Kategori arşivi: Hekim Saltık

5 Haziran Dünya Çevre Günü

Adnan Tibet'in Çukurova Üniversitesi Kurumsal Kültürüne Katkısı - Prof.Dr. İbrahim ORTAŞ - Çukurova Manşet

Prof. Dr. İbrahim ORTAŞ

(AS : Bizim kısa katkımız yazının altındadır..)

Evet, bu gün 5 Haziran Dünya Çevre Günü!

1900’lü yılların başında 1 milyar olan dünya nüfusunun hızla artmayı sürdürmesi ile günümüzde 8+ milyar insanın doğa üzerinde yaratığı besin gereksinimi ve barınma yeri istemi doğal kaynakların azalmasına neden olmakladır.

Biyoçeşitliliğin erozyona uğramasına ve kimi bitki ve hayvan türlerinin yaşam alanları yitirildiği için nesli (soyu) yok olmuş veya olmaktadır.

Doğal kaynakların giderek azalması, toprak, su ve atmosfer kirliliğinin artması birlikte iklim değişimlerine (AS: artık iklim faciası!) neden olmaktadır.

Doğayı ve çevreyi korumak artık tek tek bireyler için bir görüş değil; bireysel ve toplumsal olarak zorunlu bir durumdur.

Tek tek ülkelerin değil bütün dünyanın bütünlüklü bir bilinç ve farkındalık ile kırılgan iklim değişimine karşı doğadan yana politikalar ve etkinlikler oluşturması kaçınılmaz.

Hepimiz sorumluluk bilinci içinde doğanın sürdürülebilirliği sağlama görevi üstlenmemiz gerekir.

Bir kez daha, 5 Haziran Dünya Çevre Günü’müz kutlu olsun!

Hepimizin yaşamı ve gelecek güvencesi olan doğayı koruma bilincinin ve farkındalığını artırılması için çevremizi bilgilendirelim ve bilincin çoğaltılması için çabalayalım.
================================
Dostlar,

Sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşamak temel insan hakkıdır.

5 Haziran Dünya Çevre Günü, 1972 Stockholm Konferansı ardından, 1973’ten bu yana Birleşmiş Milletler Çevre Programı – UNEP öncülüğünde bu gün kutlanıyor.

Ülkemizde hava kirliliği, su yetersizliği ve kirliliği, toprak kirliliği, gürültü kirliliği, elektromanyetik alan kirliliği, ışık kirliliği, “politik kirlilik” gibi pek çok sorun gündemde.

İktidarın sermaye yanlısı politikaları yüzünden çevre yıkımı (tahribatı) sürekli büyüyor.

  • Türkiye doğasını yitiriyor ve çölleşiyor..
  • AB’nin çöp deposuna dönüşmüş durumdayız!

Türkiye, önceki yıl neredeyse 15 milyon ton atık dışalımı (ithalatı) yaptı AB’den.
Bu tutar, AB’nin toplam atık dışsatımının (ihracatının) yarısı dolayında.

Anayasa m. 56/1 ve 2 :

A. Sağlık hizmetleri ve çevrenin korunması
Madde 56 –

  • Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir.
  • Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek Devletin ve vatandaşların ödevidir.

Dolayısıyla Çevreyi korumak yurttaşlar için hem Anayasal bir hak hem de yükümlüktür.

“Sürdürülebilir kalkınma” dönemi kapandı..
Artık ivedi olan “sürdürülebilir yaşam“!
Herkes çoooook ama çoooooooooooooook tasarruflu yaşamalı, SIFIR İSRAF!

Yabanıl (vahşi) kapitalizmin bitmeyen kâr hırsını = dünyayı talanını durdurmak gerek.

Nüfus artışını da kesinkes frenlemek zorunlu!
Artık yapay zekalı “İnsan Eşdeğeri Robotlar” (MER) üretimde devrede..
Sayıları 2030’a dek 800 milyonu bulacak. Bu durum korkunç işsizlik demek!

  • HER AİLEYE 1 ÇOCUK!

Sevgi ve saygı ile. 05 Haziran 2023, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM  
Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı (Toplum Hekimliği) Uzmanı
Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzmanı, Mülkiyeli
www.ahmetsaltik.net       profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     twitter : @profsaltik

Bayazıt İlhan

Bayazıt İlhan
12.05.2023, BİRGÜN

Türkiye’nin seçimine iki gün kaldı.
Yıllardır sağlık ve yaşam hakkı için mücadele veriyoruz. Hekimler ve sağlık emekçileri emeklerinin değerinin bilindiği, laik, demokratik, barış içinde bir ülkede, güvenli koşullarda, nitelikli sağlık hizmeti vermek istiyorlar. Bunu başarabilecek miyiz?

SAĞLIK HAKKI MI, PİYASA KURALLARI MI?

O kadar da karmaşık değil. Sağlığınızı piyasanın çarkları, çıkar odaklarının zenginleşme çabaları mı, yoksa hak olarak gören bir anlayış mı belirlesin? Temel olarak vereceğimiz karar budur.

