Etiket arşivi: Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunması

Kandil ve Ötesi

Kandil ve Ötesi

Şükrü Sina Gürel

Şükrü Sina Gürel
ssgurel@yahoo.com
YURT Gazetesi, 13 Haziran 2018

ABD ile Menbiç’te bir “yol haritası” üzerinde anlaşılabildi; ancak uygulamanın ne denli uzayacağı ABD’nin “takdirine” bırakıldı. Fırat’ın Doğusunda ne olacağı ise belli değil.
Aslında belli: Esad, bu bölgede “yönetici” konumunda olduğunu iddia eden ve içinde PYD/PKK’nın asli unsurlar olan ve ABD’nin binlerce tırlık silahıyla ordu kuran SDG ile görüşmeye hazır olduğunu bildirdi. SGD’den de olumlu yanıt aldı. Demek ki, iki taraf da Fırat’ın Doğusunun Suriye içinde kalan ama “özerk” bir yönetime sahip olan bir yapıya kavuşmasına razı görünüyor. ABD de Suriye’de bir siyasal çözümü ve Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunmasını, bu koşullar içinde kabul edecek gibi görünüyor.
Peki, bir türlü Esad yönetimini doğrudan muhatap alamayan Türkiye neye razı edilecek? Herhalde ABD, PKK’ya Türk topraklarında ve Kandil’de destek olmayı bırakarak Türkiye’yi “ödüllendirecek”. Böylece, bir yandan İsrail’in istediği bir “tampon”un İran’ın önüne yerleştirilmesinin temelleri atılmış olacak; öte yandan da AKP iktidarına da seçim öncesi bir “Kandil gösterişi” olanağı verilecek…
Ancak bu “Kandil gösterişi” AKP ve Erdoğan’a seçimler için bir avantaj sağlar mı? Pek belli değil! Çünkü AKP bugün, MHP ile HDP arasında sıkışmış görünüyor!
Konuyu açalım :
1. HDP milletvekili seçimlerinde barajı geçerse –ki geçecek gibi görünüyor- AKP-MHP TBMM’de çoğunluğa sahip olamıyor.
2. Cumhurbaşkanlığı seçimi 1. turda tamamlanamazsa, Erdoğan milletvekili seçimlerinde HDP’ye oy verenlerden destek bulmak zorunda kalacak.
Yani, yukarısı bıyık, aşağısı sakal!
2002 öncesinde terörle, Güneydoğu sorununu birbirinden ayrı tutabiliyorduk. Bizlere göre, sorun, bir “bölgesel geri kalmışlık” sorunuydu ve bu sorunun üstesinden, bölgedeki feodal yapıyı ortadan kaldırarak ve ekonomik-sosyal politikalarla gelebileceğimizi düşünüyorduk. Ancak, AKP iktidarı başarılı (!) bir biçimde giriştiği “açılım-saçılımlar”la konuyu bir etnik, hatta milli sorun haline getirmeyi becerdi! Diş macununu tüpten, cini şişeden çıkardı. Bundan sonra artık işimiz bunları yeniden yerli yerine koymak haline geldi.
Muharrem İnce, Diyarbakır mitingi ile bu konuda son derece önemli ve başarılı bir başlangıç yaptı. Umarım 25 Haziran’dan başlayarak, bütün sorunlarımızı, hepimizi kucaklayarak ve sorunları yerli yerine oturtarak çözebilecek bir yönetime kavuşuruz…

Rafet BALLI : Kafası karışıklar için birkaç not

Kafası karışıklar için birkaç not

Rafet BALLI
AYDINLIK
, 06.09.2016

(AS : Bizim katkılarımız yazının altındadır.)

