Yazar arşivleri: Ahmet SALTIK

Ahmet SALTIK hakkında

Atılım Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet SALTIK’ın özgeçmişi için manşette tıklayınız: CV_Ahmet_SALTIK Hekim (Halk Sağlığı Profesörü), Hukukçu (Sağlık Hukuku Uzmanı) Mülkiyeli (Kamu Yönetimi - Siyaset Bilimci)

ADD: EMPERYALİZME BEL BAĞLAMANIN ACI SONU VE ATATÜRK DEHASI

BASINA VE KAMUOYUNA 

EMPERYALİZME BEL BAĞLAMANIN ACI SONU VE ATATÜRK DEHASI

Karadeniz komşularımız Rusya Federasyonu ile Ukrayna arasında beklenen savaş 24 Şubat 2022 sabahı başladı.

Genel geçer savaş karşıtı açıklamalar dışında, Türkiye ve etkilenecek diğer ülkeler açısından değerlendirme yapmak gerekirse:

Kuzey komşumuz Sovyetler Birliğinin dağıldığının 26 Aralık 1991 tarihinde Gorbaçov tarafından ilan edilmesi ile birlikte, bağımsız hale gelen cumhuriyetler, bölgede egemen olmaya çalışan emperyalist devletlerin paylaşım alanı haline gelmiştir.

Bu cumhuriyetlerin önemli bir kısmında Sovyet dönemi yöneticileri işbaşına gelmekle birlikte, yükselen ekonomik krizin etkisiyle her türlü beşinci kol faaliyeti hız kazanmıştır.

Yıkılan rejimin zenginliklerine el koyan oligarklar, mafyatik ilişkilerle büyük güce ulaşmışlar, bu gücü korumak ve yeni ekonomik ilişkiler geliştirmek için emperyalist devletlerle kirli ve karanlık ilişkiler kurmuşlardır.

Türkî Cumhuriyetler olarak anılan Orta Asya’daki devletler, “İslam” etkisi kullanılarak CIA destekli FETÖ’ye açılmış, bu emperyalist işbirlikçisi örgüt öğretmen maskesi altında bağımsızlığını kazanan cumhuriyetlerde ABD (CIA) adına ajan faaliyetleri yürütmüştür.

Sovyetler döneminin Doğu Avrupa’ya komşu kesiminde kalan cumhuriyetler ise, yaygın şekilde Soroscu “Turuncu Devrim” adı verilen Batı yanlısı protesto hareketleri üzerinden emperyalizmin etki alanına sokulmuş, bu etkinin sürekli hale gelebilmesi için ya NATO üyesi haline getirilmişler ya da topraklarını ABD üslerine açmışlardır.

Çek Cumhuriyeti, Macaristan, Polonya, Bulgaristan, Estonya, Letonya, Litvanya, Romanya ve Slovakya apar topar NATO üyesi yapılmış, Yugoslavya’nın Batı emperyalizmi tarafından parçalanması ile ortaya çıkan Slovenya, Hırvatistan, Karadağ, Kuzey Makedonya ve Arnavutluk da NATO’ya alınmışlardır.

Birer NATO (ABD) üssü haline gelen bu ülkeler dışında kalan alanlarda da ya ABD üsleri kurulmuş ya da büyük ölçüde silah yığınağı başlatılmış, son olarak Yunanistan’da, özellikle Batı Trakya ve Dedeağaç’da büyük askeri yığınak ve tatbikatlar yapılmıştır.

Özellikle Ukrayna’daki turuncu devrimler sonucu yönetime getirilenlerin, Rusya Federasyonu’ nun Avrupa’ya doğalgaz akışını sağlayan nakil hatları üzerinde hak iddia etmesiyle ekonomik savaş başlamıştır.

Rusya Federasyonu’nu çevreleyen yeni NATO üslerinin varlığı ve Ukrayna’nın NATO bünyesine alınmak istenmesi Batı tahriklerini en üst noktaya taşımış, 2014 yılında Rusya tarafından ilhak edilen Kırım’dan sonra, yine Ukrayna’nın Rusya sınırındaki stratejik bölgeleri olan Luhansk ve Donetsk, Rusya güdümüyle bağımsızlıklarını ilan etmişler ve hemen Rusya ile diğer bazı ülkelerce tanımışlardır.

Luhansk ve Donetsk Cumhuriyetleri (!)’nin yardım istemeleri bahanesiyle de Rusya Federasyonu 24 Şubat 2022 sabahından başlayarak Ukrayna’nın stratejik bölgelerini vurmaya başlamıştır.

ABD Başkanının Rus saldırganlığına yanıtı ise, yalnızca ekonomik yaptırımlar ve bankacılık sisteminin hedef alınacağı olmuştur.

Çatışma başlamadan önceki en ilginç gelişme ise; ABD ve AB ülkelerinin, Rusya’ya yönelik kuru tehditler dışında kıllarını kıpırdatmamaları, Ukrayna’ya herhangi bir şekilde askeri yardım yapmayacaklarını, Rusya ile savaşmayacaklarını açıklamaları, yani uzun süredir kışkırttıkları Zelenski yönetimindeki Ukrayna’yı ortada bırakmaları olmuştur.

Bütün bu gelişmeler emperyalizmin egemenlik alanlarını korumak için neler yapabileceğini, dik durmasını beceremeyen ülkelerin emperyalistler tarafından nasıl piyon olarak kullanılıp zora düşünce ortada bırakılacağını bir kez daha göstermiştir.

Yüz yıl önce İngiliz emperyalizminin teşvikiyle Anadolu’yu işgale kalkışan Yunanistan’ın ve 1990’ da ABD’nin kışkırtmasıyla Kuveyt’i işgal eden Irak’ın yaşadıklarından ders alınmadığı ortadadır.

Gelinen noktada – ne yazık ki bütün uyarılara karşın onyıllardır ısrarla sürdürülen yanlış politikalar sonucu – enerji ve tarım ürünleri ithalatı yönünden bağımlı hale geldiğimiz Rusya ve yine tarım ürünleri aldığımız Ukrayna arasında yaşanan bu savaşın ülkemizi çok olumsuz etkileyeceği açıktır. Daha şimdiden Türk Lirasının en çok değer yitiren 2. para birimi olması bunu göstermektedir.

Öte yandan; savaş halindeki her iki ülkenin de Karadeniz’de kıyısı olması ve Ukrayna’yı kışkırtan ülkelerin deniz yolu ile yardım gönderme olasılığı da, Boğazlara egemen olan ülkemizi doğrudan ilgilendirmektedir.

Nitekim ortaya çıkan savaş hali, 1936 yılında Mustafa Kemal Atatürk tarafından büyük bir öngörüyle düzenlenen Montrö Boğazlar Sözleşmesi kapsamındadır ve Karadeniz’de kıyısı olmayan ülkeler, bu barış denizine savaş gemisi sokamayacaklardır.

Büyük Atatürk 86 yıl önceden bölgede gelişebilecek büyük bir savaşı, belki de 3. Dünya Savaşını önleme başarısını göstererek dehasını bir kez daha ortaya koymuş, bu Sözleşmeyi her fırsatta küçümseyenleri mahcup etmiştir.

