Mümtaz İdil

Mümtaz İdil

Soner YALÇIN
SÖZCÜ, 17 Mayıs 2017
(AS: Bizim katkımız yazının altındadır..)
2


“Bu dünyada bir nesneye

yanar içim
göynür gözüm;
Yiğit iken ölenlere,
gök ekini biçmiş gibi…”
(Yunus Emre)

Yazıya oturdum gözlerim yaşlı. Bilmiyor muydum ölüme yürüdüğünü?
Beklemiyor muydum bu acı kaybı? Niye yanaklarım ıslak o halde?
Hissettiklerimi yazabilecek miyim? 30 yıllık dostlukla sınanmış zorlu hayatta Mümtaz Abi’de
ne buldum, ne gördüm? Benim için kimdi Mümtaz İdil?

İnsanın derinliklerine nüfuz eden bir düşünsel yoldaş. 
Erdemi zırh gibi kuşanan, fikir namusuna inanmış bir yazar.
Gözlerinin derinliğinde parıltı saklı dost. Ufacık insan: Fiziki olarak zayıf, iradesinin tersine.
Hep sessiz. Usulca yaşayan adam. Sabır abidesi.
Ustasıydı, bağırıp çağırmadan fısıltıyla konuşmanın ve işini hiç göze çarpmadan yapmanın. Sert cahilliği, o hep yüzüne kondurduğu müstehzi tavırla karşılayan adam. Sebebi, kavgadan kaçması, korkması değil elbet, kimseyi incitmek istememesiydi.
Kalemi güçlüydü oysa, kanlı sözcüklerle oynayabilirdi, ama yapmazdı işte.
Kin duymazdı. Öfke kusmazdı. Edebi ruhu izin vermezdi; sertliğe, katılığa, acımasızlığa.
İtici kabalığın karşısında, fikir nezaketinin sembolüydü.
Dilinde, kaleminde ölçülü entelektüel. İyimserliğin kalesi.

Kirliliğe bulaşmadı. Bu çorak medya hayatında bir vaha olmayı tercih etti; Odatv’ye katıldı.
Hep özveriliydi. Gözü toktu. İktidara, yapay itibara tamah etmedi.
Despotların değil, haklı olanın yanında durdu.
Kalemini çıkarı için kullanmayan idealist-romantik gazeteciler kuşağına mensuptu.
Şövalye ruhluydu. Katıksız, çıkarsız, duru adam.

Özgürlüğe kelepçeliydi. Teslim olmadı, esir düşmedi. Yenilmedi. Bunu, “kahraman olacağım” diye değil, insanlığın alçaltılmasına karşı olduğu için, günlük bir davranışı yapar gibi, öylesine yaptı. Yüce gönüllü adam. Mahşerin Dört Atlısı’na direnen; hep yaşatmak isteyen; en ağır koşulların devrimcisi. Ufku geniş adam.

Strateji bilen satranç ustası. Briç hocası.
Pipo düşmez ağzından. Olursa yanında güzel viski hani.
Bir de… Elinde o çok bildiği Rusçasıyla okuduğu Dostoyevski’si. Gustosu olan adam.

İnsan sever, hümanist. Her daim kazananların safında yer tutan ikbal avcısı kurnazlara mesafeli ama. İnsani değerlerin köreltilmesine hep kederlenen adam. Bir damla gözyaşına dayanamazdı.
Naif. Çocuk saflığını korumuş adam. Yaşamın fırtınalı geçitlerinden yüreğinin akıyla çıkan sevdalı. Yanılmadı mı hiç? Yanıldı. Kandırıldı. Karşısındakini kendi gibi gördü; aynası çoğu zaman kırıldı. Üzerine leke bulaşmamış adam.

Hapse atılmak istendi. Öyle ya, “Karanlık Oda’nın” Ankara temsilcisi!
Evde bulamadı polisler. “Kaçtı” dediler. Hastanedeydi. Hasta yatağına kelepçelenmek istendi.
“Yalan” diyordu kötülüklerin abidesi kağıttan paçavralar; “hapse girmemek için numara yapıyor.” Nefretin, utancın kol gezdiği günlerdi… Yıkılmadı.
Zulmün, cesaretini aşındırmasına izin vermedi. Bir an aklından geçirmedi; artık yorulduğunu söylemeyi. Biliyordu ki… Şerefli bir ölüm, şerefsiz bir ömürden daha kıymetli. Yürekli adam.
Büyük aydınlanma yürüyüşümüzün gözü en kara yoldaşı.

Yorulmak bilmezdi. Vücudunun uzvu olmuş bilgisayarıyla, nerede olursa olsun, bir sözcük, bir satır bile olsa hakikatin halka ulaşması için çırpındı. Hep muhalif, kendine bile.
Ülkesine, halkına ve davasına sevdalı, uslanmaz bir deli adam. Ölümü de, hayatı gibi ahlaki bir yiğitlikle karşıladı. Sonsuzluğa yürüdü gitti…
Ardında büyük insani değerleri miras bırakarak. İnsan…
Sevdiklerinden kaçını kaybederse, o kadar defa ölüyor.

NOT: Cenaze için Ankara’ya gideceğim; iki gün yazı yazabileceğimi sanmıyorum.
==========================================
Dostlar,

Mümtaz İdil, bizim de 2004’ten bu yana dostumuzdu. Elimiz varmadı ardından birşeyler yazmaya. Bu zor – acılı işi Soner Yalçın yaptı sağ olsun.
Yukarıdaki yazısında yer alan hemen her sözcük bizim de yüreğimizi acıtıyor hatta kanatıyor. O’ndan, özellikle yazdıklarından çok şey öğrendik. Zekası ve yerinde, incelikli hazır yanıtçılığı sarsıcı ve şaşırtıcıydı…
Bizi, büyük enerji ve yetkinlikle yönettiği web sitelerinde yazmaya daveti ne denli değerliydi!
Hastalık süreçlerine, yaşadığı öbür zorluklara.. yakın tanık olduk..
(Çok yakın çalışma arkadaşımızın eşiydi..)
Özellikle ailesinin derin acısını yürekten paylaşıyoruz..

Saygın Kel Adamın Ölümü    

    Şeytanla Çorba İçenin Kaşığı Uzun Olur

Yapıtlarından birkaçı…
En son “Tek rüzgar buradan geliyor” başlıklı makalesini yazmıştı :

  • Her hastaneye düşüşüm, her trafik kazasından burnum bile kanamadan kurtuluşum, her silahlı çatışmadan şu veya bu biçimde “yırtışım” Odatv’nin sayfalarında (her zaman olmasa da) “gülünç” hikayeler olarak sizlere yansıdı…
    (http://odatv.com/yazar/a-mumtaz-idil/tek-ruzgar-buradan-geliyor-0205171200.html)

O’nun yazılarından, yapıtlarından öğrenmeyi dostları ve Türkiye sürdürmeli..
Yer yer epey geç olsa da..

Sevgi ve saygı ile. 18 Mayıs 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net   profsaltik@gmail.com

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir