Etiket arşivi: İstanbul Barosu Başkanı Doç. Dr. Ümit Kocasakal

İstanbul Barosu Genel Yazmanı Hüseyin Özbek’in Çok Önemli Ulusal Kanal Konuşması

İstanbul Barosu Genel Yazmanı Hüseyin Özbek’in Çok Önemli Ulusal Kanal Konuşması

Dostlar,

İstanbul Barosu Genel Yazmanı (Sekreteri) Sayın Av. Hüseyin Özbek dün gün ortasında Ulusal Kanal‘ın konuğu oldu.

25 dakika süren bir söyleşide ülkemizin karşı karşıya bırakıldığı uluslararası emperyalist oyunu ustaklıkla sergiledi.

PKK üzerinden taşeron kullanılarak sürdürülen kanlı senaryonun tarihsel arkayüzünü (background) açıkladı.

Cumhuriyetimizin ilk yıllarında ve hemen öncesinde kurulan Kürt Teali Cemiyeti‘nin,
Şeyh Sait ayaklanmasının net uzantısı olduğunu söyledi günümüz PKK isyanının..

Sorunun hukuksal boyutunu, hukuk devleti duyarlığı ile ortaya koydu.

Kendisini programın ardından telefon ederek kutladık ve Ulusal Kanal’dan çıkmış olmasına karşın ricamızla geri dönerek program kaydını aldı, webe hemen yüklenmesini sağladı,
bize de erişkesini (linkini) gönderdi.. (Olağan durumda 1 hafta sonra webe yüklenecekti..)
Bir an önce duyulmalı Sayın Özbek’in çok önemli sözleri..
Yayılmalı..
Zaman hızlanmış durumda ülkemizde..

Böylesi bir insana ne söylenebilir??
Engin bir saygı ve şükrandan başka..

Değinilen programı izlemek için lütfen aşağıdaki erişkeyi (linki) tıklar mısınız??

http://gold.ajanspress.com.tr/linktv/NK-R9ND1kCFrQBhzXJsmFQ2/?v=2&s=&b=&isH=0

*********

Şu sırada (24 Eylül 2015, 00:30 – 00.59… ) Kanal B’de ise İstanbul Barosu’nun yiğit başkanı Doç. Dr. Ümit Kocasakal konuşmakta.. AKP – RTE’nin yapageldiklerinin Türk Ceza Yasası md. 302 vd. önünde açıkça suç olduğunu söylemekte.. Bilindiği gibi kendisi Ceza Hukuku öğretim üyesi..

İktidarın yasa dışı buyruklar verdiğini, bunları yerine getiren MİT görevlileri, vali ve kaymakamların, emniyetçilerin, bürokratların.. açıkça Anayasa suçu işlediklerini ve yargılanacaklarını… teker teker suçları ve yasal yaptırımlarını belirterek sıralıyor..

Herkesin 2. Kurtuluş Savaşı’na hazır olması gerektiğini,
bizim bu kefeni yırtacağımızı haykırıyor.

Bu program (Levent Yıldız, GÜNDEM ÖZEL) 2 saati aşkındır sürüyor.. Gece yarısını geçtik..
Sanırız birkaç saat içinde de Kanal B web sitesinde program arşivi bölümünden kaydına erişmek olanaklı olacaktır. Bu programın da yeniden ve yeniden ve de yaygın olarak izlenmesi, izlettirilmesi gerekiyor.

Sayın Doç. Kocasakal’a da, Kanal B’ye (Başkent TV) ve programcı Levent Yıldız’a
(GÜNDEM ÖZEL) teşekür borçluyuz..

Sevgi ve saygı ile.
24 Eylül 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Prof. Dr. Esat Rennan PEKÜNLÜ’nün hapis cezası neden 2 yıl + 1 ay??


Dostlar,

20 Kasım 2014 günü Rennan hocanın sağlık raporu bitti ve infaz ertelemesi sona erdi. 

portresi

CMK (Ceza Muhakemeleri Kanunu) uyarınca 10 gün içinde Savcılığa teslim olması ve hapis cezasının infazına (yürütülmesine) başlanması gerekiyor.

Perşembe günü Türk Ceza Yasası‘nı karıştırırken cezanın ertelenmesi koşullarına baktık. Üst sınır olan 2 yılın, suçun işlendiği tarihte failin 65 yaşın üstünde olması durumunda
3 yıl olarak alınacağı md. 51’de açıklanıyordu. Heyecanla, başından beri üstün ve örnek bir çaba gösteren Sn. Prof. Dr. Kayhan Kantarlı hocayı (TÜMÖD İzmir Şb. Bşk.) cep telefonundan aradık..

Ne yazık ki olmadı.. Rennan hoca bu koşula uymuyordu..

Bu gün 24 Kasım.. Öğretmenler günü..

Bir üniversite öğretmeni, ilkel bir güdü ile

  • Kuran’da yeri olmayan “türban” denen
    Siyasal İslam uydurması ve dayatması

uğruna, gözdağı için hapse sokulacak.. Türkiye susmaya devam ediyor..

Barolar Birliği Başkanı Ceza Hukuku Profesörü M. Feyzioğlu ağzını açmıyor.
Hukuk Fakültesi dekanları Profesörler de..
İlahiyat Fakültesi dekanları Profesörler de..
Diyanet İşleri Başkanı Profesör Mehmet Görmez de..
Dinci medya da..
Mehmet Şevket Eygi bile..

Bunun bir tarihsel ve vicdani sorumluluğu olacaktır elbet..
Tarih yarglılayacak ve hükmünü verecektir.

– Bu hükmü veren yargıcın,
– Davacı olan öğrencinin ve de
– Kanıtları yargıdan kaçıran Ege Üniversitesi Rektörünün vicdanı rahat mıdır?

Haydi AİHM, elini tez tut..
Son 5-6 güne girdik..
Geç kalan adalet adalet değildir!

