Etiket arşivi: Dr. Ahmet Saltık

102 emekli Amiral’den Yüce Türk Milletine

102 emekli Amiral, son dönemde gündeme gelen “tekkedeki amiral“,
Montrö’nün tartışmaya açılması” ve Atatürk
ilke ve devrimleri konusunda açıklama yaptı


(AS: Bizim katkımız yazının altındadır..)

Kamuoyuna yapılan 103 imzalı açıklamada şöyle denildi :

Yüce Türk Milletine,

Son zamanlarda gerek Kanal İstanbul, gerekse Uluslararası Antlaşmaların iptali yetkisi kapsamında Montrö Sözleşmesi’nin tartışmaya açılması endişe ile karşılanmaktadır.

Türk Boğazları, dünyanın en önemli suyollarından biri olup, tarih boyunca çok uluslu antlaşmalara göre yönetilmiştir. Bu antlaşmaların sonuncusu ve Türkiye’nin haklarını en iyi şekilde koruyan Montrö; sadece Türk Boğazlarından geçişi düzenleyen bir sözleşme değil, Türkiye’ye İstanbul, Çanakkale, Marmara Denizi ve Boğazlardaki tam egemenlik haklarını geri kazandıran, Lozan Barış Antlaşmasını tamamlayan büyük bir diplomasi zaferidir. Montrö, Karadeniz’e kıyıdaş ülkelerin güvenliğinin temel belgesi olup Karadeniz’i barış denizi yapan sözleşmedir. Montrö, Türkiye’nin herhangi bir savaşta, savaşan taraflardan birinin yanında istemeden savaşa girmesini önleyen bir sözleşmedir. Montrö, Türkiye’nin II. Dünya Savaşında tarafsızlığını korumasına imkân yaratmıştır. Bu ve benzeri nedenlerle, Türkiye’nin bekasında önemli bir yer tutan Montrö Sözleşmesinin tartışma konusu yapılmasına/masaya gelmesine neden olabilecek her türlü söylem ve eylemden kaçınılması gerektiği kanaatindeyiz.

Diğer taraftan; son günlerde basında ve sosyal medyada yer alan kabul edilemez nitelikteki bazı görüntüler, haber ve tartışmalar ömrünü bu mesleğe adamış bizler için çok derin bir üzüntü kaynağı olmuştur. TSK ve özellikle Deniz Kuvvetlerimiz son yıllarda; çok bilinçli bir FETÖ saldırısı yaşamış ve çok değerli kadrolarını bu hain kumpaslara kurban vermiştir.

  • Bu kumpaslardan çıkarılacak en önemli ders; TSK’nin, anayasanın değişmez, değiştirilmesi teklif bile edilemez temel değerlerini titizlikle sürdürmesi zaruretidir.

Bu gerekçelerle, TSK ve Deniz Kuvvetlerimizi bu değerlerin dışına çıkmış, Atatürk’ün çizdiği çağdaş rotadan uzaklaşmış gösterme çabalarını kınıyor ve tüm varlığımızla karşı çıkıyoruz. Aksi halde, Türkiye Cumhuriyeti, tarihte örnekleri olan, bunalımlı ve bekası için en tehlikeli olayları yaşama risk ve tehdidi ile karşılaşabilecektir.

Türk Milletinin bağrından çıkan şanlı bir geçmişe sahip, Ana ve Mavi Vatan’ın koruyucusu Deniz Kuvvetleri Komutanlığı personelinin Atatürk ilke ve devrimleri doğrultusunda yetiştirilmesi elzemdir. Ülkemizin her köşesinde denizde, karada, havada, iç güvenlik bölgesinde ve sınır ötesinde fedakârca görev yapan, Mavi Vatandaki hak ve menfaatlerimizin korunması için Atatürk’ün gösterdiği yolda canla başla çalışan cefakâr Türk Denizcilerimizin yanındayız.

04 Nisan 2021
Deniz Şehitlerimizi anarak Saygıyla duyururuz.”

KATILAN EMEKLİ AMİRALLER

1. E. Amiral Ergun MENGİ                               2. E. Amiral Alaettin SEVİM
3. E. Amiral Nazif ÖZDAĞDEVİREN             4. E. Amiral Işık BİREN
5. E. Amiral Ahmet ŞENOL                              6. E. Amiral Hasan HOŞGİT
7. E. Amiral Vedat ERSİN                                 8. E. Amiral Metin AÇIMUZ
9. E. Amiral Atilla KEZEK                              10.E. Amiral Nurhan KAHYAOĞLU
11.E.Amiral Önder ÇELEBİ                            12.E.Amiral Metin POYRAZLAR
13.E.Amiral Mücahit ŞİŞLİOĞLU                  14.E.Amiral Engin BAYKAL
15.E.Amiral Hüseyin ÇİFTÇİ                          16.E.Amiral Atilla KIYAT
17.E.Amiral Vehbi ALPMAN                          18.E.Amiral Celal PARLAKOĞLU
19.E.Amiral Mustafa Ekmel ÖZDENGİL        20.E.Amiral Serdar DÜLGER
21.E.Amiral Abdullah METE                           22.E.Amiral Ertan DEMİRTAŞ
23.E Amiral Orhun ÖZDEMİR                        24.E.Amiral Ersin GÜLER
25.E.Amiral Nadir KINAY                               26.E.Amiral Hüseyin HOŞGİT
27.E Amiral İlker GÜVEN                               28.E.Amiral Baha EREN
29.E.Amiral Abdullah GAVREMOĞLU          30.E.Amiral Şükrü BOZOĞLU
31.E.Amiral Hakan ERCAN                            32.E.Amiral Mesut ÖZEL
33.E.Amiral Taner EZGÜ                                 34.E.Amiral İbrahim AKIN
35.E.Amiral Ömer AKDAĞLI                         36.E.Amiral Mehmet OTUZBİROĞLU
37.E.Amiral Taner BALKIŞ                             38.E.Amiral İzzet ARTUNÇ
39.E.Amiral Hakan ERAYDIN                        40.E.Amiral Mehmet Ali ÇINAR
41.E.Amiral Deniz DAĞLILAR                      42.E.Amiral Yalçın ERTUNA
43.E.Amiral Türker ERTÜRK                         44.E.Amiral Aydın CANEL
45.E.Amiral Sami ÖRGÜÇ                             46.E.Amiral Yalçın KAVUKÇUOĞLU
47.E.Amiral Nazım ÇUBUKÇU                     48.E.Amiral Ahmet AKSOY
49.E.Amiral Can ERENOĞLU                       50.E.Amiral Doğan HACİPOĞLU
51.E.Amiral Abdullah AKGÜL                       52.E.Amiral Aziz ÖZTÜRK
53.E.Amiral A. Serdar AKINSEL                   53.E.Amiral İlker GÜVEN
54.E.Amiral Mustafa İPTEŞ                           55.E.Amiral Caner BENER
56.E.Amiral Nejat BERKSUN                       57.E.Amiral Kadir SAĞDIÇ
58.E.Amiral Tayfun TANSAN                       59.E.Amiral İskender YILDIRIM
60.E.Amiral Ali Yüksel ÖNEL                       61.E.Amiral Uğur YİĞİT
62.E.Amiral Mustafa ÖZBEY                        63.E.Amiral Cem GÜRDENİZ
64.E.Amiral Bülent BOSTANOĞLU             65.E.Amiral Murat BİLGEL
66.E.Amiral Cengiz ALPÖZÜ                       67.E.Amiral Serdar Okan KIRÇİÇEK
68.E.Amiral Tufan MİMİR                            69.E.Amiral Turgut TUFAN
70.E.Amiral Turhan ÖZER                            71.E.Amiral Alper TEZEREN
72.E.Amiral Mustafa ÜLTANUR                  73.E.Amiral Ruhsar SÜMER
74.E.Amiral Cemal ÜREN                            75.E.Amiral Gündüz Alp DEMİRUS
76.E.Amiral Deniz CORA                             77.E.Amiral Gürkan İNAN
78.E.Amiral Atilla TONGUÇ                        79.E.Amiral Mustafa KARASABUN
80.E.Amiral Erol YÜKSEL                           81.E.Amiral Özbek GÜRGÜN
82.E.Amiral Bülent OLCAY                         83.E.Amiral Nejat GÜLDİKEN
84.E.Amiral Turgay ERDAĞ                        85.E.Amiral İsmail TAYLAN
86.E.Amiral Aydın GÜRÜL                          87.E.Amiral Raif NALDEMİR
88.E.Amiral Numan ALANSAL                   89.E.Amiral Tanzar DİNÇER
90.E.Amiral Erol ADAYENER                     91.E.Amiral Haluk Sayın
92.E.Amiral Ferhat FERHANOĞLU            93.E.Amiral Mehmet Ali ÖZGÜVEN
94.E.Amiral Ali Sadi ÜNSAL                       95.E.Amiral Doğan DENİZMEN
96.E.Amiral Taner AKKAYA                        97.E.Amiral Necati KURT
98.E.Amiral Tayfun URAZ                           99.E.Amiral Engin HEPER
100.E. Amiral Hayati Bilgiç                        101.E. Amiral Hasan Nihat DOĞAN
102.E. Amiral Ömer Bayram ÇETİN
==========================================
Dostlar,

