Etiket arşivi: Çekiç Güç

‘Çekiç Güç’ün yarattığı yıkım unutulmasın!

‘Çekiç Güç’ün yarattığı yıkım unutulmasın!

Daver Darende ile ilgili görsel sonucuDaver Darende
Emekli Diplomat-Yazar
Cumhuriyet, 08.10.19

(AS: Bizim kapsamlı katkımız yazının altındadır..)

Türkiye’ye karşı içten davranmayan, bölgede PKK/ YPG’yi kendi silahlı gücü gibi kullanan ABD’nin Suriye’deki stratejik hedefi Türkiye’nin stratejik hedefi ile örtüşmemektedir. Suriye’nin kuzeyinde bir Kürt devletçiğinin kurulması ABD’nin asla vazgeçemeyeceği hedeflerden biridir. Bir başka hedef ise Irak’ın kuzeyinde ikinci bir İsrail’in kurulmasıdır.

1990’lı yıllarda Türkiye’yi yöneten devlet adamlarımızın uzak görüşlü (!) politikaları sonucu Amerikan ve İngiliz uçaklarından oluşan “Çekiç Güç”ün topraklarımızda konuşlanması yaklaşmakta olan büyük tehlikenin habercisi gibiydi.
Çekiç Güç”ün TBMM tarafından altı ayda bir uzatılmasının, bu gücün Irak’ın fiili olarak bölünmesini sağlayan en önemli etkenlerden biri olacağını o yıllarda kimse hesaba katmamıştı. Basın ve televizyonlarda “Çekiç Güç” başarı gibi kamuoyumuza sunuluyor, yararlarından övgüyle söz ediliyordu! Oysa “Çekiç Güç” Kuzey Irak’ta oluşan Kürt Federe Devleti’nin, kurulup gelişmesini sağlayan, vurucu bir güç idi. Bu olumsuz gelişme Kürtler açısından Sevr Antlaşması’nın yıllar sonra uygulanması anlamına geliyordu.

Mumcu’dan uyarı
Uğur Mumcu, Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan 23 Aralık 1993 tarihli yazısında “Çekiç Güç”ün sakıncalarını ve yaratacağı yıkımı belirtirken şunları yazmıştı:

  • ‘Çekiç Güç’, ülke savunmasının bir bölümünü taşerona vermek anlamına geliyor. Hem bu anlama geliyor hem Irak’ın içişlerine karışma anlamına geliyor. İşlev bunlarla da bitmiyor. ‘Çekiç Güç’ Kuzey Irak’ta oluşan Kürt Federe Devleti’nin kurulup gelişmesini sağlıyor.

Sevr’in gerçekleşmesi
Bu gelişme, Kürtler açısından, Sevr Antlaşması’nın yetmiş üç yıl sonra sorgulanması anlamına geliyor. Aynı oyun yine sahnede. Önce ‘Çevik Güç’ ardından ‘Çekiç Güç’ ABD, Ortadoğu’yu gün geçtikçe egemenliği altına alıyor” (Cumhuriyet, 23 Aralık 1993) Uğur Mumcu’nun günümüz gelişmelerine ışık tutan, gelmekte olan tehlikeyi önceden gören bu sözleri ne acıdır ki o dönemde önemsenmedi.

‘Asıl işgalci Çekiç Güç’
O yıllarda DSP Genel Başkanı Bülent Ecevit 22 Mart 1996 tarihli Cumhuriyet gazetesinde yer alan demecinde “Türkiye sınır ötesi harekâta geçtikçe, ‘Türkiye işgal ediyor’ diyorlar. Oysa ‘Çekiç Güç’ün orada bulunması asıl işgal’ değerlendirmelerini yapıyordu. ABD ve Batı destekli “Kürtçülük Akımı”nın bölgeye yerleştirilmek istendiği daha o zaman belli idi. Yakın geçmişte “Çekiç Güç”ün Cudi Dağları’nda PKK’ye savaş malzemesi sağladığını o günlerde basında izlerken içimin sızladığını anımsarım.

‘Çekiç Güç’ köklü bir çıban gibi! Çıbanın başını keskin bir bıçakla kesebilirsiniz ama kökünü çıkaramazsınız. Çıkarmaya kalkıştığınızda nelerle karşılaşacağınız bilinmez.”

Bu sözler dönemin Başbakanı Süleyman Demirel tarafından 22 Ocak 1993 günü devletin televizyonunda TV-1’de söylenmişti. Günümüzde Suriye’nin kuzeyinde oluşturulacak “güvenli bölge”nin yeni bir “Çekiç Güç” olup olmayacağına ilişkin tartışmaların sürdüğü bu duyarlı dönemde “stratejik müttefik” olarak tanımlanan (!) ABD’nin terör örgütü YPG/ PKK’ye silah yardımını artırarak sağlaması dikkat çekici olduğu ölçüde düşündürücü değil midir?

Hedefler örtüşmüyor!

Türkiye’ye karşı içten davranmayan, bölgede PKK/ YPG’yi kendi silahlı gücü gibi kullanan ABD’nin Suriye’deki stratejik hedefi Türkiye’nin stratejik hedefi ile örtüşmemektedir

  • Suriye’nin kuzeyinde bir Kürt devletçiğinin kurulması ABD’nin asla vazgeçemeyeceği hedeflerden biridir.
  • Bir başka hedef ise Irak’ın kuzeyinde ikinci bir İsrail’in kurulmasıdır.

Tüm bu olumsuz gelişmelerden sonra ABD’nin oyalama taktiğinden ve ikili oyunundan kurtulmanın tek yolu Ankara’nın Suriye ile ivedilikle diyalog kurmasıdır.
==================================

Dostlar,

AKP’nin SURİYE OPERASYONU, TIKANAN ERDOĞAN İÇİN ULUSLARARASI KURGU MU?

2011’den bu yana Suriye’nin parçalanması planında ABD-AB’nin yanında BOP Eşbaşkanı olarak yer alan AKP / RTE, ağır diplomatik hataların bedelini on milyarlarca $ yitikle, şehit ve gazilerle, uluslararası saygınlığımızın yitirilmesiyle ve daha pek çok bedelle Türkiye’ye ödetirken, perde arkasında şaşırtan, ürküten, korkutan gelişmeler yaşanıyor.

  • Erdoğan, Esat ile derhal resmen görüşmeli, el sıkışmalı ve işbirliği yapmalı,
    başka hiç bir yolu yok!
     

BM toplantısı için gittiği ABD’de Trump, RTE ile görüşmedi! “Kasım’da gel… ” dedi.
ABD hala stratejik müttefik mi? Erdoğan bir kez daha nafile tur yapacak mı ABD’ye!?

Irak ve Suriye tezkeresi TBMM’de kabul edildi

Irak ve Suriye’ye sınır ötesi operasyon konusunda Cumhurbaşkanı’na verilen iznin bir yıl uzatılmasına ilişkin tezkere, TBMM Genel Kurulunda kabul edildi. Kabul edilen tezkere ile; Türk Silahlı Kuvvetlerinin (TSK), Irak ve Suriye’deki terörist ögelerle mücadelesi kapsamında sınır dışında görevlendirilmesi öngörülüyor. Tezkere AKP, CHP, MHP ve İYİ Parti’nin oyları ile geçti.
Ne yazık ki; Türkiye Cumhuriyeti’nin var oluşuna yönelik tehditler ciddi boyutlara ulaştı.
En yaşamsal ulusal çıkarlarımız tehlikede. Tehdit ve tehlike bu denli açık ve somut.