Lütfen aşağıdaki haberi okur musunuz?

Size düşen birşeyler de olabilir, vardır..
Bu arada çooook teşekkürler İstanbul Barosu Başkanı Doç. Dr. Ümit KOCASAKAL!

Sevgi ve saygı ile.
24.11.2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

===========================================

Prof. Dr. Esat Rennan PEKÜNLÜ’nün hapis cezası neden 2 yıl + 1 ay??

İSTANBUL Barosu Başkanı Doç. Dr. Ümit Kocasakal,
çarpıcı bir noktaya dikkat çekti

İSTANBUL Barosu Başkanı Ümit Kocasakal, Prof. Dr. Rennan Pekünlü’ye üniversitede türban yasağını uyguladığı için verilen 2 yıl 1 ay hapis cezasını ve Pekünlü’nün
30 Kasım’da cezaevine girecek olmasını Aydınlık‘a değerlendirdi. Kocasakal,
gelinen noktada kimsenin yargıya güvenmediğini belirterek,

  • “Yargının tarafsız ve bağımsız olduğunu kanıtlaması gerekir.
    Geldiğimiz noktada ise kimse yargıya güvenmiyor.
    Eskiden %80’lerde olan yargıya güven,
    bugün %20’lere düşmüş durumda. Yargının da oturup bunu bir düşünmesi gerek.”

dedi.

CEZANIN SÜRESİ ERTELEME KARARINA ENGEL

Pekünlü’ye verilen cezanın 2 yıldan 1 ay fazla olması nedeniyle CMK’ya göre
hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına tabi olamadığını vurgulayan Kocasakal, şöyle devam atti:

“Bazı şeyler gizlenmeye çalışılsa da olmuyor. Eğer Pekünlü’ye verilen ceza 2 yıl olsaydı yasal olarak hükmün açıklanması geri bırakılabilir ya da ertelenebilirdi.
Mahkeme ne ilginçtir ki, 2 yılın bir ay üzerine çıkarak bu yolları kapatmış.
Bu kimsenin dikkatinden kaçmış değil. Ben ceza hukukçusuyum. Haklı olarak bir kuşku taşırım. Pekünlü’nün cezaevine girmesi için özellikle 2 yılın üzerine çıkılmış.”

RENNAN HOCA İÇİN MÜCADELE HAFTASI

Kitle örgütleri ve siyasal partiler, Prof. Dr. Rennan Pekünlü’ye verilen 2 yıl 1 ay hapis cezasının Yargıtay tarafından onanması üzerine harekete geçti. Önümüzdeki hafta Rennan hoca için mücadele haftası olacak.

Ege Üniversitesi Atatürkçü Düşünce Topluluğu (ADT),  9 Eylül Üniversitesi ADT,
Ege Üniversitesi Öğretim Elemanları Derneği, TGB, Eğitim-İş, TÜMÖD ve İzmir Barosu Pekünlü için 26 Kasım Çarşamba günü üniversitenin Astronomi ve Uzay Bilimleri binası önünde toplanarak;

  • “Rennan hocamızın yanındayız, karanlığa geçit yok!”

diyecek.

Barolar ve öğretim üyeleri dernekleri de Pekünlü için 29 Kasım’da ortak bir eyleme
imza atacak. Eyleme İstanbul Barosu Başkanı Ümit Kocasakal ve
YARSAV Kurucu Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu‘nun da katılması bekleniyor.

Pazar, 23 Kasım 2014

http://www.aydinlikgazete.com/mansetler/57893-umit-kocasakal-carpici-bir-noktaya-dikkat-cekti.html

ALMANYA’dan : Vatan Emek ve Cumhuriyet için Atatürk’te Birleştik!

Vatan Emek ve Cumhuriyet için Atatürk’te Birleştik!

Dostlar,

Yurtdışında olup vatan özlemini iyi bilen yurtsverlerimizin de yüreği
elbette CUMHURİYET AŞKI ile dopdolu..

ADD Berlin Şubesi Başkanı Sayın Olcay Başeğmez dostumuz da bu kişilerden biri.
Oradaki Türk toplumunun kültürel değerlerini korumaları için sürekli etkinlikler yapmaktalar. 26 Ekim’deki yürüyüşe, dikkat edilirse, geçmişte bir araya gel(e)meyen tüm kesimler katılıyor..

Artık ortak cephe tektir,
Türkiye’deki bölücü – gecici -dinci faşizme karşı BİRLEŞİK CEPHE!

Almanya bu ülkelerin başında. 2,5 milyon dolayında yurttaşımız var orada.
İlk göç dalgası 1961’de idi. Aradan yarım yüzyılı aşkın bir süre geçti.
İlk gidenlerİn, “Öncülerin” torunları artık aktif yaşamdalar ve önemli bir bölümü de
Alman yurttaşı, Alman toplumu ile bütünleşerek Türk asıllı Alman vatandaşları durumundalar. Aman ulus devletinin sentez gücü işte bu. Assimilasyon yok ama bütünleşme (integrasyon) var.. Resmi dil tek ve Almanca! Hiçbir etnisite
özerklik -federal bölge vs. peşinde değil emperyalizme maşa olarak.. Almanya çokgevşek bir federasyon, özünde ise çok katı bir tekil – ulus devleti..
Bize çok görülen türden.. kökü dışarıda AÇILIM – SAÇILIM saçmalıkları ile parçalanmamamızı dayatan türden..

1005004_10201384138257933_753539012_n

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

28 – 30 Ekim 2011 günlerinde biz Sn. Başeğmez ve ark.nın çağrılısı olarak
bu ülkedeydik. Berlin, Kiel ve Hamburg’ta Cumhuriyetimizin Kazanımları
odaklı konferanslar verdik.. Hem kazanımları hem de savunulmasını irdeledik.
Bu sunumlarda kullandığımız power point yansılarını pdf olarak aşağıda sunuyoruz.