Günlerce telefon ya da internet başında sıra bekleyip beş dakikalık muayeneyle nitelikli sağlık hizmeti alıyor muyuz? Başka çare? Özel sağlık kurumlarından hizmet almak olabilir, yalnız çok paranızın olması gerekiyor. En güzel cevabı son depremlerde enkazdan 138 saat sonra çıkarılan yaralı yurttaşımız verdi: “Kurban olayım beni özel hastaneye götürmeyin, param yok.” Ona cankurtaranda yardım etmeye çalışan hekim “özel hastane sana kurban olsun” diyordu, olur mu?

Şehir hastanelerinin ilk müjdesinin nasıl verildiğini hatırlatayım size.

Tarih 26 Ocak 2005. Dönemin Başbakanı Erdoğan bir özel hastanenin açılışında patrona şöyle sesleniyordu:

  • “Şişli Etfal’i verelim, bir de yer gösterelim.
  • Orada modern bir hastane kur.
  • Şişli Etfal’i de istersen alışveriş merkezi yap.”

Sonrasını gördük. Bütün itirazlara rağmen Kamu Özel İşbirliği denilen yöntemle, devletin kendi arazisinde özel şirketlere hastane inşaatı yaptırıp 25 yıl kira ödediği, hizmetlerin çoğunu ve ticari alanların gelirlerini şirketlere verdiği modelle hastane inşaatlarına başlandı. Başlangıçta 34 proje vardı, büyük kamu zararı konusunda oluşturduğumuz farkındalık sayesinde 18 hastanede kaldı, diğer projeler genel bütçeden finansman modeline geçti, şu ana kadar 15’i açıldı. İtirazlarımız, hukuk mücadelemiz sayesinde mevcut devlet hastanelerinin ihaleyi alan şirketlere devrini durdurduk. Ancak pek çok ilde 30’a yakın devlet hastanesi ya kapandı ya küçültüldü, işlevsizleştirildi. Kurduğumuz Hastanemi Açın Platfotmu ile hastanelerimizi korumaya, kapanmaktan, yıkılmaktan kurtarmaya, yeniden açtırmaya, geliştirip güçlendirmeye çalıştık. Ankara’da olduğu gibi önemli başarılarımız da oldu, pek çok hastanemizi kapatılıp yıkılmaktan kurtardık. Bu hastanelerimiz halkındır, onlara emanettir. Sandıkta tüm bunlar oylanacak.

YOKSULLUK, PRİM, KATKI VE KATILIM PAYLARI

Genel Sağlık Sigortası (GSS) ile tüm yurttaşların sağlık sigortasına kavuştuğu söylendi. Ancak sayısı tam olarak açıklanmamakla birlikte yaklaşık 10 milyon yurttaşımızın primlerini ödeyemediği için sağlık hizmeti alamama riski ile karşı karşıya kaldığı ve yıllık uzatmalarla durumun idare edildiği görülüyor. Geliri asgari ücretin üçte birinden az olduğu için primi devlet tarafından ödenen yurttaş sayısı ülkedeki fakr-u zarureti gözler önüne seriyor.

En çarpıcısı Şanlıurfa’da, SGK Ocak 2023 verilerine göre seçmen sayısı 1 milyon 221 bin 522, primi devlet tarafından ödenenlerin sayısı 784 bin 980. Halkın %64,2’si primini ödeyemeyecek kadar yoksul.

GSS primini ödemeniz de sizin parasız sağlık hizmetine erişiminizi sağlamıyor.

Hastanede, eczanede, tıbbi cihaz aldığınız yerde, gözlükçüde sayısız katkı ve katılım payı ödemeniz gerekiyor. Tamamlayıcı sağlık sigortası ya da özel sağlık sigortası yaptırmaya teşvik ediliyorsunuz. Parasını ödemeye razı olsanız da ulaşamadığınız yüzlerce ilaç var.

SAĞLIK EMEKÇİLERİNİN DURUMU

Hekimler, sağlık çalışanları şiddetten, değersizleştirilmekten bıktı. İnsanlar sağlık hakkından “doktor dövme” hakkını anlar oldular. Hekimler akın akın yurt dışına gidiyor. Geçtiğimiz yıl 2 bin 685 hekim yurt dışına gitmek için TTB’den belge aldı. Her ay büyük bir tıp fakültesinin yıllık mezunu kadar hekim yurt dışına gitme girişiminde bulunuyor.

Giderlerse gitsinler mi?

Bugün Hemşireler Günü. En önemli sağlık emekçilerinden hemşirelerimiz yoksulluk, zor ve güvensiz çalışma koşulları içinde debeleniyor. Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası Ankara Şubesi hemşireler arasında yeni bir çalışma yaptı. Buna göre genç hemşire ve ebelerin de %75’i yurt dışına gitmek istiyor. Hemşirelerin %64’ü mobbinge maruz kalıyor, %94’ü iş barışının bozulduğunu düşünüyor. Kamudaki hemşirelerin %95’inin aylık toplam geliri 20 bin TL’nin, %30’unun 16 bin TL’nin altında. Özel sektörde ücretler çok daha düşük. Bu koşullarda nitelikli sağlık hizmeti mümkün mü?