Keza, Atatürk’ün emperyalistleri bölgeye yaklaştırmamak için komşularımızla imzaladığı Balkan Antantı ve Sadabat Paktı’nın ne denli önemli olduğu da -2. Dünya Savaşından sonra- bir kez daha ortaya çıkmıştır. Balkan Antantı olmayınca Balkanlar, Sadabat Paktı kalmayınca da Irak başta olmak üzere diğer komşularımız ateş hattında kalmışlar, büyük acılar çekmişler, bölünmüşler, emperyalizme yem olmuşlardır.

Ülkemizi yönetenlerin -ve tabii yönetme iddiasında olanların- bütün bu yaşananlardan ders alması, komşularla dostluk ve barışa dayalı ilişkiler kurmanın, emperyalistlerle mesafeli, başı dik, bağımsız Atatürkçü dış politika uygulamanın önemini kavramaları elzemdir.

Atatürk’ün “YURTTA BARIŞ DÜNYADA BARIŞ” politikası ancak böyle hayata geçecektir.

Filler tepişirken ezilen çimen olmamanın yolunu Atatürk yüz yıl önce göstermiştir, KEMALİST CUMHURİYET!

  • NE ABD NE RUSYA, YAŞASIN ANTİEMPERYALİST TAM BAĞIMSIZ TÜRKİYE !

ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE DERNEĞİ
GENEL MERKEZİ

Ukrayna-Rusya savaşı ve verdiği dersler

Barış Doster
Barış Doster
Cumhuriyet, 26 Şubat 2022

 

Ukrayna’da son üç günde yaşananlar, her açıdan derslerle dolu. Bu derslerin tarihi, siyasi, iktisadi, coğrafi, askeri, diplomatik, stratejik, jeopolitik yönleri var. Madde madde tartışalım.

Birinci ders: Liderler, siyasetçiler, devlet yönetiminde sorumluluk alanlar çok iyi tarih, coğrafya, iktisat, siyaset bilmelidir. Satrançta usta olmalıdır. Rakibi, düşmanı, hasmı çok iyi tanımalı, tartmalıdır. Yönettiği ülkenin devlet kapasitesini, dayanma gücünü çok iyi ölçüp biçmelidir. Ukrayna Devlet Başkanı Zelenski, belli ki bu konularda çok yetersiz. Bırakın uzak geçmişi, Çarlık dönemini, Soğuk Savaş yıllarını, 2008’de Rusya ve Gürcistan arasındaki savaştan gerekli dersi çıkarsaydı, ülkesi bu duruma düşmezdi.

İkinci ders: Rusya son 100 yılda üç kez isim, üç kez rejim, üç kez siyasi harita değiştirdi. Çarlık Rusyası, Romanov Hanedanlığı yıkılıp, 1917 Ekim Devrimi sonrasında 1922’de SSCB, komünist rejim kuruldu. 1991’de SSCB dağıldı. Federal bir cumhuriyet, yarı başkanlık sistemi, kapitalist ekonomi kuruldu. Fakat Rusya’nın jeopolitik arzuları ve duyarlılıkları, devlet deneyimi, diplomatik hafızası hiç değişmedi.

Üçüncü ders: Rusya, Gürcistan’la 2008’de savaştı. Gürcistan toprak kaybetti. Rusya, Ukrayna’yla savaşıyor. Ukrayna toprak kaybetti. Bu durum şunu gösterdi:

  • Rusya’nın kabul etmediği hiçbir bölge ülkesi, NATO’ya üye olamaz.
  • Rusya, NATO’nun Rusya’ya dönük kuşatma, çevreleme adımlarına bir kez daha silahla karşı koydu çünkü.

Dördüncü ders: ABD, NATO, Avrupa Birliği ve İngiltere’nin, ne Ukrayna için savaşması ne de Rusya’ya karşı savaşması söz konusuydu. Çünkü böyle bir güçleri yok. NATO’nun 5. maddesi de Ukrayna için işlemez. Zira Ukrayna, NATO üyesi değil. Rusya’ya karşı açıkladıkları ekonomik yaptırımlar ise Rusya’yı caydırmaktan, Rusya lideri Putin’e geri adım attırmaktan çok uzak.

UKRAYNA’YI YÖNETENLER BUNLARI GÖREMEDİ

Beşinci ders: Almanya başta, Avrupa’nın Rus doğalgazına olan yüksek bağımlılığı, Avrupa’nın Rusya’ya karşı elini zayıflatıyor. Bugünden yarına, akşamdan sabaha doğalgaz yerine başka bir enerji kaynağı ikame etmek, Rusya gibi büyük bir enerji tedarikçisi yerine başka bir ülke koymak da olanaksız. O nedenle Almanya’nın durdurduğu Kuzey Akım 2 projesi, Rusya açısından gelir kaybına sebep olsa da Almanya açısından da büyük bir sorun yaratacaktır.

Altıncı ders: Rusya lideri Putin, kendisini adeta yeni bir kurucu lider olarak görüyor, tarihe böyle geçmek istiyor. Ülkesini yönettiği 2000 yılından beri, önce Rusların hayli incinmiş, örselenmiş olan ulusal gururunu tamir etti, ülkesinin yakın çevresinden başlayarak, ardından daha geniş bir coğrafyaya yönelerek güvenliğini sağladı. Otoriter yönetimiyle ekonomide, diplomaside, bürokraside, güvenlikte önemli adımlar attı. Birkaç gün önceki konuşmasında Lenin’i eleştirmesi, Çarlık Rusya dönemine dikkat çekmesi, Soğuk Savaş yıllarından bahsetmesi, bu iddiasının kanıtı. Karşısındaki liderlerin (ABD’de Biden, İngiltere’de Johnson, Almanya’da Scholz) Putin’le kıyaslanabilecek bilgi birikimi, bürokratik deneyimi, devlet tecrübesi yok. Putin; Rusya’nın, ekonomik gücünün ve sınırlarının çok ötesinde, geniş bir alanda politik ve diplomatik nüfuza ulaşmasını sağladı. Suriye, Libya, Dağlık Karabağ, Doğu Akdeniz, Kazakistan, Çin’le kurulan stratejik ilişkiler bunlardan sadece birkaçı.

Yedinci ders:

  • Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin ne denli vazgeçilmez ve yaşamsal olduğu bir kez daha görüldü.

Sekizinci ders: Rusya; Türkiye’nin üç büyük dış ticaret ortağından biri, en büyük doğalgaz tedarikçisi, en çok turist yollayan ülkeler arasında, en fazla buğday ithal ettiğimiz ülke. Dahası, Türkiye; Rusya’dan S-400 hava savunma sistemi aldı. Rusya, Mersin Akkuyu’daki ilk nükleer santralı yapıyor ve çalışacak Türk personeli eğitiyor. Tüm bunlar, Rusya’nın Türkiye’nin ekonomisi, ticareti, enerji kullanımı, savunması üzerindeki gücünü gösteriyor. O nedenle Türkiye çok dikkatli olmak zorunda.

Kısacası; devlet yönetmek zor, milletin sorumluluğunu üstlenmek çok zor iştir. Büyük önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün sözleriyle “Mesuliyet yükü her şeyden, ölümden de ağırdır”.

ÇARŞAMBA İĞNELERİ – 23 Şubat 2022

Türk Vatandaşı Naci BEŞTEPE

DÜŞÜŞ

MİT mensubu ile ilgili haberleri dolayısıyla cezaları kesinleşen Murat Ağırel ve Barış Pehlivan, Silivri Cezaevi’nde beş saat kaldıktan sonra tahliye edildiler. Halk TV’ye çıkıp konuştular.

