Etiket arşivi: www.ahmetsaltik.net

Türkiye’de Bağışıklama Hizmetlerinin Durumu: Sorunlar Öneriler Konferansı

Türkiye’de Bağışıklama Hizmetlerinin Durumu: Sorunlar Öneriler Konferansı

Aşı ve aşılama ile tartışmaların yoğunlaştığı son dönemde Türk Tabipleri Birliği konuyu sağlık hizmetleri boyutuyla ele almak için bir konferans düzenledi. Trakya Üniversitei Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Muzaffer Eskiocak tarafından verilen “Türkiye’de Bağışıklama Hizmetlerinin Durumu: Sorunlar Öneriler” başlıklı konferans 26 Nisan 2019 günü Ankara’da gerçekleştirildi.

Prof. Dr. Eskiocak, dünden bugüne Türkiye’de bağışıklama alanında yaşanan gelişmeleri özetleyerek sağlık hizmetleri sunumunda bağışıklama hizmetlerinin planlama ve yönetiminin önemine değindi. Başta kızamık olmak üzere aşı ile önlenebilir hastalıklara ilişkin Sağlık Bakanlığı ve DSÖ verilerini paylaşan Eskiocak, bu verilere ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Konferansta ayrıca sağlık hizmetleri sunumunda ve Birinci Basamak sağlık hizmetleri aşamasında yaşanan sorunlar da paylaşıldı. (http://www.ttb.org.tr/haber_goster.php?Guid=c159512e-6a56-11e9-be62-c74a1db01f86)
*****
Dostlar,

Trakya Üniv.  Tıp Fakültesinde uzun yılar birlikte çalıştığımız değerli meslektaşımız Prof. Eskiocak’ın çok yararlı, düşündürücü, öğretici ve yol gösterici kapsamlı sunumunu paylaşmak istiyoruz. (139 yansı.. 2,7 MB)

Lütfen tıklayınız : Muzaffer_Eskiocak_Bagisiklama_sunumu_26_Nisan_2019_TTB

Kendisine saygın emeği için teşekkür borçluyuz.

Sağlık Bakanlığını “ar-tık” daha çok oyalanmadan çocukluk çağı aşılarını zorunlu kılan yasal düzenleme bekliyoruz..

Salgınlar çıkmadan, çocuklar – bebekler ölüp engelli kalmadan, analar ağlamadan.. Lütfen!

Sevgi ve saygı ile. 10 Mayıs 2019, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Halk Sağlığı Uzmanı
Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

TTB davasında utanç verici karar: Barış isteyen TTB Merkez Konseyi üyelerine hapis cezası verildi

TTB davasında utanç verici karar:
Barış isteyen TTB Merkez Konseyi üyelerine hapis cezası verildi

04/05/2019

(AS: Bizim katkımız yazının altındadır..)

Türk Tabipleri Birliği (TTB) 2016-2018 Merkez Konseyi üyelerinin “Savaş Bir Halk Sağlığı Sorunudur” başlıklı açıklama dolayısıyla yargılandığı davada, 03 Mayıs 2019 Cuma günü Ankara 32. Ağır Ceza Mahkemesi utanç verici bir karara imza attı. 1 Eylül 2016 tarihli “Bu Topraklarda Eşitlik ve Barış İçinde Yaşamamız Çok Mümkün başlıklı açıklamayı da karara dahil eden mahkeme, her iki açıklama dolayısıyla dönemin 11 Merkez Konseyi üyesine “halkı kin ve düşmanlığa tahrik etme” suçundan 2’şer kez 10’ar hapis cezası verilmesine karar verdi. Mahkeme, Dr. Hande Arpat’a 2016 yılındaki bazı sosyal medya paylaşımlarında “terör örgütü propagandası” yaptığı gerekçesiyle ayrıca 1 yıl 6 ay 22 gün hapis cezası verdi. Dr. Şeyhmus Gökalp ise “terör örgütü propagandası” suçundan beraat etti.

Ankara 32. Ağır Ceza Mahkemesindeki duruşmada sanıklar ve avukatları hazır bulundu. Ankara, İzmir, Diyarbakır ve Van baro başkanlarının da sanıkların avukatlığını üstlendiği davada CHP ve HDP milletvekilleri ile Ankara Tabip Odası, DİSK, KESK, TMMOB ve ASSMMMO yöneticileri de takip etti.

Duruşmada ilk savunmayı yapan TTB Merkez Konseyi Eski Başkanı Prof. Dr. Raşit Tükel, hekimler olarak en temel görevlerinin hiçbir ayrım gözetmeksizin insanların sağlıklarıyla ilgilenmekolduğunu belirterek “TTB kurulduğu günden bu yana savaşa karşı çıkmakta, halk sağlığı sorunu oluşturacak her türlü şeyin ortadan kaldırılmasını önemsemektedir.” dedi.

Prof. Dr. Taner Gören ise daha önceki duruşmalarda verdikleri sayfalarca savunmalarının savcı tarafından dikkate alınmayarak önceden hazır edilen mütalaa verilerek cezalandırılmalarının istendiğini ifade ederek “Yanlış hukuk sistemine rağmen bu davadan ceza alırsak savaşa karşı durduğum için gurur duyacağım” dedi.  Dr. Selma Güngör de, “Savaşın yarattığı kötülükler için barış istenir” diyerek açıklamayı insanlık, yaşam ve barış için yaptıklarını ifade etti. Dr. Funda Obuz ise ifadesinde, “Biz hekimler sağlıklı yaşam koşullarını bozan her şeye karşı çıkarız. Bana ve arkadaşlarıma yöneltilen suçlamaları kabul etmiyor, beraatimi talep ediyorum.” diye konuştu.

Duruşmada hazır bulunan baro başkanları da söz alarak hekimlerin beraatlerini talep etti. İzmir Barosu Başkanı Avukat Özkan Yücel, hekimlerin yargılanmasının bu ülke için utanç verici olduğunu belirterek “Bu salondakiler sizlerle, hükümetle aynı düşünmek zorunda mıdır?  Ben de burada söylüyorum, bugün operasyonlar hâlâ devam ediyor, savaş bir halk sağlığı sorunudur” ifadelerini kullandı.

Mahkemenin kararını açıklamasının ardından, çıkışta kısa bir açıklama yapan TTB Merkez Konseyi Başkanı Prof. Dr. Sinan Adıyaman, “Biz hekimliğin evrensel etik ilkeleri doğrultusunda hareket ettik. Savaşın bir halk sağlığı sorunu olduğunu söyledik” diye konuştu. Bundan önceki duruşmalarda da mahkeme heyetine bunun bir suç olmadığını söylediklerini belirten Adıyaman, karara itiraz edeceklerini de bildirdi. Adıyaman, “Mahkemeden ceza çıktı biz bunu kabul etmiyoruz. Bunu iptal ettirmek için elimizden geleni yapacağız. Sonuna kadar mücadele edeceğiz.