Pazar günü oyumuzu savaş değil barış diyenlere, çevreyi, doğayı, kentleri katledenlere değil korumaya kararlı olanlara vereceğiz. İnsanların evlerinin başına yıkılmadığı, enkaz altında günlerce yardım beklemedikleri, ayazda kalmışken yardım kuruluşlarının çadır satmadıkları bir ülke için oy vereceğiz. Çocuklara, gençlere, bu ülkenin kurduna kuşuna, ağacına çiçeğine yaşanabilir bir ülke bırakmak için oy vereceğiz.

Yurttaş sorumluluğu hepimizi oy vermeye ve sandıklara sahip çıkmaya çağırıyor.

Mideyi üşütmek

Özdemir Aktan

Konuk Yazar

Özdemir Aktan
(Prof. Dr., Genel Cerrah)
-@t24.com.tr 30 Nisan 2023

(AS: Bizim katkımız yazının altındadır..)

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan canlı yayın sırasında fenalaştı, yayın kesildi ve bir süre sonra tekrar ekranda görünen Erdoğan “Yoğun kampanya çalışmaları vardı. Bu kampanya çalışmaları sebebiyle de midemi ciddi manada üşütmüşüm. Tabii bu yoğun mesai içinde biz de zaman zaman böylesi durumlarla karşılaşıyoruz. Sizlerden ve seyircilerimizden helallik diliyorum.” dedi.

Dedi ama yaşananlarla ilgili doyurucu bir açıklama gelmediğinden her kafadan bir ses, her köşeden ayrı bir hastalık tanısı, değişik komplo teorileri (kuramları) ile birlikte uçuşmaya başladı. Batı ülkelerinde bu gibi hallerde durum topluma resmi yollardan şeffaf (sayfam) bir şekilde açıklanır. Bizde ise tam bir gizlilik hakim (egemen) olur. Toplum bizi yönetenlerin sağlık durumu hakkında yeterince bilgilendirilmeli midir, yoksa kendisi de bir birey olan cumhurbaşkanının sağlık bilgileri de herkesin olduğu gibi gizli mi tutulmalıdır? Ancak bizi yönetenlerin durumu özel, zira bizim adımıza ve ülke adına önemli kararlar vermekteler ve bu kararlar da hepimizi etkilemekte. Bence bir açıklamayı hak ediyoruz.

Cumhurbaşkanımıza geçmiş olsun diyoruz elbette ama yayına geri döndüğünde neden helallik istediğini anlamış değilim. Anlamaya da çalışmıyorum ama şu “mide üşütme” durumu benim hep ilgimi çekmiştir. Yabancı haber kanallarının bu durumu diğer dillere çevirdiğinde okuyanlar Türklerin yeni bir hastalık tanımladığını düşüneceklerdir. Türkiye sınırları dışında böyle bir hastalık tanımlanmamış.

Damar damar üstüne binmesi, iç guatr gibi ülkemize has (özgü) tanılar var ama üşütmenin yeri bambaşkadır. Bu tanı ülkedeki tüm annelerin genetik koduna yerleştiği için tüm çocuklar doğdukları günden itibaren (başlayarak) her türlü hastalığın baş nedeninin üşütme olduğuna inandırılır. Üşütmenin en kötüsü ise ayakları üşütmektir ki tedavisi çok zordur. Bu tanı hekimlerin işini epeyce kolaylaştırır, çünkü “Neden oldu?” sorusuna verilen, kabul değeri yüksek bir cevaptır, “bilmiyorum” demekten daha iyidir. Örneğin, ameliyatlardan sonra işlerin iyi gitmediği durumlarda bile “üşütmüşsünüz” diyerek suçu hastaya yıkmak cerrahlar için kurtarıcı olabilmektedir. Hastanın suçu kabullenmekten başka yapacağı bir şey yoktur.

Gelelim mide üşütmesine. Vücudun öbür organları değil de “yalnızca mide nasıl üşür?” sorusu pek sorgulanmaz. Kişi çok dondurma mı yemiştir? Soğuk su mu içmiştir? Yoksa karnına buz mu konulmuştur? Hepsi olabilir veya hiçbiri olmayabilir. Yaygın olarak ishal ile seyreden durumlar için kullanılıyor. “Barsakları bozulmuş” da aynı anlamda ama “midesi üşümüş” daha aristokrat duruyor.

Sağlık bakanımız daha sonra bunun bir “gastroenterit” olduğunu ve enfeksiyonun gerilediğini açıkladı. Özetle cumhurbaşkanımızın barsakları bozulmuş. Bu açıklama da kimseyi tatmin etmedi. Her türlü konuda gerçek rakamları saklayarak güvenilirliğini çoktan yitirmiş olan politikacıların açıklamaları öncelikle kuşku ile karşılanıyor. Ayrıca binbir çeşit gastroenterit var. Cumhurbaşkanımızın hastalığı tifo veya kolera gibi bir enfeksiyon hastalığı mı, besin zehirlenmesinden kaynaklanan bir durum mu yoksa başka bir nedeni mi var belli değil.