Bu açıklamayı biz de bütünüyle paylaşıyoruz..
126 emekli büyükelçinin basın açıklaması gibi..
(126 emekli Büyükelçimizin KAMUOYUNA DUYURUSU – Prof. Dr. Ahmet SALTIK)

Bu metni web sitemizde yayınladık. Hukuk dışı hiçbir yön göremediğimiz gibi; tersine, Anayasa’dan kaynaklanan Cumhuriyete sahip çıkma hak, yetki ve sorumluluğumuzun gereğini yerine getirdiğimizi düşünüyoruz.

Anayasanın, metne dahil olan BAŞLANGIÇ bölümünün son tümcesi aynen aşağıdadır :

“TÜRK MİLLETİ TARAFINDAN, demokrasiye aşık Türk evlatlarının vatan ve millet sevgisine emanet ve tevdi olunur.”

Dolayısıyla bu açıklama Anayasanın yüklediği bir yurttaşlık görevinin kaçınılmaz gereğidir.

Sevgi ve saygı ile. 04 Nisan 2021, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı (E)
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     twitter  @profsaltik 

TELE1 TV Konuşmamız – 2 Nisan 2021

Dostlar,

2 Nisan 2021 Cuma günü gece 23:00’te TELE1’e konuk olduk.
Sn. Merdan YANARDAĞ‘ın yönettiği 5. Boyut programına saat 23:00’te katıldık 45 dakika boyunca.

AKP = RTE iktidarının salgını asla yönetemediği, azgınlaşan verilerden, hasta ve ölüm sayılarından apaçık görülmekte.. Üstelik sözde turkuvaz, gerçekte kapkara tablodaki veriler epey makyajlı olsa da..

Kritik bir sorumuz oldu iktidara :

  • Siz salgını yönetmiyor, kulanıyorsunuz; ÖRTÜK GÜNDEMİNİZ NEDİR??

Tüm Türkiye’ye de bir kritik sorumuz oldu :

  • Türkiye işgal altında mıdır; eğer öyle olsa idi, bu salgın bundan daha kötü yönetilebilir miydi??

Lütfen izleyiniz, paylaşınız, iktidarın “denetimli karmaşa” (kontrollü kaos) çemberini kıralım!

(255) İktidar Türkiye’yi nereye sürüklüyor? 5. BOYUT (2 NİSAN 2021) – YouTube
(1:43 – 2:27 saatleri arasındaki bölüm bizim konuşmamız..)

Sevgi ve saygı ile. 04 Nisan 2021, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı (E)
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     twitter  @profsaltik

YOL TV Programımız – 31 Mart 2021

Dostlar,

31 Mart 2021 Çarşamba günü saat 19:00’da YOL TV’de olacağız.. / OLDUK..

Türkiye, 1 Mart 2021’den günümüze 2. kez bir açılım – saçılım histerisi hatta kumarı içinde..

Dün olgu sayısı 37 bini aşarak 11 Mart 2020’den bu yana rekor yineledi.

  • ŞAHSIM DEVLETİ Türkiye 53 Avrupa ülkesi içinde bu sayı ile 1. oldu!
  • AKP = RTE’nin çiftliği Türkiye, Dünyada ise 4. sıraya tırmandı dünkü olgu sayısı ile!
    ABD 62.459, Brezilya 86.704, Hindistan 53.158 ve Türkiye 37.303!Ama ABD ülkemizin 4 katı (331 m), Brezilya 2,5 katı (213 m), Hindistan 16,4 katı (1,38 milyar) nüfusa sahip.. Bu durumu dikkate alırsak, bu 3 ülkeden de beteriz.

    30 Mart 2021 günü Türkiye, o gün tanı konan 37.303 kovit-19 olgusu / hastası sayısı bakımından, nüfusuna oranla Dünya birincisidir!