  • TTB savaşın bir halk sağlığı sorunu olduğunu söylemekten hiçbir zaman vazgeçmeyecektir.” diye konuştu.
    ======================================
    Dostlar,

    Türkiye her geçen gün açık faşizme daha çok saplanıyor ne yazık ki!

Karar trajiktir ve hiçbir biçimde katılma olanağı yoktur.

  • SAVAŞ GERÇEKTEN BİR HALK SAĞLIĞI SORUNUDUR“..

Bu bir bilimsel gerçektir. Öküzün altında buzağı aramanın anlamı yoktur.

Günümüzün savaşlarında en çok cephe gerisindeki siviller ölmekte, yaralanmakta, engelli kalmakta, göçe zorlanmaktadır. En ağır bedeli kadın ve çocuklar ödemektedir. İnsanlığın yüz karası olmak zere işgalci emperyalist askerler mazlum ülke kadınlarının ırzına geçmektedir!

Büyük ATATÜRK, yaşamı cephelerde geçmiş, savaşın anlamını herkesten iyi bilen ve yaşayan bir komutan olarak şu çok anlamlı ve düşündürücü uyarıyı yapmıştı :

  • Savaş, bir milletin yaşamı tehlikeye düşmedikçe cinayettir!

Başta bölücü PKK terörü olmak üzere her tür şiddet ve terör eylemine net olarak karşı olduğumuz su götürmez bir gerçektir.

Dolayısıyla emperyalizmin her türlü bölücü – sömürgen….politikalarına en uygun, akla yatkın ulusal savunma refleksi göstermek, Türkiye olarak meşru hakkımızdır.

Ancak siyasal iktidarların ve hiç kimsenin bu kritik konu ve sorunları politikalarına alet etmelerine topluma faşist uygulamaları dayatmalarına razı olamayız.

Web sitemizin manşetinde epey zamandır tutuyoruz :

AKP’nin PKK-Kürdistan İKİYÜZLÜLÜĞÜ Tarihsel birer belge olan 28 fotoğrafı görmek için lütfen tıklayınız.
AKP’nin utanç veren, ibretlik FETÖ bağlantılarını kendi sesleri ve görüntüleri ile izleyin : https://youtu.be/KKxkccTS1DI

Parti içi siyasal uzantılara dokunmak yok ama her yere, başta TSK, bitmeyen FETÖ operasyonu!?

Siz ne yapmak istiyorsunuz, ne yapıyorsunuz gerçekte ??

Dileriz İstinaf aşamasında sağduyu egemen olur, meslektaşlarımızın itirazı kabul edilerek aklanırlar ve AKP = RTE iktidarı başta olmak üzere Türk yargısı ve bir bütün olarak Türkiye’miz böylesi ağır bir utançtan kurtulma olanağı bulur..

  • Siyasal iktidarın, AKP = RTE’nin “AR – TIK” rasyonalite alanına girmeleri kaçınılmaz ve ertelenemez bir acil zorunluk durumundadır..

Sevgi ve saygı ile. 08 Mayıs  2019, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Halk Sağlığı – Toplum Hekimliği Uzmanı
Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı, Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net    profsaltik@gmail.com

Görsellerle Türkiye – 06 Mayıs 2019 : 3 fidan idam edildi; 6 Mayıs 1972

Görsellerle Türkiye – 06 Mayıs 2019
3 fidan idam edildi : 6 Mayıs 1972

Slide1 Slide2 Slide3 Slide4 Slide5 Slide6 Slide7 Slide8 Slide9 Slide10 Slide11 Slide12 Slide13 Slide14 Slide15 Slide16 Slide17*****

Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan 12 Mart 1971 Muhtırası sonrası, 16 Mart’ta yakalanmışlardı. Yargılanmaları hızla tamamlandı, 9 Ekim 1971’de Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı 1 No’lu Mahkeme haklarında idam kararı verdi. TBMM 11 Mart 1972 günü 53 ret, 6 çekimser, 238 kabul oyuyla idam kararını onadı.

Kararlar, 17 Mart 1972 günü de Cumhuriyet Senatosu’ndan geçti. Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) usul ve esas yönünden itirazları süreci biraz uzattı ancak engelleyemedi.

Yaşar Kemal, Erdal Öz, Altan Öymen ve Onat Kutlar gibi aydınların öncülüğünde bir imza kampanyası da yürütüldü. Ancak yanıt alınamadı.

Yargı ve sivil dayanışma girişimleri başarılı olamamıştı. Deniz’lerin idamına geri sayımın hızlandığı günlerde Mahir Çayan ve arkadaşları eyleme geçti. Ünye Radar Üssü’nden rehin aldıkları üç teknisyenle Tokat’ın Niksar ilçesine bağlı Kızıldere köyünde muhtarın evindeyken kuşatıldılar. 30 Mart 1972 günü tarihe Kızıldere Katliamı olarak geçen acı olay yaşandı.
2 Mayıs 1972 günü idam kararı bir kez daha Senato’ya sunuldu ve Deniz’lerin idamına geri sayımın hızlandığı günler yaşanırken o dönemin olaylar basınına şöyle yansımıştı.

3 Mayıs 1972 Senato İdamları yeniden onayladı

Denizlerin idamına 3 gün kala Milliyet gazetesi 1. sayfadan soruyordu “Ne olacak?” Senato’nun idamlara onay verilmesi haberinde “CHP’li Zihni Betil ölüm cezasının bir yarar sağlamayacağını ileri sürdü ama önergesi reddedildi” spotu kullanıldı. Haberin son cümlesi şöyleydi: “Oylamada 34 muhalife karşı 111 olumlu oy kullanılmıştır.”

Sevgi ve saygı ile. 06 Mayıs 2019, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

 

Komisyon, başvuruların %90’ını reddetti!

Komisyon, başvuruların %90’ını reddetti!

BİRGÜN ANKARA 26.4.19

(AS: Bizim katkımız yazının altındadır..)

KESK’e bağlı Büro Emekçileri Sendikası (BES) OHAL İşlemleri İnceleme Komisyonu’nun kendisine gelen dosyaların büyük çoğunluğunu reddetmesine tepki gösterdi.

Komisyonun Devlet Memurları Yasası, Danıştay, AYM ve AİHM kararlarına aykırı bir tutum sergilediğini söyleyen BES Genel Başkanı Serpil Akpınar, İnceleme Komisyonu’nun, yaşanan mağduriyetleri yargıya taşımanın önünde barikat işlevi gördüğü söyledi.

MAĞDURİYETLERİ GİDERMİYOR

OHAL döneminde çıkarılan KHK’ler ile 135 bini aşkın kişinin kamudan ihraç edildiğini belirten Akpınar, şunları söyledi:

“Siyasi iktidarın oyalama ve yargı süreçlerini uzatma amacı ile kurduğu OHAL İşlemleri İnceleme Komisyonu mağduriyetler başladıktan 1 yıl sonra başvuru almaya başladı. Komisyon, iki yıllık sürede karara bağladığı 50 binin üzerindeki dosyanın %90’ınından çoğunu reddetti. Bu durum göstermektedir ki, Komisyon mağduriyetleri yargıya taşımanın önünde bir barikat olarak işlev görmektedir.

