Etiket arşivi: BOP Eşbaşkanlığı

Taner Özek : BODRUM’dan İYİ BAYRAMLAR..

Taner Özek :
BODRUM’dan İYİ BAYRAMLAR…

Bodrum'dan_iyi_bayramlar_Taner_Ozek_25.9.15

 

Dostlar,

Meslektaşımız Dr. Taner Özek‘in bayram – Bodrum – Suriyeli sığınmacı bunalımı (krizi) ve karaya vuran bebek cesetleri…. çağrışımları yukarıdaki çizimde..

İnsanlık utansın…

Suriye’yi BOP kapsamında işgal edip parçalamak için iç savaş çıkaran Batı emperyalizmi ile Türkiye’den bu alçaklığa destek veren BOP Eşbaşkanlığı anlayışını lanetliyoruz…

4 milyon Suriyeli vatanından oldu; 300 bini öldürüldü!

Şimdi ise “geçiş dömemi” de olsa “Esed” ile devam edilebileceğini söylüyor Bay RTE.

Lütfen daha önce sitemizde yayımladığımız aşağıdaki makalemize bakılmasını dileriz :

– AKP – RTE’nin YÜZ KIZARTICI SURİYE POLİTİKASI ve GELİNEN YER

http://ahmetsaltik.net/2015/08/01/akp-rtenin-yuz-kizartici-suriye-politkasi-ve-gelinen-yer/

Sevgi ve saygı ile.
26.09.2015, Manavgat

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

TSK’dan önemli açıklama ve Çağrışımları..

TSK’dan önemli açıklama
ve çağrışımları..

GENELKURMAY Başkanlığı, son 24 saat içinde Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde 4 ayrı noktada karayolunun PKK’lı teröristler tarafından kesildiğini, 1’i korucu 2 kişinin öldürüldüğünü, 1’i otobüs
4 aracın yakıldığını, 1 korucunun kaçırıldığını, 6 bin 400 kase yoğurdun gasp edildiğini bildirdi.

Genelkurmay Başkanlığı’ndan yapılan açıklamada şu ifadelere yer verildi:
(http://www.tsk.tr/4_olaylar/4_2_onemli_yurtici_olaylar/onemliyurticiolaylar.html, 18.8.15)

ERZURUM’da 1 KORUCU ŞEHİT, 1 ŞOFÖR ÖLÜ

* Erzurum Şenkaya’da 17 Ağustos 2015’te saat 09.00’da bir grup terörist, Erzurum-Ardahan karayolunu keserek, bir yolcu otobüsünü yakmıştır. Durdurulmaya çalışılan minibüslerden birinin kaçma girişiminde bulunması üzerine ateş açılmış ve minibüs şoförü vefat etmiştir. Aynı gün saat 15.40 sıralarında keşif amacıyla bölgede bulunan unsurlara saldırı düzenlenmiş, bir Geçici Köy Korucusu şehit olmuştur.

HİZAN’DA 1 ONBAŞI YARALI

* Bitlis’in Hizan İlçe merkezinde, İlçe Jandarma Komutanlığı ve İlçe Emniyet Müdürlüğüne saat 18.30’da uzun namlulu silahlar ile saldırıda bulunulmuştur. Unsurlarımız tarafından anında karşılık verilmiştir. Saldırı sonucunda bir Jandarma Uzman Onbaşı yaralanmıştır.

Bitlis’in Tatvan İlçesi’nde saat 23.15’te bir grup terörist tarafınan Tatvan Jandarma
Özel Harekât Tabur Komutanlığı Nizamiyesine yaklaşan plakası belirsiz bir araçtan
5-6 el ateş edilerek silahlı saldırıda bulunulmuştur.

KÖY KORUCUSU KAÇIRILDI

* Van’ın Çatak İlçesi’nde saat 17.30’da bir grup terörist tarafından, Övecek Mahallesinde, Siirt-Çatak karayolu trafiğe kapatılmış, durdurulan bir Geçici Köy Korucusu,
kullandığı minibüs ile kaçırılmıştır. Kaçırılan Geçici Köy Korucusu, aynı gün saat 20.00 sıralarında ailesini cep telefonundan arayarak, Bölücü Terör Örgütü mensuplarının kendisini Dalbastı Mahallesinde serbest bıraktığını ve 18 Ağustos 2015 günü eve geleceğini söylemiştir.

TUNCELİ’DE 3 ARAÇ YAKILDI

* Tunceli’nin Ovacık İlçesi’nde bölücü terör örgütü mensubu bir grup terörist tarafından, saat 15.30 sıralarında Tunceli-Ovacık karayolu kesilmiş, propaganda ve kimlik denetimi
yapılarak trafik akışı belli bir süre engellenmiş ve 3 araç yakılmıştır. Ardından karayolu saat 19.40 sıralarında trafiğe açılmıştır.

* Şırnak’ın Beytüşşebap İlçesi’nde 2’si kadın 5 terörist tarafından saat 15.00’da karayolu Hisarkapı bölgesinde, kesilmiş bir vatandaşa ait araç durdurularak, araçta bulunan 6 bin 400 kase yoğurt gasp edilmiştir.

====================================

Dostlar,

Şimdi bu eylemlere ne ad vermek gerek ?

Doğu – Güneydoğuda yaşayan çoğunluğu oluşturan Kürt nüfusa bölgesel özerklik istemi böyle mi sağlanır? Koskoca bir devlet çapul eylemleri ile ikna edilip masaya oturtulabilir mi? Bu eylemleri PKK hemen reddedebilir mi, yoksa örtük ve kendince denetimli (kontrollü) terör ile sonuç alabileceğini mi ummaktadır?

Örgüt yöneticileri, örgüt bu eylemlere yönlendiriliyorlar ise durup efendilerinin
ne amaçladığını bir kez daha düşünmelidirler.

Örgüt militanları, komutanlarınca bu eylemlere yönlendiriliyorlar ise,
onlar da bir kez daha durup, efendilerinin ne amaçladığını bir kez daha düşünmelidirler.

Bu yolun çıkmaz sokak olduğunu, kendi tabanlarında bile geçici güç gösterisi,
balon gibi sönümlenmeye mahkum anlık psikolojik üstünlük sağlama ötesi katkı vermeyeceğini görmeliler.. Halkın katında da çapul eylemi – eşkıyalıktan öte değildir..

Yok PKK ve uzantıları yapmıyor ise kim yapıyor? Türkiye’de başkaca bu bağlamda
eylem yapacak örgüt biz bilmiyoruz.. PKK ya bu çapul eylemlerini reddetmeli ya da yakalanmaları, engellenmeleri için güvenlik güçlerine destek vermelidir.
(Bu eyleminin onu meşrulaştırmayacağı olgusunu belirtmeye sanırız gerek yoktur..)

Hele işe “insan öldürme” eklenirse tablonun rengi büsbütün değişir. Çünkü can yitiğinin telafisi yoktur ve acımasız bir sarmala bürüyebilir “tarafları”. (PKK, uluslararası hukuk terimiyle “Devletle denk çarpışan taraf” anlamına gelmemek üzere!)

Dikkat buyurulursa, son 2 paragrafın sonuna ayraç içinde çekince – rezervasyon tümceleri koyduk. Konu gerek ulusal hukukta gerekse uluslararası hukukta ve özel olarak da insan hakları hukukunda nazik boyutlar taşımaktadır. Uluorta kalem sallamaktan kaçınmak ve teknik anlam taşıyan terimleri alan bilgisine dayalı olarak özen ve sorumlulukla kullanmak gerekir.

Şu son örnek de tipik :

“Bitlis’in Tatvan İlçesi’nde saat 23.15’te bir grup terörist tarafınan Tatvan Jandarma
Özel Harekât Tabur Komutanlığı Nizamiyesine yaklaşan plakası belirsiz bir araçtan
5-6 el ateş edilerek silahlı saldırıda bulunulmuştur.”

Koskoca bir jandarma “özel harekat” taburunun nizamiye kapısına dek gelerek,
öncü gözcüleri aşarak?– ateş etmek ve askeri yaralamak.. hangi akla hizmettir?
Arı kovanına çomak sokmak mıdır? Bir aydınlatma fişeği ardından veya termal kameralı görüş ile karşı ateş açarak araç içindekilerin imhası birkaç dakikalık iştir (makinalı ile tarama, tanksavar, el bombası…)

TSK tahrik edilerek daha çok kan dökülmesi sağlanırsa, bu eylem Türkiye’yi nereye taşır?? Bu soru üzerinde düşünmek gerekir.. PKK, güvenlik güçlerini üzerine çekerek denetimli karmaşayı (kontrollü kaos) sürdürmek hatta tırmandırmak istemektedir. Kuşkusuz bu basit, 2 adımlık analizi yapmaktan Türkiye’nin Devlet aklı asla aciz değildir. Ancak yine de meydanı boş bırakmak ve örgütün güç propagandasına ve alan denetimine izin vermek hiç doğru olmaz.

Bu jandarma özel harekat taburu nizamiye karakolu saldırısında araç lastiklerine ateş edilerek saldırganların hareketsiz bırakılması, ardından gece görüşlü helikopter – İHA ile…. etkisizleştirilmesi, izlenerek yakalanıp adalete teslimi olanaklı iken neden böyle yapılmadığını hiç ama hiç anlayamadık!?

AKP – RTE hala frenlemekte midir TSK’yı??

Doğrusu jandarma özel harekat taburunun bu saldırıda teknik zafiyeti olacağını
hiç sanmıyoruz.Kaldı ki  telsiz haberleşmesi ile bölgede daha yetenekli askeri
güç olanaklarının (unsurlarının) devreye sokulması saniyeler içinde olanaklıdır.
Olayın üzerinden 17 saati aşkın zaman geçmiştir. Yeni bir açıklama ile bu saldırganların yakalandığını duymak istiyoruz.. (Ama TSK webinde şu dakikalarda, 18.8.2015, 17:32 yeni bilgi yok.. Genelkurmay Başkanlığı devir – teslim töreni gündemde..).

TSK ve öbür güvenlik güçleri şehit ve gazi vererek son derece önemli bir yurt savunması hizmeti vermektedirler. Acziyet görüntüsüne asla izin verilmemelidir.

Ancak Devlet, “her şeye karşın” mutlaka hukuk içinde kalmak zorundadır.

Bunu, tersinin yapıldığı gibi bir ima yüklemeden, vazgeçilmez önemi nedeniyle
döne döne vurguluyoruz.

Silah kullanma tekeli devlete, hukuk devletinin net ve kesin sınırları içinde verilmiştir. Savunma ve caydırma en başta gelen 2 ilkedir, gerekçedir. Ülkenin – insanımızın – güvenlik güçlerimizin can (ve mal) güvenliği söz konusu olduğunda;

– seçeneksiz (zorunlu),
– aşamalı (kademeli),
– ölçülü ve orantılı

olmak koşulları ile Devlet güçleri silah kullanabilir. Gerek iç hukukta gerekse
uluslararası hukukta yeterince ve açıklıkla düzenlenmiş normatif (pozitif) yasal kural vardır. Bu bağlamda sorun yoktur.

