RTE: Dün; Yargıyı Göreve Çağırıyorum..
Bugün; Artık işim bitti, Yargıyı Görevden Alıyorum
Yorumsuz…
Sevgi ve saygı ile.
21 Ocak 2014, Ankara
Sevgi ve saygı ile.
21 Ocak 2014, Ankara
Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net
RTE: Dün; Yargıyı Göreve Çağırıyorum..
Bugün; Artık işim bitti, Yargıyı Görevden Alıyorum
Yorumsuz…
Sevgi ve saygı ile.
21 Ocak 2014, Ankara
Sevgi ve saygı ile.
21 Ocak 2014, Ankara
Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net
Dostlar,
Geçen yıl 4.5.2012’de sitemize koyduğumuz
“Tutuklu ve Hükümlülerin Ulusal ve Uluslararası Hukukta Hakları”
başlıklı kapsamlı bilimsel makalemizi, görülen gerek üzerine arşivden öne çekerek
bir kez daha Türkiye kamuoyunun ve ilgililerin dikkatine ve bilgisine ısrarla sunarız.
Sevgi ve saygı ile.
15 Ocak 2014, Ankara
Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net
================================
Dostlar,
Tutuklu ve hükümlülerin ulusal ve uluslararası hukuktan kaynaklanan haklarına ilişkin bu sitede epey dosya yer aldı..
Ölümün eşiğine gelmiş tutuklu-hükümlüler için ulusal-uluslararası bağlayıcı
hukuk kurallarını sıklıkla ortaya koyarak bunlara uyulmasını ve devlete emanet olan
bu insanların can güvenliklerinin, yaşam haklarının korunması gerektiğine
hep ama hep işaret ettik.
Bu bağlamda, İstanbul Barosu Dergisi‘nde (Kasım-Aralık 2011, syf. 12-28) ve
TEORİ Dergisi’nde yer alan (Aralık 2011, syf. 36-59) 24 sayfalık kapsamlı makalemizi de sitemize koymuştuk (17 yoğun word sayfası; http://ahmetsaltik.net/tutuklu-ve-hukumlulerin-saglik-haklari/, 4.5.2012)
Yine bu bağlamda Ulusal Kanal’da 3 programa katılmıştık (9 Ekim 2011 Merhaba Sağlık Programı – Dr. Rifat Yücel ile; Nurzen Amuran DOSYA Progr. 22.12.11, TTB Başkanı
Dr. Eriş Bilaloğlu, Nilgül Doğan; Nurzen Amuran’ın DOSYA Progr., 26.4,12, Dr. Aytun Çıray, CHP Uşak Mv. Av. Dilek A. Yılmaz ve biz..)
Ayrıca, Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde 6. sınıfta Halk Sağlığı intörnlük eğitimi alan tıp öğrencilerimize (hekim adaylarımıza) staj sonunda verdiğimiz seminer ödevi kapsamında da bu konuyu işledik, dikkate getirdik. Geleceğin hekimlerinde,
bilimsel bilgiye dayalı bir “Türkiye gerçeklik algısı” ve duyarlık gelişsin istedik.
Önceki dosyalara, word belgelerine ek olarak bir de power point yansılarıyla sunalım istedik. 63 yansıdan oluşan bir tür makale özetimizi paylaşıyoruz.
Ceza ve tutukevlerinde hiç kimse ama hiç kimse hastalanarak ölmemeli.
Sağlık durumları elvermediğinde bu insanlar tutuksuz yargılanmalı, sağaltım almalılar.
Tersi Türkiye’ye hiç ama hiç yakışmaz; bizi acıya ve utanca boğar, boğmalıdır.
Ayrıca AİHM’nin çok net bir kararı var, bunu da sitemize koymuştuk..
(http://ahmetsaltik.net/aihm-agir-hastaligi-olan-tutuklularin-tahliye-edilmemesi-ayrimciliktir/, 13.3.13)
AYDINLIK Gazetesi’nde konuya ilişkin bir söyleşimiz yayımlanmıştı (24.10.11)
Ne var ki Türkiye, bu aralar yapay biçimde, dış kökenli olarak sözümüz ona
bir “AÇILIM” (!?) sürecine kilitlenmiş durumda!?
Ama ceza ve tutukevlerinde hastalar, ağır – ölümcül hastalar için saat durmuyor..