Tarih nasıl da hızlandı. 2015’e şaşırmıştık. 2016 koşmaya başladı.
15 Temmuz (2016) sonrası daha da heyecan verici. Türkiye ve bölge sanki final turuna giriyor.
Kafalar karışık. Normal. Çünkü: Söz, hayata yetişmekte zorlanıyor.
Kimilerinin duruşu sade. Anlama çabasında. Yüzünü hayata çevirince, görmeye başlıyor.
“İç cephe”de kimileri de gönüllü bilmez. Çözmekle değil, düğümlemekle meşgûl.
Çünkü: Bölgenin dinamiklerine güvenmiyorlar.
***
24 Temmuz 2015: Türkiye, PKK’nın hendeklerine müdahale etti. 
Kuzey Irak’taki mevzileri sürekli bombaladı. Sonuç da aldı: PKK hendekte kaybetti.
Önemlisi: Bölge halkı hendeğe destek vermedi. Örgütten uzak durdu. 1984’ten beri bir ilkti bu.
Birilerinin söylemi hazırdı. İddiaları: “ABD, Türkiye’ye PYD’yi kabul ettirdi.
Bu yüzden Suriye’ye müdahale edemiyor.”
***
24 Kasım 2015: Türkiye, Rus uçağını düşürdü.
Birileri neredeyse mutlu. Sahaya bakınca gördükleri: “Amerika’ya tam teslim olan Türkiye.”
Görmedikleri: Direnmenin nesnel zemini ve dinamikleri.
***
24 Haziran 2016: Türkiye Rusya’dan özür diledi. Uçak için.
Birileri: “Evet ama kesinlikle yetmez.” Küçümsediler: Siyasi değil ticari: Turist için, ihracat için.
ABD gerçekçiydi. Baktı. Türkiye Batı’dan uzaklaşıyordu: “Darbe” sebebi saydı.
***
9 Ağustos 2016: Petersburg’da Erdoğan-Putin zirvesi. Konu: Koridora mani olmak.
Amaç: Suriye’nin toprak bütünlüğü.
Birileri: “Erdoğan taktik yapıyor. Avrasya falan hikaye. Ayakta kalmak için ABD’yle pazarlık yapacak.” Oysa: İki ülke, bir “Suriye yol haritası” kabul etmişti.
Başta Amerikan koridoru, ortak bölgesel tehditlere karşı.
Temel ilke: Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunmasıydı.
***
24 Ağustos 2016: Türkiye, Cerablus’tan Suriye’ye girdi. ABD koridoruna doğrudan müdahale etti. Birileri: “Türkiye niye ÖSO ile ittifak yaptı? ÖSO katil sürüsüdür.”
“Madem koridoru kesmek istiyor. Niye Esad’ı kuzeye çağırmıyor?”
Lütfedip sahaya bir baksalar şunu göreceklerdi :
Bir: Aslında Cerablus’da ciddi bir ÖSO gücü yoktu.
Evet: Halep ve İdlib’te ÖSO kalıntıları çoktu. Fakat, ABD onlara izin vermemişti.
Yani: Pentagon aslında harekata karşıydı.
***
Ayrıca: Karmaşık bir bölgesel savaş yaşıyoruz. Cepheler iç içe geçmiş durumda.
Irak’a bakalım. İran ve Bağdat, ABD ile zaman zaman aynı cephede hizalanıyor.
Çünkü: Herkes bir bahane, bir maket kullanıyor.
İki: Cerablus harekatı bölgesel mutabakata dayanıyordu. Türkiye-Rusya ve İran arasında. Suriye’nin onayının da alandığı anlaşılıyordu.
Dün Putin ne dedi: “Türkiye’nin Suriye’deki operasyonu bizim için beklenmedik değildi.” (5.9.2016).
Üç: Bölge ülkeleri için harekat doğru ve gerekli. Fakat tamamlanmalı: Şam hükümetiyle birlikte yürütülmeli. Yani bölge güçleri diyor ki: Eksik yapıyorsun, fakat devam et.
***
İç cephede birileri ise sızlanıyor: Esad olmazsa, dur. Sürecin zaten oraya gittiğinin farkında değiller. Son örnek G 20 zirvesinden. Malum: Erdoğan Çin’de. Dün oradan seslendi:

  • “Rusya ile özellikle Halep bölgesinde bir işbirliği gerçekleştiriyoruz.
    Amacımız Kurban bayramı öncesinde ateşkesi sağlamak” (5.9.2016).
    (Not: Açıklama Erdoğan cenahıyla temaslarımla uyumlu.

