Etiket arşivi: Yüce Atatürk

MİLLİ MERKEZ GÖREV BÖLÜŞÜMÜ..

Dostlar,

MİLLÎ MERKEZ ANAYASA FORUMU
MM Genel Sekreteri
Haluk Dural’dan gelen ileti aşağıda..

Görev bölüşümü litesi ile e-ileti adresleri isse ekli pdf dosyasında..

Milli_MERKEZ_Yonetim_KURULU,_6.5.13

Milli Merkez‘de görev alan özverili arkadaşlarımıza kolaylıklar diliyoruz.

1,5 yıl önce İstanbul’da gerçekleşen ilk 2 kuruluş toplantısına (22.10.2011 ve 24.12.2011) ve Ankara’da bir paneline konuşmacı olarak katıldığımız (Keçiören, 22.4.12) Milli Anayasa Forumu, yepyeni bir kimlikle yoluna devam edecek.

Biz de destek vereceğiz elbette.
Kuruluş sırasında ilk toplantının ardından verdiğimiz yazılı görüşü de ekte pdf olarak sunuyoruz.. Tarihe notlarımızı düşümüş olalım..

Milli_Anayasa_Forumu_Kurulusu_Icin_Gorusumuz

Kolay gelsin hepimize..

AYDINLANMA kazanacak!

Yüce Atatürk‘ün ışığı ülkemizden ve insanlığın üstünden hiç eksik olmayacak..

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 9.5.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

=====================================

Değerli Dostlarımız,

23 Nisan tarihinde Ankara’da yapılan Millî Merkez Kurultayı ile görevlendirilen
Milli Merkez (MM) Yönetim Kurulu kendi arasında görev bölüşümü yaparak, öncelikle;

– MM Yürütme Kurulu,
– MM Ankara Temsilciliği
– MM İzmir Temsilciliği
– MM Genel Sekreterliiği

ile ilgili görev dağılımını tamamlamıştır. Merkezimizin bağlantı ve geçici adres bilgileri aşağıdadır.

Bilgilerinize sunarız.

Saygılarımızla, 6.5.13

Haluk Dural
MM Genel Sekreteri
MİLLÎ MERKEZ ANAYASA FORUMU

İstiklâl Cad. Mısır Apt. No: 311, K: 3, D: 9,
Beyoğlu – İSTANBUL
Tel. : 0212 – 292 9810, Faks : 0212 – 292 9811
E-posta : anayasaforumu@gmail.com
www.millianayasaforumu.org

Atatürk’ün Kaleminden Cumhuriyetin “Türk Ulusu” Tanımı!


Dostlar,

ADD önceki genel başkanlarından Sayın Prof. Dr. Özer OZANKAYA,

Atatürk’ün Kaleminden Cumhuriyetin “Türk Ulusu” Tanımı!

başlıklı bir yazısını paylaştı. Kendllerinin YURTTAŞ İÇİN MEDENİ BİLGİLER
adıyla özleştirip yayımladıkları kitaptan bir seçki yapmışlar. Tabii bunun da kaynağı, Yüce Atatürk’ün doğrudan doğruya kendisinin manevi kızı Prof. AFETİNAN’a yazdırdığı kitaptır. Önce Prof. AFETİNAN imzasıyla yayımlanan bu kitabın, gerçekte
Yüce Atatürk‘ün el yazısından oluştuğunu Sayın Afetinan kendileri açıklamışlardır.

Bu değerli seçkiyi aşağıda size sunuyoruz, Sn. Öznkaya’ya teşekür içtenlikle ederek.

ADD Edirne Şubesi başkanlığımız döneminde (1996-2000) biz de bu kitaptan seçkiler yaparak binlerce örneğini dağıtmıştık. Bu temaya dönük konferanslarımız olmuştu.

Kasım 2002’de, “Gençler Atatürk’ü Tanıyor mu?” başlığıyla,
ADD Sarıyer Şubemizle birlikte “İstanbul Işık Lisesi” nde bir konferansımız olmuştu. Okul yönetimi, “Işık’tan Atatürk’e” başlığıyla yayımladığı kitapta,
yazımızı ilk bölüm olarak koydu.

Saltık A. Işık’tan Atatürk’e. Atatürk’ün Yazdığı Yurttaşlık Bilgileri kitabından özetler.
Fevziye Mektepleri yayın no 5, (Model Mtb.) İstanbul

Bu kapsamlı metne web sitemizde

  • VATANDAŞ İÇİN MEDENİ BİLGİLER : 
    ATATÜRK’ün YURTTAŞ İÇİN YAZDIĞI MEDENİ BİLGİLER..

başlığı altında yer vermiştik. Aşağıdaki erişkeden (linkten) pdf olarak okunabilir.

http://ahmetsaltik.net/arsiv/2013/01/vatandas_icin_medeni_bilgiler.pdf

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 25.3.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

*************************

Prof. Dr. Özer OZANKYA

Toplumbilimci (Sosyolog)
ADD Eski Genel Başkanı

portresi

Atatürk’ün Kaleminden Cumhuriyetin “Türk Ulusu” Tanımı!

  • Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye halkına Türk ulusu denir.Ulus sözünden ne anlaşılır, ne anlaşılmak gerekir? Bunu anlatayım :

Sözlerimin kolay anlaşılması için, yine Türk ulusuna bakacağım;
… Bugünkü Türk ulusuna bir resim tablosuna bakar gibi bakalım
ve  şimdiye değin edindiğimiz bilgilerin yardımıyla düşünelim.
Bu tabloda neler görüyorsak, bu tablo bize neler anımsatıyorsa onları birer birer söyleyeyim :

1. Türk ulusu, halk yönetimi olan Cumhuriyetle yönetilir bir devlettir.

2. Türk devleti laiktir. Her ergin, dinini seçmekte özgürdür.

3. “Türk ulusunun dili Türkçedir. Türk dili dünyada en güzel, en zengin ve en kolay olabilecek bir dildir.