Bu çok emekli çalışmayı okumak için lütfen tıklayınız..
Tutuklu ve hükümlülerin sağlık hakları
Sevgi ve saygı ile.
4.4.13, Ankara
Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
Devrim Şehidi Necip Hablemitoğlu’nu 11 Yıl Sonra Gene Anma…
Devrim Şehidimiz Necip Hablemitoğlu hocamızı
18 Aralık 2013 Çarşamba günü saat 13:00’te
Karşıyaka mezarlığındaki gömütü başında anıyoruz.
(Karşıyaka Mezarlığı 5 no’lu kapı 22. Cadde bitimi)
Konuşmacı: Prof. Dr. Ayhan Filazi
ADD Genel Başkan Yardımcısı
ADD Genel Merkezi
===========================
Dostlar,
18 Aralık 2002 ……… 18 Aralık 2013..
11 uzuuuun yıl..
Cinayet hâlâ örtülüyor..
Bilinçli sis perdesi kaldırılmıyor..
Bu davranışla birkaç kuş vuruluyor..
Halka ve aydınlara korku salınıyor her şeyden önce..
“Kim vurduya gitme” korkusu (fobik reaksiyon) oluşturuluyor
ve bu yolla etkili muhalefet engelleniyor..
Toplumsal ruh sağlığına ağır ve kalıcı bir travma indiriliyor;
bu yolla da bireysel ve toplumsal özgüven duygusu yıkılmaya çalışılıyor.
…..
Sosyal psikolojik / politik psikolojik irdelemeler sürdürülebilir..
Tüm bunları engellemek adına,
bizlere emanet ailesi ile dayanışma adına ve vefa adına
benzer aydın cinayetlerine karşı durma adına..
……
18 Aralık 2013 Çarşamba günü saat 13:00’te
Karşıyaka Gömütlüğünde O’nu birlikte analım..
(Karşıyaka Mezarlığı 5 no’lu kapı 22. Cadde bitimi)
Sevgi ve saygı ile.
16.12.13, Ankara
Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
Dostlar,
Meslektaşımız Sayın Dr. Taner Özek‘ten (Radyoloji Uzmanı) ulaşan
bir karikatürü paylaşalım..
Dr. Taner Özek’ten karikatür : Öğretmenler Günü (24 Kasım 1928…)
Teşekkürler Sevgili Taner Özek..
Sevgi ve saygı ile.
28.11.13, Ankara
Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
Not : Sn. Dr. Özek’in başkaca çizimlerine ve bir toplu çizim kitapçığına sitemizde daha önce yer vermiştik..
* 12 Eylül Karikatürleri..
http://ahmetsaltik.net/2013/09/14/12-eylul-karikaturleri/
Dostlar,
Efsane Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel‘in oğlu
“Can Baba” dan (Can Yücel) derin iletiler içeren bir şiir..
Mustafa Kemal Paşa, bir gün, yanında bulunanlara
Yanındakiler doğal olarak görüşlerini bildirirler- Sonra Hasan-Âli söz alır;
“Paşam,” der; ”
****
İyi okumalar..
Sevgi ve saygı ile.
26.9.13, Ankara
Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net
=====================
Her Şey Sende Gizli
. . . . . .
Yerin seni çektiği kadar ağırsın
Kanatların çırpındığı kadar hafif..
Kalbinin attığı kadar canlısın
Gözlerinin uzağı gördüğü kadar genç…
Sevdiklerin kadar iyisin
Nefret ettiklerin kadar kötü..
Ne renk olursa olsun kaşın gözün
Karşındakinin gördüğüdür rengin..
Yaşadıklarını kâr sayma:
Yaşadığın kadar yakınsın sonuna;
. . . . . .
Ne kadar yaşarsan yaşa,
Sevdiğin kadardır ömrün..
Gülebildiğin kadar mutlusun
Üzülme, bil ki ağladığın kadar güleceksin
Sakın bitti sanma her şeyi,
. . . . . .
Sevdiğin kadar sevileceksin.
Güneşin doğuşundandır doğanın sana verdiği değer
Ve karşındakine değer verdiğin kadar insansın
Bir gün yalan söyleyeceksen eğer
. . . . . .
Bırak karşındaki sana güvendiği kadar inansın.