Bölücü maşa terör örgütü PKK‘ya muazzam çokuluslu dış desteğin kesilmesi
1. koşuldur. ABD – AB – İsrail – İngiltere – Almanya ne yazık ki, önde gelen “trajik” (stratejik?!) müttefikleridir Türkiye’nin! 1984’ten beri PKK’yı doğuran ve bugünlere getiren..

Ardından, yalıtılan ve dış lojistik desteği kırılan emperyalizmin taşeronu örgütün
iç kamuoyunda psikolojik olarak yalnızlaştırılması ve dışlanması gelmelidir.
Gerisi, klasik kolluk operasyonlarına indirgenir ki, sonuç almak çok uzamaz..

Tüm bunların başarılabilmesi için ise, “bölücü terörle kararlı mücadele yapacak hükümetler”, kalıcı (istikrarlı) bir siyasal irade gereklidir.

Türkiye’de zincirin en zayıf halkası budur. AKP-RTE, 2002 sonunda iktidar yapıldıklarında, bitmek üzere olan PKK ile mücadeleye devam etmek yerine “müzakereye” yönlendirildiler ve kendilerine biçilen bu misyonu akıl almaz biçimde /
ya da politik tercihleri gereği, BOP eşbaşkanlığı şemsiyesi altında üstlendiler!
Üstelik silah bırakmayan bir terör örgütü ile.. Dünyada örneği görülmedik biçimde
masaya oturdular!

*****

20 Temmuz 2015 günü mü (Suruç kıyımı!) AKP – RTE’nin kafasına saksı düştü?
Hayır!
HDP’nin (ve MHP’nin) yükselen oyları AKP’yi iktidardan edince, kaçak saray sakini
Bay RTE‘nin etekleri tutuştu. Kanlı karmaşa (kaos) planı yürürlüğe kondu ve
MHP – HDP’ye kaçan emanet oyların geri alınması hedeflendi.
Oyun bundan ibarettir.
Zoraki yinelenecek (erken seçim değil!) seçimde AKP 276’yı aşarsa,
kaldığı yerden “AÇILIM sürecine” devam edecektir.
Bu bir geçici parantezdir..
Köprüyü geçene dek ara vermedir.. (Nizamiyeye ateş açan araç neden yakalanmadı??)
Olan Mehmedimize, polisimize, korucumuza, masum ve yoksul halka olmaktadır!
Kanlı ve acı faturayı 18 bin TL bulamadığı için “paralı askerlik” (!?) yapamayan
yoksul aileler ödemektedir..

AKP – RTE, yaklaşık 5 yıldır sürdürdükleri PKK ile “müzakere” politikasını bırakmaları için yıllardır eleştirilmektedir. Cini şişeden çıkartan onlardır. Şimdi ise halkın oyları da
bu eleştiriler yönünde gerçekleşip iktidardan olunca, suret-i haktan görünmeye başladılar.
Takiyyedir!
Asla inanmamak gerekir.
Yinelenecek zoraki seçimde halkımız bu oyuna gelmemeli ve bugünkü musibetimizin – felaketimizin asıl sorumlusu AKP – RTE ikilisine hak ettiği dersi mutlaka vermelidir. Seçim sandığına gömülmelidirler ve hızla dağılarak (rant örgütü!) siyaset çöplüğüne atılmalıdırlar..

57 milyona yaklaşan Türk seçmenine düşen tarihsel misyon; Tayyip bey beğenmedi diye zorla yineleteceği Kasım 2015 seçiminde tam da budur!

RTE ve Başkanlık – Halife sultanlık takıntısı uğruna ateşe attığı güdümlü AKP’den kurtulmadıkça Türkiye’ye rahat ve huzur yoktur..

Hatta RTE’den kurtulmadıkça, AKP’nin artık yaşam şansı kalmamıştır.

AKP’nin aklı başında yöneticileri ve tabanı, artık taşınamaz duruma gelen bu safrayı,
narsistik kişilikli iflah olmaz RTE’yi– sırtlarından atmadıkça Türk siyaset sistemi içinde varlıklarını sürdürme olanağının kalmadığını, eminiz bizlerden daha yetkinlikle değerlendiriyorlardır.

Sevgi ve saygı ile.
18 Ağustos 2015, Tekirdağ

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Yazının pdf biçimi : TSK’dan_onemli_aciklama_ve_cagrisimlari

Duydunuz mu Bese Hozat’ı?


Duydunuz mu Bese Hozat’ı?

????????????????????????????????????????????????????????????

 

Naci BEŞTEPE
AYDINLIK
, 22.6.2015

Geçen haftaki yazımda ”Becerdiniz!” demiştim.
HDP’yi Meclis’e sokan tatlı su aydınlarına.
8 Haziran’da, AKP belasına HDP’nin eklendiğini, sorunun katmerlendiğini yazmıştım.
Sağ olsun Bese HOZAT destek açıklamasında gecikmedi.
Ne dedi;

“Anayasa da değişse, Kürt kimliği de tanınsa,
Türkiye’de barışçıl demokratik temelde Kürt sorununu çözsek de bunun sonucunda PKK silah bırakmaz…

Nedeni şudur; PKK bir Kuzey Kürdistan örgütü değil, PKK ulusal kurtuluş mücadelesi veren bir partidir, bir örgüttür. Kürtler sadece Kuzey Kürdistan’da yaşamıyor…

Önderliğimiz böyle bir çağrı (silah bırakma) yapamaz.
Çünkü özgür değil. Yapsa da örgüt kabul etmez.”

DEĞİŞMEYEN AMAÇ

1984’ten bu yana söylemler ne şekil alırsa alsın değişmeyen bir gerçek vardır;

PKK’nın amacı Büyük Kürdistan’ı kurmaktır.

Zamana ve zemine göre kıvırtmalar olmuştur. Ama esas, Bese Hozat’ın dediğidir.
1999’da Öcalan yakalandığında da “Silahlarınızla Türkiye’den çekilin” talimatı vermiş, örgüt dinlememiş, kısmen çekilmişti. Şimdi koşullar PKK için çok daha elverişlidir.
Türkiye’de,

AKP iktidarı PKK’yı serbest bırakmış – palazlandırmıştır.

Suriye ve Irak’ta, ABD ve BOP eşbaşkanlığının desteğiyle söz sahibi olmuştur.
PKK hedefe yaklaştığının farkındadır. Silah bırakmaz, Türkiye’den çekilmez.
Milli iktidar ve irade olmadıkça.

SÜLEYMAN ŞAH

BOP eşbaşkanının kafasına taş düşmüş, dönmüş ABD’yi suçluyor.
Kendi katkılarını ne çabuk unutmuş.
Millet unutmaz.
Şimdi “Güvenlikli Bölge” derdine düşmüş.
Süleyman Şah Türbesi’ni geriye çekerken aklınız neredeydi?
Kürt koridoruna karşı elde bulundurulması gerekli değil miydi?
Türbeyi yerine taşıyın.
Koridoru böler, engellersiniz.
Yasal hakkınız da var. Türbe yeri Türkiye’nindir.

*****

VATAN ve NAMUS

Vatan Partisi seçimde başarısız oldu ama “Vatan-Namus” sözünde dimdik duruyor.
Dün neyse bu gün de o.
HDP’nin Meclis’e girmesinin sakıncalarını her fırsatta haykırdı; dinletemedi.
Kürt koridorunu senelerdir söyledi. Beyinler dumura uğramış, kulaklar sağır.
TSK mensubu yeni CHP’li vekil bile, HDP ile koalisyondan yana olduğunu açıkladı.
Hem de PKK yayın organına.

Gnkur. Karargahı’nda uzun yıllar çalışmış, birikimli, akıllı, seçimde başarılı ve
Silivri’de aslanlar gibi mücadele etmiş olsa ne yazar? Kendine çalışmış.
Onu taşıyan üniformaya acıdım.

GÖRÜNEN KÖY

Yandan destekli AKP-CHP iktidarı adım adım geliyor.
Koşullar ona göre hazırlandı. ABD/HDP/PKK istekleri en kolay bu yolla sağlanır.
Vatan Partisi, % 0.5 oyla yaptığını  % 0.05 de alsa yapmaya devam edecektir.
Derdimiz oy değildir; Vatan ve namustur.
Namusumuz; dürüstlüğümüz, vatanın bütünlüğü milletin birliğidir.

Bese HOZAT, duydunuz mu?
Vatan’ı da duyun…

*******

PAZARTESİ İĞNELERİ

YOBAZ

İnegöl Milli Eğitim Şb. Md. Mustafa Karaarslan,
ATATÜRK’ün cehennemden, ”Sıcak diye orucu bırakmayın, burası daha sıcak”
dediğini varsayan mesaj göndermiş.
Behey cahil, münafık, yobaz;
– Dindar olsan Allah’ın işine karışmazsın,
– Adam olsan Ata’ya dil uzatmazsın…

VALİMİZ

Vali Küçük, sorusunu beğenmediği dört gazeteci için “götürün bunları” emri verdi.
Küçük vali…

‘MİT TIR’ları” Silah Taşıyordu!


‘MİT TIR’ları” Silah Taşıyordu!


Cumhuriyet
‘in dün (29 Mayıs 2015) manşetten duyurduğu ‘MİT TIR’ları” haberi,
Erdoğan‘ın konu ile ilgili daha önce söyledikleri yeniden gündeme geldi.

MIT_TIRLARI1_SILAH_DOLU_Cumhuriyet_29.5.12

 

 

 

Bakın Erdoğan MİT TIR’lerı için neler söylemişti:

20 Ocak 2014 (Olaydan bir gün sonra)

“Savcı, benim iznim, Adalet Bakanlığı’nın haberi olmadan böyle bir müdahalenin içine giremez. Milli İstihbarat Teşkilatı’nın ne getirip ne götürdüğüne bakamaz. Bu, bu paralel yapılanmanın diğer bir versiyonudur. Kısa bir zaman önce atılan adımın devamıdır. Ne yazık ki burada jandarmamız da kullanılmıştır. Burada, gerek bu savcıyla gerekse jandarmayla ilgili,
komuta kademesini kastediyorum, hepsiyle ilgili hukuki süreç başlatılmıştır.
Gereği de bunlarla ilgili yapılacaktır.”


16 ŞUBAT 2014

“Benim ülkemin İstihbarat Teşkilatı, Suriye’ye, hem de Suriye’deki Bayır Bucak Türkmenlerine insani yardım taşıyacak, birileri de gelecek, bunu silahla, zorbalıkla, yasa dışı şekilde engelleyecek. Ey paralel yapının savcısı, sen benim bilgim olmadan, iznim olmadan MİT’e müdahale edemezsin. Yasa bunu emrediyor. Bu ne cesaret? Bu millet bunu affetmez.
Bu millet bunu unutmaz. Bu ihanetin, bu aşağılık faaliyetin, bu casusluğun hesabını
hepsinden soracağız.”

6 Ağustos 2014

“Biz Suriye’deki Bayır Bucak Türkmenlerine MİT eliyle yardım ulaştırıyoruz. İki TIR.
Adana’da paralel yapı zihniyetini taşıyan bir savcı çıkıyor, polisler jandarmalar bu TIR’ların önünü geçiyorlar. MİT elemanlarımızı tartaklıyorlar. Kanunsuz fotoğraf çektiriyorlar.
Bunu yapmaları aslında suç. Ama yasal olmayan bir uygulamayı yapıyorlar. Buradan nereye gidiyordu yardımlar? Bayır Bucak Türkmenlerine gidiyordu. Peki Bahçeli’nin sesi çıktı mı? Kılıçdaroğlu’nun sesi çıktı mı?”