Onun için her Türk dilini çok sever ve onu yükseltmek için çalışır.
Bir de Türk dili, Türk ulusu için kutsal bir hazinedir. Çünkü Türk ulusu, geçirdiği sonu gelmez güç durumlar içinde ahlakının, geleneklerinin, anılarının, çıkarlarının, sonuç olarak bugün kendi ulusluğunu yapan her şeyin dili yardımıyla korunduğunu görüyor.
Türk dili, Türk ulusunun yüreğidir, düşüncesidir.”

4. “Türk ulusu Asya’nın batısında ve Avrupa’nın doğusunda olmak üzere kara ve deniz sınırlarıyla ayırt edilmiş, dünyaca tanınmış büyük bir yurtta yaşar. Onun adına Türkeli derler. Türk yurdu çok daha büyüktü. Yakın ve uzak zamanlar düşünülürse Türk’e
yurtluk etmemiş bir anakara (kıta) yoktur. Bütün dünyada, Asya, Avrupa, Afrika ve dahası Amerika, Türk atalarına yurt olmuştur. Bu gerçekler eski ve özellikle yeni tarih belgeleriyle bilinmektedir. Ama bugünkü Türk ulusu varlığı için bugünkü yurdundan memnundur. ünkü derin ve şanlı geçmişin, büyük, güçlü atalarının kutsal kalıtlarını
bu yurtta da koruyabileceğine, o kalıtları şimdiye değin olduğundan çok büyük ölçüde zenginleştirebileceğine güvenmektedir.”

5. “Türk ulusunun her kişisi, birtakım ayrılıklarla, ama genel olarak birbirine benzer.
Kimi yapılış ayrılıklarını ise doğal bulmak gerekir. Çünkü Mezopotamya, Mısır koyaklarından başlayan bilinen tarihten önce Orta Asya, Rusya, Kafkasya, Anadolu, dünkü ve bugünkü Yunanistan, Girit, Romalılardan önce Orta İtalya, sözün kısası Akdeniz kıyılarına değin yayılmış ve yerleşmiş ve bu başka başka iklimlerin etkisi altında, başka başka türlerle binlerce yıl yaşamış, kaynaşmış, böylesine eski ve böylesine büyük bir insan toplumunun bugünkü çocuklarının tümüyle birbirlerine benzemelerine olanak var mıdır? Her zaman, her yerde küçük bir aile çocuklarının bile tam olarak birbirine benzemeleri görülmüş değildir.

Türk kavramını, yalnız bir noktada, iklimi aynı olan dar bir alanda belirmiş sanmak doğru değildir. Türk halkı, yukarda söylediğimiz gibi, çok büyük bir alanda oluşmuş ailelerin birleşerek Sop (Klan) ve Sopların birleşerek Boy (kabile) ve Boyların  birleşerek
Öz (aşiret) ve Özlerin de birleşerek siyasal bir toplum olan El (Medine) ve en son olarak
El’lerin bir merkezde birleşmeleriyle büyük bir toplum ortaya çıkarmıştır.

Bu büyük Türk toplumunu oluşturan ögelerin nitelikleri arasındaki ayrılık büyük olmamakla birlikte, kaynağın genişliği, nüfusun çokluğu düşünülünce, Türk toplulukları  arasındaki tinsel  bağın gevşek olması ve değişik adlarla, değişik roller oynaması doğal görülür. Bu nedenledir ki tarih, olaylarını yazdığı toplulukları nerede, nasıl ve hangi adla tanıdıysa o biçimde yazmıştır. Böyle olmakla birlikte bugünkü Türk ulusunun temeli, aynı kökenin, aynı uzun ortak geçmişin saptadığı belirli tiptir: Türk tipi.”

6. Bu son sözlerden anlaşılıyor ki, Türk ulusunu oluşturan insanların tarihleri birdir.

7. “Türk ulusunun ortak görünen bir durumu daha vardır. Gerçekten de dikkat edilirse,
Türklerin aşağı yukarı hep ahlakları birbirine benzer. Bu yüksek ahlak, hiçbir ulusun ahlakına benzemez. Ahlakın ulus oluşturmada yeri çok büyüktür, önemlidir. Bu önemi iyice anlamak için, ahlak üzerine birkaç söz söylemek gereksiz olmaz. Ahlak dediğim zaman, ahlak kitaplarında yazılı olan öğütleri anlatmak istemiyorum; çünkü ahlaklılıktır diye yaptığımız işler ve yapmaktan sakındığımız işler, kitaplarda yazılı olan ya da birtakım ahlak öğreticilerinin salık verdikleri şeylerden daha öncedir ve o sözlerden,
o öğütlerden ayrı olarak, onlara hiç kulak vermeyerek insanlarca yapılmaktadır.
İş, kuramlara egemendir, onların üstüdür. Ahlak kurallarının nasıl yapılması gerekeceği,
ahlaksızlık olduğu anlaşılan işler görüldükten, denendikten sonra anlaşılır.

Bir iş, her neye ilişkin olursa olsun insanın güç kullanmasını, yorulmasını gerektirir.
İnsanlar zorunlu olmadıkça kendilerini yormak istemezler. Oysa kimi işler vardır ki,
kendiliğinden insana onu yapmak için içten bir istek, bir eğilim esinlendirir,
o iş istenmeye değer olur. İşte ahlaki işler, aynı zamanda hem zorunlu ve
hem de istenmeye değer olan işlerdir.”