Ay ışığındadır sevgiliye duyulan hasret
Ve sevgiline hasret kaldığın kadar ona yakınsın
Unutma yağmurun yağdığı kadar ıslaksın
Güneşin seni ısıttığı kadar sıcak.
Kendini yalnız hissetiğin kadar yalnızsın
Ve güçlü hissettiğin kadar güçlü.
Kendini güzel hissettiğin kadar güzelsin..
. . . . . .
İşte budur hayat!
İşte budur yaşamak bunu hatırladığın kadar yaşarsın
Bunu unuttuğunda aldığın her nefes kadar üşürsün
Ve karşındakini unuttuğun kadar çabuk unutulursun
Çiçek sulandığı kadar güzeldir
Kuşlar ötebildiği kadar sevimli
Bebek ağladığı kadar bebektir
Ve her şeyi öğrendiğin kadar bilirsin, bunu da öğren,
Sevdiğin kadar sevilirsin…
Can YÜCEL
Ancak bunu ülkemizin “nasıl” başarabileceğinden söz etmemiş hiç,
Dileriz, bu yazısının devamı olarak 2. bir makalesinde önerilerini de sunarlar..
Sevgi ve saygı ile.
17.9.2013, Ankara
Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net
=================================
Bağımsızlığa Veda!
Prof. Dr. Ayhan Filazi
ADD Genel Başkan Yardımcısı
İnsanoğlunun birey olarak iyiliği ve huzuru ile insanlığa katkı koyabilmesi için
tam bağımsız özgür bir ulusun mensubu olması gereklidir. Tarih boyunca
Türk ulusu gibi tam bağımsızlık ruhuna sahip uluslar olduğu gibi,
bağımlılığı karakter durumuna getirmiş uluslar da elbette vardır.
Türk ulusu tam bağımsızlığını kazanmak için yalnız emperyalistlerle değil aynı zamanda başındaki yerli işbirlikçileriyle de mücadele etmiş ve son darbeyi 9 Eylül 1922’de İzmir Kordon rıhtımında vurarak kendi tam bağımsız cumhuriyetini kurmuştur.
Bilindiği gibi insandan başka öbür hayvanlar evcilleştirilince bağımlı hâle gelirler ve
bu özellik onların karakteri haline gelir. Bağımlılık veya biat kültürü, insanın özgür iradesinin kaybolmasına yol açarak insanlık onurunun yok olup gitmesi demektir.
İnsanla hayvan arasındaki en önemli fark budur.
İç veya dış düşmanlar tarafından para, kadın, şan veya makamla satın alınabilecek karakterde olan insanların yönettiği, emperyalist güç odaklarının para ve propaganda olanaklarıyla desteklenmiş kişilerin söz sahibi olduğu bir ülke bağımsız olamaz.
Bir ülkenin ekonomisi küresel sömürü şebekelerine teslim edilmiş, ödeyemeyeceği ölçüde aşırı borçlandırılmış ve özelleştirme adı altında bütün önemli işletmelerini satmışsa, bağımsızlığını da satmış demektir.
Üstelik yabancı sermayeye sınırsız olanak sağlamış, ulusal ekonomisini çökertmiş, sıcak paranın insafına terk edilmiş, kendi yurttaşını kendi ülkesinde yabancıların yanında işçilik yapmaya mahkum etmiş bir ülke bağımsızlığına çoktan veda etmiş demektir.
Üstüne üstlük tüm bu olumsuzlukları olağanüstü gelişme, iyileşme, çağ atlama, modernleşme gibi laflarla yutturmaya çalışan gazeteci ve siyasetçilerin etkisinde kalan bir ulusun bağımsızlığı da tarih olmuştur.
İleri demokrasi safsatası ile ülke içinde kabile devletçiklerin oluşumuna yol açan yasal düzenlemeleri yapan; dil, bayrak, yurt, kültür ve hedef birliğini yok etmiş bir ülke bağımsızlıktan bahsedemez.
Geleceğe dönük özgün projeler üretemeyen, ulusal bir gelecek inşa etme istencinden yoksun, kendini tümüyle günün koşullarına, esen rüzgara bırakmış, hatta bütünüyle küresel sermayenin emrine girmiş bir ülke ve ulus, hemen oturup bağımsızlığını yeniden gözden geçirmelidir.