Berlin_Kiel_Hamburg_88._ yilinda_Cumhuriyet’in_Kazanimlari_28-30_Ekim_2011

Şimdi, 2 yıl sonra, AKP iktidarının dış güdümlü saldırıları ile epey hasar almış olan Cumhuriyetimizin kazanımlarını nasıl savunacağımız konusunda ciddi hatlar
örmek zorundayız.

Temel gündem budur..

Türkiye Cumhuriyeti, “siyasetle”, hukukun da alet edildiği” dış yönlendirilmeli
yoz bir siyasetle adım adım yıkılmakta..

Belki de artık

  • “Devletin Cumhuriyeti yok”, “Halkın Cumhuriyeti var”!

Gerekiyorsa yeniden kuracağız!..

Fransa’da Cumuriyet 1789 Devrimi ile çok kanlı olarak kuruldu.
Kısa süre sonra Napolyon İmparatorluğu geri getirdi..
Git geller sürdü.. Son olarak bir başka asker, General Charles DeGaulle,
5. Cumhuriyeti kurdu. Halen sürmekte..

Bu bağlamda bizim de 29 Ekim 2013 Salı günü saat 17:00’de bir panel konuşmamız olacak..

Yüksek Ticaretliler Derneği düzenlemekte.. Mithatpaşa Cd 16/2’de..
Bizimle aynı üniversiteden ama Eğitim Fakültesinden Sn. Prof. Dilek Gözütok ile
2 konuşmacıyız. Dernek Ankara Şubesi Başkanı dostumuz sayın Davut Özdemir
paneli yönetecek. İşbölümü yaptık, Sayın Gözütok dünden bu güne taşıyacak Cumhuriyeti.

Biz de bu günden geleceğe taşımaya, savunmaya, gerekirse yeniden inşaya odaklanacağız.

Bekleriz…

Bu hafta epey etkinlik var..

ADD’nin 26 Ekim 2013 Pazartesi günü Çankaya Çağdaş Sanatlar Merkezi’ndeki paneli de çok önemli. Saat 14:00’te başlayacak. Çok güçlü bir kadro var orada.

ADD Genel Başkanı Sn. Tansu Çölaşan yönetiminde YÖK eski başkanı Anayasa Hukuku uzmanı Prof. Dr. Eroğan Teziç, CHP Eskişehir Milletvekili Anayasa Hukuku uzmanı Prof. Dr. Süheyl Batum, İstanbul Barosu Başkanı Doç. Dr. Ümit Kocasakal, Galatasaray Üniv. Rekör Yrd. Anayasa Hukuku uzmanı Prof. Necmi Yüzbaşıoğlu..

En önemlisi is 29 Ekim günü yapılacak olan yürüyüşler ve açıkhava kutlamaları..

Ankara’da saaat 11:00’e Tandoğan’da buluşmak ve en az 1 milyon insan ANDIMIZI okumak..

İzmir’de Gündoğan’da, İstanbul’da İstiklal’de… tüm Türkiye’de..

Haydi Türkiye, kalk ayağa, yeter artıki daha çok gecikme – işi güç etme; CUNHURİYETİNE SAHİP ÇIK!

Sevgi ve saygı ile.
24.10.13, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

Doç.Dr. Ümit Kocasakal : “Türkiye şu anda işgal altında olan bir ülkedir”


“Türkiye şu anda işgal altında olan bir ülkedir”

Ümit Kocasakal: Türkiye işgal altında

MANİSA- Salihli İlçesi’nde, Atatürkçü Düşünce Derneği öncülüğünde
‘Milli Merkez Anayasa Forumu’ paneli düzenlendi. Panelde konuşan
İstanbul Barosu Başkanı Doç Dr. Ümit Kocasakal, “Türkiye şu anda işgal altında olan bir ülkedir” dedi.

Salihli Belediyesi Zafer Keskiner Tiyatro Salonu’nda, Atatürkçü Düşünce Derneği öncülüğünde ‘Milli Merkez Anayasa Forumu’ paneli düzenlendi. CHP Uşak Milletvekili Av. Dilek Akagün Yılmaz, İstanbul Barosu Başkanı Doç.Dr. Ümit Kocasakal, Türkiye Gençlik Birliği (TGB) Genel Başkan Yardımcısı Erdem Özdemir’in konuşmacı olarak katıldığı paneli CHP Manisa Milletvekili Sakine Öz, Salihli Belediye Başkanı Mustafa Uğur Okay, sivil toplum kuruluşları ile vatandaşlar izledi.

İlk olarak konuşan CHP Uşak Mİlletvekili Avukat Dilek Akagün Yılmaz,

“Türkiye üzerinde emperyalizmin çok büyük bir organizasyonu var. Şu anda her yerde bu oyunu empoze etmeye çalıyorlar. Büyük orduda AKP, küçük orduda BDP-PKK pek çok yere sızmaya çalıyorlar. Oyun o kadar büyük ki, koskoca Türkiye Cumhuriyeti’ni ortadan kaldırmayı hedeflemişler. Bizler de ona karşı mücadele eden yurtsever, ulusalcı insanlar olarak onların karşısında dimdik duruyoruz. Artık bundan sonra
bu mücadeleyi yaparken ölümü göze almamız lazım.” dedi.

Bugün bahsedilen barış sürecinin Atatürk devrimleriyle bir hesaplaşma süreci olduğunu iddia eden TGB Genel Başkan Yardımcısı Erdem Özdemir,
“Onlar zannediyorlar ki,bizler böyle Atatürk’e saldırdığımız sürece milletin içindeki Atatürk sevgisini, devrimciliğini bitiririz. Ama bilmiyorlar ki bu milletin azim ve kararlığının altında kalacaklardır. Bu bölücü, gerici anayasa düzenin bölündüğünün son aşamasıdır. Artık terörist başı Abdullah Öcalan mektuplarını yayınlıyor. Öcalan, tüm Türkiye’ye sesleniyor. 2012 ve 2013 yılları Türk Devrim tarihi açısından önemliydi. Artık sistemin barikatlarını yıkma dönemindeyiz. Sistemin kurduğu sembol yıkılırsa iktidar da yıkılır. Şu anda onun telaşı yaşanıyor.” diye konuştu.