Bu Komisyonun Türkiye’nin hukuk sistemi içinde bir tarifi yok ve mevzuatça belirlenmiş bir yargı yeri de değil. Bu durum yasalara ve Anayasa’ya, yargısal işleyişe açıkça aykırıdır. İhraç edilen kamu emekçilerinin başvurularını hangi usul ve esasa göre kabul ya da ret ettikleri, yaptıkları soruşturmada hangi kıstasların temel alındığı tümüyle muğlaktır.”

HUKUKA AYKIRI

OHAL İşlemlerini İnceleme Komisyonu tarafından başvuruları reddedilen üyelerinin ret gerekçelerinin “İş bırakma, Berkin Elvan’la ilgili düzenlenen eylemlere katılma, odasının kapısına ‘bu iş yerinde grev var’ yazısı asması, ve ihraç olan arkadaşının evine geçmiş olsun ziyaretine gidilmesi” olduğunu belirten Akpınar, bu gerekçelerin suç ögesi taşımadığını söyledi.

Akpınar, sergilenen tutumun, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’yle güvence altına alınan adil yargılama ilkesine, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’na, Danıştay, AYM ve AİHM kararlarına aykırı olduğunu söyledi.
****
Dostlar,

Ankara Barosu Yasa İzleme Enstitüsü tarafından düzenlenen 685 Sayılı KHK Kapsamında Kurulan OHAL Komisyonu Paneli, 16 Şubat 2017’de Ankara Barosu Eğitim Merkezi’nde (ABEM) gerçekleştirildi. Açış konuşmasını, Baro Başkanı Av. Hakan Canduran yaptı. Canduran, şunları söyledi:

“23 Ocak 2017’de RG’de yayınlanan 685 Sayılı KHK gereğinde OHAL İşlemlerini İnceleme Komisyonu kuruldu. İlginç bir Komisyon olduğunu düşünüyorum. Sayın hocalarım bu konuda çok ayrıntılı bilgiler verecekler. AİHM yönünden nasıl bir değerlendirme olacağını da zannediyorum hocalarımız bize anlatacaklar.
Komisyonun süresi iki yıl olarak belirlendi. Bana OHAL’in en az iki yıl daha devam edeceği hissiyatı veriyor. Komisyon kararlarına karşı, HSYK tarafından belirlenecek Ankara İdare Mahkemesinde dava açılabilecek. Doğal yargıç ilkesini yerlerde süründüren düzenlemelerin yine yargı denetiminde nasıl bırakılacağını; yalnızca kurulan bu Komisyonun vereceği kararlarla mı yargıya taşınabileceğini gösteriyor; bunu tartışmak gerektiğini düşünüyorum. Bence bu bir kaçma, bir kaçış. Ama bu benim kişisel düşüncem. Avrupa Konseyi organlarının hak ihlalleri konusundaki baskılarından, AİHM’nin Türkiye üzerinde yapacağı baskılardan kaçmak için kurulmuş bir görüntü komisyonu olduğunu düşünüyorum.” (http://yasaizleme.org.tr/yasa-izleme-enstitusu-egitim-dairesi-abemde-toplandi/ 30.4.19)

Sevgi ve saygı ile. 30 Nisan 2019, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Halk Sağlığı Uzmanı
Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

ANKARA BAROSUNDAN BEKLENEN AÇIKLAMA

ANKARA BAROSUNDAN BEKLENEN AÇIKLAMA

Mustafa AYDINLI
Eğitimci – Yazar

(AS: Bizim kısa katkımız yazının altındadır..)

Şehit cenazesinde CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’na ve yanındakilere saldırılması, linç girişiminde bulunulması üzerine Ankara Barosu çok önemli bir açıklama yayınladı.

Ankara Barosu, güncel durum için nesnel bir değerlendirme yapıyor. Önemi gereği aynen ve yorumsuz aktarıyorum..

İŞTE O BEKLENEN AÇIKLAMA

Ankara Barosu

“Ülkece içine çekilmeye çalışıldığımız toplumsal cinnet hali, meşrulaştırılmış ve hayatın her alanına sirayet ettirilmiş fiziksel ve sembolik şiddet ile ötekileştirme siyaseti, ilkel ve kanlı meyvelerini bugün itibariyle açık bir şekilde almaya başlamıştır.

Ankara Çubuk’ta Sayın Kemal Kılıçdaroğlu ve yakınındakilere yapılan bu iğrenç linç girişimi, anlık bir olay ya da tesadüf değil, sistematikleştirilmiş bir ötekileştirme söyleminin olgusal sonucudur.

Şehit cenazelerine önce engel olamayıp sonrasında sahiplenme siyaseti ile bundan siyasal çıkar elde etme çabası özünde korkunç bir sömürüdür ve bugün açıkça görülmüştür ki, şiddete ve cinnete aç kalabalıkları kendisine maşa yaparak kitlesel gözdağları vermektedir.

Şehitler, bu coğrafyanın yitirdikleri öz çocuklarıdır ve cenazeleri kimsenin tasarruf alanında değildir. Buna karşın İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun muhalefetten kimsenin şehit cenazelerine alınmaması için verdiği talimat; bugün yaşanan ilkelliğin, içinde bulunduğumuz gerilimin ve yitirdiğimiz çocuklarımızın sömürülmesinin belleklerimizden ve tarihimizden silinmesi olanaklı olmayan nedenidir.

Cenazeye kimlerin alınıp kimlerin alınmayacağına ilişkin direktif verenler de dahil olmak üzere herkes bilmelidir ki; bu coğrafyanın çok uzun zamandır gözyaşı döktüğü ayrı ayrı trajediler olan şehit cenazeleri hiçbir durum ve koşul altında siyaset malzemesi yapılamaz.

Bugün iğrenç linç girişiminin meydana gelmesinde katkısı bulunanlar bunun hesabını derhal vermelidir. Zira toplumda inşa edilmiş bu gerilim, sonuçlanmış başka linçlere gebedir.

Bu nedenle, 21 Nisan 2019 tarihli manşetinde şehit cenazeleri üzerinden aşağılık ve kanlı bir propaganda ile adeta linç çağrısı yaparak bu çabasının çağlar öncesine ait sonucunu Sayın Kemal Kılıçdaroğlu ve yakınındakilerin linç edilme girişimiyle almayı başaran Güneş Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Turgay Güler ve linç girişiminde bulunanlar ile bu olayın arkasındakiler ve azmettiricileri hakkında, saldırının siyasal nedenlerle ve sistematik olması, bir politikaya dayanması ve toplumun büyük bir kesimini temsil eden ana muhalefet partisi lideri ile yanındakilere yönelmiş olması nedeniyle,

    • Baromuzca Türk Ceza Kanunu’nun “İnsanlığa karşı suçlar” başlıklı 77. maddesi çerçevesinde suç duyurusunda bulunulacağını tüm kamuoyuna saygılarımızla duyururuz.

