Kategori arşivi: Hekim Saltık

“Çocuk Çalıştırmanın En Olumsuz Biçimlerine Ait Bulgular 2012” ABD raporu


Dostlar
,

AKP Türkiye’sinden acı görünümler..

  • Yasa dışı çalıştırılan çocuk sorunu çözülemiyor.

2012 için TÜİK bu rakamı yaklaşık 1 milyon olarak (992 bin) vermişti.

ILO normlarına dayalı mevzuatımıza göre çocuklar ancak 8 yıllık zorunlu eğitimi (artık 4+4 olarak kesintili ne yazık ki!) tamamladıktan sonra çalıştırılabiliyor.
Başlıca çıraklık ve kalfalık eğitimi verilerek meslek edindirmek üzere..

Ama kazın ayağı hiç de öyle değil..

ABD kaynaklı rapor, ülkemiz adına üzüntü verici bilgiler içermekte..

ILO_Cocuklar_En_Kotu_Bıcımde_Calistiriliyor

(http://ahmetsaltik.net/arsiv/2013/10/ILO_Cocuklar_En_Kotu_B%C4%B1c%C4%B1mde_Calistiriliyor-300×225.jpg)

Sevgi ve saygı ile.
07.10.13, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

========================================

“Çocuk Çalıştırmanın En Olumsuz Biçimlerine Ait Bulgular 2012” ABD raporu

ABD’DEN ÇARPICI TÜRKİYE RAPORU

ABD Çalışma Bakanlığı’nın

“Çocuk Çalıştırmanın En Olumsuz Biçimlerine Ait Bulgular 2012” raporu

yayımlandı. Dünya ülkelerinde çocuk çalıştırma sorununun ülkeler ölçeğinde
ele alındığı çalışmada, Türkiye’de çocukların başta tarımdaki tehlikeli faaliyetler olmak üzere çalışmanın en olumsuz biçimlerine dahil edildiği belirtildi.

Raporda, Türkiye’de hükümetin çocuk çalıştırma ve yoksullukla mücadeleye dönük bir dizi programı desteklemesine karşın, çocuk çalıştırmayla mücadele edecek programa sahip olmadığı vurgulandı. Raporda ayrıca, 2013 başlarında ilan edilen bir ateşkes yürürlükte olsa da;

  • Türkiye’de çocukların Kürt militan gruplar tarafından
    silah altına alındıkları
    na ilişkin haberler bulunduğu belirtildi.

Raporun Türkiye’yle ilgili bölümünde yer alan saptamalardan kimileri şöyle:

  • Tarımda uzun saatler çalıştırılan çocuklar, ağır yükleri taşıyor ve
    yetersiz beslenme ile kimyasallara ve göç sırasında ağır strese maruz kalıyor.
  • Çocukların çoğunlukla aileleriyle birlikte gittikleri tarım işlerinde sağlık ve eğitime erişimleri sınırlı.
  • Türkiye’de çocuklar KOBİ’lerde marangozluk, araba ve ayakkabı tamiri,
    gıda işleme ve mobilya üretiminde çalışıyor.
  • Buralarda uzun saatler ve tehlikeli alet, makine ve kimyasallarla çalışmak
    risk oluşturuyor.
  • Roman çocukların çoğunlukla kimlik belgeleri yok ve sonuç olarak kendilerini e
    n olumsuz koşullarda çalışmaktan koruyacak eğitim gibi kamu hizmetlerinin dışında kalıyorlar.
  • Çalışma Yasası, çocukları tehlikeli çalışma koşullarına karşı hukuki korumadan yoksun ve kırılgan bırakıyor. (ANKA, 7.6.13)

Her yıl 175 bin kanser tanısı!


Dostlar
,

Ülkemizde yıllık kanser insidensi hızı (o yıl yeni tanı alanlar..) yüzbinde 200 olarak verilmekte (200E-05). Buradan kalkarak, 83 milyondan eksik olmayam gerçek nüfusumuzda (ne yazık ki TÜİK en az %10 eksik göstermekte nedense??!) yaklaşık olarak 166 bin yeni kanser olgusu tanısı beklenmektedir. Bu rakam (hız olarak) dünya geneline yakındır. Dünyada da her yıl 15-16 milyon insana yeni kanser tanısı konmakta..
Her yıl bu rakamın yarısı kadar kanserli hasta da aramızdan (kanserli hasta havuzundan) ayrılmakta (DSÖ verileri). Dünyada toplam ölümler 58 milyon / yıl dolayında olup yaklaşık her 7 ölümdn 1’i kanser nedenlidir.

Ancak yine de, hastalıkların görülme ve ölüm hızı bakımından en önde geleni
olmakla birlikte, insan ölümlerinin 1 numaralı nedeni AÇLIK! 

BM FAO (Food and Agriculutre Organisation – Roma) verilerine göre yeryüzünde
her 7 insandan 1’i aç (1 milyar 40 milyon) ve bu kitlenin her yıl 11 milyonu ölmekte.
Bu verilerle 5 ölümden 1’inin AÇLIK nedenli olduğu görülüyor.

Ne acıdır ki; demokrasi, barış, insan hakları… getireceği masalları anlatılagelen KüreselleşTİRme = Yeni Emperyalizm süreci tam tersine hastalık, açlık, ölüm getirmekte. FAO, açlık rakamlarının sürekli büyüdüğüne dikkat çekmekte!

Çare, DİRENİŞİ KÜRESELLEŞTİREREK (Prof. Noam Chomsky)
küreselleşen yeni emperyalizmi bir kez daha yenmek..

