Etiket arşivi: Zülal Kalkandelen

Cumhurbaşkanı adaylığı için türban şantajı

30 Aralık 2022 Cumhuriyet

“Kemal Bey’in adaylığının olmazsa olmaz bir koşulu var. O da başörtüsüne özgürlük diye duyurulacak referanduma CHP’nin ‘evet’ demesini sağlamak. Eğer bu referanduma CHP ‘hayır’ derse o zaman çok büyük bir sorunla karşı karşıyayız. Bu referanduma giderse, yani 400’ün altında kalırsa, bunu iki ay önce getirir referandum %80 ile geçer, bu rüzgâr Erdoğan’ı acayip bir yere götürür veya aynı gün sandık gelir, başörtüsüne özgürlük diye mührü basan, döner gider Erdoğan’a da basar. CHP’nin bu referanduma ‘evet’ demesi gerekiyor. Kılıçdaroğlu bunu başarırsa oyun kurucu hale gelir.” 

Bunları söyleyen kişi, Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu’nun danışmanı Bilgehan Uçak adlı kişi. Katıldığı bir söyleşide dile getirdiği bu sözlerin yer aldığı videoya Twitter’da rastladım. Baktım ki daha önce bu şahsın hesabını engellemişim.
***
Sonra hatırladım… Geçen yıl Türkiye’de “liberaller” diye anılan grubun cemaatleri sivil toplum kuruluşu diye öne çıkarmalarından sonra bu köşede “Bu kadar dönüşe mide dayanmaz” başlıklı bir yazı yazmıştım.

Orada adı geçmemesine karşın alınmış olacak ki, varlığından bile haberdar olmadığım bu kişi, İkinci Cumhuriyetçiliğin Temelleri adlı kitabımı kötüleyen tweet’ler atıp “Hayvanların korunması için çalışın, bu konuları anlamamışsınız. Et yememek iyi olabilir ama kâğıt israfını da düşünün” diyerek acınası paylaşımlar yapmıştı. Benimle herhangi bir siyasal konuda tartışmayı beceremeyenlerin, lafı hemen vegan olmama getirmesi ise tipik bir yetersizlik göstergesi…

“Hem hayvanları korurum hem de Mülkiye’de siyaset bilimi dalında yüksek lisans yapan biri olarak bu konuda yazarım. O kitaba konu olan tezim Korkut Boratav, Taner Timur ve Sina Akşin’den oluşan bir jüriden onay aldı; sizden almasa da olur” diye yanıt verince paylaşımlarını silmişti.

İşte bu kişi, AKP’nin türban teklifine “hayır” demenin Allah’ın emrini reddetmek olacağını söyleyen Davutoğlu’na danışman olmuş. Şaşırmadım tabii. Ne de olsa siyasal İslamcı AKP ile “liberallerin” ortak bir geçmişi var. Ne de olsa bugünlere o işbirliği yüzünden geldik. Ne de olsa bu grupların ortak noktası, Cumhuriyet Devrimi’ne düşmanlık.
***
Kılıçdaroğlu’nun adaylığı konusunda Davutoğlu da söz konusu danışmanı ile aynı görüşü paylaşıyor mu bilmiyorum ama böyle bir şantaj kabul edilemez. Danışman, sözlerinin çarpıtıldığını söyleyerek kendini savunmuş ama duyduklarım gayet açık.

  • Her şeyden önce AKP’nin türbanla ilgili anayasa teklifi anayasaya aykırı. 

Bu konuda daha önce birkaç kere ayrıntılı olarak yazdığım için bu yazıda onları tekrarlamayacağım. Ancak danışmanın sözleri konuyu kavrayamadığını da gösteriyor. Israrla “Kılıçdaroğlu referanduma evet demeli” diyor, oysa Davutoğlu günlerdir medyaya beyanatlar verip “Başörtüsünü referanduma götürmek toplumsal barışa vurulacak en büyük darbedir” diye konuşuyor. Danışman herhalde, referanduma gitmemesi için anayasa değişikliğine evet denmesi gerek demeye çalışıyor ama o kadar anlatabilmiş işte…
***
Bu konuda Davutoğlu’nun söylemediği çok önemli bir madde var. Anayasaya göre, anayasa değişikliği kanunu TBMM üye tamsayısının en az üçte ikisiyle kabul edilmiş ise cumhurbaşkanının onay, halkoylamasına sunma ve geri gönderme olmak üzere üç değişik yetkisi var. 

AKP yetkilileri, anayasa değişikliği teklifi 400 oyla geçerse referanduma gitmeyeceklerini söylüyorlar ancak bundan asla emin olunamaz. Bu tuzağa hiçbir muhalefet milletvekili düşmemeli.

Türkiye’nin bir hukuk devleti olması isteniyorsa;

  • Anayasaya açıkça aykırı,
  • Laikliğe ve kadın haklarına büyük bir darbe indirecek bir değişikliğe
    şantajla evet denilemez.
  • Temel hak ve özgürlükler ile laiklik, referandum konusu yapılamaz.
  • Tek bir inanca ayrıcalık tanınamaz.
  • Devlet, kamu hizmetleri açısından cinsiyetler arasında ayrım yapamaz.
  • Medeni Kanun’a aykırı düzenlemelere evet denilemez!

Cumhuriyet Devrimi’nin 100. yılına mücadele azmiyle merhaba!

