Etiket arşivi: Gökhan Günaydın

Sandıkta şüpheli sorular

Murat AğırelMurat Ağırel
murat.agirel@cumhuriyet.com.tr
03 Haziran 2023 Cumhuriyet cumhuriyet.com.tr
Son Yazısı / Tüm Yazıları

Seçimin üzerinden neredeyse bir hafta geçti. Herkes ne olduğunu anlamaya çalışıyor.

Öyle ya ilk turda kazanıyoruz diyen bir muhalefet bloku vardı. Benim de çıktığım birçok tartışma programına konuk olan altılı masada yer alan partilerin temsilcileri seçim güvenliği konusunda sorduğumuz sorulara gayet kendilerinden emin bir şekilde cevap vermişlerdi ve sandıkların güvende olduğunu beyan etmişlerdi.

Ancak açıklanan resmi seçim sonuçlarına göre benim cevabını alamadığım sorular var. Şimdi çok kafamızı karıştırmadan sıra ile gidelim. Amacım kesinlikle bak bu nedenle seçim kaybedildi gibi bahaneler üretmek değil. Veriler ile soru sormak.

28 Mayıs seçim sonucu…

Erdoğan 27 milyon 834 bin 692 oy aldı, Kılıçdaroğlu ise 25 milyon 504 bin 552 oy aldı. Aradaki fark 2 milyon 330 bin kişi.

Toplam seçmen sayısı 64 milyon 197 bin.

Peki, kaç oy geçerli sayıldı, kaç kişi sandığa gitmedi?

Geçerli oy sayısı 53 milyon 339 bin, geçersiz oy sayısı 684 bin 372.

Sandığa gitmeyen seçmen 10 milyon 858 bin kişi. Bakın 28 Mayıs günü sandığa gitmeyen ve geçersiz sayılan oy toplamı 11 milyon 542 bin 547 kişi.

Peki, 14 Mayıs günü yani ilk turda sandığa gitmeyen seçmen sayısı kaçtı?

8 milyon 312 bin kişi yani 14 Mayıs-28 Mayıs arasında sandığa gitmeyen 2 milyon 545 bin 824 artmış. Yani Cumhur İttifakı’nın ilk tur sonrası kazanamamasına rağmen yarattığı zafer havası seçmenler üstünde etkili olmuş. Muhalefet ise bu algıyı ne yazık ki kıramamış.

YSK’nin açıkladığı veriler üzerinden kafalarda oluşan sorulara cevap bulabilmek adına (AS: için) hem YSK’ye hem de parti temsilcilerine sorular sordum cevap alamadım. Seçimlerden hemen önce YSK’nin bastırdığı oy pusulalarının adedinin neden çok olduğu hakkında sorular sormuştum.  (2023/308841 ihale kayıt no ile) YSK 249 milyon 670 bin 310 adet oy pusulası bastırdı.

  1. tur resmi seçim sonucuna göre cumhurbaşkanı seçiminde 55 milyon 833 bin, milletvekilliği seçiminde ise 55 milyon 836 bin yani toplamda 111 milyon 669 bin oy pusulası kullanıldı.
  2. turda ise 54 milyon 23 bin oy pusulası kullanıldı.

Her iki turda kullanılan toplam oy pusulası sayısı 165 milyon 692 bin. Peki, YSK ne kadar oy pusulası bastırmıştı? Cevap: 249 milyon 670 bin. Yani kullanılmayan fazla bastırılan 83 milyon 977 bin oy pusulası var.

Oy sayımı bitince hemen bir tutanak tutulur. Kimin kaç oy aldığının yanında teslim alınan oy pusulası adedi, kullanılan ve kullanılmayan oy pusulası adedi tutanaklara yazılır. Yani hangi sandıkta kaç tane oy pusulası kullanıldı bellidir.

Bu sayıyı YSK temsilcilerine sordum. Cevap alamadım. Parti yetkililerine ulaşamıyorum zaten. Öyle ya bizlere seçim öncesinde neyi taahhüt etmişlerdi? Sandıklar güvende. Her sandıkta fazla sayıda varız. O zaman ıslak imzalı tutanaklarda vardır.

Mantıklı olan bu değil mi? Değilmiş.

HalkTV de Kayda Geçsin programına katılan, CHP milletvekili seçilen Gökhan Günaydın, “İlk turda seçimin kaderini etkileyebilecek sayıda sandıkta yoktuk. Sahip çıkamadık. İkinci turda bu sayı azaldı ancak yine çok fazla sandıkta yoktuk. Sistem çalıştı ama ıslak imzalı tutanaklar eksik” dedi.

Yani Avustralya Sidney’de, Hatay’da ve birçok ilde cebinde 3 tane mühürlü oy pusulası ile oy vermeye çalışan örnekler mevcutken 83 milyon 977 bin olması gereken oy pusulası ne durumda öğrenemeyeceğiz!

NET CEVAP VERİLMİYOR 

Hangi sandıkta, kaç sandıkta temsilci yoktu öğrenemeyeceğiz.

21 yıl geçti arkadaş. Her seçim aynı şeyleri konuşuyoruz. Sorumlu kim bilmiyoruz. Çıkıp açıklama dahi (AS: bile) yapmıyorlar. Sorduğumuz sorulara karşı partiler kapı duvar.

“Seçimlerde olması gerekenden 1 milyon fazla seçmen var” diye soruyoruz. YSK de YSK temslicileri de parti yetkilileri de cevap (AS: yanıt) vermiyor.

