Etiket arşivi: El Kaide

Yeni Türkiye’ye Selam!


Dostlar
,

YURT Gazetesinden Sayın Merdan Yanardağ‘ın nefis bir çözümlemesini
(tahlil, analiz) aşağıda paylaşmak istiyoruz.

Sayın Yanardağ, son derece birikimli ve yütekli bir yazar.
En önemlisi ise doğrultu tutarlığı..
Uzun yıllar boyunca, çektiği onca sıkıntıya karşın gene de ödün vermeyen,
dim dik, onurlu bir aydın ve yazar..

Kendisini aşağıdaki yazı için kutluyoruz ve bu yazının elden geldiğince çok insan tarafından okunmasını diliyoruz.

Sayın Yanardağ’a ekleyelim                     :

1. Yola çıktık, başarılı adımlar attık.. ama daha çok yolumuz var..

2. Kitleleri mutlaka daha etkin – yaygın örgütlemek ve bilinçle önderlik etmek gerek.

3. Sahi, bu süreçte TBMM’deki muhalefet partileri görevlerini yeterince yapıyor mu?

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 2.6.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

==================================

Yeni Türkiye’ye Selam!

portresi

MerdanYANARDAĞ

Halk direndi ve kazandı.
Bir öfke patlaması yaşandı.
Dinci-faşizan AKP iktidarı ağır bir yenilgiye uğradı.

Toplum korku duvarını yıktı ve Türkiye’nin bütün meydanları Taksim’e dönüştü.
Peki ne oldu da böyle bir toplumsal patlama gerçekleşti?

Bütün Türkiye ayakta

Toplum korku duvarını yıktı.

AKP’nin ülkeyi demokratikleştireceğine ilişkin efsane çöktü.

Bu öyle büyük ve hızlı bir çöküş oldu ki, AKP’nin vesayet rejimini yıktığı tezine
dört elle sarılan sağlı sollu liberaller başta olmak üzere üzere, kendi hayatlarına ve değerlerine ihanet eden aydınlar, muhafazakâr yağmacılar, izleyicilerini terk eden merkez medyanın tamamı bu enkazın altında kaldı.

‘Hani muhalefet nerede’ diye soran liberal şarlatanlar, aşağıdan gelen bu büyük
öfke patlaması karşısında şaşkına döndü. Hiç beklemiyorlardı, birden bire insanların neden sokağa çıktığını anlayamadılar. İstanbul’un her köşesinde ve Türkiye’nin
her bölgesinde gece yarısı kadınların, erkeklerin, yaşlıların, gençlerin ve çocukların ellerine tencere tava, bayrak ve flamalarını alarak protesto eylemine nasıl katıldığını çözemediler.

Çünkü onlar AKP-Cemaat koalisyonunun bu ülkeyi özgürleştireceğine,
dahası “muhafazakâr devrim” yoluyla Türkiye’nin tıpkı Batı ülkelerinde olduğu gibi, sivil toplumun güçlendiği bir burjuva toplumu ve demokrasisi haline geleceğine
iman ediyorlardı.

  • Oysa iktidar gücünü iç dinamiklerden daha çok, dış dinamiklerden alan AKP,
    pek demokratik gerekçelerle dinci-faşizan bir diktatörlük kuruyordu.

Zaten liberaller, kurulu düzenle uzlaşmaya karar vermiş yorgun solcular,
kendi yaşamlarına ihanet eden gazeteciler ile servetten ve iktidardan daha çok
pay isteyen tutucu taşra sermayesinden başka AKP’nin ülkeyi demokratikleştireceği yalanına inanan olmadı.

200 YILLIK İLERİCİ BİRİKİM ve AYDINLAR

CNN International televizyonuna konuşan, merkez medyanın yarı aydın isimlerinden biri, muhabirin net sorusuna karşın insanların seküler hakları için nasıl böyle
büyük kütleler halinde sokağa çıktığını, 48 saat boyunca aralıksız polisle çatıştığını ve kararlılıkla direnişlerini sürdürdüğünü anlatamadı. Oysa muhabirin sorusu tam da
bu durumu anlamaya yönelikti.

Oysa ortada şaşıracak, açıklanamayacak bir şey yoktu…
Neo-liberal yağma politikalarını olduğu gibi devralan AKP Hükümeti,
servet transferi gerçekleştiriyordu. Yandaş bir sermaye grubu yaratarak
iktidarının sosyal ve ekonomik temelini hazırlamaya çalışıyordu.