Konuya ilişkin bilgiler almak, korunma yollarını, erken belirtilerini öğrenmek için KANSER EPİDEMİYOLOJSİ başlıklı yansılarımıza (79 yansı) bakılabilir.
(Kanser_Epidemiyolojisi_Ahmet_SALTIK.pdf, 7.10.13)

• Hemen hekime başvurulması gereken 7 alarm verisi : 
1. Vagina ve anüsten gelen normal olmayan bir kanama veya akıntı.
2. Memelerde (kadınların her ay kendi kendilerini muayene etmeleri,
    40 yaşından sonra da yılda bir kez hekime gitmeleri..)
    veya başka yerlerde görülen kalıcı şişlik ve sertlikler.
3. İyi olmayan yaralar,
4. Miksiyon (idrar yapma) ve defekasyon (dışkılama) alışkanlıklarında
değişiklikler.
5. Ses kısıklığı ve nedensiz öksürük, öksürükte kan (hemoptizi).
6. Yutkunma ve sindirim bozukluğu (Disfaji, dispepsi).
7. Ben ve siğillerin şekil değiştirmesi, ülserleşip kanaması..

 

Sevgi ve saygı ile.
07.10.13, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

====================================

Her yıl 175 bin kanser tanısı!

ANKARA (ANKA) – Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu, Türkiye’de her yıl
yaklaşık olarak 175 bin kişiye kanser tanısı konulduğunu, erkeklerde en çok trakea, bronş, akciğer kanseri; kadınlarda ise meme kanserinin görüldüğünü söyledi.

CHP Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu’nun soru önergesini yanıtlayan Sağlık Bakanı Müezzinoğlu, kansere bağlı ölüm olaylarının on yılda iki kat arttığını belirterek;

TÜİK verilerine göre; 2002 yılında kansere bağlı ölüm %12 iken, bu oran 2012’de % 21’e ulaşmıştır.” dedi. Türkiye’nin “Kanser Haritası”nın sürekli güncellendiğini vurgulayan Müezzinoğlu,

“Bölgeler arasında kanser sıklığı açısından istatistiksel olarak anlamlı bir farkın olmadığını.” söyledi.

Dünya Sağlık Örgütü’ne göre kanserde görülen artışın 3 temel nedeni;

1. yaşlı nüfusta meydana gelen artış,
2. tütün kullanımı ve
3. obezite salgını

olarak açıklayan Bakan Müezzinoğlu,

“Ülkemizde; bunların yanı sıra, kanser kayıtçılığında yapılan iyileştirmelerle, daha önce bilinmeyen vakaların kayda alınması da kanser istatistiklerindeki artışın bir başka nedenidir. Ülkemizde açılmış olan 15 aktif kanser kayıt merkezimizle birlikte nüfusumuzun % 50’çoğunu kayıt altına almış durumdayız. Tüm dünyada aktif kanser kayıtçılığı yapılan nüfus oranının %8 olduğu düşünülürse; ülkemiz %50 gibi bir oranla bu konuda dünya lideri olmaya aday bir ülkedir.” ifadelerini kullandı.

Sağlık Çalışanlarının Sağlığı 4. Ulusal Kongresi

Değerli hekimler,

Sağlık Çalışanlarının Sağlığı 4. Ulusal Kongresi
16-17 Kasım 2013 günlerinde düzenleniyor.
Yer : Ankara Üniv. Tıp Fak. morfoloji binası..
Kongrenin bildirilerle zenginleşmesi için çaba harcanıyor, bu açıdan önemli bir fırsat olabilir. Bildiri başvuru süresi 11 Ekim’de (2013) doluyor ancak düzenleme kurulu
25 Ekim’e uzatmayı planlıyor, bu nedenle fırsat kaçmış değil.
Kongreye katılım ücretsiz.
Başka kongrelerde (özellikle uzmanlık kongrelerinde sunulmuş bildiriler de)
daha önce sunuldukları kongreye ilişkin bilgi notu ile birlikte başvurabiliyor.
Program ve web sayfası erişkesi (linki) aşağıda.
Bildiri özeti gönderebilmek için “kayıt” başlığındaki “yazılı bildiri/poster” seçeneği tıklanınca dosya yükleme seçeneği çıkıyor. Özetler buradan yüklenebilir.
Bu duyuruyu yaygınlaştırmanız dileğiyle..Meslektaşımız Dr. Figen Şahpaz aracılığıyla ulaştırılan duyuruyu paylaşmak isteriz.

Duyuru aşağıda…

Saglik_Calisanlarinin_Sagligi_Kongresi_2013

Sevgi ve saygı ile.
04.10.13, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

ALKOL DIŞI MADDE KULANIMI ve BAĞIMLILIĞI


Dostlar
,

Meslektaşımız ve sevgili arkadaşımız Prof. Dr. Yıldırım B. Doğan‘dan
nefis bir derleme ulaştı..

  • ALKOL DIŞI MADDE KULANIMI ve BAĞIMLILIĞI

Psikiyatri alan içinde en yetkin olduğu konuda 9 sayfa dolayında tıbbi bir derleme..

Sitemizin, başta hekimler olmak üzere özellikle sağlık profesyonellerine çok yararlı olacağını düşünüyoruz..

Yıldırım hocaya “Betz hücrelerine sağık” diyerek teşekkür ediyoruz.

Okumak için lütfen tıklayınız..

portresi

 

 

 

 

ALKOL_DISI_MADDE_KULANIMI_ve_BAGIMLILIGI_2013

Sevgi ve saygı ile.
28.9.13, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

Çöken Sağlık Sistemini Niteliksiz Doktor Yetiştirerek Düzeltemezsiniz!