Aydınlık Gazetesi ve VP Gen. Sekreteri basın özgürlüğüne yapılan baskıyı es geçip gazetecileri sömürü ile, gözaltından rant çıkarmakla suçladı.

Bir dönemin direniş kahramanlarının önlenemez düşüşü…

BERABER

RTE, “Külfeti hep birlikte sırtlayacağız”

Sırtlayalım da;

  1. Gemicikleri beraber almadık,
  2. Kaymak garantili ihaleleri beraber kazanmadık,
  3. Merkez Bankası birikimlerini paylaşmadık,
  4. Sarayları, uçakları beraber kullanmıyoruz…

GÜÇLÜ

RTE halktan fedakarlık istedikten bir gün sonra, “Türkiye ekonomik olarak tarihinin en güçlü dönemine girmektedir.” dedi.

Güçlendikçe fedakarlık edeceksek zayıflayalım…

GEÇÇEK

Tarkan’ın AKP sözü veya iması geçmeyen şarkısı için AKP’lilerin demediği kalmadı.

Gerçeği kabul etmek zor…

ŞARKILAR

Tarkan’dan “Geççek”,

Bülent Ersoy’dan “Götür”,

Kocakafalar’dan “Yüksek yüksek oranlarda zam yapmasınlar”

şarkıları sosyal medyayı sallıyor.

Zeki Müren’in dediği gibi,”Ah bu şarkıların gözü kör olsun”

Geçirir de, götürür de…

 ZORBA

İBB’nin halka yardım çağrısıyla toplanan 6.2 milyar TL. Kaymakamlıkça defterdarlığa aktarıldı.

Halkına yardım etme, halkın yardımlaşmasına engel ol.

Kıskanç zorba…

DEĞERLENDİRME

Elektriğe, akaryakıta gümbür gümbür zam yaptılar, ucundan azıcık düşürmek için değerlendire değerlendire bir hal oldular.

Seçimde değerlendirilir…

AHLAK

Siyasal davadan hüküm giyen gazeteci Hülya Kılınç,”Ahlak polisi” tarafından gözaltına alındı.

Ahlaksızlık…

DÜZEN

TÜİK’e göre yaşamdan mutlu olan erkeklerin oranı geçen yıla göre %0.7 artarak %43.9; kadınların oranı %53.1’den %54.6 olmuş.

Düzenden memnunlar…

ÖNEMLİ

MSB Akar NATO toplantısında, “Karadeniz’de Montrö’nün getirdiği bir statüko var. Bu statüko ile Karadeniz’de denge, güvenlik ve istikrar var. Bunun da hayati önemi haiz olduğunu her fırsatta belirttik, belirtmeye devam ediyoruz.

Amiral Gürdeniz’in eşi de soruyor, ”Öyleyse, bildiri yayımlayan amiralleri neden gözaltına aldınız, neden kelepçe taktınız, neden yurt dışı çıkış yasağı koydunuz, neden yargılıyorsunuz?”

Akar söylerse önemli, başkaları söylerse suç…

NATO

MSB, NATO’ya üye oluşumuzun 70. yılı için hazırladığı özel klipte “NATO’nun en güçlü ikinci ordusuna sahip Türkiye, ‘güvenilir, güçlü ve etkin’ bir müttefik olarak NATO’nun güvenliğinin tam merkezinde yer almaya ve üzerine düşen görevleri eksiksiz yerine getirmeye devam ediyor.” diyor.

Bu NATO’cuyu, ABD’ye karşı bağımsızlık mücadelecisi göstermezler mi!..

SUÇLU

MİGROS’ta işten atılan işçiler YK Bşk. Özilhan’ın evinin önünde eylem yaptıkları için kelepçelenerek gözaltına alındı.

Hak arama suçu…

ÖZENTİ

Kılıçdaroğlu, 28 Şubat mağduru olduğunu söyledi.

RTE böyle iktidar oldu diye özeniyor mu?..

ÇANAKKALE

RTE, 26 Şubat’ta doğum gününde açmayı planladığı 1915 Çanakkale Köprüsü’nün açılışını halkın isteği üzerine 18 Mart’ta aldıklarını açıkladı.

Halkının isteklerine karşı bu senli duyarlı bir lider bir daha gelmez dünyaya!..

YALAKA

Türkiye gazetesi yazarı Fuat Uğur, Cem Yılmaz’la birlikte Tarkan’ı hedef göstererek, “Muhalefetin militanlığına soyunarak yalakalığın sınırlarını zorluyor” dedi.

İktidara yalakalık yapsalardı sınır yoktu…

ZEKA

AKP milletvekili Akbaşoğlu, Almanya ve Fransa’da 150 Avroya dolan poşetin %7 enflasyonla şimdi 750 Avroya dolduğunu söyledi.

%7 ile yedi katı karıştırıp aklınca millete AKP zamları için “az bile” mesajı verdi.

Saray soytarılığı “zeka” ister…

TECAVÜZ

Erzurum’da Diyanet’e bağlı bir Kur’an kursunda çocuklara işkence yapıldı, 7 çocuk cinsel istismara uğradı.

Laik eğitimde düşüş, ahlaksızlıkta yükseliş…

BATIYOR

Erzurum’da 400 kadar AKP-MHP üyesi toplu halde İYİ Parti’ye geçti.

Geminin su aldığını gördüler…

PİSLİK

Bayburt’ta İl Özel İdaresi’nin mescidinin tabelasındaki T.C. ibaresini kaldırdılar.

T.C. sofrasında yerler, sofrayı pisletirler…

ÖZTÜRKÇE

Aydınlık’ta U. Reyhan, Tarkan’ın şarkısının Türkçesinin bozukluğunu tenkit ediyor.

Tarkan’ı eleştirenlere katlanılmadığından yakınıyor, ”Böylece ülkede kimsenin değil ama Tarkan’ın eleştiriden münezzeh olduğunu anladık” diyor.

Ne Türkçe ama!..

 

 

Avrupasızlaştırma-3

İnsan hakları kazanımlarına meydan okuma ve ulusal hukuku çiğneme alışkanlığının ulaştığı en uç ve üst eşik: Avrupasızlaştırma.-1.

Kazanımlarda aşamalı olarak sağlanan oydaşmaya karşın tek kişi yönetimindeki ayrışma halkaları: Avrupasızlaştırma-2.

(AS: bu 2 yazı için lütfen tıklayınız : Avrupasızlaşlaştırma | Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc

“İnsan haklarına dayanan demokratik hukuk devletine dönüş, Avrupalılaşmak”tır- 3.

Hukuktan uzaklaşma, iktisadi bunalımın itici gücü oldu; çok yönlü yoksulluk ve öncelikle gıda kıtlığı, sonuç.

  • Hukuka dönüş, ilk adım olmalı.

Hukuka dönüş, öncelikle yürürlükteki hukuk kurallarına saygı ile Anayasa ve yasaların gereklerini yerine getirmektir.

Unutmayalım: Güvence altına alınan hak ve özgürlük gerekleri açısından, Anayasa ve Avrupa Sözleşmesi (AS: AİHS) arasında büyük ölçüde örtüşme var; suçsuzluk karinesi örneği. Demirtaş-Kavala davalarında sorunun kaynağı, İHAS ve Anayasa arasındaki düzenleme farkı değil,

  • tek kişi yönetiminin en üst düzeydeki kurallara saygı göstermemesi.