Emperyalistlerin her saniye televizyon ve bilgisayar ekranlarından akan kokuşmuş kültürüne, evlendirme programlarına, bilgiye dayanmayan yarışma programlarına, televole kültürüne ve bilgi kirliliğine sunuk (maruz) kalan bir ulus, ulus olmaktan da çıkmıştır.
Bir ülkenin yöneticileri yabancı ülkelerde kendi ulusundan habersiz, ulusunun aleyhine gizli anlaşmalar yapıyor ve bunlar sorgulanmıyorsa o ülkede bağımsızlıktan
söz edilemez.
Bir ülkede hukuk, siyaset, eğitim, kültür, ekonomi ve inanış küresel odaklara
teslim edilmişse ve bu durumu çağdaşlaşma olarak pazarlayanlar itibar görüyorsa bağımsızlık sözcüğünün amlamı çoktan unutulmuştur.
12.8.2013, Ankara
Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net
========================================
Hastayı avucundan tanıyan sistem
Sisteme nasıl kayıt yaptırılacak?
Bir kişinin daha önce sistemde kaydı yoksa aygıta her iki elinin avuç içindeki
damar bilgileri okutularak kaydı yapılacak. Daha sonraki başvurularında da
kimlik doğrulaması için tek elinin cihaza okutulması yeterli olacak.
Sistem onay verdiğinde hasta sağlık hizmetinden yararlanabilecek.”
“Sistemin hatasız işleyebileceğini gösterdik”
Hastanın avuç içi damar bilgileri SGK’nın Medula sistemine kaydolduğu için bir
başka sağlık kurumuna başvurduğunda da kimlik doğrulama yapılabileceğini anlatan Aral, pilot uygulama kapsamında sisteme ilk kaydın 27 Haziran 2011’de yapıldığını bildirdi.
Sistemin kurulmasında görev alan bilgisayar mühendisi Güçlühan Kuzkaya da
kimlik doğrulamada en güvenilir biyometrik sistemin, avuç içi damar tanıma sistemi
olduğunu söyledi. Bunun kişiyi tanımlamaya değil doğrulamaya yönelik bir sistem olduğunu anlatan Kuzkaya,
Güncelleme : 31.7.13 (29.7.13 günü yazdıklarımıza eklemeler..
Son binyıldır Ankara Büyükkent Belediye Başkanı olan zat,
Kimya Mühendisleri Odası’nın kentin şebeke suyunda çok yüksek Alüminyum saptanması karşısında panik içinde..
Öylesine zavallı ve aciz, dolayısyla tehlikeli tepkiler veriliyor ki!
Kimya Mühendisleri Odası’nın yetkilleri hakkında, gerçek dışı bilgiye dayalı olarak halkı galeyana getirmekten dava edecekmiş!?
İ. Melih Gökçek’in gerçekten namuslu ve ehil danışmanlara ivedi gereksinimi var.
Geçmişte bir Bölge Halk Sağlığı Laboratuvarı’nın müdürlüğünü yapmış bir
uzman hekim olarak biz Gökçek’e danışman olsaydık (!) şunları söylerdik :
1. Sav doğru mu, hemen nesnel inceleme yaptırın. Yazın su tüketimi arttığından, arıtma amaçlı kullanılan Aluminyum sülfatın çöktürülmesi için yeterince süre beklemeden sisteme veriliyor olabilir.. Geçen yıl Sağlık Bakanlığı yüksek Alüminyumu kabul etmiş ve rezervuara bir fabrikanın yüksek alüminyum içeren
atık su deşarjının karışmasını gerekçe göstermişti.. Özürü kabahatinden büyük!
Dolayısıyla yalanlamak yetmez, yanlıştır.
2. Kimyasal su analizi için olağan koşullarda temiz bir cam şişeye 1 litre su almak yeterlidir. Örnek almanın özel süreci yoktur. Su analizleri (kimyasal, mikrobiyolojik, fiziksel vd.) 5996 sayılı yasanın 27. maddesi gereği Sağlık Bakanlığı yetkisindedir ve suda alümnyum ölçümü de yasal olarak yetkili Ankara İl Sağlık Müdürlüğü
Halk Sağlığı Laboratuvarı’nda yapılmıştır. Yurttaşlar, döner sermayece belirlenen üceti ödeyerek bu Laboratuvarlardan hizmet alma hakkına sahiptirler.