Bu, kamu varlıklarının yağmalanmasına dayalı büyük ve pervasız bir
yolsuzluk ekonomisi demekti ve halkta bir öfke birikimine yol açıyordu.Gelir adaleti Cumhuriyet tarihinde hiç olmadığı kadar bozulmuş, sosyal adalet çökmüş, sosyal güvenliğin yerine sadaka ekonomisi geçirilmişti.Özelleştirmeler işsizliği arttırmış, esnek ve güvencesiz çalıştırma, taşeronlaştırma sistemi iş yaşamının belirleyici karakteri olmuştu. Din istismarı ile 10 yıl tepkileri yatıştırıp durumu idare ettiler.

Öbür yandan AKP; Ergenekon, Balyoz gibi polis-adliye tertibine dayalı örtülü bir darbe ile aydınları susturmuş, TSK’yı teslim almış, halkı sindirmişti.
Devleti bütünüyle ele geçiren iktidar, bir güç sarhoşluğu içindeydi.Ancak boyun eğmeyen aydınları, Türkiye’nin 200 yıllık ilerici birikimini ve
devrimci damarını unutmuşlardı.ERDOĞAN’IN KİBRİ ÖFKEYİ BÜYÜTTÜ

Seküler bir hayat yaşayan kimi aydınların, liberallerin ve yanaşma solcuların
AKP’ye verdikleri destek, önce halkın kafasını karıştırdı.

Aydın ihaneti toplumun direniş refleksini kırdı.
Ama bu durum sürdürülemezdi.
Elde ettikleri güç, bir iktidar küstahlığına da yol açıyordu.

Dinsel gerekçelerle alkol yasağı koyup,
toplumun önemli bir kesimini ayyaş ilan etmeye kadar götürdüler işi.Akıllarınca milletle devleti barıştırıyorlardı. Onlar kendi dar dinci taleplerini ve kaygılarını milletin talepleri ve kaygıları sanıyorlardı. Cumhuriyetin ise bir avuç seçkinin rejimi olduğunu düşünüyorlardı. Oysa ne Türkiye’de ne de dünyanın başka yerinde
gerçek böyle değildi. Ufukları imam hatip okulları tedrisatıyla sınırlı olan iktidar kadroları bunu anlayamadı. Cumhuriyetin kitle tabanı sandıklarından daha geniş ve büyüktü.
Halkın öfkesi birikti… İktidarın ve Erdoğan’ın kibri, bu öfkeyi daha da büyüttü.

  • Gezi Parkı halk isyanının simgesi oldu;

‘Artık yeter’ diyenler, polis copuna, biber gazına, panzerlerin terörüne karşın
Taksim’e çıktılar.

İstanbul başta olmak üzere bütün Türkiye’de 48 saate yayılan halk isyanının ilk özelliği, kendiliğinden gelişmesiydi. Örgütlü değildi, gücü de naifliğinden geliyordu.

Sosyalist bir gençle, gömleğinde Atatürk resmi olan bir Kemalist ve Çarşı Grubu’ndan bir BJK taraftarı aynı saflarda mücadele ediyordu.

Cumayı cumartesiye bağlayan gece Harbiye üzerinden Taksim’e girmeye çalışan kitleyle beraberdim.
Polis mermi atıyor, su sıkıyor, kitle önce geriye çekiliyor, kaçıyor fakat sonra
yeniden ve daha büyük bir kararlılıkla yükleniyordu.
Göstericilerin örgütsüz ve dağınık olsa da yüksek bir dayanışma içinde ve
kararlılıkla davranmaları, onların bir kütle halinde hareket etmesini sağlıyordu.KORKU YER DEĞİŞTİRDİ, İKTİDAR GERİ ÇEKİLDİTaksim direnişinde devrimciler, demokratlar, cumhuriyetçiler, CHP’liler, spor kulüplerinin taraftar dernekleri, sosyalist partiler, çocukları ve eşleriyle gelen sıradan yurttaşlar
hep birlikteydi. Bu nedenle bazı müstehcen sloganlarla faşizme karşı atılan
siyasal sloganlar kısa aralıklarla aynı yerden yükseliyordu. Türk bayraklarıyla
devrimci örgütlerin bayrakları, acele yazılan dövizlerle spor kulüplerinin flamaları
yan yana dalgalandı.

