Etiket arşivi: “İkinci Cumhuriyetçiliğin Temelleri”

Cumhurbaşkanı adaylığı için türban şantajı

30 Aralık 2022 Cumhuriyet

“Kemal Bey’in adaylığının olmazsa olmaz bir koşulu var. O da başörtüsüne özgürlük diye duyurulacak referanduma CHP’nin ‘evet’ demesini sağlamak. Eğer bu referanduma CHP ‘hayır’ derse o zaman çok büyük bir sorunla karşı karşıyayız. Bu referanduma giderse, yani 400’ün altında kalırsa, bunu iki ay önce getirir referandum %80 ile geçer, bu rüzgâr Erdoğan’ı acayip bir yere götürür veya aynı gün sandık gelir, başörtüsüne özgürlük diye mührü basan, döner gider Erdoğan’a da basar. CHP’nin bu referanduma ‘evet’ demesi gerekiyor. Kılıçdaroğlu bunu başarırsa oyun kurucu hale gelir.” 

Bunları söyleyen kişi, Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu’nun danışmanı Bilgehan Uçak adlı kişi. Katıldığı bir söyleşide dile getirdiği bu sözlerin yer aldığı videoya Twitter’da rastladım. Baktım ki daha önce bu şahsın hesabını engellemişim.
***
Sonra hatırladım… Geçen yıl Türkiye’de “liberaller” diye anılan grubun cemaatleri sivil toplum kuruluşu diye öne çıkarmalarından sonra bu köşede “Bu kadar dönüşe mide dayanmaz” başlıklı bir yazı yazmıştım.

Orada adı geçmemesine karşın alınmış olacak ki, varlığından bile haberdar olmadığım bu kişi, İkinci Cumhuriyetçiliğin Temelleri adlı kitabımı kötüleyen tweet’ler atıp “Hayvanların korunması için çalışın, bu konuları anlamamışsınız. Et yememek iyi olabilir ama kâğıt israfını da düşünün” diyerek acınası paylaşımlar yapmıştı. Benimle herhangi bir siyasal konuda tartışmayı beceremeyenlerin, lafı hemen vegan olmama getirmesi ise tipik bir yetersizlik göstergesi…

“Hem hayvanları korurum hem de Mülkiye’de siyaset bilimi dalında yüksek lisans yapan biri olarak bu konuda yazarım. O kitaba konu olan tezim Korkut Boratav, Taner Timur ve Sina Akşin’den oluşan bir jüriden onay aldı; sizden almasa da olur” diye yanıt verince paylaşımlarını silmişti.

İşte bu kişi, AKP’nin türban teklifine “hayır” demenin Allah’ın emrini reddetmek olacağını söyleyen Davutoğlu’na danışman olmuş. Şaşırmadım tabii. Ne de olsa siyasal İslamcı AKP ile “liberallerin” ortak bir geçmişi var. Ne de olsa bugünlere o işbirliği yüzünden geldik. Ne de olsa bu grupların ortak noktası, Cumhuriyet Devrimi’ne düşmanlık.
***
Kılıçdaroğlu’nun adaylığı konusunda Davutoğlu da söz konusu danışmanı ile aynı görüşü paylaşıyor mu bilmiyorum ama böyle bir şantaj kabul edilemez. Danışman, sözlerinin çarpıtıldığını söyleyerek kendini savunmuş ama duyduklarım gayet açık.

  • Her şeyden önce AKP’nin türbanla ilgili anayasa teklifi anayasaya aykırı. 

Bu konuda daha önce birkaç kere ayrıntılı olarak yazdığım için bu yazıda onları tekrarlamayacağım. Ancak danışmanın sözleri konuyu kavrayamadığını da gösteriyor. Israrla “Kılıçdaroğlu referanduma evet demeli” diyor, oysa Davutoğlu günlerdir medyaya beyanatlar verip “Başörtüsünü referanduma götürmek toplumsal barışa vurulacak en büyük darbedir” diye konuşuyor. Danışman herhalde, referanduma gitmemesi için anayasa değişikliğine evet denmesi gerek demeye çalışıyor ama o kadar anlatabilmiş işte…
***
Bu konuda Davutoğlu’nun söylemediği çok önemli bir madde var. Anayasaya göre, anayasa değişikliği kanunu TBMM üye tamsayısının en az üçte ikisiyle kabul edilmiş ise cumhurbaşkanının onay, halkoylamasına sunma ve geri gönderme olmak üzere üç değişik yetkisi var. 

AKP yetkilileri, anayasa değişikliği teklifi 400 oyla geçerse referanduma gitmeyeceklerini söylüyorlar ancak bundan asla emin olunamaz. Bu tuzağa hiçbir muhalefet milletvekili düşmemeli.

Türkiye’nin bir hukuk devleti olması isteniyorsa;

  • Anayasaya açıkça aykırı,
  • Laikliğe ve kadın haklarına büyük bir darbe indirecek bir değişikliğe
    şantajla evet denilemez.
  • Temel hak ve özgürlükler ile laiklik, referandum konusu yapılamaz.
  • Tek bir inanca ayrıcalık tanınamaz.
  • Devlet, kamu hizmetleri açısından cinsiyetler arasında ayrım yapamaz.
  • Medeni Kanun’a aykırı düzenlemelere evet denilemez!