18 MAYIS 2015

“Suriye’deki Bayırbucak Türkmenlerine yardım götüren TIR’ları paralel örgütün savcıları, polisleri, askerleri durdurup tüm dünyaya bir mesaj vermeye çalıştılar. Amaçları Türkiye’yi, terör örgütlerine destek veren bir ülke gibi göstermekti. Bunun adı açıkça vatana ihanettir. Benim gönlümde de milletimin gönlünde de bunlara verilecek ceza aslında bellidir. Ama Türkiye bir hukuk devleti. Hem de onlara rağmen bir hukuk devleti. Bizim anamuhalefetin genel başkanının özlediği 27 Mayıs hukukunun bunlara dahi uygulanmasına gönlümüz razı gelmez.”

MIT_TIRLARI2_SILAH_DOLU_Cumhuriyet_29.5.12

 

Oysa;

AKP’li Yasin Aktay: MİT TIRLARI SİLAH TAŞIYORDU

AKP Genel Başkan Yardımcısı ve Siirt Milletvekili Adayı Yasin Aktay, savcıların tutuklandığı MİT Tırlarıyla ilgili ŞOK bir itirafta bulundu: MİT Tırları silah taşıyordu.

MİT’e ait içi silah dolu Tırları durdurdukları için bugüne kadar birçok asker ve son olarak
bu Tırlar için durdurma talimatı verdikleri için 4 Savcı ve 1 Jandarma Komutanı
geçtiğimiz günlerde tutuklanmıştı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, o dönemde bu durdurulan TIRların Türkmenlere yardım götürdüğünü iddia etmişti.

Ancak Erdoğan’ı hem TIRların içinde bulunan malzemeler hem de Türkmenler yalanlamıştı. Tutanaklarda TIRların içinde silah olduğu belgelenirken,
Türkmenler de “Bize yardım gelmedi..” demişti.

Önceki bu konuda AKP’li Yasin Aktay’da şok bir itiraf geldi. Milletvekili adayı olduğu Siirt’te seçmenlerle bir araya gelen Aktay, MİT Tırlarının silah taşıdığını resmen ilan etti. Yasin Aktay, Askerlerin ve Savcıların tutuklanmasına neden olan MİT Tırları’nın Özgür Suriye Ordusu’na silah taşıdığın açıkladı. Aktay’ın bu itirafı, geçtiğimiz günlerde tutuklanan Savcıları da harekete geçirdi. MİT Tırlarını durdurdukları için geçtiğimiz günlerde hukuksuzca tutuklanan Cumhuriyet Savcıları, Yasin Aktay’ın derhal ifadesinin alınması gerektiğini belirttiler.

Siyaset
– 18 Mayıs 2015 Pazartesi 09:30

Erdoğan MİT TIR’ları için ne demişti? – VİDEO

============================================

Dostlar,

Ne demeli bu durumda??

“12. CB RT Erdoğan yalan söylüyor / söyledi..” desek suç oluyor, hemen dava açtırıyor
Tayyip bey. Sanırız yüzlerce dava açtırdı bu vb. biçimde..
Açık ara ile dünya rerkorunun sahibi olsa gerektir.
Bu niye böyledir, hiç düşünmez mi?
Yanıt açıktır : Hukuku araç yapıp yıldırmak, susturmak, kimsecikleri konuşturmamak..
Yığınların gerçekleri öğrenmesini engellemek ve algılarını ters yönde yöneterek oy avcılığı yapmak..

Demesek; göz göre göre birileri halkı aldatıyor ve Türkiye’nin iç ve dış barışını tehlikeye sokuyor.. Ateşle oynuyor.. Komşu Suriye’de Batı emperyalizmi güdümünde silahlı isyan çıkarararak Esat rejimini devirmeye kalkan maşa – taşeron, sünni – dinci yobaz örgütlere
(Başta sözde Özgür Suriye Ordusu – ÖSO’ya!) Türkiye silah ve mühimmat desteği sağlıyor. Suriye’ye apaçık düşmanlık ilan ederek içişlerine doğrudan ve silahlı müdahale ile el uzatıyor.

Ardından 2 milyona yakın gariban Suriyeli Türkiye’de.. 5,5 milyar dolara varan doğrudan maliyet (Mayıs 2015’te) ve bir de duygu sömürüsü ile “Biz onlara ensar olduk.. “ edebiyatı..
(Dileriz seçim hilelerine karıştırılmaz bu yüzbinler…)
Reyhanlı’da 50’yi aşan masum yurttaşın Türkiye’nin bu iğrenç düşmanca politikasına karşı çıkanlarca (+ bildik istihbarat örgütlerince) hunharca katledilerek gözdağı ve yanıt verilmesi..

Yine hiç sıkılmadan bu çok acı olayı da sömürme ve “.. Reyhanlı’da Sünni kardeşlerimiz öldürüldü..” diyerek ayrıştırma, ötekileştirme, düşmanlaştırma, gerçek hedefi şaşırtma ve
Esad’ı hedef gösterme..

Tüm bunlar bir devlet başkanına yakışır mı?? Yeminine uyar mı? Hukuk içinde midir?
Atlantik ötesinin tehlikeli – kanlı serüvenlerine alet / taşeron olarak kadim komşu,
halkı Müslüman olan mazlum Suriye’ye ve gariban halkına bu vahşet reva görülebilir mi??

Tüm bu eli mahkum edimler, ne yazık ki, Erdoğan’ın onlarca kez kameralar önünde ilan ettiği “BOP eşbaşkanlığı” görevinin kaçınılmaz gereğidir.. “Biz bu görevi yapıyoruz..” sözleri Erdoğan’ın ağzından dökülen hazin tecellilerdir / kendi idam fermanıdır adeta.. Üstelik “BOP’un Ortadoğu barışı” demek olduğunu da Erdoğan ne acıdır ki, savunmak zorunda bırakılmıştı..

Ne hazin / acınacak bir tablo değil mi?? Peki ne uğruna??

Erdoğan bir süre sonra kalkıp, bir zamanlar yıllarca derin ortaklık içinde T.C.’ne karşı başlattıkları kumpas operasyonularını sürdürdükleri F Tipi / Cemaat hakkında,
belirttiği gibi “Kandırıldım.. “mı diyecektir?? Yurttaşımız bu masala kanacak mıdır?

Erdoğan çocuk mudur, zeka fukarası mıdır?

İkisi de olmadığına göre bu lanetli süreç, Hulki Cevizoğlu’nun deyimi ile “Lanetli yıllar”
nasıl adlandırılacaktır?
Her – halde, Yüce Divan’da, kendisinin de belirttiği üzere çok sayıda ve yinelenen
“VATANA İHANET” suçlarından yargılanacaktır. Bunun kaçarı kalmamıştır.
Artık mızrak çuvala sığmamaktadır; güneş balçıkla sıvanamamaktadır.

Erdoğan’ı ve suç ortaklarını hiç kimse kurtaramayacaktır.

Talihsiz Erdoğan ve suçlarına ortak ettikleri / göz yumanlar vd. dahil,
dönülmez akşamın ufkundadırlar…

Oysa, Büyük ATATÜRK‘ün altın ilkesini izleseydiler, “YURTTA BARIŞ DÜNYADA BARIŞ” şaşmaz kuralına sarılsaydılar, olabildiğince bağımsız bir dış politika gütseydiler,
ne kendilerinin başına bu felaket örümcekleri örülürdü ne ülkemiz bu batağa saplanırdı
ne de bunca canımızı – malımızı yitirirdik..
*****

“Her şeyde bir hayır vardır..” der atalar.. Büyük sözdür..

Dileriz AKP’ye / Erdoğan’a aşkla = gözü kapalı = sorgulamasız = şeksiz – şüphesiz, haşa adeta İMAN EDERCESİNE milyonlarca oyu yağdıran aziz yurttaşlarımız bunca felaketten bir ders çıkararak hem kendilerini, hem Erdoğan ve şürekasını hem de ülkemizi daha büyük yıkımlardan alıkoymak için 7 Haziran 2015 seçimlerinde vicdanlarının ve sağduyularının sesini dinlerler..

İnsandan umut kesilmez..
Hala ümit ediyoruz..
AKP’nin iktidardan uzaklaştırılmasında, başta kendileri için olmak üzere,
saymakla bitmez “hayırlar” vardır.. Tersine, iktidarda kalmaları ise başta kendileri,
ülkemiz ve halkımız için çooook daha ağır – kanlı faturalar demektir..

Ne yazık ki, az eğitimli halkımız an-cak deneme yanılma ile öğrenebiliyor..

“Yandım anaaaam’….”, “Yandım Allaaaaah!” deme vakti,
geç kalmadan, daha ne zamandır acaba??

Dosyamın tümümü pdf olarak indirmek için lütfen tıklar mısınız??

MIT_TIR’lari_Silah_Tasiyordu

Sevgi ve saygı ile.
30 Mayıs 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

VATANI VE ÜLKESİ BÖLÜNEN BİR YURTTAŞIN MEŞRU DİRENİŞ ÇIĞLIĞIDIR!


VATANI VE ÜLKESİ BÖLÜNEN BİR YURTTAŞIN MEŞRU DİRENİŞ ÇIĞLIĞIDIR!

Siyasal İktidara ve Yurtsever Türk Halkına Açık Mektuptur!

TERSİNE İMPARATOR..

Sultanlar, ülke topraklarını büyüterek krallık – padişahlık boyutlarını aştığında
“İmparator” olurlar.. Devletleri de “İmparatorluk”..

Bizim imparator taslağımızsa tersinden..
Ülkesini parçalayarak, güneydoğusuna “Türkiye Kürdistanı” diyerek,
yabancılara dedirterek, denmesini hazırlayıp çanak tutarak..

Üstelik ülke halkını da birleştirip – kaynaştıracak yerde, etnik temelde ayrıştırarak..

*****

Apaçık bölücü eylem, satılık – kiralık – aşağılık medya tarafından

– “ülkeyi dönüştürme, demokrartik açılım, analar ağlamasın…”

gibisinden insan zihnini tuzaklayan duygu sömürüsü yüklü alçakça retorik sloganlarla
allanıp pullanarak algı yönetimi yapılıyor..

Ülkesi ve halkı bölünen bir ülkede en kahpe ve kalleşçe yürütülen bir psikolojk savaş!

Ve bizimki, benzersiz medyamızın sanal – kurgusal “Tersine İmparator”u!

BOP eşbaşkanlığının ülkeyi – halkı bölme ve 2. (Büyük) İsrail’i inşa etme misyonununun boynuna geçirildiği hırsına tutsak bir politikacının ego şişirmesine dönük “Tersine İmparator”u..

Imparator_Medya_medya_medya_Leman

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Çok hazin…

Evet “Tersine İmparator”, artık korkulan aşama geldi..

“Savaş” bitti.. Napolyon’un ödünü patlatan “Sınav” aşamasına gelindi.