Taksim Gezi Parkı, gerici-faşizan AKP İktidarına ve yağma düzenine isyanın alanı oldu. Toplumun her kesiminden, her sınıfından, her inanç grubundan insan direnişe destek verdi. Bazı firmaların Taksim’de yapılacak AVM’de mağaza açmayacaklarını açıklamalarından sonra TÜSİAD da, “Halkın vicdanının yaralandığına” ilişkin bir açıklama yaptı.

  • Dün dinci-faşizan AKP iktidarı ağır bir yenilgi aldı. 
  • Halk karşı devrime dur dedi.
  • Dün korku yer değiştirdi. İktidar geri çekildi.

El Kaide, El Nusra gibi çeteleri silahlandırıp Suriye’nin üzerine süren ve
gücünü abartan siyasal islamcılar bozguna uğradı. Her toplumsal muhalefet eylemini “darbecilerin komplosu” ya da “Ulusalcıların ve Ergenekoncuların” provokasyonu diye yaftalayanlar, satılık aydınlar, maaşlı liberaller bu yalanı sürdüremez hale geldiler.

  • AKP faşizmi yenilgiye uğradı. Halk Taksim’i geri aldı.

Türkiye’nin her meydanı, İzmir’de, Ankara’da, Eskişehir’de ve başka kentlerde
Taksim oldu.

Dün AKP faşizmini ve emperyalist kuşatmayı yenilgiye uğratacak toplumsal güç,
tarih sahnesine çıktı. Cumhuriyetçiler, sosyalistler, emekçiler, solcular, yurtseverler, ulusalcılar, devrimciler, çalışanlar, laiklik kazanımlarını korumak isteyen yurttaşların cephesi…

Eğer Sırrı Süreyya Önder‘i ve bireysel/yerel kimi katılımları bir yana bırakırsak,
Kürt siyasal hareketi örgütsel bir tutumla ortalıkta yoktu. Olmalıydı. Olamadı.

Artık yeni bir Türkiye var.
Selam olsun yeni Türkiye’ye…

Merdan Yanardağ
YURT Gazetesi, 02.06.2013

ADD Genel Başkanı Tansel Çölaşan’ın Reyhanlı’daki Terörist Saldırısına İlişkin Açıklaması

ADD Genel Başkanı Tansel Çölaşan’ın
Reyhanlı’daki Terörist Saldırısına İlişkin Açıklaması

portresi

Anneler Gününde Analar Ağlamıştır

Emperyalist güçlerin Orta Doğuyu şekillendirme girişimleri sonucunda 11 Mayıs 2013’te
Hatay’ın Reyhanlı ilçesinde patlayan bombalar, şimdiye dek elli’ye yakın yurttaşımızın ölümüne ve yüz’ün üzerindeki yurttaşımızın yaralanmasına
neden olmuştur.

“Analar ağlamasın” diye emperyalizmin eli kanlı milis güçleriyle pazarlığa oturanlar, ne yazık ki Anneler Gününde bile anaların ağlamasını önleyememiş,
yurt genelinde insan yüreği taşıyan herkesin derin üzüntü duymasına neden olmuştur.

Kısaca Anneler Günü tüm Türkiye’ye zehir olmuştur.

İktidar Hemen Suçluyu Bulmuştur

Terörist saldırı gerçekleşir gerçekleşmez iktidarın sözcüleri ve yandaşları henüz ortada bir bulgu yokken sorumlu olarak Esad’ı ve rejim yanlısı örgütleri ilan etmişlerdir.
Hatta olayın ilk saatinde Dışişleri Bakanının Almanya’da olduğu sırada suçluyu
ilan etmesi, işin ciddiyetine yakışmamıştır.

Buna gerekçe olarak da Türkiye’de son günlerde yapay olarak oluşturulan “barış” havasını bozma eylemi olarak yansıtılmıştır. Halbuki Suriye’de çeşitli ülkeler tarafından farklı nedenlerle desteklenen El Kaide, El Nusra, Özgür Suriye Ordusu, PKK yanlısı PYD gibi çok sayıda silahlı grup olduğu, bunun yanı sıra bölgenin CIA, MOSSAD, KGB, İngiliz, Amerikan ve Fransız ajanlarından geçilmediği .. herkesin bilgisi içindedir.