Son olarak sözü alan İstanbul Baro Başkanı Doç. Dr. Ümit Kocasakal, AKP’nin bugünlere halkı aldatarak, yalan söyleyerek geldiğini söyledi. Kocasakal,

“Bir dönemin ünlü Brezilya dizisi olan Yalan Rüzgarı şimdi Türkiye’de oynanıyor. Günümüzde işgaller artık tankla, topla, tüfekle, askerle olmuyor. Bu işgaller çok daha sinsi bir vaziyette zihinlerde yapılıyor. Tek bir kurşun dahi atmadan o ülke işgal ediliyor. Nasıl mı? O ülkenin kimyası, genleri, genetiği ile oynanarak, birtakım kavramların içi boşaltılarak gerçekleştiriliyor. Bunlar kurdun üzerine örtülen kuzu postu gibi işlev görüyorlar ve bu şekilde ülkeler işgal ediliyor. Benim ilk saplamam şudur ki Türkiye şu anda işgal altında bir ülkedir.” dedi.

13 Aralık 2012 Silivri Kuşatması İzlenimlerimiz..


Dostlar
,

13 Aralık 2012 Silivri Kuşatması İzlenimlerimiz..

Bu gün 17 Aralık 2012.. Üzerinden 4 gün geçti o ziyaretin..
Biz de biraz zaman geçsin istedik özellikle.
Basında, Türkiye kamuoyunda nasıl yankılanacak, sıcaklığı biraz soğusun ve
daha nesnel değerlendirmeler yapabilelim istedik.. Yandaş basın gene 3 maymunu oynadı.. Basın ahlakı adına onların yerine de utanıyoruz..

“13 ARALIK 2012 GÜNÜ NEDEN SİLİVRİ CEZAEVİNE GİDECEĞİM??”

başlıklı yazımızı 12 Aralı2012 günü sitemize koymuştuk.
(http://ahmetsaltik.net/13-aralik-2012-gunu-neden-silivri-cezaevine-gidecegim/)

Silivri kuşatması” ardından da birkaç yazı sitemizde yer aldı.
Hepsini birlikte değerlendirmek, arşivlemek uygun olabilir..

Bu yazı için birkaç saat zaman tükettik..

İlgi ve bilginize sunuyoruz..

Tarihe not düşmek istiyoruz..

***************************

Ümraniye’de bir örgüt evinde (?) bomba bulunduğu savıyla Haziran 2007’de başlatılan süreç 5,5 yılını tamamladı Hemen ardından da “Büyük gözaltı” operasyonu başlatıldı ve 10 kadar “dalga” ile yüzlerce insan, değişik adlarla dava kapsamına alındı.

  • Ergenekon davasında halen 66’sı tutuklu olmak üzere 275 sanık var.

12 Aralık’a dek 269 duruşma yapıldı Cezaevinin içindeki bir yargılama salonunda ve
dava dosyasında 21 dosya birleştirildi, toplam dosya oylumu 120 milyon sayfaya ulaştı.

Bu arada, yüzlerce kanıtın uydurma olduğu su götürmez biçimde ortaya kondu.

Savcılık ve yargı kurulu, başından beri güven vermedi, tersine güvenleri yıktı.
Deyim yerinde ise yargılama salonunda terör estirdi, insanları yıldırdı.
Yargılamaların 5.-6. yılına girdiği süreçte, çok sayıda tutuklu (hükümlü değil!) sağlığını ve hatta yaşamını yitirdi.

Geçtiğimiz yıl, cezaevinin karşısındaki açık arazide, bir küme Ergenekon tertibi kurbanının yakınları çadırlı kamp kurdular (9 Eylül 2011). Son derece zor koşullarda burada nöbet tutarak, “içerideki” canlarını yalnız bırakmamaya çabaladılar.
Geceleri şarkı-türküler söylediler, “içerideki canları” duysunlar diye..
Onlara uzaklardan konser verdiler..

Hatta istek bile aldılar “içeriden”!

Fidanlar diktiler, Silivri kurbanlarının adını verdikleri..

Derken, sahibinden kiralanan bu küçük araziyi, Hazine, görülen gerek üzerine kamulaştırarak cezaevine kattı! Burayı, açılışının 1. ayında, 8 Ekim 2011’de biz de
bir küme sağlık çalışanı-hekim olarak ziyaret etmiştik. Çektiğimiz fotoğraflar arşivimizdedir ve ileride, Paris Karnaval Müzesinde sergilenen “İnsan Derisi İle Kaplı Anayasalar” denli değer (!) kazanacaklardır.. (Sitemizde sunulacaktır.)

New York Times’a haber oldular :

New York Times: Protestoların merkez üssü Silivri nöbet çadırı

Silivri Çadır direnişçileri yılmadılar, zorunlu olarak daha uzak bir yerde,
insanlık dramına canlı tanıklıklarını sürdürmek üzere kampı yeniden yapılandırdılar..
Ne yazık ki, 26 Ağustos 2012 gecesi çıkan fırtına, Levent Kırca‘nın Silivri kıyılarında açık havada sunduğu, bizim de izlediğimiz AZINLIK adlı oyununu izleyen saatlerde
yeni kampı söküp götürdü.. Mütevazi bütçeler, başından beri müttevazi katkılara mahkumdular..

Bu gidişimizde (3. ziyaretimiz) o kamp yerini de gördük yeniden..

İnanıyoruz ki; bu yaşananlar gelecekte ödül ve izleyici rekoru kıran filmlere konu olacak.