Apaçık ilan ettiniz bölücü muradınızı, ülkemizin kırmızı çizgisi diye birşey bırakmadınız..

BOP_haritasi

– TSK’yı teslim aldınız,
– Yargıyı felç, öncüleri tutsak ettiniz,
– Yoksul milyonları makarnaya – kömüre bağladınız..
– Şürekanızı türlü rantlarla müritleştirdiniz..
– Ülkede satılmadık kamu malı bırakmadınız,
– Karun kadar zengin oldunuz.. Milyarlarca dolar servetinizin olduğunu savlayanları hapse attırdınız; İsviçre bankalarına 2 satır yazı yazıp “varsa hesaplarımı açıklayın..” diyemediniz.. Kuru gürültü ile “ispatlamayan müfteridir..” diye harladınız.
– Halka çooook ama çoook yalan söylediniz; dinsel duygularını sömürdünüz..
…….

O denli çok suç işlediniz ki, artık sizi efendiniz küresel elit bile kurtaramaz..
Kendi ağlarınızı kendiniz ördünüz..

*****

Ama geride Cumhuriyetin asıl sahibi cefalı ve kahraman, kadim “Türk halkı” kaldı..
Türk’ü ile, Kürt’ü ile, Laz’ı ile, Çerkez’i ile… hani sayıp duruyordunuz ya ikide bir..
İşte onların hepsinin ortak tarihsel – kültürel – hukuksal – gönüllü ve de sevdalı  kimliği olan Türk halkı..

Binlerce yıldır bir arada kardeşçe yaşamı inşa etmiş, hiçbir sorunu olmayan halk..

Etnik ve inanç temelinde çifte hançerle kanlı boğazlaşmaya sürüklemek istediğiniz halk!

aydinlik19kasim-1

Çarığını – çizmesini giymesi yakındır..
Çünkü İzmir’in işgal edildiğini görmüş gibidir.

En sefil medya kuşatmanız da dahil olma küzere,
halkımızın iradesini daha ne denli körleştirebileceğinizi sanıyorsunuz??

Bu mümkün değildir..

Artık kral çıplaktır..

Andersen’in masalının büyüsü bozulmuş, kitlesel afsunlanma bitmiştir..

Türk halkı, AKP’ye oy veren milyonlarcası da dahil, güvenip oy verdikleri insanların maskelerinin düştüğünü görmektedirler..

Ayağa kalkmışlardır..

Süpüreceklerdir..

2002 – 2013 arası 11 yıllık “Türkiye’de AKP Fetret Dönemi” kapanacaktır,

Tek çaresi var “Tersine İmparator”un – ülkesini / halkını taşeronca bölenin!

Artık orada durmak ve 1 adım daha atmamak ve hızla siyasal arenadan çekilmek..

30 Mart 2014 yerel seçimi sendromu öylesine körleştirmiş ki..

“RTE’nin AKP’si – AKP’nin RTE’sidört dörtlük bir siyasal harakiri uyguluyor..
Meydanlarda “Allah belanı versin” çığlıklarını bile duymayacak denli sağır..
Ama mazlum milyonların ahı tutuyor görünen..

İlahi adalet (tarihsel diyalektik!) böyledir işte..

Çooook mazlum ahı aldınız, çoook kan döktünüz; elleriniz kanlıdır sizin..

Kendi ipinizi kendinize çektiriyor tarihsel diyalektik;
dilerseniz siz ona “ilahi adalet” de diyebilirsiniz!..

Tarihin çöplüğüne savrulacak ve çooook uzun zamanlar lanetle anılacaksınız.
Ağababanız, hep yaptığı gibi, sümüklü mendil gibi savuracak sizi de..
Ama üstünüze bir kürek toprağı bile çok görecek; bundan emin olabilirsiniz..

Sevgi ve saygı ile.
20 Kasım 2013, Ankara
Güncelleme : 09.12.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

DİKTATÖRLÜKLE SEÇİMLERE (!) GİTMEK..


DİKTATÖRLÜKLE SEÇİMLERE (!) GİTMEK..

Almanya’nın en büyük haftalık gazetesi BILD‘in kapağı..

Dictator_The_New_Bild

(http://sozcu.com.tr/2013/dunya/bildden-yeni-diktator-kapakli-gonderme-2-313440/)

Almanya’nın 3.5 milyon tirajlı haftalık gazetesi BILD’in internet sitesi güncel gelişmeleri veriyor. BILD, internet sitesinde Türkiye’de Gezi eylemleri sırasında yaşananları
çok geniş duyurmuştu (12.6.13). Önce “Taksim muharebesi” başlığını kullanan BILD, altbaşlıkta

  • “Gaz, şiddet, cop, basınçlı – ilaçlı su, plastik mermi. Erdoğan olayları tırmandırıyor. Sözde, eylemcilerle görüşecek.”  diye yazmıştı.

Batı cephesinde değişen bir şey yok!

Başbakan Erdoğan, politik çizgisini sertleştirerek ve tırmandırarak sürdürüyor..

Listeleyelim mi            ??

– ODTÜ dayatması,
Dersaneler şantajı,
– Bir yönetmelik değişikliği ile Yüksek yargı organlarının içtihatlarını, Anayasa Mahkemesinin herkesi (Yasama – Yürütme ve Yargı) bağlayan kesin kararını,
AİHM’nin kesinleşmiş (temyizden geçmiş) yargı kararlarını, Anayasanın laiklikle ilgili
açık kurallarını ve Devrim Yasalarını hiçe sayarak kamuya türban giydirme,
TBMM’ye türbanı sokma eylemi, ilkokullarda kara çarşaflı kadın öğretmenler dehşeti (!)
– Gençlerin aynı evi paylaşmalarına kafayı takma.. ve yaşam alanlarını kadın – erkek ayırma dayatması, iyice katılaştırılan alkol yasaklamaları; “dinimizin emri” diyerek
açık dinci faşizm!
– Sanat – kültür yaşamına dönük yıkım planı TÜSAK yasa tasarısı..
– Ülkeyi ve halkı bölecek pervasız girişimler.. Barzani ile Diyarbakır’da görüşme,
Türkiye topraklarının, kutsal Misak-ı Milli (Ulusal And) sınırlarının bir bölümü için “Kürdistan” sözcüğünü kullanma..
– Mısır’da yenen tokat (Türk Büyükelçisinin kovulması!).. İran ile tuhaf uzlaşma (?)..
– Suriye’de apaçık iç savaş kışkırtıcılığı.. 1 milyonu aşkın denetimsiz insanın ülkeye sokuluşu ve bir bölümünün vatandaşlığa geçirilmesi, 30 Mart 2014’te oy deposu olarak hazırlanmaları..
– Başbakan Erdoğan’ın oğlu Bilal’in dudak uçuklatan hızla büyüyen gemi filosu
(6. “gemi-cik” alındı!)
– Başbakan’ın oğlunun demokrasi karşıtı – hilafet isteyen pankartla yürüyüşe katılması..
– Başbakan’ın eşi Emine hanımın uluslararası toplantılarda diplomasi kurallarını yok sayarak konuşmalar yapması..
– Kimi yargıçların MİT tarafından ajan gibi kullanılması ve HSYK’nın soruşturmaya
izin vermemesi..
– Melih Gökçek‘in Ankara’ya 5. kez (1994- 2014 arası 20 yıl yetmedi!) dayatılması..
– Ekonominin yükselen cari açık – borç -bütçe açığı sorunu şeytan üçgeni..
Devasa örtülü ödenek harcamaları ve Sayıştay denetiminden kaçma, ilgili raporu TBMM’ye sunmama ve serbest piyasaya müdahale ile taksit sayısının panik içinde sınırlandırılması..
– Bölücü Anayasa yapma zorlaması ve şimdilik fiyaskoyla sonuçlanıp komisyonun dağılması..
– Teğmen MA Çelebi’nin cep telefonuna gözaltında, 139 Hizbuttahrir militanının numarasını yükleyen ve suçunu kabul eden kimliği belli polisin görevi ihmal suçu bile işlememiş sayılarak aklanması (beratı)…
– İşçi haklarının gaspı, süregelen grevler, kıdem tazminatının kaldırılması dayatması,
– Vahşi özelleştirme ve çevre talanının halkın cansiperane direnmesine karşın dayatılması..
– Genel af ile PKK teröristlerini ve terörist başını salıverme “yoklaması” ve sonra kıvırtması.. gibi..

*********

Liste uzayıp gidiyor ve RT Erdoğan bir sarmala dolanmış, kendini kurtaramıyor. Kurtarma olanağı – olasılığı da kalmadı.. Maksimum genlikle salınıma geçen bir köprünün salınımlarının sönümlenme olasılığı kalmamıştır ve bu rezonans kesin yıkım getirir. AKP’nin durumu apaçık buna benzetilebilir.

O denli çok ve ağır suç işlediler ki, altından kalkılası değil..

30 Mart 2014 yerel seçimleri ölüm – kalım sorunu durumunda AKP ve RTE için..
Gözler kararmış, nefesler tutulmuş, gerilim zirvede.. Elde – avuçta ne olanak varsa seferber..

“Kaset savaşları” da başlıyor bu arada..,

Vee, RT Erdoğan’ı da her diktatörde olduğu gibi kendi hazin sonuna sürüklüyor..
Geniş bir suç ortağı partili ve bürokrat takımıyla birlikte..
Örümcek ağları örüldü; geri dönüş yok..

Çok söyledik.. Suya yazıyoruz belki de ama gene de uyaralım :

RT Erdoğan, örneğin sağlığını (sağlıksızlığını!) ileri sürerek yumuşak bir geri çekilme planı uygulayabilirdi.. “3 dönem yönettik ülkeyi.. yeter” diyebilirdi.. Kör hırs ve işlenen ağır – ölçüsüz suçlar engel oldu.. Dış güçlerin taşeronluk misyonu (BOP Eşbaşkanlığı) tüm köprüleri atmış..

Çare yok, bu bedel ödenecek..

Tarih ders almayanları kötekleyerek, -yöntemlerinde ufak tefek değişiklikler olsa da-
özünde “tekerrür edecek”.. (Bu son sözümüz, tarihin ondan ders çıkarmasını bilenler için yinelemesinin olanaklı olmadığı anlamına da gelmektedir..)

Üzerinde çok düşünülmesi ve elden gelen her şeyin yapılması gereken kritik nokta ise,

  • Türkiye’nin bu diktatörlük ikliminde yerel seçimlere gidiyor olması.. 

Ne temsilde adalet ne de seçim güvenliği söz konusu..

Demokratik seçimlerin meşruiyetini ortadan kaldıran her şey sırıtırcasına yürürlükte..

Medya, Güliver’in cüceler ülkesindeki gibi tam tutsak edilmiş durumda..
Halk gerçekleri öğrenemiyor, ağır propaganda bombardıman altında ve
işsizlik – yoksullukla boğuşuyor.

Asker- sivil öncü aydınlar 5-6 yıldır sahte delillerle zindanda rehin alınmış..

  • Türkiye, apaçık bir despotik rejimle göstermelik seçimlere sürükleniyor..

Tarihteki örnekler bu tür seçimleri hep totaliter rejimlerin kazandığını (!)
ortaya koyuyor…

O halde,

  • Canalıcı önem taşıyan SEÇİM GÜVENLİĞİ sorunsalı çözülmeden
    seçimin anlamı ne ??!

