Etiket arşivi: Dr. Ahmet SALTIK – Mülkiyeliler Birliği Üyesi

CHP’li TOPRAK : “166.3 MİLYAR KREDİ YATA – KATA – DÖVİZE GİTTİ!”

CHP GENEL BAŞKAN KOORDİNATÖR BAŞDANIŞMANI ERDOĞAN TOPRAK:
“166.3 MİLYAR KREDİ YATA – KATA – DÖVİZE GİTTİ!”

(AS: Bizim katkımız yazının altındadır..)

CHP İstanbul Milletvekili ve Genel Başkan Koordinatör Başdanışmanı Erdoğan Toprak:

  • “166,3 milyar kredi, yata, kata, dövize gitti!”

CHP İstanbul Milletvekili ve Genel Başkan Koordinatör Başdanışmanı Erdoğan Toprak, hükümetin referandum öncesinde kamu kaynaklarını, Hazine garantileri ve kefaletini devreye sokarak, dağıttığı 166,3 milyar liralık kaynağın,
yatırıma değil spekülâtif kâr amacına kurban edildiğini ifade etti.

Toprak yaptığı açıklamada, Hazine’ye yüklenen garantiler nedeniyle, bu kredilerin geri dönmemesi halinde tüm faturanın Hazine ve 80 milyon vatandaşın sırtına yükleneceğini ifade ederek şöyle konuştu:

“AK Parti hükümeti, Kredi Garanti Fonu (KGF) düzenlemesiyle, devleti kefil gösterip, Hazine’ye dağıtılacak kredilerin %7’sine kadar garanti sorumluluğu yükleyerek, bankaları kredi musluklarını açmaya yönlendirdi. 16 Nisan referandumu öncesinde bol keseden dağıtılan ve yatırımları canlandıracağı iddia edilen bu kredilerin toplamı, Başbakan Yardımcısı Nurettin Canikli’nin ifadesiyle, Nisan sonunda 160 milyar TL’ye ulaştı. KOSGEB’den verilen 50 bin TL’ye kadar faizsiz, bir yıl geri ödemesiz can suyu kredilerinin toplamı ise 6,3 milyar lira olarak açıklandı. Yani referandum sonucundan başlayarak 166,3 milyar lira, diğer deyişle

  • 47,5 milyar Dolar para dağıtıldı. Ortada bir yatırım patlaması, yeni yatırım, üretim artışı, istihdam artışı yok. İşsizlik artmaya devam ediyor. Son TÜİK verisiyle 676 bin yeni işsizin daha eklenmesiyle, işsiz sayısı resmi rakamla 3 milyon 900 bin.

Ama bir şey var, Hükümetin dağıttığı bu paraların bir kısmı eski kredi borçlarını kapatmaya, rezidans, ofis, daire, yat, araba, arsa alımına gitmiş. Ya da KGF kefaleti, Hazine garantisiyle, bir bankadan alınıp, diğer bankada yüksek faizle hesaba yatırılmış. Ayrıca, bu ucuz kredilerin önemli bir bölümünün döviz yatırımına gittiği Merkez Bankası verilerinden anlaşılıyor. Cumhurbaşkanının, dövizinizi bozdurun, TL’ye geçin çağrılarına rağmen, bankalardaki döviz mevduat hesapları yılbaşından bu yana 23,7 milyar dolar artmış ve 173 milyardan 196,9 milyar dolara yükselmiş. Yalnızca 28 Nisan haftasında döviz mevduatlarındaki artış 7 milyar dolar. Bu para yurt dışından gelmemiş.

  • Hükümet KGF’yi, Hazine’yi kefalet ve garanti yükü altına sokarak ucuz kredi dağıtmış.
  • Bu krediyi alanlar da, paraları kurlar yükselirse daha çok kazanırız diye, yeni yatırım, fabrika, işyeri açıp, riske girmek yerine, Dolara, Euro’ya yatırmış.”

Toprak, BDDK Başkanı’nın KGF ve KOSGEB kredilerinde amaç dışı kullanım olduğu bilgilerinin geldiğini, inceleme başlatacaklarını açıkladığına dikkat çekerek; “Ucuz krediyi kapan Üsküdar’ı geçti!

  • Dağıtılan bu 166,3 milyar TL geri ödenmediği takdirde
  • Tüm borç yükü, kefil olan KGF’ye, garanti veren Hazine’ye binecek.
  • Bunun da anlamı, AK Parti’nin birilerini zengin etmek, kasasını doldurmak için bol keseden dağıttığı kredilerin faturasını tüm millete ödetecekler.” dedi.
    (http://www.chp.org.tr/Haberler/30/toprak-1663-milyar-kredi-yata-kata-dovize-gitti-59174.aspx)
    ==================================
    Dostlar,

Sn. Toprak’ın irdeleme ve uyarısı çok önemli.
AKP halka / çoğu yandaşlara sorumsuzca politik rüşvet vermekte.
Neciiip mi necip milletimiz ise bu zoraki -RTE’nin bankalara baskısı/azarlaması ile- piyasa kurallarına aykırı biçimde ucuzlatılmış ve Hazine garantili kredileri spekülatif amaçlı kullanmış..Yani paradan para kazanmak için..
Asrın lideri Reis’i de hiiiiç mi hiç dinlememiş ve döviz alarak oynamış ve döviz fiyatının yükselmesine / düşmemesine neden olmuş..
Bunca akıldışılık, dünya kadar çaba harcasanız bir araya getirilemez..
Ama devr-i AKP’de oluyor işte.. RTE’ye göre ülkemiz 15 yılda 3’e katlandı..
Bu krediler dönmediği ölçüde fatura geri kalan halkın sırtında..
Bilesin neciiip milletim, geleceğinle kumar oynamaktasın ve oy verdiğin AKP bu kurguya günü kurtarmak için çanak tutmakta..
Ne büyük bir risk!?
Dehşet verici..
Çare                    ;
Reel ekonomiye geçmek, üretimi artırmak, öz kaynak yaratarak kalkınmayı büyük ölçüde tasarruflarla finanse etmek.. 
Doğallıkla en başta israfı – yolsuzluğu – talanı – rüşveti – haksız kazancı engellemek..

AKP bunu ya yapmak ya  yapmak zorunda…
Deniz bitti..

Sevgi, saygı ve kaygı ile. 19 Mayıs 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

Eyyy AKP : 19 Mayıs Yasaklarını Der-hal kaldırın ve kutlamalara siz de katılın..

Eyyy AKP : 19 Mayıs Yasaklarını Der-hal kaldırın ve kutlamalara siz de katılın..

Sevgili dostumuz Suay Karaman‘dan, 19 Mayıs kutlaması için bir power point sunumu aldık.. Değerli Karaman güzel güzel öz bilgiler verirken, arka düzlemde etkili görseller ve marşlar sunuyor. Çok başarılı ve etkileyici. Tanımı zor, en iyisi sesli ve kendi akışında izlemek..
Birkaç dakika ve 3,5 MB

19_MAYIS_2017_Suay_Karaman

Sevgili Karaman’a teşekkür ediyor, 19 Mayıslarımızın kutlu ve mutlu olmasını bir kez daha diliyoruz.

Öte yandan;

  • AKP iktidarını, 19 Mayıs kutlamalarıyla ilgili her türlü kısıtlamayı der-hal ve koşulsuz kaldırmaya çağırıyoruz.. 

Halkımızın bu coşkuyu hep birlikte yaşaması ve ulusal birliğin güçlendirilmesi çok ama çoook gerekli. İktidar gerekli güvenlik önlemlerini alsın ve korkmasın.. Kendini de bizi de aldatmaya kalkmasın.. 16 Nisan öncesinde Erdoğan ve Binali beyin çooooook sayıda, devlet destekli, toplama kalabalıklarla mitingleri yapıldı.. Hiç de provokasyon olmadı..

Sözde provokasyon gerekçesi ile ulusal bayram ertelenemez!

Ayıptır.. kendinizi de ülkemizi de dünya aleme rezil etmeyin, akıllı olun, kinci değil.
Unutmayın, siz de varlığınızı ve günümüzdeki yönetici konumunuzu
19 Mayıslara – Cumhuriyete borçlusunuz..

Vefalı olun, azıcık olsun Alla’tan korkun..

Halkın sinir uçlarıyla oynamayın.
Asıl bu isyan ettirici yasaklama provokasyona gerekçe olabilir..
Göreviniz yasaklama değil, makul ölçüde güvenlik önemleri almaktır.

  • Der-hal kaldırın tüm yasakları ve halkla birlikte siz de meydanlara gelin, kutlayın..

Sevgi ve saygı ile. 19 Mayıs 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

Mümtaz İdil

Mümtaz İdil

Soner YALÇIN
SÖZCÜ, 17 Mayıs 2017
(AS: Bizim katkımız yazının altındadır..)
2


“Bu dünyada bir nesneye

yanar içim
göynür gözüm;
Yiğit iken ölenlere,
gök ekini biçmiş gibi…”
(Yunus Emre)

Yazıya oturdum gözlerim yaşlı. Bilmiyor muydum ölüme yürüdüğünü?
Beklemiyor muydum bu acı kaybı? Niye yanaklarım ıslak o halde?
Hissettiklerimi yazabilecek miyim? 30 yıllık dostlukla sınanmış zorlu hayatta Mümtaz Abi’de
ne buldum, ne gördüm? Benim için kimdi Mümtaz İdil?