Aynı belirsizlik 2011’de o dönemde başbakan olan Recep Tayyip Erdoğan’ın ameliyatında da yaşanmıştı. Başbakanın neden ameliyat olduğu herkesin ilgisini çekiyordu doğal olarak. Resmi açıklama olmayınca değişik söylentiler dolaşıyordu ortada. Konuyla ilgili olarak 28 Kasımda başbakanlıktan yapılan açıklamada: ”Sayın Başbakanımız 26 Kasım 2011 tarihinde laparoskopik yöntemle başarılı bir sindirim sistemi ameliyatı geçirmişlerdir. Ameliyat Sayın Başbakanımızın programının müsait olması nedeniyle 26 Kasım tarihinde gerçekleşmiştir.” Bu sözü edilen sindirim sistemi ameliyatının ne olduğu resmi olarak hiç açıklanmadı.

Sindirim sistemi ağızdan başlayıp, makatta biten uzun bir yol. Yemek borusu, mide, ince ve kalın barsaklar sindirim sisteminin parçaları. Bunlara pankreası bile ekleyebiliriz.

Son olayda yayına ara verildiğinde cumhurbaşkanı, yanında bulunan hekimlerine ekrana tekrar döndüğünde ne demesi gerektiğini sormuştur mutlaka. “Mide üşütmesi” tanısının da bu hekimler tarafından konulduğu varsayılabilir.

Cumhurbaşkanımızın hekimlerinden ve sağlık bakanından daha doyurucu bir açıklama beklemek, özellikle de seçime bu kadar kısa bir süre kala hepimizin hakkı. Bunu beklemek aşırı iyimserlik sayılabilir ama umutsuz da yaşanmaz ki.
==============================
Dostlar,

(Prof. Dr., Genel Cerrah)” eklemesini biz yaptık yazarın adının altına.
Geçtiğimiz günlerde de uzunca bir telefon söyleşimiz oldu kendisiyle..
Hacettepe Tıp’tan sınıf arkadaşımızla..
Son derece parlak bir hekimlik kariyeri ve TTB (Türk Tabipleri Birliği) tepe yöneticiliğine karşın… Özdemir hoca 2015’te, ortağı FETÖ‘nün kurgulu darbe girişiminin ardından, “AKP=RTE‘nin “Bu bize Allah’ın lütfu” sömürüsüyle (istismarıyla) ilan edilen OHAL döneminde RTE’nin bir OHAL KHK’sı ile Marmara Üniversitesindeki işinden atılan bir meslektaşımız.

“Mide üşütmesi” safsatasına ilişkin ustaca yazdığı ironik (alaysı) yazı kimilerini uyarır mı acaba?? Tıpta böyle bir tanı yok! Özdemir de ben de tıbbiyeyi bitireli 46 yıl bitmek üzere. Böyle bir tanı koymadık meslek yaşamımızda. Halen geçerli olan “ICD-10” kısa adıyla Hastalıkların – Travmaların – Ölüm Nedenlerinin Uluslararası Sınıflandırılması 10. gözden geçirme listesinde böyle bir başlık, tanı, klinik durum yer almıyor! (ICD-International Classification of Diseases)

Dolayısıyla Ulusa “gerçek” söylenmiyor! = Halk aldatılıyor!

Kim tarafından? Cumhur’un başındaki insan tarafından! Çok utanç verici ve kabul edilemez bir durum.. Türkiye’miz dünyaya rezil ediliyor..

Öte yandan, sınıf arkadaşım Özdemir hocaya “katılmadığımız” (!) bir yer var :
AKP=RTE‘nin sağlık durumu hakkında hekimlerinin bir açıklama yapma yetkisi yok, en azından Tıbbi Deontoloji Tüzüğü vd. nedeniyle.. Ancak yetkilendirilirlerse açıklama yapabilirler. Bu durumda Kaçak Saray oturanının (mukiminin) sözcüsünün “dürüst”, resmi, düzenli (en az yılda 1 kez) açıklama yapması gerekir. Bu beklenti, demokrasilerde ülkeyi yönetenlerin sağlık verilerinin “kişisel veri” olmadığı kabulüne dayalı köklü ve yerleşik bir gelenek ve yasal düzenleme temellidir.

Hiçbir veri açıklanmamışken, AKP=RTE‘nin canlı TV yayınında yaşadığı sağlık sıkıntısı hakkında spekülasyon yapmak istemeyiz. Ancak tam da o sırada soru soran gazetecinin ayağa kalkarak kısık sesle “eyvah eyvah” demesi gözlerden kaçmamıştır. AKP=RTE her tür dedikodunun dolaşmasını ve gerçekte kendilerine zarar vermesini istemiyorlarsa, dürüstçe gerçeği açıklamalıdır. Tersi durumda biz bile, klavyemize dökülmesini engelleyemediğimiz kimi olasılıkları paylaşmak isteriz… Epileptik atak, hipoglisemi (kan şekerinin düşmesi), koroner spazm, aşırı yorgunluğa bağlı kan basıncı düşmesi ve bayılma.. Bunlardan sonki, görece, öncekilerden daha hafif.. AKP=RTE de “mide üşütmesini” (!?) her nasılsa, buna bağladı sanki..

Öte yandan, canlı yayına 20 dakika dolayında aradan sonra AKP=RTE‘nin “helallik istemesi” niye ola ki? Anlaşılan RTE, öleceğinden çok korkmuş olmalı ve de hala ciddi biçimde korkmakta.

