Etiket arşivi: BOP Eşbaşkanlığı

BİR KOLLEKTİF POLİTİK KAMİKAZE ÖRNEĞİ : R.T. Erdoğan ve AKP; Çoklu Kurban Mitosu


BİR KOLLEKTİF POLİTİK KAMİKAZE ÖRNEĞİ : 
R.T. Erdoğan ve AKP; Çoklu Kurban Mitosu

Dr. Ahmet SALTIK
ADD Bilim – Danışma Kurulu Yazmanı

www.ahmetsaltik.net, 9.6.13

Kendi yurttaşlarına “Çapulcu”, Ata’ya ve İnönü’ye haşa huzurdan “ayyaş” diyebilen bir anlayış..
Dinci-baskıcı politikalarına karşıt insanları aşağılama, küçük görme, alaya alma ve kibirle dayatma.

İHL’nde verilen “demokrasi eğitiminde” (!?) demek bu içerikte eğitim yapılıyor..
Oysa bunların hiçbirinin sembolik düzeyde Patagonya demokrasilerinde bile yeri yok.. Değil ki gelişmiş Batı demokrasilerinde.. Ama siyasal iktidarın apaçık demokrasi dışındaki işlem ve eylemleri için iktidarın takiyyesinin (retorik) adı çoook ilginç :
İLERİ DEMOKRASİ.. Ne hazin ve derin bir ironi eğitimsiz seçmenlerine ..

Bu jargon ve tutumla da Türkiye, dünya siyaset bilimi literatürüne “tam rezil” örnekler sunmakta..

4 insanımız öldü (1’i komiser), 5 bin dolayında yaralı ve 10’u aşkın gözünü yitiren yurttaş..

Bir hukuk profesörünün analojisi ile “Anayasa ile amel eyleyerek” helal toplantı – gösteri yürüyüşü hakkını kullanmak isteyen, meşru direnme hakkı zemininde şiddete başvurmayan halka hedef gözeterek ölçüsüz polis şiddeti..

Kırılan kafalar, kaburgalar, bacaklar, yitirilen gözler, kalıcı yaralanmalar..

Bedensel travmalar belki onarılacak zamanla ama ruhsal zedelenmeler
şifa bulamayacak yıllar hatta kuşaklar boyu.
Psikolojik abseler insanların ruhsal derinliklerinde zonklayan bir azap olarak sürecek.

Tüm sabrımız ve iyi niyetimizle söyleyelim :

  • RTE kendisini ve partisi AKP’yi topyekün şiddet sarmalına
    toplu kurban etmekte
    ..

Tek bir sağduyulu AKP yöneticisi kalmadı mı bu acı gerçekleri “KRAL ÇIPLAK” edasıyla – misyonuyla haykıracak?? Kolektif politik kamikazeyi öngörebilecek sezginlikte (temyiz gücü olan) ?? Hiç kuşku yok çıkacaktır, hem de pek çok..
1 Mart 2003 -Türkiye’nin ABD tarafından İşgali- Tezkeresi’nin TBMM’de 100 dolayında yurtsever ve sağduyulu AKP milletvekilinin gizli oylamada “red” vermesiyle
engellendiği gibi..

RT Edoğan, giderek Robinson’laşıyor.. “Cuma” sı bile olamayabilir!
10,5 yıldır Türkiye’ye hınçla yapıp ettiklerinin “mazlumun ahı” örneği bedelini ödüyor – ödeyecek.. “İlahi adalet” bir kez daha tecelli edecek, milyonlarca mazlumun alınan ahı, çıkacak aheste aheste.. Dizinin dibinde rahle-i tedris ettiklerinin de..

Faturayı hafifletmenin tek yolu ise halktan özür dileyerek bir özeleştiri ile geri çekilmek, affını dilemek..

Türk Ulusu haydi bağışladı ama kul hakkını Tanrı bile bağışlamaya yetkin değil? Bizim pek çok sorumuz da yanıtsız kaldı, biri :

RTE neden İsviçre Bankalarına hesaplarını açıklama talimatı veremedi?