Zülal Kalkandelen
Zülal Kalkandelen
zulal.kalkandelen@cumhuriyet.com.tr

01 Ocak 2023, Cumhuriyet

Dünyanın döndüğünü savunmanın kilise karşıtlığı olarak değerlendirildiği günler artık geride kaldı; bugün aklı başında kimse dünyanın yerinde sabit durduğunu savunmuyor. Hatta Vatikan, kilise tarafından yargılanan Galileo Galilei’den 366 yıl sonra özür bile diledi…

Tarihte bağnaz dincilerin tepki gösterdiği isimlerden biri de Charles Darwin’di.

  • Tüm canlı türlerinin doğal seçilim yoluyla birkaç ortak atadan evrildiğini
    savunduğu için kıyamet koptu.

Sonunda İngiliz Anglikan Kilisesi, Darwin’in ölümünden 126 yıl sonra, ünlü bilim insanından özür diledi. O’nu yanlış anlayıp, yanlış tepki verdiklerini ve başkalarının da O’nu yanlış anlamasına neden olduklarını itiraf ettiler…

Galilei, kazığa geçirilip yakılmaktan kurtulmak için görüşlerini inkâr etmek (yadsımak) zorunda kalmıştı. Bir diğer (başka) İtalyan bilimadamı Giordano Bruno ise dünyadan başka pek çok gezegen bulunduğunu söylediği için 1600 yılında Katolik Kilisesi’nin kararıyla yakılarak öldürüldü. O da Tanrı’yı reddetmiyordu oysa… Sadece (Yalnızca) Tanrı ile evrenin aynı gerçeğin iki farklı yansıması olduğunu söylüyordu.

Darwin ise dini inancını “agnostik” (bilinemezci) olarak tanımlasa da O’nun kaderi Bruno’nun ve Galilei’nin kaderinden farklıydı. Bunun nedeni, Bruno’nun yakıldığı 1600’den Darwin’in doğduğu 1809 yılına kadar olan dönemde, insanlığın Aydınlanma ekseninde kat ettiği yoldur. Rönesans’ın açtığı yolda ilerleyen toplumlarda zaman içinde din ve devlet işlerinin ayrılması noktasına gelinmiş, bilimsel özgürlükte mesafe alınmıştı.

DEVRİM KARŞITLARININ İKTİDARI

Batı’nın, ortaçağın tutucu skolastik felsefesinden kurtulup Rönesans’ın özgürlük kavramından Aydınlanma’ya uzanması, tarihin en önemli süreçlerinden birisi. Yıkıcı (Yakıcı?) gerçek şu ki; şeriatın hüküm sürdüğü Osmanlı, bu süreci fena halde ıskaladı…

  • Aydınlanma’nın yaşadığımız topraklara gelişi,
    1923’te Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuyla oldu.

Batı’nın yüzyıllar önce ulaştığı aşamayı halka yaşatmak için, dogmayı reddedip aklın egemenliğini ve laik hukuku savunan, emperyalizme karşı gelip halkın kendi kaderini (yazgısını) kendisinin belirlemesi ilkesini hayata (yaşama) geçiren Mustafa Kemal Atatürk, hâlâ dincilerin hedefidir.

  • Türkiye, 21. yüzyılda tarikatçıların yürüttüğü karşıdevrime sahne oluyor.

Tarih kitapları ileride 2002-2022 Türkiye’sini anlatırken siyasal İslamcıların Cumhuriyet kazanımlarını birer birer yok edişinden, Evrim Teorisinin (Kuramının) müfredattan çıkarılışından, devlet kurumlarını yönetenlerin Atatürk’e lanet okuyuşundan, tarikatların ve cemaatlerin devlete çöküşünden, “Şahsım Devleti”nden, emekçilerin ve kadınların haklarındaki gerilemeden, yargının siyasallaşmasından, üniversitelerde bilim insanlarına yapılan zulümden söz edecek…

O kitaplar gerçekleri yazarsa, yıllar sonra bunları okuyanlar, bizim Galilei, Bruno ya da Darwin’e yapılanları okurken hayrete düştüğümüz gibi hayrete düşecek.

  • Laiklik karşıtı odak haline gelmiş, emperyalizm güdümlü bir iktidarın hukuku hiçe sayan baskısını ve yağmasını okuyacaklar…

100 YIL GEÇTİ AMA…

Batı’daki durumu ve Cumhuriyet Devrimi’nin Aydınlanma boyutunu değerlendirirken insanın aklına şu soru geliyor:

Acaba bazılarının (kimilerinin) Cumhuriyet Devrimi’nin değerini anlaması için, kilise özürlerinde olduğu gibi en az 100 yıl geçmesi mi gerekiyor?

Ne hazindir ki 100 yıl geçti ama siyasal İslamcılar, İkinci Cumhuriyetçiler ve
laik Cumhuriyet düşmanları akıllanmadı; emperyalizm güdümlü olduklarından
akıllanmaları da olanaklı görünmüyor.

Bu nedenle bizdeki durum Batı’nın ortaçağından daha vahim. 

  • Laik Cumhuriyetin 100. yılının kutlanacağı 2023’te, onu tamamen kaybetme
    (tümüyle yitirme) riskiyle karşı karşıyayız.

Bazıları, bırakın 100 yıl sonra Cumhuriyet Devrimi’nin değerini anlamayı, ona son darbeyi indirmek için hazırlık yapıyor. 

İşte bu gerçeğin bilinciyle eşitlik, özgürlük, laiklik ve hukuk devleti için daha da güçlenen mücadele azmiyle yeni yıla merhaba!

Çarşaflı yargıca, sarıklı polise ne diyeceksiniz?