“Kaç tane görevlendirme kâğıdı ile oy kullanıldı” diye soruyoruz. YSK de YSK temsilcileri de parti yetkilileri de cevap vermiyor.

“Kaç tane yabancı seçmen oy kullandı” diyoruz net cevap verilmiyor.

750 BİN YENİ VATANDAŞ 

Bakın değerli dostlar CHP Yetkilisi Onursal Adıgüzel daha önce yaptığı açıklamada Suriye, Afganistan, Libya, Irak ve İran doğumlu 240 bin seçmen olduğunu açıklamıştı. Bizler de bu sayılarda bir yanlışlık olduğunu söylemiştik. İBB Genel Sekreter Yardımcısı Buğra Gökce tam da bu söylediklerimizi belgelendirmiş.

2017-2022 döneminde konut alan yabancı sayısı 274 bin 258 kişi. Konut alanların 41 bin 182’si Irak uyruklu, 35 bin 335’i İran uyruklu, 31 bin 290 kişi Rusya uyruklu. 2022 yılında yabancıların en çok konut aldığı il ise İstanbul, Antalya ve Mersin.

Konut alan herkese ailesi ile birlikte vatandaşlık veriliyor. Her bir aileyi 3 kişi olarak düşündüğümüzde 750 bin yeni vatandaş yapıyor. Yabancı seçmen sayısı da doğal olarak bu sayıya göre artıyor.

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu katıldığı bir televizyon programında 130 bin 914’ü reşit olmak üzere 230 bin 998 Suriyelinin Türk vatandaşlığı aldığını belirtti.

Bakın bu ev alarak vatandaşlık alan kişilerin dışındaki rakam.

  • Afgan, Somalili, Pakistanlı, Hindistanlı kaç Türk vatandaşı var bilmiyoruz.

Bu kişiler Türk milletinin kaderini (AS: yazgısını) belirliyor.

2002-2022 yılları arasında yabancılara 138 milyon metrekare büyüklüğünde taşınmaz satılmış. Yani İstanbul’u düşünün Beşiktaş, Bakırköy, Beyoğlu, Şişli, Bayrampaşa, Zeytinburnu, Fatih, Kâğıthane ve Kadıköy ilçelerinin toplamı kadar yer satılmış.

Bu sorularıma cevap alana kadar sormaya devam edeceğim…

 

CHP Parti Meclisi’nde İhsanoğlu’na itiraz

CHP Parti Meclisi’nde İhsanoğlu’na itiraz

(Salı, 24 Haziran 2014 03:47, AYDINLIK Gazetesi portalı)

pmchp

CHP, PM üyeleri Birgül Ayman Güler, Adnan Keskin, Umut Oran, Gökhan Günaydın, Bihlun Tamaylıgil ve Ercan Karakaş ise Ekmeleddin İhsanoğlu’nun adaylığına karşı çıkanlar arasındaydı

CHP Parti Meclisi toplantısına, İhsanoğlu’ndan duyulan rahatsızlık damgasını vurdu.

CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, Ekmeleddin İhsanoğlu’na karşı çıkanların eleştirilerine yanıt vererek ‘ikinci bir aday ihtimali yok’ dedi.

  • PM üyeleri Birgül Ayman Güler, Adnan Keskin, Umut Oran, Gökhan Günaydın, Bihlun Tamaylıgil ve Ercan Karakaş ise İhsanoğlu’nun adaylığına karşı çıktılar.

PM toplantısında en sert eleştiriyi Birgül Ayman Güler yaptı. Güler, adaydan duyduğu rahatsızlığını kayda geçirmek için daha önce oy birliği ile kabul edilen MYK raporuna
ret oyu kullandı. Güler, yaptığı konuşmada şunları söyledi:

  • “Bu benim adayım değildir, bu sizin bireysel adayınızdır.
    Bu, partinin adayı da değildir.
    Bu isim, bu kişi ümmetçi bir kişidir.
    Bizim felsefemize, bizim siyasal anlayışımıza, bizim kimliğimize uygun birisi değildir.
    Partinin tüm yetkili kurulları devre dışı bırakılmıştır.
    Yalnızca genel başkan tarafından verilmiş bir karar
    Partinin kararı olamaz. Parti yönetimi bu süreçte despotik bir tarz belirlemiştir.”

PM üyesi Adnan Keskin ise, “Partinin yetkili kurullarının yetkilerinin kullanımı engellenmiştir. Ortaya çıkan aday, cumhuriyet değerlerine felsefesine uygun bir isim, uygun bir aday değildir.” dedi. Keskin şöyle devam etti.

  • “Parti hukuku yok sayılmıştır. CHP kimliği yetkili kurulların görüşü
    dikkate alınmadan zedelenmiştir. Bu yaklaşım, skora endekslenerek
    neticeye gitmedir. Başarı skora dayanan yaklaşımlarla değil, partinin temelindeki ideolojik ve felsefi tercihlerini, sosyal demokrasinin evrensel ilkelerini
    hayata geçirmekle elde edilir.”

“Aday belirlemede doğru bir yöntem benimsendi, ancak yanlış bir noktaya varıldı.” diyen Umut Oran, “CHP ve MHP genel başkanları düzeyindeki bu büyük uzlaşma
CHP tabanında, organlarında ve PM’de gerçekleşmemiştir. Keşke CHP kimliğine, Atatürk ilkelerine, 6 Ok ideolojisine tartışmasız sahip olan bir aday gösterebilseydik.” ifadelerini kullandı.

