere hem de zamanın ruhuna uygun saptamalar olarak doğru buluyorum. Çünkü gerçeklerle bağdaşmayan savların, söylemlerin kimseye bir yararı olmuyor. Siz onları istediğiniz kadar teröristlikle, kıyıcılıkla, katillikle suçlayın, o örgütler bildiklerini okumayı sürdürüyorlar. Bu suçlamalar, gelişmiş
Batı ülkelerinde doğup büyümüş, okumuş yazmış binlerce genç insanın ölüme / öldürmeye koşma nedenlerini açıklamıyor. Aktardığımız yazı, bize barışı vaaz eden öbür dinler gibi İslamın da sırasında savaşçı olabileceğini gösteriyor.

Etkili olmak için gerçekleri isteğe göre çarpıtmadan görmek gerekiyor.
Bu nedenle gerçeklerin derinine inecek, olanların nedenleri üzerinde düşünüp öneriler geliştirecek bilim insanlarına, özellikle de İslam ilahiyatçılarına ihtiyaç var.
Adımlarını, bir oy daha fazla kaygısı ile atan siyasetçilerin söylemleri ise yarardan çok zararlara yol açıyor, toplum kutuplara ayrılıyor, insanlar birbirlerine düşmanlaşıyor.

***

8. Çukurova Kitap Fuarı nedeniyle bir süredir Adana’dayım. Fakat aklım da yüreğim de gazetemde. Cumhuriyet’in ve gazetedeki arkadaşlarımın düşünce özgürlüğünü bayraklaştırmasıyla, dik duruşuyla, yürekliliğiyle gurur duyuyorum.

Onur Öymen : Ayn-el Arab’la (Kobani) ilgili son gelişmelerle ilgili düşüncelerAyn-el Arab’la (Kobani) ilgili son gelişmelerle ilgili düşünceler


Ayn-el Arab’la (Kobani) ilgili son gelişmelerle ilgili düşünceler

Portresi_ATA_ile

Onur Öymen

 

 

Ayn-el Arab (Kobani) ile ilgili son gelişmeler ve Türk hükümetinin bu konudaki söylemlerindeki farklılıklar yeni bir değerlendirmeyi gerekli kılıyor.

Amerika’nın son haftalarda yaptığı yoğun hava saldırılarına karşın Kobani’ye saldıran IŞİD’in şehri tümden terk etmesi henüz sağlanamamıştır. BBC’nin yayınladığı
20 Ekim 2014 tarihli haritada Kobani’nin yarıya yakın bölümünün
hala IŞİD’in denetiminde olduğu görülüyor.

Son günlerde kimi üst düzey Amerikalı generallerin Kobani’nin düşme olasılığının sürdüğü  yolundaki sözlerinden sonra Amerika bugün orada PYD’nin denetimindeki bölgeye havadan silah, mühimmat ve sağlık malzemesi attığını duyurdu.

Bugüne dek bizzat Cumhurbaşkanının ağzından PYD’nin PKK’dan farklı olmadığını söyleyen Türkiye bu gün Iraklı Kürt Peşmergelerin Türkiye üzerinden Kobani’ye geçmelerine izin verildiğini açıkladı. Ancak Kobani kantonu eş başkanı Enver Müslim Peşrmergelere  ihtiyaçları olmadığını, savaşacak yeterince gençlerinin bulunduğunu,  asıl ihtiyaçlarının silah ve mühimmat olduğunu söyledi.

Öte yandan PYD ile Suriyeli öbür muhalif gruplar arasında  tam bir birlik olmadığı anlaşılıyor. Geçen hafta Kahire’de tüm muhalif grupların katılımıyla yapılan toplantıda PYD’nin “Suriye’deki Kürt halkından” söz etmesi üzerine Arap kökenli Suriyeli muhalifler tepki göstermiş, bunu üzerine PYD temsilcisi toplantıyı
terk etmiş.

Türkiye ile Amerika arasında da görüş ayrılıklarının sürdüğü görülüyor.
Türkiye’nin Esad’ın devrilmesi istemine Amerika’nın, hiç değilse şimdilik,
olumlu karşılık vermediği anlaşılıyor. Türkiye’nin, üslerin kullanılması ve Kobani ile ilgili kimi konularda Amerika’nın bütün beklentilerini henüz karşılamadığı izlenimi alınıyor.

ABD Dışişleri Bakanı John Kerry’nin dün yaptığı açıklamada ABD ile Türkiye arasındaki görüş farklılıklarının işaretleri görülüyor.

Tam bu sırada, Beyaz Saray, sözde Ermeni soykırımı iddiasını simgesel olarak yansıtan ve 1925 yılında Ermeni yetimler tarafından dokunan bir halının
Beyaz Sarayda sergilenmesine karar verildiği açıkladı. Geçen yıl Ermeni lobisinin aynı konudaki istemi reddedilmişti. Acaba şimdi alınan bu karar bir rastlantı sayılabilir mi?

Türk-Ermeni Yakınlaştırma Komitesi (TARC)  Başkanılığını yapmış olan ve Amerikan makamlarının görüşlerini yakından bilen David Phillips
“Geçmişin Sessizliğini Kırmak” başlığıyla yayınladığı bir kitapta;

“Irak’ta Türkiye ile Amerika’nın siyasal ve ekonomik çıkarları birbirinden uzaklaştığı zaman Amerikan yönetimi, Ortadoğu’daki ABD politikalarına uyması için Türkiye’ye baskı yaparken Ermeni soykırımı sorununu kullanır.” demektedir.

Söz konusu halının sergilenmesi sorununu da bu çerçevede görmek yanlış olmaz.

Öyle anlaşılıyor ki; Kobani’deki gelişmeler o kentin boyutlarını aşan sonuçlar vermeye başlamıştır. Bu gelişmelerin ışığında Türkiye’nin bölgedeki bütün terör örgütlerine karşı uluslararası toplumun ortak mücadelede bulunması görüşünü ön plana çıkartması, Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunmasına öncelik vermesi ve dış baskılardan veya PKK’nın yurt içindeki eylemlerinden etkilenerek geri adım atabileceği izlenimini vermekten kaçınması önem taşımaktadır.
Türkiye, şimdiye dek Kobani’den ülkemize sığınan 200 bin sivili kabul ederek önemli bir insancıl görev yapmıştır. Şimdi, ülkemizin güvenlik çıkarlarını tehlikeye atacak ve kimilerini tatmin etmeye çalışırken Türkiye’yi başka terör örgütlerinin hedefi durumuna getirebilecek tehlikeli adımlar atılmasından kaçınılmalıdır.

Saygılar, sevgiler. 20.10.14

=======================================

Evet Dostlar,

Sayın Onur Öymen’den yine Türkiye’ye son derece yararlı öneriler..

Türk Dışişlerinin dikkate alması dileğile…

AKP – RTE’nin artık Esad’ı devirme takıntısından kurtulması ricasıyla..

Sevgi ve saygıyla.
20.10.2014, Tekirdağ

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

Onur Öymen : Türkiye’deki ve bölgedeki yeni gelişmelerle ilgili düşünceler


Türkiye’deki ve bölgedeki yeni gelişmelerle ilgili düşünceler

Portresi_ATA_ile

 

Onur Öymen

 

 

 

Bölgemizdeki gelişmeler gittikçe daha kaygı verici hale geliyor.
Türk ve dünya kamuoyu IŞİD’in Ayn el Arab’a (Kobani) yönelik saldırıyla ilgilenip orada IŞİD’i durdurmanın yollarını tartışırken, Irak’ın El Anbar eyaletinde IŞİD saldırılarının yoğunlaştığı ve bu eyaletin düşmek üzere olduğu yolunda bilgiler geldi.
Yabancı basında yer alan haberlere göre IŞİD El Anbar eyaletinin Bağdat’a en yakın bölgelerini büyük ölçüde ele geçirdi ve Bağdat havaalanını ateş altına alabilecek mesafeye yaklaştı.

Bölgede’ki El Hit şehrindeki bir Irak askeri üssü de IŞİD’in eline geçti. Eyalet yetkilileri Amerika’nın bölgeye çok acele kara birliği göndermesi çağrısında bulundular.

Bu gelişmelere karşın hiçbir Koalisyon ortağı Irak veya Suriye’de savaşmak üzere
asker göndermeyi kabul etmiyor.

Alman Dışişleri Bakanı Frank-Walter Steinmeier Der Tagesspiegel gazetesine verdiği demeçte şunları söylüyor:

  • “Hiçbir Batılı ülke kara birliklerini Suriye’ye göndermeye hazır değil.
    Hiçbirimiz Suriye’deki insanların acısına duyarsız değiliz.
    Ancak öbür yandan kendi askerlerimizin sorumluluğunu taşıyoruz.
    Genç insanlarımızı, birden çok cephesi olan IŞİD’in,
    Suriye Devlet Başkanı Esad’ın ordularının, onlarca başka milis gücünün çarpıştığı vahşi bir savaşa gönderemeyiz.”

Başka ülkeler kendi askerlerini korumaya böyle özen gösteriyorlar.

Bu arada ABD Dışişleri Bakanı John Kerry, yaptığı açıklamada Kobani’deki Kürtlerin Türk askerini istemediklerini söyledi. Buna karşın hala Türk askerinin Kobani’ye gönderilmesini yurt içinde ve dışında savunanlar var.

Barzani, Sky News’un Arapça yayınına verdiği demeçte Türkiye’nin kendilerine
silah gönderdiğini ama iç gelişmeler nedeniyle bunun açıklanmamasını istediğini söyledi. Barzani “O zaman Cumhurbaşkanlığı seçimine gidiyorlardı ve IŞİD’in elinde rehineleri vardı.” dedi. Böylece Hükümetin bölgede çarpışan taraflara hiçbir zaman
silah göndermediği yolundaki sözleri, Barzani tarafından yalanlanmış oldu.
Barzani buna karşın Türkiye’den daha büyük askeri destek beklediklerini”
yani Türkiye’nin yaptıklarını yeterli bulmadığını söyledi.

Türkiye’nin bölgedeki çatışmalara doğrudan veya dolaylı yardımda bulunmasının ülkemize yönelik terör saldırısı riskini artırdığı açıktır.

Dün Gaziantep’te 150 kg C4 patlayıcısı ile 20 intihar saldırısı kemerinin
ele geçirilmesi tehlikenin büyüklüğünü gösteriyor.

Dün, ABD Dışişleri Bakanlığı da koalisyon tarafından başlatılan hava saldırılarının ardından IŞİD’in misilleme yapma olasılığının arttığını belirterek,
başta Koalisyon ülkeleri olmak üzere tüm dünya ülkelerini uyardı.

Amerika’nın Türkiye’de Türk askerleriyle birlikte Özgür Suriye Ordusu militanlarını eğitip teçhizatlandırma (AS: donatma) kararının bu misilleme riskini daha da artıracağı kuşkusuzdur. Türkiye’nin, eğitip donattığı bütün silahlı kesimlerin karşısındaki güçlerin ve örgütlerin boy hedefi haline geleceği kuşkusuzdur.

  • Türkiye’ye yönelik terör saldırılarının esas kaynağının PKK olduğu unutulmamalıdır.

Son günlerde PKK ile yakın ilişki içindeki kimi siyasal partilerin çağrısı üzerine
sokağa dökülen terör yanlılarının saldırıları sonucunda,

– kimi polis yetkilileri şehit olmuş,
– 30’u aşkın vatandaşımız da öldürülmüştür.
– 212 okul,
– 67 polis karakolu,
– 27 Parti binası ve
– 25 kaymakamlık

yakılmış ve tahrip edilmiştir.

Bu vahim gelişmeler karşısında acaba Türkiye’nin PKK ile mücadele etmek yerine masaya oturarak siyasal bir çözüm bulmaya çalışmasını öneren yabancı ülkeler pişmanlık duymuşlar mıdır? Bunun işareti, yok. Yabancıların beklentisi doğrultusunda bir “barış süreci” başlatanlar veya bu süreci destekleyenler pişman olmuşlar mıdır? Bunun da işareti yok.

Bu son gelişmeler Türkiye için en büyük tehdidin PKK’dan geldiğini bir kez daha göstermiştir. Silah zoruyla Türkiye’ye siyasal çözüm dayatmaya çalışmaktan
vaz geçmeyenlerle ülkemizin geleceğini, anayasal düzenini müzakere etmek doğru bir politika mıdır? Böyle bir müzakereden Türkiye’nin kazançlı çıkması mümkün müdür?

Şimdi yapılması gereken şey; bölgedeki bütün terör örgütleriyle kapsamlı ve
sonuç alıcı bir mücadeleye girişmek için Koalisyona katılan bütün ülkelerin ortak bir strateji belirlemeleridir. Başından beri Esad yönetiminin eleştirilecek, kınanacak
pek çok eylemi olmasına karşın, bölgede yaşanan ürkünç (vahim) gelişmeler ortadayken, Esad yönetimini askeri güç kullanarak devirmeye çalışanları desteklemek bence doğru bir yaklaşım değildir. Aynı biçimde Türkiye’yi, tek başına silahlı bir mücadelenin tarafı durumuna getirmeye çalışmak da doğru değildir.