Bu karabasan sürerken bile bile ladesin anlamı nedir??
TBMM’deki muhalefet akıl tutulması içinde midir?

  • Neden halkla bütünleşerek sonuç alabilecek biçimde yaygın, ardışık mitingler – gösteriler – yaratıcı protesto eylemleri sergilemez?? Neden, neden??
  • BOP vb. bölücü tasarımların taşeron özneleri nöbet devir teslimine mi hazırlanmakta ??

Sevgi ve saygı ile.
29.11.13, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

SİYASETİN SİLAHLA YAPILDIĞI COĞRAFYALARDA HERKES HER AN ÖLEBİLİR!


Dostlar
,

Sayın Osman Pamukoğlu paşa, bilindiği üzere emekli kara tümgeneraldir.
Yılları Güneydoğu Anadol’da bölücü terörle savaş içinde geçmiştir.
Ateşi, barutu, kanı, canı, şehiti ve gaziyi çoook çok iyi bilir..
Yaşamıştır yıllarca ve çook sayıda..
Özdeşim (Empati) kurmak için bir eksği yoktur, fazlası vardır.

Başbakan RT Erdoğan‘ın ise bu konularda en küçük bir deneyimi yoktur.
Bu ölçüsüz serüvenciliği niyedir?
Ülkemizin tertemiz Mehmetçiğini kanını  – canını iğrenç ve elbette Türkiye’nin yaşamsal çıkarlarıyla ilgisiz biçimdeki planlarına (BOP eşbaşkanlığı!) alet etme hakkı yoktur..

Ateş ve kanın, barutun, savaşın içinden gelen Paşalar savaşa karşıt, ama RTE şahin!?

Bu akıldışı şavullama Türkiye için bir yıkımdır, şehit – gazi kavramları da kirletilmiş ve
içi boşaltılmış olur..

AKP iktdarının eli zaten Gezi olayları üzerinden kana bulanmıştır:

Suriye’de iç savaşa apaçık destek hatta taraf olunmuştur, yüz bine varan ölümlerde
ağır sorumluluk söz konusudur.

uriye’de kimyasal silah (Sarin gazı) kulllanımında (21.8.13) kaynağın Türkiye olduğu savlarını hükümet yalanlayamamaktadır.

Yüce ATATÜRK‘ün öğüdü – uyarısı akıllardan asla çıkarılmamalıdır :

  • “Savaş; miiletin yaşamı tehlikeye düşmedikçe cinayettir!”

Sevgi ve saygı ile.
Datça, 7.9.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net 

=========================================

SİYASETİN SİLAHLA YAPILDIĞI COĞRAFYALARDA,
UZAĞI YAKINI OLMAKSIZIN HERKES HER AN ÖLEBİLİR!

osman_pamukoglu_portresi

 

Osman Pamukoğlu
Hak ve Eşitlik Partisi
Genel Başkanı

SİYASETİN SİLAHLA YAPILDIĞI COĞRAFYALARDA UZAĞI YAKINI OLMAKSIZIN, HERKES HER AN ÖLEBİLİR!.<br /><br />

Savaş, sebebi ne olursa olsun, uygulanması; akıl almaz ölümler, mezbahaları aratmayacak ölçüde kan, bir göl havzasını dolduracak kadar gözyaşı, anne ve babalarını kaybeden çocuklar, çocuklarını kaybeden ebeveynlerin kahreden acılarını getirir..

Savaşın bitmesiyle de huzur gelmez.
Bugün Irak’ta, günlük ölüm ortalaması 8 ila 100 kişi, aylık ise 1000 kişi civarındadır!.

ABD ve Avrupa yönetimleri bile sorumluluğu üzerinden atabilmek için kongre ve meclislerinden kararlar çıkartmaya çalışırken, Türkiye’de bulunan hükümet,
Suriye ile savaşmaya can atıyor..

Can atma yetmiyor, Birleşmiş Milletler ve NATO olmasa da “Koalisyon kurup” saldıralım peşine düşmüş..
Türkiye Cumhuriyeti Devleti tarihinde ilk kez böyle bir şey oluyor.

Savaşacağı ülke de, 900 km sınırı olan Müslüman bir devlet!.

Ulu Önder M. Kemal Atatürk’ün

  • Ulus için hayati olmadıkça savaş cinayettir.” 

veciz sözü dünya durdukça da değişmeyecektir..

Suriye meselesinde Türk Milleti için hayati olan hiçbir şey söz konusu değildir..

Tuhaf olan şu ki, ne Meclis’teki partilerden ne de, güya medya hizmeti verdiğini sananlardan, birkaç cılız ses dışında doğru dürüst meselenin üzerine giden yok.
“Uyduk imama” hallerindeler..

Suriye savaşı Irak’a da benzemeyecek!.
Türkiye, göz göre göre yazgısına sürükleniyor ve bu yazgıyı yaşayacaktır..

  • Savaşların tek kaybedenleri vardır; o da annelerdir…

‘Sarin gazı Türkiye’den’


Dostlar,

‘Sarin gazı Türkiye’den’ !

31.8.13 günü bu sitede aşağıdaki dizeleri yazdık :

**********

“.. İster misiniz, Suriye ordusu dışında kimyasal silah kullanımı olsa ve
kullananlar belirlense.. Bu silahları nereden aldıkları da!

– İster misiniz, bu kimyasal silahlar Türkiye kaynaklı olsa,
aradaki taşeronlar üzerinden resmi kaynaklardan sağlanmış olsa..

– İster misiniz, bir biçimde ipin ucu AKP iktidarına uzansa??

Ne bilelim, bölgenin önemli ve güçlü devlet istihbarat örgütlerinden biri bu iğrenç senaryoyu kanıtlasa.. Uluslararası topluma açıklasa, BM Güvenlik Konseyi’ne taşısa..

Ya da zamanlamayı Mart 2014 yerel seçimlerinden önce yapsa??

Türkiye’de neler olurdu acaba??

Ağzımızdan yel mi alsın??

İnsan aklı soru sormalı soru.. 
Ezberci eğitm ise tam tersine bir zihinsel soykırım!”

(http://ahmetsaltik.net/2013/08/31/kimyasal-bomba-bulgusu-yok-cocuklari-teroristler-oldurdu/, 31.8.13)

**********

4 gün sonra kokusu çıktı..

Mihraç Ural, açık kimliği ile vahim iddiayı ortaya koydu.


Şimdi AKP, olasılıkla, ağdalı bir dille bu savları reddedecektir.

Başbakan’ın ağzından çok duyduk “ispat edemezlerse…. namussuzdurlar, alçaktırlar..” gürlemelerini. Sonra kendi ağzından BOP eşbaşkanlığını üstlendiği itiraflarının sesli – görüntülü kayıtları yaınlandı.. 30 küsur yerde itirafı oyaya çıktı,
gık da diyemedi!


Şimdi kim müfteri, alçak, namussuz oldu?? 

İşin korkunç bir başka yanı da, bu iğrenç taşeronluğu yapan AKP hükümetinin – RTE’nin şantaj karşılığı kullanılması olasılığıdır.
Olayın kanıtlarına ulaşan hükümetler,
başta İsrail olmak üzere ABD, Rusya, Fransa ve İngiltere tepe tepe RTE’nin AKP’sini kullanmak isteyeceklerdir.
Bu şantaj – tehdit ülkemizin yaşamsal çıkarlarını tehdit edebilir!

Siyasal iktidar, bay Hüseyin Çelik‘in ağdalı ağzından beylik sözlerle kınama – yalanlama ile konuyu geçiştiremez. BM’nin uzman heyetinin elindeki tüm bulguları dünya kamuoyu ile açıklıkla paylaşmasını istemelidir.

Bu deve güdülebilir gibi gözükmemektedir.
O halde bu diyardan gitmek gerekecektir.

AKP iktidarının eli, Gezi olaylarından sonra Suriye’de emperyalistlerle işbirliği yapan darbecilerle birlikte bir kez daha kana bulanmıştır. Diktatörleşen iktidarların kaçınılmaz sonu.. Ya elleri kana bulanır, örtbas etmek için diktatörleşirler ya da tersi olur..
Giderek diktatörleşirler, ellerini kana bulamaktan da kaçınmazlar..

Her  durumda da sonludur bu süreç..
Er ya da geç çok ağır biçimde hesap verir, bedel öderler..

  • AKP iktidarı artık eğik düzlemdedir ve durduracak hiçbir güç gözükmemektedir!

Evet…

‘Sarin gazı Türkiye’den’!

Aşağdaki yazı dikkatle okunmalıdır..
Muhalefet “acil” kaydı ile konuyu TBMM’de sorgulamalıdır.
Böylesi bir sav gerçek çıkarsa 1 değil 1000 hükümet götürür..
Haydi CHP, MHP ve hatta BDP!
Ve de vicdanları nasırlaşmamış, kör ve sağır olmamış “insan” AKP’liler!
Tayyip beyin bu kabul edilemez ölçüsüz hırsı Türkiye’yi yıkıma sürüklüyor..

Sevgi ve saygı ile.
Datça, 4.9.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

==============================

‘Sarin gazı Türkiye’den’ !MİHRAÇ URAL’IN İDDİASI 

Mihrac_Ural_sarin_Turkiye'denAcilciler örgütünün eski genel sekreteri Mihraç Ural,

  • Türkiye’nin Suriyeli muhaliflere rejime karşı kullanmaları için sarin gazı verdiğini ileri sürdü.

 

Ehlibeyt dergisine verdiği söyleşide, iddiasını uluslararası önemi olduğunu belirttiği “yakın dostu” Jan Kalan’dan edindiği bilgilere dayandıran Ural, söz konusu

  • gazın Türkiye’den Şam Guta’ya taşındığını

ve muhaliflerce el yapımı füzelere yerleştirilerek tutsak alınmış rejim yanlısı insanların üzerine atıldığını belirtti.

Kimyasal gazın hedefi olanların arasında çocukların fazlalığının ve kurşun taşıma ekipmanlarının olmayışının bunu kanıtladığını ileri süren Ural, hidrojen siyanür cihazının El Nusra Cephesi’nin eğitim kampında Türk devletine ait bir
askeri tesiste bulunduğunu
ifade etti.

El Nusra Cephesi üyelerinin Türk subaylar tarafından eğitildiğini de kaydeden Ural, Halep’teki kimyasal silahların da El Nusra Cephesi üyeleri tarafından kullanıldığının kesin olduğunu,
yabancı devletlerin bunu bilmelerine rağmen bahane yaratmaya çalıştığını ifade etti.

