Etiket arşivi: Dr. Ahmet Saltık

KARANTİNA TV Programımız – 21 Ekim 2021

Dostlar,

Bu gün 2. TV konuşmamızı, saalt 16:00’da yaptığımız NOKTA TV programının ardından (http://ahmetsaltik.net/2021/10/21/nokta-tv-programimiz-21-ekim-2021/, https://youtu.be/v4lFRqby3Jw) saat 20:00’de Karantina TV’de Sn. Recai Aksu ile yapacağız “ÖNCE İNSAN” başlıklı programında.

Program gerçekleştirildi.. 65 dakika. Birkaç parçaya bölünerek youtube’da paylaşıldı :

– https://t.co/fothOOR8FY?amp=1
https://t.co/P5HbDYjuTc?amp=1
Prof. Dr. Ahmet Saltık: Halk yoksullaşmıyor, yoksullaştırılıyor – YouTube
Prof. Dr. Ahmet Saltık: EEEYYY Erdoğan ve kulları – YouTube

Prof. Dr. Ahmet Saltık Kovid-19 salgınının yoksul ülkelerdeki durumunu anlatıyor – YouTube
#CANLI | Prof. Dr. Ahmet Saltık MD, MSc, BSc, Recai Aksu ile Önce İnsan’da | #KARANTİNATV – YouTube

Sonkinde, Devrim Şehdimiz, ADD Gn. Bşk. Yrd. iken alçakça tuzaklanarak öldürülen Prof. Dr. Ahmet Taner Kışlalı‘yı anarak başlıyoruz..

Görsel aşağıda :


SALGININ EKONOMİ – POLİTİĞİ..

Konuşmamız, Karantina TV’nin hesaplarından canlı yayınlanacak.. / YAYINLANDI.
Yoıutube, FB, twitter, instagram..

İzlemek için lütfen tıklayınız (69 dk.)

#CANLI | Prof. Dr. Ahmet Saltık MD, MSc, BSc, Recai Aksu ile Önce İnsan’da | #KARANTİNATV – YouTube

İlgi ve bilginize saygı ile sunarız. (Güncelleme : 24.10.21, 13:21)

Sevgi ve saygı ile. 21 Ekim 2021, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
ADD Genel Merkez Bilim Kurulu Üyesi

Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik    twitter : @profsaltik

TELE-1 Programımız – 23 Ekim 2021

Dostlar,

23 Ekim 2021 Cumartesi günü, bu gün sabah saat 11:00’de TELE1‘de olacağız. / OLDUK.
Sn. Namık Koçak‘ın programı saat 10:00’da başlıyor ama bizi 11:00’de konuk alacak / ALDI, yaklaşık 50 dakika süre ile. Erişke (link) aşağıda.

Duyuru görseli aşağıda..


Belirlenen konu kovit-19 ölümleri…

  • SALGINI YÖNETEMEYEN İKTİDAR, COVİD KAYNAKLI ÖLÜM SAYILARINDA HALKA YALAN MI SÖYLÜYOR ??

22 Ekim 2021 verileri aşağıda. Günlük yeni yakalanan olgu / vaka sayısı 28.192, ölüm sayısı ise 228. Bunlar “resmi” veriler doğallıkla. Tarama amaçlı test yapılmadıkça; test, olguları %100 yakalama yeteneğinde olsa bile (gerçekte %50-70 arasında) yakalanabilenler buzdağının ucu olup, gerçeğin 1/10’una dek düşebilir. Ölümlerde ise, birçok etmene bağlı olarak gerçek veriler ortaya kon(a)mamakta, kamuoyuna açıklanmamaktadır.


Dünya genelinde toplam olgu sayısı, salgının 22. ayı biterken 243,7 milyona dayanmıştır. Bunların 220,8 milyonu iyileşmiş, 4,95 milyonu ölmüştür. Halen aktif durumda olan olgu sayısı 17,9 milyondur. Olgu ölüm hızı %2’dir.

Türkiye’de toplam olgu / vaka sayısı 7,800,796’a ulaşmıştır ve bu veri ile Dünyada 6., Avrupa’da ise İngiltere’nin ardından 2. sıradayız.

Aktif hasta sayısı 500,174 olup, dünya toplamı 17,904,801’in %2,8’ine karşılıktır. Keza, 22 Ekim 2021 günü için Dünya toplamı olan günlük yeni olgu sayısı 440,282 olup, Türkiye’de 28,192 yeni olgu kayda alınmıştır, %6,4’e karşılıktır. Oysa Türkiye nüfusu Dünya toplamının %1,1’idir.

Ölümler ise yine “resmi” rakamla 68,700’e erişmiştir ve milyon nüfusta 803’e karşılıktır. Bu rakam dünya geneli için milyon nüfusta 635’tir. Türkiye’de ölümlerin dünya ortalamasının üstünde olduğu görülmektedir. Öte yandan olgu ölüm hızı %0,9 ile Dünya ortalamasının yarısından azdır !? Niçin? Hangi üstünlükle??

Ülkemizde son 1 haftada toplam 201,672 yeni olgu tanı almıştır. Dünya toplamı son hafta için 2,881,068 olup, %7’sine karşılıktır! Öte yandan Dünyada son 1 haftada olgu sayılarında önceki haftaya göre %1 artış yaşanırken ölümler %0,7 azalmıştır. Türkiye’de bu oranlar aynı sırayla -%6 ve -%2’dir; niçin ve nasıl??