Demokrasiye dönüş, hukuka dönüşe özdeş bir süreç. “Gerçekten demokratik rejim”in (İHAS, Bşl.) ve “demokratik hukuk devletinin (Any., md.2) asgari gereklerinden 2017’de uzaklaşıldığından, Anayasa değişikliği acil.

Bu bakımdan, Ahlatlıbel Bildirisi önemli: “Avrupa Konseyi ve Avrupa Birliği normları çerçevesinde temel hak ve özgürlükleri” güvencelemek. Bu irade, Cumhur İttifakı ortağının,

  • “Avrupa normlarına bağlı kalacaklarmış. Bu kadar mı yozlaştınız…”

sözlerinin tam tersine, Avrupa yolunda, İnönü-Menderes-Demirel-Özal-Ecevit tarafından atılan -Bahçeli ve Erdoğan’ınkiler dâhil- adımları, 21. Yüzyıl gerekleri ışığında yeniden hukuk kurallarına dönüştürmeye yöneliktir.

Doğru bilgiye dönüş: Bu nedenle özellikle AKP ve MHP yönetimi ile özdeşleşen bilgi kirliliğine karşı ortak mücadele, hukuka ve demokrasiye dönüşün ana halkası olmalıdır. Dezenformasyon ağındaki üç kavram: egemenlik, koalisyon, beka.

Hazırlanmasına Türkiye’nin katıldığı İHAS kurallarına saygı göstermek, -ahde vefa ötesinde- bir ulusal onur sorunudur. Asıl egemenlik sorunu, ulusal limanlar üzerinde uluslararası şirketlere 49 yıllık ayrıcalık tanımaktır.

Koalisyon (güçbirliği) hükümetine gelince; 6’lı birlik (CHP, İYİ P., SP, DP, DEVA P. ve Gelecek P.) karşısında 3’lü koalisyon ortakları (AKP-MHP-BBP), geçmiş dönem koalisyon hükümetleri olumsuzluklarını gündeme getirmeye başladı, şu iki gerçeği göz ardı ederek:

“Koalisyona son” sloganı ile hükümeti kaldırdıkları halde, Cumhur İttifakı yoluyla, TBMM’ye ters kelepçe vuran kendileri.

“Demokratik güçbirliği” gereği: Oysa, hükümetsiz koalisyon ile ülkeyi sürükledikleri “siyasi-hukuki -iktisadi” bunalım sarmalından çıkışın yolu, geniş bir ‘demokrasi koalisyonu’ dur.

Beka, iktidarı ömür boyu elde tutmak değil, ülkenin doğal-tarihsel-kültürel mirasını sahiplenmektir. Bu da, genç kuşakları hukuk ve demokrasi ereğinde çağdaş eğitimle yetiştirmekle olur. Bu nedenle, insan hakları kazanımlarının dış güçler söylemli “beka sopası” ile gölgelenmesine olanak tanınmamalı.

Geniş demokrasi güçbirliği, “Kurtuluş ve Kuruluş” esinli olup, 6’lı adım, eksikliklerine karşın, tarihsel ve yaşamsaldır. Bu adım, HDP-TİP ekseninde kurulmakta olan sol ittifak için de itici güç olarak görülebilir.

Her iki güçbirliğinin, özeleştiriler eşliğinde dünyevi hukuk yolunda adımlar atması, AKP içinde demokrasi seçeneği arayan vekil ve grupları için umut kaynağı olacaktır.

Bütün bunlar, demokratik hukuk devletine dönüşün kilometre taşlarını oluşturacağı için, “ya seçimlerden sonra 360 oy alamazsanız ne yapacaksınız?” benzeri sorulara da yanıt oluşturabilir.

KIRILMA MI, KAZANIM MI?

Hayır bloku, Millet İttifakı için itici güç oldu; Millet İttifakı da 6’lı güçbirliği için. Çelişki şurada: Ahlatlıbel-Bilkent yolu, 2017 ‘evet’çilerine de açıldığı halde, kimi ‘hayır’cılar dışarıda kaldı.

Bu çelişki, ‘evet’çilerin hayır blokunun içkin ögesi haline gelerek, 6’lı birlik ve 3. İttifak arasında demokratik hukuk devleti ekseninde sinerji yaratılabilmesi ölçüsünde aşılabilir.

Şu kayıtla: Artık ayrılmaz bir bütün olan hukuk devleti-sosyal devlet-çevre devleti gerekleri üzerinde ivedi uzlaşma, yalnızca temsili düzlemde müzakereci demokrasi yoluyla değil, yurttaşı da katmayı amaçlayarak; “yurtta barış, dünyada barış” için.

ÇARŞAMBA İĞNELERİ

Türk Vatandaşı Naci BEŞTEPE

ANLAMAZLAR

Bakan Nebati’nin İngiltere’deki toplantıda katılımcılara, “Türkiye’de enflasyon yabancıların kültürel olarak anlayamayacağı sebepten yükseldi ifadesini kullandı.

“Faiz sebep, enflasyon sonuç” tezini anlamıyorlarsa yazıklar olsun!..

İLLEGAL

Halk TV programcısı Ayşenur Arslan, Kıbrıs Türk Mukavemet Teşkilatı için “İllegal ve suikastçı bir örgüt” dedi.

Bilgi, bilinç, zeka?..

SEBEP

  • AKP’li A.H. Çamlı (Yeliz),” bütün zamların sebebi CHP’dir”.

20 yıllık iktidarı inkar ederken ayık mıydı?..

MUCİT

“AKP’den önce doğal gaz yoktu” diyen, zam öncesi benzin kuyruğunun gerekçesinin araç fazlalığı olduğunu söyleyen AKP Erzurum Milletvekili İ. Aydemir bu kez de elektrik zamlarının sebebi olarak 2005’te CHP’nin bir baraj yapımını dava ederek geciktirmesini gösterdi.

Bahane bulma mucidi diyeceğim ama kitabına uyduramıyor…

SORUMLU

AKP Grup Başkanvekili Mahir Ünal, peş peşe gelen zamlara ilişkin olarak, “Bu zamları devlet yapmıyor. Uluslararası piyasalardan gelen zamlar bir süredir yansıtılmaya başlandı” dedi.

Şu zamları yapanı bir yakalasak…

BAYRAK

Kara paracı Falyalı’nın tabutuna Türk ve KKTC Bayrakları sarıldı.

..k yolunun şehidi…

ŞEHİT

KKTC Ekonomi ve Enerji Bakanı Hakkı Atun “vatana ihanetten” idam edilen İskilipli Atıf’ı şehit saydı.

Falyalı’yı yanına gömsünler…

NERELERDE

RTE, “Batı’da şu an elektrik, doğal gaz fiyatları nerelerde… Biz şu anda vatandaşlarımızı çok daha rahatlatabilmek için her türlü indirimi uyguladık, uygulamaya devam ediyoruz. Biz vatandaşımızı enflasyona ezdirmedik, ezdirmeyeceğiz”

  1. Batıda yaşam standardı nerelerde?
  2. İndirimli fiyatlar böyleyse bir de bindirirse ne olur?
  3. Ezildiğimize göre biz onun vatandaşı değiliz…

İMANSIZ

Erzurum’da Hacı Bahattin Evgi Yatılı Erkek Kuran Kursu’nda yedi çocuğun cinsel saldırıya uğradığı; müdürün çocukları sopayla, terlikle, Kur’anla, dövdüğü, kaçak belletmen çalıştırıldığı ortaya çıktı.

Müftü gerekeni yapmadı.