Zülal Kalkandelen
Zülal Kalkandelen
zulal.kalkandelen@cumhuriyet.com.tr
14 Aralık 2022, Cumhuriyet

 

AKP, son 20 yılda defalarca (kezlerce) deldiği anayasayı bir kez daha hançerleme hazırlığında. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun ortaya attığı türbana yasal güvence teklifini, anayasa değişikliğine çevirdiler ve tekliflerini TBMM’ye sundular.

Anayasaya aşağıdaki fıkranın eklenmesini öneriyorlar.

“(24. maddeye ek)

Madde 1- Temel hak ve hürriyetlerin kullanılması ile kamu veya özel kesim tarafından sunulan mal ve hizmetlerden yararlanılması, hiçbir kadının başının örtülü veya açık olması şartına bağlanamaz.

Hiçbir kadın; dini inancı sebebiyle başını örtmesi ve tercih ettiği kıyafetinden dolayı eğitim ve öğrenim, çalışma, seçme, seçilme, siyasi faaliyette bulunma, kamu hizmetlerine girme ile diğer herhangi bir temel hak ve hürriyeti kullanmaktan ya da kamu veya özel kesim tarafından sunulan mal ve hizmetlerden yararlanmaktan hiçbir surette yoksun bırakılamaz. Bu nedenle kınanamaz, suçlanamaz ve herhangi bir ayrımcılığa tabi tutulamaz. Alınan veya verilen bir hizmetin gereği olan kıyafet söz konusu olduğunda devlet, ancak dini inancı sebebiyle kadının başını örtmesini ve tercih ettiği kıyafetini hiçbir surette engellememek şartıyla gerekli tedbirleri alabilir.”

Türban düzenlemesini yaparken araya aile birliğini katıp, evliliğin sadece bir erkek ile bir kadın arasında olabileceğini 2. maddeye yazarak malum çevrelere de mesaj vermişler.

AKP’NİN TEKLİFİ BİRÇOK AÇIDAN ANAYASAYA AYKIRI

1- Şekil açısından anayasaya aykırı. Anayasanın 94. maddesi “TBMM Başkanı, Başkanvekilleri, üyesi bulundukları siyasi partinin veya parti grubunun Meclis içinde veya dışındaki faaliyetlerine katılamazlar” diyor. AKP’nin türban teklifini imzalayan TBMM Başkanı Mustafa Şentop ise yasayı değiştirerek “faaliyetlerine” kelimesini “toplantılara katılamazlar” olarak yorumluyor. Bir partinin Meclis içindeki en önemli faaliyetlerinden biri, anayasa/yasa değişikliği teklifi vermektir!

2- Anayasanın 2. maddesindeki laik devlet ilkesine aykırı. Çünkü bu teklif, anayasanın bu maddesinin dolaylı yoldan değiştirilmesi anlamına geliyor; peçe ve çarşaf da serbest kalıyor.

3- Anayasanın 24. maddesine aykırı. Bu madde, “Kimse, devletin sosyal, ekonomik, siyasi veya hukuki temel düzenini kısmen de olsa, din kurallarına dayandırma veya siyasi veya kişisel çıkar yahut nüfuz sağlama amacıyla her ne suretle olursa olsun, dini veya din duygularını yahut dince kutsal sayılan şeyleri istismar edemez ve kötüye kullanamaz” diyor.

Oysa AKP’nin düzenlemesinde, kamu hizmetlerinden yararlanma ya da hizmetlerin sunumunda en belirleyici kriter (ölçüt) din olarak öne çıkıyor. Teklifte “verilen bir hizmetin gereği olan kıyafet söz konusu olduğunda bile, dini inanç sebebiyle kadının başını örtmesinin engellenemeyeceği” yazıyor.

4- Anayasanın 14. maddesine aykırı. Bu madde, “Anayasada yer alan hak ve hürriyetlerden hiçbiri, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı ve insan haklarına dayanan demokratik ve laik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamaz” diyor. Bir kişinin dini inancın simgesi olan türban ile yargı, Emniyet ve TSK içinde görev yapması, açıkça laikliğe aykırıdır.

5- Anayasanın “kanun önünde eşitlik” başlıklı 10. maddesine aykırı. Bu maddede şu ifadeler yer alıyor: “Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. 

Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür. Bu maksatla alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı olarak yorumlanamaz. Devlet organları ve idare makamları, bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.” 

Bu durumda sadece (yalnızca) Müslüman kadınların dini (dinsel) inançlarının simgesi olan türbanla kamu hizmetleri açısından ayrıcalık kazanmasına yol açacak bir düzenleme, kadın ile erkek arasında kanun (yasa) önünde eşitlik maddesine de aykırı.

‘YETMEZ AMA EVET’ HORTLADI!

İyi Parti, teklifte ileride problem yaratacağını düşündükleri bazı ifadelerin olduğunu söylese de anayasaya aykırı düzenlemeye “Yetmez ama evet” diyecekmiş. Altılı masadaki partiler de onlara katılma eğiliminde.

Bu konuyu yeniden siyasetin gündemine sokan CHP’nin ne yapacağını merak edenler var. Referanduma kalırsa AKP’ye yarar korkusuyla evet diyebilirler.

Merak ediyorum; cinsiyet eşitliğine aykırı düzenleme Anayasa Mahkemesi’ne giderse, mahkeme de bunu erkeklere de aynı konuda özgürlük verecek şekilde genişletelim derse ne olacak? İki yıl önce türbanlı yargıç konusunda, “Ya çağın neresindeyiz biz ya? Kişi başörtüsü takar takmaz, o onun tercihidir”diyen Kılıçdaroğlu, bu kez de sarıklı komutanlara, peçeli polislere karşı çıkmaz herhalde!