  • Umarız  çevresindekiler, “seçim uğruna” RTE’nin yaşamını tehlikeye atmıyorlardır!?

***
Demokrat, laik, saydam, dürüst, halka hesap veren, yaşam mutluluğumuzu – gönencimizi, iç ve dış güvenliğimizi pekiştirecek bir siyasal iktidar istiyoruz. AKP=RTE bunların tümünü halkımızdan çaldı, aldı. Dile kolay, tam 21 yıl.. Geçen yıl kamu borçlarının faizi anaparayı geçti, iflasa sürüklendik! Hala “cek-cak” edebiyatı yapılıyor. Üstelik ciddi sağlık sorunları olan biri ile..

Akşener’in dün Isparta’da Psikiyatristlere çağrısı hiç de boşuna değil..

Sevgi ve saygı ile. 30 Nisan 2023, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM
Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı (Toplum Hekimliği) Uzmanı
Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzmanı, Mülkiyeli
www.ahmetsaltik.net       profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     twitter : @profsaltik

Çernobil’in yıldönümünde nükleer yakıt müjdesi

Güncel 28.04.2023, BİRGÜN

Kulağa tuhaf geliyor, değil mi? Dünya tarihinin gördüğü en büyük nükleer kaza olan Çernobil faciasının 37’nci yıl dönümü. Ölen, hastalanan, göç etmek zorunda kalan yüzbinlerce insan oldu, doğaya sayısız zararları hala sürüyor. Bu günlerde Akkuyu Nükleer Güç Santrali (NGS) inşaatına Rusya’dan gelen “taze” yakıtın müjdesini alıyoruz. Üstelik süreç her yönüyle tartışmalı açıklamalar eşliğinde sürüyor. İnsanlar yıllardır yaşam için, çocukların, doğanın, börtü böceğin geleceği için mücadele ediyor. Onları susturmak için Rusların yapıp işleteceği, yüksek maliyetli ve alım güvenceli projeye yine Rusya’dan gelecek yakıtın haberi “Türkiye’nin enerji bağımsızlığına büyük katkı sağlayacak proje” olarak duyuruluyor. İnsan aklıyla alay ediliyor. Bu yatırımın enerjide dışa bağımlılığı azaltacak ne yanı var? Daha geçen yıl proje inşaatında Rusya’nın aldığı karar nedeniyle iki ülke arasında ciddi ihtilaf (anlaşmazlık) yaşandığını unutmayalım.

Peki, böylesi bir dönemde, Rus şirketin sorumluları birinci reaktördeki inşaat çalışmalarının 2023 yılı üçüncü çeyreğinde tamamlanabileceğini, ondan sonra0 ekipmanı (donanımı) ve yakıtı reaktörde test edebileceklerini söyledikleri halde, bu acele niye?

  • Belli ki Akkuyu NGS de seçim öncesi, Karadeniz doğal gazı, TOGG
    gibi bir propaganda aracına dönüşmüş durumda.

NÜKLEERE İNAT YAŞASIN HAYAT

Projenin maliyeti, Rus şirkete sağlanan imtiyazlar (ayrıcalıklar) yıllardır tartışılıyor. Kamuoyunu rahatlatan hiçbir gelişme olmadı. Nükleer enerji ile ilgili sorunlar, elektrik enerjisi üretimindeki payının dünyada azalması, çözülemeyen atık sorunu ısrarla göz ardı ediliyor. Türkiye’nin cennet bir köşesinin, Akkuyu’nun ne duruma geldiğini en iyi Mersinliler biliyor. Anadolu Ajansı’nın haberine göre; bugüne dek 140 bin ton inşaat demirinin kullanıldığı ve 1,3 milyon metreküp betonun döküldüğü santralin yapımında 1300’den çok iş makinesi görev yapıyor. Güzelim koyun tümden betonla kaplanmış olduğu görülüyor. Sinop’ta da NGS ısrarı sürüyor.

Nükleer Karşıtı Platform (NKP) tüm bunlardaki sıkıntılara değinerek nükleer sevdasından vazgeçilmesi gerektiğini anlatıyor. Akkuyu NGS’nin “Yap, İşlet, Sahip ol” modeliyle dünyada benzersiz olduğunu ifade ediyor. Gelinen noktada bile projenin iptali ile atık yakıt çubuklarının ve çalışma süresinin bitiminde santralin bertarafından, ekosisteme, canlılara, insan sağlığına, tarıma, balıkçılığa verilecek zararlardan kurtulacağımızı vurguluyor. Böylece projenin iptalinden doğacak ekonomik yitik ile karşılaştırılamayacak ölçüde kârlı çıkacağımızı anlatıyor. Önceki gün İstanbul, Mersin ve Sinop’tan tekrar seslendiler,

Nükleer felaket yaşamı durdurmadan sen onu durdur!” dediler.