Sezen Aksu’nun şarkı sözlerine bile karışan DİB Erbaş’tan ses çıkmadı.

  • Din satan imansızlar…

ÖZÜR

RTE kalabalık bir bakan heyeti ile BAE’ni ziyarete gitti.

“15 Temmuz darbesini finanse etti” dedikleri Emir’den özür dilemek için mi?..

(16.02.22)

Halil Çivi şiiri : ZEHİRLİ DUYGULAR ZEHİRLER

Prof. Dr. Halil Çivi / İMZA...Prof. Dr. Halil Çivi
İnönü Üniv. İİBF Eski Dekanı
Halk şairi

 

ZEHİRLİ DUYGULAR ZEHİRLER

Adalet çarkının milini kırar,
Cebir, şiddet, kin ve nefret zehirler.
Düşmanlık edecek insanlar arar,
Cebir, şiddet, kin ve nefret zehirler .
Xxx
Cehaletin ikliminde semirir,
Her inancı, her kutsalı sömürür,
Dünyamızı cehenneme çevirir,
Cebir, şiddet, kin ve nefret zehirler.
Xxx
Kalpler sağırlaşır, gözler kör olur,
Kızgın öfke ateş olur, kor olur,
Zehirli duygunun kahrı zor olur,
Cebir, şiddet, kin ve nefret zehirler.
Xxx
Ahlak pınarını kökten kurutur,
Vicdanları paslandırır, çürütür,
İnançları bir mum gibi eritir,
Cebir, şiddet, kin ve nefret zehirler.
Xxx
İnsanlığın ikliminden uzaktır,
Taşıyana ömür boyu tuzaktır,
Zehire bulaşmış kirli azıktır,
Cebir, şiddet, kin ve nefret zehirler.
Xxx
Akla değil, duygulara seslenir,
Yobazlıkla, kör inançla beslenir,
Irkçılıkla, dincilikle süslenir,
Cebir, şiddet, kin ve nefret zehirler.
Xxx
Herkesi nefsinin kölesi sanır,
Öfkeye kapılır, küplere biner,
Dediği olmazsa deliye döner,
Cebir, şiddet, kin ve nefret zehirler.
Xxx
Ne kul hakkı bilir, ne hukuk tanır,
Ne Allah’tan korkar ne de utanır,
Korku salmak için kılıç kuşanır
Cebir, şiddet, kin ve nefret zehirler.
Xxx
Merhametin kapısını bilemez,
Mazlumların göz yaşını silemez,
Hırs küpüdür, doğru yolu bulamaz,
Cebir, şiddet, kin ve nefret zehirler.
Xxx
Aklın ve bilimin sözüne uymaz,
İnadım inat der, yanlıştan caymaz,
Hakkın ve hukukun sesini duymaz,
Cebir, şiddet, kin ve nefret zehirler.
Xxx
Ayrık otu gibi topluma sızar,
Birliğin dirliğin yolunu bozar,
Ulusal dokunun bağını çözer,
Cebir, şiddet, kin ve nefret zehirler.
Xxx
Halil Çivi der ki bu yanlış yoldur,
Cebir ve şiddeti doğmadan öldür,
Kini, nefreti at; sevgiyi doldur,
Cebir, şiddet,kin ve nefret zehirler.
Xxx


Prof.Dr.Halil Çivi
23 Şubat 2022
Çiğli/ İZMİR

Ukrayna krizinin arka planında ne var? 

Ahmet Bülent Meriç kimdir? | Gençlik Haber Sitesi | On5yirmi5.ComA. BÜLENT MERİÇ
ESKİ KİEV BÜYÜKELÇİSİ

Cumhuriyet, 23 Şubat 2022

 

Rusya, Ukrayna ile sınırına 120 bin askerden fazla bir kuvveti yığmış durumdadır. Buna, bir de Kırım yarımadasındaki takribi (AS: yaklaşık) 40 bin asker eklendiği zaman sadece Ukrayna’nın değil, Doğu ve Orta Avrupa’nın da ciddi bir Rus tehdidi altında olduğu ortaya çıkmaktadır. NATO’nun ve Avrupa Birliği’nin yeni güvenlik ve savunma stratejilerini kaleme aldıkları bir dönemde beliren bu tehdidin ne ölçüde gerçekleşebilir olduğu tartışmalıdır. Rusya’nın, Doğu Avrupa ve Baltıklarda güvenlik alt yapısını güçlendiren NATO’yu karşısına alarak, İttifak ile doğrudan bir çatışma ortamına girmesi ihtimali zayıftır.

RUSYA’NIN ÖNERİLERİ

Ancak, henüz NATO’nun kolektif savunma imkânından yararlanamayan Ukrayna’nın durumu farklıdır. Bu ülke zaten, Rusya’nın 2014 yılında gerçekleştirdiği gayrı nizami harekâtlarla güneyinde ve doğusunda toprak kaybına uğramıştır. Ukrayna, Rusya’nın baskısına tek başına dayanabilecek durumda değildir. Ancak, Ukrayna’nın işgali, Rusya’yı 21. yüzyılın küreselleşmiş dünyasında tecrit edilmiş bir haydut devlet haline getirecektir. Öte yandan, bir strateji üstadı olan Putin’in, ülkesini, 1970’li yılların sonunda Afganistan’da olduğu gibi, bir bataklığa sokmasının yıpratıcı olacağını dikkate alması beklenir.

Nitekim, Moskova’nın, Avrupa Güvenlik mimarisini değiştirerek batısındaki tampon bölgeyi yeniden ortaya çıkarmayı hedeflediği açıklık kazanmıştır. Rusya geçen Aralık ayında hem ABD hem de NATO’ya, iki anlaşma taslağı vermiştir. Taslaklarda, özetle, müttefiklerin birbirlerinin topraklarında bulunduracakları asker, silah ve mühimmat miktarının 27 Mayıs 1997’deki düzeyi geçmemesi, NATO’nun daha fazla doğuya doğru genişlememesi ve müttefiklerin Ukrayna ile Doğu Avrupa devletlerinde, Güney Kafkasya’da ve Orta Asya’da hiçbir askeri faaliyette bulunmaması şart koşulmuştur.

ABD ile anlaşma taslağında bu son koşul, bağımsızlığını kazanmış eski SSCB cumhuriyetlerinin hiçbirinde askeri üs kurmama, bunların askeri alt yapılarını kullanmama ve bunlarla askeri işbirliği yapmama şeklinde kaleme alınmıştır.

NATO’nun özgürce karar almasını sınırlayan; Ukrayna ve Gürcistan’ın şartlar yerine geldiğinde NATO’ya üye olabileceklerine dair 2008 Bükreş Zirvesi kararının geri çekilmesi sonucunu verecek olan bu öneriler kabul görmemiştir.

MONTRÖ’NÜN ÖNEMİ

Rusya-Batı ilişkilerinde yaratılan gerilimin sonuçlarının Türkiye’nin güvenliği üzerinde de etkisi olacağı şüphesizdir. Moskova, son yirmi yıldır askeri doktrini değiştirme ve silahlı kuvvetlerini modernleştirme yolunda gizli bir program uygulamaktadır. Kırım’ın ilhak edilmesinden sonra hızla yenilenen Rus Karadeniz donanmasının üssü olan bu bölge, muharip kuvvetlerle tahkim ve nükleer silah sistemleriyle teçhiz edilmektedir.