ABD Başkanı Trump, dün akşamki Türkiye’ye yönelik twitter iletileri ile ülkemizi tehdit etti ve küçük düşürdü. AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan ve iktidarı, kabul edilemez ve aldatıcı bir tuzağın ve oyalamanın içine sürüklenmiştir. Erdoğan, Kasım’da ABD’ye gitmemelidir.

  • Başta İncirlik, ABD üslerine sınırlamalar getirilmesi seçeneği artık masaya konmalıdır.

HDP Diyarbakır Milletvekili Hişyar Özsoy ise, “Biz bu tezkereye… gönül rahatlığı ile ‘hayır’ diyeceğiz.” dedi. Türkiye’nin 40 yıldır sınır ötesi operasyon yaptığını belirten Özsoy, “Geldiğimiz noktada Kürt sorunu konusunda en kritik dönemi yaşıyoruz” dedi. Türkiye’nin güvenlik kaygılarının “doğru olmadığını” savunan Özsoy, “Kürtlerin Suriye’de Kuzey Irak’takine benzer bir bölgeye sahip olmaları gerçek bir tehdit olarak görülüyor.” dedi.

“Bu sorunlar tezkerelerle çözülmez.” diyen Özsoy, “Bir an önce Suriye’de istikrarlı, demokratik bir rejimin ortaya çıkması gerekiyor. Suriye’de olan bütün ülkelerin oradan zaman içinde çıkması gerekiyor. Suriye ile ilgili masada herkes var ama orada yaşayan halklar yok.” dedi.

CHP Grup Başkanvekili Engin Özkoç ise;

“Bir ülkenin muhatabı başka bir ülke olmalıdır. Bizim muhatabımız terör örgütleri olamaz.. Bize kimse ama kimse ABD de dahil ne yapacağımızı söyleyemez. Ne yapacağımızı yüzyıllara dayanan devlet kültürümüzle, tarihi birikimimizle biz biliriz.” dedi.

“Birlikte çözüm aradığınız ABD lideri dün bilgisayarı başında, tüm dünya nezdinde Türkiye’ye, size ültimatom verdi… Tehdit bile değil. Trump Türkiye’yi aşağıladı. Ben Cumhuriyet çocuğuyum, bu ülkenin evladıyım. Benim ağrıma gidiyor, sizin ağrınıza gitmiyor mu?” diye sordu. Hükümete kimi uyarılarda bulanacaklarını belirten Özkoç, şunları kaydetti:

  • “Bütün görüşmelerde Suriye’de toprak bütünlüğüne duyulan saygıyı tekrarlamalıyız.
    Harekatın amacını, süresini ve öngörülen sonuçlarını açıklamalıyız.
    Suriye, Şam ile Esad ile aracısız konuşmayı başarmalıyız.
  • PKK, IŞİD ve tüm terör örgütlerine karşı sınır güvenliğimiz önemlidir, korumalıyız. Bölge halkının can ve mal güvenliğini garanti etmeliyiz. Adaletli olacağımızı, Türk askerinin adalet dışında bir zulme asla alet olmayacağını bölge halkına iyi anlatmalıyız. Kimseye ayrımcılık yapmayacağımız sözünü vermeliyiz.
  • İç politikada savaştan çıkar sağlayan tutumu bir kenara bırakmalıyız.
  • Çocukların kanı üzerinden siyasal hatalarınızı asla temizlemeye kalkmamalısınız.
  • Yanlış dış politikanız nedeniyle bugüne dek karşı karşıya kaldığımız bir gerçek var; bizim askerlerimiz maalesef orada. Onların can güvenliği ve yaşamı bizim her şeyimizdir.
  • ‘Hayır’ demememizin, evlatlarımız için olduğunu gayet iyi bilin; vatanımız, onurumuz için olduğunu gayet iyi bilin; bölgenin barışı için olduğunu gayet iyi bilin.
  • Biz, vatanın, milletimizin, ordumuzun, bayrağımızın yanında durmaya devam edeceğiz.
  • Siz de artık gerçekleri görün ve emperyalistlerin eş başkanlığını yapmaktan vazgeçin.”

Güvenilir müttefiklik pespayeliği ve uşaklık

Güvenilir müttefiklik pespayeliği ve uşaklık

Orhan Bursalı

(AS: Bizim katkımız yazının altındadır..)

Saroz açıklarında ortak askeri tatbikat sırasında, Amerikan Saratoga uçak gemisinden atılan iki adet SeaSparrow füzesi Muavenet askeri gemimizi vurdu: Sonuç, gemi komutanı dahil 5 şehit 22 yaralı. Yıl ise 1992, 2 Ekim. Bunun kaza olduğuna inanacak bir enayi yoktu. Füze ancak 6 kademeden sonra gemi komutanının emriyle ateşlenebilirdi. ABD, Irak için Çekiç Güç’ü 1991’de kurmuş ve İncirlik’ten operasyonlarla Irak bölünüyor, Kürdistan kuruluyordu. Her altı ayda bir Çekiç Güç’e Ankara’dan Meclis’ten onay çıkması gerekiyordu ve bu onay da tartışmalara neden oluyordu. Mesela ordu içinden Eşref Bitlis gibi komutanlar, Amerikalıların Irak’ta yarattığı fiili durumun tümüyle aleyhimize geliştiği görüşündeydiler. 
1993’ün 17 Şubat’ında Jandarma Genel Komutanı Eşref Bitlis’in uçağı düştü. Genelkurmay’a göre bu sabotaj değildi. 
4 Temmuz 2003’te Irak- Süleymaniye’de bulunan Türk özel kuvvetlere ait birliğe baskın yapan Amerikalılar, Türk subaylarını, başlarına çuval geçirerek kamyonlara doldurmuş ve esir almışlardı.

Bunlar ‘müttefikliğin gereği’ idi! 
Bu olaylar tümüyle ABD ile Türkiye arasındaki “derin ve stratejik müttefikliğin gereği” idi! 
Dahası, sonraki olaylar da: Ergenekon ve özellikle Balyoz davaları ile ordunun defterinin dürülmesi ve darbe yapacak FETÖ’cü subayların önlerinin açılarak yükseltilmesi de, “Türk-Amerikan derin müttefikliği”nin çok başarılı bir örnek olayıydı! 
Daha geriye giderseniz bu ittifakın çok başarılı başka meyvelerini de görürsünüz. Özellikle 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980’de yine Amerikancı ordu ve subayların darbeleri, mesela. Kıbrıs için askeri ambargolar, mektuplar… 
Ortalık yeni karışmadı. Ortalık zaten epey bir süredir karmakarışıktı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın son Beyaz Saray ziyaretinde de ittifak yalanlarıyla beynimizde boza pişirdiler.

Amerikan sözlüğünde ittifak 
Amerikan sözlüğünde Türkiye ile ilgili müttefiklik maddesinde Türkiye’nin yapması gerekenler için şu yazar: Amerikan çıkarları doğrultusunda hareket!.. Bunu yaptığı sürece Türkiye inanılmaz derecede en güvenilir müttefiktir… 
ABD Dışİşleri Bakan Yardımcısı Philip Gordon yazmış: “Türkiye artık güvenilirmüttefik değil, bir Ortadoğu ülkesi! İki ülkenin bölgesel güvenlik çıkarları da tehlikeli bir şekilde ayrıştı...” 
Koskoca bakan yardımcısı diyor ki, biz Suriye’de IŞİD’den doğacak boşluğu  İran’ın doldurmasına asla izin vermeyeceğiz ve Kürtlerle ittifakı sürdüreceğiz… 
Sanırsınız ki İran, Suriye’yi işgal edecek. Bu da tabii, Amerikalıların Ortadoğu ülkelerini bölüp parçalamak için uydurdukları İran bahanesi… Amerikalı, enayilere gerekçe sunuyor! Yersen.