En son sohbetlerimizin birinde vurgulamıştım: Bu kadar Suriye’nin toprak bütünlüğü diyorsunuz. Fakat hâlâ Halep’teki militanlara sevkiyat yapılmasına izin veriyorsunuz.
Bırakın, Suriye kendi şehrini kontrol etsin. Muhatabımın cevabı peşindi:
“Yanılıyorsunuz. Halep’tekilerle bizim ilgimiz kalmadı. Bizden bir şey gitmiyor artık.”
İnşallah öyledir demiştim.)
***
Belli olan bir şey daha. Anlaşılıyor ki: Türkiye, Suriye’de ABD’yle hesaplaşmayı erteliyor.
Mesela: Menbiç’e yürümeyi durdurdu. Batıya yöneldi. Çobanbey ve Azez hattından El Bab’ı hedeflemiş görünüyor. Birileri yine gerçeğe sırtını dönmüş durumda.
İddiaları: “Türkiye, Menbiç’in PYD’de kalmasına göz yumacak.”
Oysa görünen açık değil mi: ABD ne yaptı: Bölmüyorum diyerek Suriye’yi parsellemeye kalktı.
Türkiye ise açıkça ilan etti: Güneyimde terör koridoru istemiyorum.
Bir konuda taktik yapıyor: Hangi hedefe ne zaman yürüyeceğini açıklamıyor.
Buna da izin verin artık.
***
Son bir fotoğraf. Çin’deki G 20 zirvesinden. Liderler aile fotoğrafı çektirmiş.
Protokol sıralamasına doğal olarak ev sahibi yapmış. Ön sıraya bakıyoruz:
Ortada Çin Devlet Başkanı. Sağında Almanya Başbakanı Angela Merkel. Solunda ise
Tayyip Erdoğan. Onların hemen yanında ise Rusya ve ABD başkanları duruyor.
İki tespit:
Bir: Sıralama lidere göre değil ülkeye göre yapılır.
İki: Çin bir tercih ortaya koydu. İki büyük ülkeyi bir sıra geriye çekti.
Onların yerine Almanya ve Türkiye’yi yerleştirdi.
Almanya tercihinin nedenini biliyoruz. Çin’in Avrupa’daki birinci ortağı.
***
Türkiye niye öne çıkarıldı? Aklımıza iki husus geliyor.
Bir: 15 Temmuz’da Amerikancı darbeyi boşa çıkarması.
İki: Suriye krizinde bölge ülkeleriyle birlikte Amerika’ya karşı mevzilenmesi.
Yani: Çin, Türkiye’nin Avrasya yolculuğunu selamlamış oldu.
Sonuç: Günler, yeni hamlelere gebe.

==========================================

Dostlar,

Doğrusu biz Sn. Rafet Ballı ölçüsünde “net” değiliz. O’na kalırsa belki “kafası karışık” ız.
Ancak Sn. Ballı’nın nasıl bu denli rahat bağlantılar kurduğunu ve iyimser yorumlar yaptığını anlamamız çok zor. Sn. Ballı’nın öngörülerinin gerçekleşmesini dileriz ancak Ortadoğu’daki siyasal – askeri – diplomatik – ekonomik – psikolojik – sosyokültürel – etik ve dinsel denklemler çok bilinmeyenli ve oldukça karmaşık. Son derece gelişmiş yazılımlarla çok büyük
veri takımları (setleri) sisteme yüklenerek birtakım çıkarımlar, kestirimler yapılabiliyor.
Ayrıca değişen koşulların yeni verileriyle benzetim (simülasyon) çıktılarının da
sıklıkla güncellenmesi gerek. Bu nitelikte öngörü çalışmasını yapabilen ülkeler belli ve
sayıca çok sınırlı ..

Sayın Ballı, değindiğimiz süreçlerden, sanal benzetim (simülasyon) laboratuvarları ve tekniklerinden, ileri uzmanlardan…  ne ölçüde haberli acaba??

Bilim ve teknoloji üret(e)meyen bir ülkede şimdikinden başka ne beklenebilir??

*****

Yunus der ki Ey hoca!
İstersen var bin hacca
Hepisinden iyice…

14 yıldır toplumu her geçen gün daha da dincileştiren bir iktidar ile bu bataktan çıkmak olası mı?? İsterse %99,9 nüfus günde 5 değil 45 vakit namaz kılsın; beyhude değildir de nedir??

Kaçak saraydaki zikirler neyin dışavurumudur?
Korku bacayı sarmıştır..
Ama bu da beyhudedir..

Sevgi ve saygı ile.
07 Eylül 2016, Datça

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Onur Öymen : Ayn-el Arab’la (Kobani) ilgili son gelişmelerle ilgili düşüncelerAyn-el Arab’la (Kobani) ilgili son gelişmelerle ilgili düşünceler


Ayn-el Arab’la (Kobani) ilgili son gelişmelerle ilgili düşünceler

Portresi_ATA_ile

Onur Öymen

 

 

Ayn-el Arab (Kobani) ile ilgili son gelişmeler ve Türk hükümetinin bu konudaki söylemlerindeki farklılıklar yeni bir değerlendirmeyi gerekli kılıyor.

Amerika’nın son haftalarda yaptığı yoğun hava saldırılarına karşın Kobani’ye saldıran IŞİD’in şehri tümden terk etmesi henüz sağlanamamıştır. BBC’nin yayınladığı
20 Ekim 2014 tarihli haritada Kobani’nin yarıya yakın bölümünün
hala IŞİD’in denetiminde olduğu görülüyor.