    ===========================================
    GÜNCELLEME
    (31 Mart 2021, 20:50) :

    Türkiye’de günlük koronavirüs vaka sayısı bir kez daha rekor kırdı! Son 24 saatte 39.302 koronavirüs vakası belirlendi,
    152 kişi yaşamını yitirdi. Ağır hasta sayısı 2.082 oldu

    30 Mart 2021 günü Dünya – Avrupa ölçeğinde elde edilen muazzam “başarı” (!!) bir kez daha perçinlendi.. Devekuşu politikalarına devam!


    AKP = RTE
    , 11 Mart 2021 günü yaptığı basın açıklamasında, salgının Türkiye’de 1. yılında

  • “SALGINLA MÜCADELEDE DESTAN YAZDIK” buyurdular..

    Evet, AKP = RTE Sultanlığının çiftliği ülke Türkiye’ye kıran girdi, “tebaa / ümmet” bulaşıcı hastalıktan kırılıyor..Tek başına mutlak iktidarın 19. yılında hal-i pür melalimiz böylecedir..
    ***
    Almanya’da Başbakan Angela Merkel’in eyalet başbakanlarıyla dün yaptığı korona doruğundan (zirvesinden) önemli kararlar çıktı. Dorukta pandemi önlemlerinin 1-5 Nisan tarihleri arasındaki Paskalya döneminde özellikle sertleştirilmesine karar verildi. Beş günlük süre içinde tüm mağaza, dükkan ve restoranlar kapalı kalacak. Yalnızca 3 Nisan Cumartesi günü marketlerde gıda satışına izin verildi.Paskalya döneminde ayrıca iki farklı haneden en çok 5 kişi bir araya gelebilecek. Toplanmalarda 14 yaşın altındaki çocukların sayısına ise bir kısıtlama konmadı.Kamusal alanda toplanma  yasaklandı. Kilise ve dini cemaatlerden de Paskalya boyunca yalnızca çevrim içi hizmet vermeleri istendi. Aşı ve test merkezleri ise beş günlük süre içinde açık kalmayı sürdürecek.
    (https://www.dw.com/tr/almanyada-korona-tedbirleri-paskalya-d%C3%B6neminde-sertle%C5%9Ftirilecek/a-56957109, 31.3.21)
    ***
    Bu yakıcı sorunu değerlendireceğiz.. / Değerlendirdik

Konuşmamız, YOL TV’nin Facebook, twitter hesapları üzerinden canlı yayınlandı.

Youtube’da izlemek için erişke (link, 19 dk.) : https://youtu.be/FEei4ZQM4RA

Tüm yollar 4 hafta tam kapanmaya zor – lu – yor!

Hem de oyalanmadan, ayak sürümeden, daha çok uzatmadan..

Bilgi ve ilginize sunarız.

Sevgi ve saygı ile. 31 Mart 2021

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı (E)
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     twitter  @profsaltik

SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMA ve SÜRDÜRÜLEBİLİR YAŞAM İKİLEMİ : Kovit-19 Süreci ve Sürdürülebilirlik

Dostlar,

Bu gün (20.03.21), “2. ULUSLARARASI SÜRDÜRÜLEBİLİR YAŞAM KONGRESİnde çağrılı konuşmacı olarak bir konferans verdik. Gerçekte dün, Kongrenin açılış konferansı olarak onurlandırılmıştık ancak bir diş implantı sorunu engel oldu. Sağolsunlar, anlayışla konuşmamızı bu güne aktardılar Kongre yöneticileri.
***
Kongre sunumumuzu canlı izlemek için (1 Mayıs 2021’e dek);

https://suyader.org.tr/

Kongremiz+

 2. ULUSLARARASI SÜRDÜRÜLEBİLİR YAŞAM KONGRESİ

Kongre Videoları
    ⇓
PAROLA : SUYADER2021

SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMA/SÜRDÜRÜLEBİLİR YAŞAM İKİLEMİ: SAĞLIKLI TOPLUM BİR SERAP MI?
Sustainable Development / Sustainable Living Dilemma: Is Healthy Society a Mirage?

***
Bu önemli Uluslararası Kongreyi Sürdürülebilir Yaşam Derneği ve Toros Üniversitesi Rektörlüğü birlikte düzenlediler. Ne güzel! Bir sivil toplum kuruluşu, bir Dernek, başında saygın bir Cumhuriyet kadını bilim insanı ve bir Üniversite. Kongre Eş Başkanları Prof. Dr. Emine AKSOYDAN ve Prof. Dr. Ömer ARIÖZ’ü ve kurumlarını, emek verenleri kutluyor ve teşekkür ediyoruz.

Bize verilen konu,

  • SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMA ve SÜRDÜRÜLEBİLİR YAŞAM İKİLEMİ :
    Kovit-19 Süreci ve Sürdürülebilirlik


    idi. 40-45 dakikada sunmaya çabaladık 61 yansı eşliğinde. Bu power point sunumunu pdf biçiminde (formatında) aşağıda sunuyoruz. Tıklayarak izlemenizi, paylaşmanızı dileriz.

    SÜRDÜRÜLEBİLİR_KALKINMA_SÜRDÜRÜLEBİLİR_YAŞAM_İKİLEMİ_20.03.21
    Yersiz yineleme olmasın diye içeriğe girmiyoruz. Ancak, yalnızca çok çarpıcı bir grafiğe burada da yer vermek isteriz :
    Mart 2021’in ilk 19 gününde 270 bini aşkın yeni Kovit-19 tanısı “resmen” konmuştur. 28 Şubat 2021’de 8424 olan günlük yeni olgu sayısı, 19 Mart 2021 günü 21.030’a tırmanmıştır! Önümüzdeki 12 günde de günlük 21 bini aşabilecek olgu beklenebilir. Bu durumda Mart 2021’de yaşanan 3. Dalga, Aralık 2020’de gerçekleşen 2. dalgadan daha büyük olacaktır. Çok düşündürücü ve alarm verici bir tablodur. Çünkü bu arada (2. ve 3. dalga arasında) 12,5 milyon insan aşılanmıştır (yaklaşık 4,3 milyonu 2. dozu alarak). Üstelik 1 Mart 2021 öncesinde görece sıkı önlemler uygulanmıştır.1 Mart 2021’de başlatılan ve hiçbir Epidemiyolojik temeli olmayan 2. AÇILIM – SAÇILIM KUMARI, çok öncesinden kezlerce uyarmamıza karşın, 2. sinden daha büyük bir kasırgaya yol vermiş görünmektedir.

Göz göre göre!

Bilim Kurumu (Bilim Kurulu değil!) üstüne düşeni yapmıştır ancak yoz politik tercihler ülkemizde öne çıkarak, binlerce masum insanın ÖNLENEBİLECEK iken önlenmeyen ölümlerine neden olmuştur! Bu sözde “denetimli normalleşme” kimin kararıdır?