Unutulmamalıdır ki, Türkiye 1996 yılından sonra izlediği güçlü ve etkili diplomasiyle,
tek bir mermi atmadan, tek bir şehit vermeden Öcalan’ın Suriye’den çıkartılmasını, Bekaa Vadisindeki PKK üslerinin ve eğitim merkezlerinin kapatılmasını sağlamış ve Suriye’yle terörle mücadele konusunda işbirliği anlaşması imzalamıştı.

Bugün yaşadığımız sıkıntılar, bence büyük ölçüde Türkiye’nin aynı derecede güçlü ve etkili bir diplomasiyi Bağdat Hükümetine ve Barzani’ye karşı uygulayamamış olmasından kaynaklanmaktadır. Komşu bir ülkede esas hedefi silah zoruyla Türkiye’den siyasal ödün sağlamaya çalışmak olan bir terör örgütü varlığını sürdürdükçe, yalnızca bölgedeki başka terör örgütleriyle mücadele Türkiye’yi barış ve huzura kavuşturamaz.

Bütün bu olumsuz gelişmelerin gerisinde Irak’ın Kuzeyinde bağımsız bir Kürt devletinin kurulmasını destekleyen ve terörle topyekûn (AS: toptancı) bir mücadeleyi
kabul etmeyen ülkelerin sorumluluğunun ve izledikleri yanlış politikaların payı az değildir.

Türkiye’ye düşen;
bölgedeki bütün ülkelerin egemenliğini ve
– toprak bütünlüğünün korunması için çalışmak olmalıdır.

Saygılar, sevgiler.

Bekir Coşkun : Fazla açılımdan kıçımız gözüktü…


Fazla açılımdan kıçımız gözüktü…

Açılım kapsamında askerlerin teröristleri görmezlikten gelmeleri istenince,
komutan pusuda teröristi görünce askere sordu:
“Kim acaba?”
Asker baktı gördü:
“Hani?..”
Komutan dürbünü ters çevirdi:
“Deee nerede…”

*

Zaytung gibi mi geldi size…
Peki şu mizah mı:
Sokaklar savaş alanına döndüğünde, güneydoğu ve doğudaki kentler alevler içinde kalıp Ankara’da panik başladığında, hapishanedeki Apo’ya cep telefonu götürüp
rica ettiler:
“Ara da dursunlar…”
HDP açıklamasaydı, bu komediyi kaçıracaktınız….

*

Bizler “açılım”, “çözüm”, “süreç” gibi asla ne olduğu belli olmayan laklakalar
ortaya atıldıkça “Etmeyin” dedik…
Ama Kibariye beğendi…
Şakşakçı sanatçılar, yazarlar, iş adamları, çoğu yanaşma aydın “hakikaten çok güzel bir şey” dediler… Ne olduğunu bilen yoktu ama “faydalı” olduğunu bilen çoktu,
bizim memleketin yalakalığıdır…

*

Açılım diye diye….
Eşkıya şehre indi, vergi toplamaya koyuldu, tapu veriyordu, trafik denetimine başladı… Bayraklar indirildi, Atatürk büstleri yakıldı, okulları kapatıldı
Öğretmen atamasına geçtiler…
Tık çıkmadı…

*

Ne zaman ki dış politikaya da karışıp “IŞİD’ı vur” dediler…
Olmayınca, şehirleri ele geçirmeye kalktılar… İktidarı sallamaya başladılar…
İmam baktı koltuk elden gidecek…
Birkaç gün önce “vur emri” çıktı…

*

Ama artık çok geç…
Artık Türkiye’de iç barıştan söz edilemez
Mahalleler bölündü, kahvehaneler ayrıldı, sokaklar farklı, şehirler ayrı ayrı,
haneler düşman…
Paramparçayız…

*

Açılım sonunda ortaya çıkan paketlerini dün gördünüz…
Molotof atana kurşun sıkacaklar…
İyi mi?..
Sokaklarda öldürdükleri çocuklar yetmedi…

Onur ÖYMEN : Deutschlandfunk’a verdiğim mülakat

 

Deutschlandfunk’a verdiğim mülakat

portresi2

 

 

Onur ÖYMEN

 

 

Bu sabah (9 Ekim 2014 ) Alman radyosu Deutschlandfunk’un canlı yayınına katılarak bölgedeki gelişmelerle ilgili olarak özetle şunları söyledim:

– Suriye ve Irak’taki terörist saldırılara karşı uluslararası toplum birlik ve dayanışma içinde olmalıdır.

-Yalnız IŞiD değil bütün terör örgütleri tehlikelidir. Hepsine karşı mücadele gerekir.

-‘İyi terör örgütü, kötü terör örgütü’, ‘tehlikeli terör örgütü tehlikesiz terör örgütü” gibi
bir ayırım yapılamaz.

Terörle mücadelede çifte standard uygulanmamalıdır. ‘Benim menfaatime zarar verenm terör örgütüyle gelin birlikte mücadele edelim, sizin menfaatinize zarar veren terör örgütü silahını bırakmasa da siz onunla masaya oturup siyasal çözüm arayın demek doğru değildir.’

-11 Eylül (AS: 2001) saldırılarından sonra Başkan Bush “Dünyada’ki bütün terör örgütleriyle sonuna dek mücadele edeceğiz. Bizim gri sahamız yoktur, ya bizimle berabersiniz veya bize karşısınız.” demişti. Cumhurbaşkanı Erdoğan da daha iki gün önce “IŞİD’le PKK arasında fark yoktur” dedi.

– Ancak Erdoğan’ın bölgedeki bütün terör faaliyetlerinden Esad rejiminin sorumlu olduğu görüşüne katılmıyorum. Zira Suriye’deki olaylardan önce de bölgede birçok terör örgütü vardı.

-Teröre karşı yalnızca hava saldırıyla sonuç almak olanaklı değildir. Ancak, uluslararası koalisyonun hiçbir üyesi Suriye ve Irak’a terörle mücadele için
kara kuvveti göndermeye hazırız demedi. Bu mücadeleyi yalnızca Türkiye’den beklemek doğru değildir. Türkiye’ye saldırı olursa kuşkusuz kendi ülkemizi koruruz.
Ama benceTürkiye’nin tek başına asker göndererek Suriye’de teröristlerle mücadele etmesini beklemek doğru değildir.

-Yapılması gereken en önemli işlerden biri, bölge halkına terörün dışında seçenek sunmaktır. Bu da laik ve demokratik bir devlet anlayışıdır.

Saygılar, sevgiler. 9.10.14

===========================================

Teşekkürler sayın Öymen..