S. Arabistan’da Kabe manzaralı bir malikanede dilerse şeriat hükümleri uyarınca haremini de kurarak sonbahar yaşamını sürdürmek RT Erdoğan’a iyi gelebilir.. Kavurucu nedametini rehabilite etmek için yoğun manevi iklim ve dahi antidepressife çook gereksinimi olacak. Emineanımın şefkati yeter mi ki?
BOP Eşbaşkanlığı ve Suriye’de emperyalizm adına taşeron savaşının
onbinlerce kurbanı mahşerde?

Sevgi, saygı sabır ve kaygı ile;
dinmeyen celalli RT Erdoğan’a hidayet dualarımızla.
9.6.2013, Ankara.

Reyhanlı’da acı olay..

Son_dakika

Dostlar,

11 Mayıs 2013..
Çok acı bir olay..
Reyhanlı’da kökeni bilinmeyen (?!) patlamalar ve

* 42 yurttaşımız yaşamını yitirdi!

100 dolayında yaralı var.

Korkarız uzun yıllar gerçeği öğrenemeyeceğiz.
Ama tunç yasayı biliyoruz : Bu tür olaylarda eylemciye ulaşmanın altın anahtarı,
“eylemin en çok kimin işine yarayacağı??” sorusunu sormaktır..

Çünkü ülkemiz demokratik yönetimin çoook uzağında.
Üstelik bu acı olay, Türkiye demokrasi dışında yönetildiği için de başına gelmiş olabilir.

En çok korktuğumuz olasılık, Hitler’in Alman Parlamentosu Reichstag’ı kundaklatması ve komünistlere yıkması idi.

Umar ve dileriz ki, Türkiye BOP kapsamında (yani Büyük İsrail, parçalanmış Türkiye!) ülkemiz bu ağır saldırı nedeniyle Suriye ile sıcak savaşa sokulmasın.
Halkımız Suriye’ye kurgulu biçimde düşmanlaştırılmasın..

Tam da PKK’nın silahlı militanlarının Türkiye hukukunu ayaklar altına alan “çekilme” dönemine rastlayan bu acı olay çook düşündürücü..

Rusya’nın Türkiye’ye bir gözdağı da olabilir;
Türkiye, Suriye ile örtük olarak savaştığı için..

– CIA (Obama’nın beyzbol sopası!), MI6, Mossad tezgahı da olabilir.

Açık açık teşhir edebilir misiniz hükümet olarak bu büyük kurumsal aktörleri????

Bunun için ülkenin bağımsız – güçü olması ve yöneticierinin dışalemle illegal ilişkilerinin olmaması koşuldur.

Fakat Reyhanlı katliamının her durumda MIT’in / iç istihbarat birimlerinin bilgisi dışında olması çok güç!

Bu son yorum ağır geliyorsa, tersini kabul etmek gerekecek..
Bu daha mı iyi? MIT / ulusal istihbarat bu denli aciz mi?
İçeride onbinlerce insanımızı dinlemeye – izlemeye,
Ergenekon tertibine sahte kanıtlar sağlamaya odaklı boşluk, zayıflık mıdır?

16 Mayıs ABD ziyareti öncesi Başbakan RT Erdoğan’a özel ileti midir?

Türkiye Ortadoğu’da emperyalizme maşa olmasaydı başına bu iş gelir miydi?
BOP Eşbaşkanı RT Erdoğan’ın bir özleştirisi olacak mıdır?

Bu masum insanlar hangi karanlık siyasal hesaplaşmalara kurban edilmiştir?

  • Devletin 1 numaralı görevi, HALKININ CAN GÜVENLİĞİDİR!  

Türkiye, Büyük Atatürk’ün YURTTA BARIŞ DÜNYADA BARIŞ..ilkesine uyan politikalar gütse başına bu yıkım gelir miydi?

  • Hükümetin istifasını gerektiren daha ürkünç bir olay olabilir mi?

Daha geçen yıl Uludere’de öldürülen 34 yurttaşın hesabı sorul(a)mad!

Korkarız fatura ulusalcılara kesilmesin ve bölgesel / genel OHAL gerekçesi yapılmasın..

Sayın İmralı’ya da danışmak gerek bu arada (!)

Bir ara not : Bir bakanın oğlunun düğünü bu akşamdı ve çok sayıda siyasi oradaydı..

Tayyip beyin artık gitmesi gerek; ülke daha çok bedel ödemeden.