Türkiye’de ve dünyada Kapitalizm salgının kök nedenidir ve halen başlıca engelidir!

Siyasal İslamcı AKP iktidarı, zaten vahşi olan kapitalizmi, ağababaları Adam Smith’in torunlarından daha acımasız uygulamaktadır; dinci – yeşil sermaye buyruğundadır.

Durum çok ciddidir ve Türkiye’de herkesin, yaşam hakkına, İKTİDARA KARŞIN sahip çıkmasından başka hiçbir seçenek kalmamıştır.

19 saat önce bu bağlamda attığımız tweet iletimiz 380 bini aşkın kez okunmuştur :

 

 

 

 

 

Son birkaç gün içinde paylaştığımız ve yarım milyona varan / geçen 2 ileti aşağıdadır.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

AKP iktidarı gündem oyunlarıyla SALGINDAKİ FECİ DURUMU saklamak istemektedir.
Hatta “destan yazdık” bile diyebilmektedir akıllara durgunluk verecek biçimde!!??
Bu iğrenç politik oyuna asla izin verilmemelidir.
Türkiye, derin hatta ÖLÜMCÜL gaflet uykusundan uyanmalıdır.
Başta muhalefet olmak üzere..
Bu sayısal veriler üstelik gerçeği yansıtmamakta, “oldukça” eksik sunulmaktadır.

AŞI DA YOKTUR ortalıkta..

Bu koşullarda, bu ACIMASIZ HASTA – ÖLÜM SAYILARIYLA normalleşme olabilir mi? Böyle bir politika işgal altındaki bir ülkede bile yürütülemez!

Tarihe not düşüyor ve gereğinin ivedilikle yapılmasını istiyoruz tüm muhataplardan.

Gündem salgındır!
Gündem salgındır!
Gündem salgındır!
Gündem salgındır!
Gündem salgındır!
Gündem salgındır!
…………….

Anlaşıldı mı; Gündem salgındır!

Masum insanlar ölmekte ve iktidar insanlık suçu işlemektedir.
Bu durum sürdürülemez, sürdürül(e)memelidir.
Çığlıklarımızı duyun!!!

Sevgi, saygı, DERİN ACI – ENDİŞE ile. 20 Mart 2021, (Güncelleme : 31.3.21)

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı (E)
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     twitter  @profsaltik 

ARTI TV Programımız – 30 Mart 2021

Dostlar,

30 Mart 2021 Salı saat 09:05’te ARTI TV’de Sn. Nazım Alpman’ın konuğu olacağız.. / OLDUK..

Gene korona SALGINI‘nı konuşacağız ulaştığı ürkünç boyutlarıyla.. / KONUŞTUK..

Erdoğan, halimizi takrir eyledi 29 Mart 2021 akşamı..
1 Mart 2021 AÇILIM – SAÇILIM KUMARI fiyasko ile bitti..
4 haftada 3. tepeyi ve en güçlü kasırgayı yaşadık..

1 Mart 2021 AÇILIM – SAÇILIM KUMARI yüzünden
onbinlerce fazladan hastanın ve binlerce fazladan ölümün hesabını kim verecek??

Öyle, açtım – kapadım.. olur mu??
Neden öngöremediniz?
Neden örneğin Mart ortasında geri  adım atmadınız??

  • Biz bu ..oku neden yedik?
    Niçin kapatmıyorsunuz ülkeyi??1 gün kapatma yaklaşık 2 milyar $!

    Son günlerde resmi günlük ölüm 150+.. gerçekte ise 3 katı ve 450+!Bu durumda, 2 milyar Dolar = 450 ölü T.C. yurttaşı mı!!??Öyle ise, galiba Vatandaşın ölüsü dirisinden çoooooook daha değerli!!??
    ***
    Bunları konuşacağız ARTI TV’de, Sn. N. Alpman ile.. / konuştuk (43 dk.)

    Bilgi ve ilginize sunarız. Sevgi ve saygı ile. 30 Mart 2021, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı (E)
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     twitter  @profsaltik 

Montrö ve AİHS’den “Çıkmak” mı?

Montrö ve AİHS’den “Çıkmak” mı?

Image result for Prof. Dr. Rona AYBAY

Prof. Dr. Rona AYBAY

Cumhuriyet, 29 Mart 2021

(AS: Bizim kapsamlı katkımız yazının altındadır..)

24 Mart Çarşamba günü, bu sütunlarda yayımlanan “İstanbul Sözleşmesi ve Uluslararası Hukuk” başlıklı yazımın şu tümceleri, sayfa editörünce başlığa konulmuştu:

  • Bütün bunlara ek olarak ya da en başta belirtilmesi gereken bir önemli nokta da şudur: İstanbul Sözleşmesi’nden böyle, görüşülüp tartışılmadan çekilmenin, kötü bir gidişin ilk adımı olması olasılığı vardır. Bunun, sonuç olarak uluslararası sözleşmeler alanında, Atatürk Cumhuriyeti’nin temellerine kadar varan birtakım girişimlerin başlangıcı olmasından kaygı duyulmaktadır.”

TBMM Başkanı’nın, katıldığı bir TV izlencesinde Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nden çekilebileceğimizden söz etmesi, bu konudaki kaygıların yersiz olmadığını göstermiş oldu. Bunun ardından, Lozan Barış Antlaşması’ndan çekilmenin de dile getirilmesi şaşırtıcı olmayacaktır! 

1923 Lozan Barış Antlaşması’nın, Cumhuriyetimizin uluslararası düzeyde varlığının tanınması açısından yaşamsal” önemde bir dönüm noktasını simgeleyen tarihsel bir belge olduğunda kuşku yoktur. 1936 Montrö Boğazlar Sözleşmesi ise Atatürk dönemi Türk diplomasisinin Lozan’a ek olarak Türkiye Cumhuriyeti’nin ülkesel egemenliğini tamamlayan çok büyük bir başarısını simgelemektedir.

  • Lozan Barış Antlaşması ve Montrö Boğazlar Sözleşmesi Türkiye Cumhuriyeti’nin iki temel taşıdır. 

Dolayısıyla özellikle üst düzey devlet görevlerinde bulunan kişilerin bu konularda son derecede dikkatli olmaları, konunun çeşitli boyutlarını derinlemesine incelemeden konuşmamaları gerekir.

Bu konuların, sorunun teknik ve hukuki tartışmalarının çok ötesinde, giderek anlamsızlaşan boyutları vardır. Cumhuriyetimizin tarihi ve dayandığı temeller açısından önemli olan bu boyutların ve uluslararası düzeyde ortaya çıkabilecek sonuçların göz ardı edilmesi çok büyük bir yanlış olur.