Bu nedenle kimin ne amaçla eylem yaptığını saptamak kolay değildir.

Ancak kim yapmış olursa olsun, bu olay bir terör eylemidir. Bu olayın da gösterdiği gibi terörün insanlık duygusu yoktur, hoşgörüsü yoktur, acıma duygusu yoktur.
Hangi terör örgütü olursa olsun, teröre hoşgörü göstermek, görüşmek, terörle müzakere etmek son derece yanlıştır. Aynı şekilde komşu bir ülkenin
terör örgütlerine yardım ve yataklık etmek de doğru değildir. Senin teröristin iyi,
benimki kötü demek, yıllarca teröre binlerce şehit veren Türkiye gibi bir ülkeye yakışmaz.

Bu nedenle, orada gerçekten yardıma muhtaç masum insanlarla terör grupları birbirine karıştırılmamalı ve bir ülkenin ulusal bütünlüğüne saygı gösterilmeli,
kışkırtıcı (provokatif) eylemlerden kaçınılmalıdır.

Başbakanın ABD Ziyareti Öncesi Saldırının Gerçekleşmesi
Rastlantı Değildir

Reyhanlı olayı, 11 Eylül 2001’de ABD’nin ikiz kulelerine yapılan saldırıların
aslında bir benzeridir.

Bu tarihten sonra Dünya yeni bir gerçeğe uyanmış ve Emperyalizm ininden çıkarak
önce Afganistan ve daha sonra Irak’a, demokrasi getireceği bahanesiyle yayılmaya başlamış ve geçtiği her yerde ne yazık ki kan ve gözyaşı bırakmıştır.

Aynı biçimde Türkiye’nin Suriye’ye askeri müdahalede bulunmasını isteyenler olduğu için, bu türden kışkırtıcı eylemlerde bulunanlar olabilir.

Hesap, bölgedeki karşıt grupları ve örgütleri birbirine karşı kışkırtarak çatışmaları körükleyip müdahale nedenini güçlendirmek üzerine kurulmuştur.

Çünkü Türkiye ile Suriye arasında gergin duran ipin kopma noktasına gelmesi,
atmaca gibi bekleyen Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı’nın eline iyi bir koz vermekle
eş anlamlıdır.

  • Türkiye’nin yapması gereken şey, bu olayın sanıklarını yakalayıp adalete
    teslim etmek, 
    siyasal açıdan ilkeli bir politika izlemek ve her an askeri bir müdahaleye hazır olduğu izlenimini verecek söylemlerden kaçınmaktır.

Sorumlu, İktidarın Yanlış Politikalarıdır

Reyhanlı ilçesindeki iki bombanın patlaması, aslında Su­riye’deki iç savaşa müdahil olmayı öngören yanlış politikaya karşı bir uyarıdır ve üzülerek de olsa devamını beklemek yanlış tahmin olmayabilir.

Mevcut iktidar, ülkeyi bölmek ve Türk ulusunun birliğine son vermek isteyen
kanlı terör örgütüyle pazarlık yaparken, ülkemiz için hiç tehdit oluşturmayan
bir ülkeye düşmanca davranarak, ülkenin ve ulusun geleceğini karanlık bir bataklığa sürüklemektedir.

“Dört aydır şehit gelmiyor” kandırmacasına sığınıp, binlerce şehit verilmesine
ve 
on binlerce ananın ağlamasına kapı aralanmaktadır.

Anaların ağlamasına neden olan da, sorumlu olan da, başka anaların geleceğini
karartan da aynı adrestir.

Körle yatan şaşı kalkar.

Terör satan, terör alır.

  • Türkiye’nin ulusal çıkarı emperyalistlerin piyonluğunda değil,
    komşuları ile iyi ilişkilerdedir.

Kamuoyuna duyurulur. 14.05.2013

Tansel ÇÖLAŞAN
Atatürkçü Düşünce Derneği
Genel Başkanı

http://add.org.tr/genel-baskanimiz-sayin-tansel-colasanin-reyhanlidaki-terorist-saldirisina-iliskin-aciklamasi.html, 14.5.13