Gerek günlük, gerek haftalık gerekse aktif olgu sayılarında nüfusuna oranla Dünya ortalamasının epey önünde olan Ülkemizde, ölümlerde ise tersine bir “iyilik” (!?) söz konusudur. Tanrı Türk’ü koruyor mu hala?! İktidar “Türk” de tanımıyor ve Bahçeli’nin “Milliyetçi” (!?) partisi bu insan kıyan salgın politikalarını seyrediyor, gıkı çıkmıyor!

Ülkemizde olgu ölüm hızının Dünya ortalamasının yarısından da az olmasını açıklayabilecek hiçbir bilimsel veri yok! Bu hız eğer %0,9 yerine %2 olarak kabul edilecek olursa, 152,667 ölüme karşılıktır.

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), özellikle gelişmekte olan ülkelerde ölüm rakamlarını 3-3,5 ile çarpmayı önermektedir. Böyle yapıldığında Türkiye’de Kovit-19 ölümleri, ilk ölümün açıklandığı 17 Mart 2020’den bu yana 206,100 ile 240,450 arasında beklenir, açıklanan salt 68,700!

Tüm bulgular, ölüm verilerinde ciddi bir karartmaya gidildiğini ortaya koymaktadır. En iyimser rakamla 152,677 ölümün kayda alınmış olması gerekirdi. DSÖ’ne göre beklenebilecek üst sınır ise yukarıda da hesaplandığı gibi 206,100’dür!

Çok dikkat çeken bir veri ise, kritik durumda olan olgu / vaka / hasta sayısının neredeyse
6 haftadır 633 olarak sabit kalabilmesidir!?

Bu rakamın da (633!) yukarıdaki derin tutarsızlıklar gibi, Epidemiyolojik olarak açıklanabilmesi olanağı yoktur! TV ekranlarında kezlerce uyarmamıza karşın bu veriye dokunulmamaktadır!? Hatta Halk Sağlığı Genel Müdürüne what’s up ile sormamıza, yurttaş olarak bilgi edinme hakkı kapsamında yanıt istememize ve bu iletimizin okunmuş olmasına karşın!! En hafif terimi ile bu tutum özensizlik, ciddiyetsizlik ve halka saygısızlık olup, güven yitiği nedenidir. Oysa salgın yönetiminde halkın güvenini kazanmak en başat yükümdür.

Dünya genelinde ve Türkiye için ölüm verilerinin (seyri) gidişi sırasıyla aşağıdadır.

Dünyada 4. dalga ölümlerinde belirgin iniş gözlenirken, ülkemizde tırmanma söz konusudur. Üstelik güven verici olmaktan, tutarlı olmaktan çok uzak, indirgenmiş olgu ve özellikle ölüm verileri ile.

En belirgin sorun alanlarından biri ise, 2020 yılı ölüm istatistiklerinin TÜİK tarafında hala açıklan(a)mamış olmasıdır. Hiç kuşlu yok, bu bir teknik sorun değil, iktidarın engellemesidir. 440 bin dolayında beklenen 2020 yılı ölümleri (2019’da 436 bin idi) anormal artmış olmalıdır ve AKP iktidarı bu fiyaskoyu / ağır skandalı göze alamamakta, ölüm verilerini açıkla(ya)mamaktadır! Ancak nereye dek? Ya da nasıl bir kılıf uydurulacaktır? Minare hangi kılıfa sığabilecektir? 2021 bitiyor ve salgın bu yılda da sürdü, sürmekte, çoook can almakta.

2020’de nüfus artışı yalnızca 459 bin kişi oldu! Bu rakam 2019’da 1 milyon 151 bin idi. Nüfus artış hızı binde 13,9’dan binde 5,5’e düştü. 1927 nüfus sayımlarından bu yana böylesine düşük bir nüfus artış hızı görülmedi! 2. Dünya Savaşında 1940-45 arasında bile binde 10,6 idi. Binde 8,4 düzeyinde bir anormal nüfus artış hızı azalması nasıl açıklanabilir? Bu çok belirgin (dramatik) azalmanın nedeni salt salgın nedeniyle doğumlardaki azalma mıdır? Ya da 2020’de gerçekleşen kovit ölümleri midir? 2019’da 1 milyon 187 bin olan bebek doğumu geçen yıl 1 milyon 113 binde kaldı. Doğum sayısında azalma yalnızca 74 bin. Eğer binde 13,9 nüfus artış hızı 2020’de de gerçekleşseydi nüfus, 83.155 m x 0,0139 = 1 milyon 156 bin artış ile 84 milyon 312 bin olacaktı.

Beklenen nüfus artışı, 2019 verisiyle sabit alınırsa, 1.156 milyon yerine yalnızca 459 bin olduğuna göre aradaki fark 697 bin kişi olup, bu insanlar nerededir? Bunun salt 74 bini doğum sayısındaki azalma kaynaklıdır. Geriye 623 bin kayıp kalıyor. 2020 içinde resmen açıklanan toplam kovit ölümü 20,881’dir. Geriye yaklaşık 602 bin kayıp, açıklanamayan nüfus yitiği var! Gerçekleşen nüfus artışı TÜİK açıklamasına göre 459 bindir,  Beklenen 1 milyon 156 bin nüfus artışının olağan koşullarda 440 bininin ölüm olarak kayda girmesi beklenirdi. Çünkü önceki yıl 2019’da 436 bin resmi ölüm kaydı vardı. Bu durumda, beklenen en az nüfus artışı 1 milyon 156 bin – (440 bin ölüm + 459 bin nüfus artış hızı) = 257 bin nüfus kayıptır!