İttifakın ürünü: Bugünkü iktidar 
Amerikalı, Türkiye’de keyfi hukuksuzluk, siyasi esir alma ve sonra değiş tokuş, adaletsizlik gibi, ciddi sorunlarımıza da işaret ediyor tabii ki. Ki, Erdoğan’ın tüm dünyaya karşı karnının en zayıf olduğu ve savunulamayacağı konular… 
Ama şüphem yok ki, eğer ABD ile tam bir askeri ittifak halinde istediklerine destek verilseydi, bunların hiçbirisini de ciddi olarak gündeme getirmeyeceklerdi! 

  • 1950’de başlayan ABD – NATO ile uşaklık ittifakı politikasının siyasi ürünü 15 yıllık AKP iktidarı ve bugün yaşadıklarımızdır. 

    Tarihsel gelişim, bu kadar basittir.
    ======================================
    Dostlar,

    Cumhuriyet’in çok değerli yazarı dostumuz Orhan Bursalı’nın yazısı acı ve yürekli saptamalar içeriyor. Ay-nen katılıyoruz yazdıklarına..

    Proje parti AKP, ülkemizi bu yıkımın eşiğine sürüklemiştir.
    Kadronun başı felaket tam tamlarını artık iyice işitmektedir hatta gece – gündüz kulaklarından eksilmemekte, giderek şiddeti artmaktadır bu sağır edesi çan çınlamaları..
    Ciddi, açık ve yakın tehlike görülmektedir ve ülkemize dayatılan OHAL boyunduruğu yetmemektedir.
    AKP içinde ve gereken her yer ve zamanda sıkıyönetime gereksinim duyulmaktadır.
    Ancak bu şiddet sarmalından çözüm çıkmaz; kısırdöngü ve kapitonaj (kendi üstüne çökme) çıkar. Siyaset bilimi – siyasi tarih – politik sosyoloji bilgilerimiz biz bunu söylüyor.

    Lütfen şu yazımıza bakar mısınız (15 Eylül 2015) ?? 

  • TOPLUMSAL BASKININ SOSYO-POLİTİK DİNAMİĞİ ve VARACAĞI YER..

    -Ya AKP = RTE frene basacak ve ülkemizi normalleştirecek, usulca tek başına iktidarı yitirecek, sonuçlarına katlanacak;
    -Ya da kör kör şiddet ve irrasyonelite (akıldışılık) sarmalında AKP = RTE daha hızla tükenecek.

    3. seçenek yok; ancak her 2 durumda da Türkiye’nin fatura ödemesi sürecek..
    Bu tablonun aktörleri de elbet şöyle ya da böyle bedel ödeyecek.

    Unutulmasın ki; artık Türkiye’nin daha fazla dinci dayatmaya, AKP = RTE keyfiliğine, tek adam despotizmine sabretme gücü kalmamıştır. Cummhurbaşkanlığı zırhı gerisinde ağır düzeyde saldırgan bir parti başkanı tutumu etik ve hukuk dışıdır, kabul edilemez.

    Bu gün (13.10.17) Kılıçdaroğlu için “Toplumumuz genellikle dini nikah kıyar, Kılıçdaroğlu’nun ne yaptığını bilemem..” içerikli söylem, her türlü ağır negatif sıfatı hak ediyor.. Ne var ki silahlar denk değil; ayrıca bizim terbiyemiz elvermez. Öte yandan ağımızı açınca ensemizde Cumhurbaşkanına hakaret tehdidi duruyor. Ama kendisi o zırhın gerisinde herkesi aşağılıyor, haşlıyor, hakaret ediyor hatta basın önünce açık tehditler savuruyor. Hukuk devleti bunun neresinde?? Bu tablo daha nereye ve ne zamana dek sürdürülebilir? Ülke açık hapishane oldu! Artık halkın gündem oyunların da yutacak durumu kalmadı Durup dururken merhum Ecevit’e çatmalar, kin ve öfke kusarak Çanakkale Belediye Başkanını diline dolamak, ABD ile vize sorunu çıkarmak, Suriye’de pek çok tehlike barındıran İdlib operasyonu, otomatiğe bağlanan OHAL uzatmaları, AKP içinde sürdürülen tehdit dolu ama türlü kılıflarla boşuna yumuşatılmaya çalışılan istifa ettirme terörü.. Halkın seçtiklerine, millet iradesine TEK ADAM vesayeti.. Necip AKP’li seçmen ne buyuruyor bunlara? Yarı tanrı adam ne yapsa dinen caiz mi?

    Erdoğan gemileri yakmış görünüyor!?

    Gene de, küplere binmeden önce, Kılıçdaroğlu’nun uyarısına çoook kulak vermeli :

    * “Benim söylediklerimi anlayacak kıratta değilsin..”

    Hala, hızla tükenen fırsat var Erdoğan ve en geniş anlamda oyuncağı AKP için..

    Sevgi ve saygı ile. 13 Ekim 2017, Ankara

    Dr. Ahmet SALTIK
    Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
    www.ahmetsaltik.net   profsaltik@gmail.com 

Lütfü Kırayoğlu: Türkiye’ye Musul’da Kurulan Tuzak

Türkiye’ye Musul’da Kurulan Tuzak

portresi

Lütfü Kırayoğlu
ADD GYK Üyesi

İşte Musul harekâtı, kurulacak bu kukla devletin ekonomik olarak en zengin kesiminin en “güvenilir” güçlere teslimini amaçlamaktadır.

Doğrusu aynı “koalisyon” güçlerinin son 25 yılda Musul bölgesini kaçıncı kez kurtardığı da hiç sorgulanmamaktadır. 1991 yılındaki 1. Körfez Savaşında Irak’ın Kuzeyinde uçuşa yasak bölge ve Çekiç Güç sayesinde bir kez “kurtarılan” bölge, 2003 yılındaki 2. Körfez Savaşında hiç dokunulmayarak Barzani güçlerine terk edilmişti. Suriye’de başlatılan iç savaş sırasında adını duyduğumuz IŞİD adlı örgütün Musul’u ele geçirerek Irak petrollerini nasıl yağmaladığını ve bu yağmadan bize düşen payı da Rus hava fotoğraflarından görmüştük.

IŞİD denilen bu kanlı örgütün her ne kadar “İslamcı” olduğu söylense de, başta “koalisyon” ülkeleri olmak üzere dünyanın her tarafından toplanmış ipini koparmış takımı olduğunu ve yine aynı ülkeler tarafından eğitilip, beslenip büyütüldüğünü bilmeyen yok.

“Koalisyon” güçleri şimdi Musul’u kendi yarattıkları bu canavardan kurtarıp bir kez daha “fethederken” bir başka fetihçiyi, Osmanlı özentilerini tahrik ediyor. Ama daha önemli olan bu tahrik ile Türkiye’nin başlattığı “Fırat Kalkanı” harekâtının önünü kesip, oluşmakta olan Kürt koridorunu engelleyen Türk Silahlı Kuvvetlerinin dikkatini dağıtıp bir ders vermek.