AİHS VE AVRUPA KONSEYİ ÜYELİĞİ

Türkiye, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni 1954’te onaylamıştır. AİHS’de, taraf bir devletin sözleşmeden çekilmesine olanak veren bir düzenleme vardır. Ama bu düzenlemenin kaleme alındığı 1950 yılı ile bugünkü durum arasındaki önemli bir fark dikkate alınmalıdır.

Bugün, AİHS’ye taraf olmak, Avrupa Konseyi üyeliği için bir önkoşul olmuş durumdadır. Bir devlet AİHS’ye taraf değilse Avrupa Konseyi’ne üye olamaz.

Günümüzde, AİHM kararlarını uygulamamakta direnmesi nedeniyle Türkiye, “Bakanlar Komitesi”nin gündeminde “sürekli” biçimde yer almış durumdadır. Bir uzlaşma sağlanamazsa işin sonu “demokrasi, hukukun üstünlüğü ve insan hakları” temeline dayanan Avrupa Konseyi’nden ihraç edilmeye varacaktır.

Türkiye AİHS’den çekilirse bu sonuç kendiliğinden ortaya çıkacaktır; çünkü AİHS’ye taraf olmaktan çıkan bir devletin Avrupa Konseyi üyesi olarak kalmasına olanak yoktur.

47 devletin üye olduğu Avrupa Konseyi’nden çıkmak (çıkarılmak), Türkiye Cumhuriyeti’nin temel dayanaklarından biri olan çağdaş uygarlığa ulaşma hedefinden vazgeçmesi anlamına gelecek; Türkiye, Avrupa’da Belarus’tan sonra Avrupa Konseyi dışındaki ikinci devlet olacak; Avrupa Birliği üyeliği ise artık hayal bile edilemeyecektir.

Türkiye nereye götürülmek istenmektedir?

Amaç, Türkiye’yi Atatürk ilkelerinden esinlenen, insan haklarına dayanan çağdaş ve laik bir hukuk devleti olmaktan çıkarıp “sözde” bir cumhuriyet, aslında sıradan bir Ortadoğu Sultanlığı” haline getirmek midir?

MONTRÖ’DEN “ÇIKMAK”

Yukarıda belirttiğim gibi 1936 yılında bağıtlanmış olan Montrö Boğazlar Sözleşmesi, Lozan’a ek olarak Türkiye Cumhuriyeti’nin ülkesel egemenliğini tamamlamakta, Türk diplomasisinin çok büyük bir başarısını simgelemektedir.

Montrö Boğazlar Sözleşmesi’yle Türk Boğazları üzerinde, Türkiye Cumhuriyeti’nin egemenliği kesin olarak kabul edilmiştir. Yabancı bayraklı ticaret gemilerine geçiş serbestliği tanınması konusunda Türkiye’nin kabul ettiği yükümlülük, boğazlar üzerinde egemenlik yetkisini ortadan kaldırmaz. Türkiye’nin uluslararası yükümlülüğü “uğraksız geçiş” olarak adlandırılmış bir tür “geleneksel” geçiş özgürlüğünü tanımaktan ibarettir.

Lozan Konferansı’nda kurulmuş olan uluslararası nitelikteki “boğazlar Komisyonu”nun kaldırılması, boğazlar üzerindeki Türkiye Cumhuriyeti egemenliğinin bir göstergesidir. Türkiye, Türk Boğazlarından geçen gerek ticaret gemilerinin gerek askeri gemilerin Montrö Boğazlar Sözleşmesi açısından denetimini yapma yetkisini tek başına kullanmaktadır.

Türkiye, yıllarca süren İkinci Dünya Savaşı boyunca Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin özellikle savaşan devletlerin askeri gemileriyle ilgili hükümlerini titizlikle uygulamıştır. Türkiye hükümetlerinin bu güven verici tutumu nedeniyle taraf devletlerin hiçbiri 1956 yılında süresi dolmuş olan Montrö Boğazlar Sözleşmesi’ni sona erdirme girişiminde bulunmamaktadır ve sözleşme otomatik olarak yenilenmektedir.

Savaş sonrasında Sovyetler Birliği’nce dile getirilen bazı şikâyetler ve istemler de usta bir diplomasiyle karşılanmış ve sonunda Sovyetler şikâyetlerini ve istemlerini unutmak durumunda kalmıştır.

1960’lı yıllara kadar, 1953 yılında yaşanan Naboland adlı İsveç şilebinin Çanakkale Boğazı’nda Dumlupınar denizaltımıza çarpması sonucu 81 denizcimizin şehit olduğu facia dışında tek tük ve önemli zararlara yol açmayan kazalar, 1960’lı yıllardan başlayarak çok ciddi can ve mal kayıplarına, çevre kirliliklerine yol açmaya başlamıştır.

Bu durum karşısında, Türk makamlarınca, Boğazlarımızdan geçen gemilerin hem kendilerine hem çevreye zarar vermemelerini sağlayacak önlemler almaya yetkili olduğu, Uluslararası Denizcilik Örgütü’ne (IMO) kabul ettirilmiştir.

Bu süreçteki çetin müzakerelerde görev almış olan Türk diplomatları, hukukçuları ve denizcilik uzmanları övgüyü ve kutlanmayı hak etmişlerdir. Türkiye çıkardığı tüzüklerle ve koyduğu kurallarla kaza sayısında ve can ve mal kayıplarında belirgin bir azalma sağlamıştır.

TÜRKİYE’NİN DURUMU

Montrö Boğazlar Sözleşmesi her tümcesi üzerinde tek tek durulacak, çok ustaca kaleme alınmış bir metindir. Her konuyu çok ustaca formüllerle düzenleyen böyle bir sözleşmede “çekilme” konusunda hiçbir hüküm olmaması ilginçtir.

Bunun, uluslararası hukukun genel ilkeleri uyarınca tanınması gereken “çekilme” hakkı bakımından bir engel oluşturmayacağı tartışılabilir ama bu noktada Türkiye’nin özel bir durumu vardır. Çünkü Türkiye, sözleşmenin uygulanmasında kilit bir rol oynamak durumundadır.

Sözleşmenin düzgün biçimde uygulanmasında “aleniyet” sağlamak, geçen ticari ve askeri gemilerle ilgili bilgileri toplamak; taraf devletlere düzenli bilgi vermek gibi çok önemli görevleri, Türkiye tek başına yerine getirmektedir. Bu nedenle Türkiye’nin “çekilmesi” Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin -deyim yerindeyse- “çökmesi” anlamına gelir.