Dostlar,

Meslek örgütümüz TTB (Türk Tabipleri Birliği) son derece kritik önemde bir soruna işaret ediyor yeniden..

Soru çok nettir :

  • Hekim sayısında iddia ettiğiniz yetersizlik,
    niteliksiz eğitim almaya mahkum 
    genç hekimlerle mi kapatılacaktır?

Oysa,

  • Sağlık sistemimiz çökmeye yüz tutmuştur
    ve yetkililer son çırpınışları ile çürük sistemi kurtarmaya çalışmaktadır.

Çözüm :

  • Koruyucu sağlık hizmetlerini yeniden yaygın ve etkin kılmaktır.
  • Her-ke-se hemen, etkin ve yaygın, sürekli, bütçeden karşılanan
    koruyucu sağlık hizmeti dışında Türkiye’nin kurtuluşu yok-tur!

Unutulmasın; piyasalaştırılmış sağlık sistemi, halka gerçek anlamda yaygın ve etkin koruyucu sağlık hizmeti sunulmasına izin vermez! Kurulu devasa özel sağlık sektörü, her gün – her saat boooolca “topal ördeğe” (hasta – yaralı) mahkumdur,

Kışkırtılmış sağlık hizmeti istemi ile para kazanılacaktır..

Sistemin temeli ahlaksız kapitalizmdir.

“Ahlaksız” piyasacı sağlık sisteminin hekim sayısını niteliği kesin olarak düşürme pahasına (kapitalizmin umurunda değil ki!) tedavi edilebildiğinin dünyada örneği yoktur!

Sağlık Bakanlığı, YÖK ve AKP hükümetini aklını başına devşirmeye çağırıyoruz
bir kez daha!

Sevgi ve saygı ile.
27.9.13, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

==========================

Çöken Sağlık Sistemini Niteliksiz Doktor Yetiştirerek Düzeltemezsiniz!

TTB_logosu

Sağlık Bakanlığı’nın uzun süredir diline pelesenk ettiği asılsız bir iddiadır sağlıkta sorunların hekim sayısındaki yetersizliğe bağlı olduğu.

Mesai saatlerine sığmak bilmeyen iş yükü, polikliniklerde başa çıkılması mümkün olmayan hasta yoğunluğu, buna bağlı gelişen şiddet olayları, sürgün benzeri geçici görevlendirmeler Bakanlık tarafından hep “doktor sayımız yetersiz” argümanıyla savuşturuldu.

Sevk sistemini ortadan kaldırıp “tüm hastanelerin kapısını hastalarımıza açtık” diyerek bunun propagandasını yaparken, “sağlık reformları” sonucu hastane hastane  gezip  şifa bulamayan hastalar nedeniyle artan poliklinik başvurularını da “vatandaşımızın sağlık hizmetine erişimini artırdık” diye övünç kaynağı olarak gördüler.

  • Oysa sağlık sistemimiz çökmeye yüz tutmuştur
    ve yetkililer son çırpınışları ile çürük sistemi kurtarmaya çalışmaktadır.

Tıp fakültelerine 2.491 ek kontenjan açarak hekim sayısını artırma çabası başka şekilde izah edilemez. Art arda tıp fakültelerinin açıldığı, özel tıp merkezlerinin tabelalarının değiştirilerek “tıp fakültesine” dönüştürüldüğü bir ortamda, nitelikli hekim yetiştirmesi olanaksız kurumlarda tıp eğitimi verilmeye çalışılmaktadır. Bu durumun ne büyük tehlikeler barındırdığı tarafımızca ve akademisyenlerce vurgulanmaktayken, Bakanlık ve YÖK bu uyarılara kulaklarını tıkamaktadır.  Hastalarımızın sağlığı, mesleğimizin saygınlığı, hepsinden önemlisi genç hekim adaylarının “iyi hekimlik” yapma şansı elinden alınmaktadır.

Yetkililere soruyoruz:

  • Hekim sayısında iddia ettiğiniz yetersizlik, niteliksiz eğitim almaya mahkum genç hekimlerle mi kapatılacaktır?

Dünden bugüne fakülteye dönüşmüş, öğretim elemanı kadrosu yetersiz, yatak kapasitesi yetersiz, laboratuvar donanımı yetersiz fakültelerde, kalabalık sınıflarda eğitim görecek genç hekim adaylarına ve hastalarımıza karşı vicdanınız rahat mıdır?

Poliklinik başvurularını azaltmak için, sevk zincirini yeniden kurmak ve geliştirmek için, koruyucu sağlık hizmetlerini tekrar tesis etmek için çaba göstermezken,
salt hekim sayısı üzerinden sistemi onarma çabanız ne kadar gerçekçidir?

Sağlık emekçilerinin her geçen gün daha da güvencesiz şartlarda çalıştığı bu dönemde hekim sayısını artırmaktaki gayeniz, hekim emeğini ucuzlatmak mıdır?
İşsiz hekim ordusu yaratmak, sağlığı özelleştirme yolunda atılan önemli bir adım değilse nedir?

Tıp fakülteleri için açılan fazla kontenjan çürümüş sağlık sistemimizi onarmak şöyle dursun, ancak daha büyük sorunlara yol açacaktır. Tıp eğitimi iktidarın elinde oyuncak olacak bir konu değildir. Bu yanlıştan hızla dönülmeli, tıp eğitiminde yaşanan nitelik kaybı üzerine gerekli çalışmalar yapılmalı, başta temel bilimler olmak üzere tıp eğitimi hak ettiği niteliğe kavuşturulmalıdır.  Yeni açılmış tıp fakülteleri hızla değerlendirilmeli, hekim yetiştirmek için yeterli fiziksel ve akademik donanımı olmayan fakülteler öğrenci alımını durdurmalıdır. Fakültelerin kontenjanları, fakültenin öğretim elemanı sayısı ve fiziksel olanaklarına göre bilimsel ölçütlerle hesaplanarak belirlenmelidir.