Sonuçta “Fırat Kalkanının” hedefi değiştirilecek ve Türkiye Musul’da yüz yıl sonra bir darbe daha alarak terbiye edilecek.

Musul ile ilgili her türlü gelişme ülkemiz için yaşamsal önemdedir. Fetihçi politikalarla “bizim b ve c planlarımız var” diyerek bir macera peşine düşülemez. Emperyalizmin sadece b ve c planları değil z planları da vardır. Üstelik bu planlar yüz yıllık planlardır.  Yüz yıllık planlar maceracı politikalar ile değil gerçekçi politikalarla yenilgiye uğratılır.

Tıpkı yüz yıl önce Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarının başardığı gibi… Bu başarıyı sürdürebilmek ise Atatürk’e, Lozan’a saldırarak değil, sahip çıkmakla olabilir. (17.10.2016)

===============================

Değerli arkadaşımız Sn. Lütfü Kırayoğlu’na bu nitelikli irdelemesi için teşekkür ederek  ve katılarak paylaşıyoruz..

Sevgi ve saygı ile.
21 Ekim 2016, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Hüsnü Mahalli : Tek kaybeden AKP olacak!

Tek kaybeden AKP olacak

 

Bölge çok önemli gelişmelere gebe

Her koşulda bölgede kaybedecek olan tek taraf AKP olacak.

Umarım AKP bunun farkında olur ve ‘Ben pişmanım. Herkesle yeniden dost olmak istiyorum’ der. Ama bu kez samimi olarak!

HÜSNÜ MAHALLİ    : 6 gündür farklı bir yaklaşımla IŞİD’i ve IŞİD’e bağlı bölgesel
ve uluslararası politikaları özetlemeye çalıştım. AKP yönetiminde Türkiye bu anlatımın merkezindeydi. Coğrafi konumundan dolayı hep böyleydi. Çekiç Güç‘ü hatırlayalım. Temmuz 1991’de Baba Bush, dönemin Cumhurbaşkanı Özal‘ı arayarak 80 kadar Amerikan, İngiliz, Fransız ve Alman uçağını Irak’ın 36. Paralel’in kuzeyindeki Kürtleri korumak için Türkiye’ye gönderdi. Demirel, Erbakan ve Ecevit çok sert tepki gösterdi.
Üç aylık tezkere ile Türkiye’ye gelen bu güç daha sonraki tüm iktidarların onayı ile
Irak’ın işgal edildiği Mart 2003’e kadar burada kaldı. PKK’ya yardım ettiği söylenen Çekiç Güç, Kuzey Irak’ta bağımsız bir Kürt yapısının kurulması için gerekli tüm desteği vermişti. 1 Mart (AS: 2003 Tezkeresi)  O arada Cumhurbaşkanı Özal,
Genel Kurmay Başkanı Necip Torumtay
‘a ‘Orduyu Kuzey Irak’a sok’ demiş, ancak bu emir yerine getirilmemiş ve Torumtay istifa etmişti. Sonra 1 Mart Tezkeresi olayı yaşandı. O sıra Başbakan olmayan Erdoğan tezkerenin onaylanması için çok çaba harcadı ama olmadı. Dönemin ABD Savunma Bakan Yardımcısı Paul Wolfowitz Mayıs 2003’te Birand ve Çandar’a verdiği demeçte Türk ordusuna olan kızgınlığını tehditkâr bir ifade ile dile getirmişti.

4 Temmuz 2003’te Amerikalılar Süleymaniye’de Türk askerinin kafasına çuval geçirdi. Sonrasında yüzlerce general ve subayı tutuklamalar yaşandı.

Sorulmayanlar

Gelelim bugüne. Yaklaşık bir ay önce Obama, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı arayarak İncirlik Üssü’nün açılmasını ve Türkiye’nin IŞİD’e karşı savaşa etkin katkı sağlamasını istedi. ABD tarafından yapılan açıklamalara bakılırsa 50 kadar Amerikan uçağı Türkiye’ye gelecek ve İncirlik’in yanı sıra Batman, Diyarbakır ve Malatya üslerini kullanacak.
Ama her nedense yürütmenin başı olarak Başbakan Davutoğlu bu konuda
hiç konuşmuyor. O konuşmuyor ama hiç kimse de ‘TBMM’nin onayı olmadan bu kadar Amerikan uçağı ülkemize nasıl gelir?’ diye sorgulamıyor!

– Hiç kimse seçim öncesinde AKP hükümetinin TBMM’den geçirdiği tezkerenin
düşmüş bir hükümet tarafından kullanılamayacağını söyleyemiyor.

– Hiç kimse Çekiç Güç’ün Kuzey Irak’ta Kürt devletinin alt yapısını hazırladığını
yeni Çekiç Güç’ün Kuzey Suriye’de benzer bir görevi üstlenip üstlenmeyeceğini tartışmaya değer bile bulmuyor. Üstelik Amerikalılar, Türk ordusunun Kuzey Suriye’de YPG güçlerine yaklaşmasına izin vermeyeceklerini söylüyorlar. ‘Çuvalcı General’ Odierno‘nun Ocak 2015’te yeni Genel Kurmay Başkanı Hulusi Akar’a Liyakat Nişanı takması ise zamanlama açısından anlamlı. Çünkü Nişan, Orgeneral Akar’a ‘Suriye konusundaki tutumu ve ABD ile Türkiye orduları arasındaki işbirliğine verdiği katkı’dan dolayı’ verilmişti. Oysa seçim öncesinde Suriye’ye yönelik operasyon tartışmalarının yaşandığı günlerde herkes Genel Kurmay Başkanı Özel’in buna itiraz ettiğini konuşuyordu.
ABD ne derse o..

Peki bir yıldır IŞİD konusunda hiçbir adım atmayan AKP yönetiminde Ankara ya da Cumhurbaşkanı Erdoğan, ne oldu da yeni Çekiç Güç‘ün Türkiye’ye gelişine izin verdi?

Üstelik Obama, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Suriye konusunda hiçbir isteğini kabul etmemişken.

– Tampon bölge,
– Uçuşa yasak bölge,
– Güvenli bölge,
– Muhaliflere ağır silah verilmesi,
– Gerektiğinde YPG’ye karşı operasyon…

Hiçbiri kabul edilmedi ve edilmeyecek. Bu da yetmedi, ABD şimdi de Ankara’yı IŞİD ve Suriye konusunda sıkıştırıyor. Bu saptama doğru ise, AKP-CHP koalisyonunun kurulma olasılığı artıyor demektir. Çünkü ABD ve Batılı müttefikleri, Esad’ın iki yıl önceki uyarısına şimdi kulak veriyorlar.

Esad, ‘Bu radikal İslamcı teröristler gün gelecek hepinizin başına bela olacak’ demişti.

Yahudi lobilerinden çekinmeseydi belki de Obama bu konuyu çok daha önce ciddiye alıp gereğini yapardı ama sonunda Amerikan sisteminin kendine göre hesapları var. Petrol ve silah kartellerinin finans kuruluşları ile iç içeliği. Sonunda onlar da tıkandı. Batı’nın İran ile anlaşması bu tıkanmanın ilk belirtisi. Bu anlaşma ile bölgede her şeyin değişeceğini söylemiştik. Obama-Erdoğan telefonu sonrasında müthiş bir telefon trafiği.