Bu durum, Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin, Karadeniz’e kıyısı olmayan devletlerin askeri gemilerinin Karadeniz’e çıkışlarına ciddi sınırlamalar getiren hükümlerinden hiç hoşnut olmayan ABD için büyük bir fırsat olacaktır. Montrö Boğazlar Sözleşmesi’ne taraf olmayan ABD, Boğazlarımızda kendisinin etkili bir konumda olacağı bir uluslararası yönetim kurulmasını sağlamaya çalışacaktır.

Bu ortamda, kurulacak “uluslararası kurtlar sofrası”nda Türkiye’nin durumu ne olacaktır? Türkiye artık uluslararası ortamlarda saygın yeri ve ağırlığı olan “Atatürk Türkiyesi” değildir. Montrö Boğazlar Sözleşmesi’yle kazandığı denetim yetkisini koruyabilmesi olası görünmemektedir.

  • Sonuç, kesinlikle Türkiye’nin aleyhine bir durum olacaktır.

SONUÇ

Türkiye, Montrö Boğazlar Sözleşmesi’yle kurulmuş olan ve kendisine Boğazlarımız üzerinde egemenlik ve denetim yetkisi sağlayan düzene son vermeyi ima edecek sözlerden bile uzak durmalıdır. Bunlar, Montrö’den rahatsız olanlara cesaret verici davranışlardır.

Montrö’den çekilmeye koşut olarak AİHS’den çekilmenin de gündeme getirilmesi, seçimler için kısa erimli söylemler olmanın ötesinde Türkiye’yi Atatürk çizgisinden bütünüyle ayırıp bir tür “Ortadoğu Sultanlığı” haline getirmeye mi yöneliktir?

Bu durum karşısında, muhalefetin, önemli de olsa kısa erimli geçici sorunların yanında Cumhuriyetimizin temellerine yönelik kaygı verici durumlarla ilgilenmeye öncelik vermesi gerekir.

Ancak bu çok önemli ve “yaşamsal” sorunlarla ilgilenmekte yalnızca muhalefete değil; her yurttaşa ve her meslek örgütüne, her sivil toplum kuruluşuna demokratik çerçevede görevler düştüğü de bir gerçektir.
======================================
Dostlar,

Sn. Prof. Dr. Rona Aybay, 80+ yaşlarda “epey” kıdemli bir hukuk bilgesidir.
Bosna – Hersek Uluslararası İnsan Hakları Mahkemesinde uzun yıllar yargıçlık yapmıştır.

Yazdığı  birbirinden değerli Hukuk yapıtlarını (kitaplarını) bize, tanımlanamaz bir incelikle, imzalayarak, kargo bedelini de ödeyerek ulaştırmıştır! Bilgelik dönemi yapıtı sayılabilecek “Günümüzden Geçmişe Karşılaştırmalı 1982 Anayasası” (Der yay. 2021, 523 + XXXIV syf.) eskimeyecek bir tarama kaynağı olacaktır. Bizi bu denli ayrıcalıklı tutmalarını ise Sağlık Hukuku alanında tezli master yapmış olmamıza, halen Ankara Hukuk Fak. 4. sınıf öğrencisi olmamıza ve aynı fakültede Anayasa Hukuku Doktorası yapıyor olmamızla açıklamaktalar.. Varolsunlar,, Çok borçlandık kendilerine.

***

Aybay hocamızın çok önemli 2 makalesine daha önce web sitemizde yer vermiştik. Ardışık 3 makale, Uluslararası Andlaşmalar sorunsalına yetkin ve çok net yanıtlar üretmektedir. Akademik unvanlı kimi hukukçular bile, uluslararası hukuk kavramlarında, terminolojide hatalar yapmaktalar. Ülkemizin bu alanda uluslararası ölçekte hukuk uzmanlarına gereksinimi çok büyüktür. Bu alanda yetişecek insanların çok disipliner (multi disipliner) yetişmesi gerek. Kanımızca Mülkiye eğitimi temel olmalı. Ardından Hukuk lisans. Uluslararası Hukuk Doktorası için, yeğleme ile (tercihan) Mülkiye’de Uluslararası İlişkiler tezli mastırı, ardından alan PhD (doktora) eğitimi uygun olur. Çok çok iyi yabancı dili (İngilizce) konuşma koşulunu saymaya bile gerek yok..

Aşağıdaki makale (web sitemizde yayınladığımız) 14 sayfalık bir kapsamlı pdf.. Salt bizim tweet hesabımızda 33+ bin okunma aldı.

MONTRÖ BOĞAZLAR SÖZLEŞMESİ ve BAZI GÜNCEL SORUNLAR – Prof. Dr. Ahmet SALTIK

İzleyen ise, 24.3.21’de Cumhuriyet‘te (ve web sitemizde) yayınlandı.

İstanbul Sözleşmesi ve Uluslararası Hukuk

Salt bizim tweet hesabımızda 15+ bin okunma aldı.
Her 2 makale de Hukuk ve ilgili fakültelerde temel kaynak olarak mutlaka irdelenmeli.
***
Bir Anayasa Hukuku Profesörü olduğunu duyduğumuz TBMM Başkanı Şentop ise bu gün, Montrö Boğazlar Sözleşmesi ve Lozan Andlaşması ile ilgili kendini yalanlama (tevil) yollu bir açıklama yaparak, bu uluslararası andlaşmalardan bile çekilmenin Erdoğan’ın tek başına kararı (Cumhurbaşkanı Kararı; Kararnamesi bile değil!) ile yönetsel bir işlemle (idari tasarruf) olanaklı olduğunu söylemiş iken; akıllarından böyle bir şey geçmediğini lütfederek açıkladı.

AKP iktidarının, elbette başta Erdoğan olmak üzere, özellikle böylesi çok kritik – yaşamsal konularda olağanüstü özenli olmalarını beklemek hakkımızdır ve ülkemizin yüksek ulusal çıkarları bakımından ise mutlak bir sorumluluk ve zorunluluktur.

Sevgi ve saygı ile. 29 Mart 2021, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Hekim öğretim üyesi, Kamu Yönetimi – Siyaset Bilimci (SBF)
Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı, Anayasa Hukuku PhD Öğrencisi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

Üçok: Bu değişiklik TSK’nın sonunu getirebilir

Üçok: Bu değişiklik TSK’nın sonunu getirebilir

Emekli askeri hâkim Albay Ahmet Zeki Üçok, Harp Okulları ve Astsubay Yüksekokulları’na giriş koşulları arasında bulunan ‘irticai faaliyete karışmamış olma‘ şartının kaldırılmasının TSK’nın sonunu getirebilecek kadar tehlikeli olduğunu söyledi.

(AS: Bizim katkımız yasının altındadır..)