DİKKAT                                        :

  • Türkiye’de 2020 yılında fazladan 257 bin kayıt dışı ölüm olmuştur.
  • Açıklanan 21 bin kovit ölümüne ek, 257 bin ölüm daha söz konusudur.
  • AKP iktidarı bu muazzam ölüm sayısını saklamaktadır.

Her ne ise 257 bin insanın ölüm verileri, nedenleriyle ortaya konmalıdır. Kovit salgını yaşanırken, ölümlerdeki bu anormal ötesi fırlama başka hangi nedene bağlanabilir? Muhalefet partileri, mezarlık kayıtları ile bu acı tabloyu doğrulamalı ve iktidarın üstüne giderek ülke gündemi yapmalıdır.

Kovit salgının AKP iktidarınca yönetilememesi, olağanüstü kötü – yanlış yönetiminin isyan ettiren bedeli, 21 bin resmi kovit ölümüne ek,
ÇEYREK MİLYON CANIMIZDIR!

Bu korkunç gerçek hiçbir biçimde göz ardı edilemez, muhalefet ve Türkiye ayağa kalkmalı, iktidardan hesabı sorulmalı ve istifaya zorlanmalıdır.

Çeyrek milyon masum insan, AKP’nin kutsal yaşam hakkını hiçe sayan akıl dışı, ilkel, insanlık dışı ve insanlığa karşı suç oluşturan sözde sağlık / salgın politikaları (!) yüzünden ölmüştür!

  • Hangi iktidar görevde kalabilir Dünyada böylesine yüz kızartıcı ağır bir insanlık suçu ile!???

Sonuç olarak                                             ;

Ülkemizde salgın iyi yönetil(e)memektedir, bu durum kabul edilemez ve sürdürülemez. Önlenebilecek çok sayıda olgu ve ölüm ne yazık ki yaşanmıştır, yaşanmaktadır.

Masum 250 bini aşkın insanımız, AKP politikaları yüzünden, yaşatılabilecek iken, hastalığa değil KÖTÜ YÖNETİME kurban verilmiştir salt 2020’de!

  • Bu durum katlanılamaz, bağışlanamaz; salgın savaş politikaları köktenci olarak değiştirilmelidir.
  • Muhalefet partileri ve Türkiye toplumu, örgütlü gücü ile bu kırıma, insanlık suçuna engel olabilir, olmalıdır.
  • Bu veriler üstelik, salt 2020 için; 2021’de ölümler 2020’nin 2,5 katı, şu güne dek 69,112 (24.10.2021 akşamı). Bunun 20.881’i 2020 yılının, kalan 48.231’i 24 Ekim 2021’e dek.

Bunları konuşacağız / KONUŞTUK TELE1’de Sn. Koçak ile bu gün saat 11:00’de 45 dakika boyunca.

Kaçıranların izlemesi ve yaygın paylaşması için erişke (link) aşağıda :

Ölüm sayısı 152 bin mi, 240 bin mi? | FORUM HAFTA SONU – YouTube

Sevgi ve saygı ile. 23 Ekim 2021, Ankara
(Güncelleme : 23.10.21, 23:22)

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik    twitter : @profsaltik

Yazının pdf biçimi :
SALGINI YÖNETEMEYEN İKTİDAR, COVİD KAYNAKLI ÖLÜMLERDE HALKA YALAN MI SÖYLÜYOR

 

Enerjide ve Ekonomide Dünyanın Görünümü

EKONOMİ POLİTİK

Prof. Dr. A. Erinç Yeldan
Kadir Has Üniversitesi İİBF Dekanı
erinc.yeldan@khas.edu.tr  22 Ekim 2021

Dünya ekonomisi üzerine iki önemli rapor peş peşe yayınlandı. Önce, Uluslararası Enerji Ajansı Dünya Enerji Görünümü 2021 Raporunu, ardından da IMF Dünya Ekonomik Görünüm Raporunu paylaştı. Her iki rapor da küresel ekonomide özellikle covid pandemisinden kaynaklanan krizin aşılması sürecinde enerji piyasalarındaki ve ekonomik dengelerdeki dönüşümleri irdeliyor.

Her iki raporun da ortak noktası pandemi sonrasında şekillenecek “yeni normal” olmasına rağmen, özellikle iklim krizi ile mücadele vurgusu ön plana çıkmış durumda. Yaklaşan 26. Taraflar Glasgow Toplantısı ve peş peşe sıralanan net sıfır emisyon hedeflerine dayalı enerji dönüşümlerinin tasarımları, her iki raporda da önemli yer bulmuş.