8. “Bir işin ahlaki bir değeri olması, ayrı ayrı insanlardan daha yüce bir kaynaktan çıkıyor olmasıdır. O kaynak toplumdur, ulustur.”

“Gerçekten, ahlaklılık özel bireylerden ayrı ve bunların üstünde, ancak toplumsal,
ulusal olabilir. Ulusun toplumsal düzen ve rahatı, şimdi ve gelecekte gönenci, mutluluğu, esenliği ve korunmuşluğu, uygarlıkta ilerlemesi ve yükselmesi için insanlardan her bakımdan ilgi, çaba, kendi yararlarından vazgeçme, gerektiğinde kendini seve seve
bu yola adama  isteyen ulusal ahlaktır. Yetkin bir ulusta ulusal ahlaklılığın gerekleri,
o ulusun bireylerince neredeyse usa vurmaksızın vicdani, duygusal bir güdüyle yapılır. En büyük ulusal duygu, ulusal heyecan işte budur.

Ulus analarının, ulus öğretmelerinin ve ulus büyüklerinin evde, okulda, fabrikada,
her yerde her işte ulus çocuklarına, ulusun her bireyine bıkmaksızın ve sürekli olarak verecekleri ulusal eğitimin amacı, işte bu yüksek ulusal duyguyu sağlamlaştırmak olmalıdır.

9. Ahlakın ulusal, toplumsal olduğunu söylemek ve ortak bilincin anlatımıdır demek,
aynı zamanda ahlakın kutsallık niteliğini de tanımaktır. Ahlak kutsaldır,
çünkü aynı değerde eşi yoktur ve başka hiçbir tür değer ile ölçülemez.

Ahlak kutsaldır, çünkü en büyük ahlak gerçekliğine sahip bir edimciye (faile) bağlıdır.
O edimci, yalnız ve ancak toplumdur. Tanrı kavramında, simgesel bir biçimde düşünülmüş toplum da vardır. Çünkü vicdanlarımız üzerinde etkili olan ruhsal yaşam, toplumun üyeleri arasındaki etki ve tepkilerden oluşur. Gerçekten toplum, yoğun bir düşünsel ve ahlaki etkinlik eksenidir.”

10. “Din birliğinin de bir ulus oluşturmada etkin olduğunu söyleyenler vardır.
Ama biz, bizim gözümüz önündeki Türk ulusu tablosunda bunun tersini görmekteyiz.

Türkler Arapların dinini  kabul etmeden önce de büyük bir ulus idi. Arap dinini
kabul ettikten sonra, bu din, ne Arapların, ne aynı dinde bulunan Acemlerin ve ne de Mısırlıların ve başkalarının Türklerle birleşip bir ulus oluşturmaları yolunda hiçbir etkide bulunmadı. Tersine, Türk ulusunun ulusal bağlarını gevşetti; ulusal duygularını,
ulusal heyecanını uyuşturdu. Bu pek doğaldı. Çünkü Muhammed’in kurduğu dinin amacı, bütün uluslukların üstünde, kapsamlı bir Arap ulusluğu siyasetine varıyordu.
Bu Arap düşüncesi, Ümmet sözcüğü ile anlatıldı. Muhammed’in dinini kabul edenler, kendilerini unutmağa, yaşamlarını Allah sözcüğünün her yerde yükseltilmesine adamağa zorunluydular. Bununla birlikte Allah’a kendi ulusal dilinde değil,
Allah’ın Arap topluluğuna gönderdiği Arapça kitapla tapınıp dua edecekti.
Arapça öğrenmedikçe Allah’a ne dediğini bilmeyecekti.

Bu durum karşısında Türk ulusu birçok yüzyıllar, ne yaptığını, ne yapacağını bilmeksizin, düpedüz, bir sözcüğünün  anlamını bilmediği halde
Kur’anı ezberlemekten beyni sulanmış hafızlara döndüler.

Başlarına geçebilmiş olan açgözlü komutanlar, Türk ulusunca, karışık, bilgisiz hocalar ağzıyla, ateş ve acı ile korkunç bir bilinmezlik olarak kalan dini, tutkularına ve siyasetlerine araç edindiler.

Bir yandan Arapları zorla buyrukları altına aldılar, bir yandan Avrupa’da Allah sözcüğünün yüceltilmesi savsözü altında Hıristiyan ulusları yönetimleri altına geçirdiler. Ama onların dinlerine ve ulusluklarına ilişmeyi düşünmediler.
Ne onları ümmet yaptılar, ne onlarla birleşerek bir güçlü ulus yaptılar.

Mısır’da belirsiz bir adamı halifedir diye yok ettiler, hırkasıdır diye bir çul parçasını halifelik simgesi ve ayrıcalığı olarak altın sandıklara koydular, halife oldular.
Kimi kez doğuya, kimi kez batıya ya da her yana birden saldıra saldıra, Türk ulusunu Allah için, peygamber için topraklarını, yararlarını, benliğini unutturacak, her işini Allah’a bıraktıracak derin bir aymazlık ve yorgunluk beşiğinde uyuttular. Ulusal duyguyu boğan, ölümlü dünyaya değer verdirmeyen, düşkünlükler, yokluklar, yıkımlar duyulmaya başlayınca, asıl gerçek mutluluğa öldükten sonra öbür dünyada kavuşacağına söz ve güvence veren dinsel inanç ve dinsel duygu,
ulus uyandığı zaman, onun şu acı gerçeği görmesine engel olamadı.

Bu acıklı görünüm karşısında kalanlara, kendilerinden önce ölenlerin öbür dünyadaki mutluluklarını düşünerek ya da bir an önce ölmeyi dileyerek öbür dünya yaşamına kavuşma isteği uyandıran din duygusu, dünyanın acısı duyulan tokatıyla hemen, Türk ulusunun vicdanındaki çadırını yıktı, çağrılıları Türk düşmanları olan Arap çöllerine gitti. Türk genel vicdanı, hemen, yüzlerce yıllık erk ve gönül rahatlığı ile büyük coşkularla çarpıyordu.