PM üyesi Günaydın da şöyle konuştu:

“AKP’ye oy veren milyonlarca işçinin köylünün oyunu alabilmek için, hepimizin hayatını sömüren, mahveden dinci faşizmin çarpık kapitalist uygulamalarına karşı çıkan bir adaylaştırma sürecini peşinde olmamız gerekirdi.”

Zihni Erdem / Ankara

Son Güncelleme: Salı, 24 Haziran 2014 03:49

13 Aralık 2012 Silivri Kuşatması İzlenimlerimiz..


Dostlar
,

13 Aralık 2012 Silivri Kuşatması İzlenimlerimiz..

Bu gün 17 Aralık 2012.. Üzerinden 4 gün geçti o ziyaretin..
Biz de biraz zaman geçsin istedik özellikle.
Basında, Türkiye kamuoyunda nasıl yankılanacak, sıcaklığı biraz soğusun ve
daha nesnel değerlendirmeler yapabilelim istedik.. Yandaş basın gene 3 maymunu oynadı.. Basın ahlakı adına onların yerine de utanıyoruz..

“13 ARALIK 2012 GÜNÜ NEDEN SİLİVRİ CEZAEVİNE GİDECEĞİM??”

başlıklı yazımızı 12 Aralı2012 günü sitemize koymuştuk.
(http://ahmetsaltik.net/13-aralik-2012-gunu-neden-silivri-cezaevine-gidecegim/)

Silivri kuşatması” ardından da birkaç yazı sitemizde yer aldı.
Hepsini birlikte değerlendirmek, arşivlemek uygun olabilir..

Bu yazı için birkaç saat zaman tükettik..

İlgi ve bilginize sunuyoruz..

Tarihe not düşmek istiyoruz..

***************************

Ümraniye’de bir örgüt evinde (?) bomba bulunduğu savıyla Haziran 2007’de başlatılan süreç 5,5 yılını tamamladı Hemen ardından da “Büyük gözaltı” operasyonu başlatıldı ve 10 kadar “dalga” ile yüzlerce insan, değişik adlarla dava kapsamına alındı.

  • Ergenekon davasında halen 66’sı tutuklu olmak üzere 275 sanık var.

12 Aralık’a dek 269 duruşma yapıldı Cezaevinin içindeki bir yargılama salonunda ve
dava dosyasında 21 dosya birleştirildi, toplam dosya oylumu 120 milyon sayfaya ulaştı.

Bu arada, yüzlerce kanıtın uydurma olduğu su götürmez biçimde ortaya kondu.

Savcılık ve yargı kurulu, başından beri güven vermedi, tersine güvenleri yıktı.
Deyim yerinde ise yargılama salonunda terör estirdi, insanları yıldırdı.
Yargılamaların 5.-6. yılına girdiği süreçte, çok sayıda tutuklu (hükümlü değil!) sağlığını ve hatta yaşamını yitirdi.

Geçtiğimiz yıl, cezaevinin karşısındaki açık arazide, bir küme Ergenekon tertibi kurbanının yakınları çadırlı kamp kurdular (9 Eylül 2011). Son derece zor koşullarda burada nöbet tutarak, “içerideki” canlarını yalnız bırakmamaya çabaladılar.
Geceleri şarkı-türküler söylediler, “içerideki canları” duysunlar diye..
Onlara uzaklardan konser verdiler..

Hatta istek bile aldılar “içeriden”!

Fidanlar diktiler, Silivri kurbanlarının adını verdikleri..

Derken, sahibinden kiralanan bu küçük araziyi, Hazine, görülen gerek üzerine kamulaştırarak cezaevine kattı! Burayı, açılışının 1. ayında, 8 Ekim 2011’de biz de
bir küme sağlık çalışanı-hekim olarak ziyaret etmiştik. Çektiğimiz fotoğraflar arşivimizdedir ve ileride, Paris Karnaval Müzesinde sergilenen “İnsan Derisi İle Kaplı Anayasalar” denli değer (!) kazanacaklardır.. (Sitemizde sunulacaktır.)

New York Times’a haber oldular :

New York Times: Protestoların merkez üssü Silivri nöbet çadırı

Silivri Çadır direnişçileri yılmadılar, zorunlu olarak daha uzak bir yerde,
insanlık dramına canlı tanıklıklarını sürdürmek üzere kampı yeniden yapılandırdılar..
Ne yazık ki, 26 Ağustos 2012 gecesi çıkan fırtına, Levent Kırca‘nın Silivri kıyılarında açık havada sunduğu, bizim de izlediğimiz AZINLIK adlı oyununu izleyen saatlerde
yeni kampı söküp götürdü.. Mütevazi bütçeler, başından beri müttevazi katkılara mahkumdular..

Bu gidişimizde (3. ziyaretimiz) o kamp yerini de gördük yeniden..

İnanıyoruz ki; bu yaşananlar gelecekte ödül ve izleyici rekoru kıran filmlere konu olacak.

İnanıyoruz ki; bu yaşananlar gelecekte ödül ve okuyucu-baskı rekoru kıran kitaplara konu olacak.. Şimdiden oluyor da.. Tutsakların belgesel kitapları onlarca baskı yapıyor, milyonlarca okuyucu ile buluşuyor..