Onur Öymen : Reyhanlı’daki Terörist Saldırı

Onur Öymen
E. Büyükelçi, PhD

portresi2

Reyhanlı’daki Terörist Saldırı

Suriye’de çeşitli ülkeler tarafından farklı nedenlerle desteklenen çok sayıda silahlı grup var. Bunların içinde El Kaide var, Nusayriler var, Selefiler var, Cihatçılar var, PKK yanlısı PYD var, özgür Suriye Ordusu var. Kimin ne amaçla eylem yaptığını saptamak kolay değil.
Kim yapmış olursa olsun bu bir terör eylemidir. Bu olayın da gösterdiği gibi terörün insanlık duygusu yoktur, müsamahası yoktur, acıma duygusu yoktur. Hangi terör örgütü olursa olsun, teröre müsamaha etmek, görüşmek, terörle müzakere etmek son derce yanlıştır. İyi terörist, kötü terörist yoktur. Bu olay bir kere daha kanıtlamıştır ki, terör muhatap alınamaz. Yani yarın Reyhanlıdaki terör eylemini yapanlar da demokrasiden, barıştan, kardeşlikten söz ederlerse siz onlarla da
masaya oturacak mısınız? Müzakere edecek misiniz?
PKK’nın yaptığı da bundan daha az vahim değildi.

  • PKK’nın saldırıları sonucunda 35.000 kişi öldü. 

Elinden silahı bırakmayan, silah zoruyla siyasal çözüm dayatmaya çalışan terör örgütleriyle müzakere edilmez, mücadele edilir. Bu olay bunu bir kere daha kanıtlamıştır.

Umarız ki, bu son terör saldırısı olsun, bunu başka saldırılar izlemesin. Aksi takdirde, hiç temenni etmiyoruz ama, Türkiye sık sık terör saldırılarına uğrayan başka bölge ülkelerinin durumuna düşebilir. Teröristler,
Türk siyasetini etkilemek, Türk kamuoyunu etkilemek, siyasi sonuç almak için bu gibi eylemler yapabilirler.

Bu olaydan çıkartabileceğimiz ders, terörün hiçbir zaman, hiçbir yerde
ve hiçbir koşulda muhatap alınamayacağıdır.

  • Türkiye’nin bölgedeki çatışmaların dışında kalması gereklidir.

Provokasyonlar olabilir. Türkiye’nin Suriye’ye askeri müdahalede bulunmasını isteyenler var. Türkiye’yi böyle bir müdahaleye tahrik etmek için bu gibi eylemlerde bulunanlar da olabilir. Örneğin muhalif grupların içinde Türkiye’nin müdahalesini isteyenler varsa onlar böyle bir saldırıyı Suriye hükümetine mal edebilirler. Suriye hükümeti yaptırmışsa bunun Türkiye’nin izlediği politikalara tepkinin dışında da başka siyasal amaçları olabilir.

  • Türkiye’nin yapması gereken şey bu olayın sanıklarını yakalayıp adalete teslim etmektir.
Siyasal açıdan da ilkeli bir politika izlemektir, Her an askeri bir müdahaleye hazır olduğu izlenimini verecek söylemlerden kaçınmaktır.
Başta Atatürk olmak üzere Cumhuriyet tarihi boyunca Türkiye’yi
idare edenler bu konularda çok dikkatli politikalar izlemişlerdi.
Bölgedeki çatışmalara katılmaktan kaçınmışlar, bütün bölge ülkeleriyle karşılıklı saygıya dayanan iyi ilişkiler sürdürmeye özen göstermişlerdi.
Bu politikalar sayesinde Türkiye 90 yıldan beri bölgede, gerçek anlamda bir savaşa katılmayan tek ülke olmuştur. Şimdi de aynı doğrultuda bir politika izlenmesinde sayısız faydalar var.

Onur Öymen
13.5.13

E. Amiral TÜRKER ERTÜRK : 11 EYLÜL VE 15 NİSAN

E. Amiral Türker Ertürk

portresi_gulumseyen

11 Eylül ve 15 NİSAN

Bu hafta başında (15 Nisan 2013) Şam’dan 8900 km, Tahran’dan ise 9600 km uzakta bulunan ABD’nin Boston kentinde meydana gelen bir terör saldırısının haberi ile irkildik. Her yıl geleneksel olarak düzenlenen Boston Maratonu’nda bitiş çizgisi yakınında 12 saniye ara ile iki patlama olur 3 kişi yaşamını yitirir, 183 kişi ise 17’sinin durumu ağır olmak üzere yaralanır.