‘Özelleştirme şampiyonu’ çok mutlu oldu

Zülal Kalkandelen
Zülal Kalkandelen
zulal.kalkandelen@cumhuriyet.com.tr
07 Aralık 2022, Cumhuriyet

Cumartesi günü hem gazete yönetimince talep edildiği hem de CHP İstanbul İl Örgütü tarafından telefonla davet edildiğim için bir gazeteci olarak Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı’na gittim. Ana muhalefet partisinin “İkinci Yüzyıla Çağrı” başlığı ile duyurduğu toplantıyı izleyip görüşlerimi yazmak üzere oradaydım.

Bu güne kadar öğrencilik dönemimden başlayarak, hem Türkiye içinde hem de yurtdışında profesyonel gazeteci olarak, CHP dahil çok sayıda siyasi partinin kongresini ya da kurultayını izledim. Bu tür toplantılarda bazı aksaklıklar her zaman olur ama bu kez o kadar fazlaydı ki birileri bunu bilinçli olarak mı yaptı acaba diye düşünmeden edemedim…

Mesele sadece ayakta duracak yer bile kalmayacak şekilde kapasitenin çok üzerinde sayıda insanın salona doldurulması değildi. Kapıda yaşanan sorunlardan içeri girene kadar oluşan izdihama, salondaki itiş kakış ve arbededen güvenlik açığına kadar, TV ekranlarına yansımayan bir kaos vardı.

Sonuç olarak toplantıyı salonda izleyemedim ve televizyon karşısına geçtim. Ortaya konulan politikalar konusunda düşüncelerimi aktarmadan önce bu konuyu da es geçmek istemedim.

YANLIŞ STRATEJİ

Gelelim toplantıda konuşanlara ve konuşulanlara…

Erdoğan’ın “Türkiye Yüzyılı” açıklamasından sonra Kılıçdaroğlu’nun buna “İkinci Yüzyıla Çağrı” çıkışı ile karşılık vermesi, muhalif/bağımsız medyanın önemli bölümünde beğeni ile karşılandı, toplumun ise aklı karışık.

Bilim ve teknolojinin önemine vurgu yapılması, desteklenmesi gereken bir yaklaşım. Ancak önce halkta farklı bir beklenti yaratıp sonra da teknik yönü çok ağır basan bir toplantıyı televizyondan canlı yayımlamak, hedef kitlesi tüm toplum olan bu yayını saatlerce grafiklerle açıklama yapılan bir akademik derse dönüştürmek, doğru bir iletişim stratejisi değil.

Kılıçdaroğlu’nun oluşturduğu ekonomi kadrosunda kuşkusuz ki kendi alanlarında çok başarılı olmuş iktisatçılar yer alıyor. Ancak Türkiye’de Prof. Dr. Korkut Boratav, Prof. Dr. Bilsay Kuruç, Prof. Dr. Gökhan Çapoğlu’nun da aralarında olduğu kıymetli iktisatçılar varken dışarıdan uzman ithal etmek, seçim stratejisi olarak bile başlı başına bir sorun.

SERMAYEDEN YANA NEOLİBERAL PROGRAM

Anlaşılıyor ki CHP kamucu, emekten yana ve bağımsızlıkçı çizgide ilerleyebilecek bir ekip oluşturmayı düşünmemiş.

Heyecanla adı duyurulan Daron Acemoğlu, James Robinson ile birlikte yazdığı Dar Koridor adlı kitabının Türkiye’ye ayrılan bölümüne, Erdoğan’ın söylemini başlık yaparak “Zenci Türk-Beyaz Türk” adını veren bir akademisyen.

  • “Latin alfabesine geçiş, hilafet devrimi, dini kurulların yeniden yapılandırılması gibi pek çok reform, topluma danışılmadan yapıldı ve zorla dayatıldı yazıyor kitapta…

AKP’li Mahir Ünal’ın toplumun tepkisi sonucunda istifa ettirilmesine yol açan bir yaklaşımı savunan Acemoğlu, “Artık iktidar merkezi Atatürk’ün Cumhuriyet Halk Partisi’ydi (CHP). CHP, ekonomi ve toplumu modernleştirdi ama liderleri ve müttefikleri için denetlenmeyen bir iktidar ve ekonomik zenginlik de getirdi” diyor kitabında.

Belli ki Cumhuriyet Devrimi’ni anlamamış ya da İkinci Cumhuriyetçiler‘in fikir babası İdris Küçükömer gibi anlamış.

3 Aralık’ta (2022) yapılan konuşmaların da ortaya koyduğu gibi, CHP’nin İkinci Yüzyıl için oluşturduğu politikalar, içinde bazı doğrular olsa da temelde sermayeden yana neoliberal bir programı temsil ediyor. Bu haliyle, AKP dönemindeki özelleştirmelerin ve ekonomiyi emperyalizme teslim eden kararların altında imzaları olan Ali Babacan ile Ahmet Davutoğlu’nu memnun edecek nitelikte.

Nitekim DEVA Partisi genel başkanı, diğer adıyla özelleştirme şampiyonu” Babacan, CHP’nin açıkladığı yeni ekonomi kurmayları ile bakanlığı döneminde birlikte çalıştıklarını söyleyip “Çok mutlu olduk” dedi!

Durum bu kadar net.

  • CHP, var olan düzeni restore ederek sürdürmeyi hedefliyor;
  • onu emek yararına yeniden düzenlemeyi değil.