İkinci Sevr tehlikesi

Suriye’ye karadan bir operasyonun olası görünmediğini, bu yüzden ABD’nin tek şansının Başbakan Recep Tayyip Erdoğanı zorlayarak kara operasyonu yapmak olduğunu da ileri süren, bunun da Türkiye için gözyaşı dökmek anlamına geldiğini belirten Ural, Erdoğan’ın yayılmacılık hevesinin Türkiye’yi II. Sevr’e sürükleyeceğini iddia etti. (Cumhuriyet, 4.9.13, sayfa 6)

http://cumhuriyet.com.tr/?PHPSESSID=6prvrobp9jtsmhkvl12ffkf9jlm213dtjk4upg25dog4po9vjk00&im=em&xl=empopup&em=cu/cumhuriyet/w/c0604.html

===================================

 

KADÜKLEŞEN “YENİ ANAYASA” TASARIMI ÜZERİNE SAPTAMA ve ANIMSATMALAR


KADÜKLEŞEN “YENİ ANAYASA” TASARIMI ÜZERİNE

SAPTAMA ve ANIMSATMALAR

Prof. Dr. Ahmet SALTIK
ADD Bilim-Danışma Kurulu Yazmanı
Ankara Üniv. Tıp Fak.
www.ahmetsaltik.net 

“Elsiz ayaksız bir yeşil yılan,
yaptıklarını yıkıyor Kemal!”
Attila İlhan

Anayasalar, klasik olarak “Toplumsal Sözleşme” biçiminde tanımlanır

(JJ Rousseau; Du Contrat Social ou Principes du droit politique, 1762).

Sözleşmede tarafların özgür istençleriyle yer almaları vazgeçilmezdir.
Tersi durumda sözleşme yok hükmündedir.

Anayasa “yapılırken” taraflar kimlerdir? Devlet ve toplumdur.

Tarafların temsilcileri kimlerdir?
Devleti Hükümetin, halkı da TBMM’nin temsil ettiği söylenir.

Première édition, Amsterdam, 1762.

Ancak AKP Hükümetinin, TBMM üzerinde belirgin bir denetimi, yönlendirmesi açıktır.
Dahası, Prof. Ayman’a göre “TBMM, AKP Usulü Darbeyle Askıya Alınmıştır!”
(http://ahmetsaltik.net/tbmm-akp-usulu-darbeyle-askiya-alinmistir/, 8.7.13)

Yürürlükteki Anayasanın temel aldığı Güçler Ayrılığı ilkesi ayaklar altındadır. Başbakan RT Erdoğan, güçler ayrılığının kendisine “ayak bağı” olduğu kanısındadır (18.12.12, basın).

Öte yandan halkımızın TBMM’de adil temsili de söz konusu değildir!

“Geçerli” oyların % 49,83’ünü (toplam oyların ise yalnızca %40’ını) alan iktidar partisi AKP, Meclis’te 327 / 550 = % 60 temsil ağırlıklıdır. 10 oydan 4’ünü almış ama TBMM’de 10 sandalyeden 6’sını ele geçirmiştir. 3 Kasım 2002’de ise toplam 42,4 milyon seçmenden 10,808 milyon oy alarak, % 25,5 oranında oy yani 1/4 oy ile TBMM’de 363 / 550 vekille, %66 ya da 1/3 oranında temsil edilmiştir.

Bu durum, ağır temsil adaletsizliği üzerinden son derece sakıncalı bir meşruiyet sorunu doğurmaktadır. Platon‘dan bu yana geçen yaklaşık 2400 yılda (MÖ 427 –
MÖ 347) demokrasinin hala “doğrudan demokrasi“ye geçemeyişi bir yana,
temsili demokraside bile bu denli sorunlu oluşunun sürmesi acı bir ironidir.

Söz konusu sayısal tablo ile AKP, hiçbir uzlaşmaya girmeden, halkoylaması ile dilediği gibi Anayasal düzenleme yapabilecek durumdadır. Anayasa’nın 175. maddesi,
anayasa değişikliklerinin nasıl yapılacağını düzenlemektedir. Buna göre 3/5 oy,
-330 kabul- halk oylamasında da onanmak koşulu ile anayasa değişikliği için yeterlidir. AKP’nin 4 oy eksiği vardır ki, bu durum pek sorun olacağa benzememektedir.

Oysa bırakalım kökten “yeni Anayasa” yapmayı, sınırlı değişiklik için de meşru zemin yoktur. Basın susturulmuş, öncü aydınlar ve askerler yaygın olarak gözaltına alınmıştır. 4-6 yılı da aşan tutukluluk süresi (!) peşin cezaya dönüştürülmüştür. Bu insanlarımız “rehin, tutsak” alınmış, adeta canlı kalkan olarak tutulmaktadırlar. İkiyüzlü Batı, bunca insan hakları çiğnemine (ihlaline) suskundur. Ne hikmettir ki, 3 adet yargı paketi çıkarılmış ama azılı katiller sebest kaldıkları halde yurtsever asker – sivil aydınlar hala tutukludur. TBMM, ucube “özel yetkili mahkemelerin” bu tutsakları tutuksuz yargılamasını sağlayacak netlikte yasal düzenleme yapmaktan aciz midir?
(Son olarak Temmuz 2013 başında Anayasa Mahkemesi’nin yargılamada terör suçları için 10 yıllık tutukluluk süresini Anayasaya aykırı bulup iptal etmesi bile, 4-6 yıldır tutuklu yargılanan sanıkların serbest bırakılmasını ne hikmetse sağlayamamıştır!?)

AKP iktidarının Türkiye’yi içine sürüklediği açık dinci faşist iklim; özgürce, demokratik ortamda bir anayasa değişikliği yapılmasına asla ve asla elverişli değildir.

Bu asimetrik küresel oyuna gelinmemelidir.

Partiler Arası Uzlaşma Komisyonu’na eşit üye verilmesi aldatıcıdır. Bu Komisyon’da oybirliği yöntemi getirilmesi tuzaktır. Anayasa değişiklikleri kapsamı bakımından bir sınırlama yoktur. Dolayısıyla Komisyon’da uzlaşılamayan konular, asıl Komisyon olan Anayasa Komisyonu’nda, AKP’li üyelerin oylarıyla dikte edilebilecektir. Acı örnekleri yaşanmıştır.. Son olarak 4+4+4 ucube yasa teklifi ilgili TBMM Komisyonunda görüşülürken Başkan Nabi Avcı (şimdi Milli Eğitim Bakanı!) muhalefet milletvekilleri
fiilen salonda yok sayılarak, konuşturulmayarak, dahası kaba güçle salondan çıkarılarak, hatta darp edilerek geçirilmiştir!

Ayrıca, hükümetin Genel Kurul’da ezici bir çoğunluğu olduğundan, bu aşamada da
son söz pratik olarak AKP’nindir. 330 oy, halkoylamasına sunulmak koşuluyla
Anayasayı değiştirmeye yetmektedir.

Federasyon, yerel özerklik, vatandaşlık tanımı konularında BDP vd. ile pazarlık temelli açık / örtük işbirliği yapılabilecektir. Nitekim BDP, önceki tümcede değinilen istemleri karşılanırsa Başkanlık rejimi için AKP’ye destek verebileceğini açıklamıştır.
Bu partinin TBMM’de 30 üyesi vardır (+5 vekil de tutuklu).

Bu durumda, gizli oylamada MHP ve CHP’den örtük desteklerle 367 eşiği bile geçilebilir ve Cumhurbaşkanı götürmezse, halk oylamasına bile gidilmeksizin Anayasa,
dış merkezlerin de istediği ve hatta dayattığı yönde, kritik biçimde değiştirilebilir.

  • Ülkenin yazgısı asla tehlikeye atılamaz! 

12 Eylül Anayasası, 1982’den bu yana 3 onyılda Türkiye’yi küresel ekonomiye dönüşümsüz biçimde eklemlemiştir. Gerekli “yumuşatma” ekonomik – politik – düşünsel eksenlerde başarılmıştır.

Ulusal mevziler yeterince dövülmüştür. Artık tabanda (altyapıda) yabanıl (vahşi) piyasa ekonomisi, tepede ise (üstyapıda) yer yer kısık tonda bile olsa sosyal devletten
söz eden bir Anayasaya tahammül yok! Toptancı biçimde hem alt – üstyapı uyumu sağlanacak hem de BOP kapsamında Türkiye tekil – ulus devletten koparılacak, özerk bölge – federasyon üzerinden bölünmeye hazırlanacaktır. Muhalefet edebilecek asker – sivil güçler zindanlarda tutsak – rehindir yıllardır! Balyoz’da 16 -20 yıl ve yaşamboyu hapis cezaları yağdırılmıştır; Ergenekon’da ise karar duruşması 5 Ağustos’a 1 ay kala çıkan ve 1 haftadır hüküm doğurmamış olan yukarıda değindiğimiz Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararı düşündürücüdür..

Bu bağlamda muhalefet partilerinin Uzlaşma Komisyonu’na üye vermeleri, demokratik ve hukuksal meşruiyeti olmayan Anayasa değişikliği sürecini meşrulaştırmaktan başka hiçbir işe yaramayacaktır. CHP ve MHP masadan kalkan taraf olmayacaklarını kezlerce açıklamışlardır. BDP ise açık pazarlık içinde kritik dengelerde maksimum avantaj peşindedir. İstediği ödünler bellidir :

  •  Öcalan’a af, yerel yönetimlerin güçlendirilmesi hatta özerklik,
    yeni vatandaşlık tanımı, 2. resmi dil ve giderek Kürdistan kurarak federasyona gitme ve Büyük Kürdisan ile de ülkemizden kopma..

AKP’nin de BOP Eşbaşkanlığı kapsamında benzer misyonlara atandığı apaçıktır.
MHP ve CHP, AKP’nin Başkanlık isteminden vazgeçmesini, Anayasa Değişkikliği Partilerarası Komisyonu’nun sürmesi için yeterli bulmaktadırlar. Peki BDP istekleri
ne olacaktır? Onlara bir itirazları yok mudur? Aşağıdaki BOP haritası günümüze dek yalanlanmamıştır, anlamı nedir?

BOP_haritasi

İdeolojisiz Anayasa ne demektir? Yeryüzünde böyle bir anaysa var mıdır?
Açıkçası ATATÜRK’ün ve ideolojisi 6 Ok’un ilkelerinin yadsınması mıdır?
Böyle bir Anayasa’ya CHP ve MHP “evet” diyecekler midir?

1982 Anayasası 17 kez değişiklik geçirmiş ve neredeyse 2/3’ü değiştirilmiştir. Dolayısıyla, “Darbe Anayasası” polemiğine artık yer yoktur. Kaldı ki, asıl anayasal darbe, 12 Eylül 2010 halkoylaması ile yapılmış, 26 madde değiştirilerek yargı bağımsızlığı yok edilmiş ve 3 ana erkten biri olan yargı, büyük ölçüde siyasal iktidarın yönlendirmesine açılmıştır. Öte yandan İktidarın başı, geçen yıl değiştirilen
26 maddeye “dokundurtmayacağını” belirtmektedir. Elde 1’dir.

Bu durumda girişimin “yeni anayasa” değil, “anayasa değişikliği” olacağı da netleşmiştir.

İktidarın niyeti bellidir; AB-ABD’ye verilen sözler, açık-gizli anlaşmalar doğrultusunda ülkemizin tekil (üniter) yapısı federasyona dönüştürülerek Başkanlık / Yarı Başkanlık rejimine geçilmesi, yurttaşlık tanımının değiştirilmesi, ilk 3 maddenin yeniden düzenlenmesi ile de Cumhuriyet’imizin değiştirilmesi teklif bile edilemeyecek
temel niteliklerinin dokunulmazlığının kaldırılması,

AB Parlamentosu’nun kezlerce dayattığı üzere Atatürk’süz (ideolojisiz!?) bir anayasa yapılması (!).. (Yeryüzünde ideolojisi olmayan tek bir anayasa varmış gibi!?..)
AKP’nin başlıca görevlerdir. Batı’nın AKP’ye, BDP’ye havucu – sopası ise
Anadolu Federe İslam Devletidir.