İnsanın derinliklerine nüfuz eden bir düşünsel yoldaş. 
Erdemi zırh gibi kuşanan, fikir namusuna inanmış bir yazar.
Gözlerinin derinliğinde parıltı saklı dost. Ufacık insan: Fiziki olarak zayıf, iradesinin tersine.
Hep sessiz. Usulca yaşayan adam. Sabır abidesi.
Ustasıydı, bağırıp çağırmadan fısıltıyla konuşmanın ve işini hiç göze çarpmadan yapmanın. Sert cahilliği, o hep yüzüne kondurduğu müstehzi tavırla karşılayan adam. Sebebi, kavgadan kaçması, korkması değil elbet, kimseyi incitmek istememesiydi.
Kalemi güçlüydü oysa, kanlı sözcüklerle oynayabilirdi, ama yapmazdı işte.
Kin duymazdı. Öfke kusmazdı. Edebi ruhu izin vermezdi; sertliğe, katılığa, acımasızlığa.
İtici kabalığın karşısında, fikir nezaketinin sembolüydü.
Dilinde, kaleminde ölçülü entelektüel. İyimserliğin kalesi.

Kirliliğe bulaşmadı. Bu çorak medya hayatında bir vaha olmayı tercih etti; Odatv’ye katıldı.
Hep özveriliydi. Gözü toktu. İktidara, yapay itibara tamah etmedi.
Despotların değil, haklı olanın yanında durdu.
Kalemini çıkarı için kullanmayan idealist-romantik gazeteciler kuşağına mensuptu.
Şövalye ruhluydu. Katıksız, çıkarsız, duru adam.

Özgürlüğe kelepçeliydi. Teslim olmadı, esir düşmedi. Yenilmedi. Bunu, “kahraman olacağım” diye değil, insanlığın alçaltılmasına karşı olduğu için, günlük bir davranışı yapar gibi, öylesine yaptı. Yüce gönüllü adam. Mahşerin Dört Atlısı’na direnen; hep yaşatmak isteyen; en ağır koşulların devrimcisi. Ufku geniş adam.

Strateji bilen satranç ustası. Briç hocası.
Pipo düşmez ağzından. Olursa yanında güzel viski hani.
Bir de… Elinde o çok bildiği Rusçasıyla okuduğu Dostoyevski’si. Gustosu olan adam.

İnsan sever, hümanist. Her daim kazananların safında yer tutan ikbal avcısı kurnazlara mesafeli ama. İnsani değerlerin köreltilmesine hep kederlenen adam. Bir damla gözyaşına dayanamazdı.
Naif. Çocuk saflığını korumuş adam. Yaşamın fırtınalı geçitlerinden yüreğinin akıyla çıkan sevdalı. Yanılmadı mı hiç? Yanıldı. Kandırıldı. Karşısındakini kendi gibi gördü; aynası çoğu zaman kırıldı. Üzerine leke bulaşmamış adam.

Hapse atılmak istendi. Öyle ya, “Karanlık Oda’nın” Ankara temsilcisi!
Evde bulamadı polisler. “Kaçtı” dediler. Hastanedeydi. Hasta yatağına kelepçelenmek istendi.
“Yalan” diyordu kötülüklerin abidesi kağıttan paçavralar; “hapse girmemek için numara yapıyor.” Nefretin, utancın kol gezdiği günlerdi… Yıkılmadı.
Zulmün, cesaretini aşındırmasına izin vermedi. Bir an aklından geçirmedi; artık yorulduğunu söylemeyi. Biliyordu ki… Şerefli bir ölüm, şerefsiz bir ömürden daha kıymetli. Yürekli adam.
Büyük aydınlanma yürüyüşümüzün gözü en kara yoldaşı.

Yorulmak bilmezdi. Vücudunun uzvu olmuş bilgisayarıyla, nerede olursa olsun, bir sözcük, bir satır bile olsa hakikatin halka ulaşması için çırpındı. Hep muhalif, kendine bile.
Ülkesine, halkına ve davasına sevdalı, uslanmaz bir deli adam. Ölümü de, hayatı gibi ahlaki bir yiğitlikle karşıladı. Sonsuzluğa yürüdü gitti…
Ardında büyük insani değerleri miras bırakarak. İnsan…
Sevdiklerinden kaçını kaybederse, o kadar defa ölüyor.

NOT: Cenaze için Ankara’ya gideceğim; iki gün yazı yazabileceğimi sanmıyorum.
==========================================
Dostlar,

Mümtaz İdil, bizim de 2004’ten bu yana dostumuzdu. Elimiz varmadı ardından birşeyler yazmaya. Bu zor – acılı işi Soner Yalçın yaptı sağ olsun.
Yukarıdaki yazısında yer alan hemen her sözcük bizim de yüreğimizi acıtıyor hatta kanatıyor. O’ndan, özellikle yazdıklarından çok şey öğrendik. Zekası ve yerinde, incelikli hazır yanıtçılığı sarsıcı ve şaşırtıcıydı…
Bizi, büyük enerji ve yetkinlikle yönettiği web sitelerinde yazmaya daveti ne denli değerliydi!
Hastalık süreçlerine, yaşadığı öbür zorluklara.. yakın tanık olduk..
(Çok yakın çalışma arkadaşımızın eşiydi..)
Özellikle ailesinin derin acısını yürekten paylaşıyoruz..

Saygın Kel Adamın Ölümü    

    Şeytanla Çorba İçenin Kaşığı Uzun Olur

Yapıtlarından birkaçı…
En son “Tek rüzgar buradan geliyor” başlıklı makalesini yazmıştı :

  • Her hastaneye düşüşüm, her trafik kazasından burnum bile kanamadan kurtuluşum, her silahlı çatışmadan şu veya bu biçimde “yırtışım” Odatv’nin sayfalarında (her zaman olmasa da) “gülünç” hikayeler olarak sizlere yansıdı…
    (http://odatv.com/yazar/a-mumtaz-idil/tek-ruzgar-buradan-geliyor-0205171200.html)

O’nun yazılarından, yapıtlarından öğrenmeyi dostları ve Türkiye sürdürmeli..
Yer yer epey geç olsa da..

Sevgi ve saygı ile. 18 Mayıs 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net   profsaltik@gmail.com

Türkiye’den kaçan Türkler!

Türkiye’den kaçan Türkler!

Rahmi Turan
SÖZCÜ, 18 Mayıs 2017

(AS: Bizim kapsamlı katkımız yazının altındadır..)

Güzel Türkiye’mizin her geçen gün “yaşanması zor” bir ülke haline geldiğini görüyoruz.  Devam eden kavgalar… Çekilen acılar…
Verilen kayıplar… Ağlayan analar… Artan geçim sıkıntısı…
Yoksulluk içinde yaşam savaşı veren kitleler…
Hukuk, yasa, adalet, ahlâk, vicdan ve insaf erozyonunun yanı sıra güvenlik endişesine kapılan bir kısım varlıklı insanlar Türkiye’den kaçmaya başladılar!
Sık sık şu mealde haberler geliyor:
“Yunanistan’da ve Yunan adalarında ev satın alan Türkler arttı.”
“Paralı aileler Londra’ya göç ediyor.”
“İspanya’nın Barselona kenti Türklerle doldu.”
“Konut satın alarak Kanada’ya göç eden Türklerin sayısında artış var!”
“Amerika’ya büyük talep var. Florida, Miami gibi kentler Türklerin satın aldığı evlerle dolu.”
Vay canına! Ne oluyoruz? Nedir bu moral çöküntüsü ile kaçış?
* * *
Bu güzelim yurdu kimlere bırakıp da gidiyorsunuz beyler, hanımlar?
Zoru görünce kaçmak var mı böyle? Anlıyorum, bütün bu kişilerin ve ailelerin güvenlik endişeleri var. Korkuya varan bir kaygı yüreklerini sarmış, gelecekten umutlarını kesmişler!
Peki, böyle bir korku, böyle bir panik Türk insanına, vatan sevgisine, yurtseverliğe yakışır mı? Bunların memleket aşkı yok mu? Doğrusu ülkeyi bırakıp kaçanları ya da kaçma planları yapanları duydukça üzülüyor “Milletçe ne hale geldik?” diye kahroluyorum!
* * *
Peki, ne yapmalı? Vatanımızda kalıp, ülkemiz için mücadeleye devam etmeliyiz.
Korkmak yok! Korkanlar bu ülkenin evlâtları değildir!
İzmir’de haftalık yayınlanan ekonomi gazetesi “Gözlem”in yayınladığı bir araştırma sonuçlarına göre 2016 yılında “6 bin Türk milyoner” ülkeden göç etmiş.
Araştırmayı yapan kuruluş “Milyonerler çoğunlukla çocuklarının daha iyi bir eğitim alması için ve kişisel güvenlik arayışları nedeniyle ülkelerini terk ediyor!” diyor.
Demek ki devlet, vatandaşta güvenlik duygusu yaratamıyor.
Devlet bunu yapamıyorsa millet olarak biz yapalım, aramızdaki çekişmeleri bırakıp, milli birlik ve berberliğimizi sağlamak için şapkamızı önümüze koyup düşünelim.
En akılcı yol bu sorunu sandıkta çözmektir. 2019 umut yılı olabilir.

Dağdan gelip bağdakini kovmak!