DÜNYA HEKİMLERİ NÜKLEERE KARŞI TOPLANIYOR

Bu günlerde Nükleer Savaşı Önlemek İçin Hekimler Örgütü (IPPNW) Kenya’nın Mombasa kentinde 23’üncü Dünya Kongresi’ni yapıyor. Ukrayna Savaşı’nın sıcaklığını koruduğu ve nükleer silah kullanma tehditlerinin havada uçuştuğu bir dönemde yapılan bu toplantı çok önemli. Türkiye’den Nükleer Tehlikeye Karşı Barış ve Çevre İçin Sağlıkçılar Derneği’nin (NÜSED) temsilci olduğu toplantılarda ana tema “Silahsızlanma, iklim krizi ve sağlık.” Kimi zaman nükleer silahlanma ile nükleer enerjinin ilgisinin olmadığı, “barışçıl nükleer enerji” gibi kavramların dillendirildiği oluyor, ancak sorunun öyle olmadığı uzmanlarca dile getiriliyor. Bunlar ne yazık ki birbirini besleyen teknolojilere dönüşebiliyor. Kongre’nin başlıkları da zaten bu sıkıntılı ilişkiyi dünyanın gündemine getiriyor: “Nükleer silahlar ve sağlık”, “enerji tercihleri, nükleer santraller ve uranyum madenciliği”, “iklim değişikliği ve sağlık”, “militarizm, gelişme ve sağlık”, “Nükleer Silahların Yasaklanması Anlaşması’nın (TPNW) evrensel kabulü.” Kongre’de Amerika Birleşik Devletleri ve Rusya’nın nükleer silahlanma konusunda geri adım atmalarını ve TPNW’yi imzalamalarını sağlayıcı girişimler de tartışılıyor.

Türkiye pek çok yönüyle kritik bir seçime gidiyor. Hepimizin yaşam hakkımıza ilişkin istemleri yükseltmemizin, gerçek dışı propagandalara itiraz etmemizin zamanıdır. Enkaz altında kalmış bir ülke olarak, bilim insanlarının tüm uyarılarına karşın, sağlam binalar yapıp canlarımızı koruyamamanın, günlerce yaralılarımızı çıkaramamanın, bugün hala yüzbinlerce yurttaşa insanca barınma olanağı sağlayamamanın acısını yaşıyoruz. Bunlar ne denli yaşamsal ise nükleer dahil çevre ve doğa sorunları da o ölçüde yaşamsaldır.

İşte bunun için NKP gibi örgütlerimiz bu ülkenin yüz akıdır. İktidara aday tüm siyasal partilerin dikkate alması gerekiyor. Aksi durumda neler olduğunu zaten görüyor, bilim dışılığın, akıl dışılığın cezasını canlarımızla ödüyoruz.

MEDICAL LAW

Dear Phase 1 Students of Atılım Univ. Medical School

All medical students,
Medical residents in different branches
Allied health staff

General public and Media,

Today, on 20th of April 2023, we held a 3 hours “face to face lecture on MS-TEAMS for

Phase 1 Students of Atılım Univ. Medical School with a subject of

Medical Law

The branch of Medical Law that deals with the application of medical knowledge to legal problems. While the Medical Law covers an area of regulations relating to the medical operations, the industry operators, the procedures involved in the medical operations, characteristics of medical experts performing medical operations, as well as the relations that occurred while performing medical activities.

The Health Law regulates a wide area of activities, not only medical activities, but also the procedures that are being implemented, the need and necessity of the procedure, professionals who carry out the procedure.

  • Non-malfeasance!
  • The principle primum non nocere!

meaning ‘above all do no harm’, is the foundation stone of medical treatment and
non-malfeasance imposes a duty upon the medical professional

  • Not to harm others!

Health law is a field of law in the US that encompasses -federal, state and local laws, rules, regulations-  and other jurisprudence among providers, payers and vendors to the health care industry and its patients,

– and delivery of care services, with an emphasis on operations, regulatory and transactional issues.

Please click the link below to review 60 slides that are enriched & updated.

Medical Law (3,4 MB pdf)

With respect and love. 23rd April 2023, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM
Atılım Univ. Medical School, Dept. of  Public Health
BSc in Political Sciences & Public Administration
LLM in Health Law
www.ahmetsaltik.net         
profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik       twitter  @profsaltik

Health Level Indicators

Dear Phase 1 Students of Atılım Univ. Medical School

All medical students,
Medical residents in different branches
Allied health staff

General public and Media,

Today, on 19th of April 2023, we’ll held a 3 hours “face to face + on-line” hybrid  lecture on MS-TEAMS for

Phase 1 Students of Atılım Univ. Medical School with a subject of

Health Level Indicators

A health indicator is a measure designed to summarize information about a given priority topic in population health or health system performance. Health indicators provide comparable and actionable information a cross different geographic, organizational or administrative boundaries and/or can track progress over time.

Health indicators support provinces/territories, regional health authorities and institutions as they monitor the health of their populations and track how well their local health systems function.

They help in monitoring key performance dimensions described in the Health System Performance Measurement Framework, which provides a common approach for managing
health system performance across the country.

Please click the link below to review 79 slides that are enriched & updated.