Aydınlardan, Zülal Kalkandelen için ortak açıklama: ‘Yanındayız, gericiliğe geçit vermeyeceğiz’

Aydınlardan, Zülal Kalkandelen için ortak açıklama:

‘Yanındayız, gericiliğe geçit vermeyeceğiz’

Aydın, gazeteci, sanatçı ve akademisyenler, dinci çevrelerin tehdit edip hedef gösterdiği gazetemiz yazarı Zülal Kalkandelen için “Zülâl Kalkandelen’in Yanındayız… Gericiliğe Geçit Vermeyeceğiz…” başlıklı bir metne imza attı.

01 Ekim 2022, Cumhuriyet  cumhuriyet.com.tr

Aydınlardan, Zülal Kalkandelen için ortak açıklama: 'Yanındayız, gericiliğe geçit vermeyeceğiz'

Son dönemde köşe yazıları nedeniyle özellikle dinci çevrelerce hedef gösterilen gazetemiz yazarı Zülal Kalkandelen’e aydın, gazeteci, sanatçı yazar ve akademisyenlerden destek geldi.

  • “Zülâl Kalkandelen’in Yanındayız… Gericiliğe Geçit Vermeyeceğiz…” 

başlığıyla yapılan açıklamada,

  • “Bugüne dek sayısız tehdit alan, tecavüzle tehdit edilen, savunduğu görüşleri nedeniyle cinsiyetçi hakaretlerle üzerinde baskı kurulmaya çalışılan Zülâl Kalkandelen’in yanında olduğumuzu ilan ederiz.” denildi.

Destek metni şöyle                   :

Cumhuriyet Gazetesi yazarı Zülâl Kalkandelen, laikliği, eşitliği, yaşam hakkını ve özgürlüğü savunan yazıları nedeniyle gericiler tarafından sistematik bir şekilde hedef gösterilmektedir.

Son olarak İran’da ‘İslami kurallara uygun örtünmediği’ gerekçesiyle katledilen Mahsa Amini hakkında yazdığı makalenin ardından, Yeni Akit Gazetesi ve gazetenin yazarlarından Ali Karahasanoğlu tarafından kezlerce hedef gösterilen Kalkandelen’in can güvenliği açıkça tehlikeye atılmaktadır.

Bugüne dek sayısız tehdit alan, tecavüzle tehdit edilen, savunduğu görüşleri nedeniyle cinsiyetçi hakaretlerle üzerinde baskı kurulmaya çalışılan Zülâl Kalkandelen’in yanında olduğumuzu ilan ederiz.

  • Laikliğin savunulmasının suç gibi gösterilmesine alışmayacağımız gibi, laikliği, özgürlüğü ve eşitliği savunanların suçlu gibi gösterilmesine geçit vermeyeceğiz.

Biz aşağıda imzası olanlar, ülkemizdeki yıkımın sorumlularını, laikliği tasfiye edenleri, emekçileri yoksulluğa itenleri tanıyoruz.

Zülâl Kalkandelen’e yapılan tehditleri ve hedef gösteren açıklamaları, haber ve paylaşımları kınıyor, hiçbir tehditten korkmuyor, bu gerici karanlığın dağılması için mücadele etmeye devam ediyoruz.”