Maraş’ı, Sivas’ı, 6-7 Eylül İstanbul’unu hem de şehit cenazelerini kullanarak bu ülkenin insanlarına yeniden yaşatmak ve kendisi gibi düşünmeyenlere gözdağı vermek için kan bürümüş gözleri ve vahşet saçan kalemleriyle şiddeti, cinneti ve linci güzelleyerek silahsız tetikçilik yapanlar, bunun hesabını yasa ve kamuoyu vicdanı önünde verene dek işin peşini bırakmayacağımızı, büyük bir kararlılıkla tarih ve tüm kamuoyu vicdanı önünde
bir kez daha tekrar ederiz.

ANKARA BAROSU BAŞKANLIĞI
=================================================

Dostlar,

Ankara Barosu Başkanlığı suç duyurusunda bulundu. 4 sayfalık kapsamlı dilekçenin metnine aşağıdaki erişkeden (linkten) ulaşılabilir.

  • http://www.ankarabarosu.org.tr/upload/HD/Donem65/Duyurular/20190424_SUC%20DUYURUSU.pdf

Çubuk C. Başsavcılığına verilen dilekçe şöyle bağlanıyor :

Sonuç ve istem : Yukarıda açıklanan nedenler ve re’sen tespit olunacak nedenlerle; suç işleyen şüphelilerin eylemine uygun TCK’nın 77 ve 216. maddelerini ihlal etmeleri nedeniyle gerekli soruşturmanın yapılarak, şüpheliler hakkında kamu davası açılmasına ve eyleme bizzat katıldığı tespit edilenlerin belirlenerek 5271 Ceza Muhakemesi Kanununun 100. maddesinin 3. fıkrasında düzenlenen katalog suç kapsamında tutuklanmalarına karar verilmesini  saygılarımızla arz ve talep ederiz. 24.04.2019
******

Sonucu gördük..
Büyük ATATÜRK‘ün koltuğunda oturan Sn. Kılıçdaroğlu‘na yumruk atan Osman Sarıgün başta olmak üzere nöbetçi sulh ceza yargıçlığınca salıverildi!

Yargının da bittiği, kendini bitirdiği an…

Ancak gelinen yer yaşamın doğası ile örtüşmüyor, bu yüzden sürdürülebilirliği yok..
Öyle ya da böyle düzelecek, düzeltilecek..
Hak da yerini bulacak..

Sevgi ve saygı ile. 29 Nisan 2019, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Halk Sağlığı Uzmanı
Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

 

MİLLİ MÜCADELENİN 100. YILINDA ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE DERNEĞİ 30 YAŞINDA

MİLLİ MÜCADELENİN 100. YILINDA ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE DERNEĞİ 30 YAŞINDA

Prof. Dr. ANIL  ÇEÇEN 
ADD Kurucu Genel Sekreteri
25 Nisan 2019, Ankara

(AS: Yazı çok uzun -14 sayfa- olduğundan, giriş, gelişme sonuçtan birkaç paragraf veriyoruz aşağıda. Bizim kısa katkımız yazının altındadır. Yazının tümü için tıklayınız.)

1- GİRİŞ 

2019   yılı, hem Milli Mücadelenin  yüzüncü yıldönümü hem de bu  doğrultuda Milli Mücadelenin devamı olarak  20. Yüzyılın  sonlarında kurulmuş olan  Atatürkçü Düşünce Derneği’nin de  30. yılını tamamladığı bir aşamadır. I989 yılında resmi işlemleri tamamlanarak çalışmalarına başlayan ADD, kurucu kadronun Atatürk’ten günümüze gelen siyasal birikimini toplumsal alana taşıyarak 21. Yüzyılın Atatürkçülüğüne yönelmiştir. Yirminci yüzyıl geride bırakılırken, yeni bir yüzyılın getirdiği  geleceğe yönelik çalışmalar, ADD genel merkezince başlatılmış ve Edirne’den Ardahan’a, Sinop’tan Hatay’a dek yurdu bir çiçek demeti gibi sarmış olan yüzlerce il ve ilçe şubeleri aracılığı ile ülkenin her köşesine kurucu önderimiz Atatürk’ün uygarlık ışığı taşınmıştır. Her türlü saldırıya karşın bugün hala, Türkiye Cumhuriyeti tabelaları yön göstermeğe devam ediyorsa, burada Atatürkçü Düşünce Derneği’nin  çeyrek yüzyılı geride bırakan yoğun çalışmalarının payı bulunmaktadır .

Atatürk’ün cumhuriyet devletinin çatısı altında bir Atatürkçü derneğe gereksinim bulunmadığı  ve bu nedenle ADD adlı bir örgütün kurulmaması gerektiğini savunanlar, Derneğin kuruluşuna baştan karşı çıkmışlar ama daha sonraki yıllarda yaşanan olumsuz  gelişmeler, yeni bir yüzyıla girerken Atatürk’ten gelen siyasal uygarlık birikiminin örgütlenerek geleceğe dönük kurumlaştırılması girişiminin ne derece haklı olduğunu bir kez daha ortaya koyunca, daha sonraki aşamada dernek kuruluşuna karşı çıkan kesimler de ADD üyesi olmuşlardır. Dünya çağ değiştirirken, Türkiye’de bu duruma koşut bir değişim sürecine ister istemez girmek zorunda kalmıştır. Atatürk adına herkes konuşurken ve her ağızdan birbirinden çok farklı sesler çıkarken,bütün emperyal merkezler ve bunlara bağlı olarak hareket eden çevreler, Atatürkçülük adına her türlü spekülasyona yönelerek kafa karışıklığına  ve siyasal kaos oluşumuna yol açmışlardır. Bu durumda Atatürk Türkiye’sinin ciddi bir gelişme çizgisine oturabilmesi için , Türkiye Cumhuriyetini ortaya koyan siyasal birikimin, devletin ötesine gidilerek toplum içinde de örgütlenmesi ve bir düşünce derneği yapılanması çerçevesinde geleceğe dönük olarak kurumlaştırılması gerekiyordu. Ancak böylesine ciddi bir oluşum, Türkiye’de Atatürk üzerinden geliştirilmek istenen kaosu önleyerek, Cumhuriyet rejiminin kurucu irade doğrultusunda kurumlaşmasını sağlayabilirdi. ADD işte bunu yaparak boşluğu doldurdu .