İyi ki varsınız…

Sevgi ve saygı ile.
09 Ekim 2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

 

 

Türk Vatandaşı Naci BEŞTEPE : Bıyığa Tükürttüler


Dostlar,

Sn. Beştepe‘nin çok önemli bir yazısı aşağıda..
Dikkatle okuyalım ve IŞİD – RTE – AKP şeytan üçgeninin içyüzünü öğrenelim.

Bir de bizim küçük bir anımsatmamıza yer veriliyor yazının sonunda :

*****

İNKAR DEĞİL “RET

Geçen haftaki yazımdan sonra Prof. Dr. Ahmet SALTIK bir uyarıda bulundu.
Şöyle :

Yabancılar, Ermeni soykırımını ”İNKAR“ etmenin suç olduğunu ifade ediyorlar.
Biz de bu terimi kullanıyoruz. Semantik hatadır. “İnkar”, var olanı kabul etmemektir. Soykırım yapmadığımıza göre biz “RET” ifadesini kullanmalıyız.
Sayın SALTIK’a teşekkür ederek konuyu dikkatinize sunuyorum.

***

Teşekkürler Sn. Beştepe..

AİHM’nin konuya ilişkin Perinçek kararında İngilizce metinde suç sayılması yasaklanan sözde Ermeni soykırımını kabul etmeme – reddetme eylemi için “denial” sözcüğü kullanılmaktadır. Gerçekten de bu sözcüğü “inkâr – yadsıma” olarak değil reddetme – kabul etmeme olarak çevirmeliyiz. İlki (inkâr) yanlış çeviridir ve bizi açmaza düşürebilir bir sözcük oyunu ile.. Biz olmuş btimiş bir şeyi yadsıma – inkâr etme durumunda değiliz. Tersine, bize dönük “soykırım yaptınız!” suçlamasını reddediyor – kabul etmiyoruz.

“to deny – denial” sözcüğü bu anlamdadır ve Türkçe’ye çevirisi doğru yapılmalıdır.

Herkesi bu noktaya özen göstermeye çağırıyoruz..

Sevgi ve saygıyla.
06.10.2014, Manavgat

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

==============================================

Bıyığa Tükürttüler

portresi_kucuk

 

 

Türk Vatandaşı Naci BEŞTEPE

 

 

Bahanesi IŞİD’in elindeki 49 rehin/e idi.
Oysa IŞİD’e karşı operasyona katılmak istememesinin gerekçesini dünya alem biliyordu. Onu kendi elleriyle besleyip büyütmüştü. Verdiği tavizler bini aşmıştı.
Sünni olmayan Esad’ı devirecek, Sünnileri Suriye’de hakim kılacak güçlerden biriydi IŞİD. Birlikte Emevi Camisi’nde namaz kılacaklardı.
Rehin/e’ler de belli ki bu oyunun bir parçasıydı.
IŞİD bıyıktı.

SAKAL BÜYÜK

Sakal bıyıktan hep büyük olmuştur. RTE-Davutoğlu’nun sakalı da öyle.
Hizmetinde oldukları, tek bir kez “hayır” diyemedikleri ABD.
Suriye-Irak-IŞİD oyununu birlikte oynadılar.
Daha doğrusu ABD senaryoyu yazdı. Başrolü aldı. Yardımcı oyuncu rolü bunlara kaldı. Öyle oynadılar ki, kendilerini “esas oğlan” bile sandılar.
Senarist rol değişimi yapınca apışıp kaldılar.

NEREYE TÜKÜRSÜN?

Bıyık da sakal da bastırıyor. İkisi de kimin ne yaptığını biliyor.
Biri terör tehdidi, diğeri iktidar.
Ya uluslar arası yargı yolu açılacak, iktidar elden gidecek.
Ya da beslediği terör kendini vuracak. İkisini de oyalayacak rehin/e bahanesi iyiydi.
CIA paketleyip sınıra getirince koz elden gitti.
Sakal büyük. “Bıyığa tükür”  buyruğunu verdi. Tükürdü.
“IŞİD terörist” dedi.

NE İSTER, NE VERİR?

ABD işini bilir. Adamını da. Çok ister.
Adamı direnir. Direndiğini sanır. Yeterini, yani istediği kadarını alır.
Dünya lideri de az verdiğini sanıp mutlu olur. Sırtı sıvazlanır.

NE İSTEDİĞİNİ BİLMEK

TSK tampon bölgenin kendi denetiminde olmasını istemektedir.
Suriye de Irak’a dönmesin, Kürt koridoru oluşmasın diye.
AKP ise “uçuşa yasak bölge” talep etmektedir. Esad yıkılsın diye.
Kürt koridoru oluşacağını bile bile.
Sorun Türkiye’nin ne istediğini bilip-bilmemesidir aslında.

ÜLKE ÇIKMAZDA

Ülke AKP çıkmazına girmiştir.
Güneyde bataklık.
İçerde şımartılmış, azmış PKK.karşısında susturulmuş-pusturulmuş devlet güçleri. Eğitime vurulan dinci darbeler.
Ekonomide krize sürükleniş.
Diz boyu işsizlik. Yoksulluk. İşçilerin her yandan direnişe geçişi.

ÇÖZÜM KAPIDA

Çıkmazdan sağlıklı çıkışın tek yolu MİLLİ HÜKÜMET’tir.
Milli iradenin, gerçek temsilcisine teslim edilmesidir.
Yazımın basıma girdiği saatlerde bu yönde çok önemli bir adımın atılmış olacağını umuyorum. Türkiye sahipsiz de çaresiz de değildir.
Çarşamba günü SORUNLAR VE ÇÖZÜMLER programında bu konuyu değerlendireceğiz.

İNKAR DEĞİL “RET

Geçen haftaki yazımdan sonra Prof. Dr. Ahmet SALTIK bir uyarıda bulundu.
Şöyle :

Yabancılar, Ermeni soykırımını ”İNKAR“ etmenin suç olduğunu ifade ediyorlar.
Biz de bu terimi kullanıyoruz. Semantik hatadır. “İnkar”, var olanı kabul etmemektir. Soykırım yapmadığımıza göre biz “RET” ifadesini kullanmalıyız.
Sayın SALTIK’a teşekkür ederek konuyu dikkatinize sunuyorum.

**********

PAZARTESİ İĞNELERİ

TÜRBAN

Üniversite, kamu derken türban ilkokulda serbest kılındı.
Geriye kızların 9 yaşında evlenmesi kaldı.

MUTLU

Üniversitede türban serbest bırakıldığında Kılıçdaroğlu, “Mutluyum” demişti.
Herhalde şimdi “Laik Türkiye” den daha umutludur…

YAKMA

PKK okul yakmaya devam ediyor.
AKP de ülkeyi yıkmaya…
(AYDINLIK, 29.9.14)

Dolar neden artıyor?


Dolar neden artıyor?


Dostlar
,

Yetkin ekonomist Sn. Mutafa Pamukoğlu’nun yazısı önemli.. (aşağıda)

ABD Doları adı başını gidiyor.. Eylül başında 2,15 TL iken artık 2,30 TL.
1 ay içinde 15 kuruş, 0,15 / 2,15 =  %7 değer kazandı. Ulusal gelirimiz (GSMH)
o oranda azaldı, dış borçlar % 7 büyüdü, dışsatımımız (ihracat) %7 ucuzladı, dışalımımız (ithalat) %7 pahalandı.. Doğalgaz ve elektirik %9 zamlandı, SGK da pek çok önemli ilaçta yurttaşın katkı payını artırarak ilaç maliyet artışını vatandaşa yükledi..

GSS’nin (Genel Sağlık Sigortası) içi iyice boşaldı, haydi iflas etti demesek de fiyaskoya dönüştü!

Dışsatım % 80’lere varan ölçüde dışalıma bağımlı olduğundan, yani ihracat yapabilmek için el mahkum ithal girdi çok yüksek oranda olduğundan, dışsatımcının işi daha da zor..
Bu dönemlerde ihracat ürünlerinizin değeri düşüp yabancı için alımı ucuzladığından
(TL karşısında güçlenen Dolar nedeniyle) ihracatınız nominal olarak artabilir de!
Ancak ülkenin alınterini, hammadesini… ucuza dışarıya peş keş çekmiş olursunuz. Dahası, pahalandığı için ithalatınız düşebilir ve dış ticaret açığı ile cari açığınız da düşebilir.. Ancak bunlar aldatıcıdır.. Çünkü sürdürülebilirliği yoktur bu tablonun. Enflasyon yükselecektir kaçınılmaz olarak (2 rakamlı enflasyona hazırlıyorlar ülkeyi pikolojik olarak) , büyüme hızı düşecektir (ha bire revize edip aşağı çekiyorlar..) , istihdam azalıp işsizlik artabilecektir ve en ürküncü durgunluk içinde enflasyon (Stagflasyon) yaşanabilecektir. Hatta cari açığınız açıklanamaz biçimde büyüyebilecektir.

Ntekim IMF geçtiğimiz günlerde yayımladığı Türkiye raporunda 11 madde açıklarken ülkemizi cari açığı en yüksek birkaç ülke içinde saymıştır! (Bu raporu sitemizde yayımladık : IMF’den 11 maddelik Türkiye raporu (http://ahmetsaltik.net/2014/10/03/imfden-11-maddelik-turkiye-raporu/..)

Fakat 12. CB – Yarıbaşkan RTE 1 Ekim 2014 günü TBMM açış konuşmasında
gene ortalığı güllük gülistanlık gösterdi! Sokaktaki yurttaş bu kuramsal gevezeliklerden
hadi diyelim ki çok birşey anlamıyor, anlamaz.. Yaşamın iğneden ipliğe pahalandığını, cebindeki paranın alım gücünün eridiğini, geçimin daha da zorlaştığını algılamaz mı?

Sorun burada ve bizler uzuuun uzun bayram (!) tatilleri ile oyalanıp devekuşu gibi davranıyoruz.. Gündem saptırıp sorunları öteliyoruz. Tezkere ve IŞİD benzeri
gündem başlıkları daha ne denli oyalayıcı olabilir? 1,5 + milyon göçmene harcanan
5 milyar Dolara yakın para (daha da harcanacak!) kimin sırtına yüklenecektir??

ABD Başkan Yardımcısı Biden
Türkiye’yi suçlamayı sürdürüyor ve
Türkiye’nin silahlandırdığı IŞİD ile savaşa zorluyor!

  • Onbinlerce ton silahı Türkiye IŞİD’e yolladı.. diye..

Bu nedenle 1,5 milyon sığınmacı (mülteci), Suriye – Irak pazarının elden çıkması, Tezkerenin askeri maliyetleri ve Batı’nın mülteci (sığınmacı) yükünü omuzlamaya yanaşmaması.. Ve RTE’nin “hata yaptığını” ABD Başkan Yrd. Biden’e itiraf etmesi..
Deliğe süpürülmemek için insanımızın sırtından ucuz (!) bir manevra daha..

Yazık günah değil mi Suriye – Irak’ta öldürülen yüz binlerce insana, ırzına geçilen kadınlara, masum çocuk ve yaşlılara ve ülkemiz ekonomisine binen çooook ağır yüke.. Tüm bunlar “Tek adam – RTE yönetimi” nin ağır – altından kalkılamaz faturaları ve hala ülkenin tepesinde afra – tafrasından geçilmiyor!?..

Ne bahtsız  – talihsiz ülke bu Türkiye..
Yığınlar uykuda, çaresiz ve muhalefet yok gibi..
Bu atipik – kural dışı tablo sürdürülemeyeceğine göre, Türkiye neye gebe acaba??
Bu arada devekuşu boğulmasın!?

Sevgi ve saygıyla.
05.10.2014, Manavgat

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

========================================

Dolar neden artıyor?

Mustafa_Pamukoglu

 

MUSTAFA PAMUKOĞLU
AYDINLIK, 3.10.14

 

Doların Eylül başında (2014) 2.15 TL iken 2.29 TL’ye gelmesi, Merkez Bankası’nın döviz satım ihalelerinde günlük alımı 40 milyon Dolara çıkarmasına karşın yükselişin durmaması ve devam edeceği hususundaki beklentiler, dikkatleri FED’e ve
küresel gelişmelere tekrar çevirdi.

FED YOLUN SONUNDA

2007 krizinde FED piyasalara fon desteğini kesmek üzere iki şey yaptı.

1- Faiz oranlarını sıfıra çekti.
2- Piyasadan devlet tahvilini ve ipoteğe dayalı tahvilleri satın alarak yatırımcıları
özel sektör tahvillerini ve hisse senetlerini almaya yöneltti.
3- Piyasadan tahvil alımlarını Ekim ayında sonlandıracak ve tahvil alım programı bitecek.

FAİZ ARTIRIMI KAPIDA

FED, ABD ekonomisinin durumu düzelinceye dek faiz artırımı yapmama kararı almıştı.
Şu anda ABD ekonomisinde FED’in dikkate aldığı göstergelerde belirgin iyileşme var.