Ayrıca, S-400 stratejik füze sistemi ve elektronik harp yeteneklerinin yerleştirilmesi sayesinde Rusya, Karadeniz’de “Alan Erişimini Engelleme-Bölgeden Men Etme” imkânına kavuşmuştur. Türkiye’nin Karadeniz’de üstünlüğünü kaybetmesi anlamına gelen bu durumun, Montrö Rejimi üzerinde de sonuçları olabilecektir.

KARADENİZ NATO’NUN HEDEFİNDE

Karadeniz artık NATO’nun ilgi alanına iyice yerleşmiştir. Doğu ve Güneydoğu kanatlarının güvenliği için İttifak’ın Karadeniz’de sürekli varlık göstermesine ihtiyaç duyulabilecektir. Bu da Türkiye’yi, Karadeniz’de, bu kez Rusya’nın üstünlüğüne dayalı yeni statükoyu korumak için Montrö’yü sahiplenme ya da NATO güçlerine kapıları açarak Rusya’yı dengeleme seçenekleriyle karşı karşıya getirebilecektir.

Mevcut krizden çıkış için en makul yol, iki taraf arasında bir güven ortamı yaratılarak, Soğuk Savaş sonrası dönemde olduğu gibi yeni bir Avrupa güvenlik mimarisi oluşturulması için müzakerelere başlanılmasıdır. Ancak, son zamanlarda gerçekleştirilen kuvvet intikalleri ve mesajlardaki sertleşme bunun çok uzağında olunduğunu göstermektedir.

KUSUR TERAZİNİN DEĞİL TARTICININDIR

Prof. Dr. Halil Çivi / İMZA...Prof. Dr. Halil Çivi
İnönü Üniv. İİBF Eski Dekanı

  • İnsanın terazisi vicdan; devletin-iktidarın terazisi de adalettir.

Terazi her şeyi tartar, fakat asla kendini tartamaz. Çünkü terazi doğru tartıp tartmadığını anlayamaz. Sorumluluk terazide değil, tartıcıdadır, ailede, işletmede, devlette adaleti kim dağıtıyorsa ondadır (AS: Terazi – tartaç kalibre edilmiş ise..). Hatta kasıtlı eksik tartmalar; hatalar ve yanlış tartılar anlaşılmasın diye iş kantar ya da terazi ayarlarını bozmaya dek vardırılabilir.

Tartının, yani yönetimin doğru ve adil olup olmadığını anlamak için, tartım yapanların, karar verenlerin değil, çevrenin ve toplumun özgür düşüncesi ve kanısı gereklidir. Bir halk deyimi ile, “Ayna adamın aynası değil, el adamın aynasıdır.” Bu ne nedenle, çağdaş toplumlarda aile, kurum ve devlet katındaki özgürlükçü, katılımcı, çoğulcu ve ortak akılla karar vermeye dayalı demokrasiler kaçınılmaz olur.

Toplumun her basamağında tek kişiye tanınan yetkiler ve kararlar eğer toplumsal denetim süzgecinden geçmiyor ve karar sahipleri hesap vermiyor ya da vermekten kaçınıyorlarsa, o karar toplumun ortak gereksinmeleri için gerekli olan ortak aklın kararı olmaz; olsa olsa tek yanlı ferman ya da buyruk olur. Böyle bir toplumdaki aile demokratik değil, ataerkil, böyle bir toplumdaki iktidar yapısı da olsa olsa padişahlık, krallık hakanlık, şahlık …vb. sultanizm yönetim modeli olabilir.

Demokrasilerde her yetki, başta anayasa olmak üzere, mutlaka yasalarla sınırlıdır ve sorumluluk gerektirir.

  • Sorumsuz ve sınırsız yetki olmaz.

Yetkiyi veren, hesabını da sorar. Gerektiğinde verdiği yetkiyi, verdiği yollarla geri de alabilir.

Kusurlar ve yanlışlar terazide değil her zaman teraziyi tartanlardadır (AS: Terazi – tartaç kalibre edilmiş ise..).

  • Sorumsuz yetki ve sorumsuz iktidar olmaz.

Kıssadan hisse                           :

Yönetenler ve siyasal iktidarların başarı ya da başarısızlık ölçütleri, turnusol kağıdı, kendileri, kendi değerlendirmeleri değil; yönetilenler, yani yönettikleri halktır, halkın vicdan terazisidir.

Tüm kusur ve eksiklerine karşın, yine de en doğru ve gerçekçi rejim demokrasidir.
(AS: Temsili demokrasiden doğrudan demokrasiye evrildikçe daha da mükemmelleşecektir..)

Nimet-külfet denklemi

authorZAFER ARAPKİRLİ

Sağ iktidarların, yani vatandaşlara hem ekonomik hem de siyasal zulmü kendilerine şiar edinmiş, doğal olarak bu zulümden ve sömürüden beslenen sınıfların desteğindeki iktidarlar hep aynı yutturmaca çabası içindedirler.

“Aynı gemideyiz. Neşede ve tasada birlikteyiz. Bu memleketin nimetinden nasıl birlikte yararlanıyorsak, külfetine de birlikte katlanacağız…”

Birincisi: Aynı gemide filan değiliz. Asla.

Bir avuç zenginin kayırıldığı, iktidarın dümen suyunda seyretmeyi kabul eden ve “han-ı iştiha” sofralarının kırıntılarından beslenen bir grup kandırılmış alkışçının desteği ile sürdürülen düzende, “Kaptan Köşkü”nde ve müreffeh kamaralarında-kabinlerinde seyreden ayrıcalıklı azınlık ile neden aynı gemide olacakmışız ki?

Belki de zorunlu olarak seyahat ettiğimiz o sanal geminin, su seviyesinin bile altındaki izbe – rutubet kokulu depolarında tıkış tıkış seyahat eden talihsizler ordusuyuz biz. Birilerinin “kepçe ile götürdüğü” ulusal servetin kırıntılarına bile erişemeyen ve bilinçli olarak yarattığınız yoksullar ordusunun neferleriyiz. 

Aynı gemi” muhabbeti yaparak kandırılmaya karnımız tok.

İkincisi: Nimetlerden “birlikte” yararlandığımızı söyleyerek de büyük ve tarihi bir yalana imza atıyorsunuz. Evine götürecek bir somun ekmeği 3 kuruş daha ucuza alabilmek için karda kışta kıyamette saatlerce kuyrukta bekleyen, çocuğunun cebine 5 lira harçlık koyamayan, en temel ihtiyaçlarına ait faturalara, “mikroskobik boyutlardaki maaşı” yetişmeyen insanlara “nimetlerde de külfette de eşitiz” diyebilmek, o insanlarla alay etmek değil midir?

Cumhurbaşkanı’nın, belki de istemeden itiraf ettiği derin ekonomik buhrandan çıkış yolu için “birlikte çaba göstermekten” söz ettiği çarşamba günkü konuşmasında buna benzer ifadeler kullanmasını elbette yadırgamadık. Üstüne üstlük, konuşmasını tamamladıktan sonra Saray’ın o geniş ve süslü salonunda kendisini dinleyen bakan, bürokrat ve Saray görevlilerinden oluşan minik kitleye dönüp “E hani alkış?” diye bir talepte bulunması, meseleyi daha  da “Kafkaesk” hale getiren tarihi bir görüntüydü.

Tabii ki, meydanlarda birkaç kez vatandaş kitlesine dönük bu tür sitemlerde bulunduğunu hatırladığımız için sürpriz olmadı. Ama iktidarın başının artık kendi söylediğine de kendisinin de inanmadığının bir trajikomik örneği olarak kayda geçti.