Health_level_indicators (8,3 MB pdf)

With respect and love. 19th April 2023 (03:33 a.m.), Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM
Atılım Univ. Medical School, Dept. of  Public Health
BSc in Political Sciences & Public Administration
LLM in Health Law
www.ahmetsaltik.net         
profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik       twitter  @profsaltik

Ethics in Medical Research: Breaches & Legal Status

Dear Phase 3 Students of Atılım Univ. Medical School

All medical students,
Medical residents in different branches
Allied health staff

General public and Media,

Today, on 18th of April 2023, we held a 2 hours “face to face + on-line” hybrid  lecture on MS-TEAMS for

Phase 3 Students of Atılım Univ. Medical School with a subject of

Ethics in Medical Research : Breaches & Legal Status

Ethics : Moral principles that govern a person’s behaviour or the conducting of an activity. «Medical ethics also enter into the question”

Ethics : The branch of knowledge that deals with moral principles. «Neither metaphysics nor ethics is the home of religion..»

  • Morality“; social order rules that regulate the behavior patterns that people have to obey in a society.
  • Ethics; it is all of the moral principles that are the basis of one’s behavior. In other words, Ethical people; they are guiding values, principles and standards that help determine “how things should be done.
  • Health is fundamental for a good quality of life.
  • Being free from illness or injurydirectly affects our capacity to enjoy life.
  • And a healthy – well trained communtiy is a must for global welfare & development.

Ethics is one of the first 4 basic areas of philosophy:

  1. Philosophy of Existency (Ontology),
  2. Philosophy of Knowledge (Epistemology),
  3. Logic and
  4. Ethics.

Please click the link below to review 42 slides that are enriched & updated.

Ethics in Medical Research; Breaches & Legal Status (4,3 MB pdf)

With respect and love. 18th April 2023, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM
Atılım Univ. Medical School, Dept. of  Public Health
BSc in Political Sciences & Public Administration
LLM in Health Law
www.ahmetsaltik.net         
profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik       twitter  @profsaltik

PUBLIC HEALTH CHALLENGES in the 21st Century

Dear Phase 3 Students of Atılım Univ. Medical School

All medical students,
Medical residents in different branches
Allied health staff

General public and Media,

On 17th of April 2023, we’ll held a 1 hour “face to face + on-line” hybrid  lecture on MS-TEAMS for

Phase 1 Students of Atılım Univ. Medical School with a subject of

PUBLIC HEALTH CHALLENGES in the 21st Century

The World Health Organization (WHO) recently released a list of 13 urgent health challenges the world will face over next decade, which highlights a range of issues including
climate change / climate disaster and health care equity. (13 Jan. 2020)

According to WHO, the list provides an overview of “urgent, global health challenges” that WHO developed with help from experts around the world.

WHO said the challenges included on the list “demand a response from more than just the health sector,” adding, “Governments, communities, and international agencies must work together” to address these “critical” issues. (International collaboration)

  • A healthier World is possible in case of better & fair management.

Please click the link below to review 34 slides that are enriched & updated.

Public Health Challenges in the 21st Century (3,2 MB pdf)

  • Health is fundamental for a good quality of life.
  • Being free from illness or injury, directly affects our capacity to enjoy life.
  • And a healthy – well trained communtiy is a must for global welfare & development.

With respect and love. 16th April 2023, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM
Atılım Univ. Medical School, Dept. of  Public Health
BSc in Political Sciences & Public Administration
LLM in Health Law
www.ahmetsaltik.net         
profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik       twitter  @profsaltik

CADDE TV Programımız : ÜLKEMİZİN SICAK POLİTİK GÜNDEMİ

Dostlar,

Cadde TV’de Sn. Rahmi Aygün‘ün konuğu olduk.
Deneyimli hukukçu Av. Ömer Faruk Eminağaoğlu
CHP Milletvekili, eğitimci Yıldırım Kaya ile birlikte.


Konumuz “ÜLKEMİZİN SICAK POLİTİK GÜNDEMİ” idi.

Sayın Kaya Eğitim sorunlarını, AKP’nin Ulusal eğitimi bilinçli çökerttiğini, dinci – teokratik düzen için bu politikayı istendik olarak (kasten) dayattığını ve CHP’nin çözümlerini ayrıntılı ve yetkinlikle aktardı. Sayın Aygün’ün bu bağlamda ek sorularını yanıtladı.

Sayın Eminağaoğlu, AKP = RTE‘nin ülkemizde adalet sistemini nasıl ele geçirdiğini, yandaşlaştırdığını, kadrolaştığını, yargının yansızlık ve bağımsızlığını yitirdiğini, Mülkün (Ülkenin!) temeli olan Adalet sitemi ve duygusunun, beklentisinin halkta karşılığının kalmadığını somut örneklerle aktardı. YSK’nin açık anayasa dışı son uygulamalarını irdelerdi.

Biz, toplumsal gerilimin halkın ruh sağlığını ciddi biçimde bozduğunu, yoksullaşTIRmanın ulusun belini büktüğünü, 21 yıllık AKP=RTE iktidarının bağışlanmaz ihmalleri ve hatalarıyla depremin sorunları – acıları iyice ağırlaştırdığını girişte açıkladık ve seçime giderken bunca gerilim politikasının çok yanlış olduğunu, RTE’nin çaresizliğini, narsisistik kişiliğini… işledik. Ayrıca sağlık sitemindeki hazin yetersizliği, şehir hastaneleri talanını, Kovit salgınının iyi yönetilemediğini, ölüm sayılarını 2 yıl açıklanmadığını, Şubat 2023’te TÜİK’in itirafıyla 220 bin “fazladan” ölümün kabul edildiğini… çözüm yollarını işledik. Eğitim ve hukuk – adalet konularında da hukukçu – siyaset bilimci şapkalarımızla katkı vermeye çalıştık.