Üstteki yazıda Türkiye’den kaçan Türkleri eleştirdim. Ülkemizde bir de tersine kaçış olayı var!
Suriyeliler, Afganlar, Iraklılar da Türkiye’ye kaçıyor… Afrika ülkelerinden yığın yığın gelenler de var. Bir göçmen ülkesi haline geldik… Sokakta, caddede, otobüste, metroda bunlara hep rastlıyoruz. Hadi anlayışlı davranıp “Yerlerini yurtlarını kaybeden garip kişilerdir” diye onlara acıyalım… “İnsani duygular yardım etmemizi gerektirir” diye düşünelim.
Tamam da… O sığınmacıların da buna lâyık olmaları, ülkemizin insanlarıyla uyum sağlamaları gerekir, değil mi? Fakat nerdeee?
* * *
“Dağdan gelen, bağdakini kovar” diye ünlü bir sözümüz vardır. Bu söz girdiği ortamı rahatsız edici tavırlar sergileyen insanların davranışlarını ifade eder. Sığınmacılar da başka ülkelerden geldiler, bizi kovacaklar sanki! Gazetelerde Suriyelilerin yedikleri haltları sık sık okuyoruz… Savaştan kaçtılar, başımıza dert oldular. Bunların başta Hatay olmak üzere çeşitli illerde olaylar çıkarttıklarını duyuyoruz. Birkaç gün önce de İstanbul’da gece yarısı bir genç çıkan kavgada bıçaklanarak öldürüldü. Katiller Suriyeli!
Sultangazi’de ucuz kiralık evlerde kalan Suriyeliler, mahallenin kızlarını taciz edince olay çıkmış, kızları korumak isteyen bir Türk genci, sığınmacılar tarafından bıçaklanmış!
Zavallı genç, hastanede can vermiş!
Bunlar, çaresizlikten ülkelerini terk edip, Türkiye’ye sığınmak zorunda kaldılar, diyelim.
Peki, niye rahat durmazlar? Niye bir sürü pis işe bulaşırlar? Niye gasp, hırsızlık, soygun gibi
suç işlerler? Neden adam öldürürler?

Başbakan dahil, AKP’li tüm yetkililere sesleniyorum                        :
“Oy kaygısıyla sığınmacıları Türkiye vatandaşı yaparsanız, ileride çıkacak daha vahim olayları önleyemezsiniz. Savaş bittikten sonra hepsi memleketlerine geri dönmeli!
Bunların Türk vatandaşı olması, Türkiye için tehlikedir.”
======================================
Dostlar,

Usta (kıdemli, duayen) gazeteci Sn. Rahmi Turan‘ın bu yazısı tarihe not düşer niteliktedir.
Bu önemi yazının bizce altı çizilmesi gereken 2 çok önemli iletisi var :

  1. Vatanımızda kalıp, ülkemiz için mücadeleye devam etmeliyiz.
    Korkmak yok! Korkanlar bu ülkenin evlâtları değildir!
  2. Savaş bittikten sonra hepsi memleketlerine geri dönmeli!
    (Suriye, Irak.. kökenli 3-4 milyon sığınmacı..)

Ülkemizin bu zor –ama bitmek üzere olan– AKP – RTE döneminde caaaaanım Türkiye’yi terk etmek kınanmanın ötesinde lanetlenerek mahkum edilmesi gereken onursuz – sefil bir davranıştır.

  • Vatan, uğrunda ölenlerin saygın – sevgin (aziz) anısıyla – kanı/canıyla Vatan olur!

Hep yazıyoruz.. Türkiye bu lanetli yılları da aşacak.
Siyasal örgüt / Parti öncülüğünde politik savaşım (mücadele) vererek..
Meşru direniş hakkını kullanarak..
Sonra; bu siyasal partilerin YAŞAMSAL ULUSAL KONULARDA ortak davranması..
Önümüzdeki hedef, erken seçim olmazsa, -bu arada erken seçim olasılığına karşı da hazır olunmalı!- Mart 2019 yerel seçimleridir. Bu seçimde AKP dışındaki partiler kurumsal kimliklerini koruyarak seçim işbirliği yaparlarsa hem yerel yönetimlerde temsil oranları artar hem de bu sonucun doğal politik türevi olarak AKP erimeye başlar. 3 Kasım 2019 genel seçimi büyük ölçüde kolaylanmış olur. Aynı strateji ile bu kez AKP karşısında büyük ulusal stratejik seçim işbirliği yapacak siyasal partilerin Vekil sayıları artar ve AKP iktidardan in-di-ri-lir!

Gerçek çoğu kez çook yalındır..
Onun böylesine “yalın” oluşuna çoğu insan inanmak istemez..
Baksanıza çöküş nasıl da gümbür gümbür geliyor!

Trump, 20 bin km uzaktan uçup gelen AKP’li Erdoğan’a 20 dakikacık ayırdı.. O’nu yalnızca 5 dakika dinledi ve 5 dakika hitap etti (10 dakika çeviri).. Demokratik haklarını kullanarak AKP’li Erdoğan’ı protesto eden ABD’deki Türklere tahammül gösteril(e)medi ve yandaşlar + Erdoğan’ın silahlı korumaları bir avuç protestocuya birlikte ağır şiddet uyguladılar.. ABD polisi de bu koruma polislerini copladı! Yazık değil mi bu vatan evlatlarına.. Bunlar Türk polisi değil mi? Neden böyle yanlış yönlendirirsiniz insanları? Bırakın yapsın protestosunu insanlar.. ABD yasaları ve evrensel hukuk demokratik protestoyu bir hak olarak tanıyor. Sınır aşılırsa zaten ABD polisi karışır (müdahale eder)..

Görün ki sorun, ABD’deki Türkiye büyükelçisinin kovulmasını istemeye dek tırmandı. Senatör J. McCain, Türk büyük elçinin “persona non grata” ilan edilerek deporte edilmesini (sınır dışı edilmesini) isteyebildi!

Bu kadro, bu iflas etmiş anlayış, bu bitip tükenmeyen Cumhuriyet kini – nefreti ve mide bulandıran kibir.. Yandaş medyada gerçeği görenler ve yazıları / nafile uyarıları da artıyor.. Fiyaskoyu örtmekte, her şeye karşın allayıp pullamakta epey zorlanıyor, başaramıyorlar. TRT günah keçisi yapılıp operasyona uğruyor.. Uzatmayalım.. sürdürülebilir mi bu öfke kasırgası?
21 Mayıs 2017 operasyonu (Erdoğan’ın AKP genel başkanlığına getirilmesi) “exodus“u (çöküş) önleyemeyecek, tersine hızlandıracaktır.. Bu sonucu, bu operasyonu yapanların gör(e)memesi olanak dışı.. Eee, o halde??

Çanlar çın çın çın… ötüyor.. “Hayır” dır inşallah..

Sevgi ve saygı ile. 18 Mayıs 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net   profsaltik@gmail.com

16 Nisan sonuçları kabul edilmemeli

16 Nisan sonuçları kabul edilmemeli

Prof. Hurşit Güneş, “Türkiye’de parlamenter demokratik bir rejim için bir anayasa değişikliği gündeme getirilmelidir.” dedi.

CHP’nin eski Genel Başkan Yardımcısı ve eski Kocaeli Milletvekili Prof. Hurşit Güneş, referandumda alınan oy oranının yapılan onca hukuksuzluğa karşı başarı olduğunu söyledi. Parti içindeki muhalif kesimin açıklamalarına değinerek uyarı görevinde bulunan Güneş,

  • “2019 için bugünden hazırlanmamız başkanlık konusunda Recep Tayyip Erdoğan ile aynı düşüncedeyiz ve onun yerine aday arıyormuşuz gibi algılanacak.
  • 16 Nisan sonuçlarını tanıma asla kabul edilmemelidir.Türkiye’de parlamenter demokratik bir rejim için bir anayasa değişikliği gündeme getirilmelidir, Türkiye buna zorlanmalı. Aksi halde demokrasi restore edilemez” dedi.
    Yeni bir parti programının CHP’ye ivme kazandıracağını söyleyen Hurşit Güneş,
    Cumhuriyetin sorularına şu yanıtları verdi:

-Referandum sonuçlarını kısaca değerlendirebilir misiniz? Hayır başarılı oldu mu?

Bence bütün olumsuz koşullara rağmen hayır başarılı oldu. Anayasa değişikliği referandum gibi hazırlanmadı. Herhangi bir referandum %51’le geçebilir ama bazı referandumlar %51 ile toplum onayından geçmez. Bir ülkenin rejimi de %51 ile değiştirilemez. Parlamenter oylama öncesinde geniş mutabakat aranmadı. Aslında referanduma geliş süreci sakatlanmıştı. Referandum kampanyası süresince olağanüstü adaletsizliklerde aleni şekilde yaşandı. RTÜK yayın kuralını değiştirdi, YSK yasa değiştirdi. HDP’nin milletvekilleri içeri atıldı. Burada CHP’nin dokunulmazlık konusunda Anayasa Mahkemesine gitmesi ve Mecliste direnmesinden yanaydım. Bununla ilgili iktidar ‘CHP-HDP kol kola’ diyebilirlerdi. O zamanda biz de Habur ve İmralı’da PKK ile müzakere yapmaktan iyidir diyebilirdik. Sonuçta meşru zeminde bir siyaset yapan partiyi illegal bir yapıya itmemek gerekir. Onlarında hataları var oradan ayrıştıramadılar. Ama HDP demokratik ortama çekilirse Türkiye kazanır. Sonuç olarak “hayır” başarılı olmuştur.