ZÜLAL KALKANDELEN : SOL ve KAFA KARIŞIKLIĞI

ZÜLAL KALKANDELEN

www.zulalkalkandelen.com
kzulal@yahoo.com

SOL ve KAFA KARIŞIKLIĞI

Kısa bir süre önce siyaset dünyamızda bir gelişme yaşandı. Eşitlik ve Demokrasi Partisi ve Yeşiller Partisi bir kongre ile birleşerek Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi adını aldı. Bunun ardından partinin kurucuları, art arda röportajlar vererek görüşlerini açıkladı. Murat Belge, Akşam gazetesinde yayımlanan röportajında iktisat profesörü İdris Küçükömer’in “Türkiye’de sağ soldur, sol da sağdır” diye özetlenen çizgisine yakın olduğunu anlattı.

Küçükömer, siyasi yelpazeye ilişkin tezlerini 1969’da yayımlanan “Düzenin Yabancılaşması” adlı kitabında ayrıntılı olarak anlatmıştı. Ben de geçen yılın sonunda Cumhuriyet Kitapları’ndan çıkan kitabım “İkinci Cumhuriyetçiliğin Temelleri”nde Küçükömer’in görüşlerinin eleştirisinden hareketle günümüzdeki rejim tartışmalarına ışık tutmaya çalışmıştım. Bu nedenle konu hakkında bu köşede de yazma gereğini duydum.

Bir siyasi akımın/düşüncenin siyasi yelpazedeki yeri değerlendirilirken, temel alınan kriterler var. Toplumsal eşitlik ilkesinden hareketle sermayenin ekonomik ve siyasi tahakkümünü reddederek emekçi sınıfların yararını gözeten, ezilenin haklarını savunan, toplumu özgürleştirme ve çağdaşlaşma amacı güden, ilerici düşüncedir sol.

Küçükömer, Osmanlı yapısından gelen merkeziyetçi-bürokratik gelenekleri solun önündeki temel engel olarak görüyor; toplumsal, ekonomik yapının yanında modern genetik ve etolojik nedenlerden de söz ederek, Türkiye’de sivil toplum kurulamayacağını iddia ediyor. Kurtuluş Savaşı’nın antikapitalist niteliği olmadığı için antiemperyalist de olamayacağını, Türkiye’nin kuruluşunda gerçekleşen devrimler “halktan uzak laik-bürokratlar tarafından yapıldığı için” ilerleme olarak görülemeyeceğini söylüyor.

Bunları söylerken yalnızca %11’i okuma yazma bilen, ekonomik olarak tümüyle çökmüş, savaşta egemen devletlerce parçalanan bir imparatorlukta verilen bağımsızlık mücadelesini bir anda silip atmakla kalmıyor; padişahlığı, halifeliği sona erdirip cumhuriyeti ilan eden, şer’i hukuk yerine medeni hukuku getiren,
insanları kulluktan vatandaşlık düzeyine çıkaran, sonuçta kadınlara seçme ve seçilme hakkını tanıyan bir hareketi ilerici görmüyor…

Ama Demokrat Parti’yi (DP) daha solda görürken dikkate aldığı kriter, “üretim güçlerinin geliştirilmesi ve daha büyük kitlelere mutlak olarak bir şeyler verilmesi.” O zaman burada sormak gerekir? DP, emekçi halk kesimleri için ne yaptı? DP’nin asıl tabanı, işçiyi, emekçiyi sömüren toprak ağaları ve tüccarlar değil miydi? Enflasyonist politikalar aracılığıyla köylüye nakit verilmesi ve tarımın makineleştirmesi söz konusu olsa da, alınan dış borçlarla körüklenen o politikaların zararını sonuçta yine emekçiler çekti.

Küçükömer, 1950’de DP’nin iktidara gelişi ile başlayan “İkinci Cumhuriyet” döneminin asıl işlevinin, 1. Cumhuriyet’in eğitim, politika, ekonomi alanlarında getirdiklerinin demokratikleştirilmesi olduğunu söylüyor. Her şeyi laik-Batıcılar ile
dindar-Doğucular arasında geçen bir mücadele olarak algılamasının sonucudur
bu değerlendirme. Öylesine gözünü karartmış ki bu, emperyalizme karşı olsa da,
çok eleştirdiği NATO’ya girilmesi, Batı’ya siyasal ve askeri bağımlılığın artması, Meclis’te kurulan soruşturma komisyonları aracılığı ile basının cendereye alınması bile DP’yi sol diye nitelemesine engel olmamış…

Bu anlayışla Küçükömer’in izinden gidenler de 2002-11 arasında piyasacı-gerici saldırılarını sürdüren AKP’yi desteklediler. Şimdi hâlâ “sol sağdır, sağ da sol” demelerinin nedeni o. Bu kafa karışıklığı hiç bitmedi.
(Cumuriyet Pazar eki, 16.12.12)

====================================================

Dostlar,

Zülal hanımın yazısı ile son 90 yılın muhasebesini kafamızda yeniden yapma olanağı bulduk..

  • Türkiye neden böylesine derin fay hatları ile yarıldı??

Bu soruya akılcı – gerçekçi yanıtlar bulmak ve yarayı sağaltmaya çaba göstermek,
tüm aydınların temel sorumluluklarından değil mi??

Tüm iç ve dış kökenli ayrıştırıcı çabalara karşın..
Hatta bu yakıcı gerçeği bilmeyi, sorunu yönetmede güdü kaynağına dönüştürerek..

Sevgi ve saygı ile.
18.12.12, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net