Kimya mühendileri teknik olarak kendileri de bu ölçümü yapabilirlerdi. Bu davranış fennen (teknik olarak) doğru ama usulen yanlış olurdu. Bu hata da işlenmemiştir.
Sonuçlar resmi ve geçerlidir. Mikrobiyolojik örnek alma tekniği özel eğitim gerektirir, Halk Sağlığı Laboratuvarı, bu örnek alma koşullarından emin olmak isteyebilir ve
bu gerekçeyle örneği incelemeyi reddedebilir. Bu takdirde de yetkili bir sağlık personelinden yararlanılabilir örnek almada..
3. Kimya Mühendisleri Odası, TMMOB yasasından kaynaklanan hak ve yetkilerini kullanarak halka karşı görevlerini yerine getirmişlerdir. Tersini yapmaları (görevlerini yapmamaları!) suç olabilir ama bu eylemleri doğrudan sorumlulukları içindedir.
Verileri de bilimsel olarak doğru ve geçerli olup, dolayısıyla yasal olarak koğuşturulmaları olanak dışıdır.
4. Ortada bilimsel olarak geçerli ölçümler olduğundan ve bu durum halk sağlığı için açık – somut – yakın tehlike yarattığından, bırakın açıklanmamasını, derhal uygun araçlarla kamuuoyuna ve yetkili kamu makamlarına bildirilmemesi suçtur.
Kimya Mühendisleri Odası Ankara Şubesi’nin Türk Ceza Yasası md. 185 uyarınca
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunma hak ve yükümü vardır. Durumu basından öğrenen Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın da
res’en (kendiliğinden) yasal işlem başlatma sorumluluğu vardır.
5. Yapılacak şey, hatayı kabul etmek ve halktan özür dileyerek derhal gerekli önlemleri almaktır. Halkın bilgilenme hakkını kullanmasına saygı göstererek
sorunu saydamlıkla yönetmektir. Bu sorun yemin ederek çözülmez, komik hatta suçlu olursunuz. Böyle yaparak, belki, Türk Cea Yasası md. 185’te yer alan kusursuz sorumluluğa dayalı yaptırım uygulanması olasılığından kurtulabilirsiniz.
6. Tek tek yurttaşlar bu sorun bağlamında Bilgi Edinme Yasaı bağlamında sizdden açıklama isteyebilirler ve teker teker ya da birlikte aleyhinize maddi – manevi giderim (tazminat) ve ceza davaları açabilirler.
7. Kimya Mühendisleri Odası’nın tek bir eksiği vardır, o da basından öğrendiğimiz ölçüde, örnek alımları ve yetkili laboratuvara ulaştırılması sırasında Noter bulunmayışıdır. Bu edim de yerine getirilseydi eylem 4/4’lük olacaktı.
Bunun için hala geç değil.. 2 taraf (Belediye ve Kimya Müh. Odası) için de..
Sonuç olarak İ. Melih bey, yavuz hırsızın ev sahibini bastırması, halka unutturma
numaralarını bu halk “yemez” artık, ayağınızı denk almak zorundasınız..
Aklınızı da, danışmanlarınızı da bürokratlarınızı da gözden geçirmek zorundasınız.
5 milyonu aşkın insanın sağlığıyla oynamanın vebali sizi ezer de geçer de..
Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 31.7.13
Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net
================================
Dostlar,
Ankara belediyesinin, Başkan İ. Melih Gökçek’in skandalları bitmiyor..
İçişleri Bakanlığı neden soruşturma açmıyor??
Geçen yıl Temmuz’da da benzer sorun yaşanmış ve biz bu siteden gerekli açıklamalrı yapmış, kimi sorular sormuş ve önerilerde bulunmuştuk..
(http://ahmetsaltik.net/ankara-tabip-odasindan-su-hakkinda-basin-aciklamasi/)
Birlikte okunduğunda halkın sağlığının nasıl ciddiyetsiz biçimde savsaklandığı izleniyor..
AOÇ’yi talan etmek yerine şebeke suyu altyapısının güçlendirilmesi gerek..