Türk Tabipleri Birliği
Merkez Konseyi

24 EYLÜL 2013 (http://www.ttb.org.tr/index.php/Haberler/doktor-4033.html

Doktorlar örgütünden çok sert Gezi raporu

Dostlar,

Yorumsuz paylaşıyoruz..

Gazete haberlerinin kaynağı olan siteyi ve yazı başlığını da biz ekleyelim :

*******

FOR IMMEDIATE RELEASE

PHR Documents Unlawful Use of Force and Tear Gas and Attacks on
Medical Community in Turkey

Report Shows Government’s Excessive and Unnecessary Tactics
Constitute Ill Treatment

– See more at: http://physiciansforhumanrights.org/press/press-releases/phr-documents-unlawful-use-of-force-and-tear-gas-and-attacks-on-medical-community-in-turkey.html#sthash.ltY1mKEo.dpuf

Sevgi ve saygı ile.
26.9.13, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

=====================================

Doktorlar örgütünden çok sert Gezi raporu

YURT, 25 Eylül 2013 Çarşamba 17:48

ABD merkezli İnsan Hakları Savunucusu Doktorlar (PHR) örgütü, yayınladığı 32 sayfalık bir raporla, Türkiye’de polisin Gezi Parkı protestolarında orantısız şiddet uygulayıp biber gazını halka karşı silah olarak kullandığını ve kasti olarak da sağlık kuruluşlarını, personelini hedef aldığını belirtti

Doktorlar örgütünden çok sert Gezi raporu

WASHINGTON- ABD’nin önde gelen sivil toplum kuruluşlarından, dünyada sağlık alanında yaşanan insan hakkı ihlallerini araştıran
İnsan Hakları Savunucusu Doktorlar (PHR) örgütü, Türkiye’deki Gezi Parkı protestoları sırasında polisin olaylara müdahale şeklini eleştiren sert bir rapor yayınladı. Raporda, polisin orantısız şiddet uyguladığı, biber gazını halka karşı silah olarak kullandığı ve kasti olarak da sağlık kuruluşlarını, personelini hedef aldığını belirtildi.

DeDe Dunevant, Eliza Young, Michele Heisler, Vincent Iacopino’dan oluşan dört kişilik bir doktor heyetinin haziran sonunda Türkiye’de yaptığı bir haftalık incelemelerden sonra hazırlanan ve dün yayınlanan 32 sayfalık raporda, PHR, İstanbul’daki Gezi Parkı’nın yıkımını protesto için başlayan barışçıl gösterilerin uluslararası hukuka aykırı şekilde bastırıldığını ifade ediyor. Polisin biber gazı, plastik mermi, tazyikli su, darp ve silah kullanarak uyguladığı şiddetin de, 8000’den çok kişinin yaralanmasıyla sonuçlandığını belirtiyor.

130 BİN KAPSÜL BİBER GAZI

Mağdur ve görgü tanıklarıyla yapılan görüşmeler sonucu yazılan raporda, Türk Tabipleri Birliği (TTB) ve İnsan Hakları Derneği (İHD) gibi sivil toplum kuruluşlarının olaylarla ilgili açıkladığı verilerden de yararlanılıyor.
Buna göre gösterilerin başlangıcından itibaren güvenlik güçlerinin resmi verilere göre; 130 bin kapsül biber gazı kullanarak ülkenin yıllık biber gazı rezervini 20 günde bitirdiği hatırlatılıyor.

169 MAĞDUR VAKASI

PHR’ın incelediği 169 mağdurun fiziksel ve psikolojik verilerine göre bu mağdurların tümünün biber gazına maruz kaldığı ve çeşitli hastalık belirtileri gösterdikleri ifade ediliyor. Bu belirtiler arasında da solunum problemleri, alerji ve deri kaşıntıları, işitme kaybı, yüksek tansiyon yer alıyor.

Raporda, protestolara katılan sağlık görevlilerine ve göstericilerin bakımını üstlenen sağlık kuruluşlarına yapılan müdahaleler de detaylı olarak inceleniyor. Ve yaralanan göstericilere müdahale eden sağlık personelinin gözaltına alınması, revirlere yapılan saldırılar sıralanıyor. Ayrıca sağlık bakanlığı tarafından Temmuz ayında parlamentoya sunulan, acil sağlık hizmetlerinin bazı gereklerini suç kapsamına alan yasa taslağının mevcut yasama yılında kabul edilme ihtimali olduğu hatırlatılıyor.

KULLANIM YASAKLANMALI

Raporu hazırlayanlardan Dr. Iacopino, çalışmayla ilgili yaptığı açıklamada şunları söyledi: “Gezi Parkı gösterileri sırasında Türk yetkililer tarafından hem göstericilere hem de göstericileri tedavi eden sağlık personeline karşı kullanılan gücün biçimi ve şiddeti orantısızdır ve kabul edilemez. Türkiye’de biber gazının her türlü kullanımı yasaklanmalı ve hükümet yetkilileri bu tarz istismarların önlenmesinin garantisini vermelidir.”

TASARI REDDEDİLMELİ

PHR’ın yönetim kurulu üyesi Dr. Heisler ise raporla ilgili şöyle konuştu:

“Türk yetkililer yaralıları tedavi eden doktorları ve revirleri kasıtlı olarak hedef almakla kalmayıp şimdi de bu sağlık hizmetlerini suç unsuruna dönüştürmek için çaba sarf ediyorlar. Sağlık Bakanlığı’nın Türk Ceza Kanunu’nu ihlal edecek bu yasa tasarısı sağlık çalışanlarının yaralılara korkusuzca ve tarafsızca sağlık hizmeti sağlayabilmeleri adına reddedilmelidir.”

BASKI REJİMLERİNİ ARAŞTIRIYOR

1986’da kurulan PHR, Şili’deki Pinochet diktatörlüğünün sağlık görevlilerine uyguladığı baskıları araştırmış, ardından 1988’de Irak’ta Saddam rejiminin kimyasal silah kullanımını belgelemişti. Örgüt, Bahreyn’de doktorlara yapılan sistematik saldırılar, İran’daki doktor tutuklamaları, Suriye ve eski Yugoslavya’daki sağlık kuruluşlarının hedef gösterilmesi gibi konuları da araştırdı.
 (Hürriyet/Tolga Tanış)

Sağlık Çalışanlarının Sağlığı 4. Ulusal Kongresi


Dostlar,

Sağlık çalışanlarının da insan olduklarını unutmadık değil mi?

Dolayısıyla onların da sağlık sorunları olduğunu..

Hem de ciddi mesleksel riskler altında ..

Öldüemeye varan fiziksel şiddet, psikolojik şiddet, politik ve ekonomik şiddet, duygu sömürüsü vb.. Hakkari’de 50 kişinin 1 doktoru vahşice dövmeleri..

TTB’nin (Türk Tabipleri Birliği) öbür sağlık meslekleri örgütleri ile birlikte düzenlediği bu Kongreye ilgi gösterir misiniz??

TTB_logosu

 

Sizlere sağlık hizmeti veren sağlık emekçileriniz ile dayanışmak ister misiniz??

Hem bu dayanışma keyfe keder mi??

Duyuru posteri aşağıda..

Üyesi olduğumuz Ankara Tabip Odası’ndan bize ulaşan ileti şöyle :

ATO_logosu

 

 

 

 

Sayın Üyemiz,

Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi tarafından 16–17 Kasım 2013 tarihlerinde;
Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Morfoloji binası Abdülkadir Noyan Konferans Salonunda gerçekleştirilecek olan “Sağlık Çalışanlarının Sağlığı 4. Ulusal Kongresi’nin programına http://www.ttb.org.tr/index.php/Guncel/scskongre-3555.html adresinden ulaşabilirsiniz.

Saygılarımızla.

Ankara Tabip Odası Yönetim Kurulu

************

Sevgi ve saygı ile.
25.9.13, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

==========================================

Sağlık Çalışanlarının Sağlığı 4. Ulusal Kongresi

Program için tıklayınız…

alt

Yargıtay İçtihadında SAĞLIK HAKKI


Dostlar
,

Bir Yargıtay İçtihadını paylaşmak istiyoruz.

Konu sağlık hakkı.

Ülkemizde ilk basmak ve yüksek yargı makamları, kararlarında gerekçe olarak uluslararası hukukun pozitif normlarını da dayanak yapmaya giderek daha çok özen göstermekteler. Bilindiği gibi Anayasanın 90. maddesi Mayıs 2004’te değiştirildi :

D. Milletlerarası andlaşmaları uygun bulma

Madde 90 – Türkiye Cumhuriyeti adına yabancı devletlerle ve milletlerarası kuruluşlarla yapılacak andlaşmaların onaylanması, Türkiye Büyük Millet Meclisinin onaylamayı bir kanunla uygun bulmasına bağlıdır.  Ekonomik, ticari veya teknik ilişkileri düzenleyen
ve süresi bir yılı aşmayan andlaşmalar, Devlet Maliyesi bakımından bir yüklenme getirmemek, kişi hallerine ve Türklerin yabancı memleketlerdeki mülkiyet haklarına dokunmamak şartıyla, yayımlanma ile yürürlüğe konabilir. Bu takdirde bu andlaşmalar, yayımlarından başlayarak iki ay içinde Türkiye Büyük Millet Meclisinin bilgisine sunulur.  Milletlerarası bir andlaşmaya dayanan uygulama andlaşmaları ile kanunun verdiği yetkiye dayanılarak yapılan ekonomik, ticari, teknik veya idari andlaşmaların Türkiye Büyük Millet Meclisince uygun bulunması zorunluğu yoktur; ancak, bu fıkraya göre yapılan ekonomik, ticari veya özel kişilerin haklarını ilgilendiren andlaşmalar, yayımlanmadan yürürlüğe konulamaz.

Türk kanunlarına değişiklik getiren her türlü andlaşmaların yapılmasında birinci fıkra hükmü uygulanır.

  • Usulüne göre yürürlüğe konulmuş Milletlerarası andlaşmalar
    kanun hükmündedir.
    Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile
    Anayasa Mahkemesine başvurulamaz.
    (Ek cümle: 7/5/2004-5170/7 md.)
  • Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri
    esas alınır. 

===========================================================

YARGITAY HUKUK GENEL KURULU

E. 2009/13-393
K. 2009/452
T. 21.10.2009

• TEDAVİ HİZMETİ (Hastanenin Sorumluluğuna Dayalı Tazminat – Akıl Hastası ve İntihara Meyilli Bulunan Hastaya Hemşire Görevlendirmeyerek Hasta Yakınını Refakatçi Seçmesi / Hastanın Hastanede İntiharına Engel Olamayan Davalı Hastanenin Tazminatla Sorumlu Tutulacağı)

İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi‘nin 3. maddesinde; “Yaşamak, herkesin hakkıdır.”