İMZACILAR

Abdurrahman Bayramoğlu, Avukat
Ahmet Müfit Bayram, Şehir Plancısı, Yazar
Ahmet Saltık, Prof. Dr.
Akasya Kansu Karadağ, Dr. Hukukçu, İlerici Kadınlar Derneği (İKD) GYK Üyesi
Alev Doğan, Gazeteci – Gazete Manifesto Haber Müdürü
Ali Özgür Dedeoğlu, Eğitimci
Alime Mitap, Ressam
Alp Atamanalp, Yazar
Arzu Becerik, Avukat, İlerici Kadınlar Derneği (İKD) Danışma Kurulu Üyesi
Atilla Hekimoğlu, Avukat
Atilla Özsever, Gazeteci, Yazar
Aydemir Güler, TKP Parti Meclisi Üyesi, Yazar
Aygun Zerger, Emekli Memur
Aysel Tekerek, Türkiye Komünist Hareketi (TKH) Genel Başkanı
Ayşe Sarısu Pehlivan, Yargıçlar Sendikası Başkanı
Ayşegül İbici Oruçkaptan, Peyzaj Mimar
Aziz Konukman, Prof. Dr.
Barış Pehlivan, Gazeteci-yazar
Barış Terkoğlu, Gazeteci – Yazar
Barış Zeren, Yazar
Barkın Asal, Dr.
Bengisu İçten, Avukat
Berin Ötenel, Tiyatro Sanatçısı
Berkay Çelen, Avukat
Bilgütay Hakkı Durna, Avukat
Burçak Özoğlu, Akademisyen – Sol Portal Yazarı
Candan Badem, Akademisyen
Celil Denktaş, Yazar
Cem Alptekin, Avukat
Cengiz Kılçer, Şair, Yeni Ülke Dergisi Yayın Kurulu Üyesi
Ceyda Karan, Gazeteci
Çetin Yüksel, Avukat
Çiler Dursun, Prof. Dr.
Damla Özen, Tiyatro Sanatçısı
Deniz Aslan Şenkal, Genel Sağlık-İş Denetleme Kurulu Üyesi
Derman Boztok, Dr.
Doğan Erkan, Avukat
Ekim İsmi, Yeni Ülke Dergisi Genel Yayın Yönetmeni
Ekin Şen, Yazar
Ender Helvacıoğlu, Bilim ve Gelecek Genel Yayın Yönetmeni
Engin Ayça, Sinema Yönetmeni
Engin Solakoğlu, Yazar
Erdal Atıcı, Köy Enstitüleri ve Çağdaş Eğitim Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı
Erendiz Atasü, Yazar
Erhan Karaçay, Mühendis
Fatih Yaşlı, Yazar – Akademisyen
Fevzi Engin, Dr.
Fırat Arapoğlu, Eleştirmen – Yazar
Fulya Durak, Avukat
Galip Yalman, Prof. Dr.
Gönül Erdem, Avukat
Gül Erdost, Sosyal Hizmet Uzmanı
Güldeste Dedeoğlu, Genel Sağlık-İş Denetleme Kurulu Sekreteri
Gülsen Tuncer, Sinema ve Tiyatro Sanatçısı
Gülsün Gökalp, Spiker- Program Yapımcısı
Güvenç Dağüstün, Müzisyen
Haluk Polat, Müzisyen – Eğitimci
Hasan Aktaş, Eğitimci
Hasan Kırlangıç, İYİ-SEN Başkanı
Hasan Sivri, Gazeteci-yazar
Hatice İkinci, Gazeteci
Hayri Kozanoğlu, Prof. Dr.
Hikmet Koyuncuoğlu, Avukat
Hüseyin Esentürk – Devrimci 78’liler Federasyonu Ankara Derneği Başkanı
Hüseyin Özel, Prof. Dr.
Ilgın Su, Yapımcı
İbrahim Fikri Talman, Emekli Yargıç, Avukat
İlkay Ersus
İlke Çandırbay, Avukat
İlke Kızmaz, Müzisyen
İlker Cenan Bıçakçı, Prof. Dr.
İlknur Başer, Sol Parti Başkanlar kurulu Üyesi
İnci Boyacıoğlu, Doç. Dr.
İsmail Hakkı Tombul, Sosyalist Güç Birliği Yürütme Heyeti Üyesi
İzge Günal, Prof. Dr.
İzzeddin Önder, Prof. Dr.
Kaya Güvenç-TMMOB Eski Başkanı
Kemal Parlak, Sınıf Tavrı Sözcüsü
Kıymet Coşkun, Nazım Hikmet Kültür ve Sanat Vakfı Başkan Vekili
Korkut Boratav, Prof. Dr.
Korkut Kanadoğlu, Prof. Dr.
Kurtuluş Kılçer, TKH Merkez Komite Üyesi
Lale Büyük Efe, Avukat
Mahmut Aslan, Pir Sultan Abdal 2 Temmuz Kültür ve Eğitim Vakfı Genel Sekreteri
Mercan Erzincan, Müzisyen
Merdan Yanardağ, Gazeteci-yazar
Metin Filorinalı, Avukat
Metin Yaltı, Avukat
Murat Akad, Dr.
Murat Çelik, Avukat
Murat Şeref Baba, Avukat
Murtaza Demir, Yazar,  Pir Sultan Abdal Kültür Derneği (PSAKD) Kurucu Başkanı
Mustafa Büyüksipahi, Gazeteci-Cumhuriyet.com.tr Genel Yayın Yönetmeni
Mustafa Demir, Eğit-Der Eski Başkanı
Mustafa Kemal Erdemol, Gazeteci – Yazar
Mustafa Türkeş, Prof. Dr.
Mutahhar Askari, Öğretmen – Yazar
Müjde Tozbey Erden, Avukat, Önce Çocuklar ve Kadınlar Derneği Başkanı
Müslüm Kabadayı, Yazar
Namık Koçak, Gazeteci – Yazar
Nazım Turan, Avukat
Necati Çıtak, Dr.
Necdet Pamir, Mühendis, Yazar
Necdet Seferoğlu
Neval Ogan Balkız, Dr. Hukukçu
Nida Açıkalın, Avukat
Nuray Atalayer, Dr.
Nuray Yenil, İlerici Kadınlar Derneği (İKD) Genel Sekreteri
Oğuz Gemalmaz, Sendikacı
Oğuz Oyan, Prof. Dr.
Oğuz Türkyılmaz, TMMOB Makina Mühendisleri Odası Enerji Çalışma Grubu Başkanı
Orhan Gökdemir, Gazeteci – Sol Haber Portalı Yazarı
Orhan İzzet Kök, Avukat
Ömer Faruk Eminağaoğlu, Hukukçu
Önder İşleyen, Sol Parti Başkanlar Kurulu Üyesi
Örsan Öymen, Prof. Dr. Yazar
Özge Yücel, Doç. Dr.
Özgen Seçkin, Yazar-Yayıncı
Özgür Aydın, Prof. Dr.
Özgür Eryılmaz, Avukat
Özlem Şen Abay, Avukat
Pelin Yücel, Avukat
Rengin Gönenç, Avukat
Rıfat Okçabol, Prof. Dr.
Sadık Albayrak, Yeni Gelen Dergisi Yazı İşleri Müdürü
Sadık Usta, Yazar
Savaş Karabulut, Dr.
Sedat Vefa Bostan, Avukat
Selin Aksoy, Avukatlar Sendikası Başkanı
Semiha Özalp Günal, Yrd. Doç. Dr. İlerici Kadınlar Derneği (İKD) GYK Üyesi
Serdar Şahinkaya, Yazar – 21. Yüzyıl İçin Planlama Grubu Koordinatörü
Serpil Güvenç, Yazar
Several Ballıkaya, Avukat
Seyhan Erdoğdu, Prof. Dr.
Suat Özeren, Dr. İktisatçı
Şule Akıncılar
Tamer Akgökçe, Hukukçu
Taner Timur, Prof. Dr. Yazar
Tarık Doğan, Dr. Genel Sağlık-İş MYK üyesi
Tolga Binbay, Doç Dr. Yazar
Turgay Develi, Gazeteci – Yazar
Tülin Tankut, Yazar, İlerici Kadınlar Derneği (İKD) Danışma Kurulu Üyesi
Tümay Çetin, Avukat
Umut Kuruç, İlerici Kadınlar Derneği (İKD) Genel Başkanı
Yaşar Aydın, Birgün Gazetesi Genel Yayın Koordinatörü
Yaşar Yamaç, Tüm Emekli Sen Tunceli Şube Temsilcisi
Yeliz Toy, Eğitim-İş Bursa Şube Başkanı
Zerrin Bayraktar, Prof. Dr.
=====================================
Dostlar,

Bu metine elbette biz de imza koyduk.