Obama-Erdoğan-Putin-Ruhani-Hollande-Cameron-Sisi-Suudi Kral Selman-Ürdün Kralı Abdullah… Herkes herkesle konuştu. Peşinden buluşmalar. Lavrov-Kerry-Zarif-Körfez Dışişleri Bakanları-Çavuşoğlu-Mısır DB Şukri… Ama en önemlisi Suriye DB Muallim’in, krizden bu yana ilk kez bir Arap ülkesi olan Umman Sultanlığına gitmesi. Haberlere bakılırsa Muallim, Suudi ve Amerikalı yetkililerle görüştü.

AKP hep yanlış yaptı

Dikkat edilirse Suriye muhalefeti diye bilenen SUK’tan hiç haber yok. Onları adam yerine koyan da yok. Misyonlarını yerine getirmişlerdi: Bölgesel ve uluslararası istihbarat örgütlerinin hizmetinde Suriye’yi yıkmak, yüz binlerce insanın ölümüne ve yaralanmasına neden olmak ve mezhepsel söylemlerle ruh hastası, sapık ve katil örgütlerin ortaya çıkmasına yol açmak. Gelinen nokta ortada. AKP yönetiminde Ankara başından beri olduğu gibi hep yanlış yaptı, yapıyor. Yanlış yaptığı için sıkışmış durumda. Ne oldu da, Ankara 40 kadar Amerikan ve İngiliz savaş uçağının Türkiye’ye gelişine izin verdi. Bu uçaklar yakında IŞİD’e karşı kapsamlı bir saldırı başlatacak.
Bu saldırı çerçevesinde ABD belki de Suriye ordusu ile dolaylı da olsa işbirliği yapacak. Tıpkı şimdi Irak ordusu ile yaptığı gibi.

Karada operasyon olmadığı sürece IŞİD’i Suriye ve Irak’ta yok etmek olası değil.

Bunun için mutlaka bölgesel ve uluslararası işbirliği gerekiyor.

AKP’liler yargılanabilir

Son diplomasi trafiği bu işbirliğine yöneliktir. Bu diplomaside AKP yönetiminde Ankara’nın çok fazla rol ve etkinliği görülmüyor. İran, Suudi Arabistan ve Mısır
ön planda. Bu da çok normal. Çünkü AKP yönetiminde Ankara ‘Arap Baharı’ndan bu yana ne yaptıysa yanlış yaptı.

AKP yönetiminde Ankara son 5 yılda bu coğrafyada olan her şeyden sorumludur.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘Hepimizi dinlediler’ söylemini hatırlatarak,
herkesi dinleyenler AKP’nin ne türlü karanlık ve tehlikeli ilişkiler içinde olduğunu da biliyorlardır. Örneğin o dönemin Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun ofisinden sızdırılan o meşhur Suriye tapesi. Kim bilir dinleyenlerin elinde daha ne kadar tehlikeli tapeler vardır. Belki de Erdoğan, Davutoğlu ve Fidan’ı uluslararası mahkemeye taşıyacak kadar tehlikeli. Türkiye dışlandı Geçen yıl Haziran ayında ABD Başkan Yardımcısı Biden,

– ‘Suriye’deki radikal İslamcı terör gruplarının arkasında Türkiye var ‘

demesi bu yönde ilk sinyal idi. Peşinden Merkel, ‘IŞİD ve Nusra’ya katılmak üzere Suriye’ye giden yabancı militanların en az %60’ı Türkiye’den geçiyor’ demişti. Belki de Ankara daha fazla baskının önüne geçmek için ABD’nin her dediğine ‘evet’ dedi, diyor ve diyecek. Çünkü bölge çok önemli gelişmelere gebe. Bu gebelik olumlu ya da olumsuz bir doğumla sonuçlanır mı bilinmez ama her iki koşulda bölgede kaybedecek olan tek taraf AKP olacak. İdeolojik, dinsel, mezhepsel, stratejik, siyasal, ekonomik, sosyal, kültürel ve moral olarak. Umarım AKP bunun farkında ve son bir manevra ile ‘Ben pişmanım’ der ve ‘Arap Baharı’ öncesindeki konumuna dönerek ‘herkesle yeniden dost olmak istiyorum’ der. Ama bu kez samimi olarak!

Yurt Gazetesi, 8.8.2015
http://www.yurtgazetesi.com.tr/gundem/tek-kaybeden-akp-olacak-h93957.html

=====================================

Dostlar,

Sayın Mahalli’ni “IŞİD’in içyüzü” hakkında 2 Ağustos 2015’te YURT Gazetesinde başlattığı yazı dizisinin 6. bölümünü sunduk.. Son derece çarpıcı gerçeklerle yüzleştik.

Bu yazıda öne çıkan önemli noktalar bize göre şöyle :

– Uzatmalı – düşük – emanetçi AKP iktidarı, TBMM’nin önceki döneminde çıkartılan bir Tezkere’yi kullanamaz!
– 40-50 ABD uçağı Türkiye’de 4 üsse yerleşiyor ve Suriye’de operasyona başlıyor.
Bu “Yeni Çekiç Güç” demektir!
– İlk Çekiç Güç Irak’ta Barzanistan Bölgesel Kürt Yönetimini kurmuştu,
bu yenisi de Suriye’de benzerini yapacak.
– AKP son 5 yıldır dış politikada hep hata yapıyor, her durumda yitiren olacak!
– Erdoğan, Davutoğlu ve Fidan’ı uluslararası mahkemeye taşıyacak kadar tehlikeli suçlar işlendi ve Türkiye dışlandı. Çünkü, geçen yıl Haziran ayında ABD Başkan Yardımcısı Biden’ın belirttiği gibi;
– ‘Suriye’deki radikal İslamcı terör gruplarının arkasında Türkiye var’ dı.

Tabii bu süreçte Suriye’de yüzbinlerce masum insan öldü – öldürüldü;
AKP bu çok ağır kanlı tablodan sorumlu..

Daha önce de yazdığımız gibi UCM’nin (Uluslararası Ceza Mahkemesi) yargı alanına giren suçlar işlenmiş durumda.. İnsanlığa karşı suç, insanlık suçu, savaş suçu, saldırı suçu.. (http://ahmetsaltik.net/2015/07/30/mit-tirlari-laheyde/)

Her ne denli Türkiye Roma Statüsü’ne henüz taraf olmamış ve Hollanda Lahey’deki
bu Uluslararası Yüksek Mahkemenin yargılama yetkisini tanımamış olsa da..
Bir çözüm bulunabilir, nitekim Türkiye’den HKP’nin yaptığı başvuruyu (açtığı davayı) UCM kabul etmiştir! (http://ahmetsaltik.net/2015/07/30/mit-tirlari-laheyde/)

İktidarlarının 13. yılı biterken, AKP – RTE iklisi Türkiye’yi,
fiili bir darbe ile bir “parti devleti”ne dönüştürdüler..

Ancak her çıkışın bir de inişi olmak gerek..
En karanlık gecelerinin zifirlerinin bile bittiği gibi. Sular ısınıyor bu 2’li için ve umarız ki, “yitirdikleri seçimi yineletmek” (bu erken seçim filan değil!) için Türkiye’yi,
bölgeyi kanlı bir karmaşaya sürükleme oyunu bir bumerang gibi öznelerini vursun..

Tarihin şaşmaz eytişimsel (diyalektik) yasasıdır; tez – karşı tez – bireşim!
(Tez – antitez – sentez)..