DIŞ POLİTİKADA SORULAR

Cumhurbaşkanlığı uçağının (Tayyare-i Hümayun) en son rotası Birleşik Arap Emirlikleri’ydi. Hani şu, çok yakın geçmişte bizzat en yüksek makamların bilgisi dahilinde olduğu kesin bir şekilde, hakkında “Şerefsiz bunlar!” diye manşetler atılan ve “FETÖ”cü darbeden tutun da PKK terörüne kadar her türlü melanetin arkasında yer almakla” suçlanan Şeyh Zayed’in ülkesi.

Resmi temaslar sırasında ve dönüşte uçakta verilen beyanatta “Kardeşim” diye söz ettikleri Şeyh ile nasıl bir barış sağlanmış ve nasıl bir “özür” (öyle ya, suçlandığı faaliyetler normalde savaş nedenidir) alınmıştır? Bilinmiyor.

Bu sorular, sözde basın toplantıları (ortada basın ya da toplantısı yok tabii. Kapalı bir oturumda, ellere tutuşturulmuş ve üzerinde anlaşılmış sorular üzerinden dikte edilen bildiri var) sırasında sorulamıyor tabii. Biz soralım buradan:

BAE ile İsrail ile Ermenistan ile “yeniden yumuşama” süreçlerini kamuoyuna gerekçeleri ile izah edecek misiniz?

Kimse ile kavga içinde olmayı savunmuyoruz tabii. Başta komşular olmak üzere herkesle barış ve dostluk içinde yaşamalıyız. Ama dün “Hain ve düşman” statüsüne koyduğunuz ve manşetlerde küfrettirdiğiniz ülke ve devletlerle “can ciğer kuzu sarması” olmanın geri planını da, kamuoyunun bilme hakkı vardır herhalde.

İki ihtimal var: Burası bir “demokrasi” ise bu izahat yapılmalı.

Yapılmıyorsa, başkalarının sizden söz ederken kullandığı “otokrasi” veya “otokratik ve halkına saygısız liderlik” suçlamalarını kabullenmiş olursunuz.

Şeffaf, adil ve vicdanlı yönetim, “Nimeti de külfeti de hakkaniyet içinde paylaşmak” iddiasındaki bir iktidarın, birincil görevidir.

Türkiye Cumhuriyeti’ni yönetenler, bugün bu noktadan “birkaç ışık yılı” uzaktadır.

BİZ HEKİMLER NE İSTİYORUZ??

Oyalama Değil Hakkımız Olanı İstiyoruz!
Ekonomik ve Özlük Haklarımız,
Halkın Sağlık Hakkı İçin G(ö)REV’deyiz!

 

Açıklamalar görselin altındadır…
Dikkatle okunması ve paylaşılması dileğimizdir..

(https://www.ttb.org.tr/haber_goster.php?Guid=08e00778-88ad-11ec-bfc3-c3e948a9785f)

Oyalama Değil Hakkımız Olanı İstiyoruz!
Ekonomik ve Özlük Haklarımız,
Halkın Sağlık Hakkı İçin G(ö)REV’deyiz!

8 Şubat 2022

  • Sağlığı alınıp satılan bir meta, hastaneleri işletme, hastaları müşteri ve sağlık çalışanlarını köle olarak gören anlayışın yürürlüğe koyduğu sağlıkta dönüşüm programı ile, sağlık emekçilerinin emeği ucuzlatılmış, çalışma koşulları kötüleşmiş halkın sağlık hakkı elinden alınmış gelinen aşamada sağlık sistemi işlemez hale gelmiştir.
  • Pandeminin katmerleştirdiği sağlık emekçilerinin çalışma koşullarında artan zorluklar ve ekonomik krizin de derinleştirdiği ekonomik hakları ile ilgili büyük kayıpları yaşamaya devam ediyoruz. Siyasal iktidar sağlık hizmetlerini üreten hekimleri ve sağlık çalışanlarının haklarını görmezden gelmekte, tercihini sermayeden yana kullanmaktadır. Tüm toplumsal kesimler gibi bizler de artık geçinemiyoruz.
  • Koruyucu sağlık hizmetlerinden daha çok tedavi edici sağlık hizmetlerinin sunulduğu, sağlık hizmet sunumunda sevk zincirinin tamamen ortadan kaldırıldığı, kışkırtılmış sağlık talebi yaratan bu sağlık sistemi toplumun nitelikli sağlık hizmeti alma hakkını elinden almaktadır.
  • Sağlığa erişim giderek zorlaşmakta, katkı-katılım payları ile ekonomik krizin derinleştiği koşullarda yurttaşın cebinden giderek daha fazla para çıkmaktadır. Bu işlemeyen, sağlık değil sağlıksızlık üreten sağlık sisteminin tüm yükünü ise sağlık emekçileri çekmekte, emeklerinin karşılığını alamadan her geçen gün umutsuzluğa sürüklenmektedirler.
  • Sağlık emekçileri yetersiz istihdamın ve kışkırtılmış sağlık talebinin karşısında tükenmekte, angarya ile daha çok çalışmaya zorlanmaktadır. Bu yoğun emeğin karşılığında ise insanca yaşanabilecek temel ücrete erişmek yerine oyalama tasarılar, ek ödeme yalanları ile geçiştirilmektedirler. Performans ile sağlık çalışanları birbirine düşman edilmekte, nitelik değil nicelik önemsenmektedir. Yoğun emek gerektiren bu çalışma düzeni ve ekonomik sorunların yanı sıra liyakatsiz atamalar, yönetici mobbingleri, KHK’ler ve soruşturmalar gibi antidemokratik uygulamalar ile sağlık hizmeti vermeye çalışan sağlık emekçilerinin iyilik hali ortadan kaldırılmaktadır.
  • Sağlık emekçileri arasında ayrımcılık yapılmaktadır. Pandemi sürecinde her türlü çalışma riskini göze alarak, hayvan hastalıkları ile mücadeleden, gıda güvenliğine kadar her alanda canla başla çalışan Veteriner Hekimler, sağlık çalışanlarının içinde bulunduğu güç koşullara fazlasıyla muhatap olup yıpratıcı işlerde çalışıp, hasta sahibinin şiddetine maruz kalıp, hastalarını iyileştirirken zoonoz hastalıklara yakalandıkları halde, sağlık çalışanlarına yapılan hiçbir iyileştirme uygulamalarından faydalandırılmamaktadırlar.
  • Sağlık sisteminde yaşanan tüm olumsuzluklar sağlık emekçilerine yansıtılmakta, pandemiyle beraber daha da derinleşen yanlış sağlık politikaları, ülkeye olduğu gibi sağlığa da yansıtılan şiddet dili her geçen gün daha da can yakmakta, canımızı almaktadır. Hemen her gün sağlık emekçileri ölümlere varan sağlıkta şiddet ile karşı karşıya gelmelerine rağmen, güvenli işyerleri ve etkili-caydırıcı yeni bir sağlıkta şiddeti önleme yasası ise bakanlığın gündeminde bile değildir.
  • Uzun süredir sağlık emek meslek örgütleri olarak sağlık alanında yaşanan bu olumsuz tabloya karşı hep beraber daha iyi bir sağlık ortamı için birlikte mücadele ediyoruz. Yalnızca son 6 ayda gerçekleştirdiğimiz onlarca etkililiklerden bazılarını hatırlatmak isteriz. Bunlar;
  • 2022-2023 yıllarını kapsayan ve 2021 Ağustos ayında görüşülmeye başlanan TİS öncesi Haziran ve Temmuz aylarında ve TİS görüşmelerinin devam ettiği Ağustos ayı boyunca kezlerce taleplerimizi dile getirdik. Hastane önlerinden, il ve ilçe sağlık müdürlükleri  önünden ve alanlardan seslendik. TİS görüşmelerinin yetkilendirilmiş yandaş sendika ve  birlikte hareket ettiği sarı sendika tarafından emekçiler için hüsranla sonuçlanan bir anlaşma ile bitirilmesi üzerine 2022 Sağlık Bakanlığı bütçesine yönelik aralık ayına kadar devam eden bir sürü eylem ve etkinlik gerçekleştirdik. Bakanlığa, siyasi partilere ve TBMM’ye taleplerimizi ilettik. Çok sayıda eylem ve etkinlikle sesimizi duyurmaya çalıştık.
  • 30 Haziran 2021 tarihinde ASM’ler için yayımlanan ceza yönetmeliğine karşı Ankara’da İzmir’de, İstanbul’da mitingler gerçekleştirdik, kezlerce kez iş bıraktık. Asistan hekimler başta olmak üzere sağlık emekçilerinin angarya çalışma koşullarına “Çalışırken ölmek istemiyoruz! Yaşamak ve yaşatmak istiyoruz!” ilkesi ile eylemler yaptık. İş bıraktık.
  • Emekli aylıklarının benzerleri ile kıyaslanamayacak ölçüde düşük olması nedeniyle sağlık çalışanları emekli olduktan sonra da çalışmak zorunda kalmaktadır. Getirilen ek ödeme miktarı emekliyi çalışmaktan alıkoyabilecek bir miktar değildir. Bu bakımdan, söz konusu ek ödemeden yararlanmak için çalışmama koşulunun getirilmesi doğru değildir. Öte yandan, başka meslek kesimlerinde emeklilikte ödenen birtakım ek zam ve tazminatlar bulunmakta ancak bunlar özelde çalışmaları halinde kesilmemektedir.
  • Emeklilikte herkes eşittir, emekliler arasında ücret farklılığı yaratılmasını gerekli kılan herhangi bir hiyerarşi veya statü yoktur. Bu nedenle, emeklilere verilecek ek ödemede, hangi sosyal güvenlik kurumuna bağlı olarak emekli olduğuna bakılmamalı, hepsine eşitlik ve adalet ölçüsünde insanca yaşamaya yetecek emekli maaşı bağlanmalıdır.
  • “Karanlığa Karşı; Önlüğümüzün Beyazına, Özlük Haklarımıza, Halkın Sağlık Hakkına Sahip Çıkıyoruz – Emek Bizim, Söz Bizim” diyerek başlattığımız yürüyüş sonrasında gerçekleştirdiğimiz BEYAZ FORUM ile taleplerimizi duyurduk. Sağlıkta özelleştirmeci, piyasacı politikaların durdurulması sağlık hizmetlerinin toplumcu bir anlayışla yeniden inşa edilmesi, sermayeye değil sağlığa bütçe ayrılması için önerilerimizi, taleplerimizi ifade ederek ekonomik ve özlük haklarımızın iyileştirilmesini istedik.
  • İlk olarak hekimlerin ve diş hekimlerin bir kesiminin gelirlerinde düzenleme içeren ama onlar arasında bile eşitsizlik yaratan ve tüm sağlık çalışanlarını kapsamayan tasarının geri çekilmesine karşı 6 Aralık’ta ve 15 Aralık’ta GöREV’deydik. Ocak ayında görüşüleceği söylenmesine rağmen hâlâ görüşülmemesine itiraz ettik. 26 Ocak-4 Şubat tarihleri arasında “NÖBET” tutarak tasarının kapsayıcılığı artırılarak derhal Meclis’e getirilmesi talep ettik. 4 Şubat’ta Meclis önüne giderek taleplerimizi bir kez daha haykırdık. Bugün de sesimize kulak asmayan, taleplerimizi görmezden gelenlere karşı bir kez daha uyarı G(Ö)REV’indeyiz.