Ne oldu?

Türk’ün ulusal duygusu, artık ocağında ateşlenmişti. Artık Türk, cenneti değil,
eski gerçek büyük Türk atalarının kutsal kalıtlarının, son Türk ellerinin savunmasını ve korunmasını düşünüyordu. İşte dinin, din duygusunun Türk ulusluğunda bıraktığı anı!”

11. “Türk ulusu, ulusal duyguyu dinsel duyguyla değil, ama insancıl duyguyla yan yana düşünmekten zevk alır. Vicdanında ulusal duygunun yanında insancıl duygunun
şerefli yerini her zaman korumakla övünç duyar. Çünkü Türk ulusu bilir ki;
bugün uygarlığın büyük yolunda bağımsız, ama kendileriyle koşut yürüdüğü bütün
uygar uluslarla karşılıklı insancıl ve uygar ilişki, kuşkusuz gelişmemizi sürdürmek için gereklidir. Ve yine bilinmektedir ki; Türk ulusu her uygar ulus gibi, geçmişin bütün dönemlerinde buluşlarıyla, yaratılarıyla uygarlık dünyasına hizmet etmiş insanların, ulusların değerini bilir ve anılarını saygıyla korur.

  • Türk ulusu insanlık dünyasının içtenlikli bir ailesidir.

Özet                             :

Bütün bu söylediklerimizi kısa bir çerçeve içine sokmak istersek, şöyle diyebiliriz :

Türk ulusunun kuruluşunda etkin olduğu görülen doğal ve tarihsel olgular şunlardır :

a) Siyasal varlıkta birlik
b) Dil birliği
c) Yurt birliği
d) Soy ve köken birliği
e) Tarihsel hısımlık
f) Ahlaksal yakınlık

Kaynak: YURTTAŞ İÇİN MEDENİ BİLGİLER
özleştirip yayımlayan: Özer Ozankaya, CEM yay.)

Ürdün Kralı Abdullah’ın Anıtkabir’de Gözyaşları..

Dostlar,

Ürdün Kralı Abdullah geçtiğimiz günlerde (5-6 Mart 2013) ülkemizi ziyaret etti.
Anıtkabiri ziyaretinde ise gözyaşlarını tutamadı ve içtenlikle ağladı..
Demek ki Krallar da ağlarmış..

Urdun_krali_Abdullah_Anitkabir'de_agladi_5_Mart_2013

Sayın Rifat SERDAROĞLU, 7.3.13 günü (bu gün) yazdığı ve bizim de sitemizde
yer verdiğimiz “3 Abdullah” başlıklı yazısında, Ürdün Kralı Abdullah için şunları yazdı :
(Bu yazı mutlaka okunmalı.. Öbür 2 Abdullah Cumhurbaşkanı Abdullah Gül
ve gerçek adı Agop Artinyan olan bölücü örgütün başı Abdullah Öcalan..)

ABDULLAH Ürdün Kralı;

Ülkemize ziyarete gelen Kral Abdullah, Anıtkabire giderek Atatürk’ün manevi huzurunda saygı duruşunda bulundu. Ziyaret esnasında Abdullah’ın gözlerinden yaşlar döküldü. Saygıdan, sevgiden, özlemden ve O’nu geç anlamış olmaktan kaynaklanan gözyaşları. Abdullah’ın, ülkesinde şimdi yapmaya çalıştığını, 90 yıl önce gerçekleştirmiş, fakat “Kral” olmayı değil, Cumhuriyeti seçmiş, milletine kendi kendini yönetmeyi armağan etmiş, milletine güvenen dünya çapındaki bir devlet adamına duyulan saygının sonucu dökülen gözyaşları idi onlar. Televizyonların ve yandaş basının görmezden geldikleri bu olay, yere-göğe sığdırılamayan milyon tane “Van Münit”(!) e bedeldir. Tabii ki anlayana.

  KRAL SAYGI DURUSU SIRASINDA AGLADI

Şimdi gelin de Yüce ATATÜRK‘ün şu sözlerini naımsamayın :

  • “Beni inkâr edeceksiniz. Hatta bühtanla yad edeceksiniz.
    Fakat Hint’e, Yemen’e ve Mısır’a giden fikirlerim,
    orada filizlenerek gelip sizi boğacaktır.”

 

Avrupa Kooperatif Üniversitesi


“Sevdiklerinizi gömmeyin,
organlarını bağışlayarak onları onurlandırın.”
 

Prof. Dr. Alihan Gürkan

Dostlar,

Muğla Üniv.’den emekli Sayın Prof. Dr. Ayhan Çıkın hocamız önemli bir derleme yapmış..

Bizim önümüze “En önemli sorununuz Kürt sorunudur” diye içeriden ve dışarıdan dayatılırken, dışımızdaki dünye nelerle meşgul..

Bu arada özellikle balonlaştırlan gündemle (3 PKK’lının cenaze töreni ve
Mehmet Ali Birant‘ın ölümü) Silivri Zulümhanesi unutturulmak isteniyor.
Bir de 7 ilde yeni bir baskın dalgası ve ilerici avukatlar da dahil kapsamlı gözaltı..

  • Kooperatifler ülkemiz için yaşamsal önemde..

Gazi Mustafa Kemal Paşa da işin bilincinde ve Tarım Kredi Kooperatifleri Birliği‘nin kurucusu. Silifke Şubesi’nin de 1 sayılı üyesi..