Üçok: Bu değişiklik TSK'nın sonunu getirebilir

Emekli askeri hâkim Albay Ahmet Zeki Üçok, gündemdeki konuları Veryansın TV’ye değerlendirdi… İşte Üçok’un açıklamalarından satır başları:

İRTİCA TEHLİKESİNİN KALDIRILMASI

“Bu yönetmelik değişikliğinin Türk Silahlı Kuvvetleri’nin sonunu getirecek kadar tehlikeli olduğunu değerlendiriyorum. Bu orduda cemaat mensubu askerler, kendi başkomutanları olan Cumhurbaşkanının evini bombaladılar. Bu ülkenin Millet Meclisi’ne, halkın üzerine şeyhlerinden aldıkları talimatla saldırdılar. Bunlardan ders çıkarmayan bir ülkenin kaderi benzer olur. Bundan derhal vazgeçilmeli. Eğer o tarikat terör örgütü ilan edilmemişse, Harp Okuluna girer. Yönetmelik değişikliğinde ‘Bakanlar Kurulu kararı ve mahkemelerce terör örgütü ilan edilen’ diyor. Bizim ülkemizdeki tarikatların % 99’u terör örgütü değil ki. Ama şunu biliyoruz; hepsinin dini liderlerinin amacı bu ülkede dini bir yönetim kurmak. Bizim anayasamız ve kırmızı kitabımızda ‘Türkiye Cumhuriyeti laik, demokrat, hukuk devletidir’ diyor. Bunu değiştireceğini ilan eden tarikattan adamı alıyorsun, buna nasıl engel olacaksınız.

’15 TEMMUZ’U YAŞAYAN TSK BUNU KABULLENMEZ’

Ne Kara, ne Hava ne de Deniz Kuvvetleri Komutanlıklarından kimsenin bu değişiklikten haberi olmamış. Bu dersi yaşamış komuta kademesinin buna onay vereceğine aklınız yatıyor mu? TSK’daki boşluğu doldurmaya yönelik olarak hükümetin bir savunma refleksi olarak bu kararı aldığını, komuta kademesi tarafından onaylanmasının mümkün olmadığını söylüyorum. En kısa zamanda değiştirileceğini ümit ediyorum. 15 Temmuz’u yaşamış olan Türk Silahlı Kuvvetleri bu kararı benimsemez.

TARİKAT ZİYARETİ YAPAN SARIKLI AMİRAL YORUMU

Bu son yönetmelik değişikliğiyle beraber o kişiye bir işlem yapılacağını sanmıyorum. Yönetmelik değişmeseydi anayasaya karşı bir amiral silahlı kuvvetlerde tutulmazdı. Şu anda bu yönetmelik değişikliğiyle irticai faaliyet tanımı ortadan kaldırıldı. Bu kişinin tarikattan olması suç sayılmıyor. Ama bu tarikatın anayasamızın değişmez maddelerine karşı olan bir tarikat olduğunu herkes biliyor. Anayasa’ya karşı olanların TSK’da yeri yoktur denirdi.

Programın tamamını izlemek için…

================================
Dostlar,
Bu bağlamda paylaştığımız tweet iletisi 100 bin  okumaya koşuyor..

Sayın ÜÇOK’un uyarıları son derece yerindedir.

VERYANSIN TV ve sevgili Erdem Atay‘ın konuya duyarlığı  da çok değerlidir.

Görünen o ki, AKP iktidarı, durdurulamayan / durdurulamayacak sonunu gördükçe, her gün Türkiye’ye bir OPERASYON ile vurmaktadır.
“2023 hedefleri” maratonu adeta hızlandırılmıştır.

Hem bir an önce “kutsal – kadim” hedeflere ulaşmak hem de dinci – tutucu – gerici bloku sıkılaştırmak amaçlı olarak bu kesimlere “ulufe” dağıtılırcasına Laik – Demokratik – Sosyal – Hukuk devleti olan Cumhuriyet’e ağır ve ardışık darbeler indirilmektedir.

Dolayısıyla zaman, hem AKP darbecileri açısından hem de Cumhuriyeti savunacak kesimler için eşzamanlı olarak daralmaktadır.

Bu kritik bir saptamadır, ayrımındayız yazdığımızın.
Ancak tarihin tekerleği dönmekte, saatin tik takları da kulakları sağır edercesine, durmaksızın akmakta..
  • AKP darbelerinin / darbeciliğinin ve Ülkede giderek içine sürüklenilen sıcak çatışma ortamının – riskinin mutlaka durdurulması gerek..

Sevgi ve saygı ile. 29 Mart 2021, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı (E)
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     twitter  @profsaltik

Şule AYDIN’ın Youtube Kanalı Programımız

Dostlar,

Bu gün, 25 Mart 2021 Perşembe günü saat 23:00’te, HALK TV’nin başarılı haber müdürlerinden Sn. Şule AYDIN‘ın konuğu olduk. Sn. Aydın, açtığı youtube kanalında programlar yayınlamaya başladı.

  • İlk konuğu biz olduk!

Salgın çok azgın durumda ve AKP iktidarı tüm stratejik umudunu aşıya bağlamış durumda.
14 Ocak’ta başlayan aşılama 71. gününü tamamladı ve bu akşam Sağlık Bakanı Dr. Koca’nın açıklaması ile 14 milyon doz aşı yapıldığını öğreniyoruz.

  • Günlük ortalama 200 bin doz uygulama..
  • Hedef kitle 70 milyonun yalnızca 5’te 1’i! Üstelik 2. dozu alanlar 5 milyon gibi.

İktidar ha bire geleceğe dönük AŞI umudu / vaadi pompalamakta ama salgın bu arada giderek azgınlaşmakta.

Saatler 22:18… 25 Mart 2021 günü salgın verileri hala açıklanmadı..
15 dakika önce Sağlık Bakanı’nın aşı vaatlerini dinledik bilmem kaçıncı kez..

  • Verileri çooooooooooooooooook maskelediğiniz biçimiyle de olsa “Turkuvaz tablo” nerede 25 Mart 2021 günü için?

Günlük “resmi” hasta sayısı 30 bini zorluyor mu?
Günlük “remi” ölüm sayısı 150’yi geçti mi??
Neden açıklamıyorsunuz, açıklayamıyor musunuz bu saate dek?
Mızrak artık size göre de mi çuvala sığmıyor??

Bunları konuştuk Sn. Şule AYDIN ile..