FBI (Federal Soruşturma Bürosu) patlayan bombalardan bir tanesinin içinde patlayıcılarla birlikte çiviler ve bilyeler olan düdüklü tencere olduğunu, öbürünün ise yine patlayıcının metal bir konteynıra konduğunu bunun parça etkisi ile daha çok sayıda insanı öldürmek için yapıldığını belirtmiş. Ne denli hunharca değil mi?
Öncelikle belirtmeliyiz ki; nedeni ne olursa olsun, hangi gerekçeye dayanırsa dayansın ve nereden gelirse gelsin terör insanlık suçudur mutlaka lanetlenmelidir.

Günümüzde gittikçe artan ve yaygınlaşan terörü engelleyebilmenin veya kabul edilebilir bir eşiğin altına çekilebilmenin yolu tüm dünyada teröre karşı ortak bir bakış açısı ile mümkün olabilir. “Benim teröristim kötü seninki iyi yaklaşımı ile terör sorunu
asla çözülemez ve her yerde masum insanlar yaşamlarını yitirmeye devam ederler.

Ne yazık ki, bugün başta emperyalist ülkeler olmak üzere terörizm, amaçlara ve siyasal hedeflere ulaşmak için bir silah olarak çok yaygın şekilde kullanılmaktadır. Biz bu gerçeği ülke olarak uzun yıllar yaşadığımız deneyimlerin ışığı altında çok iyi biliyoruz.

ASALA ve PKK

Sözde Ermeni soykırımı yalanı üzerine inşa edilen, 1973’te görünürde bireysel olarak başlayan, 1974 Kıbrıs Barış Harekatı sonrasında 1975’te sistemli ve örgütlü olarak azan ASALA terörünü yaşadık. 1984’te bu terörün ansızın biterek nasıl biçim değiştirdiğini ve terör bölümünün selefi konumundaki PKK’ya nasıl devredildiğini ve
her ikisinin de arkasında emperyalizmin ağababalarının olduğunu yaşayarak ve amacın Türkiye’ye yönelik emperyalist hedefler olduğunu gördük. Veya bazılarımız gördü!

Yine yaşayarak kazandığımız deneyimler bize gösterdi ki,

  • PKK’nın arkasında ABD vardır!

“Müttefikimiz” ülkemizde can alan ve bizi ekonomik yitiğe uğratan PKK terör örgütüne

– lojistik destek,
– Kuzey Irak’ta güvenlikli bölge sağlamış ve
– terörle mücadelede zaman zaman elimizi kolumuzu bağlamıştır.

Ona karşın tam terörü bitirdiğimiz sırada işbirlikçisi vasıtası ile açılımlar başlatarak tekrar azmasını sağlamış ama bunları yaparken gözümüzü boyamak için
PKK’yı terör örgütleri listesine almayı da ihmal etmemiştir.

El Kaide de ABD’nin terör örgütleri listesindedir ama bu husus onun Libya’da Kaddafi’yi devirmek için kullanmasını ve halen Suriye’de Beşar’a karşı müttefik olmasını engellememiştir.

11 Eylül’den (2001) başlayarak Başkan Bush tarafından yapılan açıklamayla birlikte ABD tüm yer kürede teröre karşı bir savaş başlatmıştır. O günden bugüne neredeyse hiç kural tanımadan ve uluslararası hukuku hiçe sayarak dünyanın her yerine müdahale etmektedir. Halbuki terör bir düşman değil, her potansiyel düşmanın kullanabileceği bir silahtır. Silaha karşı savaş olmaz. Topa, tüfeğe ve tanka karşı savaş olamayacağı gibi.

  • ABD Soğuk Savaş sonrasında oluşan tek kutuplu dünya düzenini ve küresel liderliğini sonsuza dek sürdürmek, tüm enerji ve ham madde kaynaklarını üretiminden pazarlara ulaşana dek denetlemek, hegemonyaya ve Amerikan Barışı’na (Pax Americana) direnenleri ezmek istemektedir. Fakat ABD’nin bunları açıkça söylemesi olanaklı değildir. ABD bu ideallerini terörizme, kitle imha silahlarının yayılmasına karşı tüm dünyada sürdürdüğü savaş, demokrasi ve
    insan hakları bahaneleri ile örtmektedir.

Dünyada hiçbir şey size sunulduğu ve medyada size algılatılmaya çalışıldığı gibi değildir. Arkasındaki gerçekler çok olası olarak tam tersidir. Bir düşünün, 11 Eylül olmasaydı ABD bu denli kolay dünyanın her deliğine girebilir, müdahale edebilir ve yerleşebilir miydi?