-CHP’ye yapılan sine-i millete dön çağrılarına yönelik düşünceleriniz?

Biz parlamenter demokrasiden yanayız. Parlementoya saygımız var, halka gittik oy istedik.
Bize muhalefet yapacak kadar oy verdi. Bizim muhalefet yapma sorumluluğumuz var. Parlamentodan çekilmek seçmene karşı sorumsuzluktur. Türkiye için de bir kötülüktür.
Çünkü muhalefetsiz bir parlamento anlamına gelir. Bir tarafta tek adam sistemi olmamalı diyeceğiz, diğer taraftan çekileceğiz demek hem mantıklı hem de ahlaki değil.
===================================
Dostlar,

Sayın Prof. Hurşit Güneş’in

  • 16 Nisan sonuçları kabul edilmemeli

değerlendirmesine bütünüyle katılıyoruz.
Deli saçması halkoylamasında gerçekte halka sorulan

  • Demokrasiden vazgeçiyor musun?
  • Egemenliğini TEK ADAM’a devrediyor musun??

idi.. AKP – RTE tüm devlet gücüyle abandı.. YSK sonuçları tersine çevirdi..
Meşru olmayan bir dayatma ile yüzyüzeyiz.
Bu durum kabul edilemez, edilmemelidir. Demokratik – hukuksal yollardan savaşım (mücadele) ve direniş sürdürülmelidir..

  • %49 HAYIR bileşenleri gerçekte çoğunluktadır ve büyütülerek korunmalı, gelecek seçimlere taşınmalıdır.. CHP bu sorumluluğun motoru olmalıdır..

Sevgi ve saygı ile. 17 Mayıs 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

 

Gençlerin %30’u yoksul ve yoksun

Gençlerin %30’u yoksul ve yoksun

* Gençlerin %30’unun aylık geliri 600 TL’den az,
%50’si borçlu, %70’i sahip olamadıkları iş ve gelirin özleminde.
(AS: Bizim katkımız yazının altındadır..)Gençlerde eğitim, sağlık ve iş yaşamında memnuniyetsizlik oranı %30’a ulaştı.
“Türkiye’deki Gençlerin İyi Olma Hali Raporu”, gençlerin yaşamlarına ilişkin verileri gözler önüne serdi. Araştırma, gençlerin %70’inin sahip olamadıkları gelir nedeniyle yoksunluk hissi çektiklerini ve toplumsal olaylara neden olabilecek ‘göreli yoksunluk’ kategorisinde yer aldıkları sonucuna ulaştı. Anayasa değişikliği sürecinde 18 yaşında seçilme hakkı ile hedef kitle olan gençlerin siyasal parti etkinliklerine katılım oranı %5’te kaldı. Gençlerin %30’unun aylık gelirlerinin 600 TL’den az olduğu belirtilen raporda, gençlerin yarısının borçlu olduğu ortaya çıktı. Birleşmiş Milletler Habitat II Zirvesi için bir araya gelen aktivistler tarafından 1997’de kurulan Habitat Derneği, Türkiye’de bugüne dek yapılmış en geniş kapsamlı araştırma olan “Türkiye’deki Gençlerin İyi Olma Hali Raporu”nu ülkenin dört bir yanından gelen gençlerle açıkladı. Yüz yüze anketler aracılığıyla 16 ilde gerçekleştirilen araştırmadan çıkan raporun dikkat çeken sonuçlarından kimileri şöyle:-İş arayan gençler umutsuz: Görüşülen gençlerin %30’u hayatlarından “çok memnun” olduğunu belirtirken, % 42’si “biraz memnun” olduğunu, %28’i ise hayatından memnun olmadığını söyledi. Mutsuzluk oranı iş arayan gençler arasında daha da arttı. Gençlerin geleceklerinden ne kadar umutlu oldukları sorulduğuda ise “çok umutluyum” oranı %27, “biraz umutlu” olanların oranı %39, umutsuzların toplamı ise %34’e ulaştı. Gelecekten umut oranları öğrenciler arasında en üst düzeydeyken, çalışanlar ve iş arayan gençlerde bu oran %50’nin altına dek düştü.

-600 lira ile geçinmek : Gençlerin % 30’unun aylık kişisel geliri 600 TL’nin altında kaldı. % 33’ünün ise 600 – 1500 TL/ay gelirle yaşadıkları sonucuna varıldı. İş arayan gençlerin %80’i, öğrencilerin ise %62’sinin 600 TL ve altında gelire sahip olduklarının altı çizildi.

%50’si borçlu : Araştırmada gençlerin en az %49’unun borcu var. Bu oran öğrenciler arasında %44, iş arayanlarda %40 oranında kalırken, çalışanlarda borçluluk oranı ise %60’a ulaştı. Çalışan gençlerin borçlarının çoğunluğunu kredi kartı ve banka kredileri oluştururken, öğrencilerin en çok borçlandığı Devlet oldu. Öğrencilerin borçlu olduğu kurum, geri ödemeli olarak aldıkları devlet kredisi için Kredi Yurtlar Kurumu oldu.

-İhtiyaç en az 2 bin : Gençlerin rahatça bir yaşam sürebilmek için gereksinim duydukları gelir sorulduğunda ortalama değerler öğrencilerde 2 084 TL, çalışanlarda 3 126 TL, iş arayanlarda ise 2 200 TL olarak belirlendi.

Yoksunluk oranı %70: Gençlerin sahip olamadıkları gelir ve olanaklar nedeniyle içine girdikleri yoksunluk duyusunu tanımlamada kullanılan bir “göreli yoksunluk” oranının %70’e dek yükselmesi dikkat çekti.

Tanıdık yoksa iş zor

Gençlerin %70’i, “Kolaylıkla iş bulabilir misiniz” sorusuna ise “Zor olur” yanıtı verdi.
İş bulmanın önündeki engeller ise yeterli iş olanaklarının olmaması, ücretlerin düşüklüğü,
iş bulacak tanıdıklarının olmaması, çalışma koşullarının zorluğu ve uygun bir iş bulamama olarak sıralandı. (http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/ekonomi/742246/Gencler_yoksul_
Yuzde_30_unun_ve_yoksun.html
, 17.05.2017)
=====================================
Dostlar,

Büyük Atatürk‘ün SÖYLEV‘inin (NUTUK) sonunda “Gençliğe hitabe” ile onurlandırdığı ve “BÜTÜN ÜMİDİM GENÇLİKTEDİR” diyerek en büyük yapıtı Cumhuriyet’imizi emanet ettiği Türk Gençlerinin ekonomik durumu yukarıda özetlendi…

19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı 2 gün sonra.. İstanbul Valiliği, utanılacak biçimde gençlerin etkinliklerini iptal ile meşgul.. Gerekçe güvenlik sorunu (!?).. OHAL altında bile ulusal bayram 19 Mayıs’ta güvenliği sağlayamama gerekçesi ile milli bayrama engel..
Tarih bunları yazacak ve yapanlar, yaptıranlar, çoluk – çocuğu hiç kuşku yok ayıplanacak.
Dün sitemizde yayımladığımız TÜİK istihdam verileri raporuna göre genç nüfusta (15-24 yaş) işsizlik oranı 4,7 puanlık artış ile %23,3 oldu. Oysa genel işsizlik oranı 1,7 puanlık artış ile %12,6 (http://ahmetsaltik.net/2017/05/15/issizlik-rakamlari-aciklandi-gecen-yila-gore-buyuk-artis/)

YÖK verileriyle yükseköğretimde öğrenci sayısı 6 167 586 (https://istatistik.yok.gov.tr/, 17.5.17). Değişik kaynaklardan tarama ile ulaşabildiğimiz verilerle yurtlarda kalabilen yükseköğrenim öğrencilerinin sayısı yarım milyon dolayında. Kamusal yurt  yatak kapasitesi 400 bine yakın. Üniversite öğrencilerinin 1/12’sinden azı için kamu + özel yurt yatağı kapasitesi yaratılabilmiş durumda. Öğrencilerin %90’ından fazlası yurt dışında kalma mekanları sağlamak durumunda. Aileleri ya da çok yakınları ile kalabilen çok sınırlı kesim dışında kalan seçenek, birkaç öğrencinin ortaklaşa ev kiralaması..

Öte yandan, güvenilir bilgilere ulaşamamakla birlikte TOKİ eliyle birkaç yüz bin dolayında konut arzı fazlası yaratıldığı ileri sürülmekte. TOKİ, AKP eliyle doğru – sağlıklı yönlendirilseydi, AKP’li son 15 yıl içinde giderek lüks konuta değişen üretim çizgisi yerine öğrenci yurtları sorununu çözmüş olmaz mıydı Türkiye?

Bu sorunun ayrımında olunmadığı, gözden kaçtığı söylenebilir mi?
Değilse, bu alanda kamusal yurt yatağı sorununun bilerek – isteyerek güdülen politika ile çözülmediği düşünülebilir mi?? Dar gelirli aile öğrencilerini tarikat – cemaat – sözde hayırsever (!?) kişi – kurumların insafına terk etmek ne anlama gelmektedir?? Ardından da kimi cemaatları tu kaka ilen edip yurtlarını kapatmak, TÜRGEV – Bilal Erdoğan eliyle vakıf yurtları açmak??