İnanıyoruz ki; bu yaşananlar gelecekte ödül ve okuyucu-baskı rekoru kıran kitaplara konu olacak.. Şimdiden oluyor da.. Tutsakların belgesel kitapları onlarca baskı yapıyor, milyonlarca okuyucu ile buluşuyor..

Bu yapıtlar başka dillere de çevrilecek ve insanlığın ortak kültürüne malolacak.
İnanıyoruz ki, uluslararası ödüller de alacak söz konusu yapıtlar.

Bunların bir bölümünü belki, halen tutsak olanlar da görebilecek..
Genç yakınları, çocukları mutlaka görecek ve buruk da olsa gönenecekler..

28 Şubat.. 1997‘de idi. 15 yıl bitmeden “sorgulanmaya” (!) başlandı..
Demek ki çoook da uzun zaman gerekmeyebilir..
İnsanlığa karşı suçun zaman aşımı da olmaz üstelik..
Zalimler yaşamda kalmazlarsa yokluklarında yargılanacaklar ve çoluk çocukları utanacak baba-dedelerinin adına..

Ya da Kenan Evren örneğinde olduğu gibi.. Yaşı 100’e yaklaşan bu darbeci,
sözde de olsa yargılanıyor.. Dememiz o ki, bugünkü zulümlerin özneleri
iyi düşünsünler..

“Bir süre” sonra, bu insanlık dışı kurgunun sorumlularının adlarını birçokğumuz anımsamayacağız. Örn. yargılama kurulundaki yargıç-savcıların adlarını kaç kişi bilir?
Ama Silivri zindanı kurbanlarının adlarını çoğumuz biliyoruz, onlar şimdiden birer halk kahramanı. Tarih hep böyle olmuştur zaten.. Zalimlerin adları unutulur fakat Pir Sultanlar, Şeyh Bedrettinler, Kerbela şehitleri, Hallac-ı Mansurlar, Köroğlu’lar… yaşar..

*******************

Derken, 269. duruşma sonunda, henüz kanıtların tartışılması yapılmadan, sanıklara ve savunmanlarına savunma hakkı verilmeden…. savcı birden bire, esas hakkında görüş (mütala) bildirmek üzere süre istedi! Kendilerine dosya ve süre verildi.. 21 Kasım –
13 Aralık arasındaki 21 gün! 2-3 savcı 120 milyon sayfalık dava dosyasını 3 haftada okuyacak, değerlendirecek ve 13 Aralık’taki 270. duruşmada da 275 sanık için
teker teker ne ceza isteyecekse onu bildirecek..

Benzetmek uygun mu bilinmez ama, yörüngesinde usul usul salınarak dönüp duran uydu, birden roketleme yaparak hızlanacak ve yörünge değiştirecekti. Karar verilmişti, açıklanacaktı. Balyoz davasında da öyle yapılmıştı. Yurtseverler darbe girişimi suçlamasıyla yaşam boyu hapis cezası almışlar, yaklaşık 18-20 yıl ceza yemişlerdi. Yargıtay da onarsa, bu insanlar, yaşları da genellikle ileri olduğundan, hapislerde ölecekti!

  • Artık kamuoyu vicdanı bu kadarını da kaldıramazdı.

AKP’nin Cumhuriyet bayramını bile yasaklama, Ata’nın anıtlarına çelenk sunumunu engelleme.. gibi akıllara seza davranışları (kim yönlendirdi ise “sağolsun” mu diyelim?) halkın sabrını taşırmıştı. 29 Ekim ve 10 Kasım 2012 halk eylemleri artık korku duvarının aşıldığını kanıtladı. 13 Aralık’ta da Silivri’deki “canlar” ın imdadına koşulacaktı..

Silivri savaş alanına döndü!

Demokratik kitle örgütleri ile İP ve CHP kendiliğinden harekete geçerek eylemi düzenlediler. TGB ve ADD en önde işlev üstlendiler..

CHP açık destek verdi eyleme ve 50 dolayında vekil Silivri’ye geldi..
(Toplam 135 vekili var CHP’nin ve 2’si – Balbay ve Haberal- Ergenekon tutuklusu)..

  • Demokrasi ve insan hakları havarisi BDP’den “tık” çıkmadı..

MHP ise, içeride 1 vekili -Engin Alan- olmasına karşın sütre gerisindeydi her zamanki gibi.

Anaysal kural olarak yargılamalar “açık” olduğundan ve yurttaşların da bu duruşmaları izleme hakkı olduğundan, yıllık iznimizden kesilmek üzere 1 günlük özür izni istedik Fakültemizden ve 12 Aralık 2012 gecesi, üyesi olduğumuz ADD Çankaya Şubemize gittik. Ücretimizi cebimizden ödeyerek, kiralanan otobüste arkalarda bir yer bularak oturduk. 22:00 sularında 40’a yakın yoldaş yola koyulduk. Yaşı 70’i aşan, ADD önceki Genel Yazmanlarından Seher Yıldırım öğretmen de hasta eşini bırakıp gelmişti.
Yüzler tanıdıktı..

2 mola ile, 9 saat dolayında bir yolculukla otoyol üzerinde “Silivri Ceza ve İnfaz Kurumu” yazan tabela önünde durduk.. Sabah 07:00 gibiydi ve Trakya’nın dondurucu soğuğu görev başındaydı.. Uzun yıllar Trakya’da yaşamış, İstanbul-Edirne arasında kardan yollarda kalmışlığımız ve İstanbul-Edirne treninde donma tehlikesi atlatmışlığımız vardı.. Sözde soğuğa dirençli sayardık kendimizi ama, doğanın şakası yoktu. Çantamızda bir miktar kumanya, el feneri, çakı.. da vardı. Cep telefonumuzun şarjı da doluydu vs.

Nereye ve ne yapmaya gidiyorduk? Altı üstü Silivri Cezaevinde bir duruşmaya katılacak ve akşam saatlerine dek de kararı bekleyecektik. Üşüyüp yorulduğumuzda otobüsümüze girip dinlenebilir, ısınabilirdik belki de??..