Sağlık hakkı, 25. maddede temel insan hakkı olarak kabul edilerek;

  • “Gerek kendisi, gerek ailesi için tıbbi bakım da dahil olmak üzere, sağlık ve refahını sağlayacak uygun bir yaşam düzeyine ve işsizlik, hastalık, sakatlık, yaşlılık veya geçim olanaklarından kendi iradesi dışında yoksun bırakacak başka durumlarda” herkesin sahip olması gereken “güvence hakkı
    şeklinde tanımlanmıştır.

Bu tanım gereği sağlık hakkı, kişinin, içinde yaşadığı toplum (ülke, devlet) tarafından tanınan ve güvence altına alınan temel insan haklarından biridir
(Er, Unal: Sağlık Hukuku, Savaş Yayınevi, Ankara 2008, syf. 31).

1976 yılında yürürlüğe giren Birleşmis Milletler Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Uluslararası Sözleşmesinin Sağlık Standardına ilişkin 12. maddesinde;

“Bu Sözleşmeye taraf olan devletler, herkesin mümkün olan en yüksek seviyede fiziksel ve ruhsal sağlık standartlarına sahip olma hakkını tanır. Sözleşmeye
taraf olan devletlerin bu hakkı tam olarak gerçekleştirmek amacıyla alacakları tedbirler, aşağıdakiler için de alınması gerekli tedbirleri içerir; Hastalık halinde her türlü sağlık hizmetinin ve bakımının sağlanması için gerekli şartların yaratılması

şeklinde belirlenmiştir (Akıllıoğlu, Tekin: İnsan Haklarının Korunması Alanında Uluslararası Belgeler, Bilgi Yayınları, Ankara 1995, sayfa 55 ).

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi‘nin 2. maddesinde ise;

  • “Herkesin yaşam hakkı yasanın koruması altındadır.”

denilmek suretiyle uluslararası alanda konunun önemi karşısında kişiler bakımından garantiler sağlanarak, devletlere de bu hakların iç hukukta yerine getirilmesi ödevinin yüklenmek istendiği anlaşılmaktadır.

İç hukuka yansıması :

Böylece uluslararası belgelerde teminat altına alınan sağlıklı yaşam hakkının
iç hukukumuza yansıması bakımından konuya yaklaşıldığında ise;

Anayasa’nın 17/1. maddesine göre;

  • Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.” denilmiş yine;

Anayasanın 56/3. maddesine göre;

  • “Devlet, herkesin hayatını, beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlamak; insan ve madde gücünde tasarruf ve verimi artırarak, işbirliğini gerçekleştirmek amacıyla sağlık kuruluşlarını tek elden planlayıp hizmet vermesini düzenler.”

Aynı maddenin dördüncü fıkrasında;

  • “Devlet, bu görevini kamu ve özel kesimlerdeki sağlık ve sosyal kurumlarından yararlanarak, onları denetleyerek yerine getirir.”

şeklindeki düzenlemeler ile kişilerin sağlık hukuku teminat altına alınmıştır.

Ayrıca Hasta Hakları Yönetmeliği (R.G. 01.08.1998-23420 )’nin
“Güvenliğin Sağlanması” başlığını taşıyan 37. maddesinde;

  • Herkesin, sağlık kurum ve kuruluşlarında güvenlik içinde olmayı bekleme ve
    bunu istemek hakları vardır
    … Bütün sağlık kurum ve kuruluşları, hastaların ve ziyaretçi ve refakatçi gibi yakınlarının can ve mal güvenliklerinin korunması ve sağlanması için gerekli tedbirleri almak zorundadırlar.”

şeklinde hükümlere yer verildiği görülmüştür.

======================================

Bir de Anayasanın 60. maddesi ile tanımlanan sosyal güvenlik hakkına
yer vermek istiyoruz :

A. Sosyal güvenlik hakkı
Madde 60 – Herkes, sosyal güvenlik hakkına  sahiptir.
Devlet, bu güvenliği sağlayacak gerekli tedbirleri alır ve teşkilatı kurar.

*****

Başkaca uluslararası hukuk metinleri de eklenebilir (Bkz. Sağlık Mevzuatı – Health Legislation başlıklı ders sunumumuz. http://ahmetsaltik.net/2013/06/18/saglik-mevzuati/)

AKP’nin izlediği sağlık politikalarının SAĞLIKTA DÖNÜŞÜM adı altında tümüyle
vahşi kapitalist piyasalara devri yönünde olduğunu yaklaşık 11 yıldır izlemekteyiz.

Önümüzdeki dönemde, iç hukuktaki düzenlemelerle sağlık ve sosyal güvenlik hakkının daha da ileri geçen düzeylerde gasbına tanık olacağımız endişesi taşıyoruz.

Bu bağlamda, Anayasa md. 90/son fıkra korumasında olan uluslararası hukuk metinlerine
dayanılması gerekeceği ortadadır. Yargıda bu yönde eğilim olumludur.

Sevgi ve saygı ile.
24.8.13, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

Sadece kızamık değil, şark çıbanı ve sıtma da döndü!


Sadece kızamık değil, şark çıbanı ve sıtma da döndü!

EVRENSEL : Sağlıkta dönüşüm çıbanı

Dünya Sağlık Örgütü’ne (DSÖ) göre

  • Türkiye kızamık hastalığında dünyada 3., Avrupa’da ise 1. sıraya yükseldi.