Atatürk  ve Atatürkçülük adına daha önce kurulan çeşitli dernekler olmuş ama bunlar ciddi çalışma düzenleri oluşturamadıkları ve amatörlükten çıkamadıkları için zaman içinde yitip gitmişlerdir. Her Türk vatandaşında var olan Atatürk sevgisi, Atatürkçülük adına bir şeyler yapma girişimlerini zaman zaman ortaya çıkarmış ama duygusal Atatürkçülük’ten ileri gidemeyen bu tür çabalar amatör çalışmalar olarak geride kalmıştır. Duygusal Atatürkçülük yapan çeşitli dernekler gibi, Atatürk ve cumhuriyet karşıtlığı ile yola çıkan kimi örgütlenmelerde ciddi yapılanmalara yönelemedikleri için zaman içinde toplumsal alandan geri çekilmek zorunda kalmışlardır. Türkiye Cumhuriyeti 100. yılına yaklaşırken, Atatürkçülük alanındaki duygusal girişimler ile birlikte amatör yapılanmalar da geride kalmakta ve Atatürkçü Düşünce Derneği bu alandaki geçmişin bütün birikimini en üst düzeyde bir örgütlenme olarak bugüne ve geleceğe taşımaktadır. Kuruluşundan bu yana çeyrek yüzyılı aşan bir süreyi geride bırakan ADD, 30 yıllık zaman diliminde önemli olaylar ve sorunlarla karşı karşıya kalmış ama bütün bu zorlukları cumhuriyetimizin kurucusu Atatürk’ten aldığı güçle aşarak bugünlere gelme başarısını göstermiştir.
****
……………
……………….
…………..
*****

ADD’nin 30. yıldönümünde Atatürkçülerin günümüz koşullarının gerekli kıldığı Atatürkçü etkinliklerinin daha çok öne çıkması için üzerinde durmaları gereken konular şu şekilde
ele alınmalıdır.

1-Atatürkçülüğün çeşitli siyasal senaryolara alet olmasının önlenebilmesi için Atatürk Yüksek Kurumu ile birlikte Atatürkçü Düşünce Derneği ilgili uzmanları bir araya getirerek, Atatürkçülüğün bugünkü anlamını belirlemek üzere üst düzeyde bir bilimsel çalışma yaptırılmalıdır.

2-Türk halkının Atatürk’ten uzaklaşmasına yol açan her türlü darbe ve müdahale gibi girişimlere hem Atatürk adının karıştırılmaması hem de Türk Silahlı Kuvvetleri ile birlikte Atatürkçülerin de alet edilmemesi için, bu tür olumsuz gelişmeleri önlemek üzere bütün Atatürkçüler gereken çalışmaları yaparak önlem almalıdırlar, Darbe ve müdahale kararlarının batılı ülkelerin merkezi bölgedeki çıkarları için batılı merkezlerde alındığı artık herkes tarafından bilinmektedir.

3 -Türkiye’nin ulusal birikimini temsil eden Atatürkçülüğün, gene batılı emperyal merkezlerde geliştirilmeye çalışılan Neo-Kemalizm ve Post-Kemalizm projelerine alet edilmesini önleyecek bilimsel çalışmaların, Atatürk Yüksek Kurumu ile birlikte Türkiye’deki üniversitelerde yapılması bir an önce tamamlanmalıdır, Atatürkçülüğün düşünce sistemi olan Kemalizm’i ortadan kaldırmak isteyen emperyalist merkezler, ya Neo-Kemalizm adı altında Atatürkçülüğe ters düşen ve tamamen karşıt bazı yaklaşımları geliştirmekteler ya da Post –Kemalizm diye yeni bir yaklaşımı Post-modernizm anlayışı çizgisinde kamu oyuna benimseterek kafaları karıştırmaya çalışmaktadırlar. Atatürkçüler bu durumu yakından izleyerek, Kemalizmin neo’suna da post’una da karşı çıkarak gerçek anlamdaki Kemalizm’i bugünün gerçekleri doğrultusunda güncellemelidirler.

4- Atatürk ve Türkiye cumhuriyeti ile ilgili olarak eskiden yayınlanmış kitap, makale ve araştırmaların bugünün koşullarında yeniden yayınlanması sağlanarak bu bilimsel birikimin günümüzün genç kuşaklarının eline geçmesi sağlanmalıdır. Ayrıca bu doğrultuda hem Atatürk Yüksek Kurumu hem ADD genç araştırmacılara burs sağlayarak Türkiye Cumhuriyeti ve Atatürk’ün devlet modeli üzerine yeni bilimsel çalışma ve araştırmaların ve tezlerin yapılmasını ve yayınlanmasını sağlamalıdırlar. O zaman batının ileri ülkeleri ile Türkiye Cumhuriyeti kimliği ile daha sıkı bir bilimsel yarışmaya girme şansını Türk devleti elde edebilir.

5- Küresel büyük şirketlerin tekelcilik üzerinden dünya ekonomisini ele geçirme girişimlerine karşılık uluslararası alanda bütün devletlerin eşit koşullarda katılacağı yeni düzenlemelerin öne çıkabilmesi için Asya ve Afrika ülkeleri ile yakın ilişkilere girilmesi ve bu çizgide mazlum uluslar dayanışmasının geliştirilerek, yeni bölgesel işbirliği düzenlerinin süper kapitalizmi devre dışı bırakacak biçimde yapılması bir an önce gerçekleştirilmelidir. Sermaye tekellerine karşı dayanışmacı ve işbirlikçi bir yeni ekonomik düzen, dünya ülkelerinin katılımı ile acil bir biçimde örgütlenmelidir.

6-Küresel şirketlerin saldırıları ve terörü finanse etmeleriyle birlikte dünya haritasında yer alan bütün ulus devletlerin geleceği tehdit altına girmektedir. İmparatorluklardan ulus devlet çıkaranlar, bugünkü aşamada ulus devletlerden eyalet devletleri çıkarmaya öncelik vererek geleceğin şehir devletlerinin öncülüğünü yapmaktadırlar. 20 imparatorluktan 200 ulus devlet çıkartanlar, şimdi de 200 ulus devletten 2000 eyalet devlet çıkartabilmek için uğraşmaktadırlar. Böylece geleceğin 5000 şehir devletinin ortaya çıkartılabileceği bir yeni dünya düzenine, ulus devletleri eyaletler üzerinden parçalayarak ulaşmaya çalışmaktadırlar. Bu nedenle, bugünün Atatürkçülerinin emperyalist amaçlı eyaletçiliğe karşı çıkarak, var olan ulus devletleri desteklemeleri ülke ve bölge güvenlikleri açısından zorunlu görünmektedir. Atatürkçülerin önde gelen görevlerinden birisi Atatürk’ün devlet modeline dayanan Türkiye Cumhuriyeti ulus devletini hem korumak hem de savunmaktır.

7-Atatürkçüler her türlü ikinci cumhuriyetçi akımlardan ve girişimlerden uzak durarak bunlara planlı ve bilinçli bir biçimde ulusal bir karşı çıkışı örgütlemelidirler. Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra son sosyalist devleti de yıktık diyerek Atatürk devleti karşıtlığını örgütleyenlerin, emperyalist güçlerin satın alınmış ajanları olduğu, yabancı gizli servisler ile ortak çalıştıkları, cemaat ve tarikat görünümünde istihbaratçılık ile yabancılar için operasyonlara kalkıştıkları artık belli olmuştur.