1- Aylık istihdam artışı 200 bin ortalamayı aştı.
2- İşsizlik maaş başvuruları aylık 400 binin altına düştü. FED işsizlik oranının % 6.5’un altına düşmesini bekliyordu. Bu gerçekleşmiş durumda.
3- ABD büyümesi % 2-3 aralığına ulaştı.
4- Enflasyon oranının %2’lerde olmasını istiyordu. Enflasyon, resesyon tehlikesini yaratan %1’in üstüne çıktı. Korkular ortadan kalktı.
Bu göstergeler artık faiz artırımına gitmeyi olanaklı kılıyor.
2014 sonu veya 2015 yılı ilk yarısında FED faiz artırımına gidecek.

FED FAİZİ BİZİ YAKINDAN İLGİLENDİRİYOR

FED faizleri sıfır olarak tuttukça, Amerika’dan sıfır maliyetle kredi bulan yatırımcı,
soluğu Türkiye gibi yükselen piyasalarda aldı. Bu yüksek bir geliri ifade ediyordu.
Bir de politik riskler bu kadar değildi. Türkiye hem güvenilir hem de kazançlı pazardı.
Ama devran değişti. Faiz artırımından sonra yabancı yatırımcı Türkiye’ye gelirken
artık şunları hesaplayacak ve eskisi gibi kolay gelmeyecek:

1- Kazancım azaldı. Türkiye’nin politik ve ülke riski ciddi biçimde artmış durumda.
Değer mi, değmez mi?
2- Türkiye cari açıkta Hindistan, Brezilya, Endenezya ve Meksika ile birlikte dünyanın en tehlikeli sınırında.

Yani ekonomimizin kırılganlığı her kesim tarafından dillendiriliyor.
Bu da FED faiz artırımından sonra en çok dikkat edilecek husus olacak.

PARANIN PATRONU RAHATLIYOR

Dünya para musluğunu açan ve kapatan FED rahatladıkça ve Dolar lehine kararlar aldıkça ve alacağını bildirdikçe Dolar değer kazanacak.
Avrupa’daki gelişmeler ters yönde olsa bile, Doların Avro karşısındaki değer artışı sürecek.

ÇEVREDE TEHLİKE İŞARETLERİ VAR

IŞİD ve Güney’imizdeki olaylar bizi tahmin edemeyeceğimiz yerlere sürüklüyor.

Savaşa girme korkusu insanları dövize yöneltmiş durumda.
Piyasalar, FED faiz artırımı ve savaş risklerinin çok az bir bölümünü fiyatladı.
Büyük bölüm duruyor. Bu nedenle Dolardaki artış devam edecek, diye bekleniyor.
Bütün bu gelişmeler, Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci tarafından tehlikeli
bulunmazsa da ekonomimiz açısından kaygılanmaya yetiyor ve artıyor bile…

Emin Çölaşan : Biraz olsun sus be kardeşim…

 

Biraz olsun sus be kardeşim…

Dostlar,

Yılların usta ve yılmaz gazetecisi Emin Çölaşan, bu günkü köşesinde SÖZCÜ’de oldukça sert bir yazı kaleme almış..

“..bir süre ağırdan al ve konuşma da, sinir sistemimiz yatışsın. ” diyor
12. CB – Yarı Başkan RTE’ye..

“Yeter be, biraz olsun sus..”

diye bitiryor.

Eski deyimle “hale tercüman” oluyor..

Sevgi ve saygı ile.
01.10.2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

===========================================

portresi_SOZCU_ile

 

 

Emin Çölaşan
SÖZCÜ, 1.10.14

 

Sevgili okuyucularım, malum şahıs büyük (!) bir performans sergiledi ve %51’le,
kıl payı cumhurbaşkanı seçilmeyi başardı. (AS: toplam oyların %38’i!)
Biz de dedik ki “Artık Çankaya’da yapacak işleri vardır, herhalde bir miktar susar!..”
Susmak ne kelime, coştukça coştu ve önüne gelen her yerde yeni kimliği ile
nutuk atmaya başladı.
Aynı sözler, aynı laflar, aynı masallar…
Gördüğü her kürsüye zıplıyor, konuştukça konuşuyor, başkaları tarafından hazırlanan yazılı metinleri önündeki elektronik aygıttan okumaya devam ediyor!* * * *

O konuştukça sadrazamı Davutoğlu Ahmet ikinci planda kalıyor, mutlaka bozuluyor,
fakat renk vermesi mümkün olmuyor.
Ama danışmanları O’nun için uygun düşecek sahneleri de hazırlıyor.
Geçenlerde Samsun’a gitmişti…
Kendisini o makama seçen şahıs gibi toplu açılış töreni (!) yapmasın mı!
Aylar ve yıllar önce hizmete giren tesisleri yeniden açtı!
Demek ki bu düzmece törenler devam edecek, Ahmet bu yutturmacanın
figüranı olmayı sürdürecek.

* * * *

Danışmanları bir ara Ahmet’in yanına sokuldu:

“Sayın başbakanım sahilde bazı vatandaşlar balık tutuyor. Onların yanına gidip fotoğraf çektirsek iyi olur! Basına veririz, bizim yandaşlar kullanır…”
Hep birlikte sahile gittiler…
Ahmet eline bir olta aldı ve bol kepçe fotoğraflar çektirdi.
Ertesi gün yandaş-yalaka-yavşak-liboş medya bunları manşete taşıdı:
“Başbakan Samsun’da vatandaşlarla balık tuttu. Vatandaşlar kendisine
sevgi gösterisinde bulundu!”

Evet, Ahmet 2. planda kalmış olmanın, figüranlığın, gölge başbakanlığın acısını böyle ucuz numaralarla çıkarma peşinde.

* * * *

Öbürü ise eski alışkanlığından vazgeçemiyor.
Bulduğu her kürsüye zıplayıp bir şeyler geveliyor.

Şimdi sıra geldi okullarda din derslerini nasıl savunduğuna!..
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) geçtiğimiz günlerde karar almış
ve bu sürecin değişmesi gerektiğini vurgulamıştı.

AİHM kararları anayasa uyarınca, Türkiye’nin de uymak zorunda olduğu kararlar.
Tayyip’in bu konuda önceki gün ettiği laflar, 21. yüzyılın utanç belgesiydi:

  • “AİHM bir karar aldı. Zorunlu din ve ahlak kültürü derslerinden öğrencilerin
    muaf sayılmasını öngördü. Bu karar yanlış. Batı’da bunun örneği yok…”
    (Çünkü Batı dünyası böyle safsatalarla uğraşmakla zaman geçirmiyor.)
    “Dünyanın hiçbir yerinde zorunlu fizik dersinin, zorunlu kimya dersinin, matematik dersinin tartışıldığını göremezsiniz. Ama ne hikmetse din dersinin tartışıldığını görürsünüz. Din derslerini tartışmaya açarsanız, kaldırırsanız, çok tabii olarak uyuşturucu gelip onun yerini doldurur. Şiddet gelir, ırkçılık gelir, onun yerini doldurur.”