AKP – RTE’nin dinci – faşist – mezhepçi – halife sultan rejimi kurma “tez”leri
elbette “karşı tez”i de yaratmıştır ve “sentez” vakti yakındır. O sentez hiç kuşku yok;
bu gerici ortaçağ zihniyetinin tasfiyesi ve hesabının sorulması yönünde olacaktır.

AKP  – RTE zoruyla “Yineletilecek seçimde” 276’yı bulamayan AKP hızla dağılacaktır.

AKP  – RTE zoruyla “Yineletilecek seçimde” 276’yı bulan AKP ile, RTE Başkanlık hırsı vb. güdülerle ülkeyi ve ülkeyi daha çok zorlarsa, AKP içindeki yurtsever vekiller daha fazla dayanamayarak ayrılacaklardır ve AKP parçalanacak, iktidardan düşürülecektir..

Olup bitenlerin içyüzünü kitlelere anlatma, anlatma, anlatma zamanıdır..
Muhalefetin de aklını başına alma zamanı…

Sevgi ve saygı ile.
9 Ağustos 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

12. CB – Yarıbaşkan RTE’nin 1 Ekim 2014 TBMM Konuşması; Türkiye Gündemi ve Tezkere Sorunu


12. CB – Yarıbaşkan RTE’nin 1 Ekim 2014 TBMM Konuşması;
Türkiye Gündemi ve Tezkere Sorunu..


Dostlar
,

Türkiye gündemi yoğun ve ağır..

TBMM’nin açılışı bu gün idi ve 12. CB – Yarbaşkan RTE ala ile – vala ile teşrif ettiler,
1 saati aşkın konuştular ve ve Başkan edasıyla adeta tavır koydular..

Bir yandan Türkiye’nin “vesayetten” kurtulması gerektiğin belirttiler,
bir yandan da Hükümeti vesayeti altına aldılar.

Türkiye hangi vesayetten kurtulacak, o belli değil?
Ordu mu, basın mı, bürokrasi mi, TÜSİAD mı?? Hangisi, hangisi??

Bu “düşsel vesayet tasarımı” işe yarıyor.. Ülkede sivil darbe için sosyal – politik psikolojik iklim hazırlıyor. Millet de olup biteni fark etmiyor öyle mi?
Kendi söylemleri ile çelişiyor.. Kendince Cumhur’u – Halkı küçümseyenler aldanıyor.. Onlar Cumhur’u yüceltenler.. Birileri ise (??) baskılıyor.. Bunlar görünmez vasiler olmalı..

Konuşmada ana tema 2015 genel seçimlerinin ardından

YENİ ANAYASA ve YENİ TÜRKİYE..

Adım adım başkanlık rejimine sürekleniş.

Gerçek vasi, KüreselleşTİRme süreçleri = Yeni emperyalizm dayatmaları ile
küresel sermayeye göbek bağıyla bağlı yerli sermayedir;
YEŞİL SERMAYEDİR..

Bizzat RTE söylemişti Başbakan iken;

“Sermaye ciddi biçimde el değiştiriyor..” diye..

Onların uzantısı-aracı vakıflar – şirketler – medya taslakları – tarikat ve cemaatlardır.
AKP’nin dinci despot saltanatı saklamak ve giderek daha da pekiştirmek –
tüm toplum alanlarında egemen kılmak içindir bu “vesayet ve darbe edebiyatı sömürüsü..”

****

“Tezkere” sancısı sarmıştır AKP’yi.. 2003’ün 1 Mart’ında reddedilen tezkere ile
ülke sıcak işgalden kurtulmuştu.
65+ bin ABD askeri, ağır silahlarıyla Güneydoğu’ya yerleşecekti!
Bereket engellendi! AKP’ye faturası ağır oldu.. AKP de içeriye yansıttı;
Ergenekon, Balyoz vb.. Bu sendromla – eziklikle (!?) geldiler bugünlere..
Şimdi 2 yeni tezkere birleştiriliyor :

– Yurtdışına TSK’yı yollamak,
– Yurtdışından yabancı askerleri (30 bin dolayında!) ülkeye kabul etmek..

Ayrı ayrı oylansa 2. yi reddetmek kolay.. Gene Yüce Meclis’in istencini (iradesini) vesayete almak gündemde.. Referandumlarda olduğu gibi.. 26 madde birden oylanmıştı 12 Eylül 2010 Anayasa halkoylamasında..

Bu durumda 312 AKP’li vekil ne yerine konuyor??

UYARALIM                                         :

Kuzey Irak’ta konumlanan sayıca çok sınırlı ÇEKİÇ GÜÇ, Türkiye’nin PKK ile savaşını engellemiş, ek olarak da PKK’yı sürekli olarak her yönden desteklemiştir. İstihbarat işlevi üstlenmiş, işleyeni (faili) bilinmeyen (!?) cinayet ve sabotajlara
alet olmuştur. Dönemin komutanları, Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş
başta, Çekiç Güç’ün bu marifetlerine (!) tanık olduklarını TV’lerde açıklamışlardır.
4 Temmuz 2003’te Süleymaniye’de 11 askerimizin başına çuval geçirmeye dek vardırmışlardır iğrenç psikolojik savaşlarını.

  • Tezkere, ASLA YABANCI ASKERLERİ ÜLKEMİZE SOKMAMALIDIR!
  • Bu BİR ÖRTÜK-AÇIK İŞGAL demektir! Kesinkes reddedilmelidir..

TSK’yı yurtdışına gönderme konusunu ise ayrı bir yazımızda ele alacağız..
Burada AY md. 92’ye kesinlikle uyulmalı, BM kararı olmalıdır ki, yoktur!

2 Ekim 2014, tarihsel önemde kritik bir gündür..
Yüce Parlamento, Gazi Meclisimiz kendine yaraşan duruşu sergilemelidir.
Tersine kararın telafisi olmayabilir, geri dönüşü olanaksız olabilir..
Aman dikkat…

Ülkenin yazgısını – barışını – bağımsızlığını ateşe atmayalım..

RTE – AKP, ABD’den özür dileme / deliğe süpürülmeme adına, utangaçlıkla,
adeta 1 Mart 2003’ü affettirme psikozu içindeler. Yıllarca böyle yönlendirildiler.
Bu yanlış ve yersizdir.. Zaten yeterince kıvrak olabiliyorsunuz ABD’ye gidince..
Aylarca “IŞİD unsurları” dediniz, her türlü desteği gözü kara cesaretle verdiniz;
son ABD ziyaretinde iyi saatte olsunlar sizi birkaç saatte formatlayarak
“eli kanlı terör örgütü” dedirttiler, dediniz maşallah!..

Buncası şimdilik size de ABD’ye de yeter de artar da.

Ülkeyi siyasal hırslarınız adına kanlı hesaplarınıza SAKIN ALET ETMEYİN;

  • Tezkere ile yabancı askerleri ülkemize sokmayın!

Sakın ha sakın!

Sevgi ve saygı ile.
01 Ekim 2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

Emperyalizm ve Kıssadan Hisseler


ARŞİVİMİZDEN…

Emperyalizm ve Kıssadan Hisseler

PORTRESİ

Barış DOSTER
22 Ağustos 2011, İLK KURŞUN

ABD’nin önemli bilim insanlarından Samuel Huntington, Türkiye’de de ses getiren çalışmasının adını “Medeniyetler Çatışması” koymuştu.  Sonra “Tarihin Sonu” tezini ortaya attı.

Ardından bu tezinden önemli ölçüde döndü, özeleştiri verdi. ABD “Medeniyetler İttifakı” projesini ortaya atıp, buna biri bizden diğeri İspanya’dan iki tane eş başkan bulunca, ülkemizdeki Huntington hayranları da keskin bir U dönüşü yaptılar.