8-Millete doğru yeni bir açılım gerçekleştirilerek Millet Atatürkçülüğü geliştirilmelidir. Atatürk devletin ve kamu kuruluşlarının tekelinden kurtarılmalı ve halk kitleleri üzerinden millete daha yakın bir konuma getirilmelidir. Bu doğrultuda Atatürkçü Düşünce Derneği öncülük yaparak şubeleri aracılığı ile halkın içinde daha katılımcı çalışmalara yönelmeli ve özel hazırlanmış programlar aracılığı ile devlet ve millet kaynaşmasına giden yol açılmalıdır. Atatürk’ün salt devletin kurucusu olmadığı aynı zamanda milletin kurtarıcısı olduğu ve emperyalizme karşı direnen Türklerin atası olduğunun her zaman için halk kitlelerine anlatılmasında Atatürkçüler
önde gelen misyonlar üstlenmelidir.

9- Türkiye’nin geleceği için yeni başlatılacak bir cumhuriyetçi hareket için Atatürkçüler hazır olmalıdırlar. Küresel emperyalizmin demokrasi kavramını yozlaştırarak demokrasi görünümünde cumhuriyet devletlerini tasfiyeye yönelmesi dikkate alınarak işe başlamalı ve ulus devletleri dağıtan demokratikleşme programlarına karşı, merkezi devlet gücünü artıran yeni cumhuriyet programları hazırlanarak devreye sokulmalıdır. Böylece Türkiye Cumhuriyeti’nin ilelebet payidar kalacağı ya da sonsuza dek yaşayacağı yeni yapılanmaların önü daha rahat bir biçimde açılabilecektir. Bugün Cumhuriyetçi güçlerin yıldırılamadığını Atatürkçüler bütün dünyaya göstermek zorundadırlar.

10- Bugünün koşullarında Atatürkçü dış politikaya bir an önce dönülmesi sağlanmalıdır. Atatürk’ün Rusya ile dostluk, İran ile ortaklık ama emperyalist ülkeler ile mesafeli ilişkiler gibi üç ana temele dayanan ulusal dış politikasının devreye girmesiyle birlikte, bugünkü dünya konjonktürünün kilitlendiği Orta Doğu’daki düğümün çözülmesinde, Atatürkçü dış politika geçen yüzyılın başlarında olduğu gibi alternatif bir dış politika ile sorunlara çözüm ve bölgeye de barış getirebilecektir. Türkiye yeni bir Birleşmiş Milletler hareketi başlatarak bu teşkilata üye olan bütün devletleri, dünya barışı ve geleceğin eşitlikçi dünya düzeni için bir araya getirerek emperyal devletlerin savaş maceralarına karşı çıkan bir insanlık seddinin uluslararası alanda bir an önce oluşturulmasına öncülük etmelidir. Ayrıca emperyal güçlerin merkezi alana yönelik enerji saldırılarına karşı bölge ülkelerinin bir araya gelmesiyle bir bölgesel güvenlik örgütlenmesi, tıpkı Avrupa Birliğinde olduğu gibi Orta Doğu alanında da gerçekleştirilmesi düşünülebilmelidir.

Milli Mücadelenin 100. yıldönümünde ulusal kurtuluşumuzu yeniden anımsarken, bugün Türkiye’nin içine sürüklendiği çıkmazdan kurtulabilmesi için 2. bir Milli Mücadele girişimine gerek bulunmaktadır. Birinci ulusal kurtuluş savaşı silahlar ile yapılmıştı. Bugünün gelişmiş teknolojileri-nin yarattığı silahların kullanılması çok büyük insan kaybına yol açacağı için, yeni dönemin Milli Mücadelesi topla silahla değil ama kalemle, akıl ile ve düşünce ile olacaktır. Savaş senaryoları peşinde koşan emperyal güçlere karşı silahla değil ama direnme ile karşı çıkacak bir insanlık birikiminin sonuç alabilmesi için her yolun denenmesi gerekmektedir. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu büyük önder Atatürk’ün dile getirdiği gibi, eğer bir yaşam zorunluluğu yoksa savaş cinayet demektir. Kişisel çıkarları için bütün insanlığı bir dünya savaşına sürükleyen para babalarının hırslarına alet olunmasının önlenmesi doğrultusunda barış, dayanışma ve işbirliğine öncelik verecek girişimlere bu gün geçmişten daha çok gereksinme olduğu görülmektedir.

Birinci Milli Mücadelenin birikimi ile örgütlenerek ortaya çıkmış olan Atatürkçü Düşünce Derneği’nin, 2. Milli Mücadele aşamasında geçmişin birikimi ile ön plana çıkarak, insanlığın bir 3. Dünya Savaşı belasından kurtulmasında ülkenin ulusal ve cumhuriyetçi potansiyelini harekete geçirilmesinde ulusal çıkarlar açısından kamu yararı olduğu açıktır. Bu nedenle

  • Atatürkçüler Türk ulusu ile kaynaşarak ulusal direniş ve mücadelenin öncüsü olmalıdırlar.

==================================================
Değerli hocamız Sn. Prof. Dr. Anıl Çeçen, Mayıs 1989’dan bu yana ADD’nin içindedir. Gelişmelere 1. elden tanıktır. Biz de 1996’da Edirne’de ADD Şube Başkanlığı görevini üstlenmiş, birkaç kez Genel Yönetim Kurulu Üyeliği, Yüksek Disiplin Kurulu Üyeliği, Marmara Bölge Sorumluluğu, Genel Başkan Başdanışmanlığı, Bilim-Danışma Kurulu Yazmanlığı ve Genel Başkan Yardımcılığı- Genel Başkan Vekilliği (2004-2006) görevlerini onur ve sorumlulukla yürüttük. Sn. Çeçen ile aynı Genel Yönetim Kurulunda çalıştık. Pek çok ADD etkinliğinde birlikte olduk.

ADD’ye daha çooook görevler düşmekte…

Sevgi ve saygı ile. 28 Nisan 2019, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
ADD Genel Başkan Yardımcısı (2004-2006)
www.ahmetsaltik.net    profsaltik@gmail.com

 

 

İznik Sarı Saltuk Türbesi’ne çirkin saldırı!

600 yıllık türbede şaşkına çeviren görüntü!

(AS: Bizim sorularımız ve dileğimiz yazının altındadır..)
Bursa’nın İznik ilçesindeki 600 yıllık tarihi olduğu belirtilen Sarı Saltuk Türbesi‘ne ziyarete gelen vatandaşlar, defineciler tarafından yapılan kaçak kazıda açılan 1 metrelik çukuru görünce büyük şaşkınlık yaşadı.