Maduro ve Putin

İran, Suriye, Kuzey Kore ve Venezüella gibi ülkelerin yaşadıkları zorluklar hegemonyaya direndikleri için başlarına gelmektedir. Venezüella Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ardından şiddet olayları başladı ve şu ana dek 7 kişi yaşamını yitirdi. Seçimleri kazanan Nicolas Maduro, ABD Büyükelçisi’ni sürdürülen şiddet olaylarını finanse ettiği yolunda suçluyor. ABD’ye karşı aynı tip suçlama Rusya başkanlık seçimlerinden sonra Putin tarafından da yapılmıştı. Çünkü Putin’in kazanmasından sonra da Rusya karıştırılmak istenmişti.

  • ABD’nin ekonomisi devamlı açık vermekte ve aşırı borçlu durumdadır.

Savunma da dahil olmak üzere küresel liderliğini sürdürebilmek için yaptığı harcamalar görünmeyen kalemlerle birlikte neredeyse 1 trilyon doları bulmaktadır. Kimi tasarruf önlemleri uygulanmakla birlikte, bu rakamları hala bütçeye koyabilmek için tehdidi somutlaştırmak ve terörü kendi kamuoyuna göstermek zorundadır.

Hiç kuşkunuz olmasın; Boston bombalı saldırısı Suriye ve İran’a fatura edilecektir.

Saldırıdan sonra alelacele açıklama yapılmadı ki, daha sonra varılacak sonucun
ciddi bir araştırma sonunda yapıldığını göstermek için.

11 Eylül saldırısı ABD’nin Afganistan’a, Irak’a müdahalesinin, Ortadoğu’ya kalıcı olarak yerleşmesinin daha da önemlisi kural tanımaz bir biçimde dünyanın her köşesine istediği gibi terörü gerekçe ederek saldırabilmesinin önünü açtı.

15 Nisan (2013) ise o denli büyük çapta olmasa da, mini bir 11 Eylül olarak Birleşmiş Milletleri hiçe sayarak Suriye ve İran’a müdahaleye dek gidecek bir gelişmenin
önünü açmak için yapılmıştır.

Bu müdahaleler için sabırsızlanan ve ABD’nin elini çabuklaştırmasını isteyen İsrail de taşeronlar aracılığı bu saldırının arkasında olabilir! Bu tür soruşturmalarda tetiği çekenin değil çektirenin bulunması ve cinayetin sonuçları bakımından kimin yararına olduğunu bulmak esastır.

Saygılar sunarım. 19.4.13

Suay Karaman : TERÖRİST


Suay Karaman

portresi

TERÖRİST

Emperyalist ABD’nin kendi çıkarları için yapmayacağı hiçbir şey yoktur. Bugüne dek yaptığı katliamlar, emperyalizmin kirli yüzünü anlamayanlar için önemli bir uyarıdır. Emperyalist ABD, teröristleri besler, büyütür, finanse eder, görevini yaptırır ve işi bitince deliğe süpürür. Bunun en son örneği El Kaide terör örgütünün başı Usame Bin Ladin’dir.

Mart ayı başında emperyalist ABD’nin üçüncü büyük kenti Şikago’nun caddelerinde dolaşan otobüslerde Usame Bin Ladin, Pakistan asıllı Faisal Shazt, Filistin kökenli ABD ordusunda binbaşı Nidal Hasan, HAMAS üyesi bir Arap teröristin fotoğrafları vardı. Ancak bu teröristlerin yanında Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın da fotoğrafı vardı…

Usame Bin Ladin’in afişinde; “Sizi derhal İslam’a çağırıyoruz. Benim cihadım bu,
ya sizinki?” yazılıydı.

Recep Tayyip Erdoğan’ın afişinde ise;

  • “Minareler süngümüz, kubbeler miğferimiz, camiler kışlamız, müminler askerlerimiz. Bu ilahi ordu dinimi bekler… Benim cihadım bu, ya sizinki?” yazıyordu.