AKP politikaları artık her yerinden lime lime dökülüyor. 
İnsan aklını sonsuza dek teslim alma olanağı olabilir mi??
En son Trump – Erdoğan görüşmesinin 20 dakika sürmesi (yarısı çeviri, Erdoğan’ın konuşma süresi 5 dakika!) hazin bir fiyasko değil mi? 5 dakikada Erdoğan ne anlatmış olabilir, 5 dakikada Trump’tan ne yanıt almış olabilir?? Bir de Çin’den gidildi, neredeyse 20 bin km uçuş ama 20 dakikacık kabul!

Yazık oluyor Türkiye’ye.. Ulusun yaşadıkları ve gördükleri arasında sağlıklı bağlar kurması ve 2019 ilkbaharındaki yerel seçimlerden başlayarak, 3 Kasım 2019 genel seçimlerinde artık bu lanetli yıllara bir son vermesi gerek..

Sevgi ve saygı ile. 17 Mayıs 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

ÇAMUR DERYASINDAKİ “DERİN” TARİH

ÇAMUR DERYASINDAKİ
“DERİN” TARİH

Zeki Sarıhan

Her sınıfın tarihi farklıdır. Her sınıfın da tutulmuş veya gönüllü tarihçileri vardır. Bir tarihçi geçmiş olayları yorumlarken gelecekte nasıl bir ülke ve dünya özlediğini de anlatır. Bir kısmı çok “derin”lerdeki çamurlarda gezinir…

Son günlerde “ödenekli” tv kanallarına bağdaş kurup sözüm ona tarih bilgilerinden milleti “istifade ettirme”ye çalışan birtakım adamların Atatürk hakkında söyledikleri toplumdan sert ve haklı bir tepki gördü. Bu zatlar, artık bütünüyle tarihe göçmüş olması gereken bir sınıfın tarihini yazarken kendilerine yakışanı yapıyorlar.  Belge aramıyorlar, olguları titiz bir bilimsel elekten geçirmeye ihtiyaçları yoktur. Atatürk’e hınçları, onun laikliği bir devlet düzeni haline getirmiş olmasıdır. Gününü çoktan tamamlamış medresenin küf kokan hücrelerinden başını kaldırıp tv’lerden konuşturulan bu kişiler, kadının iş hayatına atılmasına, tek eşli evliliğe karşıdırlar. Kölelik ve cariyeliği savunmaktadırlar. Onlar için dünyada Müslüman ve gâvur olarak iki çeşit insan vardır. Uygarlık da gâvurluktur.

Bu son olayda da görüldüğü gibi kadınlar üzerinden harekete geçiyorlar.  Bu kadınlardan biri, bütün analar gibi Atatürk’ün eli öpülesi annesi Zübeyde Hanım’dır.  Atatürk’ün gözden düşürülmesi için önce annesinin gözden düşürülmesi gerekir. O’nunla ilgili iddialarını bundan 15-20 yıl önce Milli Eğitim Bakanlığında dağıttıkları bir bildiride dile getirmişlerdi. Sözüm ona bunu bir belgeye de dayandırıyorlardı. Bu “belge”nin tümden acemice uydurulmuş olduğu uzmanlar tarafından açıklanmıştır.

Belge uydurmak, yalan söylemek, iftira atmak, bu dünya görüşüne sahip olanların her zaman başvurdukları bir yöntemdir. Sözü edilen ikinci kadın, tarih öğretmeni ve Atatürk’ün yakın çalışma arkadaşı Afet İnan’dır.  Onun Çankaya’nın nikâhsız kadını olduğunu söylemişler.

SANA NE?

Bundan 20 yıl kadar önce Ankara Milli Eğitim Müdürlüğünde müdür yardımcılığı yapmakta olan bir arkadaş bana dedi ki: “Milli Eğitim müdürü bir kadınla görüşüyor. Bir fotoğrafçı gönderin, daireden çıkarlarken birlikte fotoğrafını çektirin ve dergide basın”

Ona dedim ki: “İşin mi yok arkadaş? Bize ne müdürün bir kadınla görüşüp görüşmediğinden. Biz onun eğitim uygulamalarıyla ilgiliyiz.”

Atatürk’ün veya başka bir devlet ileri geleninin hangi kadınla görüştüğü kimseyi ilgilendirmez. Onlara verilecek en kestirme yanıt: “Sana ne!” olmalıdır?

Bu ülkede siyasi hayata kasetlerle yön vermeye kalkanlar oldu. Tarih dedikoducuları, iddialarında etkili olabilmek için toplumumuzu en zayıf olduğu yerden yakalamışlardır.
Bundan 20 yıl önce aynı iddialar ileri sürüldüğünde neden bu kadar tepki gösterilmemişti de şimdi büyük bir kesim ayağa kalktı. Çünkü 20 yıl önce bunu ileri sürenlerin toplumda küçük bir azınlık bile oluşturmadığı sanılırdı. Zaten bu iddiaları açık adlarıyla da yapamazlardı.
Milli Eğitim Bakanlığında dağıtılan bildiri, herkes binayı boşalttıktan sonra masalara gizlice konulmuştu. Şimdi tv kanallarından yayınlanıyor!

Bakmayın kerhen tutuklama kararı çıkartıldığına ve kerhen verilen “tasvip etmiyoruz” demeçlerine, bu zihniyetin arkasında bir iktidar vardır. Televizyon kanalları vardır. İtibar edilen dergileri, satın alınıp dağıtılan kitapları, konferans vermeleri için salonlarını onlara açan belediyeler vardır.

YALNIZ ONLAR MI?

Ne yazık ki kişilerin soy ve sopları, anababaları üzerinden politika yapmak, yalnız bu takıma özgü değildir. Uzun süredir kimlerin anasının babasının Ermeni, Rum, Gürcü, Selanik dönmesi olduğu konusunda yazan az yayınla karşılaşmadık. Gericilikle modern görünümlü ırkçılık, birbirleriyle çarpışsalar da toplumu böyle zehirliyorlar. Bu anlayıştan ne gerçekçi bir tarih çıkar ne de bununla sağlıklı bir toplum kurulur.

Günümüz iktidarı bu iki anlayışı siyasetinde birleştirmiş bulunuyor. Onun başlıca iki hedefi vardır: Biri
ırkçı bir anlayışla ve Osmanlı özlemleriyle Türkiye’yi Ortadoğu bataklığına sürüklemek,
– diğeri, ülkeyi bir körfez diktatörlüne çevirmek.

Yazık onlarla hâlâ bir “Milli Cephe” kurmaya çalışan aymazlara. (16 Mayıs 2017, 17.45)
=============================

Çoook teşekkürler değerli dostumuz Sn. Zeki Sarıhan… 
Yazdıklarınızı bütünüyle paylaşıyoruz..

Sevgi ve saygı ile. 17 Mayıs 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

Atatürk öyle mi? Dinleyin bakalım…

Atatürk öyle mi? Dinleyin bakalım...

Dr. Erdal Atabek

4 ay beklenen Trump – Erdoğan görüşmesi 20 dakika sürdü

4 ay beklenen görüşme 20 dakika sürdü… Erdoğan: Bu ziyaret tarihi dönüm noktası

(AS: Bizim kapsamlı katkımız yazının altındadır..)
Cumhurbaşkanı Erdoğan, ABD Başkanı Trump ile görüşmek için Beyaz Saray’da.
Trump basın mensuplarına görüşme için “Uzun ve zorlu olacak” dedi.
cumhuriyet.com.tr, 16 Mayıs 2017

Göreve geldiği 20 Ocak 2017’den beri Dışişleri Bakanlığı tarafından randevu alınmaya çalışılan ABD Başkanı Donald Trump ile Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın görüşmesi 20 dakika sürdü. Trump, Erdoğan’ı görüşmenin yapılacağı salonun kapısında karşıladı. Günlerdir havuz medyası görüşmede YPG terör örgütüne yapılan silah yardımı, Fethullah Gülen’in iadesi, ve Rıza Sarraf konularının ele alınacağı bir görüşme olarak duyuruyordu. Masada 4 önemli konunun gündeme geleceği iddia edilmesine karşı görüşme 20 dakika sürmüş ve iki liderden de bu konular hakkında bir açıklama gelmedi.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve ABD Başkanı Donald Trump, Beyaz Saray’daki ikili görüşme ardından iki lider, görüşmeye ilişkin basın mensuplarına açıklama yaptı. Konuşmasına Trump’a teşekkür ederek başlayan Erdoğan, “Sayın başkan değerli dostum, değerli basın mensupları sizleri en kalbi duygularımla selamlıyorum. Trump’a ve ekibine şahsım ve ekibime gösterdikleri ilgiden dolayı şahsım milletim adına Şükranlarımı iletiyorum. Sayın Trump’ı seçimlerde elde ettiği tarihi zafer için kutluyorum.

“İlişkilerimizi güçlü tutmamız, karşılıklı çıkarlarımız yanında küresel barış ve istikrar için de önemli”

Erdoğan, “Az önce ikili bir görüşme gerçekleştirdik. Köklü geçmişe dayanan ve stratejik ortaklık düzeyine erişmiş olan Türkiye ABD ilişkilerinin mevcut durumunu ele aldık. Türkiye ile ABD arasındaki bağlar, demokratik değerler ve müşterek menfaatler temelinde gelişmiştir. Aramızdaki ilişkileri güçlü tutmaz karşılıklı çıkarlarımız yanında küresel barış ve istikrar için de önemlidir” dedi.