Bu yapıtlar başka dillere de çevrilecek ve insanlığın ortak kültürüne malolacak.
İnanıyoruz ki, uluslararası ödüller de alacak söz konusu yapıtlar.

Bunların bir bölümünü belki, halen tutsak olanlar da görebilecek..
Genç yakınları, çocukları mutlaka görecek ve buruk da olsa gönenecekler..

28 Şubat.. 1997‘de idi. 15 yıl bitmeden “sorgulanmaya” (!) başlandı..
Demek ki çoook da uzun zaman gerekmeyebilir..
İnsanlığa karşı suçun zaman aşımı da olmaz üstelik..
Zalimler yaşamda kalmazlarsa yokluklarında yargılanacaklar ve çoluk çocukları utanacak baba-dedelerinin adına..

Ya da Kenan Evren örneğinde olduğu gibi.. Yaşı 100’e yaklaşan bu darbeci,
sözde de olsa yargılanıyor.. Dememiz o ki, bugünkü zulümlerin özneleri
iyi düşünsünler..

“Bir süre” sonra, bu insanlık dışı kurgunun sorumlularının adlarını birçokğumuz anımsamayacağız. Örn. yargılama kurulundaki yargıç-savcıların adlarını kaç kişi bilir?
Ama Silivri zindanı kurbanlarının adlarını çoğumuz biliyoruz, onlar şimdiden birer halk kahramanı. Tarih hep böyle olmuştur zaten.. Zalimlerin adları unutulur fakat Pir Sultanlar, Şeyh Bedrettinler, Kerbela şehitleri, Hallac-ı Mansurlar, Köroğlu’lar… yaşar..

*******************

Derken, 269. duruşma sonunda, henüz kanıtların tartışılması yapılmadan, sanıklara ve savunmanlarına savunma hakkı verilmeden…. savcı birden bire, esas hakkında görüş (mütala) bildirmek üzere süre istedi! Kendilerine dosya ve süre verildi.. 21 Kasım –
13 Aralık arasındaki 21 gün! 2-3 savcı 120 milyon sayfalık dava dosyasını 3 haftada okuyacak, değerlendirecek ve 13 Aralık’taki 270. duruşmada da 275 sanık için
teker teker ne ceza isteyecekse onu bildirecek..

Benzetmek uygun mu bilinmez ama, yörüngesinde usul usul salınarak dönüp duran uydu, birden roketleme yaparak hızlanacak ve yörünge değiştirecekti. Karar verilmişti, açıklanacaktı. Balyoz davasında da öyle yapılmıştı. Yurtseverler darbe girişimi suçlamasıyla yaşam boyu hapis cezası almışlar, yaklaşık 18-20 yıl ceza yemişlerdi. Yargıtay da onarsa, bu insanlar, yaşları da genellikle ileri olduğundan, hapislerde ölecekti!

  • Artık kamuoyu vicdanı bu kadarını da kaldıramazdı.

AKP’nin Cumhuriyet bayramını bile yasaklama, Ata’nın anıtlarına çelenk sunumunu engelleme.. gibi akıllara seza davranışları (kim yönlendirdi ise “sağolsun” mu diyelim?) halkın sabrını taşırmıştı. 29 Ekim ve 10 Kasım 2012 halk eylemleri artık korku duvarının aşıldığını kanıtladı. 13 Aralık’ta da Silivri’deki “canlar” ın imdadına koşulacaktı..

Silivri savaş alanına döndü!

Demokratik kitle örgütleri ile İP ve CHP kendiliğinden harekete geçerek eylemi düzenlediler. TGB ve ADD en önde işlev üstlendiler..

CHP açık destek verdi eyleme ve 50 dolayında vekil Silivri’ye geldi..
(Toplam 135 vekili var CHP’nin ve 2’si – Balbay ve Haberal- Ergenekon tutuklusu)..

  • Demokrasi ve insan hakları havarisi BDP’den “tık” çıkmadı..

MHP ise, içeride 1 vekili -Engin Alan- olmasına karşın sütre gerisindeydi her zamanki gibi.

Anaysal kural olarak yargılamalar “açık” olduğundan ve yurttaşların da bu duruşmaları izleme hakkı olduğundan, yıllık iznimizden kesilmek üzere 1 günlük özür izni istedik Fakültemizden ve 12 Aralık 2012 gecesi, üyesi olduğumuz ADD Çankaya Şubemize gittik. Ücretimizi cebimizden ödeyerek, kiralanan otobüste arkalarda bir yer bularak oturduk. 22:00 sularında 40’a yakın yoldaş yola koyulduk. Yaşı 70’i aşan, ADD önceki Genel Yazmanlarından Seher Yıldırım öğretmen de hasta eşini bırakıp gelmişti.
Yüzler tanıdıktı..

2 mola ile, 9 saat dolayında bir yolculukla otoyol üzerinde “Silivri Ceza ve İnfaz Kurumu” yazan tabela önünde durduk.. Sabah 07:00 gibiydi ve Trakya’nın dondurucu soğuğu görev başındaydı.. Uzun yıllar Trakya’da yaşamış, İstanbul-Edirne arasında kardan yollarda kalmışlığımız ve İstanbul-Edirne treninde donma tehlikesi atlatmışlığımız vardı.. Sözde soğuğa dirençli sayardık kendimizi ama, doğanın şakası yoktu. Çantamızda bir miktar kumanya, el feneri, çakı.. da vardı. Cep telefonumuzun şarjı da doluydu vs.