Daha ilk andan, planın son tümcesi buzlu sulara düştü. Jandarma yolları kesmiş,
cezaevine en az 2 km kala otobüsleri durdurmuştu. Sıkıca sarınarak dışarı çıktık uykusuz ve yorgun gözlerimizle. Rahatlıkla -10’lara yakın algılanan bir ayaz bizi tokatlayarak kendimize getirdi. Bagajdan sesbüyütürü indirdik, rahatlıkla 20 kg gelirdi.. Erdal Tüt arkadaşımızla bize kaldı bu aygıtı en az 2 km öteye taşımak. 2 tekerleği vardı ama ağırlığa teslim olmuş, yanlara açılarak gövde ağırlığını yere indirmişlerdi!
O donduran soğukta işimize yaradı bu sorun.. Erdal bey de ben de üşümemiş,
hatta terlemiştik bu aleti çadır kampa dek 2 km ve de yokuş yukarı taşırken..

**************************

Çadır kamp iç burkuyordu.. İkinci işimiz WC kuyruğuna girmekti. 1’er tane erkek-kadın sahra tipi WC vardı ve yaklaşık 15 dakika salt çiş için bu kuyrukta bekledik..

Ardından, canlı sayılamayacak düzeyde yanan sobanın olduğu çadıra girdik..
Odun ve kömür parçaları teneke teneke istiflenmişti ve ön sıralar doluydu..
Yaşlılar vardı.. Hem biz yaklaşık 20 kg’lık sesbüyütürü 2 km taşımış ve aslında
çok ısınmış, üşümemiştik!

Çevreyi incelerken, Silivri Direniş Çadırları “Komutanı” Hıdır Hokka ile yüz yüze ve
göz göze geldik.. Birşey söyleyemedik, kendisini eğilerek selamladık ve sıkı sıkıya
epey sarıldık.. Kollarımız gevşediğinde, gözlerimiz nemli ayrıldık..

***************************************

İnanılmaz bir güzellik!.. Yol kenarında mercimek çorbası kaynıyordu.. 1 bardağı 1 TL..
sesbüyütür (hoparlör) taşıyıcı ortağım Erdal bey ve biz 1’er bardak kaptık hemen, bitmeden..

İlk gözümüze ilişen, heybetli bir cami oldu.. Yerleşke girişinde 2 adet oldukça yüksek minareli ve yüksek kapasiteli bir cami yapılmıştı son gelişimizden bu yana, hızla..

Çevrede yürürken bir yığın tandık sima ile karşılaşıyor, tokalaşıyor, kucaklaşıyorduk.

1996’dan bu yana 16+ yıldır ADD örgütünün içinde idik.. Yüzlerce noktada 1500’e yakın (binbeşyüz!) görsel aydınlanma konferansı vermiştik.. Birkaç yüz aydınlanma makalesi yazmıştık. ADD örgütünde, CHP’de, İP’te, TGB’de… çook sayıda dostlar vardı..
Güç alıyorduk birbirimizden..

Duruşma salonunu biliyorduk. Önceki yıl ilk gelişimizde salonda duruşma izleyebilmiştik. Balbay’ın eşi ve kızıyla yan yana oturmuştuk. Ocak 2011 idi.. Teselli vermiştik, Haziran 2011 seçimlerinde Balbay vekil seçilir ve serbest kalır.. diyorduk. % 50 tutturduk
ya da % 50 tutturamadık!. Balbay vekil seçildi ama serbest bırakılmadı!
Bunu öngörememiştik!

Duruşma salonu kapısı önünde 2 kademe barikat vardı. Jandarma işi sıkı tutuyordu.
İlk barikata yüklenildi bir süre sonra.. Tarık Akan, Rutkay Aziz, Kars’taki İnsanlık Anıtı yıkılan yontu sanatçısı Mehmet Aksoy… ak saç ve de sakalları ile en önlerdeydiler.

Silivri savaş alanına döndü!

İlk barikat devrildi..

  • “Bir miktar” gaz
  • “Bir miktar” cop
  • Ve de “Bir miktar” basınçlı su.. ikram edildi..

Silivri savaş alanına döndü!

bizlere o dondurucu soğukta..

Silivri savaş alanına döndü!

Sanırız Türk Jandarması-Türk askeri, kendi yurttaşına çok da haşin davranamıyordu??

Silivri savaş alanına döndü!

Duruşma salonu avlusu girişindeydik. Tam bir izdihamdı ve kesinlikle adım atamıyorduk. Ayaklarımız zaman zaman yerden kesiliyor, göğsümüz sıkışıyor, nefes alamıyorduk.

İçeriye avukatlar, sanık yakınları, milletvekilleri alınıyordu. O arada Balbay’ın eşi ve kızı Yağmur geldi.. Zorlukla yol açabildik ve “içeri” geçebildiler.

İstanbul Barosu Başkanı Doç. Dr. Ümit Kocasakal ve
Ankara Barosu Başkanı Prof. Dr. Metin Feyzioğlu da salonda idiler.
Her ikisi de ceza hukuku hocası idiler..
Duruşmada yargıçlar, savcılar çoooook özenli olmalıydılar.

**************************************

Bir biçimde bu “kademe”yi de geçtik yarım saat kadar süren ezilme tehlikesi sonunda.

Çevrede TV’lerin canlı yayın araçları konumlanmıştı. Araçların üzerinde haberciler kamera başındaydı, elleri “tetikte” idi, anlık beklenmedik görüntüleri kaydetmek için..