***************

Bu arada TSK bir açıklama yaptı :

Genelkurmay Başkanlığından Reyhanlı’daki patlamalara ilişkin yapılan açıklamada,

  • “İnsanlıktan nasibini almamış, vicdanı kararmış, gözünü kan bürümüş odaklarca masum kişilere yönelik yapılan menfur saldırıyı şiddetle kınıyoruz.”
    ifadeleri kullanıldı.

Eee, sonra?
Biz de kınıyoruz.. TSK’dan bir farkımız olmalı değil mi sıradan bir yurttaş olarak?

….

Sonuç                          :

Başımıza gelenler, emperyalizmin bölgedeki maşalığını yapmamızdandır.
BOP eşbaşkanlığını üstlenmemizdendir.

Halkımız gözünü açana dek bu ağır ve kanlı bedelleri ödemeyi sürdürecek korkarız!

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 11.5.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

Batı, 150 yıllık hedefine ulaşıyor mu?


MEHMET BEDRİ GÜLTEKİN 

portresi2

Batı, 150 yıllık hedefine ulaşıyor mu?

Ertuğrul Özkök, nicedir savunduğu görüşünü, 23 ve 24 Nisan tarihli yazılarında
biraz daha vurgulu olarak yeniden yazdı:

  • “İki baskın etnisiteden oluşan devletler yürümüyor. Ailelerde olduğu gibi toplumlarda da dostça ayrılık bazen iki tarafa da en büyük yararı sağlayan çözüm olabilir.”

Taha Akyol, 24 Nisan günlü köşe yazısında Ertuğrul Özkök’ü destekledi.

Hürriyet’in bir diğer yazarı Ege Cansen ise, 27 Nisan tarihli köşe yazısında, aynı görüşü, arkasındaki neden ile birlikte açık sözlülükle dile getirdi:

“Silivri’nin engelleri temizlediği yolda ilerleyen iktidarın izlediği Kürt siyasetinin amacı; ‘T.C. ulusal sınırları içinde bulunan Kürtlere bir tür bağımsızlık verip, barış içinde yan yana yaşamayı sağlamaktır’ şeklinde özetlenebilir. Bu amaç, 19. yüzyıldan beri devam eden, Batılı büyük devletlerin, Dünya ve özellikle Osmanlı Devleti için öngördükleri siyasi yapılanmaya uygundur.”

Ege Cansen, yazısını, “Bükemediğin bileği öp, bükebildiğini kır.” diyerek bitirmiş.

Kısacası “19. yüzyıldan beri karşı karşıya olduğumuz Batılı devletlerin bileğini bükemedik, o halde parçalanmayı kabul edelim.” diyor.

Gerek Ertuğrul Özkök’ün, gerekse Ege Cansen’in görüşleri, rastgele ifade edilmiş değildir.

Türkiye’nin Batı işbirlikçisi büyük burjuvazisi, Batı’nın Kürt sorunu ile ilgili dayatmalarına teslim olmuştur.

Şimdi kamuoyunu bu teslimiyete hazırlamak için çalışıyorlar.

Teslimiyetin nedenleri

Altmış sekiz yıllık Atlantik macerasının sonunda, Kürt sorununda gelinen yer, “ver kurtul” politikasıdır. (A. Saltık’ın notu : Türkiye 1952’de NATO üyesi oldu, 71. yıldayız!)

Büyük burjuvazinin bu noktaya gelmesini sağlayan başlıca iki etken vardır:

1. Son altı yıldır BOP Eşbaşkanlığı tarafından TSK ve İşçi Partisi başta olmak üzere Türkiye’ye karşı yürütülen operasyonda önemli bir mesafe alındı.

Amerika ve onunla yazgı birliği yapan AKP ve F Tipi gibi Ortaçağ güçleri,
bütün bölgeye yönelik planlarında ilerlemek için Türkiye’yi yeniden şekillendirirlerken
her türlü engelden kurtulmak istediler.

Onun için 2001 yılında hazırlanan Ergenekon şemasının içine büyük burjuvaziden de kimi isimleri serpiştirdiler.

Büyük sermayenin basın yayın dünyasındaki temsilcileri; vergi cezaları ve
başka alanlardaki işlerine taş koyularak vb. operasyonlarla hizaya getirildi.

  • On yıllık süreç sonunda büyük sermayenin kayda değer bir bölümünün el değiştirmesi sağlandı.