“Ziyaretimizin tarihi bir dönüm noktası teşkil edeceğine inanıyorum”

Erdoğan, “Bölgemizin içinden geçtiği bu çalkantılı dönemde özellikle iki ülkenin göstereceği yakın işbirliği her zamankinden çok daha büyük önem kazanmıştır. Amerika ile BM, NATO ve G-20 gibi kilit kuruluşlar içinde zaten yakın işbirliği içindeyiz. Önümüzdeki süreçte bu platformlar başta olmak üzere her alanda diyalog ve dayanışmamızın daha da artırmanın kararındayız. Ziyaretimizin bu kapsamda tarihi bir dönüm noktası teşkil edeceğine inanıyorum.” diye konuştu.

“Tüm terör örgütlerine karşı müşterek bir dayanışma ortaya koymamız önemli”

Erdoğan, “Görüşmelerimizin geleceğimize yönelik çok daha büyük kazanımlar elde edeceğimize fırsat tanıyacağına inanıyorum. Ekonomi, ticaret, enerji ve savunma sanayi alanlarındaki işbirliğini artırma noktasında hemfikiriz. DEAŞ başta olmak üzere, bölgemizdeki tüm terör örgütlerine karşı müşterek bir dayanışma ortaya koymamız büyük önem ifade etmektedir. Ortak geleceğimizi tehdit eden terör örgütlerine karşı ayrım yapmadan mücadele etmekte kararlıyız” diye konuştu.

“Özellikle YPG/PYD terör örgütünün muhatap alınması kesinlikle uygun değildir”

Erdoğan, “Bölgemizin geleceğinde terör örgütlerine yer yoktur. Özellikle YPG/PYD terör örgütünün hangi ülke tarafından olursa olsun muhatap olarak alınması bu konuda küresel düzeyde verilen mutabakata kesinlikle uygun değildir” dedi.

“Bölgenin inanç ve etnik yapısını değiştirmek isteyenlere de izin vermemeliyiz”

Erdoğan, “Terör örgütlerinin faaliyetlerini bahane ederek bölgenin inanç ve etnik yapısını değiştirmek isteyenlere de izin vermemeliyiz. Suriye, Irak, Yemen ve Libya’daki kaosu fırsata çevirmek isteyenler, eninde (AS: önünde) sonunda kaybedeceklerdir. İki müttefikin dayanışma ve yakın işbirliği eli kanlı cinayet şebeklerini bertaraf etmek için kafidir” diye konuştu.

“FETÖ terör örgütü konusundaki beklentilerimizi de açıkça ifade edeceğim”

Erdoğan, “Daha önce de ifade ettiğim gibi, sayın Başkan’a 15 Temmuz darbe girişiminin faili FETO terör örgütü konusundaki beklentilerimizi de açıkça ifade edeceğim” dedi.

“Yeni ABD yönetiminin bu umutları boşa çıkarmayacağına inanıyoruz”

Erdoğan, “Suriye ve Irak’ta atabileceğimiz ortak adımları değerlendirdik. Sayın Trump’ın seçim zaferi Türkiye’nin de içinde bulunduğu bölgede yeni beklentilerin doğmasına, umutların filizlenmesine yol açmıştır. Yeni ABD yönetiminin bu umutları boşa çıkarmayacağına inanıyoruz” dedi.

“Geçmişte yaşanan hataları telafi edecek adımların devamının geleceğini ümit ediyoruz”

Erdoğan, “Bilhassa Suriye rejiminin son kimyasal saldırısı (AS: Suriye yapmadı!) sonrası takınılan kararlı tutumu oldukça yerinde buluyoruz. Terör örgütleri ile ilkeli ve kararlı mücadele konusunda geçmişte yaşanan hataları telafi edecek adımların devamının geleceğini ümit ediyoruz” açıklamasında bulundu.

“Bölgesel istikrar ve güvenliğin temininde Türkiye – ABD işbirliği çok önemlidir”

Erdoğan, “Bölgesel istikrar ve güvenliğin temininde Türkiye – ABD işbirliği çok önemlidir.
Sayın Trump ile istişarelerimizi yoğunlaştırma, işbirliğimizi bundan sonra da kararlı bir şekilde devam ettirmenin inanıyorum ki kararlılığı içindeyiz. Bugün temelleri atılan yeni dönemin ülkelerimiz açısından hayırlara vesile olmasını diliyorum.” ifadelerini kullandı.

Erdoğan’dan Trump’a Türkiye daveti

Erdoğan, “Sayın Başkana nazik daveti ve konukseverliği için teşekkür ediyorum. En yakın zamanda kendisini ve ailesini ülkemde ağırlamaktan memnuniyet duyacağımızı ifade etmek istiyorum.” diyerek konuşmasına son verdi.

Açıklamaların ardından Erdoğan ve Trump el sıkışarak objektiflere poz verdi.

Erdoğan’ı Washington’da protokol müdür vekili karşıladı

=================================================
Dostlar,

Konuyu sitemizin manşetinde de işledik..

Trump, Erdoğan ile lütfen görüştü..

Dün başarı dilemiştik Erdoğan’a ama bir işe yarar mı çoook kuşkuluyduk. Kısık sesle ve en alt perdeden fısıltıyı bırakıp içeride (Türkiye’de) nara attığı gibi değil ama gürleyebilir mi?
Bunu yapamazdı, nitekim yapamadı. İncirlik ve öbür ABD üslerinde sınırlama kon(a)madı.
Erdoğan, çoook hatalı Suriye politikası yüzünden başımıza pek ciddi sorunlar açtı.
“Tek adam” pozisyonunda, yarattığı sorunları çözmeye çabalıyor.. Boşuna.. Trump topu topu
20 dk zaman ayırdı havada 20 bin km yol kateden, taaa Çin’den gelen Erdoğan’a. Bu süre diplomatik ölçülerle çok kısa ve yarısı, Erdoğan İngilizce bilmediğinden çeviri ile geçti.
Kalan 10 dakikanın da yarısını Trump, yarısını Erdoğan kullanmış olsa, toplam 5 dakikada Erdoğan hangi derdini etkili bir diplomatik dille ve ustalıklı beden diliyle anlatabilir ki?
Bu konuda bir birikimi ve deneyimi de yok üstelik…

Beyaz Saray’ın kapısında nezaketen Erdoğan’ı karşılayan ABD Başkanı, yerinden 1 adım bile ileriye atmadı, Erdoğan’ın kendisine yaklaşmasını bekledi, Ceketini iliklemedi. Kapıda basına poz verdikten sonra içeri geçerken de Erdoğan’a “buyurun” deyip önden geçirmedi, arkasını döndü ve önden kendisi yürüdü… Bunlar uluslararası diplomasi dilinde etkin ve kurgulu iletilerdir. “Asrın lideri”ne körü körüne tapan milyonlarca necip milletimiz bu ayrıntıların ne denli ayrımında acaba? Yandaş – yağcı – yalaka basın, “Erdoğan, Trump ile görüştü..” diye şişirip yazıyor, sunuyor.. Doğrusu; Erdoğan, Trump ile görüşmek için ABD’ye gitti.. ABD Başkanı Trump, kendisi ile görüşmeye gelen AKP’li Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüştü.” olmak zorunda. Nitekim ABD ve yabancı ajanslar İngilizce olarak tümceleri böyle kurdu..

Ortak basın toplantısı olmasaydı, Erdoğan ikili görüşmede kendisine düşen 5 dakikada hangi meramını anlatmış olabilirdi ki? Zarrab’ı mı, kriminalize edilişini mi, Fetullah Gülen’i mi,
15 Temmuz’u mu, Suriye’de YPG’nin ABD tarafından silahlandırılmasını mı??….
Hangisini, hangisini?? Geçin efendim.. Kocaman bir balondur, fiyaskodur ve mizansen,
iç kamuoyunun oyalanmasıdır.

– 4 ayda bütçe 17 milyar TL açık vermiş,
– resmi işsizlik %13’e ve 4 milyona dayanmış,
– hukuk devletinin kırıntısı kalmamış,
– onbinlerce insan hapiste,
– yoksulluk %21’i geçmiş,
– enflasyon gene 2 rakamlı olmuş,
– Devletin yüksek çıkarları için ayrılan örtülü ödenek harcaması 16 Nisan deli saçması halkoylaması için Devlet kesesinden 1 milyar TL’ye yaklaşmış….
– Ülke OHAL altında inletiliyor..
– Anayasa ayaklar altında..
…………….
nasıl iteceksiniz gündem dışına bu ağır ve sürdürülemez sorunları?? Gündem birkaç gün değişsin, balık bellekli toplum unutur, başına gelenlere de tevekkül göstererek bir de şükreder!?

Önerilerimizi yineleyelim                :
– TBMM hemen toplanıp hızla ulusal – onurlu yeni politikalar belirlesin.
– Suriye ile derhal doğrudan görüşmelere başlansın..
– Geçmişin AKP – RTE hatalarının, başına buyruk, sorumsuz, uydu dış politikanın çok ağır – kanlı bedelini ödüyoruz..
– Komşu devletlerin içişlerine asla karışılmasın..
– Bıktık yorulduk artık tek adamın vahim stratejik hatalarından..
– Türkiye’yi anayasayı çiğneyerek “tek adam” değil seçilmiş Hükümet yönetsin..
– TBMM merkezi konumunu koruyup sürdürsün, süs olmasın!
– Sorunlar çoook ağır, Erdoğan’ın kişisel birikimini, deneyimini, kapasitesini çok çok aşıyor..