Dün gazete manşetimize taşıdığımız bu haberi bugün sağlıkçılarla görüştük.

Tablonun daha vahim olduğu ortaya çıktı. Çünkü sorun yalnızca kızamık değil.

Özellikle bölge illerinde daha önce denetim altına alınan

  • şark çıbanı, kolera, tüberküloz gibi hastalıklarda ciddi artış görünüyor.

Sağlıkçıların ortak tespiti ise yabancı değil.

Sağlıkta özelleştirme projesi olarak AKP Hükümeti döneminde uygulanan Sağlıkta Dönüşüm Projesi

KOLERA, TÜBERKÜLOZ, SITMA, ŞARK ÇIBANI!

Konuyu gazetemize değerlendiren, Türk Tabipler Birliği (TTB) Genel Başkanı
Prof. Dr. Özdemir Aktan
 ve Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) Genel Başkanı Dr. Çetin Erdolu, kızamık salgınındaki temel nedenin;

  • Sağlıkta Dönüşüm Programıyla birlikte koruyucu sağlık hizmetlerinin 
    tümden rafa kaldırılması olduğuna dikkat çekti.

Sağlıkta dönüşüm programından önce kızamık hastalığının denetim altına alındığını söyleyen Aktan ve Dolu uyardı:

  • “Yalnızca kızamık değil, daha önce denetim altına alınan, şark çıbanı, kolera, tüberküloz gibi hastalıklarda da salgın riski var.”

HANİ KIZAMIK İÇİN AŞILAMA YAPILMIŞTI ?

  • TTB Başkanı Prof. Dr. Aktan, 2010’da Aile Hekimliği sistemine geçişle birlikte daha önce sağlık ocakları üzerinden yürütülen
    koruyucu sağlık hizmetinin ortadan kalktığını
     hatırlattı.
  • “Aile hekimliğine geçişle kamusal sağlık hizmeti ortadan kalktı ve 1. Basamak sağlık hizmeti özelleşti. Aile hekimliği sadece ilaç yazımı ve muayene işlemleri yapan tedavi edici hekimlik düzeyinde kaldı.” dedi.

Aşılama, çevre sağlığı, kullanılan su, barınma ve beslenme gibi sağlığı etkileyen pek çok hizmetin “koruyucu sağlık hizmeti” kapsamına girmesi gerektiğini söyleyen Aktan, “Örneğin Sağlık Bakanlığı, Aile hekimliğiyle iyi bir aşılama sistemine geçildiğini söyledi. Hatta 2011 yılında %98 kızamık aşılaması yapıldığını açıkladı. Ancak
Dünya Sağlık Örgütü’nün verileri iyi bir aşılama yapılmadığını ve aşısı yapılmayan ve bağışıklığı olmayan geniş bir kesimin olduğunu gösteriyor
” diye konuştu.

Öte yandan tek tehlike kızamık değil. Prof. Dr. Aktan, bölge illerinde uzun süre önce kaybolmuş şark çıbanı hastalığının yeniden ortaya çıktığına vurgu yaparak özellikle Suriye ile sınır olan illerin tehlike altında olduğunu kaydetti.

BİTİRİLMİŞ SITMA GERİ GELDİ!

SES Genel Başkanı Dr. Çetin Erdolu, Sağlıkta Dönüşüm Programı ile  birlikte
aşı üretiminin ortadan kalktığını söyleyerek nedenini de şöyle açıkladı:

  • “Aşı üretmek, küresel sermayeye kaynak aktarmamak anlamına geliyor.
    Bu sağlıkta dönüşümün esas amacına ters. Çünkü sağlıkta dönüşümle sadece kar getiren hastalıklara bakılıyor.”

Aşılamanın da başvuru esasına göre düzenlendiğini söyleyen Erdolu, “Aile hekimliği hizmet talepli bir sistem. Aile hekimliğine giderek aşılama talebinde bulunanların aşısı yapılıyor.” dedi.

BAKANLIK İŞBİRLİĞİ YAPMAZSA TABLO KÖTÜLEŞİR

Tüberküloz olgularında artış görülmeye başlandığını söyleyen Erdolu,
Türkiye’de tümden silinmiş olan sıtma olguları görülüyor.
Mardin’de, 80 sıtma vakası görüldü
.” dedi.

Bulaşıcı hastalıkların önlenmesi için Sağlık Bakanlığı’nın meslek örgütü ve sendikalarla birlikte hareket etmesi gerektiğini belirterek şöyle konuştu:

“Önümüzdeki süreçte koruyucu sağlık hizmetinin verilememesi nedeniyle
çok daha ciddi şeylerle karşılaşacağız. Bu nedenle sendika ve meslek örgütleri
taraf olarak görülmeli birlikte hareket edilmeli. Kârı değil insanı merkeze alan bir sistem oturtulmalı.”

SINIR KENTLERİ RİSK ALTINDA

Savaş, Suriye’de sağlık sistemini çökertmiş durumda. Sağlıkçılar ülkeyi hızla terk ediyor. Savaş sadece bombalarla değil salgın hastalıklarla da sınırı geçiyor.

Diyarbakır Tabip Odası Başkanı Dr. Kemal Karadaş, özellikle Suriye sınırına yakın olan ve yoğun göç alan bölgelerde kızamık, şark çıbanı ve sıtma gibi salgın hastalıkların arttığını dile getirdi.