[Haber görseli]

Bursa’nın İznik ilçesinde bulunan 600 yıllık tarihi Sarı Saltuk Türbesi‘ne dün akşam saatlerinde gelen kimliği belirsiz kişiler, kaçak kazı yaptı. Beton zemini kırarak, 1 m derinliğinde çukur kazan kişiler, kaçtı. Sesleri duyan vatandaşların ihbarı üzerine türbeye gelen polis ekipleri, kaçan kişilerin peşine düşerken, Müze Müdürlüğünden gelen sanat tarihçisi ve arkeologlardan oluşan ekip, kazı bölgesinde inceleme yaptı.

SARI SALTUK

Sarı Saltuk, Anadolu’dan Balkanlara kadar uzanan zaferler sırasında başarıları görülen ve çeşitli rivayetlere konu olmuş bir Türk kahramanıdır.

O’nun hakkında çeşitli kaynaklar bulunmakla birlikte en önemli kaynak, kendi adını alan Saltukname’dir.

Saltukname, Osmanlı Şehzadesi Cem Sultan tarafından Ebu’l Hayr-ı Rumi‘ye yazdırılır.

Saltukname’ye göre Sarı Saltuk 99 yaşında yaşamını yitirir.
O’nu kılıçla öldüremeyen düşmanları önce zehirlerler daha sonra da hançerleyerek şehit ederler.

Kahraman ve evliya kişiliği ile bilinen Sarı Saltuk, birçok gayrimüslimin Müslüman olmasını vesile olur.

Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesi’nde de Sarı Saltuk’a yer verilmiştir.

Sarı Saltuk, rivayete göre, Sultan Bayezıd’ın rü­yasına girer, kendisinden şanına layık bir türbe yaptırmasını ister. İstediği bu türbe yapılır.

===================================
Dostlar,

  • Sarı Saltuk bizim atamızdır, ceddimizdir.

  • O’nun soyundan geliyoruz.

  • Olaya çok üzüldük.. yapanları şiddetle kınıyoruz!

Gerekli yasal işlemlerin özenle yürütülmesini ve eylemi yapanların hızla yakalanmasını diliyoruz.

Çalınan “birşeyler” varsa mutlaka bulunmasını ve yerine konarak korunmaya alınmasını diliyoruz.

Türbe’nin uzmanlarca incelenmesini ve mevtaya bir zarar verilip verilmediğinin ortaya konmasını diliyoruz.

Kamunun, tarihimiz bakımından büyük önem taşıyan bu tür yerlerin korunmasını gereği gibi titizlikle yerine getirmesini diliyoruz.

Bursa valiliğinin kamuoyuna açıklama yapmasını rica ediyoruz..

Sevgi ve saygı ile. 27 Nisan 2019, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Halk Sağlığı Uzmanı
Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net    profsaltik@gmail.com

 

 

 

“23 NİSAN MİLLİ EGEMENLİK ve ÇOCUK BAYRAMIMIZIN” DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ

23 NİSAN MİLLİ EGEMENLİK ve ÇOCUK BAYRAMIMIZIN” DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ


Güzide Filiz Tuzcu

Tarihçi
23.04.2019

(AS: Bizim kısa katkımız, yazının altındadır..)

BÜYÜK ATATÜRK’ÜN KONYA KONUŞMASI: 20 MART 1923

{TÜRK AYDINLARIN- “HAYAT REHBERİ” OLACAK MUHTEŞEM KONUŞMALARDAN BİRİ (ÖZET) } 

Sayın Gençler, 

      Gerçekten bu millet yüzyıllarca kendi arzusu dışında, milletin isteklerinin ve çıkarlarının aksine yönetilmiştir ve millet hiçbir tarih döneminde, doğuştan kendinde var olan kabiliyetini geliştirecek çalışma ortamına sahip olamamıştır. Ve bu olanaksızlıklar yüzünden millet, birçok felâketler karşısında zayıf kalmıştır. O acı felâketler ki, milleti ölüme götürebilecek nitelikte idi. (Şayet Büyük Atatürk, hak – hukuk tanımaz – saldırgan – işgalci düşmanlara karşı, Milletimize ve Kurtuluş Savaşına kahramanca liderlik yaparak, mucizevi zaferler kazanmasıydı, bugün ne Aziz Vatanımız Türkiye Cumhuriyetimiz vardı, ne de bizler, dünyada özgür, onurlu ve saygın bir hayat yaşayabiliyorduk… Bu bağlamda Türkler için hayati derecede önemli iki tarih vardır; 19 Mayıs 1919 – Şanlı Kurtuluş Savaşımızın İlk Adımı ve Şerefli Türk Milletinin Azmini ve Özgür İradesini Temsil Eden – Bağımsız Şanlı Ankara Millet Meclisi’nin Açılışı 23 Nisan 1920.)
……….
……………….
……………..

Özellikle bizim milletimiz, milli kimliğini – milliyetini bilmemenin çok acı cezalarını çekmiştir. Osmanlı İmparatorluğu içindeki çeşitli toplumlar hep milli inançlarıyla – milliyet idealinin gücüyle kendilerini kurtarmışlardır. (Onlar, milli dil – din ve kültürlerine yüzyıllarca sımsıkı sarılarak, okulları ve kiliseleri aracılığıyla “milli bilinçlerini” korumuşlardır; hatta Osmanlı padişahları, Türkler dışında gayrimüslim tüm toplumlara ve de Araplara bu hususta salt izin vermekle kalmamış, onları bu hususta teşvik ederek, desteklemiştir!) Biz ise ne olduğumuzu, onlardan farklı, onlara yabancı bir millet olduğumuzu, sopa ile içlerinden kovulunca anladık. Gücümüz zayıfladığı anda bizi hor ve hakir gördüler. Anladık ki kabahatimiz, kendimizi unutmakmış!

      DÜNYANIN BİZE SAYGI GÖSTERMESİNİ İSTİYORSAK, ÖNCELİKLE “HİSSİ, FİKRİ VE FİİLİ OLARAK, BÜTÜN DAVRANIŞ VE HAREKETLERİMİZLE” KENDİ BENLİĞİMİZE VE MİLLİYETİMİZE SAYGI GÖSTERMELİYİZ. BİLELİM Kİ MİLLİ BENLİĞİNİ – KİMLİĞİNİ BULAMAMIŞ MİLLETLER, BAŞKA MİLLETLERİN AVI OLURLAR. MİLLİ VARLIĞIMIZA DÜŞMAN OLANLARLA DOST OLMAYALIM. (Müttefik de olmayalım) BÖYLELERİNE KARŞI BİR TÜRK ŞAİRİN DEDİĞİ GİBİ;

TÜRKÜM VE DÜŞMANIM SANA, KALSAM DA BİR KİŞİ” diyelim.