Zülal Kalkandelen’in söz konusu yazısı aşağıdadır, bütünüyle paylaşıyoruz…
***

Zülal Kalkandelen
Zülal Kalkandelenzulal.kalkandelen@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Şeriat bir kadının daha canını aldı!

18 Eylül 2022, Cumhuriyet


Mahsa Amini…
İran’da 22 yaşında bir kadın…

Kıyafetinin “İslami örtünme kurallarına uygun olmadığı” gerekçesiyle ahlak polisi tarafından gözaltına alınırken şiddet gördü, komaya girdi ve cuma günü yaşamını yitirdi.

Gözaltına alınmadan bir saat önce çekilmiş, gülümsediği bir fotoğrafı var. Sadece iyi duygular yansıtan güzel yüzündeki o içten gülümseme yok edildi; 

  • 21. yüzyılda bir devletin görevlileri, saçı gözüktüğü için bir kadını döverek katletti!

Cuma akşamı bu cinayete isyan edenlerin Amini’nin kaldırıldığı hastanenin çevresindeki protestolarını gösteren videolar yayıldı. Sokaklarda halkın “Diktatöre ölüm!”, “Kız kardeşimi öldüreni öldürürüm!” sloganları yankılanırken bir grup kadın başörtülerini çıkararak “IŞİD’li şerefsizler!” diye bağırıyordu.

Ahlak polisi, protestoya katılan kadınları çığlık çığlığa, tartaklayarak gözaltına alırken çevredekiler ise sadece izliyordu. Bir korku/gerilim filminden sahneler değil, İran’da gerçek hayattan görüntülerdi bunlar…

Devlet görevlileri, Amini’nin polis aracında dövüldüğünü inkâr etse de olayın tanıkları var. Yapılan resmi açıklamada, genç kadının kalp krizi geçirerek öldüğü söyleniyor. Oysa ailesi, hiçbir sağlık sorunu olmadığını belirttiği Mahsa’nın gözaltına alınıp hastaneye getirildiğinde koma halinde olduğunu ve yetkililerin beyin ölümünün gerçekleştiğini söylediklerini belirtiyor.

Kalp krizi geçiren bir hastanın kulağının yanından kan akar mı? Amini’nin hastanedeki odasında kulak ve boyun çevresinin bandajla sarıldığı ve solunum tüplerine bağlandığı görülüyor.

İran Devlet Başkanı İbrahim Reisi, 15 Ağustos’ta kadınların kamusal alanda ve internetteki görüntülerinde kıyafetlerinin İslami kurallara uygun olması için daha katı cezalar getiren bir yasa imzaladı. Göreve geldikten hemen sonra, “ahlak polisi” olarak bilinen din polisini canlandırdı.

Kadın hareketi, İran’da ulusal güvenliğe tehdit olarak görülürken; Mahsa Amini, Reisi’inin İran toplumu üzerindeki “Batı etkisine” karşı “sıfırdan İslamlaştırma programının” kurbanlarından biri oldu. 

Bu olayın olduğu gün Türkiye’de Diyanet İşleri Başkanlığı’nın “Takva, haya ve tesettür” başlıklı cuma hutbesinde ise “Örtünmenin sadece kadını ilgilendirdiği ve başörtüsünden ibaret olduğunu zannetmek ciddi bir yanılgıdır” denildi.

Buradan bir kez daha söyleyelim: Kadınların bedeni ile uğraşmayın!

SİYASAL İSLAMIN YARATTIĞI CEHENNEM

Siyasal İslam işte budur; sokaklarda dövülen, itilip kakılan, hakaret edilen, yerlerde sürüklenen kadınlar gösterir size.

Siyasal İslam budur; “din adına” kadınları ve farklı düşünenleri katlettirir.

Siyasal İslam budur; yaşam tarzınıza, kimliğinize, cinsel yöneliminize, düşüncelerinize, inancınıza karışır.

Siyasal İslam budur; erkeği “efendi” ya da “sahip”, kadını “köle” gibi görür.

Siyasal İslam budur; yobazlığı şahlandırırken yaşam sevincini öldürür.

Siyasal İslam budur; din tüccarları kesesini doldururken, yoksul halkı sömürür.

Siyasal İslam budur; ahlakı kadınların saçı ve bedeni üzerinden tanımlarken katilleri, tecavüzcüleri, soyguncuları korur.

CAN ALAN KARANLIĞA KARŞI LAİKLİK!

Laiklik, işte bunlara karşı var! Bu yobazlığı, kadını erkekten aşağı gören gericiliği önlemek için var.

Kadının toplumsal hayatta hak ettiği saygınlığı elde etmesi için var.

Yasaların referanslarını dinden değil, evrensel hukuk normlarından alması için var.

Halkın kimsenin “tebaası” değil, bu ülkenin eşit yurttaşları olması için var.