Antep, Urfa, Batman, Nusaybin gibi yoğun göç alan şehirlerde yıllardır görülmeyen şark çıbanı hastalığının ortaya çıktığına dikkat çeken Karadaş, “Bölgedeki tabip odalarıyla beraber Suriye’ye giderek gözlemlerde bulunduk. Suriye’de koruyucu sağlık hizmetlerinin ve temel sağlık hizmetlerinin tümden çöktüğünü ve  aşılama yapılamadığını tespit ettik.” dedi.

Sağlık Bakanlığın bugüne dek sınırda olan kentlere ilişkin herhangi bir önlem almadığını aktaran Karadaş, “Eğer önümüzdeki süreçte gerekli önlemler alınmaz ve
aşılama yapılamazsa özellikle Rojava sınırına komşu kentlerde salgın hastalıklar artabilir”uyarısında bulundu.

 

Gazete Vatan Emek

Twitter@GazeteVatanEmek

Facebook: https://www.facebook.com/Gazetevatanemek

AYDINLIK BİR GELECEK, çocuklarımıza bırakacağımız en değerli miras…

http://www.gazetevatanemek.com/, 23.9.13

İlkokula başlayan çocuğun ihtiyacı: Güven ve doğru bilgi

 

Dostlar,
Okullar açıldı, 17 milyon dolayında ilk ve orta öğrenim öğrencisi ders başı yaptı..
800 bin de öğretmen..Üniversitelerde 4 milyonu aşkın öğrenci ve 100 bini aşkın akademisyen de..

Yaklaşık 22 milyonluk devasa bir kitle.. Pek çok ülkenin nüfusundan daha fazla..

İstanbul nüfusunun 1,5, Ankara nüfusunun yaklaşk 5 katı..

Dolayısıyla muazzam bir yük ve ağır bir sorumluluk..

Sorunlar çok ve çeşitli.
Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı nelerle meşgul?

Eğitim düzenini giderek dincileştirmek, laik – karma – bilimsel – sorgulayıcı – uygualmalı eğitimden giderek kopmak, Atatürk‘ü ve öğretisini kitaplardan çıkarmak.. vb.
Tarih ve insan hakları önünde mahçup edecek bir gündem..

Bakan Avcı, okullar açılırken, bilgece bir söylev verebilseydi keşke..

4+4+4 ucubesinin acı sonuçları ancak deneme – yanılma ile görülebildi siyasal iktidar tarafından.. Oysa bir siyasal iktidarın soyutlama ve bilimsel öngörüler – kestirimler yapabilmesi beklenmez miydi?? Pilot projelerle yol alması beklenmez miydi?

****

İlkokula başlayan çocukların temel gereksinimi GÜVEN

Bu duyguyu kırmamak, beslemek gerekiyor.
Çocuklarımızın özgüvenli yetiştirilmeleri yaşamsal önem taşımakta.
Sn. Figen Atalay’ın özlü yazısını paylaşmak uygun olacak.

Sevgi ve saygı ile.
23.9.13, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

==========================================

İlkokula başlayan çocuğun ihtiyacı: 
Güven ve doğru bilgi

figen_atalay

 

FİGEN ATALAY
figen_atalay@yahoo.com

 

Anne-babalar, ilkokula başlayan çocuğunuzun güvene gereksinimi var.
Onun karşısında kaygılı görünmeyin. Okul yaşamı ile ilgili verilecek doğru bilgi
çok önemli. Çocuğunuza, kendi güzel ve neşeli okul anılarınızı anlatmanız da
çok işe yarayabilir.

Özel Mektebim Okulları Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık Bölüm Başkanı
Dilek Yurdabak Manik, ilkokula yeni başlayan çocukların anne-babalarına,
ilk haftaların kolay geçmesi için şu önerilerde bulundu:

Kaygılarını giderin:

İlkokul 1. sınıfta, çocuğun eğitim yaşamıyla ilgili tutumları ve alışkanlıkları oluşmaya başlar. Yeni arkadaşlar, yeni bir öğretmen ve değişik bir ortama adım atacak olmak, çocukta kaygı yaratabilir. Çocuklar ilkokula hem psikolojik hem de akademik olarak hazır oldukları zaman, okula uyum sağlamaları çok daha kolay olur.

Güven aşılayın: 

Çocuklar, çevrelerini çok iyi gözlemlerler ve yakın çevrelerindeki kişilerin tepkilerinden kolayca etkilenirler. Özellikle bu noktada anne babanın yapması gereken, varsa kaygılarını en alt düzeylere indirmeye çalışarak çocuğa yeni başlangıcı için güven vermektir. Anne ve baba da kendini hazırlamalı ve ortak bir tutum içinde olmalıdır.
Bu koşul, çocuğunuzun tüm yaşamı boyunca izlenmesi gereken önemli,
vazgeçilmez bir koşuldur.

  • Anne-babanın ortaklığı çocuğa her zaman güven verir.

Okulla ilgili doğru bilgiler verin: 

Çocuğa ilkokulla ilgili doğru bilgiler vermek, çocuğun okula karşı yanlış beklentiler içine sokulmaması açısından çok önemlidir. İlkokul dönemi, çocuğa olduğundan çok zor ya da olduğundan daha kolay anlatılmamalıdır..

Öğretmenler de dikkatli olmalı: 

Anne-babanın tüm çabalarına karşın duygusal olarak hazır olmayan çocukların,
eğitim yaşamıyla ilgili tutumları olumsuz yapılanır. Bu durum, zihinsel olarak
sorun olmamasına karşın, yeterli performans alınamamasına neden olur.

60-66 aylık çocuklarda genel anlamda bu durum kaçınılmazdır.
Ailelerin ve öğretmenlerin beklentilerinin yüksek olmaması gerekir.

(Cumhuriyet Pazar Dergi, 22.9.13)