Yüce ATATÜRK, 30.6.1936’da Silifke Tekir’de ilk Tarım-Kredi Kooperatifini kurarak kendisi 1 sayılı üye olmuş ve özellikle yoksul köylüyü, çok sınırlı gücünü
biraraya getirmek üzere Kooperatif örgütlenmesine teşvik emiştir.

Sakın kimse Kooperatiflerin komünist icadı olduğunu savlamaya kalkmasın.

Bu dayanışma birimlerinin -kooperatiflerin- anavatanı İngiltere ve kuruluşu
21 Aralık 1844!

21 Aralık, Rochdale Haksever Öncülerinin İngiltere / Manchester’da 1844’te kurdukları tüketim kooperatifi ile ekonomide yarattıkları soylu devrimin yıl dönümüdür. AB ülkeleri, günümüz kalkınmışlık düzeylerini başta sömürü olmak üzere başlıca kooperatiflere borçludurlar.

Uluslararası platformlarda kooperatifin kabul görmüş 2 tanımı var :

Birincisi Uluslararası Kooperatifler Birliği’nin (ICA) kuruluş kurallarında yer alan tanımdır. Buna göre;

  • Kooperatifler; kişilerin karşılıklı yardımlaşma esasına dayanan girişimlerinin, üyelerinin ekonomik ve sosyal gelişimi için kullanıldığı örgütlerdir.

2. tanım da ILO (Uluslararası Çalışma Örgütü) kararlarında yer almıştır :

  • Kooperatifler; kişilerin gönüllü olarak belli ortak bir amacı gerçekleştirmek için oluşturdukları, gerekli sermayeye eşit koşullarda katıldıkları,
    üyelerin aktif girişimlerindeki kâr ve risklerin adil olarak paylaşıldığı
    demokratik denetimli örgütlerdir.

Anlaşıldığı gibi, kooperatiflerin 2 temel yönü bulunmaktadır;
hem sosyal, hem ekonomik birimlerdir. Bize göre de, kooperatif hareketin
en temel özellikleri, yurttaşların örgütlenme ve dayanışma gereksinimlerine
yanıt vermesidir.

Ayrıca BM geçtiğimiz yılı, «2012 Dünya Kooperatifçilik Yılı» olarak duyurmuştu.

Bu bağlamda ülkemizin 2 temel alanda daha ülke düzeyinde örgütlenmiş Kooperatifleşmeye gereksinimi var :

1. Sağlık Kooperatifleri

2. Eğitim Kooperatifleri

İlki özellikle piyasalaştırlıdı giderek erişilmez, bedeli ödenemez olmakta; SAĞLIKTA DÖNÜŞÜM Masalının balayı dönemi bitti..

İkincisi ise, piyasalaştırlmaya ek olarak bir de özellikle 4+4+4 ile dincileştirldi.

Her iki küresel güdümlü saldırıya direnmenin yollarından biri bu koooperatifler.

Ama sorun gündemde değil ne yazık ki!

Niçin ??

Bu konuyu tartışmamız gerek..

Prof. Ayhan Çıkın, “takma kalbi” ile 10. yılında, web sayfasında aydınlanma çabasını azimle sürdürüyor. Kendisine şükran borçluyuz. Bu yüzden de bu dosyamızın en üstüne organ aktarımı ile ilgili bir öneri koyduk; yineleyelim :

  • “Sevdiklerinizi gömmeyin,
    organlarını bağışlayarak onları onurlandırın.”

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 19.1.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

=====================================

Avrupa Kooperatif Üniversitesi

Avrupa Kooperatif Üniversitesi (AKÜ), “kooperatif kolejleri birliği” aracılığı ile geliştirilmiş bir proje birliğidir.

Avrupa Kooperatif Üniversitesi (AKÜ)[1],[2], 2003’de kurulmuş açık bir Avrupa internet ağıdır.

Bu ağ içinde kooperatif kolejlerinin tüzel kişilikleri ile gerçek kişiler toplanmıştır. Amacı, sosyal girişimciler tarafından gerçekleştirilen üretim, sermaye birikimi (capitalisation) ve bilgi iletim alanının canlandırılması ve yapılandırılmasıdır.
AKÜ, Avrupa düzeyinde dinamik bir sosyal girişimci modelinin gelişmesine katkıda bulunur[3]. Avrupa Kooperatif Üniversitesi, Leonardo da Vinci Avrupa Programı çerçevesi içinde “kooperatif kolejleri birliği” aracılığı ile geliştirilmiş bir proje birliğidir. Bu projenin konusu,“sosyal ve dayanışma ekonomisi işletmecilerinin eğitimiyle yükümlü üniversiteler ve eğitim kuruluşları için Avrupa düzeyinde kooperatifçilik deneyim ve araştırma alanı” yaratmaktır[4].

AKÜ KAYNAK MERKEZİ

AKÜ Kaynak Merkezi, Sosyal ve Dayanışma Ekonomisi işletmecilerinin bilgilerini, uygulamalarını ve yenilikçi araçların kullanımını ve araştırma, sermaye birikimi (capitalisation), yardımlaşma ve yayılma süreçlerinde besleyici pedagojik kaynaklar sunar.

Ağ olarak AKÜ’nün başta gelen hedeflerinden biri, kooperatif pedagojisiyle ilgili akılcı bir eğitim yöntemi açısından ve sosyal ekonomi girişimlerinin farklı ailelerinin kurallar sisteminin ve özel ilkelerinin büyük bir kısmının, içerik açısından,
bizzat kendilerine bağladığını kabul eder; sosyal ekonomi girişimcilerinin formasyonunun özelliği de, eylem ve kuram düzeylerinde kaynakla beslenmesi gereğini önemser.