Kalanı, AKP’nin “akil adamları”na dâhil olacak şekilde ehlileştirildi.

2. Gümrük Birliği’ne dâhil edilerek ve özelleştirmelerle milli ekonomi tasfiye edildi. Çarkların dönmesi sıcak paraya bağlı hale getirildi. 70 milyar doları bulan enerji faturası ve bir o kadar olan cari açık, ekonominin patronlarının tepesinde Demokles’in kılıcı gibi sallanıyor.

İşbirlikçi büyük burjuvazi, bu koşullarda önüne konan “Kuzey Irak petrolü ve doğalgazı havucu”nu kabul etmek dışında bir çıkış yolu görememektedir.

“Kuzey Irak pastasından pay almak” ise, ABD’nin bölge senaryosunda kayıtsız şartsız rol almaya bağlıdır.

Türkiye’ye doğru genişleyecek olan Barzanistan (kukla devlet),
bu senaryonun olmazsa olmazıdır.

Onun için TÜSİAD takımı, Atlantik ötesinde kotarılan “Kürt açılımı”nı hararetle destekliyor.

Büyük yanılgı, yanlış hesap

Ama fena halde yanılıyorlar.

Gözlerine Atlantik mamulü at gözlüğü takılmış, boyunlarına içinde Musul-Kerkük petrolü hayali bulunan Amerikan malı yem torbası asılmış, ne çevrelerinde olan bitenlerden haberleri var, ne de önlerini görüyorlar.

Görmedikleri ve duymadıkları gerçekler şunlardır:

1. Amerika artık bölgedeki gelişmelere yön verecek durumda değil. Irak ve Afganistan’da uğradığı bozgundan sonra İran karşısında çaresizdir. Suriye’de çıkmazdadır.

2. Emperyalist müdahaleye karşı Suriye, Irak, İran, Rusya ve Çin’den oluşan bir Dünya halkları cephesi oluşmuştur. Bu cephe her geçen gün, daha da güçlenmektedir.

3. Ergenekon tertibi ile kendilerini de teslim almış olan BOP Eşbaşkanlığı ve F Tipi Cemaat ortaklığı, işbirlikçi büyük burjuvazinin teslim olmasına bile razı değildir. Şimdi sıra “28 Şubat’ın sivil generallerinde” diyerek bütün varlıklarına el koymaya hazırlanıyor.

4. Çok geniş bir coğrafyada karışık yaşadıkları ve Kürtlerin çoğunluğu Batıda olduğu için Türklerin ve Kürtlerin önünde “dostça ayrılık” gibi bir seçenek yoktur.
Ayrıca Türk-Kürt çatışması, uygulanmakta olan emperyalist planın ayrılmaz bir parçasıdır.

5. Kürt halkı onların zannettiği gibi Türkiye’den kopmak gibi bir programın peşinden gitmeyecektir. Kürt yurttaşlarımızın büyük çoğunluğu, Türkiye’nin birliğinden yana ve kendini tek bir milletin ayrılmaz parçası olarak görüyor.

6. Ankara’da milli bir iktidarın varlığı ise Kürtleri, ezici çoğunlukla eylemli olarak antiemperyalist saflarda birliğe çekecektir.

7. Milli Hükümet; İran, Irak ve Suriye ile birlik politikasına yönelerek, bölgemize yönelik emperyalist müdahaleyi alt edecek, Kürt sorununu da nihai çözüme ulaştıracaktır.
(AYDINLIK, 6.5.13)

Gölgesinden korkan adam : Başbakan Recep Tayyip Erdoğan

M. Bedri GÜLTEKİN
İP Genel Başkan Yarımcısı

Gölgesinden korkan adam

Gölgesinden korkan adam

27 Mayıs’ı gerçekleştiren Milli Birlik Komitesi’nin üyesi Suphi Karaman Ağabeyden dinlemiştim. Devrim sonrası Cumhurbaşkanı olan Cemal Gürsel, her Pazar günü yalnız başına Çankaya Köşkü’nün yakınındaki parka gider, bir banka oturur ve yanına gelen yurttaşlarla sohbet edermiş. Suphi Ağabeyin annesi bir gün tutturmuş;

“Beni de parka götür, Cemal Paşa’yı görmek, konuşmak istiyorum” diye.
Çaresiz, götürmüş, ama Gürsel’in kendisini görmesini istememiş, annesi Cemal Paşa’nın yanına giderken bir ağacın arkasına saklanmış. Gene de görmüş kendisini “Cemal Aga”. Etrafındaki yurttaşlara şaka yollu;

“Bu MBK üyelerinden burada da kurtuluş yok.” diye takılmış.