Oysa ne

Medeniyetler Çatışması, ne
Tarihin Sonu, ne de
Medeniyetler İttifakı bilimsel tezlerdir.

Bunların üçü de ABD emperyalizminin ihtiyaçlarından doğmuş projelerdir.
Olanı incelemez, olmasını istediklerini vazederler. Saptama değil, temenni öne çıkar.
Bu nedenle onları kavramsallaştırma, kuramsallaştırma işi de devletle,
istihbarat örgütleriyle teması bilinen akademisyenlere sipariş edilir.

Kıssadan hisse: Emperyalizmin kuramcılarının yazdığı metinlere,
sözde bilimsel çalışmalara karşı uyanık olmak gerekir.

Büyük Ortadoğu Projesi’nde eş başkan olmakla övünen Türkiye’nin payına
İslam diniyle hiç ilgisi olmayan, dini değil tümüyle siyasal ve de ABD yapımı bir proje olan “Ilımlı İslam”, bir başka anlatımla Amerikan İslam’ı düştüğünde kimileri
pek sevinmişti. Bu sayede din kardeşliği üzerinden terörün önleneceğine inanmışlardı. Bu yöndeki yayınların sayısı artmıştı. O denli ki terör örgütü liderine bile “barış elçisi” gözüyle bakanlar belirmişti mütareke medyasında. İmralı ile Kandil sanki iki farklı yapı imiş gibi gösterilmeye çalışılmıştı. İmralı’nın barış istediği öne sürülmüştü.
İmralı sakini eli kanlı bir bebek katili olarak değil, barış ve demokrasi elçisi olarak gösterilir olmuştu. Bu süreçte devletin adından anayasaya, ana muhalefetten medyaya dek her şey yenilenmek istenmişti.

Okyanus ötesinden kimileri Cumhuriyet gazetesinde bile “Yeni Kemalizm” başlıklı makaleler yazmışlardı. Hal böyle olunca, yeni devletin adını koymak da yine bir ABD’li uzman- istihbaratçıya düşmüştü. Graham Fuller, kitabına “Yeni Türkiye Cumhuriyeti” adını vermişti. Kitaptaki tezler, yeni CHP’den de övgüler almıştı.
12 Eylül referandumunun ertesi günü iktidarın sözcülerinden olan Star’ın attığı
manşet de aynıydı: “Yeni Türkiye Cumhuriyeti”.

Bu süreçte halkımız, sürecin federasyona ve bölünmeye gideceğini göremedi.

– Ortadoğu Serbest Ticaret Bölgesi’nin,
– Kamu Yönetimi Reformu’nun,
– Yerel Yönetimler Reformu’nun,
– Bölge Kalkınma Ajansları’nın,
– Kardeş Belediyeler Birliği Projesi’nin,
– Birleşmiş Milletler İkiz Sözleşmeleri’nin

siyasal, yönetsel, iktisadi, mali, kültürel anlamda hep bölünmenin altyapısını hazırladığını söyleyenleri, ciddiye almadı.

“Yeni” ve “yenilenme” sözcüklerinin büyüsüne kapıldı fazlasıyla.

Sonuç: Sıfıra sıfır, elde var sıfır.

Bir ayda 40 şehit verdikten sonra, gazetelerde terörle mücadele konusunda eskiye dönüş yapılacağı, kitlesel tutuklamaların geleceği, güvenlik önlemlerinin artırılacağı yazılır oldu. Yani “yeni” lafı, terörü önleyemedi. ABD patentli “ılımlı İslam” projesi
din kardeşliğini sağlayamadı. Habur açılımı, Türk bayrağının asılmadığı sahra mahkemesi, Kemal Burkay üzülmesin diye Atatürk fotoğrafının kaldırıldığı
basın toplantısı, bölücülerin silahlarını susturamadı.

Kıssadan hisse: ABD’nin etkin düşünce kuruluşlarından Atlantik Konseyi’nin uzmanlarından olan David L. Phillips’in Haziran 2009’da yazdığı
“Türkler ve Irak Kürtleri Arasında Güven Tesisi” başlıklı rapordan
ilham alan Kürt açılımı çökmüştür.

ABD Dışişleri Bakanlığının internet sitesinde şu mealde bir yazı çıkmıştı:

“54 ülkenin liderini biz yetiştirdik. Bizim bursumuzla yetiştiler.” Listede Türkiye Cumhuriyeti’nin cumhurbaşkanı da bulunuyordu.

  • Dünyada Yahudi lobisinden cesaret ödülü alıp da Yahudi olmayan
    tek başbakan da Türkiye Cumhuriyeti’nin başbakanı olduğuna göre
    ,

1996’dan beri ABD’li uzmanların üzerinde çalıştıkları, 2002 yılından başlayarak
yüksek sesle dillendirilen Büyük Ortadoğu Projesi’ne şaşırmamak gerekir.
Bu kapsamda bölücülüğün adı “demokratik özerklik” olmuştur.

Geçmişte Çekiç Güç Irak’ı vurmak için konuşlanmış iken bu kez füze kalkanı
İran’ı vurmak için yerleştirilmektedir. Emperyalizm, devlet biçiminde örgütlenmiş haydutluk olduğundan meseleye bütüncül yaklaşmakta, işi şansa bırakmamaktadır.

Irak Kürtlerini Saddam’dan kurtaran ABD, Türkiye’nin Kürtlerini de Ankara’dan kurtarmanın altyapısını hazırlamaktadır. Türkiye’de vatansız, milletsiz, devletsiz bir toplum yaratılırken, ulus devlet, tekil devlet, laik devlet çözülmektedir.
Hem de aileyle, ahlakla, manevi değerlerle, içi boşaltılıp, sentetik hale getirilmek, özünden uzaklaştırılmak istenen dinsel kavramlarla birlikte.

Türkiye bunları yaşarken küresel yatırımcılar, özellikle de Türkiye’de gayrimenkul işi yapanlar, varlık yönetim şirketleri, çokuluslu tekeller ve finans devleri, yakın geleceğe ilişkin öngörü ve senaryolarını Türkiye’nin bölünebileceğini dikkate alarak yazmaktadırlar.

Kıssadan hisse: Goethe’nin şu sözünü hiç unutmamak gerekir:

  • Cahilliğin eyleme geçmesinden daha korkunç bir şey yoktur.”

Türker ERTÜRK : MUAVENET


MUAVENET…

Turker_Erturk_E._Amiral

 

 

Türker ERTÜRK

BUNDAN TAM 21 YIL ÖNCE 2 EKİM 1992’DE EGE’DE BİR NATO TATBİKATI SIRASINDA MUAVENET MUHRİBİMİZ ABD’YE AİT SARATOGA UÇAK GEMİSİ TARAFINDAN VURULUR VE BEŞ ŞEHİT VERİRİZ.BU OLAYIN İÇ YÜZÜNÜ ANLATTIĞIM GEÇEN YILKİ KÖŞE YAZIMI…
İSTEK NEDENİYLE TEKRAR YAYINLIYORUM. ŞEHİTLERİMİZİN RUHU
ŞAD OLSUN.