AKÜ PROJESİ

“Avrupa Kooperatif Üniversitesi” projesinin kuruluş teklifi,  “Kooperatif Kolejleri Birliği” (Groupement des Collèges Coopératifs) tarafından getirilmiştir. Bu projenin orijininde ikili bir meydan okuma vardır :

1.   Sosyal ve Dayanışma Ekonomisinin yeni mesleki niteliklerinin ihtiyaçlarına
yanıt vermek

Tatmin edilemeyen ihtiyaçlara cevap vermeye uygun yenilikçi projeler, onların destekçileri ve işletmecileri için yeni becerileri gerektirir. Bu projeler, küresel yaklaşımlar ve stratejik uyarlamalar isterler. Sosyal ve Dayanışma Ekonomisi’nin aktörlerinin bölge içinde kökleşmesi ve uzaktan eğitim uygulamalarının gelişmesi, pedagojik araçların ve yöntemlerin gelişmesini ve yeniden kurulmasını gerektirir :

*  Avrupa düzeyinde nöbetleşe uygulamalar,

*  Eylem araştırması,

Kooperatif eğitimi.

Sosyal ve Dayanışma Ekonomisi aktörlerinin kazandığı yeni beceriler pek az bilinmektedir ve bu becerilerin bir doğrulanma sisteminden geçmesine ihtiyaç duyulmaktadır.

2 – Avrupa düzeyinde Sosyal Ekonomi ve Dayanışma Ekonomisi profesyonellerinin, eğiticilerinin, araştırıcılarının ve  bilgi birikiminin yakınlaşmasını teşvik etmek.

Bu başlığı üç amaç altında özetlemek mümkündür :

*  Avrupalı sosyal girişimcilerinin uygulamalarının araştırılması, kimlikleştirilmesi ve profesyonelleşmesi için bir referans belgesi oluşturmak;

*  Sosyal ve Dayanışma Ekonomisi’nde girişimcilik ve toplumsal yenilikçilik için
bir Avrupalı eğitim mekanizmasını başlatmak.

*  Kısa sürede, Avrupa Kooperatif Üniversitesi çerçevesinde bu eğitimi geliştirmek ve sürekli kılmak.

AKÜ PROJESİNİN 3 EVRESİ  : 1999-2009

Avrupa Kooperatif Üniversitesi projesinin ilk evresi : 2001-2004[5]

Bu projeyi yürütme sorumluluğunu “Provence Alpes Méditerranée (P.A.M.) 
Kooperatif Koleji[6] üstlenmiştir. Bu ilk dönem bir hazırlık dönemidir :

*  Sosyal girişimcilerin günlük faaliyetlerinde kooperatifçilik ilkelerine uygulamaya koyan bir Avrupa girişimci Referans belgesinin geliştirmesi[7];

*  Bir AKÜ Şart’ının hazırlanması[8];

*  5 grup (Belçika, İtalya, İspanya, Fransa, Portekiz) sosyal girişimcilere uzaktan
deneysel eğitim kursunun açılması;

*  Kaynak merkezinin ve web sitesinin ilk belgesel temelinin kurulması.

Avrupa Kooperatif Üniversitesi projesinin 2. evresi  : 2005-2007[9] 

Bir önceki proje evresini tamamlayan, “2005-2007 Avrupa Kooperatif Üniversitesi Ağı” evresinde, sosyal ekonominin genel ilkelerini ve demokratik yönetim pratiklerini uygulamaya koyması, dayanışmanın sonuçlarını takip ederek karakterize olmuş girişimlerin yöneticilerini, sosyal girişimcilerin formasyonu üzerine bir Avrupa ağı yapılandırmayı ve geliştirmeyi hedeflemektedir. Projenin  bu evresinde 3 eksen geliştirildi :

1.    Dört uzmanlık konusuna göre  yenilikçi eğitim araçları ve uygulamaları, bilgi-bulgularının toplanması, yardımlaşma, bunların yayılması ve kullanımına olanak veren  bir “Avrupa sosyal girişimcilik eğitimi kaynak merkezi” kurulması :

Kooperatif eğitim araçları ve uygulamaları, sosyal ekonomi girişimcileri eğitiminin özel içeriği, sosyal girişimcilik ve formasyon mühendisliği, sosyal girişimcilikte eğitim aktörleri sistemi;

2.    Sosyal Ekonominin mesleki örgütleri  (Kooperatifler, Yardımlaşma Sandıkları ve Dernekler) ve formasyon aktörleri (öğretici-araştırıcı, eğiticiarasında değişimi geliştirme ve sağlamlaştırma;

3.     Sosyal Ekonomi birlikleri ve federasyonları, formasyon aktörleri ve yerel belediyelerin, Avrupa düzeyinde bir mobilizasyon stratejisiyle bu ağın sürdürülebilir koşullarının oluşturulması.

Avrupa Kooperatif Üniversitesi projesinin  3. evresi  :  -2009 : UCE-GIFES projesi

1999’dan beri AKÜ projesini yükümlenen “P.A.M Kooperatif Koleji”, projenin bu evresinde, eğitim aktörleri ağını açma ve remobilize etmeyi amaçlamaktadır. Bu bağlamda, P.A.M. Kooperatif Koleji, “Avrupa Kooperatif Üniversitesi Uluslararası Sosyal Ekonomi Eğitimcileri Birliği Ağı” (UCE-GIFAES)[10] için yeni bir proje geliştirir. Bu projenin iki amacı vardır :

*  Ağın önemli araçlarını teşkil eden “Kaynaklar Merkezi’nin ve sitesinin kooperatif çalışma sürecini kayıt altına almak;

*  Kendi bilgilerini ve pratiklerini yardımlaşmacı bir yaklaşım içinde ve sosyal girişimcilerin formasyonunda sürekli yükümlü eğitici bir topluluğu oluşmasına (ulusal ve uluslararası düzeyde) teşvik etmek ve organize etmek.