Koruma ordusu

Bu anekdotu, 1 Nisan günü Cumhuriyet gazetesinden Fırat Kozok’un,
Tayyip Erdoğan’ın nasıl korunduğu ile ilgili haberi dolayısıyla hatırladım.
Erdoğan’ın bilindiği üzere 200 kişilik bir özel koruma ordusu var.

Habere göre, Başbakanlığa giriş çıkışlarda memurların koridora çıkışlarına bile
izin verilmiyormuş.

Toplantılarına katılanlar iki güvenlik kapısından geçerek içeri girebiliyorlar.
Açık hava toplantılarında yüz tarayıcı kimlik aracı ile herkes tek tek izleniyor.
Geçen hafta Eskişehir’e yaptığı gezide helikopteri, Skorsky ve Kobra helikopterleri tarafından korundu.
Mitingde bütün binalara keskin nişancılar yerleştirilirken, havada bir helikopter sürekli dolaştı.
vb. vb.
Ama bütün bu tedbirler Tayyip Erdoğan’ın rahat etmesine yetmiyor.
Hatırlanacağı üzere geçen sene yakın korumalarının hepsini değiştirdi.
Korumalarına bile güvenmiyor.

Türkiye tarihinde benzeri yok

Türkiye tarihinde hiçbir devlet adamı, böylesine koruma tedbirlerine başvurmak ihtiyacı duymadı.
Cumhuriyetin ilk dönemini söz konusu bile etmiyoruz. Atatürk ve arkadaşları her zaman halkın içindeydiler. Biliyorlardı ki, eğer bir tehlike olursa, en başta halk göğsünü
siper eder.
Son dönemlerin yöneticileri; Demireller, Ecevitler, Erbakanlar ve diğerleri.
Hiçbiri göze çarpan koruma tedbirlerine başvurma ihtiyacı duymadılar.
Peki, Tayyip Erdoğan’ın bu göze batan, çevreyi aşırı ölçüde rahatsız eden koruma tedbirlerinin açıklaması nedir?
Çünkü korkmaktadır.
Suç işlediği için korkmaktadır. İşte o suçlardan bazıları:

1. Cumhuriyet yıkıcılığı

Tayyip Erdoğan, Anayasa Mahkemesi’nin de 2008 yılında saptadığı üzere
“Cumhuriyet karşıtı eylemlerin odağı” olan bir Partinin Genel Başkanıdır.
90 yıllık Cumhuriyeti, “kapatılması gereken bir parantez” olarak görmektedir.
Osmanlı özlemcisidir. Cumhuriyetin laik-demokratik bütün değerlerine düşmandır.
Hazırlamakta olduğu Anayasa ile, Cumhuriyeti yıkma eylemine son noktayı koymak istemektedir.

2. BOP Eşbaşkanlığı

Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk kez bir Başbakan, yabancı bir devletin projesinde
görev aldığını açıkladı.
“BOP Eşbaşkanıyım” dedi ve Diyarbakır’ı ABD’nin düzenleyeceği yeni Ortadoğu’da
“bir merkez” yapacağını söyledi.

3. Bölücülük

Tayyip Erdoğan, 11 yıllık iktidarının sonunda toplumumuzu Türk-Kürt, Alevi-Sünni olarak bölmüştür.
“Türk” adını Anayasa’nın dışına sürmek için gösterdiği çaba biliniyor.
Eyleminin adı millî devleti, milletsiz bırakmaktır.

4. Türk Ordusuna düşmanlık

Ergenekon, Balyoz ve Casusluk tertipleriyle Türk Ordusunun binlerce subayı tasfiye edilmiş, yüzlercesi hapse atılmıştır.
Türk donanması, tarihindeki İnebahtı ve Navarin gibi en ağır yenilgilerle kıyaslanabilecek bir darbe almıştır.
En önemlisi, Ordunun vatanı savunma iradesi tahrip edilmektedir.