Nereye ve ne yapmaya gidiyorduk? Altı üstü Silivri Cezaevinde bir duruşmaya katılacak ve akşam saatlerine dek de kararı bekleyecektik. Üşüyüp yorulduğumuzda otobüsümüze girip dinlenebilir, ısınabilirdik belki de??..

Daha ilk andan, planın son tümcesi buzlu sulara düştü. Jandarma yolları kesmiş,
cezaevine en az 2 km kala otobüsleri durdurmuştu. Sıkıca sarınarak dışarı çıktık uykusuz ve yorgun gözlerimizle. Rahatlıkla -10’lara yakın algılanan bir ayaz bizi tokatlayarak kendimize getirdi. Bagajdan sesbüyütürü indirdik, rahatlıkla 20 kg gelirdi.. Erdal Tüt arkadaşımızla bize kaldı bu aygıtı en az 2 km öteye taşımak. 2 tekerleği vardı ama ağırlığa teslim olmuş, yanlara açılarak gövde ağırlığını yere indirmişlerdi!
O donduran soğukta işimize yaradı bu sorun.. Erdal bey de ben de üşümemiş,
hatta terlemiştik bu aleti çadır kampa dek 2 km ve de yokuş yukarı taşırken..

**************************

Çadır kamp iç burkuyordu.. İkinci işimiz WC kuyruğuna girmekti. 1’er tane erkek-kadın sahra tipi WC vardı ve yaklaşık 15 dakika salt çiş için bu kuyrukta bekledik..

Ardından, canlı sayılamayacak düzeyde yanan sobanın olduğu çadıra girdik..
Odun ve kömür parçaları teneke teneke istiflenmişti ve ön sıralar doluydu..
Yaşlılar vardı.. Hem biz yaklaşık 20 kg’lık sesbüyütürü 2 km taşımış ve aslında
çok ısınmış, üşümemiştik!

Çevreyi incelerken, Silivri Direniş Çadırları “Komutanı” Hıdır Hokka ile yüz yüze ve
göz göze geldik.. Birşey söyleyemedik, kendisini eğilerek selamladık ve sıkı sıkıya
epey sarıldık.. Kollarımız gevşediğinde, gözlerimiz nemli ayrıldık..

***************************************

İnanılmaz bir güzellik!.. Yol kenarında mercimek çorbası kaynıyordu.. 1 bardağı 1 TL..
sesbüyütür (hoparlör) taşıyıcı ortağım Erdal bey ve biz 1’er bardak kaptık hemen, bitmeden..

İlk gözümüze ilişen, heybetli bir cami oldu.. Yerleşke girişinde 2 adet oldukça yüksek minareli ve yüksek kapasiteli bir cami yapılmıştı son gelişimizden bu yana, hızla..

Çevrede yürürken bir yığın tandık sima ile karşılaşıyor, tokalaşıyor, kucaklaşıyorduk.

1996’dan bu yana 16+ yıldır ADD örgütünün içinde idik.. Yüzlerce noktada 1500’e yakın (binbeşyüz!) görsel aydınlanma konferansı vermiştik.. Birkaç yüz aydınlanma makalesi yazmıştık. ADD örgütünde, CHP’de, İP’te, TGB’de… çook sayıda dostlar vardı..
Güç alıyorduk birbirimizden..

Duruşma salonunu biliyorduk. Önceki yıl ilk gelişimizde salonda duruşma izleyebilmiştik. Balbay’ın eşi ve kızıyla yan yana oturmuştuk. Ocak 2011 idi.. Teselli vermiştik, Haziran 2011 seçimlerinde Balbay vekil seçilir ve serbest kalır.. diyorduk. % 50 tutturduk
ya da % 50 tutturamadık!. Balbay vekil seçildi ama serbest bırakılmadı!
Bunu öngörememiştik!

Duruşma salonu kapısı önünde 2 kademe barikat vardı. Jandarma işi sıkı tutuyordu.
İlk barikata yüklenildi bir süre sonra.. Tarık Akan, Rutkay Aziz, Kars’taki İnsanlık Anıtı yıkılan yontu sanatçısı Mehmet Aksoy… ak saç ve de sakalları ile en önlerdeydiler.

Silivri savaş alanına döndü!

İlk barikat devrildi..

  • “Bir miktar” gaz
  • “Bir miktar” cop
  • Ve de “Bir miktar” basınçlı su.. ikram edildi..

Silivri savaş alanına döndü!

bizlere o dondurucu soğukta..

Silivri savaş alanına döndü!

Sanırız Türk Jandarması-Türk askeri, kendi yurttaşına çok da haşin davranamıyordu??

Silivri savaş alanına döndü!

Duruşma salonu avlusu girişindeydik. Tam bir izdihamdı ve kesinlikle adım atamıyorduk. Ayaklarımız zaman zaman yerden kesiliyor, göğsümüz sıkışıyor, nefes alamıyorduk.

İçeriye avukatlar, sanık yakınları, milletvekilleri alınıyordu. O arada Balbay’ın eşi ve kızı Yağmur geldi.. Zorlukla yol açabildik ve “içeri” geçebildiler.

İstanbul Barosu Başkanı Doç. Dr. Ümit Kocasakal ve
Ankara Barosu Başkanı Prof. Dr. Metin Feyzioğlu da salonda idiler.
Her ikisi de ceza hukuku hocası idiler..
Duruşmada yargıçlar, savcılar çoooook özenli olmalıydılar.