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK, Konya Konuşması – 20 Mart 1923
(Kaynak: Atatürkçülük – Atatürk’ün Görüş ve Direktifleri, Milli Eğitim Bakanlığı Yay.,
Milli Eğitim Basımevi, İstanbul 2001, s. 267-77)
****
Yazı çok uzun olduğundan, giriş ve son bölümü yukarıda verdik.. Tümü için lütfen tıklayın:

====================================

Dostlar,

Yazının sonunda bizim katkılarımız :

Biz, Tanrı da olsa, -kutsal kitabında vs.- barışçıl – hoşgörülü olsun istiyoruz..
İnanan – inanmayan .. gibi ayrımları hiçbir gerekçe ile kabul etmiyoruz…
Büyük ATATÜRK‘ün görkemli uyarısına bağlıyız : “Yurtta barış, dünyada barış!

23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramımızın ülkemizde ve Dünyada kutlu ve mutlu
olmasını diliyoruz.

Bu eşsiz bayramı çocuklarımıza ulusal egemenliğin anlamını bayram havasında kavratmak için
bir fırsat olarak kullanmalıyız..

“HİÇBİR ULUSUN ALEYHİNE OLMAYAN BİR BARIŞ YOLU BİZİM İLKEMİZ OLACAKTIR…” / Mustafa Kemal ATATÜRK

Ve başta iktidar olmak üzere her – ke – se bir kez daha, altını çizerek anımsatıyoruz :

  • Ulusal egemenlik öyle bir nurdur ki; onun karşısında zincirler erir, taç ve tahtlar yanar, mahvolur…” / Mustafa Kemal ATATÜRK

Sevgi ve saygı ile. 23 Nisan 2019, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Halk Sağlığı Uzmanı
Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

ATIKLARIN ZARARSIZLAŞTIRILMASI ve TIBBİ ATIKLAR

logo_tam_AUTF

Değerli AÜTF Dönem 2 Öğrencilerimiz, Asistanlarımız;
Site okurlarımız,

AÜTF (Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi) Halk Sağlığı Anabilim Dalı’nda
Dönem 2 ve 3’te Toplum Sağlığı dersi kapsamında işlediğimiz 2 saat süreli anfi dersi olarak sunduğumuz

ATIKLARIN ZARARSIZLAŞTIRILMASI
ve TIBBİ ATIKLAR

konulu dersin yansılarını pdf olarak izlemek için lütfen tıklayınız..
(20 Mart 2019, 93 yansı, 6.2 MB) ATIKLARIN ZARARSIZLAŞTIRILMASI

UNEP_elektronik_cop_daglari_yoksul_ulkelereBilindiği üzere sunular sizlere kaynak sağlamak için geniş tutulmakta, derste özetlenerek işlenmektedir. Bu konu 93 yansı içermektedir. Ancak derslere katılım olmayışı çok ciddi sorun.

AÜTF, 428 kişilik D3 öğrencilerine sınırlı olanaklarıyla, en iyi eğitimi vermek için vargücüyle çabalar ve bu amaçla adeta paralel / ikili eğitim yaparken, derslere devamsızlık çok ciddi sorun.. Bizim bu konu için derse girdiğimizde katılımcı öğrenci sayısı yalnızca 20, yazıyla yirmi!

Sözümüzü esirgemeyelim; bu ayıptır, hem de çooook ayıptır.
Bundan utanmak gerekir..
Tıp eğitimi dışarıdan devam etmeden (extern) yapılabilecek bir eğitim değildir. Türkiye’miz ve anababalarınız sizlerin hekim ve iyi hekim olmanız için vargücüyle ağır özverilere katlanmaktadır. Sizin girdiğiniz fakülteye giremeyen onbinlerce öğrenci vardır. “Fakülte” sözcüğü “isteğe bağlı” anlamında ve Latince kökenlidir. Kimse sizi bu eğitime zorla yollamadı. Tersine, kendiniz büyük çabalarla girdiniz. Dolayısıyla Tıp Fakültesinin kurallarına uymak zorundasınız. Bunların başında adam gibi derslere devam etmek ve dersi derste öğretim üyeleriyle etkileşim içinde en verimli biçimde öğrenmek zorunluğu gelmektedir.

İlgili Yönetmelikte tanınan kuramsal dersler için %30, uygulamalı dersler için %20’ye dek olan devam etmeme olanağı peşinen tanınan ve sonuna dek kullanılacak bir hak değildir.
Elde olmayan nedenlerle devam edememe durumu için sizlere bir esnekliktir. 1971’de Hacettepe’de tıp eğitimine başlayan ve 48 yıllık bir tıp öğrencisi olarak henüz tıp eğitiminin
2. sınıfında olan sizlere söylemek hakkına sahibiz ve söylemeliyiz ki; iyi bir tıp eğitiminin, nitelikli hekim olmanın başta gelen koşulu derslere düzenli devamdır. Tersi büyük ve ağır bir sorumsuzluktur ve hoşgörülmesi, sürdürülmesi olanaksızdır. AÜTF yönetimi ilgili yönetmeliği değiştirerek bu %20 ve %30 oranlarını daha aşağıya çekebilir, her dersin kendi içinde uygulayabilir…. Nitekim söz konusu ders sınıf fotoğrafı Dekanlığa verilmiştir ve çözüm üretilmesi beklenmektedir..

Aşağıdaki fotoğraf acı tabloyu ortaya koyuyor.. Ayakta olan biziz, fotoğrafı ders asistanı çekmiştir ve Dekan yardımcısına what’s up ile yollanmıştır.

Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi ülkemizin en seçkin kurumları arasındadır.
Bu kurumun saygınlığına ve sizlere yakışan biçimde sorumlu davranarak,
bu kabul edilemez devamsızlık fiyaskosuna artık son vermelisiniz!

Sevgi, saygı ve KAYGI ile. 02 Mart 2019, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Halk Sağlığı – Toplum Hekimliği Uzmanı
Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı
AÜTF Halk Sağlığı AbD, Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net   profsaltik@gmail.com

Halk Sağlığı Açısından Temel Biyoistatistik İlke ve Kavramlar

Dostlar,

Sevgili AÜTF Asistanlarımız, lisans ve lisanüstü öğrencilerimiz..

“Halk Sağlığı Açısından Temel Biyoistatistik İlke ve Kavramlar”

Başlıklı 134 yansıdan oluşan (12,4 MB) varsıl bir dosyayı kullanımınıza güncelleyerek sunuyoruz..

Hem lisans hem de lisansüstü öğrencilerimiz yararlanabilir.

Öncülere selam olsun..
Bundan sonra daha, daha ileriye taşıyacaklara da..

Lütfen tıklar mısınız?? Biyoistatistik_Kavram_ve_Ilkeler

Sevgi ve saygı ile.
21.11.2018, Ankara

Sevgi ve saygı ile. 21 Aralık 2018, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Halk Sağlığı – Toplum Hekimliği Uzmanı
Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı
AÜTF Halk Sağlığı AbD     Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net    profsaltik@gmail.com