5. Komşu ülkelere düşmanlık

Tayyip Erdoğan, Suriye’ye yönelik terör faaliyetine yataklık yapmaktadır.
Barzanistan’ın Irak’tan kopmasını teşvik etmekte, bu ülkedeki mezhep ayrılığına oynamaktadır.
Suriye ve Irak politikaları dolayısıyla, Türkiye’yi, İran ve Rusya ile karşı karşıya getirmiştir.

Sonuç

Bu listeyi uzatabiliriz. Ülke kaynaklarının yerli ve yabancı tekellere peş keş çekilmesini, yabancı ülkelerdeki milyar dolarlık gizli hesapları ve çocuklara alınan gemicikleri saymıyoruz bile.

Bütün bunlar suçtur; ülkeye, millete ve Cumhuriyete karşı işlenmiştir.
Bu kadar ağır suçları işleyen bir kişinin kendi gölgesinden bile korkar hale gelmesi
son derece doğaldır.

  • Tayyip Erdoğan Millet’ten korkmaktadır.

ulusalkanal.com.tr, 7.4.13

BALYOZ!

BALYOZ!

Nusret Kebapçı

Balyoz davasının sonuçlanmasının ardından bir kısım yazar “Darbeler dönemi sona erdi” türünden yazılar yazıyorlar ya…

İşte tüm bu yazıları yazanların önemli bir kısmı ne yazık ki içinde bulunulan süreci hiç mi hiç anlamamış.

Şu son 30–40 yıl içinde dünyada meydana gelen darbelere bakın ne görüyorsunuz?
Hemen hepsinde ABD’nin iktidara geldiğini…

Eğer bir ülkede halk ulus devlet yanlısı bir partiyi seçerse ki, bu aynı zamanda ulusal ekonominin canlandırılması…

Yabancı ülkelere olan bağımlılığın azaltılması ve ulusal kaynakların falan da millileştirilmesi anlamına gelir…
Bir başka deyişle de emperyalizmin ülkeden kovulması…

Emperyalizm böyle bir duruma düşmeyi asla istemez…

İşte böyle bir durumda emperyalizm çıkarlarını korumak amacıyla ortaya çeşitli söylentiler ve yalan haberler yayar ki kitle iletişim araçları neredeyse onların kontrolündedir…

Böylece bir kısım insan da kandırılarak desteği alınır ve darbe için gerekli koşullar hazırlanır…

Sonuçta emperyalizmin istediği bir askeri yönetim işbasına gelir
Askeri dönem uzun sürer mi bunu elbette koşullar tayin eder ama amaç kısa sürede iktidarı sözde sivil görüntüsü ardındaki emperyalizm işbirlikçilerine devretmektir.
Yani emperyalizmden bağımsız bir darbe olmaz, olamaz…

İşte seçim gibi işlere doğrudan müdahale edemediği için bizim gibi ülkelerin
NATO gibi örgütlere alınmasının amacı da budur…

Yani ilgili ülkenin askerini kontrol altında bulundurmak
Ama son yıllarda iş yani darbenin oluş şekli değişti…

Son yıllarda başta bölge ülkeleri olmak üzere birçok ülkede örneklerini yaşamaktayız…
Hani yumuşak güç falan deniyor ya işte o şekilde yapılmaktadır…
Elbette büyük bir medya gücünü de ellerinde bulundurunca halka doğruyu yanlış, yanlısı da doğru olarak göstermeleri de haliyle mümkün olmaktadır…

Şimdi size bir soru :

    Ülkemizde işbasında, ABD yanlısı, üstelik bölgede BOP eşbaşkanlığı sıfatıyla onun tetikçiliğine soyunacak kadar ulusal kimliğinden vazgeçmiş ve bu görevi de canla başla, ülkenin kan gölü olması pahasına yerine getirmeye hazır bir yönetim varken… ABD neden darbe yapsın ki…

Elbette böyle bir şey mümkün değil.