Bu afişleri ‘Amerika Özgürlükleri Savunma Girişimi’ (American Freedom Defense Initiative) adlı örgüt hazırlamıştı. Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı bir terörist gibi Şikago caddelerinde Amerikan halkına tanıtılıyordu. Bu olay açıkça diplomatik bir skandaldır. Dost ve müttefikimiz diye övünülen ABD yetkililerinin bu duruma sessiz kalmasını da anlamak olanaksızdır. Bu konu hakkında Türkiye Cumhuriyeti Büyükelçiliği ya da Dışişleri Bakanlığı’ndan açıklama yapılmaması da başka bir skandaldır.

AKP kurulduğu zaman, henüz milletvekili bile olmayan Tayyip Erdoğan, ABD’ye davet edilmiş, ağırlanmış ve başkanla görüşmüştü. Aradan geçen on yılda istedikleri rolü üstlenen Tayyip Erdoğan’ın artık işi bitmiştir ve deliğe süpürülme aşamasındadır. Bu aşamaya kılıf hazırlamak isteyen emperyalist ABD,
Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı’nı terörist ilan etmiştir. FBI adına çalıştığı açıklanan Fettullah Gülen, terörist ilan edilen Tayyip Erdoğan yerine, emperyalist ABD için
yükselen yeni değer konumuna getirilmiştir.

Yaklaşık elli bin kişinin katili PKK terör örgütünün başı ile görüşülmesine
olanak sağlayan ABD, şimdi Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı’nı terörist ilan etmiştir. Emperyalizme bilerek ya da bilmeden hizmet etse bile, dünyada ilk kez emperyalizme karşı zafer kazanan Türkiye Cumhuriyeti’nin bir başbakanını, emperyalist ABD teröristlerle aynı kefeye koyamaz. Dünyanın birçok ülkesinde terörizme destek veren emperyalist ABD’nin, kendini görmeden, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı’nı terörist ilan etmesi, “Yurtta Barış, Dünyada Barış” ilkesini savunan ülkemize karşı yapılan büyük bir haksızlıktır, onursuzluktur.

Kendi başbakanımız yaptıklarıyla, yanlışlarıyla, ihanetleriyle yalnızca Türk Milleti tarafından yargılanabilir, terörizme destek veren emperyalist ABD’nin önce kendi sicilini düzeltmesi gerekmektedir. Emperyalist ABD terörist arıyorsa, kendi yönetimlerine bakmalıdır.

Ülkemizin bölünmesi ve parçalanması için harita ve planlar yapan emperyalist ABD’nin, PKK terör örgütüne destek verdiği bilinmektedir. 17 Mart 2013 Pazar günü katillerin ve teröristlerin meydanlarda gövde gösterisi yapmasının yol haritası da emperyalist ABD tarafından çizilmiştir. Demokrasi ve insan hakları konusunda sicili bozuk emperyalist ABD için söylenecek en iyi söz, Aşık Mahzuni Şerif’e aittir:

“Defol git benim yurdumdan,
Amerika katil katil.
Yıllardır bizi bitirdin,
Amerika katil katil.
Devleti devlete çatar,

İt gibi pusuda yatar,
Kan döktürür, silah satar,
Amerika katil katil.. “

(İlk Kurşun Gazetesi, 18 Mart 2013.)

Mali’de Son Durum..


Dostlar
,

Uzun yıllar Fransız sömürgesi olarak tutulan Mali’de Fransız işgali ve

  • “Uygar Batı” nın bir “koalisyon klasiği” daha..
BM’den ses yok, Atlantik ötesinden de tık..
Her şey uluslararası hukuka uygun (!)
İşte böyle bir BM sistemi içindeyiz.
Adına da Küreselleşme (= Yeni Emperyalizm!) demekteler.
Japon arabası Toyota’nın üzerinde, hiçbirini kendisi üretmediği silahlar ve de cephaneyle kısır çekişmeler içindeki İslami terörist gruplar da bu “müdahaleye” zemin hazırlamakla adeta misyon yüklü..

El Kaide
şimdi başta ABD, Batı için tehdit mi?
Evet, sistemin düşman gereksinimini karşılamakla ödevli!
Bu harami düzeni nereye dek ??
  • Dünya halklarının uyan(dırıl)ması ve
  • DİRENİŞİN KÜRESELLEŞTİRİLMESİ.. tek yol!
Mali’de son durumu Sayın Prof. Dr. D. Ali Ercan, Der Spiegel‘den derlemiş..
Bizlerle paylaştı, teşekkür ederiz.. Biz de sizlere PDF olarak sunuyoruz.

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 18.1.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net