Yeni anayasa yapılması ise “asli kurucu iktidar” gücü ve meşruiyeti gerektirmektedir.
Bu açık, yalın ve kesin siyasal ve hukuksal zorunluk karşısında herhangi bir ödün verilmesi düşünülemez. Kaldı ki, yukarıda da belirtildiği üzere AKP zaten 12 Eylül 2010 değişikliklerine “Dokundurtmam!” demektedir. Şimdilik, toptancı bir girişimle “yeni bir anayasa” yapılması gündemde değildir. Rejimi parça parça başkalaştırma,
izlenen başlıca yol olarak gözükmektedir.

A Planı, bize göre, AKP ile masaya oturmamaktı. Bu taktik hata yapılmıştır.
Ancak yine de, dokunulmaz ilk 4 madde, bölünme riski doğuracak maddeler,
yerel özerklik, federasyon, başkanlık rejimi, tek resmi dil, vatandaşlık tanımı, laiklik, Devrim Yasaları gibi maddeler gündeme getirildiğinde, muhalefet partilerinin masadan kalkması kesin zorunluktur.

Fakat bunlar yapılmayacaksa, geri kalan da AKP – BDP – BOP süreci için asla “doyurucu” olmayacaktır. Dolayısıyla muhalefetin, Uzlaşma Komisyonu’na katılmasının hiçbir tutarlı yanı bulunmamaktadır.

Yine de yukarıda sayılan, Atatürk Türkiye’sinin sonu anlamına gelebilecek içeriklerin dayatılması durumunda muhalefetin gecikmeksizin durumu kamuoyu ile paylaşarak görüşmelerden tümüyle çekilmesi ve halkımızla birlikte meşru direnme hattı örmesi kaçınılmaz olacaktır.

AKP’nin kimi “oltalama” tuzaklarına kesinkes düşülmemelidir. Sıkı durulması durumunda, asıl örtük niyetini gerçekleştiremeyeceğini gören iktidar partisinin
yüz geri çekilmesi bile olasıdır!

B planı bağlamında, büyük iyi niyetle (açıkçası ham hayalcilikle!) 1982 Anayasası’nda 12 Eylül’ün izlerini silme ve daha çağdaş bir içerik yaratma olanağı yakalanabilirse -ki bunun ilk koşulu, 12 Eylül 2010 değişikliği ile yok edilen
yargı bağımsızlığı başta olmak üzere yitirilenlerin geri alınmasıdır-  kimi temel önermelerde bulunulabilir.

Örn. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, “akla ve bilime dayalı” bir devlet olarak da tanımlanarak yeni bir nitem (sıfat) daha kazandırılabilir. Dahası; Yasama, Yürütme, Yargı’ya ek olarak 4. bir erk olarak “Bilimsel akılcılık” gündeme getirilebilir. Anımsayalım, Büyük Atatürk bize tinsel (manevi) kalıt (miras) olarak akıl ve bilimi bırakmıştı.

Ayrıca tüm yurttaşlara insan onuruna yaraşır bir yaşam sağlayacak siyasal – sosyal – ekonomik – kültürel hakları güvenceleme gündeme getirilebilir. Somut örnek vermek gerekirse, sağlık-sosyal güvenlik-eğitim hizmetleri herkese hak; Devlete yüküm olarak tanımlanabilir ve Sağlık Bakanlığı bütçesinin merkezi yönetim bütçesinin 1/10’undan
az olamayacağı kurallaştırılabilir (DSÖ önerisi).

AKP iktidarının “Hedef 2023” sloganının içeriği nedir, çok dikkatle sorgulanmalıdır…
TBMM’de bu konuda Başbakan RT Erdoğan’a soru önergesi verilerek, “bağlayıcı” açıklama istenmelidir.

Türkiye’nin yakıcı ve son derece kritik, potansiyel tehlike ve tehditler içeren bir gündemi vardır. Ekonomik bunalım; ulusal gelirin %10’unu bulan çok tehlikeli cari açık,
süregen ve yüksek oranlı işsizlik, yoksulluk, gelir dağılımı uçurumu,
derin bölgesel kalkınma ayrımları, ayrılıkçı Kürt isyan hareketi, 23 Ekim 2011’den bu yana Van depremi sorunu.. AKP 2002 Kasım’ında hükümet olduğunda cari açık yalnızca 0,6 milyar $ idi (<1Bn $!) ; 2013 başında 100 (yüz!) katına ulaşarak 60 milyar $’ı aşmıştır! Toplam borçlar 221 milyar $ iken 700 milyar $’a dayanmıştır. IMF borcunun ödendiği safsatası ile nereye varılabilir? IMF borçları yabancı bankalardan alınan yeni döviz borçlarıyla kapatılmıştır. AKP 2005’te IMF’den 10 (on) milyar $ kendisi borçlanmıştır.

Dış politikada emperyalizme uyduluk, taşeronluk yapılarak, Ülkemiz, kadim komşularıyla savaşa sürüklenmektedir.

Tarihte sayısız örneği vardır; iç sorunlarla baş edemeyen iktidarlar gündem oyunlarına başvurmakta, faşizme kaymakta, hatta ülkeyi savaşa sürüklemektedirler. AKP de benzer yoldadır iktidarının 11. yılında. Öte yandan AB ve ABD eski gücünde değildir, ciddi sorunlarla boğuşmaktadırlar. Bu durumları bizim için hem lehte hem de aleyhte sonuçlar doğurabilir.

AKP’yi sürgit kullanma olanakları ve güçleri kalmamıştır. Duvara dayanılmıştır.
Sıra yaşamsal ödünlere gelmiştir. Bunlar da sözde Anayasa değişiklikleri ile
“ileri demokrasi” sanrıları (hezeyanları) içinde toplumu kandırarak  ve / veya dayatma ile kotarılmak istenmektedir.

BOP eşbaşkanı sadakat ve vefa borcunu eda edecek, Ortadoğu’da-Kuzey Afrika’da sınırları değişerek küçülen ülkelerden biri de Türkiye olacaktır. Çırılçıplak söyleyelim :

Vatan ve ulus bölücülüğü misyonu yerine getirilecektir. Ödülü (!), ANADOLU FEDERE İSLAM DEVLETİ olacaktır. Bu konjektür de iyi değerlendirilerek, içeride yükselen
halk muhalefeti akıllıca örülmeli ve yaratılacak sinerji  ile

  • AKP hükümeti erken seçime / istifaya zorlanmalıdır.

Son kamuoyu yoklamalarında AKP iktidarının oyları azınlık hükümeti düzeyine inmiştir.
Politik terminolojide geçtiği üzere RT Erdoğan “topal ördek” tir (lame duck).

Milyonlarca insan 40 gündür sokaklardadır ve “Hükümet istifa!” diye haykırmaktadır.
İktidarı geçelim, muhalefet 3 maymunları oynamayı daha ne denli sürdürebilir?

Muhalefetin, 27 Mayıs’tan bu yana çok ağır bedeller ödenmesine karşın 40. gününe giren halk isyanını gereğince değerlendir(e)memesi çok ama çok düşündürücüdür.

İyi saatte olsunlar, bir yerlerden “sinyal” mi beklenmektedir?? Nereden ve ne??

Anayasa değiştirilecekse; ilk 4 madde, devrim yasaları (174. md.), laiklik (24. md.) ve vatandaşlık tanımı (Anayasa md. 66 : Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür.) gibi Cumhuriyet’in vazgeçilmez temel niteliklerine dokunmamak koşuluyla bir anayasa yapmak üzere kamuoyundan yetki istenerek bu amaçla seçime gidilebilir ve temsil adaletine dayalı olarak %5’ten küçük seçim barajı, siyasal partilerde iç demokrasi, seçim ittifakı olanağı, sağlıklı seçmen kütükleri, oyların elle güvenilir sayımı.. sağlanarak oluşturulacak yeni TBMM
bunu yapabilir.

  • Gerçekte Türkiye, 2023’e, 100 yaşına varmadan bitirilip
    teslim alınmak istenmektedir.
  • Hedef Lozan’ın rövanşı ile yeni Sevr’in yaşama geçirilmesidir.

Etnik ve inanç temelli ayrışma çatışma toplumda tohumlanmaktadır ve fay hatları
kritik düzeyde derinleşmiştir. Türkiye hızla bir derlenme – toparlanma – rehabilitasyon sürecine girmek zorundadır.

Bu bağlamda tüm ulusalcı güçlerin bir büyük siyasal koalisyonu zorunludur.

Ülke ve ulus bütünlüğünü, iç ve dış barışı korumak en ivedi gündemdir.
Bunun dışında, Anayasa değişikliği / yeni anayasa yapımı,
Türkiye’yi bilerek oyalamaktan başka bir işlev görmez.

Sonuç                                    :

Anayasa değişikliği / yapımı güncel sorun değil, net bir gündem oyunudur.
Bu çok tehlikeli gidiş, AKP’nin ateşle dansı halkımıza yaygın olarak açıklıkla anlatılmalı ve bir ulusal muhalefet, güçbirliği hareketi yükseltilmelidir.
Yakıcı ve acil olan gündem ve gereksinim budur, gerisi sanaldır, oyalamadır,
gaflet (aymazlık) ve dalalettir (sapkınlık) ve hatta ihanettir..

MİLLİ MERKEZ olanağı,
ATATÜRK’te BİRLEŞTİK sloganı eşliğinde çok iyi değerlendirrilmelidir.

  • Atatürk’ün partisi CHP ve Türkeş’in partisi MHP, bu bağışlanmaz cürüme ortak olamaz, olmamalıdır! Bölücü anayasa tuzağına düşmemeli;
    dahası ülkemizi ve ulusumuzu bu görünür yıkımdam korumalıdır!

Prof. Dr. Ahmet SALTIK
ADD Bilim-Danışma Kurulu Yazmanı
Ankara Üniv. Tıp Fak.
www.ahmetsaltik.net

AKİL ADAMLAR ve Raporları Üzerine..

Dostlar,

Sayın Üzeyir Lokman Çaycı’nın “Akil Adamlar”başlıklı yazısı 14.4.13’te bize ulaştı.
Arşivledik zamanı gelince yararlanmak üzere..

Geçtiğimiz günlerde “akil” sakiller raporlarını verdiler Başbakan RT Erdoğan’a.
Rapor içeriği, RTE’nin isteklerinin “Akillerce” kağıda dökülmüşü..
Akiller sanki RTE’nin “Hık deyicisi”! RTE de BOP Eşbaşkanlığı gereği
bilmem nerenin.. Maşanın maşası..

Böyle olunca, muhafazakar – dindar, yurtsever – millici yurttaşımız Sayın Üzeyir Lokman Çaycı’nın yazısını yayımlamanın zamanı olduğunu düşündük. “Akiller” için
Sayın Çaycı’nın kullandığı anlamı (“Yiyici”) kullanmak istememiştik..