**************************************

Bir biçimde bu “kademe”yi de geçtik yarım saat kadar süren ezilme tehlikesi sonunda.

Çevrede TV’lerin canlı yayın araçları konumlanmıştı. Araçların üzerinde haberciler kamera başındaydı, elleri “tetikte” idi, anlık beklenmedik görüntüleri kaydetmek için..

Duruşma salonu avlusunda önceki Adalet Bakanlarından, şimdilerde ÇYDD Genel Başkanı, yaşı 80’i aşmış hanımefendi Prof. Dr. Aysel Çelikel (İstanbul Hukuk Fak. eski dekanı) ile ayaküstü söyleştik. Yanında yardımcısı Prof. Dr. Ayşe Yüksel de vardı. Ayşe 32 yıllık arkadaşımızdı. İstanbul ve Elazığ Lepra (Cüzzam) hastanelerinde birlikte çalışmıştık. Van’da tek öğretim üyesi olarak Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı’nda inanılmaz özveri ile hizmet veriyordu. Türkan Saylan‘ın yardımcısı idi, Van 100. Yıl Üniv. Rektörü Yücel Aşkın döneminde rektör yardımcısı idi. O dönemde gözaltına alınmıştı. 4 gün poliste gözaltı ve 8 gün cezaevinde hücre hapsi.. Ayaküstü, biz ısrarla sorunca, vekar dolu bir gülümseme ile özetledi.. Bir yandan da meme kanseri ile boğuşuyordu. Sıklıkla sağaltım için Van’dan İstanbul’a geliyordu.

O arada CHP’den Umut Oran geldi mavi kaşkolu ile.. Salt ceketi vardı.. Tutamadık, salona geçti. Muharrem İnce, Gökhan Günaydın, Emine Ülker Tarhan, İsa Gök vd.
Duruşma salonu dolmuştu ve girişi (fuaye!) balık istifi idi.

*******************************************

Çok üşümüştük..

Aysel Çelikel Hoca’nın arabasına geçip biraz ısındık. O arada Hukuk fakültelerinde etik-moral sorununu ve yargıç-savcı yetiştirme sorunlarını konuştuk. Hukuk okullarında
nasıl oluyor da Ergenekon vb. davalarda hukuku katleden yargıç-savcı yetişebiliyordu? Bu sorunun çoook temellerden ele alınmalıydı.. vs.

Bu arada saat 10:00’u geçmiş ve “içeride”, ADD Genel Başkanı, 42 yıl yargıçlık yapmış Tansel Çölaşan’ın deyimiyle “yargılama tiyatrosu” başlamıştı.

CHP ve TGB’nin 2 otobüsü üzerinden de sürekli konuşmalar yapılıyor, sloganlar atılıyordu. Duruşma salonu önündeki yolda insanlar adeta tek bir blok gibi, paket gibi idiler. Metre kareye en az 7-8 insan düşüyordu. Hem böylece ısınıyorduk da,
ya da daha çok üşümüyorduk diyelim.. (!)

2 otobüs üzerinden centilmence birbirine söz bırakılarak kitleler canlı tutuluyordu.

AYDINLIK yazarı Sebahattin Önkibar, Ulusal Kanal ve Milli Anayasa Forumu’ndan
eski bakan Ufuk Söylemez de aramızdaydı.

Levent Kırca, Ali Sirmen, Ataol Behramoğlu, Mehmet Faraç

Hiç abartısız 100 bine yakın insan vardı orada.
Yüzlerce otobüsü biz saymıştık. Çok sayıda özel oto da vardı.
Epey otobüs de görme alanımızın dışında park ettirilmişti.
Mersin’i, Marmaris’i, Balıkesir’i, Adana’yı, Elazığ’ı, Malatya’yı… görüyorduk.

  • Alanda ADD ve TGB filamaları egemendi..

Derdimiz “içeriye” sesimizi duyurabilmek idi..

“Tutsaklar” bizi göremiyorlardı ama çokluğumuzu, kararlılığımızı, coşkumuzu ve kararlılığımızı duyumsamalıydılar..

Var gücümüzle sloganlara katılıyorduk.. Sesimiz kısılmıştı..
“İçeriden” haber aldık, sloganlarımız, marşlarımız, türkülerimiz, ıslıklarımız, düdüklerimiz, yuhlarımız.. duyuluyordu!

Öğleni bulmuştuk.. Güneş biraazcık gülümsüyor ama ısıtamıyordu ne yazık ki..

Acıkıyor, susuyorduk.. WC büyük dert idi.
Yorgun ve uykusuzduk. Oturacak bir yer bile yoktu..
Sloganların da sürekli ve canlı olması gerekiyordu.

Yol kenarlarında sandviç, ayran, meyve suları hatta gezgin (seyyar) köfteciler,
çiğ köfte satanlar .. görev başında idi.

Şu köşede de Çadır Kamp yararına 2013 takvimi satılıyordu 5 TL’ye.
Yanıbaşında da

  • “Silivri Tutsak Üniversitesi” nin yayınları..

Otobüslerimiz en az 2 km ötede idi ve gidip bir süre dinlenmek, ısınmak hem olanaklı değildi hem de aklımıza gelmiyordu.

“İçeriden” haberler geliyordu.
Başkan HH Özese, 21 dosya yetmezmiş gibi 22. dosyayı (Danıştay saldırısı) Ergenekon dosyası ile birleştirme isteğinde idi. Olacak şey değildi! Dava bitmesin isteniyordu.. 120 milyon sayfa devasa oylum (hacım) okunmuş, incelennmiş değildi ki!