Burada herkesin şaşkınlığının asıl nedeni, darbelerin hala eski yöntemle yapılacağını sanmalarıdır ki aslında değil. Günümüzde darbe, emperyalizmin şok operasyonlarıyla uygulanmaktadır ve bir de demokrasiyle…

Hem ordunun yaşadığımız sürece kolayca uyum sağlamasının ip uçlarını burada çok rahatça görebilmekteyiz…

Şimdi bizden bölgede ABD adına nasıl bir model ülke olmaz isteniyor?
Sınırları çok belli olmayan, aslında önemli de olmayan, etnik ve dinsel kimliklere ayrışmış bir ülke… Bunu karşısında ülkede hangi güç bulunmaktaydı… Hiç lafı cimi yok, Ordu… Ordu yaptığı açıklamalarla sürekli olarak ulus kimliğine ve üniter yapıya sahip çıkıyordu…

Sonra, AB…

Tüm müzakere belgelerinde, ilerleme raporlarında görüleceği üzere eğer Türkiye AB’ye girmek istiyorsa Ordu’nun mutlaka sivil otoritenin emri altına girmesini ve siyasete bulaşmaması adına da ulus kimliğini korumak ve üzerine titremekten vazgeçmesini istedi…

Ne zaman mı?

Neredeyse son 6–7 yılın ilerleme raporlarını okuyun hepsinde…
Yani ulus kimliğimizin ve devletimizin yıkılmasında AB süreci başrolü oynamaktadır…

Bu arada unutmadan;

Bu Balyoz yalnızca bir grup askere inmiyor

Asıl balyoz ulus devlete ve kimliğe inmektedir…

Nusret KEBAPÇI
(27–09–2012, bize ulaşması 7.10.12)

ADD’den Suriye Üzerinde Düşürülen Uçağımızla İlgili Açıklama / Press Release by Ataturk Society of Turkey on downed Turkish plane

“Suriye Üzerinde Düşürülen Uçağımızla İlgili Açıklama”

“Yurtta barış, dünyada barış” ilkesi Cumhuriyetimizin doksan yıllık dış politika ilkesidir.
Yine, Atatürk’ün sözleriyle;

“Savaş zorunlu ve yaşamsal olmalıdır. Öldüreceğiz diye yurdumuza saldıranlara karşı, ‘ölmeyeceğiz’ diye savaşa girebiliriz. Bu, nefsi müdafaadır. Milletin hayatı tehlikeye girmedikçe SAVAŞ CİNAYETTİR.”

Cumhuriyetimizin doksan yıldır titizlikle korunan bu çok önemli dış politika ilkesi, ne yazık ki son birkaç yıldır, BOP Eşbaşkanlığı çerçevesinde unutulmuş, ülke, ABD’nin Ortadoğu çıkarları doğrultusunda, maceralara sürüklenmektedir.

İki yıl öncesine kadar “sıfır sorun” ilkesi ile, karşılıklı dostluk siyaseti yürüttüğümüz komşu Suriye ile;
ABD ve İsrail’in Büyük Ortadoğu Projesi kapsamında yürüttükleri, Irak sonrası, Suriye’yi yeniden yapılandırma planı dışında ülkemizi ve ulusumuzu doğrudan ya da dolaylı olarak ilgilendiren ne olmuştur da, bu gün gelinen noktaya gelinmiştir?

Yaşanan olay; sürdürülen yanlış, ulusal olmaktan çok “eşbaşkanlık” gereği hatalı politikaların sonucudur.

Dileriz geç olmadan bu olaydan DERS alınmıştır:

Türkiye ulusal çıkarlarını “eşbaşkanlık” yoluyla savunamaz.

Türkiye “yurtta barış, dünyada barış” ilkesini “eşbaşkanlık” yoluyla çiğneyemez.

İktidarı; ulusal çıkarlarımızın gereğini yerine getirmeye, hatalı, yanlış, ülkeyi maceralara, hatta bölünmeye kadar götürecek politikalardan acilen vazgeçmeye,

Muhalefeti; sorunu, TBMM gündemine getirip dış politikalarımızın acilen ulusal çıkarlar doğrultusunda yeniden belirlenmesine katkı koymaya ve

Basını; artık kolaycı bir yaklaşımla TSK’yı kusurlu göstermek alışkanlığı yerine,
ulusal çıkarlarımızın gözetildiği, bir dış politikaya dönülmesine katkı sağlamaya,
gerçek görevini yapmaya,

ÇAĞIRIYORUZ !..

Atatürkçü Düşünce Derneği Genel Merkezi
23.6.2012, www.add.org.tr

www.ahmetsaltik.net