Bu kadim halk bu çirkin oyunu yutar mı? Yutmadıını ve yutmayacağını
31 Mayıs 2013 akşamı başlattığı ve 36. gününe giren İNTİFADA‘sı ile kanıtladı..

Zaman halkın değil, elbette RTE’nin ve topyekün yaktığı AKP’nin aleyhine akıyor.

Tarih, ondan ders almasını bilmeyen aptallar için bir kez daha tekerrür edecek!

Yazık, çok yazık..

AKP içindeki HEKİM MİLLETVEKİLİ meslektaşlarımız!

Başbakanla konuşmak ve O’nu ikna etmek, yatıştırmak zorundasınız..
Önce zorunlu bir mola (Kâbe’de 1 hafta tatil, ilaç ve psikoterapi destekli
yoğun rehabilitasyon), “kendine gelme” amaçlı..

Sonra da yumuşak geri çekilme; şimdiki gibi vuruşarak değil!..
En aklıselim yol bu..
Gecikmeyin, çok daha güç olur..

  • Akiller;
    tarih ve çocuklarınız sizi bağışlamayacak, raporunuzdan çok ve hep utanacaklar.

Teşekkürler Sayın Çaycı..

Sevgi ve saygı ile.
5.7.2013, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

=============================================

Akil Adamlar

Üzeyir Lokman ÇAYCI

 

 Akil, kelime olarak, «yiyen, yiyici» anlamına geliyor.

Günümüzde bu kelimeye adamlar eki ekleyenler Türk Milletini akılsız görmenin,

Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni dışlamanın öncülüğünü yapıyorlar.

Türkiye Cumhuriyeti Devlet Hastanelerinden, kurumlarından, “Türkiye Cumhuriyeti” ifadesini kaldıranların ihanetlerini okuyamayanlar ve “akil adam” nitelemesi altına girenler AKP karanlığına teslim olanlardır. Suç tezgâhlarında, zulüm meydanlarında Türk Milleti kimliğini yok etmeye çalışanlara destek olma kararlılığı
barışla, demokrasi sevdasıyla, özgürlükle ve vatan sevgisiyle asla izah edilemez!

 İkna odalarında artistler de var !

Sizin ne işiniz var demiyorum size, bizim burada ne işimiz var deyin :
Hülya Koçyiğit, Orhan Gencebay, Kadir İnanır?

Dökülen, kırılan, öldürülen, yok edilen, değerleri göre göre, sorgulayın,
kendi kendileriyle çelişen çağdışı zihniyetleri ve önünüze düşenlerin kimliklerini

Huzuru budayan, ekonomiyi çökerten, dışa bağımlı, problem üreten,
adaletsizliği, hukuksuzluğu içselleştiren bir iktidarın günahlarına yama olmayın!

Kâlp krizine bağlı ölümler 10 yılda %270 arttı

Son 10 yılda ilaç sarfiyatı %1150 arttı

Son 10 yılda hipertansiyon hastası %400 arttı.
Yani her üç kişiden biri hipertansiyon hastası.

10 yıl önce 950 bin olan ameliyat sayısı 10 yıl sonra 4,5 milyona yükseldi

10 milyon şeker hastamız var!

Hiçbir  zaman «doğruları» eğrilerin; «sanatı, gerçekleri, barışı, demokrasiyi» çirkinliklerin içlerinde aramayın

……

Toprak isimli bir kedi, ünlü cerrahlardan Kim’in yanına gider.
O’na «Efendim ben kartal olmak istiyorum.» der.

Kim : «Sevgili Toprak, niyetini çok iyi anlıyorum. Elbette kanatlı olmak kedi milletinin gücüne güç katacaktır. Ama elimdeki imkan ve formüllere göre bu iş oldukça zor,
sana bir ilaç karışımı vereceğim, bunu bir ay süreyle ve aç karnına iç… Bünyende
ne gibi değişiklikler olacak, ne gibi hâllere dönüşeceksin, bunu zaman gösterecek…»

Kim birkaç saat süren bir çalışmayla ona bir ilaç hazırlar. Hangi ölçülerde ne zamanlar alınacağını da tarif eder. On gün sonra Toprak’da fareyi andıran değişiklikler başlar.
Ha yarını, ha bir hafta sonrayı bekleyeyim, Doktor Kim’in tavsiyesine uyayım der.
Ve bir ay sonra, tam bir fareye dönüşür.  Koşa koşa Kim’ın yanına gider. Kim masası başında uyuklamaktadır. Masaya tırmanır ve tarla faresi gibi bir görüntüsüyle
O’nu uyandırır : Bak beni ne hale soktun… Ben kanatlanıp kuşları kolayca avlayacak hale girmeyi, heybetli bir şekilde görünmeyi beklerken sen beni kendi milletim tarafından avlanacak hale dönüştürdün, diye çıkışır.

Kim kaşlarını çatar ve ona : «Bak Toprak, buraya kadar gelip kendi doğal halini değiştirmek isteyen sensin. Hâline şükredip, ke(n)dice yaşasaydın, fareye dönüşme riskine girmezdin. Bak daha fazla konuşursan boş ver kanatlanıp uçmayı,
kedi gibi kendini savunmak için tırmalamayı ya da kaçmayı bile beceremezsin. Süpürgeyle kafanı ezerim ha!» der.

Tarih : 06.04.2013

Zonguldak’ta Türk Bayraklarıyla yürüyen gençlere,

  • “Türk Bayrağı taşımak izine tabidir.”

diye polis engel oluyor.

  • PKK bayrağı taşıyanlara ses çıkartmayanlar
    Türk Bayrağı taşıyan gençlere engel oluyorlar!

Şimdi anladınız mı şerefli Türk Subaylarının, vatanseverlerin ve kahramanların
hangi gayelerle tutuklandıklarını?

Her şey Türk Milleti aleyhindeki kötü niyetleri, farklı kimlikleri, gizli emelleri, sinsi eylemleri, tehlikeli projeleri, yıkıcı tavırları, bölücü işbirlikçilikleri gizlemek için yapılıyor

Bazı Avrupa ülkelerinde Türk çocuklarına yetkililer tarafından el konulduğu ve çocukların ailelerinden koparıldıklarını duyuyoruz. Konu feryatlarla, çığlıklarla duyurulmasına rağmen AKP yöneticileri bu yönde gıklarını dahi çıkarmamaktadır. Hatta AKP yöneticilerinin bu el koyma işlerinde parmaklarının olduğu bile sorunlu bölgelerde konuşulmaktadır.

12 Türk adasının Yunanistan tarafından işgal edilmesine seslerini çıkarmayan AKP’li yöneticilerin yüzlerce Türk çocuğunun annelerinden ve babalarından koparılmalarına neden ses çıkarmadıklarını belki Ergün Poyraz’ın tutuklanmasına sebep olan «Takunyalı Führer» isimli kitabını okuyarak yorumlayabilirsiniz.

Türkiye’de kitap yazmak, gerçekleri ifade etmek, İslâm’ın kurallarını hatırlatmak, Müslüman maskeli yöneticilerden, inançlıyız demelerine rağmen yoldan, çizgiden çıkan yandaşlardan insanî ve İslâmî hassasiyetler beklemek mümkün değil.
Aksine onlar silahsız insanlara silah çekmek, güçsüz insanlara güç gösterisinde bulunmak gibi, Türk Milletinin şanına uygun olmayan davranışlar sergilemekten çekinmiyorlar. Gerçi bu kişilerin Türklükle, Türkiye Cumhuriyetiyle, milliyetçilikle, ulusalcılıkla, vicdanla, Müslümanlıkla, Peygamberimizle (S.A.) araları da pek iyi değil. Zaman geliyor milliyetçiliği ayaklarının altlarına aldıklarını,
zaman geliyor vatansevgisini ezdiklerini – ezeceklerini soylüyorlar.

Irak’ta, Libya’da, Suriye’de ve Türkiye’de şehit edilen her Müslümanın şehadetinden AKP yöneticileri sorumludur. Bu gafillerin uzaktan kumanda edilenlerin günahlarına
ortak olmayın. Eğer umursamazlıklarınız devam ederse musibet sizin de üzerinize çöreklenebilir.

  • Türkiye’yi Lübnan’laştırmayın, Irak’laştırmayın.

Kevser Suresi’nin mealini bile size çarpıtırarak açıklayan Recep Tayyip Erdoğan’a ve dün söylediklerini bugün yalanlayan yandaşlara kesinlikle güvenmeyin ve inanmayın

Bugüne kadar girmedikleri yerlere gidiklerini söyleyerek, görmedikleri gerçekleri bildiklerini söyleyerek, sevmedikleri değerleri seviyormuş gibi yelpazelenerek,
size dindar olmadıkları hâlde dindar gibi görünerek sizi, sizin gibi olanları,  ALLAH’a (C.C.) inananları aldattılar.

Yani on yıllık AKP iktidarının temelinde ihlâs yok, Prof. Dr. Necmettin Erbakan’ın gözlerinin açık gitmesine sebep olan bir vefasızlık ve açık bir  ihanet var.

Milli Türk Talebe Birliği’nin kenarından geçemeyenler MTTB’lilik aldatmalarıyla
siyaset dairelerini büyüttüklerine inandılar. Sizi bu şekilde de aldattılar. Bu kişilere sorun, MTTB Genel Başkanlarından Rüştü Ecevit, bu kuruluş bünyesindeki Sosyal İlimler Enstitüsü Müdürlüğünü yapan Ahmet Eskinus, Tiyatro Müdürü Abdüsselam Uluçam gibi o zamanın insanları bugün neden kendi aralarında değiller?

Merhum Necip Fazıl o zamanlar neden o kişilere tepki gösterdi? Dengesizliği, vefasızlığı kimler yapmışlardı. Necip Fazıl neden ülkücülerin arasına girerek
“O ve Ben” isimli eserini Ortadoğu Gazetesi’nde yayınlama yoluna girdi?
Bu sorulara verilecek cevaplar o zamanlarda günümüzdeki yaşananların bir işareti idi. 

13 Kasım 2006 tarihli Hürriyet gazetesinde kapatılan Refah Partisi’nin Genel Başkanı ve eski başbakanlardan Necmettin Erbakan’ın, AKP’ye yeni bir benzetmede bulunarak, “İktidara geldiğinde Afyon Hindisi gibi kabarıyordu,
dört yılda tüyleri döküldü altından leylek çıktı.” demesi ve AKP’nin kurulmasında
İsrail’in parmağı olduğunu öne sürmesi bugünkü karışık AKP siyasetiyle de tescilleniyor!

  • Emperyalist güdümlü olmak Müslüman olmamanın bir ifadesidir.

Irak’ta, Libya’da Suriye’de Müsluman katliamlarına öncülük yapmak, çoluk çocuk demeden inanan insanları katlettirmek Müslüman olmamanın göstergesidir.
NATO’nun Libya’da ne işi var demesine rağmen ertesi günü İzmir’den kaldırtılan Amerikan uçaklarıyla bombalattırarak, Libya’ya saldırıya destek olmak hatta
kan dökülmesine öncülük yapmak Müslüman olmamanın ifşa edilmesidir.

Ankara, 14.04.2013