* * * *

Şu adamın mantığına, eğer varsa bilgisine ve kültür düzeyine bakar mısınız!
Çıkmış piyasaya, din dersleri ile müspet ilimleri-pozitif bilimleri kıyaslamaya kalkışıyor.
Bir yanda küçücük çocuklara din ticareti ve din sömürüsü için zorunlu olarak verilen
din dersleri, öte yanda fizik, kimya, matematik…

Tahmin ediyorum IŞİD’in yönetim kadrosu da ortaya çıkıp konuşsa,
aynen bunları söyleyecektir.

* * * *

Sadece onlar değil, Tayyip’in hısım akrabası, yandaşı ve en büyük destekçisi olan Katar, Suudi Arabistan şeyhlerinin de fikirleri aynı doğrultuda olacaktır.
Din dersleri zorunlu olmazsa uyuşturucu devreye girermiş!
Bizim kuşaklar okullarda din dersi almamıştık ama dinimize olan saygımızı,
Allah’ımıza olan inancımızı bir gün olsun yitirmedik.
Bizim zamanımızda sadece kız öğrenciler değil, hiç kimse adına türban denilen
o üniformaya bürünmemişti.
Ama hiçbirimiz uyuşturucu kullanmadık, yanından bile geçmedik.
Bilmeden ve anlamadan ortaya saçtığı bu gibi zırvalarla milyonlarca öğrenciye,
onların velilerine ve dolayısıyla Türk Milleti’ne açıkça hakaret ettiğinin
belki farkında, belki değil.

* * * *

“Bak muhterem, şu geçtiğimiz ağustos ayında padişahlığa seçildin.
İstanbul’daki sarayların zaten hazır. Ankara’daki AKsaray ise bitmek üzere.
Yakında oralara taşınıp soyun ve sülalenle rahata ereceksin.
Senin gibi anasından saraylarda doğmuş olanlar için bu milletin katrilyonları
o sarayların inşaatlarına saçıldı.
Bari bunun hatırına bir süre ağırdan al ve konuşma da, sinir sistemimiz yatışsın.
Söyleyeceklerini gölge sadrazam, emir kulun Ahmet’e bildir, Osöylesin.
Senin konuşmaktan başka işin, başka görevin yok mu yahu?
Günün 24 saati papağan gibi konuşmaktan vazgeç artık.
Bize göstermiyorsun, bari Ahmet’e saygı göster.
Yeter be, biraz olsun sus.

Uğur Dündar : AKP’nin kabus gündemi!..


AKP’nin kabus gündemi!..


Dostlar,

Usta ve yurtsever gazeteci Uğur Dündar, bu günkü köşesinde SÖZCÜ‘de
AKP politikalarının iflasını ve ülkemizi sürüklediği “kabus” gündemini aktarıyor.
Dikkatle okunmalı..

Sevgi ve saygı ile.
01.10.2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

==========================================

AKP’nin kabus gündemi!..

portresi

Uğur Dündar
SÖZCÜ, 1.10.14

 

 
Sevgili okurlarım,

Ancak kabuslarda görülebilecek ürkütücü olayları, gerçek hayatta, hem de peşpeşe yaşamaya başladık.

Ülke her gün kabus gündemine uyanıyor.

Koskoca Türkiye Cumhuriyeti Devleti “Ortadoğu’yu yeniden inşa edeceğiz,
Osmanlı’yı hayata geçireceğiz” diyen hayalci ve maceraperest zihniyetin elinde,
terör örgütlerinin arasına sıkıştırılmış bulunuyor.

Bir yanda kafa kesen canavarlar güruhu IŞİD, öte yanda Büyük Kürdistan peşinde koşan ve her geçen gün daha çok silahlanıp güçlenen PKK…

Bilmem sizin de dikkatinizi çekiyor mu?

Cumhurbaşkanı, Başbakan ve AKP Genel Başkanı Erdoğan ile Başbakan Davutoğlu, adına “tazıya tut, tavşana kaç” diyebileceğimiz yeni ve çok tehlikeli bir oyunu sahnelemeye hazırlanıyor.

Bu amaçla Türk Silahlı Kuvvetleri’ne sınır ötesi operasyon yetkisi veren yeni bir tezkereyi TBMM’ye getiriyor.

* * * *

Tarafsız yorumculara göre Türkiye, görünürde IŞİD’le mücadele ediyormuş gibi yapacak ama bunun için öne sürdüğü uçuşa yasak bölge gibi koşullar hiçbir zaman gerçekleşmeyeceği için “sözde” kalacak.

Böylece PKK’nın Büyük Kürdistan projesinin gerçekleşmesinin önündeki en büyük engel olarak IŞİD’in kalması sağlanacak!

Peki ya kapalı kapıların ardında elindeki silahla masaya oturan PKK’ya verilen sözler?

Oslo’da başlayıp İmralı’da süren müzakereler ve kağıda dökülen mutabakatlar?

Abdullah Öcalan’ın adadaki cezaevinden çıkarılıp evde yaşamasını sağlayacak,
sonra da siyaset yapmasının önünü açacak taahhütler?

Onlar ne olacak?

Erdoğan’ın ve güvendiği adamlarının son günlerdeki konuşmaları,
olası gelişmelerle ilgili kimi ipuçları veriyor.

Örneğin “Açılım”ın geleceğini, IŞİD’in geleceğinin belirleyeceği anlaşılıyor.

Yeni senaryoyu fark eden PKK, eylemlerini tırmandırıyor.

Güneydoğu kentlerinde yoğunlaşan eylemlerle kapalı kapılar ardındaki taahhütlerini
bir an önce yerine getirmesi için AKP’yi köşeye sıkıştırmaya çalışıyor.

Bu maceraperest ve çelişkili politikalar, ne yazık ki Türkiye’nin masum insanlarını
terör örgütlerinin hedefi haline getirmiş bulunuyor.

ABD vatandaşlarına “Türkiye’ye gitmeyin”, Almanya ise “Metro ve toplu taşıma araçlarına binmeyin” uyarıları yapıyor.

* * * *

Kabus gündeminin hepimizi ilgilendiren kuşkusuz başka maddeleri de var.

Tayyip Erdoğan bu toz duman arasında her ne pahasına olursa olsun
HSYK’yı ele geçirmek, yargıyı AKP’nin emir kulu haline getirmek istiyor.