  • SÖZCÜ‘nün bir haberinde bu dosyanın salt okunması 456 yıl gerektiriyordu!

İçeride unutulanlardan Sevgi Erenerol‘un avukatı dışarı atılmak isteniyordu.

Salondaki 200 avukat O’nu sardılar ve robokop jandarmaya vermediler..
Biz de “dışarıda”  200 bin kişi direniyor, “içeridekilere” destek veriyorduk.

Duruşmaya 4 kez ara verildi.

Savı MA Pekgüzel, esas hakkında görüşünü sun(a)madı..
Avukatlara zorla da olsa, gönülsüz söz verildi.

Akşam 16:00’yı geçmiştik.. 9-10 saattir ayakta, canlı, sürgit bir miting yapıyorduk..
Herhalde Guiness Rekorlar kitabına girecek denli uzun bir miting idi.

Milletvekilleri “içeriden” çıkıp otobüs üstünde halka bilgi veriyorlardı.
Onbinlerce insan inat ve sabırla, kararlılıkla direniyordu..

  • Çooook ilginç ve heyecan veren bir eylem daha yaptık :
  • El ele vererek, on binlerce yurtsever, yerleşkenin çevresini sardık..
  • Kilometrelerce insan zinciri oluşturmuştuk. 
    Balçık çamura dizlerimize dek bulaşmıştık.
  • Lojman sakinleri meraklı ve ürkek gözlerle biz el ele tutuşan insan zincirine bakıyorlardı pencerelerinin ardından.. (Bu eylem bizim fikrimizdi..)
******************************************
Karanlık basmıştı.. “İçeride” duruşma (Tiyatro!?) sürüyordu.
Varillerde ateş yakıldı.. Çook üşüyorduk. Sabahın dondurucu ayazından sonra,
ısıtmayan güneş de çekilirken, Trakya’nın dondurucu soğuğu çöküyordu yeniden.
ADD Genel Başkanı, 42 yıl yargıçlık yapmış, Danıştay Başkanvekilliğinden (Başsavcı) emekli Tansel Çölaşan otobüsün üzerinde idi ve aşağıdaki sözleri söyledi..

13aralik2012t

Bu tiyatro daha sürecekti ve biz kezlerce buraya gelecektik..

Bizden söz istedi, söz aldı hep bir ağızdan..

Yavaş yavaş dağıldık.. Yollarımız uzundu.. 2. gece de başlarımız yastık görmeyecek, sabaha dek yolculuk yapacaktık. 14 Aralık 2012 sabahı da işimizin başında olacaktık..

Birbirimize söz vererek, kucaklaşarak, gözlerimizde ve gönüllerimizde anlaştık.

Hüzünlü gözlerle ÇADIR KAMP GÖNÜLLÜLERİ İLE VEDALAŞTIK..
Biz evlerimize dönüyorduk ama onları vahşi kış ortasında yazıda, çadırlarda bırakıyorduk.

  • Vicdanlarımız isyanda; dudaklarımız dua mırıldanmada idi..

20 kg’lık sesbüyütürü 2 km, bu kez yokuş aşağı kim taşıyacaktı?
ADD yöneticilerimiz bu kez başka 2 “babayiğit” buldular..
Onlar da (Ömer ve Reşat) sanırız akşam ısındılar, günün üşümesini attılar belki de!
Bu alet daha çok yeniydi ve garanti kapsamında onarımını yaptırmak önemsediğimiz bir konu oldu otobüste.

İtiraf edelim ki, otobüslerde söyleşi için kimsede enerji yoktu.
Kalorifer saatlerdir tam kapasite açıktı ve insanlar giysilerini çıkar(a)mıyordu.
Yaman soğuk iliklerimize işlemişti..

2 saat kadar sonra kendimizi zor attığımız bir lokantada kurtlar gibi açtık..

Sonrasında da derin uykularda, birbirimizin üsütüne yığılarak gece yarısını geçtik
ADD Çankaya Şubemizin önü son duraktı.. Eve vardığımızda saat 03:23 idi..

Zor ve zorki bir duş ve bitkin, yatağa seriliş..

******************************************

Sonuç                                                              :

* Sanırız herkes artık halkın sabrının taştığını gördü.
* Halkın bu sürece seyirci kalmayacağını ve el koyacağını da algıladı.
* Sevgi Erenerol’un avukatı duruşma (Tiyatro!?) salonundan dışarı çıkarılamadı.
* Jandarma albayına yasalara aykırı emre uymanın suç olacağı söylendi ve
O da bunu dinledi.
* Silivri’nin duvarları çatladı; Bastil benzeri yıkılma yemini edildi..
* Savcı esas ilişkin görüşünü sun(a)madı.
* Avukatlara söz verilmek zorunda kalındı.
* 13 Aralık 2012 günü, Ergenekon davasının da Balyoz gibi acımasız hükümlerle bitmesi
engellendi.
* İzleyen duruşmalarda da halk orada olacak ve bu insanlık tarihine geçecek
direniş-dayanışma sürdürülecek, sonuç da alınacak..

  • Bastil kalesinin duvarları yıkıldı; zincirleri kırıldı da Silivri’ninki mi direnecek?