Erdoğan, ABD ziyaretini eli son derece zayıf olarak yaptı. Bakışları, mimikleri, beden dili ve
ses tonu zayıf ve ürkekti. Yazılı metni okudu basın önünde.

Oturtulduğu koltukların ne denli sade olduğunu fark etti mi acaba?

Mabeyin köşkünde Erdoğan ve Merkel ile ilgili görsel sonucu

Bu boşuna görüşmenin ciddi siyasal faturası olacak Türkiye’ye ve Erdoğan’a..
Hangisi daha ağır olmalı? Hangisi daha ağır olacak? Kritik soru budur.. Göreceğiz..

AKP’li Erdoğan’ın kişisel ağır hatalarının bedelini Türkiye ödemesin istiyoruz!

Erdoğan, Bu ziyaret tarihi dönüm noktası..” buyurmuş.
Belki evet ama “neyin dönüm noktası?”
Erdoğan’ın tasfiyesinin mi??

Sevgi ve saygı ile. 16 Mayıs 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

 

 

 

Prof. Cihangir İslam: AKP’nin adalet, hak, hukukla alakası yok… İşine geleni kullanır ve kenara koyar

Prof. Dr. Cihangir İslam:
AKP’nin adalet, hak, hukukla alakası yok…
İşine geleni kullanır ve kenara koyar

Dostlar,
Prof. Cihangir İslam’ı belleğimiz bizi yanıltmıyorsa Mayıs 2001’de Van’da tanımıştık.
TTB’nin (Türk Tabipleri Birliği) düzenlediği İşyeri Hekimliği Sertifika programında akademik sorumlu idik. Kurs sırasında bir akşam yemeğinde Van Tabip Odası’nın konuğu idik. Dr. İslam genç bir Ortopedi doçenti idi. Yemekte alkollü içki servisi yapılmamıştı. Bir garson 2 koltuğunun altına renkli – şekerli sıvılar sıkıştırmıştı ve 2’sinden birini seçene gövdesiyle eğilerek, ellerini kullanmadan, tuhaf bir beden hareketiyle bardağa servis yapıyordu…
Her neyse.. Geçen yıllar karşımıza olgun bir hekim profili çıkarmış.. Prof. İslam ile yapılan söyleşi çok öğretici. AKP’nin içyüzü siyasal sefaleti açısından ibret verici..
Biraz uzun ama okunmasını öneriyoruz..
Sevgi ve saygı ile. 16 Mayıs 2017, Ankara
Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com
=============================================

Siyasal İslamın önemli isimlerinden Prof. Dr. Cihangir İslam, AKP’nin hiçbir zaman İslamcı bir parti olmadığını söyledi. İslam’a göre AKP Bonapartist, otoriter, sağcı, Makyavelist ve hak, hukuk gibi kavramlarla alakası yok. (Cumhuriyet, 1405.2017)

16 Nisan referandumunun ardından Hayır oyu veren çeşitli kesimlerin bir arada durmaya nasıl devam edeceği konusu başat bir tartışma haline geldi. AKP-MHP blokunun otoriter bir başkanlık sistemi öngören 16 Nisan anayasası ile ülkeyi yönetme hevesinin karşısında “Hayır” blokunun atacağı adımlar bu defa gerçekten kritik olacak. Bu konunun yanı sıra AKP içinde başlayan İslamcı-Pelikancı tartışmasını ve İslamcı siyasetin geldiği yeri OHAL KHK’si ile üniversitedeki görevine son verilen İslamcı siyasetin önemli isimlerinden Prof. Dr. Cihangir İslam ile konuştuk. Tıp alanında başarılı bir kariyerin sahibi olan ve aynı zamanda İslami İlimler ve Felsefe bölümü mezunu olan İslam, Mazlum-Der kuruculuğu ve yönetim kurulu üyeliğinin yanı sıra Saadet Partisi ve Has Parti’nin de kurucuları arasında yer aldı. Eski Başbakan Necmettin Erbakan’ın danışmanlığını da yapan İslam, beş yıldır bağımsız siyasetini “Adalet Zemini Platformu” üyesi olarak sürdürüyor.

– AKP muhafazakâr demokrat bir parti olduğunu söyleyerek ortaya çıktı. Ancak gelinen aşamada genel kanaat otoriter bir İslamcı parti olduğu yönünde. Siz AKP pratiğini ideolojik olarak nerede konumlandırırsınız?

Hatırlayınız, AK Parti 2001’de kurulurken görünür tek hedefi vardı: Millî Görüş kadrolarını rahmetli Erbakan’a rağmen peşine takıp çökmüş merkez sağın yerine oturmak. Hıristiyan demokratlardan esinlenerek kendilerini ‘muhafazakâr demokrat’ olarak tanımlamışlar, Millî Görüş gömleğini çıkardıklarını ilan etmişlerdi. Batı’nın icazetinden öte, desteğini de alarak yola koyulmuşlardı. AK Parti tarihinin hiçbir döneminde İslamcı olmadı, şu anda da değil. Böyle bir niyetleri de olmadı. Bunu sadece siyasal, ilkesel ve ahlaki tutarsızlıkları açısından söylemiyorum. Seçtikleri yolun kalitatif özelliklerinin de, beyanlarının da, siyasetlerinin de hiçbir zaman bu minvalde olmadığını ifade ediyorum. AK Parti’yi eleştirenlerin bir kısmı belki bir taşla iki kuş vurma hevesiyle ancak büyük bir çoğunluğu -kibarca maddi bilgi hatası diyelim- bu nedenlerle AK Parti’yi İslamcı olarak görüyor veya görmek istiyor.

AKP, MHP’ye benziyor

– Türkiye’de İslamcılığın milliyetçidevletçi bir damarı olduğu görüşünü kabul eder misiniz?

Mevcut haliyle AK Parti, Türkiye’deki her nevi İslami hassasiyete sahip kitlelerin önemli bir çoğunluğunu sağcılaştıran, milliyetçi, muhafazakâr bir siyasi partidir. Bu özellikleriyle Saadet Partisi’yle değil de MHP ile daha çok benzeşir. Türkiye birinci sağcılaştırma programını, çok partili siyasi hayata geçtiğinde yaşamıştır. Sağcılaşan kitleler devleti kendilerinin zannettiler. Bu politikayla hem devlet rahatladı, hem de NATO üyeliği son derece meşru bir yere oturdu halkın gözünde. Milli politikamız oldu. 27 Mayıs darbesi bildirisinde “NATO’ya ve CENTO’ya bağlıyız” vurgusu kuvvetlidir. AK Parti geldiği noktada küresel kapitalist sistemin taşıyıcısı konumunda, Bonapartist, otoriter, jakoben, milliyetçi, Makyavelist, sağcı bir partidir. İslam, hatta İslamcılık ile ilişkisi semboller üzerindendir ve araçsaldır. Adalet, hak, hukuk gibi kavramlarla; kucaklayıcılıkla alakası yoktur. Devletçi ideolojiler milliyetçilik olarak tezahür eder, şimdilerde AK Parti’de vücut bulmuştur. İslamcılık ise öncelikle bir itirazdır. Adaletsizliğe, haksızlığa karşı kucaklayıcı, hiçbir topluluğu dışlamayan, bir arada yaşamayı ön planda tutan, ontolojiler üzerinden değil prensipler üzerinden siyaset oluşturan bir isyan. Mesela Sayın Temel Karamollaoğlu’nun çizdiği tabloyu İslamcılığa daha yakın bulurum.

Sistemin sağ partisi

– AKP’li yazarlar, AKP’nin ilk döneminin aslında bir takıyye dönemi olduğunu itiraf ediyor. AKP toplumu ve demokratları da aldatmış mı oldu?

AK Parti söylediklerini yapıyor. AK Parti o günlerde verdiği bütün mesajlarda “sistemin sağ partisi” olmaya soyunduğunu açıkça beyan etmişti. Küresel kapitalist sistemle hiçbir temel sorunu olmadığını, reel siyaset yapacaklarını defalarca söylemişlerdi. İsimlerine bakıyorum, dikkat ederseniz “adalet” sözcüğünü anmaktan kaçınıyorlar; “kalkınma” konusunu sık sık gündeme getiriyorlar. İcraatta geçmiş sağ partilerden bir farkları yok.

– AKP’nin ilk döneminden itibaren demokrasi ve laiklik konularında Kemalistlerin uyarılarının liberal hegemonik söylemin alayına, hatta aşağılamasına maruz kaldığını görmüştük. Oysa bugün Kemalistler demokratik hakların savunulmasında birçok kesimin önünde görünüyor. Demokrat Müslümanların Kemalistlerle ilişkilerini yeniden tanımlayacakları bir zemin oluştu mu sizce?