SONUÇ                     :

  • Türkiye’de kooperatifçilikle ilgili eğitimi, araştırmayı, vb…
    ne zaman ve nasıl gerçekleştirebiliriz ?

Dr. Ayhan ÇIKIN
18.1.13



[1] L’Université Coopérative Européenne (UCE)
[2] Daha ayrıntılı bilgi için bkz:  http://uce.universite-cooperative.coop/index.php?option=com_content&task=view&id=489&Itemid=365
[3]http://fr.wikipedia.org/wiki/Coll%C3%A8ge_coop%C3%A9ratif
[4]http://www.entreprises.coop/decouvrir-les-cooperatives/se-former-a-la-cooperation/prix-et-recherche-cooperative.html
[5] Daha ayrıntılı bilgi için bkz: http://uce.universite-cooperative.coop/images/pdf/uce%20fra%2001_04.pdf
[6] “Provence Alpes Méditerranée Kooperatif Koleji” 1979’da kurulmuştur. O, “Aix-Marseille II”üniversitesi ile işbirliği ile kurulmuş ve “Avignon  ve  Montpellier II” üniversiteleri ile ortak çalışmaktadır.
[7]  Daha ayrıntılı bilgi için bkz: http://uce.universite-cooperative.coop/images/pdf/resume%20entrep%20soc_8%20pages%20fran%20defin%20coul.pdf
[8] Daha ayrıntılı bilgi için bkz: http://uce.universite-cooperative.coop/images/pdf/charte%20uce%20fr.pdf
[9] Daha ayrıntılı bilgi için bkz: http://uce.universite-cooperative.coop/images/pdf/plaquette%20version%20francaise%2002%2005%2006%20definitive.pdf
[10] « Groupement International des Formateurs d’Economie Sociale de l’Université Coopérative Européenne en réseau » (UCE-GIFES).

SENDİKALI OLDUK İŞTEN ATILDIK

İŞ ARAYAN ŞİİR

İş arayanın yedi günü

Pazartesi büyük bir inançla gitti

           ümitle geldi

Salı ümitle gitti hayallerle geldi

Çarşamba hayallerle gitti hayali

           hayal kaldı

Perşembe Tanrı’dan diledi

Cuma insanlardan

Cumartesi iş aradı

Pazar zaten istirahat günü idi

Pazarı kutladı

Öğrencilerinden biri ticaret adamı

Diğeri sarraf

Petrol kralı

Limon kralı

Kendisi ise hepsinin kralı

Açlık kralı

(http://sokratesinsarkisi.blogspot.com/2012/10/is-arayan-siir.html)

Emekçi, en temel haklarından olan örgütlenme hakkı bağlamında uluslararası hukukun, anayasa ve yasaların güvencesi altında olan sendika kurma hakkını kullandı diye
işten atılıyorsa; o işveren yüz kızartıcı suç işlemektedir.

Devlet nerededir ve kimin devletidir; sermayenin mi?
ÇSGB Bakanı Faruk Çelik derhal bu suçu engelleyecek midir ?

Yoksa ülkede askeri vesayet çığlıkları atılırken gerçek “sermaye vesayeti
hatta diktatörlüğü” mü saklanmak istenmektedir??

Ya da yerli-yabancı sermayeye uşaklık mı edilmektedir??

89. yaşını bitiren Cumhuriyet böyle mi olmalıydı?
Yüce ATATÜRK ve arkadaşları, 1. TBMM’de daha Cumhuriyet ortada yokken ve
ülke işgal altındayken 151 sayılı AMELE KANUNU‘nu çıkararak emekçilerin haklarını düzenlemişlerdi. 1932’de Atatürk döneminde ILO’ya (Uluslararası Çalışma Örgütü)
üye olmuşlardı. 1936’da AMELE KANUNU’nu yenileyerek İş Kanunu çıkarmışlardı. Emeğe böylesine saygılı idiler. Fabrikalarını lojmansız ve sosyal donatılar
(sinema salonu, alışveriş yerleri, kreş hatta okul!) olmadan yapmıyorlardı.
İşte sermeyenin ve işbirlikçi iktidarlarının Cumhuriyet’e neden düşman olduklarının
bir başka gerekçesi..
Yazıklar olsun, insanlığımızdan utanıyoruz.
Haydi TÜRK-İŞ ve onun “uslu” genel başkanı, görelim hünerini..
ILO, hiç acımadan Türkiye’yi artık kara listeye almalı,
afişe etmeli ve elinden gelen yaptırımı uygulamalıdır.
Etik değerlerin şahı (!) DTÖ (Dünya Ticaret Örgütü) Türkiye’ye ambargo koymalıdır en temel emek haklarını çiğnediği için (!?)..

 Sevgi ve saygı ile.
28.10.12, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

Ata’nın 10. Yıl Söylevi’ni Yorumlamak / Interpretation of the Speech for 10th Anniversary of Turkish Republic by ATATURK

Yüce Atatürk’ün 29 Ekim 1933’te, Cumhuriyetimizin kuruluşunun 10. yılında Ulusuna seslenişini tümüyle okumak çok yerinde olacakkır..

DÜŞÜRÜLEN UÇAĞIN VERDİĞİ İVEDİ ve KRİTİK İLETİ / Urgent and Critical Message by the Turkish plane which was shot down

DÜŞÜRÜLEN UÇAĞIN VERDİĞİ İVEDİ ve KRİTİK İLETİ!

Prof. Dr. Ahmet Saltık
Ankara Üniv. Tıp Fak.
ADD Bilim-Danışma Kurulu Yazmanı
www.ahmetsaltik.net

Türk Hava Kuvvetlerine ait bir uçağımız önceki günlerde (21.6.12) günü Suriye’nin Lazkiye limanı yakınlarında vurularak düşürüldü. Olay taze iken kamuoyu yeterince bilgilenemedi, bilgilendirilmedi de..