Taleplerimizi açık                     :

  • Tüm sağlık emekçilerine insanca yaşamaya olanak veren, emekliliğe yansıyan yoksulluk sınırı üzerinde temel ücretin verilmesi; eğitim durumu, hizmet yılı, mesleksel risk gibi etmenleri ile ücret skalasının (AS: eşelinin) belirlenmesi.
  • Etkili ve caydırıcı yeni bir sağlıkta şiddeti önleme yasasının çıkarılması, güvenli işyerlerinin oluşturulması.
  • 657, 992, 1593, 5199, 5216, 5393, 5996, 6343 sayılı yasalara göre sağlık alanında görev yaptıkları halde, sağlık çalışanı olarak görmezden gelinen veteriner hekimlerin de, tüm sağlık çalışanlarına yapılacak yasal düzenleme ve maaş iyileştirmelerinden faydalandırılması.
  • Sağlıktaki personel sayısının kadrolu güvenceli istihdam ile OECD ortalamasına çıkarılması.
  • COVID-19 başta olmak üzere meslek kaynaklı hastalıklara karşı bütüncül bir meslek hastalıkları yasası çıkarılması.
  • Ek göstergelerin 3600’den 7200’e kadar kademeli olarak yükseltilmesi.
  • Koruyucu sağlık hizmetlerinin öncelendiği Birinci Basamak sağlık hizmetlerinin oluşturulması, Aile hekimliği ceza yönetmeliğinin iptal edilmesi.
  • Asistan hekimler başta olmak üzere uzun süreli ve angarya çalışmanın kaldırılması.
  • Sağlık hizmetlerinde katkı, katılım payı, reçete ücreti vb. adlarla alınan ücretlerin iptal edilmesi.
  • Liyakatsiz atamalar, soruşturmalar, mobbing, güvenlik soruşturmaları, KHK’ler ile dayatılan antidemokratik uygulamaların derhal bitirilmesi.
  • Özel sağlık kuruluşlarında ciro baskısına, taşeronlaştırmaya, güvencesiz çalışmaya son verilmesi.
  • Sağlık hizmetlerinin planlanmasından sunulmasına kadar sağlık emekçilerinin örgütleri aracılığıyla karar alma mekanizmalarında yer alması.
  • Sağlığa ve sağlık emekçilerine bütçeden daha fazla pay ayrılması.
  • Hangi statüde olursa olsun tüm sağlık çalışanı emeklilerine insanca yaşamaya yetecek emekli maaşı.
  • Bizleri artık sağlık hizmeti veremez hale getiren bu çalışma yaşamının sürdürülemez
    olduğunu bir kez daha ifade ediyoruz. Oyalama değil, hakkımız olanı istiyoruz.
  • Yaşama adanmış bir mesleğin mensupları olarak hakkımızı gasp eden bu bozuk düzene karşı alternatifsiz (AS: seçeneksiz) değiliz. Bize dayatılan bu çalışma koşulları, bu sefalet ücretlerin kader olmadığını biliyoruz.
  • 14 Mart sağlık haftasına doğru giderken büyük sağlıkçı buluşmaları gerçekleştireceğiz. Taleplerimizin karşılanmaması durumunda daha uzun süreli G(Ö)REV’e hazır bulunduğumuzu da buradan kamuoyuna bildirmek istiyoruz.