SAYGILAR
Muavenet-i Milliye Osmanlı Donanması’nda 1910-1923 yılları arasında hizmet etmiş olan 74 metre boyunda ve 765 ton ağırlığında bir torpidobottur. Çanakkale Savaşı esnasında 13 Mayıs 1915’de İngiliz Kraliyet Donanması’nın 120 metre boyunda ve 13.160 ton ağırlığında olan HMS Goliath’ı Morto koyunda torpilleyerek batırması ile ünlüdür.Muavenet yardım, Muavenet-i Milliye ise Milli veya Ulusal yardım anlamına gelmektedir. Osmanlı Donanması’nın güçlendirilmesi için parasal destek sağlanması amacıyla İstanbullu 28 işadamının öncülüğünde kurulan ve faaliyetlerini tüm yurda yayan “Donanma-i Osmani Muavenet-i Milliye cemiyeti“ halktan topladığı yardım paraları ile aldığı ilk gemiye Muavenet-i Milliye ismi vermiştir.Türk Deniz Kuvvetleri’nde daha sonra envantere giren üç gemiye daha bu ilk geminin yarattığı ün nedeniyle Muavenet ismi verilmiştir. İkinci Muavenet 1939’da İngiltere’de yaptırılır fakat II. Dünya Savaşı’nın başlaması nedeniyle İngiltere gemiyi alıkoyar ve savaştaHMS Inconstant adıyla gemiyi kullanır ve savaş sonrasında Türkiye’ye verir. İkinci Muavenet 1946-1960 arasında Türk Deniz Kuvvetleri’nde hizmet verir ve sonrasında hurdaya ayrılır.

Üçüncü Muavenet 1942’de Amerika’da inşa edilir, USS Gwin adıyla ABD Deniz Kuvvetleri’nde görev yapar ve 15 Ağustos 1971’deTürkiye tarafından satın alınır. Üçüncü Muavenet 1992’de ABD uçak gemisi Saratoga tarafından vurulur aynı yıl hurdaya ayrılır.

Dördüncü Muavenet 1972’de Amerika’da inşa edilerek denize indirilir,
USS Capodanno adıyla ABD Deniz Kuvvetleri’nde görev yapar ve 1993’de Türkiye’ye verilir. Bu gemi de geçtiğimiz ay, yaklaşık 20 yıl görevden sonra hurdaya ayrılır.

Bugünkü yazımızda size 2 Ekim 1992’de Display Determination-92 (Kararlılık Gösterisi-92) adlı NATO tatbikatı sırasında Ege’de ABD uçak gemisi Saratoga’nın ateşlediği 2 adet Sea Sparrow hava savunma füzesiyle kahpece vurulan üçüncü Muavenet’ten bahsedeceğiz.

Olay gece yarısı yeşil periyot olarak adlandırılan tatbikat dışı dinlenme bölümünde meydana geldi. Her iki füze de geminin kalbi sayılabilecek köprüüstü ve SHM
(Savaş harekat Merkezi) gibi yerlerin yakınına isabet sağladı. Saldırı sonucunda 5 şehit ve 22 yaralı verdik.

Olay anında Saratoga ve Muavenet Ege’de Saroz Körfezi yaklaşma sularındaydılar. Bildiğiniz gibi Ege’nin her iki tarafı NATO müttefikleriyle (Türkiye ve Yunanistan) çevrilidir. Ayrıca civarda tatbikatı veya ABD gemilerini yakından izleyen Rus ve Çin gemileri mevcut değildir. Bunun anlamı Saratoga dahil ABD gemilerinin
yüksek hazırlık durumunda ve tetikte olmasını gerektiren herhangi bir durum yoktur.

Sea Sparrow satıhtan havaya atılan 19 km menzile sahip, 231 kg ağırlığında, 3,6 metre boyunda ve yaklaşık 170 bin ABD doları maliyete sahip yarı aktif radar güdümlü bir füzedir. Sea Sparrow bir hava savunma füzesi olmasına rağmen, satıhtan satıha yani suüstü hedeflerine de atılabilme özelliğine sahiptir.

Sea Sparrow füzesi atabilmek tek bir kişinin tabancayı eline alıp ateşlemesi gibi
kolay bir şey değildir. Yine bu füzenin fırlatılabilmesi SHM’de vardiya tutan bir subayın kolunu ateşleme düğmesine yanlışlıkla çarpması açıklaması ile de izah edilemez. Füzenin kaza ile ateşlenebilmesinin önüne geçebilmek için sistem çok sayıda emniyet tedbirini içermektedir. Füzeyi başarı ile ateşleyebilmek için 6 aşamadan geçilmesi ve gemi komutanın onayının alınması gereklidir. Ayrıca füze at ve unut (fire and forget) türü bir güdümlü mermi değildir. Füze ateşlendikten sonra hedefini vurabilmesi için bilgiye ihtiyacı vardır. Bu nedenle atan geminin hedef gemisini (Muavenet) radarla aydınlatması gereklidir.

  • Sonuç olarak olayın kaza olmasının imkan ve ihtimali yoktur.

Kaza olma şansı bir milyonda bir bile değildir. Ama ABD bu bir kazadır dedi!

  • Muavenet kasten, isteyerek, bilerek ve planlanarak vurulmuştur.

ABD bu olay ile Türkiye’ye mesaj vermek istedi. Birincisi stratejik olanı;

“Soğuk savaş dönemi sonrası liderliğimde yenidünya düzeni kurulmaktadır. Farklı yol arama kıpırdanmalarının farkındayım. Kayıtsız ve şartsız izlemen gereken yol benim gösterdiğimdir.”

İkincisi ise güncel bir sorunla ilgiliydi ama sonuçları itibarıyla bu da stratejikti.

Çekiç gücün Türkiye’deki varlığı ve yapacağı görevler benim için
yşamsal önem taşır. Engellenmesi kabul edilemez.”

ABD Muavenet’i vurarak yakıcı ve yıkıcı gücünün küçük bir örneğini vermişti. Sonrasında da Muavenet’e karşılık 8 Knox sınıfı firkateyni Türkiye’ye çok ucuza vererek havucu da göstermişti.

ABD, kurguladığı yenidünya düzeni içinde Ortadoğu’yu yeniden şekillendirecekti. Bunun için Türkiye’yi kaybetmemek ve iliklerine kadar kullanmak yaşamsal öneme haizdi. Bölgede ikinci bir İsrail olması planlanan kukla Kürt Devletinin oluşumu için “ Çekiç güç “çok önemliydi. Temmuz 1991’de göreve başlayan İncirlik ve Pirinçlik’te konuşlanmış 77 uçak ve helikopter ile Amerikan, İngiliz, Fransız
1862 kişiden oluşan “Çekiç güç” ün Türkiye’den çıkarılması asla ve asla
kabul edilemezdi.

Görünürdeki amacı Saddam Hüseyin’in olası saldırılarına karşı Irak’ın kuzeyinde bulunan Kürtleri korumak olan ama esas amacı Irak’ı bölmek ve bölgede
Kürt Devleti kurmak
olan “Çekiç güç“ ün görev süresi TBMM’de uzun ve
sert tartışmalardan sonra 24 Aralık 1992’de 6 ay uzatıldı. Bu uzatmalar 2003’e dek devam etti.

Türkiye’de ABD’nin “Sopa ve havuç” mesajlarını alanlar alamayanları bugüne kadar ikna etti ve ülkemizin çıkarına olarak farklı bir yol izlemek isteyenleri bastırdı, ezdi ve zindanlara attı. İşte geldiğimiz yer burasıdır.

Ne yazık ki, bu toprakların siyasetçisi ve bu toprakların komutanları olmak zor zanaattır.

Saygılar sunarım.