İklim krizi
artık iklim değişikliği aşamasını geçmiş ve yerküremizde gerçek bir yaşam tehdidine dönüşmüş durumda. Tehdit sadece deniz seviyesinin yükselmesi, covid benzeri yepyeni bakterilerin ve mikropların üremesi ve ısı stresine bağlı işgücü kayıplarının artmasından ibaret değil, dünyamızda yaşamın topyekun sona ereceğinin sinyallerini vermekte. Bu konunun ciddiyeti üzerine hala ikna olmamış olanlar için bakınız.
***
Yazının süreği (devamı) için lütfen tıklayınız..

https://yeldane.files.wordpress.com/2021/10/yeldan786_20ekim2021_imf_eia_gorunum.pdf

Diğer EKONOMİ POLİTİK yazılarım için tıklayınız.

Bilgi ve ilginize sunarız.

Sevgi ve saygı ile. 21 Ekim 2021, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
ADD Genel Merkez Bilim Kurulu Üyesi

Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik    twitter : @profsaltik

TÜSİAD’dan Merkez Bankası, TL’nin değer kaybı ve laiklik mesajları

Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği (TÜSİAD) Yüksek İstişare Konseyi Başkanı Tuncay Özilhan, “Başta Merkez Bankası olmak üzere düzenleyici kurumların bağımsızlığı tartışma dışı olmalı” dedi. TÜSİAD Başkanı Simone Kaslowski ise, Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çıkışına tepki gösterdi.

https://tusiad.org/tr/basin-bultenleri/item/10853-tusi-ad-yuksek-i-stisare-konseyi-toplantisi-i-stanbul-da-gerceklestirildi  19.10.21

TÜSİAD'dan Merkez Bankası, TL'nin değer kaybı ve laiklik mesajları

  • “Başta Merkez Bankası olmak üzere düzenleyici kurumların bağımsızlığı tartışma dışı olmalı. Gelir dağılımı bozukluklarını da gidermek istiyoruz. Faiz ve enflasyonun yanı sıra emisyonları da azaltmak istiyoruz. Hak ve özgürlük alanlarının genişletilmesine de ihtiyaç duyuyoruz” diye dikkat çekti. Konuşmasının başında,

“Bu gün Türkiye’nin geleceğine baktığımda, dünyadaki jeopolitik risklerin, sosyo-kültürel gerilimlerin, iklim değişiminin etkilerinin ve bereketsiz ve dengesiz ekonomik büyümenin mahşerin dört atlısı olarak üzerimize geldiğini görüyorum.”

diyen Özilhan,
  • “Karşı karşıya olunan tehditler dikkate alındığında, büyümenin sadece hızlı değil, aynı zamanda istihdam yaratan, yeşil ve adil bir büyüme olması gerektiği ortaya çıkıyor.”
ifadelerini kullandı.
detayKulis: MB’deki görevden almalar ardından Lütfi Elvan ‘istifa’ etmek istedi

Özilhan, iktidarın politikalarına yönelik doğrudan işaret etmeden eleştirilerde de bulundu:

Cari açık ve bütçe açığına beceri açığı, bilgi açığı, liyakatlı kadro açığı ve yönetişim açığı da ekleniyor.

  • Düşen sadece TL’nin değeri değil, su rezervlerimiz, birbirimize güvenimiz, ihracatımızda yüksek teknolojili ürünlerin payı, mutluluk ve huzurumuz da geriliyor.
  • Sadece makroekonomik dengesizlikleri değil, bölgesel kalkınma farklılıklarını ve gelir dağılımı bozukluklarını da gidermek istiyoruz.
  • Faiz ve enflasyonun yanı sıra emisyonları, hava, su ve toprak kirliliğini de azaltmak gerekiyor.
  • Üretimin, tüketimin, yatırımların artmasına ihtiyaç duyduğumuz kadar, hak ve özgürlük alanlarının genişlemesine de ihtiyaç duyuyoruz.”

LAİKLİK VURGUSU

Konuşmasında laiklik vurgusu da yapan Özilhan, “Birlik ve beraberlik içinde sorunlarımızı aşarak gelişmiş, adil, saygın ve çevreci bir Türkiye inşa etmemizi sağlayacak kurumlar arasında özellikle laikliğe ve demokrasiye vurgu yapmak istiyorum.

100 yıl önce cumhuriyetimizin kurucusu Atatürk ve arkadaşlarının modern dünyanın üyesi olmak doğrultusunda atmış oldukları geri dönülemez kararlı adımda en önemli ilke laikliktir” dedi.

Özilhan, şöyle devam etti: “100 yıl boyunca ayakta dimdik durmamızı sağlayan bu ilke önümüzdeki 100 yıl içinde de özlemlerimizi gerçekleştirmemizin en büyük teminatı olacaktır.

Kurumlar başlığı altında şu üç öneriyi çok önemsiyorum.

1. Hukukun üstünlüğü ve yargı bağımsızlığının sağlanması çerçevesinde devletin tüm işlemlerinde hukukla bağlı olması ve etkin hak arama özgürlüğünün güvence altında olması.

2. Çoğulcu ve katılımcı demokrasinin güçlendirilmesi; bütün vatandaşlar için tüm hak ve özgürlük alanlarının Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi standartlarında geliştirilmesi, siyasette ötekileştirme, ayrımcılık ve nefret söylemleri ile mücadele edilmesi.

3. Kuvvetler ayrılığını güçlendirmek için denge ve denetleme mekanizmalarıyla yargısal denetimin güçlendirilmesi, şeffaf, hesap verebilir, daha az merkeziyetçi ve etkin bir kamu yönetimi anlayışının yerleşik hale getirilmesi

Bu adımları atabilmek, geleceği hep beraber inşa edebilmenin temelini oluşturacaktır.”

Ben bilmem bir tek Saray bilir

KASLOWSKİ’DEN İSTANBUL SÖZLEŞMESİ TEPKİSİ

TÜSİAD Başkanı Simone Kaslowski’nin konuşmasında öne çıkanlar ise şöyle:

“Böyle bir ortamda ülkemizin geleceğinin yeni bir anlayışla inşa edilmesi, yeni bir hikaye yazılması ihtiyacı olduğunu dile getirdik. Yaklaşık iki yıl yürütülen yoğun çalışma kapsamında, Türkiye’nin ve TÜSİAD’ın geçmiş birikimlerinden yararlanıldı. Kapsamlı analizler ve öneriler içeren bu rapor, güncel siyasi tartışmalar veya konjonktürel unsurlara değil, ilkelere dayanan, uzun vadeli bir perspektif ile hazırlandı.

LAİKLİK VURGUSU

Tam 10 gün sonra Cumhuriyetimizin kuruluşunun 98. yıl dönümünü kutlayacağız. Yüzüncü yıla da sadece iki sene kaldı. Bu toplantıda, geleceğe ışık tutmaya çalışacak olsak da geçen 98 yılın anlamı üzerine de bazı görüşlerimi de sizinle paylaşmak istiyorum. Zira geçmişlerinden ders alamayan, hatalarını, eksiklerini görmezden gelen ya da ellerindeki değerli unsurların kıymetini bilmeyen toplumlar ileriye dönük sıçramalarını asla gerçekleştiremezler. Cumhuriyeti kuran kadrolar, yıkılan bir imparatorluğun yarattığı travmayı aşıp, yerine o günün ileri ülkelerinin eşiti olacak bir ulus-devlet koyma projesine giriştiler. 10 yıldan uzun süren savaşların yıkımına uğramış, felaketler yaşamış Anadolu’dan yeni bir ulus yaratmaya çalıştılar. Bunu gerçekleştirirken kendilerine rehber olarak aydınlanma çağının ilkelerini aldılar. Bunların en önemlilerinden birisi ve son tahlilde Cumhuriyet rejiminin harcını oluşturan, bugün de demokratik bir rejimin ve barış içinde bir toplumsal yaşamın olmazsa olmaz koşulu sayılması gereken ilke, laiklik idi. Laiklik din ve vicdan özgürlüğünün güvencesidir. Laiklik ilkesini özümsememiş bir toplumda eşit vatandaşlık kavramının ve bilincinin yerleşmesi çok zordur. Hatta imkansızdır. Vatandaşlık bilincinin olmadığı yerde ise modern ve demokratik bir toplumu kurmak, korumak güçleşir.

  • Modern ve demokratik bir toplumun yapı taşlarından birisi de kadınların her alanda var olmasıdır. Kadınların toplumsal hayata katılmaları, tüm beceri ve enerjileriyle toplumun ilerlemesine ve değerlerini oluşturmaya katkıda bulunmaları ise ancak laik bir ortamda gerçekleşebilir.

1999 sonunda Türkiye’nin Avrupa Birliği adaylığı kabul edildi. Bunu takip eden 2000-2007 yılları arasında Türkiye’de yasal ve anayasal reformların yapıldığı çok olumlu bir dönem yaşandı. Bu dönemde anayasadan ceza hukukuna, dernekler hukukundan medeni hukuka birçok alanda kanunlar çıkartılarak, AB normlarını kısmen veya tamamen karşılayan bir dizi reform hayata geçirildi. Hak ve özgürlük alanları genişledi, yargı bağımsızlığı, bireysel haklar, devlet-toplum ilişkileri ve hukukun üstünlüğü alanlarında çok önemli kazanımlar elde edildi. Türkiye’de o dönemde toplumsal enerji kabarmış, geleceğe güvenle bakmamızı sağlayan güçlü bir iyimserlik dalgası ülkenin her yanına yayılmıştı. Bu dönemin, son 50 yılda en olumlu ekonomik gelişmenin yaşandığı dönem olması bir tesadüf değildi. Tüm bu gelişmelerin sonucuydu. Ne var ki 13 yıl sonra kişi başına gelirimiz 2007 seviyesinin dahi altına düştü. Çalışabilen nüfusumuzun iş gücüne katılım oranı ancak %50-55 civarında takılı kalıyor. Bugün iş gücü piyasasında, en geniş tanımlı işsizlik oranımız %22 gibi oldukça yüksek bir seviyede, Dünya Adalet Projesi hukukun üstünlüğü endeksinde 139 ülke içinde 117’nci sıradayız. Bu tabloya baktığımızda bizim yeni bir kalkınma anlayışına duyduğumuz ihtiyaç çok açıktır.

Toplum olarak büyük bir çoraklaşma tehdidi de yaşıyoruz. Denizlerimiz ve akarsularımız kirleniyor, göllerimiz kuruyor. Katliam boyutlarında bir ağaç kesimine maruz kalan ormanlarımız, son yıllarda sayısı artan ve engellenemeyen yangınların da etkisiyle yok oluyor. Meclisimizde onaylanmasından büyük memnuniyet duyduğumuz Paris Antlaşması kriterlerine (AS: ölçütlerine) bir an önce uyum sağlamalıyız. Yoksa çölleşme ve diğer çevresel tehditler ile baş edemeyiz.