Biz de biraz bekleyerek önümüzü görelim dedik.
Tablo giderek netleşiyor..

 İlk ve ivedi gereklilik :
Türkiye’nin, bulunduğu nazik coğrafyada,
emperyalizmin taşeronluğunu kesinkes bırakması gerek!

Uçağın düşürülmesi ile Türkiye’ye Suriye ve müttefiklerinin (Çin ve Rusya) verdiği net ileti budur.

Türkiye bir yandan PKK aracılığıyla bizimle savaşan Batı emperyalizmine maddi- manevi ağır bedeller ödemektedir; bir yandan da iç barışı tehlikeye girmiş, halk etnik ve dinsel inanç temelinde ayrıştırılarak çatışma eşiğine taşınmıştır.

 Bu politikaların doğrudan ve 1 numaralı sorumlusu AKP hükümetidir;
Recep Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül’dür.
Kaçınılmaz olarak tüm AKP kadroları ve AKP’ye oy veren yurttaşlarımızdır.

Bu hükümet esasen bu politikalara kilitlenerek iktidar yapılmıştır.
3 Kasım 2002 seçimleriyle iktidar yapılan AKP, ülkemizi ve halkımızı parçalanmanın kritik eşiğine taşımıştır. Kurgu iğrenç biçimde yürütülmektedir.

Andersen’in “Kral Çıplak” adlı büyüklere masallarında olduğu gibi, 6 yaşlarında bir kız çocuğunun tüm masumluğu ile “Aaaa, Kral çıplak!” diye haykırmasının zamanı gelmiş ve geçmektedir.

Günümüzde bu kız çocuğunun rolünü, Cumhuriyetin kurucusu CHP üstlenmek zorundadır. Kız çocuğunun masumluğunu bir yana korsak;

 CHP’nin bir yurtsever çığlık atma cesareti göstermesi gerekmektedir.
Aksi durumda bu koşullar CHP’yi de bitirecektir. Kamuoyu yoklamalarında
% 20’nin altına inilmiştir.

Hükümetin kabul edilemez gafları artık tahammül sınırlarını çoook aşmıştır.
Demokratik bir ülkede -hatta Türkiye’de- bir başka siyasal kadro, AKP’nin yaptıklarının belki 1/1000’i ile (binde biri!) ile çoktaan indirilmiş ve
Yüce Divan’a yollanmıştı.

Tarihin kırılma anı gelmiştir..

Takvimler 2012 yılı Haziran sonlarını göstermektedir.

Tarih okumasını bilenler, Zangoç Quasimodo’nun Notre Dame’ın çanlarını
hazin hazin kimin için çaldığını içleri burkularak duyumsamaktadırlar..
Sabırları tükenmek üzeredir.

Henüz bütün kaleleri işgal edilmiş değildir Cumhuriyet’in..

 Atatürk’ün partisinin,
tez elden bir ulusal seferberlik planını yürürlüğe koyması için vakit geçmektedir. Yarın değil, 1 saat sonrası bile geç olabilir..
Ülkemiz barut fıçısı gibidir. Fünye çekilmek üzeredir..

• Acımasız emperyalistler her an ülkemizi sıcak dış çatışmalara çekebilecekleri / itebilecekleri gibi, benzer lanetli eylemlerini içeride de yapabilirler. Basının kimi satılık-kiralık dolmakalemleri, bu denli ürkünç (vahim) topludurumda( konjonktürde) bile aymazlıklarını, sapkınlıklarını, dahası ihanetlerini sürdürebilecekler midir?

Görünen o ki, ciddi bir toplumsal uyanış iklimi eldedir.

 CHP kurmayları, tüm toplum örgütleri ile bir direniş hattını tez elden örmeli ve meşru halk eylemi ile AKP’nin indirilmesini sağlamalıdır.

Başka yol gözükmemektedir.

Fakat CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun 24.6.12 günü Başbakan
R.T. Erdoğan ile görüştükten sonra yaptığı ve soru kabul etmeyen
basın toplantısı tek sözcükle “hazin”dir.

CHP aymazlığı sürmekte, çok yazık!

Bu arada komşumuz Suriye’yi düşürülen uçağımızın pilotları ile muhabere kayıtlarını açıklamaya çağırıyoruz. Uçağın kara kutusu bulunduğunda karşılaştırılacağını da dikkate alarak.. Dileriz bu muhabere gerilimi azaltmaya katkı versin.

İnancımız tamdır ki, her koşulda, Yüce Atatürk’ün hedefe attığı ok dönüşümsüzdür. Yani;

 “ Benim ölümlü bedenim elbet bir gün toprak olacaktır. Fakat Türkiye Cumhuriyeti sonsuza dek yaşayacaktır ve Türk Ulusu, güvenlik ve mutluluğunu temel alacak ilkelerle uygarlık yolunda çekincesiz (tereddütsüz) yürümeye devam edecektir. “ Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK

Ancak tarihin özneleri, nesneleri, kurgusu bir başka içerikte yazılabilecektir; sonuç Yüce Atatürk’ün yukarıda öngördüğü üzere “sabit” kalmak üzere..

“YURTTA BARIŞ, DÜNYADA BARIŞ..”

Ulusal sağduyunun bir an önce yazgısına el koyması dileğiyle..

Sevgi ve saygı ile.
24.6.12, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

AKP’nin Kökü Dışarıda Uydu Sağlık Politikaları : Tam Bir Keşmekeş ve Ulusumuzla Alay Ediş..

AKP’nin_Saglikta_Donuşum_Masali_artik_bitmeli_10.7.2006