2 bölüm, her biri yaklaşık 50-55 dakika sürdü.
Aşağıda 2. bölümün kaydı var (55 dk.). İzlemek için lütfen tıklayınız..

Sayın Aygün bize ilk bölümün kaydını ulaştırdığında buraya ekleyeceğiz.

Cadde TV ve katılımcılara teşekkür ederiz.
İzlenmesi, paylaşılması, yararlı olması ve gereklerinin yerine getirilmesi dileğiyle.

Sevgi ve saygı ile. 14 Nisan 2023, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM  
Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı (Toplum Hekimliği) Uzmanı
Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzmanı, Mülkiyeli
www.ahmetsaltik.net       profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     twitter : @profsaltik    

 

 

 

 

Su gereksinimi!

Çağatay GÜLER – 5. Uluslararası ve 23. Ulusal Halk Sağlığı KongresiÇağatay Güler
Prof Dr., Fizyoloji, Halk Sağlığı ve Çevre Sağlığı Uzmanı

12 Nisan 2023, Cumhuriyet

 

Son zamanlarda çoğu belediye yetkilisinin en çok öğrenmek istedikleri şey kentte yaşayan kişi başına günlük su gereksinimi. Yerleşim yeri büyüklüğüne göre kaba birtakım değerler verilse de, geçerli kesin bir değer vermek çok zordur. Yalnızca, bir insanın fizyolojik içme suyu gereksinimini verebiliriz. Yetişkin bir kişi için günlük 2.5 litre içme suyu gerekir. Bunun 0.5 litreden çoğu katı yiyeceklerle alınır. Ancak ek olarak yemek pişirme, çamaşır ve bulaşık yıkama, yıkanma ve temizlik için gereken suyu da hesaba katmalıyız. Kişinin sosyo-ekonomik ve eğitim düzeyine göre su gereksinimi değişir. Kişi başına su tüketimini ya da evlerdeki musluk sayısını toplumun sosyo-ekonomik ve sağlık düzeyi ölçütleri arasında sayanlar bile vardır. Kentlerde kişi başına gereken su miktarını hesaplarken o bölgede sanayi kuruluşlarının varlığı, sayısı ve niteliği, tarımsal amaçla kullanılan su miktarı da göz önüne alınmalıdır.

  • Sağlıklı ve temiz su, hastalık yapan minicanlılar ve zehirli kimyasalları içermeyen
    ve gerekli mineralleri de dengeli biçimde bulunduran sudur.

Toplumda içme ve kullanma sularının birbirinden farklı olabileceği biçiminde bir kanı vardır. Birçok nedenle içme ve kullanma suyu nitelik olarak birbirinin aynı olmak zorundadır. Temizlikte, bulaşıkta, çamaşırda kullanılan su da sağlığı tehlikeye düşürmeyecek özellikte olmalıdır.

Su kaynakları planlanırken “ortalama günlük isteme” göre değil “en yüksek su kullanım gününe” göre planlanmalıdır. Bu, genellikle yaz aylarında saptanan bir değerdir. Bu değer günlük istemin %150’sidir. Ayrıca her şebeke, günün “tepe (pik) istemini” karşılayabilecek kapasitede olmalıdır. Bu değer de en yüksek günlük istemin % 150-300’üdür. Aynı yangın söndürme suyu şebekeden karşılanacağı için, az nüfuslu yerleşim yerlerinde bu değer daha yüksektir.

Güvenli su sunumu” ise sistem tasarımlanırken belirlenen sürenin sonunda, ulaşılacak nüfusun gereksinimini sağlayacak su miktarıdır; bu süre genellikle 10-50 yıldır. Güvenli su sunumu, yılların %95’i ya da 20 yıllık sürenin 19 yılı için yeterli miktardır. Endüstriyel bölgeler gibi güvenilirliğin çok önemli olduğu bölgelerde yılların %99’unda istemi karşılayabilecek su miktarıdır (düzeyidir).

Geçiştirilemez

Sürekli nüfus yoğunluğu değiştirilen, katsayısı olabildiğine artırılan, öbür bölgelerdeki yoksunlukların büyük kentleri çekim merkezi durumuna getirdiği çarpık kentleşme sürecinde söz konusu değerleri sağlamanın olanaksızlığı kolayca görülebilecektir.

Günümüzde küresel ısınma ve yol açtığı iklim değişikliğinin su kaynakları üzerindeki etkisi de hesaba katıldığında, ne denli büyük bir tehlikeyle karşı karşıya olduğumuz açıkça görülüyor.

Bu nedenle, kimse su sorununu ve bağlantılı halk sağlığı sorunlarını iklim değişikliği bahanesine (gerekçesine) sığınarak geçiştirmeye kalkmamalıdır.