Etiket arşivi: – Birleşmiş Milletler İkiz Sözleşmeleri’nin

Emperyalizm ve Kıssadan Hisseler


ARŞİVİMİZDEN…

Emperyalizm ve Kıssadan Hisseler

PORTRESİ

Barış DOSTER
22 Ağustos 2011, İLK KURŞUN

ABD’nin önemli bilim insanlarından Samuel Huntington, Türkiye’de de ses getiren çalışmasının adını “Medeniyetler Çatışması” koymuştu.  Sonra “Tarihin Sonu” tezini ortaya attı.

Ardından bu tezinden önemli ölçüde döndü, özeleştiri verdi. ABD “Medeniyetler İttifakı” projesini ortaya atıp, buna biri bizden diğeri İspanya’dan iki tane eş başkan bulunca, ülkemizdeki Huntington hayranları da keskin bir U dönüşü yaptılar.

Oysa ne

Medeniyetler Çatışması, ne
Tarihin Sonu, ne de
Medeniyetler İttifakı bilimsel tezlerdir.

Bunların üçü de ABD emperyalizminin ihtiyaçlarından doğmuş projelerdir.
Olanı incelemez, olmasını istediklerini vazederler. Saptama değil, temenni öne çıkar.
Bu nedenle onları kavramsallaştırma, kuramsallaştırma işi de devletle,
istihbarat örgütleriyle teması bilinen akademisyenlere sipariş edilir.

Kıssadan hisse: Emperyalizmin kuramcılarının yazdığı metinlere,
sözde bilimsel çalışmalara karşı uyanık olmak gerekir.

Büyük Ortadoğu Projesi’nde eş başkan olmakla övünen Türkiye’nin payına
İslam diniyle hiç ilgisi olmayan, dini değil tümüyle siyasal ve de ABD yapımı bir proje olan “Ilımlı İslam”, bir başka anlatımla Amerikan İslam’ı düştüğünde kimileri
pek sevinmişti. Bu sayede din kardeşliği üzerinden terörün önleneceğine inanmışlardı. Bu yöndeki yayınların sayısı artmıştı. O denli ki terör örgütü liderine bile “barış elçisi” gözüyle bakanlar belirmişti mütareke medyasında. İmralı ile Kandil sanki iki farklı yapı imiş gibi gösterilmeye çalışılmıştı. İmralı’nın barış istediği öne sürülmüştü.
İmralı sakini eli kanlı bir bebek katili olarak değil, barış ve demokrasi elçisi olarak gösterilir olmuştu. Bu süreçte devletin adından anayasaya, ana muhalefetten medyaya dek her şey yenilenmek istenmişti.

Okyanus ötesinden kimileri Cumhuriyet gazetesinde bile “Yeni Kemalizm” başlıklı makaleler yazmışlardı. Hal böyle olunca, yeni devletin adını koymak da yine bir ABD’li uzman- istihbaratçıya düşmüştü. Graham Fuller, kitabına “Yeni Türkiye Cumhuriyeti” adını vermişti. Kitaptaki tezler, yeni CHP’den de övgüler almıştı.
12 Eylül referandumunun ertesi günü iktidarın sözcülerinden olan Star’ın attığı
manşet de aynıydı: “Yeni Türkiye Cumhuriyeti”.

Bu süreçte halkımız, sürecin federasyona ve bölünmeye gideceğini göremedi.

– Ortadoğu Serbest Ticaret Bölgesi’nin,
– Kamu Yönetimi Reformu’nun,
– Yerel Yönetimler Reformu’nun,
– Bölge Kalkınma Ajansları’nın,
– Kardeş Belediyeler Birliği Projesi’nin,
– Birleşmiş Milletler İkiz Sözleşmeleri’nin

siyasal, yönetsel, iktisadi, mali, kültürel anlamda hep bölünmenin altyapısını hazırladığını söyleyenleri, ciddiye almadı.

“Yeni” ve “yenilenme” sözcüklerinin büyüsüne kapıldı fazlasıyla.

Sonuç: Sıfıra sıfır, elde var sıfır.

Bir ayda 40 şehit verdikten sonra, gazetelerde terörle mücadele konusunda eskiye dönüş yapılacağı, kitlesel tutuklamaların geleceği, güvenlik önlemlerinin artırılacağı yazılır oldu. Yani “yeni” lafı, terörü önleyemedi. ABD patentli “ılımlı İslam” projesi
din kardeşliğini sağlayamadı. Habur açılımı, Türk bayrağının asılmadığı sahra mahkemesi, Kemal Burkay üzülmesin diye Atatürk fotoğrafının kaldırıldığı
basın toplantısı, bölücülerin silahlarını susturamadı.

Kıssadan hisse: ABD’nin etkin düşünce kuruluşlarından Atlantik Konseyi’nin uzmanlarından olan David L. Phillips’in Haziran 2009’da yazdığı
“Türkler ve Irak Kürtleri Arasında Güven Tesisi” başlıklı rapordan
ilham alan Kürt açılımı çökmüştür.

ABD Dışişleri Bakanlığının internet sitesinde şu mealde bir yazı çıkmıştı:

“54 ülkenin liderini biz yetiştirdik. Bizim bursumuzla yetiştiler.” Listede Türkiye Cumhuriyeti’nin cumhurbaşkanı da bulunuyordu.

  • Dünyada Yahudi lobisinden cesaret ödülü alıp da Yahudi olmayan
    tek başbakan da Türkiye Cumhuriyeti’nin başbakanı olduğuna göre
    ,

1996’dan beri ABD’li uzmanların üzerinde çalıştıkları, 2002 yılından başlayarak
yüksek sesle dillendirilen Büyük Ortadoğu Projesi’ne şaşırmamak gerekir.
Bu kapsamda bölücülüğün adı “demokratik özerklik” olmuştur.

Geçmişte Çekiç Güç Irak’ı vurmak için konuşlanmış iken bu kez füze kalkanı
İran’ı vurmak için yerleştirilmektedir. Emperyalizm, devlet biçiminde örgütlenmiş haydutluk olduğundan meseleye bütüncül yaklaşmakta, işi şansa bırakmamaktadır.

Irak Kürtlerini Saddam’dan kurtaran ABD, Türkiye’nin Kürtlerini de Ankara’dan kurtarmanın altyapısını hazırlamaktadır. Türkiye’de vatansız, milletsiz, devletsiz bir toplum yaratılırken, ulus devlet, tekil devlet, laik devlet çözülmektedir.
Hem de aileyle, ahlakla, manevi değerlerle, içi boşaltılıp, sentetik hale getirilmek, özünden uzaklaştırılmak istenen dinsel kavramlarla birlikte.

Türkiye bunları yaşarken küresel yatırımcılar, özellikle de Türkiye’de gayrimenkul işi yapanlar, varlık yönetim şirketleri, çokuluslu tekeller ve finans devleri, yakın geleceğe ilişkin öngörü ve senaryolarını Türkiye’nin bölünebileceğini dikkate alarak yazmaktadırlar.

Kıssadan hisse: Goethe’nin şu sözünü hiç unutmamak gerekir:

  • Cahilliğin eyleme geçmesinden daha korkunç bir şey yoktur.”