Böylece bağımsız yargının son kalıntılarını da sıfırlayıp, bir yandan yolsuzluk ve rüşvet iddialarından aklanmayı, öbür yandan da işaret edeceği muhalifleri yargı eliyle cezalandırmayı amaçlıyor.

Bu nedenle iktidar olmanın tüm gücünü kullanarak HSYK seçimlerine yükleniyor.

* * * *

İçeride köşeye sıkışan, dışarıda itibarı sıfırlanan, Mısır darbecisi Sisi tarafından bile “uluslar arası sicili” teşhir edilen iktidar, savaş tamtamlarının çaldığı bu kritik süreçte, ekonomiyi de darboğaza sürüklüyor.

Bugünden başlayarak yürürlüğe girecek %9’luk “şok” doğalgaz ve elektrik zammı, saadet zincirinin koptuğu ve AKP’nin popülist politikalarının duvara tosladığı
anlamına geliyor.

Çünkü zammın yalnızca doğalgaz ve elektrikle sınırlı kalmayacağı,
zincirleme fiyat artışlarının iğneden ipliğe dek tüm alanlara yayılacağı biliniyor.

Bu ürkütücü gündemi ancak “kabus” sözcüğü tanımlayabiliyor.

Türban ilköğretimde; Kılıçdaroğlu ne kadar övünse azdır!


Türban ilköğretimde; Kılıçdaroğlu ne kadar övünse azdır!

portresi

 

İSMET ÖZÇELİK
AYDINLIK, 26.9.14

 

Açıklama Bülent Arınç’tan geldi. Üniversite, kamu derken türban ortaokul ve liseye kadar indi. İlk açıklamaya göre ilkokula kadar iniyordu. Ama sonra bir düzeltme yapıldı.

Hükümet IŞİD konusunda sıkışınca, IŞİD’e verilenler sorgulanmaya başlayınca gündem değiştirme ihtiyacı ortaya çıktı. Bu karambolda türbanda son noktaya gelindi. Bir taşla iki kuş vurma denemesi yapıldı.

IŞİD’le yapılan “diplomatik” görüşmede, “Türkiye’de türbanın ortaokul ve liselerde serbest bırakılması” da var mıydı bilmiyorum ama, ortada bir “katakulli” olduğu kesin!

ZAVALLI CHP

Yolu Kılıçdaroğlu açtı. Anayasa Mahkemesi’nin kararına rağmen üniversitede türbana destek verdi. Hatta “Üniversitede türban sorununu biz çözdük..” bile dedi.
AKP kamuda türban konusunda geri çekilmişken Kılıçdaroğlu yeniden gündeme getirdi. AKP de fırsatı kaçırmadı, atılan pası gole çevirdi. Türban kamuda da serbestleşti. Türbanlı memurlarımız, hakimlerimiz, hatta öğretmenimiz oldu.

Şimdi de ortaokul ve liselerde türban serbest. Kılıçdaroğlu’ndan hiç ses yok. Beyefendi ne kadar övünse azdır. AKP’nin elindeki bir kozu daha aldı (!)
Artık AKP’nin elinde fazla bir koz kalmadı. Kılıçdaroğlu 2015 seçimlerine hazır!

CHP’NİN YASAKLARI

Kılıçdaroğlu yönetimindeki CHP’nin yasakları var. Örneğin türbana karşı çıkmak yasak. Bir milletvekili bu konuda açıklama yapmaya kalkınca hemen uyarılıyor.
Anayasa Mahkemesi’nin kararı hatırlatılınca da “Ama biliyorsun partinin bu konudaki tavrı belli…” diyerek susmasını isteniyor.

Açılım” konusunda da aynı. Yasak var. Anayasaya açıkça aykırı “Yeni PKK yasası”na karşı çıkmak bile adeta suç. Yasa anayasaya aykırı. Ama CHP yönetiminin politikalarına uygun. Tabi AKP de bu durumdan memnun.

AKP kulislerinde sık sık “Allah her iktidara CHP ve MHP gibi muhalefet nasip etsin” denmesi de her şeyi açıklıyor.

MİLLETVEKİLLERİNİN HALİ

CHP milletvekillerinin durumu içler acısı. 2015 seçimlerine kilitlenmiş durumdalar. Türkiye’nin içinde bulunduğu durum onların umurunda bile değil. “Ceylan derisi koltuk” uğruna “değerlerinden”(!) vazgeçenleri ibretle izliyoruz.

Düne kadar eleştirdikleri duruma bugün sessiz kalıyorlar. PKK’nın okul yakmasına bile “Bu işlere beni karıştırmayın” diyenler bulunuyor. “Türban 10 yaşına kadar düştü, ne diyorsun?” sorusu karşısında “Acaba genel başkanla ters düşer miyim?” endişesi yaşayanlar var.

Halk CHP’den umudunu kesiyor. Ama bunlar umutlu. CHP 2011 seçimlerinde 135 milletvekili çıkarmıştı. Şimdi 70-80 milletvekilini paylaşma derdine düşmüşler.
Yakında herkes birbirine düşerse sürpriz olmayacak.

Pastanın ciddi bir şekilde küçüleceğinin farkındalar. CHP’ye verilen “mecburi” ya da “kerhen oy”un sonuna gelindiğinin bilincindeler..!

İKİ TARAFIN DA PATRONU AYNI OLUNCA!

AKP ile CHP yönetimi arasındaki uyum dikkatlerden kaçmıyor. Bütün kritik konularda aynı tavrı sergiliyorlar. ABD taleplerinin yerine getirilmesinde birbirleriyle yarışıyorlar. MHP Genel Başkanı Bahçeli için de durum aynı. “Yandaş muhalefet” deyimi ilk kez Kılıçdaroğlu ve Bahçeli döneminde gündeme geldi.

CHP ve MHP seçmeni de gelişmeleri tartışıyor. Özellikle “ABD koalisyonuna hemen girelim” ve “ortaokul-lisede türban serbestisi” sonrasında CHP’de yönetim daha çok sorgulanır oldu. Yapılan dost toplantılarında CHP’lilerin boynu bükük. Ama öfkeleri büyük!

İktidarın da muhalefet yönetiminin de “patronu” aynı olunca fazla söze gerek kalmıyor.

“Gizli” görüşmeler partileri ne hale getiriyor!

===========================================

Dostlar,

İçimiz acıyarak paylaşıyoruz…

Laiklik_tehlikededir_diyemem

CHP’nin bir an önce kendine gelmesi gerek!..

CHP’nin kendisine getirilmesi gerek..

CHP’ye üye olup çalışmak ve partiyi KEMALİST rotaya yeniden oturtmak gerek..

Birşeyler yapmak gerek..

Birşeyler yapmak gerek..

Sevgi ve saygı ile.
29.9.2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net