GENÇLER İSTİKBALİ BAŞKA ÜLKELERDE ARIYOR

Çoraklaşmanın her anlamda vahim sonuçlarını yaşıyoruz. En becerikli, eğitimli, yetenekli, hayalleri olan gençlerimiz, gözbebeklerimiz istikbali başka ülkelerde arıyor. Ülkemiz 1960’lardan beri göç veriyor. Ancak bugünkü göç yeni ve daha önce benzerini görmediğimiz, bizi kemiren bir göç. Genç işsizliği, özgürlük alanlarının daralması, güzel bir hayat kurabilme olanaklarının azalması da bu yeni nesil göçün hızlanmasına yol açıyor.

  • Doktorlarımız, yazılımcılarımız, girişimcilerimiz, yaratıcı beyinlerimiz, geleceklerini başka yerlerde kurmak üzere ülkemizi terk ediyor.

Bu durumu durduramaz ve tersine çeviremezsek ülkemiz insan kaynağı açısından da çoraklaşacak. Yeni bir anlayışla geleceğimizi inşa etmek, bizi bu olumsuz girdaptan da çıkartacaktır.

Raporda dile getirilen, dikkat çekilen adımlar atılmazsa ülkemizin gelişmişlik düzeyinin ve refahının dünya klasmanında gerilerde kalması kaçınılmazdır. Yeni Bir Anlayışla Geleceği İnşa, bu nedenle yalnızca milli gelir, kişi başına gelir, istihdam rakamlarıyla ilgilenen, kalkınmanın, refahın yalnızca maddi/parasal yönünü öne çıkaran bir rapor değil. Çalışma, ortak bir gayeye sahip, enerjisini, kendisiyle kavga etmeden bu yöne akıtabilen bir toplum haline gelebilmemizin çerçevesini belirliyor.

TÜSİAD olarak kuruluşumuzun 50. yılında, içinde bulunduğumuz koşulların nedenleri ne olursa olsun, ülke olarak birikimlerimizin bizi ekonomik ve toplumsal olarak çok daha iyi seviyelere (AS: düzeylere) getirebileceğine inanıyoruz. Ortak geleceğimizi, kimseyi geride bırakmadan inşa etmek için toplumsal dayanışmaya ve işbirliğine ihtiyacımız var.”

Sevgi ve saygı ile. 20 Ekim 2021, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik    twitter : @profsaltik     

AİHM, ‘cumhurbaşkanına hakaret’ davasında Türkiye’yi mahkum etti: Madde değişmeli

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Vedat Şorli’nin Cumhurbaşkanı’na hakaret”ten mahkum edilmesini ifade özgürlüğünün ihlali saydı. Mahkeme, ilgili kararında ‘cumhurbaşkanına hakaret’i düzenlenen TCK 299. maddenin değiştirilmesini talep istedi.

https://www.birgun.net/haber/aihm-cumhurbaskanina-hakaret-davasinda-turkiye-yi-mahkum-etti-madde-degismeli-362659 20.10.21

AİHM, ‘cumhurbaşkanına hakaret’ davasında Türkiye’yi mahkum etti: Madde değişmeli

Bianet’ten Hikmet Adal’ın haberine göre, Cumhurbaşkanına hakareti düzenleyen TCK 299’un ne Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’yle ne de ifade özgürlüğüyle bağdaşamayacağını belirten AİHM “Devlet, Cumhurbaşkanı’nın itibarını (AS: saygınlığını) savunmayı amaçladığında ona özel bir koruma ayrıcalığı geliştiremez” dedi.

TCK 299’un, kamu yararı olan meseleleri gündeme getirmede birey üzerinde caydırıcı etki yapabileceğine vurgu yaptı. Karar ilk ve emsal olması açısından önem taşıyor.

Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin 2004’teki “Siyasi şahsiyetler ile kamu görevlilerinin itibarı” başlıklı tavsiye kararını hatırlatan AİHM, bildirgedeki şu maddelere atıf yaptı:

“…Bazı ulusal hukuk sistemlerinin, siyasi şahsiyetlere veya yetkililere, medyada kendileri ile ilgili bilgi ve görüşlerin yayılmasına karşı, Sözleşme’nin 10. maddesi ile güvence altına alınan ifade özgürlüğü ve bilgi edinme hakkı ile bağdaşmayan yasal ayrıcalıklar tanıdığının bilincinde olarak;

“Devlet, hükümet veya herhangi bir yürütme, yasama, yargı organı, medyada eleştiri konusu olabilir. Hakim konumları nedeniyle bu kurumlar, karalayıcı veya aşağılayıcı ifadelere karşı ceza hukuku tarafından korunmamalıdır. Koruma, her durumda eleştiri özgürlüğünü kısıtlamak için kullanılabileceğinden kaçınarak çok kısıtlayıcı bir şekilde uygulanmalıdır.

“Politikacılar, itibarlarının ve diğer haklarının korunmasından, diğer kişilerden daha fazla yararlanmamalıdır ve bu nedenle medya, siyasi kişileri eleştirdiğinde medyaya karşı iç hukukta daha ağır yaptırımlar uygulanmamalıdır. Bu ilke memurlar için de geçerlidir. Derogasyonlara, yalnızca yetkililerin görevlerini gerektiği gibi yerine getirebilmeleri için kesinlikle gerekli olduğu durumlarda izin verilmelidir.