Son günlerde kimi üst düzey Amerikalı generallerin Kobani’nin düşme olasılığının sürdüğü  yolundaki sözlerinden sonra Amerika bugün orada PYD’nin denetimindeki bölgeye havadan silah, mühimmat ve sağlık malzemesi attığını duyurdu.

Bugüne dek bizzat Cumhurbaşkanının ağzından PYD’nin PKK’dan farklı olmadığını söyleyen Türkiye bu gün Iraklı Kürt Peşmergelerin Türkiye üzerinden Kobani’ye geçmelerine izin verildiğini açıkladı. Ancak Kobani kantonu eş başkanı Enver Müslim Peşrmergelere  ihtiyaçları olmadığını, savaşacak yeterince gençlerinin bulunduğunu,  asıl ihtiyaçlarının silah ve mühimmat olduğunu söyledi.

Öte yandan PYD ile Suriyeli öbür muhalif gruplar arasında  tam bir birlik olmadığı anlaşılıyor. Geçen hafta Kahire’de tüm muhalif grupların katılımıyla yapılan toplantıda PYD’nin “Suriye’deki Kürt halkından” söz etmesi üzerine Arap kökenli Suriyeli muhalifler tepki göstermiş, bunu üzerine PYD temsilcisi toplantıyı
terk etmiş.

Türkiye ile Amerika arasında da görüş ayrılıklarının sürdüğü görülüyor.
Türkiye’nin Esad’ın devrilmesi istemine Amerika’nın, hiç değilse şimdilik,
olumlu karşılık vermediği anlaşılıyor. Türkiye’nin, üslerin kullanılması ve Kobani ile ilgili kimi konularda Amerika’nın bütün beklentilerini henüz karşılamadığı izlenimi alınıyor.

ABD Dışişleri Bakanı John Kerry’nin dün yaptığı açıklamada ABD ile Türkiye arasındaki görüş farklılıklarının işaretleri görülüyor.

Tam bu sırada, Beyaz Saray, sözde Ermeni soykırımı iddiasını simgesel olarak yansıtan ve 1925 yılında Ermeni yetimler tarafından dokunan bir halının
Beyaz Sarayda sergilenmesine karar verildiği açıkladı. Geçen yıl Ermeni lobisinin aynı konudaki istemi reddedilmişti. Acaba şimdi alınan bu karar bir rastlantı sayılabilir mi?

Türk-Ermeni Yakınlaştırma Komitesi (TARC)  Başkanılığını yapmış olan ve Amerikan makamlarının görüşlerini yakından bilen David Phillips
“Geçmişin Sessizliğini Kırmak” başlığıyla yayınladığı bir kitapta;

“Irak’ta Türkiye ile Amerika’nın siyasal ve ekonomik çıkarları birbirinden uzaklaştığı zaman Amerikan yönetimi, Ortadoğu’daki ABD politikalarına uyması için Türkiye’ye baskı yaparken Ermeni soykırımı sorununu kullanır.” demektedir.

Söz konusu halının sergilenmesi sorununu da bu çerçevede görmek yanlış olmaz.

Öyle anlaşılıyor ki; Kobani’deki gelişmeler o kentin boyutlarını aşan sonuçlar vermeye başlamıştır. Bu gelişmelerin ışığında Türkiye’nin bölgedeki bütün terör örgütlerine karşı uluslararası toplumun ortak mücadelede bulunması görüşünü ön plana çıkartması, Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunmasına öncelik vermesi ve dış baskılardan veya PKK’nın yurt içindeki eylemlerinden etkilenerek geri adım atabileceği izlenimini vermekten kaçınması önem taşımaktadır.
Türkiye, şimdiye dek Kobani’den ülkemize sığınan 200 bin sivili kabul ederek önemli bir insancıl görev yapmıştır. Şimdi, ülkemizin güvenlik çıkarlarını tehlikeye atacak ve kimilerini tatmin etmeye çalışırken Türkiye’yi başka terör örgütlerinin hedefi durumuna getirebilecek tehlikeli adımlar atılmasından kaçınılmalıdır.

Saygılar, sevgiler. 20.10.14

=======================================

Evet Dostlar,

Sayın Onur Öymen’den yine Türkiye’ye son derece yararlı öneriler..

Türk Dışişlerinin dikkate alması dileğile…

AKP – RTE’nin artık Esad’ı devirme takıntısından kurtulması ricasıyla..

Sevgi ve saygıyla.
20.10.2014, Tekirdağ

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net