Duruşma salonu avlusunda önceki Adalet Bakanlarından, şimdilerde ÇYDD Genel Başkanı, yaşı 80’i aşmış hanımefendi Prof. Dr. Aysel Çelikel (İstanbul Hukuk Fak. eski dekanı) ile ayaküstü söyleştik. Yanında yardımcısı Prof. Dr. Ayşe Yüksel de vardı. Ayşe 32 yıllık arkadaşımızdı. İstanbul ve Elazığ Lepra (Cüzzam) hastanelerinde birlikte çalışmıştık. Van’da tek öğretim üyesi olarak Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı’nda inanılmaz özveri ile hizmet veriyordu. Türkan Saylan‘ın yardımcısı idi, Van 100. Yıl Üniv. Rektörü Yücel Aşkın döneminde rektör yardımcısı idi. O dönemde gözaltına alınmıştı. 4 gün poliste gözaltı ve 8 gün cezaevinde hücre hapsi.. Ayaküstü, biz ısrarla sorunca, vekar dolu bir gülümseme ile özetledi.. Bir yandan da meme kanseri ile boğuşuyordu. Sıklıkla sağaltım için Van’dan İstanbul’a geliyordu.

O arada CHP’den Umut Oran geldi mavi kaşkolu ile.. Salt ceketi vardı.. Tutamadık, salona geçti. Muharrem İnce, Gökhan Günaydın, Emine Ülker Tarhan, İsa Gök vd.
Duruşma salonu dolmuştu ve girişi (fuaye!) balık istifi idi.

*******************************************

Çok üşümüştük..

Aysel Çelikel Hoca’nın arabasına geçip biraz ısındık. O arada Hukuk fakültelerinde etik-moral sorununu ve yargıç-savcı yetiştirme sorunlarını konuştuk. Hukuk okullarında
nasıl oluyor da Ergenekon vb. davalarda hukuku katleden yargıç-savcı yetişebiliyordu? Bu sorunun çoook temellerden ele alınmalıydı.. vs.

Bu arada saat 10:00’u geçmiş ve “içeride”, ADD Genel Başkanı, 42 yıl yargıçlık yapmış Tansel Çölaşan’ın deyimiyle “yargılama tiyatrosu” başlamıştı.

CHP ve TGB’nin 2 otobüsü üzerinden de sürekli konuşmalar yapılıyor, sloganlar atılıyordu. Duruşma salonu önündeki yolda insanlar adeta tek bir blok gibi, paket gibi idiler. Metre kareye en az 7-8 insan düşüyordu. Hem böylece ısınıyorduk da,
ya da daha çok üşümüyorduk diyelim.. (!)

2 otobüs üzerinden centilmence birbirine söz bırakılarak kitleler canlı tutuluyordu.

AYDINLIK yazarı Sebahattin Önkibar, Ulusal Kanal ve Milli Anayasa Forumu’ndan
eski bakan Ufuk Söylemez de aramızdaydı.

Levent Kırca, Ali Sirmen, Ataol Behramoğlu, Mehmet Faraç

Hiç abartısız 100 bine yakın insan vardı orada.
Yüzlerce otobüsü biz saymıştık. Çok sayıda özel oto da vardı.
Epey otobüs de görme alanımızın dışında park ettirilmişti.
Mersin’i, Marmaris’i, Balıkesir’i, Adana’yı, Elazığ’ı, Malatya’yı… görüyorduk.

  • Alanda ADD ve TGB filamaları egemendi..

Derdimiz “içeriye” sesimizi duyurabilmek idi..

“Tutsaklar” bizi göremiyorlardı ama çokluğumuzu, kararlılığımızı, coşkumuzu ve kararlılığımızı duyumsamalıydılar..

Var gücümüzle sloganlara katılıyorduk.. Sesimiz kısılmıştı..
“İçeriden” haber aldık, sloganlarımız, marşlarımız, türkülerimiz, ıslıklarımız, düdüklerimiz, yuhlarımız.. duyuluyordu!

Öğleni bulmuştuk.. Güneş biraazcık gülümsüyor ama ısıtamıyordu ne yazık ki..

Acıkıyor, susuyorduk.. WC büyük dert idi.
Yorgun ve uykusuzduk. Oturacak bir yer bile yoktu..
Sloganların da sürekli ve canlı olması gerekiyordu.

Yol kenarlarında sandviç, ayran, meyve suları hatta gezgin (seyyar) köfteciler,
çiğ köfte satanlar .. görev başında idi.

Şu köşede de Çadır Kamp yararına 2013 takvimi satılıyordu 5 TL’ye.
Yanıbaşında da

  • “Silivri Tutsak Üniversitesi” nin yayınları..

Otobüslerimiz en az 2 km ötede idi ve gidip bir süre dinlenmek, ısınmak hem olanaklı değildi hem de aklımıza gelmiyordu.

“İçeriden” haberler geliyordu.
Başkan HH Özese, 21 dosya yetmezmiş gibi 22. dosyayı (Danıştay saldırısı) Ergenekon dosyası ile birleştirme isteğinde idi. Olacak şey değildi! Dava bitmesin isteniyordu.. 120 milyon sayfa devasa oylum (hacım) okunmuş, incelennmiş değildi ki!

  • SÖZCÜ‘nün bir haberinde bu dosyanın salt okunması 456 yıl gerektiriyordu!

İçeride unutulanlardan Sevgi Erenerol‘un avukatı dışarı atılmak isteniyordu.

Salondaki 200 avukat O’nu sardılar ve robokop jandarmaya vermediler..
Biz de “dışarıda”  200 bin kişi direniyor, “içeridekilere” destek veriyorduk.

Duruşmaya 4 kez ara verildi.

Savı MA Pekgüzel, esas hakkında görüşünü sun(a)madı..
Avukatlara zorla da olsa, gönülsüz söz verildi.

Akşam 16:00’yı geçmiştik.. 9-10 saattir ayakta, canlı, sürgit bir miting yapıyorduk..
Herhalde Guiness Rekorlar kitabına girecek denli uzun bir miting idi.

Milletvekilleri “içeriden” çıkıp otobüs üstünde halka bilgi veriyorlardı.
Onbinlerce insan inat ve sabırla, kararlılıkla direniyordu..