Bilgi ve ilginize sunarız. (ilk 40 dakika)

Sevgi ve saygı ile. 25 Mart 2021, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı (E)
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     twitter  @profsaltik 

İstanbul Sözleşmesi’nin Feshine İlişkin HASUDER Görüşü

’KADINA YÖNELIK ŞİDDET ve AİLE İÇİ ŞİDDETİN ÖNLENMESİ ve BUNLARLA MÜCADELEYE İLİŞKİN AVRUPA KONSEYİ SÖZLEŞMESİ’NİN TÜRKİYE CUMHURİYETİ TARAFINDAN FESHEDİLMESİNE YÖNELİK ÇALIŞMA GRUBUNUN GÖRÜŞÜ

HASUDER Toplumsal Cinsiyet, Kadın ve
Üreme Sağlığı Çalışma Grubu

Resmi Gazete’nin 20 Mart 2021 tarihli 31429 sayısında yer alan Cumhurbaşkanı kararında

“Türkiye Cumhuriyeti adına 11 Mayıs 2011 tarihinde imzalanan 10 Şubat 2012 tarihli ve 2012/2816 Bakanlar Kurulu kararı ile onaylanan ’Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi’nin Türkiye Cumhuriyeti tarafından feshedilmesine, 9 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’nin 3’üncü maddesi gereğince karar verilmiştir.”

İlk imzacı ülkenin Türkiye Cumhuriyeti olduğu ve 2012 Mart ayında tüm partilerin destekleyerek TBMM’nin onayladığı bu sözleşmeye dayalı olarak hazırlanan 6284 sayılı “Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun”, bilindiği gibi İstanbul Sözleşmesi’nin temel alındığı bir kanundur. Kadına yönelik şiddetin yaygın ve hiç azalmadan devam eden acı bir gerçek olduğu bu durumda, kadınların şiddetten korunmasının güvencesi olan bu yasanın hangi zihniyetle değiştirilmeye teşebbüs edildiği anlaşılamamakta olup, kabul edilebilir değildir.

Ayrıca, Anayasa’nın madde 90/5 uyarınca, İstanbul Sözleşmesi bizim için kanun hükmündedir; İstanbul Sözleşmesi ile kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda, İstanbul Sözleşmesi hükümleri esas alınır ilkesi de Anayasanın gereğidir. Sözleşme’nin en önemli özelliği; kadınlara yönelik şiddetle mücadeleye ilişkin olarak “koruma, önleme, kovuşturma, yargılama ve bütüncül politikalar geliştirme gibi dört temel alanda maddeler içermesidir. Kadınlar ve erkekler arasında hukuki ve fiili eşitliğin gerçekleştirilmesinin kadına yönelik şiddeti önlemede anahtar bir unsur olduğunu benimseyen Sözleşme, kadınlara yönelik ayrımcılığı yasaklamaktadır.

Türkiye’de her 3 kadından birisi insanlık onuru hiçe sayılarak devlet tarafından korunarak öldürülürken ’Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi FESH EDİLEMEZ, bunu KABUL ETMİYORUZ.

Esasen Hukuk yönü ile “yok hükmündeki bu kararnamenin (AS: Cumhurbaşkanlığı Kararının) ACİLEN GERİ ÇEKİLMESİNİ DİLİYORUZ . Türkiye dahil 20 Avrupa ülkesinin onayladığı İstanbul Sözleşmesi olarak bilinen, bugüne kadar kadın örgütleri ve tüm duyarlı insanların koruduğu Sözleşmeyi korumakla yükümlü DEVLETİ ve her düzeyde SORUMLULUK taşıyanları, sözleşmede yazılı olmayan hükümleri öne sürerek kamuoyunun yanıltılmasına son verilmesine ve de KADINLAR İÇİN YAŞAMSAL ÖNEMİ OLAN BU SÖZLEŞMEYE SAHİP ÇIKMAYA DAVET EDİYORUZ! BUNU TALEP EDİYORUZ… 

HASUDER Toplumsal Cinsiyet, Kadın ve Üreme Sağlığı Çalışma Grubu

====================================
Dostlar,

Biz de, HASUDER (Halk Sağlığı Uzmanları Derneği) üyesi bir hekim olarak bu çağrıya katılıyoruz.

Sevgi ve saygı ile. 24 Mart 2021, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı (E)
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     twitter  @profsaltik

İstanbul Barosu’nun İstanbul Sözleşmesi Açıklaması

Dostlar,

İstanbul Barosu’nu gönülden alkışlıyor ve destekliyor, sahip çıkıyoruz.

***

TBB (Türkiye Barolar Birliği) basın açıklaması ise şöyle :

(https://www.barobirlik.org.tr/Haberler/istanbul-sozlesmesi-ile-ilgili-basin-aciklamasi-81674)

1. Kamuoyunda İstanbul Sözleşmesi olarak bilinen “Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi” nden Türkiye’nin imzasını çekmesi hukuka aykırıdır.

2. Adı geçen Sözleşmenin onaylanması, 24.11.2011 gün ve 6251 sayılı Kanunla uygun bulunmuştur. Ayrıca bu Sözleşme temel hak ve hürriyetlerin korunmasına ilişkin bir sözleşmedir. Anayasa’nın 90. maddesinin son fıkrasına göre normlar hiyerarşisindeki yeri kanunların üzerindedir.

3. Usulde paralellik ilkesi ve Sözleşmenin yukarıda açıklanan niteliği gereği, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin söz konusu Sözleşme’den çekilmesi için çekilme yetkisi veren kanuni bir düzenlemeye ihtiyaç vardır. Bu sebeple idari karar ile çekilme hukuka uygun değildir.

4. Öte yandan kadına yönelik şiddet ve aile içi şiddet ülkemizin ve tüm dünyanın en önemli meselelerinden biri iken, şiddetle mücadelenin hukuki temellerini zayıflatacak, şiddet eylemlerinin faillerini psikolojik olarak cesaretlendirecek, mağdurlarına ise korunmasızlık hissi verecek bu çekilme, insan haklarının etkin biçimde korunması açısından da kanaatimizce yerinde olmamıştır.

5. Ayrıca İstanbul Sözleşmesi kamu kurumları ve sivil toplum örgütlerinin görev alanlarını belirleyip, ulusal ve uluslararası işbirliğini teşvik eden bir düzenlemedir. Bugüne kadar bu Sözleşme hükümleri çerçevesinde şiddetle mücadele açısından kurumlar arası işbirliğinde önemli mesafeler katedilmiştir. Kadına yönelik şiddetle ve aile içi şiddetle mücadelede en kapsamlı uluslararası antlaşma olan bu Sözleşmeden çekilme hem bu iş birliğine zarar verecek hem uluslararası alanda Türkiye açısından olumlu olmayacaktır.

Kamuoyunun bilgilerine saygıyla sunarız. 20 Mart 2021.

Türkiye Barolar Birliği

Sevgi ve saygı ile. 22 Mart 2021, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı (E)
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     twitter  @profsaltik