“Politikacılar ve memurlar, yalnızca medya tarafından haklarının ihlal edilmesi durumunda bireylere sunulan yasal yollara erişebilmelidir. (…) Medya tarafından iftira veya hakaret, özellikle diğer temel haklar ciddi şekilde ihlal edilmişse, başkalarının haklarının veya itibarının ihlalinin ciddiyeti açısından bu ceza gerekli ve orantılı olmadıkça hapis cezasına yol açmamalıdır.”

AVRUPA KONSEYİ VE VENEDİK KOMİSYONU KARARLARI

Avrupa Konseyi’ne üye birçok devletin hakaret için hapis cezasını kaldırdığını dile getiren AİHM, Azerbaycan ve Türkiye gibi devletlerin buna devam ettiğini belirterek, Parlamenterler Meclisi’nin bundan endişe duyduğunu karara işledi.

Parlamenterler Meclisi’nin hakaret nedeniyle verilen hapis cezalarının daha fazla gecikmeden kaldırılmasını istediğini hatırlattı.

AİHM aynı şekilde Avrupa Konseyi’nin anayasal konulardaki uzman organı olan Venedik Komisyonu’nun 2016’da TCK’nın 216, 299, 301 ve 314’üncü maddelerinin mevcut hali (AS: varolan biçimi) ve pratikte uygulanışının Avrupa normları ile bağdaşmadığına dair (AS: ilişkin) görüşüne de yer verdi.

TÜRKİYE MAHKUM OLDU

Atıfların ardından kararını açıklayan mahkeme Vedat Şorli’nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nce kayıt altına alınan ‘ifade özgürlüğü’nün Türkiye tarafından ihlal edildiğine hükmetti.

Mahkeme, Türkiye’yi Şorli’ye 7500 Euro tazminat (AS: giderim) ödemeye mahkum etti.

Ayrıca mahkeme Türkiye’den TCK 299’un AİHM içtihatlarıyla uyumlu hale getirilmesini de istedi.

Sevgi ve saygı ile. 20 Ekim 2021, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik    twitter : @profsaltik     

Paris’ten Net Sıfır Emisyon Hedefine

EKONOMİ POLİTİK

Prof. Dr. A. Erinç Yeldan
Kadir Has Üniversitesi
erinc.yeldan@khas.edu.tr
13 Ekim 2021
Diğer EKONOMİ POLİTİK yazılarım için tıklayınız.

Paris’ten Net Sıfır Emisyon Hedefine

Türkiye 7 Ekim günü Paris Anlaşması’nı TBMM’de onaylayarak, iklim değişikliği ile ortak mücadeleye katılacağını resmi olarak ilan etti.

Paris Anlaşması diye anılan metin, 2015’te Paris’te toplanan 21. Taraflar Konferansında (COP-21) sunulan Ulusal Niyet Beyanları (Intended Nationally Determined Contributions) üzerine kurgulanmış idi.
***
Yazının tümünü 2 görseli (grafiği) ile PDF dosyası olarak görüp okumak için lütfen.
tıklayınız.

yeldan785_13ekim2021_paristenaydye (1)

Sevgi ve saygı ile. 18 Ekim 2021, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik    twitter : @profsaltik     

CUMHURİYETİN SAĞLIK DEVRİMİ : Sosyalleştirme ve Günümüz Piyasacı Sağlık Hizmetleri

Dostlar,

15 Ekim 2021 Cuma günü, öğlen arasında, Hacettepe Üniversitesi Atatürkçü Düşünce Topluluğu’nun çağrısı ile bir konferans sunduk. Poster aşağıdaki gibi hazırlanmıştı.

Topluluk Başkanı, Hacettepe Tıp 4. sınıf öğrencisi Eray Peker tüm hazırlıkları yapmıştı sağolsun. Sabah Atılım Tıp Fakültesindeki dersimizden 12:00’de ayrıldık ve yarım saatte Kızılcaşar’dan Sıhhiye’ye yetişmeye çabaladık. Hacettepe’nin bahçesinde park yeri olanaksız! Geçen yıl emekli olduğumuz Ankara Tıp bahçesine bıraktık aracımızı ve “4 nala” (!) Yeşil anfiye koştuk.

50 (evet, tam elli!) yıl önce 1971’de henüz ergin (reşit) bile olmayan bir çocuk / genç olarak bu güzelim – seçkin Tıp Fakültesinde Tıp Eğitimine başlamıştık. Tam yarım yüzyıl sonra ise, ak saçlı ve emekli bir öğretim üyesi olarak aynı koridorlarda, mekanlarda idik.

Hazırladığımız yansılarla 45-50 dakika içinde sunumumuzu yaptık. 13:30’da derslere devam edilecekti. Bu yansıları aşağıda bilgi ve ilginize sunuyoruz (97 yansı, 7 MB):

Cumhuriyet Dönemi Sağlık Hizmetleri ve Günümüz, Ahmet Saltık

Mustafa Kemal ATATÜRK‘ün Devrimleri arasında SAĞLIK DEVRİMİ yeterince incelenmemiştir Oysa bu alanda yapılanlar da gerek Felsefesi gerek eylemi ve gerek sonuçları bakımından gerçek bir Devrim niteliğindedir.