Devlet, kimseye inanç, düşünce, yaşam tarzı, cinsel yönelim üzerinden müdahale edemesin diye var.

Laiklik, insanca çağdaş bir yaşam için var.

Her şeyden önce kadınlar için var!

Bakmayın siz, “Burkanın karanlığını seviyorum” diyerek Fransa’dan gazel okuyan sosyolog unvanlı Nilüfer Göle gibilere, “burka” ile simgelenen karanlık, Mahsa Amini gibi kadınları yaşarken hapseden ve bir gün canını da alan karanlıktır.
===================================

Din dersi seçme zorunluluğu laikliğe aykırıdır!

Din dersi seçme zorunluluğu laikliğe aykırıdır!

Zülal KalkandelenZülal Kalkandelen
zulal.kalkandelen@cumhuriyet.com.tr  
Cumhuriyet, 12 Ocak 2021

 

Yasalar, kanun hükmünde kararnameler ve uygulamalar anayasaya aykırı olursa…
Ülke tek kişinin iki dudağının arasından çıkan sözlere göre yönetilirse…
Hukuk devleti Şahsım Devleti’ne dönüşürse…
En hafif tabiriyle orada monokrasi vardır.
Bu durumda anayasada ülkenin “demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti” olduğu yazsa da birileri fütursuzca yasaları ve anayasayı çiğneyebilir.
Çünkü söz, eylem ve uygulamaları sadece en tepedeki tek kişinin hedeflerine uygunsa, anayasayı çiğnediği için ceza almayacak, hatta belki de ödüllendirilecektir.
***
Hayrullah Kefoğlu Anadolu Lisesi’nde böyle bir olay meydana gelmiş. Kadıköy’deki bu lisede okuyan 9. ve 10. sınıf öğrencilerine din dersi seçme zorunluluğu getirilmiş.
Eğitim Sen İstanbul 2 No’lu Şube Başkanı Çayan Çalık’ın verdiği bilgilere göre, adı geçen okulda seçmeli dersler öyle bir belirlenmiş ki seçenekler arasında hangisini tercih ederseniz edin, din dersi almanız gerekiyor. 9. sınıfta 5, 10. sınıfta 4 saatlik seçmeli ders süresini doldurmak için mutlaka din derslerinden 1 saat seçmek zorunda kalıyorsunuz…
9. sınıfa sunulan seçeneklere baktım. 2 saat yabancı dil, 2 saat sosyal etkinlik, 1 saat temel dini bilgiler, 2 saat peygamberin hayatı…
10. sınıf için seçenekler ise 1 saat demokrasi ve insan hakları, 2 saat sosyal etkinlik, 1 saat temel dini bilgiler, 2 saat peygamberin hayatı…
Oysa mesela 9. sınıfa 1 saat de demokrasi ve insan hakları dersi, 10. sınıfa da 2 saat yabancı dil dersi konulsa, din dersini seçmek zorunlu olmayacak. Ama bu basit çözümü bilerek uygulamıyorlar ki öğrenciler zorla din dersi okusun
Medyada yer alan haberlere göre okul müdürü bu uygulamadan geri adım atmıyormuş. Yani çocuğunuz o okulda okuyorsa buna mecbursunuz!
***

  • Bu uygulama, açıkça demokratik, laik devlet ilkelerine ve insan haklarına aykırıdır.
  • Bir insan istemiyorsa, inançlı değilse ya da farklı bir inanca mensupsa din dersi alması için zorlayamazsınız.

İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi’nin (İHAM), 2014’ün son aylarında açıkladığı kararı bir daha hatırlatmak gerekir. (Mansur Yalçın ve diğerleri)

  • Bu kararda, Türkiye’deki din kültürü ve ahlak bilgisi derslerinin, İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nin (İHAS) 1 No’lu Ek Protokolu¨’nün 2. maddesinde düzenlenen eğitim özgürlüğüne aykırı olduğu sonucuna varılmıştı.

Geçen yıl da Konya Bölge İdare Mahkemesi 3. İdari Dava Dairesi, bu konudaki bir dosyayı yeniden ele aldı ve zorunlu din dersinin haksız ve hukuka aykırı olduğunu belirtti.

Açıklanan kararda, laik devletin, doğası gereği resmi bir dininin bulunmamasını, belli bir dine üstünlük tanımamasını ve onun gereklerini yasalar ve diğer idari işlemlerle geçerli kılmaya çalışmamasını gerektirdiği vurgulandı. Bu bağlamda, laik bir devlette belli bir dinin, eğitim ve öğretiminin zorunlu hale getirilemeyeceği açıklandı.

Durum bu kadar netken, birtakım oyunlarla din dersini zorunlu olarak seçtirmeye çalışmak yasalara ve anayasaya aykırıdır. Velinin talebi olmadığı sürece çocuklara dini eğitim verilemez; din dersi seçme zorunluluğu getirilemez.

Artık pek kimse söylemese de, muhalefet partilerinin sözcüleri ağızlarına almasa da, TV kanallarında bu olaylar haber yapılmasa da, anayasada hâlâ Türkiye Cumhuriyeti’nin laik bir devlet olduğu yazıyor.

  • Bu ülkede özgür olabilme umudu tamamen (AS: tümüyle) laiklik ilkesine bağlıdır.

Dinci sağdan oy alma umuduyla laikliğin çiğnenmesine hiç sesini çıkarmayan, susmanın ötesinde sürekli ödün veren ve kimi zaman da bu ilkeyi kendisi ayaklar altına alan sahte laiklere yazıklar olsun…

Eğitim Sen iyi ki var ve bu konuda susmuyor.