Bu kararlı, yürekli, özverili kitlelere son derece akıllı siyasal önderlik gerek.
Bu da başlıca CHP’ye düşüyor.
Helva için her şey fazlasıyla var..
CHP bu harcı karabilmeli.. yoksa kasırganın altında o da kalacak..

Sözlerimizi, Ergenekon tertibi tutuklu sanığı, Cumhuriyet Gazetesi yazarı ve CHP İzmir Milletvekili Mustafa Balbay‘ın “13 Aralık Çağrısı” adlı köşe yazısından (sitemizde var) bir alıntı ile bağlayalım :

  • “…O gün Silivri’ye gelmekle her şeyin bitmeyeceği açık.
    Devamında adaleti arayış ateşini söndürmemek gerekiyor.
    Önümüzdeki dönemde Türkiye’yi ayağa kaldırmak, 
    artık CHP’nin hem sorumluluğu hem gücü…”

Ve soralım                                 :

1. Bu dava neden Ankara ya da İstanbul’da, dünyanın sayılı büyük adliyelerinde (Çağlayan’da?) değil de cezaevinin ortasında, ülkenin taaa öte ucunda,
Trakya’nın yazısında?

2. Bu dava salonu neden özellikle yaklaşık 350 kişilik ve neden salon dışına kamera ile görüntü verilmiyor, daha büyük salonlarda ve Ankara-İstanbul merkezinde görülmüyor?

3. TV’den neden verilmiyor ??

4. Bu ve benzeri-türevi davalar hangi merkezlerin psikolojik savaş planlarının ürünü?

Dosyanın tümü pdf olarak da okunabilir, arşivlenebilir..

13_Aralık_2012_Silivri_Kusatmasi_Izlenimlerimiz

Sevgi ve saygı ile.
17.12.12, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

Türkiye Yurtseverleri 13 Aralık 2012’de Silivri Cezaevine Çıkartma Yaptı


Dostlar,

  • Ergenekon davasının dünkü (13 Aralık 2012) kritik duruşmasına ilk kez
    salon içinde 
    ve dışında eşzamanlı olarak yaşanan direniş damgasını vurdu. 
  • Silivri Cezaevi dışarıdan kuşatıldı; duruşma salonu içeriden yarıldı.

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nce görülen Ergenekon davasında
dün tarihsel bir gün yaşandı.

Türkiye ölçeğİnde yüz bini aşkın yurtsever yurttaş Silivri’ye adeta akın etti.

Aralarında

-CHP,
-İP,
-TGB,
-ADD ve
– Vardiya Bizde Platformu’nun da bulunduğu 40’ı aşkın örgüt,
dün (13 Aralık 2012) sabah saatlerinde Silivri Cezaevi önüne geldi.

Dışarıdaki onbinler günboyu gür ve sürekli sloganlarla seslerini duruşma salonuna duyururken; içeride de avukat ve sanıkların protestosu bu tarihsel güne adeta
damga vurdu.

Ergenekon savcısı Mehmet Ali Pekgüzel, mahkeme başkanı Hasan Hüseyin Özese’nin kolaylaştıcı  çabalarına karşın, dün sunması beklenen, 15 gün kadar önceki  duruşmada
sunmayı talep ettiği esas hakkındaki gürüşünü (mütalasını) sunumuna geçemedi.

Sanıklar duruşma salonuna saat 10.00’da alındı. Duruşmaya uzun süredir gelmeyen tutuklu 26. Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, CHP Milletvekili Prof. Dr. Mehmet Haberal ile Yarbay Mustafa Dönmez de katıldı. Aralarında CHP Grup Başkan Vekilleri Emine Ülker Tarhan ve Muharrem İnce ile CHP Genel Başkan Yardımcısı
Bülent Tezcan ve Umut Oran’ın da bulunduğu 50’yi aşkın CHP milletvekili de duruşmada hazır bulundu. İşçi Partisi Genel Başkan Vekili Hasan Basri Özbey de yanında çok sayıda İP üst düzey yöneticisiyle birlikte Silivri’deydi.
CHP Mersin milletvekili İsa Gök, akşam saatlerinde otobüsün üzerinden
katılımcılara seslendi.

Önceki saatlerde de CHP milletvekilllerinden Gökhan Günaydın, Muharrem İnce,
Emine Ülker Tarhan ve Gökhan Günaydın ve ADD Genel Başkanı Tansel Çölaşan da Silivri cezaevine akın eden yüz bini çok aşkın çoşkulu kitleye içtenlikle ve yüreklilikle değerlendirmeler yaptılar, iletiler verdiler.

Yurtsever aydınlar ve sanatçılar da oradaydu..

Tarık Akan, Levent Kırca Silivri’de ilk gördüklerimizdi.
Zülfü Livaneli, Sadık Gürbüz, Aşık Mahzuni ve Ruhi Su .. da
saz ve sözleri ile, coşku aşılayan ezgileri ile bizlerle birlikte idiler..

Ve de TGB… TGB’li binlerce genç.. İnanılmaz bir çaba ve özveri içinde idiler..

TGB Genel Başkanı İlker Yücel saatlerce, otobüsün üzerinden kitlelere coşku aşıladı ve eylemi adeta yöneti.. Sabahın 08:00’inden akşamın 17:00’sine, gün kararana dek..

Yüce ATATÜRK boşuna gençlere emanet etmedi Cumhuriyeti..

Yüce ATATÜRK demişti ki : “Bütün ümidim gençliktedir!”

Sevgi ve saygı ile.
14.12.12, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net