  • Çooook ilginç ve heyecan veren bir eylem daha yaptık :
  • El ele vererek, on binlerce yurtsever, yerleşkenin çevresini sardık..
  • Kilometrelerce insan zinciri oluşturmuştuk. 
    Balçık çamura dizlerimize dek bulaşmıştık.
  • Lojman sakinleri meraklı ve ürkek gözlerle biz el ele tutuşan insan zincirine bakıyorlardı pencerelerinin ardından.. (Bu eylem bizim fikrimizdi..)
******************************************
Karanlık basmıştı.. “İçeride” duruşma (Tiyatro!?) sürüyordu.
Varillerde ateş yakıldı.. Çook üşüyorduk. Sabahın dondurucu ayazından sonra,
ısıtmayan güneş de çekilirken, Trakya’nın dondurucu soğuğu çöküyordu yeniden.
ADD Genel Başkanı, 42 yıl yargıçlık yapmış, Danıştay Başkanvekilliğinden (Başsavcı) emekli Tansel Çölaşan otobüsün üzerinde idi ve aşağıdaki sözleri söyledi..

13aralik2012t

Bu tiyatro daha sürecekti ve biz kezlerce buraya gelecektik..

Bizden söz istedi, söz aldı hep bir ağızdan..

Yavaş yavaş dağıldık.. Yollarımız uzundu.. 2. gece de başlarımız yastık görmeyecek, sabaha dek yolculuk yapacaktık. 14 Aralık 2012 sabahı da işimizin başında olacaktık..

Birbirimize söz vererek, kucaklaşarak, gözlerimizde ve gönüllerimizde anlaştık.

Hüzünlü gözlerle ÇADIR KAMP GÖNÜLLÜLERİ İLE VEDALAŞTIK..
Biz evlerimize dönüyorduk ama onları vahşi kış ortasında yazıda, çadırlarda bırakıyorduk.

  • Vicdanlarımız isyanda; dudaklarımız dua mırıldanmada idi..

20 kg’lık sesbüyütürü 2 km, bu kez yokuş aşağı kim taşıyacaktı?
ADD yöneticilerimiz bu kez başka 2 “babayiğit” buldular..
Onlar da (Ömer ve Reşat) sanırız akşam ısındılar, günün üşümesini attılar belki de!
Bu alet daha çok yeniydi ve garanti kapsamında onarımını yaptırmak önemsediğimiz bir konu oldu otobüste.

İtiraf edelim ki, otobüslerde söyleşi için kimsede enerji yoktu.
Kalorifer saatlerdir tam kapasite açıktı ve insanlar giysilerini çıkar(a)mıyordu.
Yaman soğuk iliklerimize işlemişti..

2 saat kadar sonra kendimizi zor attığımız bir lokantada kurtlar gibi açtık..

Sonrasında da derin uykularda, birbirimizin üsütüne yığılarak gece yarısını geçtik
ADD Çankaya Şubemizin önü son duraktı.. Eve vardığımızda saat 03:23 idi..

Zor ve zorki bir duş ve bitkin, yatağa seriliş..

******************************************

Sonuç                                                              :

* Sanırız herkes artık halkın sabrının taştığını gördü.
* Halkın bu sürece seyirci kalmayacağını ve el koyacağını da algıladı.
* Sevgi Erenerol’un avukatı duruşma (Tiyatro!?) salonundan dışarı çıkarılamadı.
* Jandarma albayına yasalara aykırı emre uymanın suç olacağı söylendi ve
O da bunu dinledi.
* Silivri’nin duvarları çatladı; Bastil benzeri yıkılma yemini edildi..
* Savcı esas ilişkin görüşünü sun(a)madı.
* Avukatlara söz verilmek zorunda kalındı.
* 13 Aralık 2012 günü, Ergenekon davasının da Balyoz gibi acımasız hükümlerle bitmesi
engellendi.
* İzleyen duruşmalarda da halk orada olacak ve bu insanlık tarihine geçecek
direniş-dayanışma sürdürülecek, sonuç da alınacak..

  • Bastil kalesinin duvarları yıkıldı; zincirleri kırıldı da Silivri’ninki mi direnecek?

Bu kararlı, yürekli, özverili kitlelere son derece akıllı siyasal önderlik gerek.
Bu da başlıca CHP’ye düşüyor.
Helva için her şey fazlasıyla var..
CHP bu harcı karabilmeli.. yoksa kasırganın altında o da kalacak..

Sözlerimizi, Ergenekon tertibi tutuklu sanığı, Cumhuriyet Gazetesi yazarı ve CHP İzmir Milletvekili Mustafa Balbay‘ın “13 Aralık Çağrısı” adlı köşe yazısından (sitemizde var) bir alıntı ile bağlayalım :

  • “…O gün Silivri’ye gelmekle her şeyin bitmeyeceği açık.
    Devamında adaleti arayış ateşini söndürmemek gerekiyor.
    Önümüzdeki dönemde Türkiye’yi ayağa kaldırmak, 
    artık CHP’nin hem sorumluluğu hem gücü…”

Ve soralım                                 :

1. Bu dava neden Ankara ya da İstanbul’da, dünyanın sayılı büyük adliyelerinde (Çağlayan’da?) değil de cezaevinin ortasında, ülkenin taaa öte ucunda,
Trakya’nın yazısında?

2. Bu dava salonu neden özellikle yaklaşık 350 kişilik ve neden salon dışına kamera ile görüntü verilmiyor, daha büyük salonlarda ve Ankara-İstanbul merkezinde görülmüyor?

3. TV’den neden verilmiyor ??

4. Bu ve benzeri-türevi davalar hangi merkezlerin psikolojik savaş planlarının ürünü?

Dosyanın tümü pdf olarak da okunabilir, arşivlenebilir..

13_Aralık_2012_Silivri_Kusatmasi_Izlenimlerimiz

Sevgi ve saygı ile.
17.12.12, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net