AK Parti sistemin yapısal sorunlarına eğildiği dönemlerde sadece liberallerin değil daha geniş kesimlerin desteğini aldı. Çözüm sürecinde de öyle. AK Parti’yi parti olarak hiç desteklemedim ama kişisel olarak demokratikleşme çalışmalarını ve çözüm sürecini kayıtsız şartsız desteklemiştim. Eğer kandırdılarsa ben veya bir başkası bunu nasıl bilebilirdi ki? Kemalistler hangi gerekçelerle desteklemediler bu girişimleri? Belli grupların Sayın Erdoğan ve AK Partililerin, daha özel tanımla Anadolu Müslüman ahalisinin ontolojilerine yönelik saldırıları o dönemde de devam etti. Evde kliması olmayan, bunalıp da sahillere inen ve mangal yapan dar gelir grubuna dahil insanların “kısa kıllı bacakları” ‘eleştiri’ konusu yapıldı. Şimdi daha açık konuşayım, Kemalistlerin de kimlikler üzerinden ve kendi ideolojilerini mutlaklaştırarak yaptıkları muhalefet sübjektifliği bir yana, her defasında AK Parti’nin siyaseten işine yaradı. Laiklik ile ifade edilen “devletin resmi dini, ideolojisi olmaması yanında her inanç ve ideoloji grubuna eşit mesafede olması mı?” yoksa “devletin ve onun ideolojik aygıtlarının her türlü kutsalın kökünü kazımayı kendine misyon edinmesi mi?” Birinci tanıma yaklaştıkça “mutlaklaştırma”nın önüne geçilir ki Türkiye’de halkın büyük bir çoğunluğu bu anlayıştadır. Demokrasi ise insanların veya grupların birbiri üzerinde tahakküm kurmalarını önlemeye yöneliktir. Kemalistler ne kadar etkilendi bilmek zor ama özellikle referandum sürecinde halkın yine kamplaştırılmaya zorlandığını gördük. Kampların dışına çıkanlar, birbirinden habersiz insanlar benzer saiklerle ‘hayır’da toplandılar. Bu, gelecek açısından ümit vaat ediyor. Türkiye’de insanlar kendi kimlik ve ideolojilerini bu prensiplerle buluşturabildiklerinde sorunu büyük ölçüde çözmüş oluruz.

İslam ilkelerini terk ettiler

– Adalet talebiyle kitleleri örgütleyen İslamcılığın pratiği tezat oldu. İslamcılık sosyal adaleti sağlayabilir mi?

İslamcılık konusunda herkes farklı şeyler anlıyor. AK Parti’nin eleştirilere muhatap olan tarafı yani adaletsizlik, lidere mutlak bağlılık, mutlak itaat, ekonomik adaletsizlik, nepotizm, menfaatçilik İslamın ilkelerine bağlı olduklarından kaynaklanmıyor, bu ilkeleri terk etmelerinden kaynaklanıyor. Miras bırakmadan ölmüş bir peygamberin takipçisi olmak iddiası saray kültürüyle, şaşaayla, emperyal heveslerle, burjuvamilyarder oluşturmakla bağdaşır mı? Erbakan’ın 11 aylık pratiği bunu mu yaptı? İşe dar gelir gruplarından başladı, hortumları kesti, havuz sistemi ile halkın buharlaştırılıp cebe indirilen paralarını korudu. Hemen yatırıma ve üretime yöneldi. Sayın Temel Karamollaoğlu ne diyor? Biz “sosyal demokrat” görüşe yakınız diyor. Paylaşım dediğimiz şey ekonomik anlamda adaleti, eşitliği, eşitlenmeyi hedef alan bir tutumdur. Bir fikir ve uygulama açısından bunun köklerini sınıfları reddeden, insanların eşitliğini, bunun için gönüllü olarak dönüştürmeyi öneren ve temele koyan vahiy dinlerinde bulursunuz. Sosyalizm düşüncesinin köklerini vahiy dinlerinde bulursunuz. AK Parti iktidarı bunları hedef almadı; küresel kapitalizmi Türkiye’ye taşıdı. Yola çıktıkları söylemle kıyaslarsak tutarlılar ancak İslamın ilkeleriyle tutarsızlığa düştüler. 15 yılda çoğalan bir kalem de dolar milyarderleri.

‘Hayırcılar değerler skalasını yükseltti’

– YSK’nin verilerini kabul edersek, hayır oyları yüzde 49’a yakın çıktı. Sizce bu neyi ifade ediyor?

Referandumda İslami kesimden önemli bir kitle ‘hayır’ verdi. AK Parti cenahının “hayırcılar birbiri ile alakasız gruplar” tespiti doğru ve gücü buradan gelir. Bu insanlar kutuplaşmaya, kabile asabiyetine başkaldırmış, prensiplere bağlanmaya çalışan insanlardır ki yeni bir kutuplaşmaya düşmeden bir arada yaşamanın asgari müştereklerini ayakta tutmaları gerekiyor. Hayır veren kesim değerler skalasını yükseltmiştir. Bu çok umut vericidir.

2019’da sistem kurucu

– 2019 ya da daha önce yapılacak bir başkanlık seçiminde nasıl bir yöntem izlenmeli?

16 Nisan’dan sonra yürürlüğe giren değişiklikler problemleri büyüterek sistemi tıkama potansiyeline sahip. Toplum-iktidar dengesini toplum aleyhine bozdu. Kişilerden bağımsız olarak bu sistem suiistimale açık. Yüzde 49 alan ‘hayır’ kesiminin yapabileceği en önemli şey sadece bu değişiklikleri kaldırmak değil baştan sona bir anayasa çalışması ile 2019’da sistem kurucu bir çalışmanın içine girmesidir. Bu kesimin kutuplaşmadan, cepheleşmeden, kimliklerini koruyarak ortak bir çözüm çalışmasına girmesi ve bunu göstermesi buraya katılımları arttıracaktır. Ancak AK Parti baskın bir seçime gidebilir. Hem böyle bir organizasyonun önünü kesmek hem de AK Parti içerisindeki kadroları ‘sağlamlaştırmak’ yönünden bakılınca şartlar bunu gösteriyor.

Dördüncü atılışım

– KHK ile ihraç edilmenizin nedenini tahmin ediyor musunuz? Bu sadece Barış İçin Akademisyenler bildirisine destek vermek için attığınız imzayla açıklanabilir mi?

Kişisel durumumla ilgili çok fazla konuşmak istemiyorum. Ancak bu benim dördüncü atılışım. Üçünü 90’lı yıllarda yaşadım, dördüncüsü AK Parti’ye nasip oldu. Rabia yani. Çok daha kötü durumda olan insanlar var. İkinci bildiriyi imzalamam nedeniyle hakkımda bir yıldır soruşturma yürütülüyordu. Gerçek nedeni hiçbirimiz bilmiyoruz. Çünkü yüzümüze okunan ya da yazılı gönderilen bir infaz hükmü yok. Duruma baktığınızda her şey olabiliyor bu işlerde, bir rektörün husumetinden tutun da Saray’a kadar uzanan bir zincir. Yılmak yok; mücadeleye devam.

AKP işine geleni kullanır ve kenara koyar

– İslam ve demokrasi konusu, siyasal İslamcıların pratiği nedeniyle bir dönem önce olduğu gibi umutla konuşulan bir mesele olmaktan çıktı. Bu ilişkiyi tamir etmenin bir yolu var mı?

İslam perspektifinde bir yönetimi meşru kılan şey sadece hak ve özgürlüklere saygılı olması değil, sadece halkın rızasını alması da değil bu ikisini birlikte alarak yönetmesidir. Bu ilkeler son derece açıktır. Referandumda İslami kesimden yükselen muhalefet buraya vurgudur. Analizin ve eleştirinin çok zayıf olduğu bir ortak tarihimiz ve ortak kültürümüz var. Bu İslamın değil tarihin getirdiği bir yüktür ve kültürel anlamda, halkın çoğunluğu için söylüyorum, yine İslamın kodları ile kültür içerisinden aşılabilir. Burada çok önemli olmakla birlikte tek sorun AK Parti’nin demokrasiden uzaklaşması demek zor. Çeşitli yoğunluklarda tecrübe ettiğimiz altı darbe veya girişimden beşi Kemalist ruh taşıyor. Demokrasi ile toplum olarak sıkıntımız var.

– AKP kimilerinin iddia ettiği gibi İslamcılarla yollarını ayırabilir mi?

AK Parti içerisinde İslamcı yoktur. Girdiyse de o kimliğini bırakıp girmiş, oradaki ilişki biçimine ayak uydurmuştur. AK Parti’nin insana ve gruplara bakışı araçsaldır. İşine geleni kullanır, fonksiyonu bitince bir kenara koyar. Gruplar arasındaki kavga menfaat kavgasından öte bir şey değil. Üzerinde çok fazla kafa yormak anlamlı gelmiyor.

Damat Kavurmacı olayı

15 Temmuz darbe girişiminin İslamcı cenahtaki etkisi ne oldu?

Bir Saray’dan görülen 15 Temmuz var ve olup bitenin detaylarıyla ilgili bilgimiz yok. Kilit isimlerin çağrılıp dinlenmediği bir komisyon çalışması var ki ciddiyetten uzak. Ben sokağın 15 Temmuz’u ile ilgileniyorum. Her görüşten insanın sokağa çıktığı, infial uyandıran bir girişime karşı toplu bir direniş.

  • 250 insanımızı kaybettik. 2 bin 500 yaralı veya sakatlanan insanımız var.
  • 40 bin kişi hapiste, 150 bin kişi işini kaybetti. Nedenini bilmiyoruz. Darbeye karışanları kenarda tutarsak, alt kademe çalışanların, yönetim üzerinde etkisi olmayan insanların işlerini kaybetmeleri bir trajedi. Çok acı hikâyeler var.
  • 37 intihar var bu insanlar içinde.
  • Yüzlerce gazeteci içeride. Birçok basın yayın organı kapatıldı.
  • Şirketlere el konuyor. Hapse atılan insanların kişisel mallarına el konuyor.
  • Bir korku beldesi. Ha bir de Kavurmacı olayı. Etkisi bu. Yapılmak istenen de herhalde bu.