Tarihçilerin, özellikle Cumhuriyet Tarihi – Devrim Tarihçilerinin, Tıp Tarihçilerinin, yeni kuşak hekim ve sağlıkçıların bu alana mutlaka eğilmeleri gerekmektedir. Sunumumuz yansıları oldukça varsıl sayılabilir. 1988 – 2020 arasında Tıbbiyede öğrencilerimize bu konuyu aktardık. Atılım Tıp’ta da sürdüreceğiz. Web sitemizde yazdıklarımız da oldu..

Bilgi ve ilginize sunarız..

Sevgi ve saygı ile. 18 Ekim 2021, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     twitter : @profsaltik     

Düzgün TV Programımız- 15 Ekim 2021

Dostlar,

Bu gün, 15 Ekim 2021 gecesi, Türkiye saati ile 21:00’de, Avusturya’da yaşayan kardeşimiz Sn. Kazım Balaban’ın Düzgün TV adlı youtube kanalından yayın yapan programına konuk olacağız. / OLDUK

Twitter ve Facebook erişkeleri (linkleri aşağıda..)
Pazartesi de youtube erişkesini (linkini) koymayı umuyoruz.

Konumuz

  • KÜRESEL İKLİM FELAKETLERİ ve SAĞLIK SORUNLARI

Sayın Kazım Balaban’a daha önce de konuk olmuş ve şu konuyu işlemiştik :

  • 98. YILINDA LOZAN ANDLAŞMASI’na SAHİP ÇIKMAK :
    KRİTİK BİR TARİHSEL GÖREV

1 Ağustos 2021 günü gerçekleştirdiğimiz konuşma erişkesine (linkine) ve kullandığımız 110 yansıya şu adresle, web sitemizden erişilebilir :

98. YILINDA LOZAN ANLAŞMASI’na SAHİP ÇIKMAK : KRİTİK BİR TARİHSEL GÖREV – Prof. Dr. Ahmet SALTIK

2,5 ay sonra bir kez daha DÜZGÜN TV‘deyiz ve konumuz oldukça güncel, yukarıda da yazdığımız gibi..

Unutulmamalı ki, Kovit-19 küresel salgını, özünde bir Çevre Sağlığı sorunu! 

Kovit-19 bir çevresel / çevre kökenli, hastalık, alt küme olarak da bir zoonoz; hayvanlardan insanlara geçen bir hastalık.

Yukarıdaki program görselinin alt bölümünde youtube, facebook, twitter ve instagram logoları var. Yani, bu sosyal medya hesaplarında canlı yayın olarak izlenebilecek. Program sonrasında izlenebilmesi için gerekli erişkeleri (linkleri) burada paylaşacağız.

  • Son OECD toplantısında dikkat çekilen olgu, ardışık küresel afetlerin / salgınların salt zaman sorunu olduğu idi..

Ne var ki doğanın “tanıyacağı” (!?) bu süre belirsiz.
Henüz Kovit-19 pandemisi ile başedilememişken, Küresel toplumun son derece  zorlanacağı açık, apansız bastıracak bir küresel afet karşısında..

Yaklaşık 65 dakikalık TV konuşmamızı izlemek için lütfen tıklayınız..

https://www.facebook.com/duzgunTv/videos/560313098381421

Aşağıdaki erişke, twitter ortamında izlemek için.

Ve youtube ortamında..

PROF.DR.AHMET SALTIK İLE İKLİM FELAKETİ – YouTube

İlgi ve bilginize sunarız.

Sevgi ve saygı ile. 15 Ekim 2021, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik    twitter : @profsaltik     

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

ARTI TV Programımız – 14 Ekim 2021

Dostlar,

Bu gün sabah 09:00 – 09:45 arasında ART TV‘de Sn. Nazım Alpman‘ın konuğu olduk.


Konumuz,

  • SALGININ ERİŞTİĞİ DÜŞÜNDÜRÜCÜ AŞAMA

idi.

Gerçekten de 18+ yaş nüfusunun %75’ine 2 doz aşı yapan (!?) bir ülkede nasıl olur da her gün “resmen” 30 bini aşan yeni olgu ve yine “resmen” 200’ün üzerinde ölüm olabilir!?

Mutlaka bir yerlerde ciddi yanlışlar yapılıyor olmalı!

Ancak Sağlık Bakanlığı ipin ucunu koyvermiş, Bakan, “kısıtlama yok çünkü aşı var...” buyuruyor ama Dünyada 4. dalga inişe geçmişken ülkemizde hala yükselmede. Son haftada yeni tanı alan toplam olgu sayısı 200 bini aşkın ve bu rakam ile Türkiye dünyada 3. sırada. Toplam olgu sayısında da 6.!

Kapsamlı biçimde irdeledik sorunu, çözüm önerilerimizi aktardık.
Olası hata kaynaklarını ortaya koyduk.
Örneğin 1 ayı aşkın zamandır “kritik durumda” olan kovit-19 hasta sayısı Türkiye’de nasıl 633 olarak sabit kalabilir!??

Yazıklar olsun!

İzlemek, paylaşmak ve masum insanların daha çok ölmemesi için izleyelim, paylaşalım..

 


Sevgi ve saygı ile. 14 Ekim 2021, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik    twitter : @profsaltik