Milli Kütüphane önünde işlek 2 anacadde ortasında egsoz gazlarının ortasına bir ucube proje yerine yeşil alan yapılması gerek..
Söğütözü’nde bir başka ucube ne işe yaradığı belirsiz demir kafes yapıp yargı kararı ile yıkarak devasa kaynakları çarçur etmek (ya da yandaş cebine aktarmak!?) yerine
kentte bisiklet parkları kurup bisikletle ulaşımı teşvik etmek…
Kaldırımların perişan hallerini düzeltmek…
Dünya Sağlık Örgütü’nün SAĞLIKLI KENTLER projesini açıp okumak…
Kısa bir özetini verelim, daha fazlasını merak ederse lütfen aşağıdaki pdf dosyasını açsınlar..(erişkeyi – linki tıklayarak)..
SAĞLIKLI BİR KENTİN 10 BULGUSU
SAĞLIKLI BİR KENT ;
10.İNSANLARIN SAĞLIKLI ve İYİ YAŞADIĞI ve HASTALIKLARA DAHA AZ SUNUK KALDIĞI BİR YERDİR.
K a y n a k : Dünya Sağlık Örgütü, Daha İyi Bir Yaşam İçin Sağlıklı Kentler. 7 Nisan 1996 Dünya Sağlık Günü.
*****************************************************
Melih bey, 10 üzerinden kaç not alabiliyorsunuz???
Sahi, Melih beyin kafası neyle meşgul??
Bu sorunları ve soruları neden görmezden gelir??
Tüm zamanlarını twitter’den gençlere yanıt yetiştirmeyle mi tüketiyor,
ne zaman emekli olacak??
Türk Ceza Yasası’nın kamunun sağlığı aleyhine suçlar bölümünde yer alan
ilgili maddeler uyarınca, Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin neredeyse ömür boyu başkanı İ. Melih Gökçek hakkında ceza davası açılmasını istiyoruz.
5 milyonu aşkın insanın yaşamsal ve vazgeçilmez gereksinimi şebeke suyunun
sağlıklı ve güvenilir kılınması, hukukumuzdaki kusursuz sorumluluk kapsamındadır, anımsatırız..
Türk Ceza Yasası madde 185 –
Sevgi ve saygı ile.
29.7.2013, Ankara
Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net
=======================================
ANKARA SUYUNDA YÜKSEK ALÜMİNYUM!
Kimya Mühendisleri Odası Ankara Şube Başkanı İbrahim AKYÜREK ve
II. Başkanı Erkin ETİKE 27 Temmuz 2013 Cumartesi günü saat 11:30`da
Oda merkezinde yaptıkları basın toplantısında şunları belirttiler:
Sağlık Bakanlığı Laboratuvarı Ankara‘nın şebeke suyunda kirlilik saptadı.
Merkez ilçelerin hemen hemen tümünde saptanan kirlilik bir aydır sürüyor.
Kimya Mühendisleri Odası (KMO) şebeke sularının kalitesini ve insan sağlığına olası olumsuz etkilerini incelemek üzere sürekli çalışmalar yürütmektedir. KMO tarafından yürütülen çalışmalar sırasında son günlerde Ankara‘nın sularındaki alüminyum miktarının tekrar yükseldiğini öğrenmiş bulunmaktayız. Ankara‘nın şebeke sularını düzenli olarak takip eden Sağlık Bakanlığına bağlı Ankara Halk Sağlığı Laboratuvarı yaklaşık bir aydır süren bu kirliliği saptamıştır. En fazla 200 µg/L (mikrogram bölü litre) olmasına izin verilen alüminyum miktarı 22.07.2013 tarihli raporlara göre aşağıdaki gibidir (EK-1): Çankaya‘daki bir noktada : 636.02 µg/L Yenimahalle‘deki bir noktada : 593.10 µg/L Mamak‘taki bir noktada : 745.98 µg/L İçme-Kullanma sularının kalitesi, 17.02.2005 tarihli ve 25730 sayılı “Parametre değerlerinin ya da şartlarının ihlali halinde, bu ihlalin insan sağlığı için herhangi bir risk oluşturup oluşturmayacağı değerlendirilir. İnsan sağlığını korumak amacıyla gerekli olması halinde su kalitesini iyileştirmek için gerekli düzeltici önlemler alınır. Düzeltici önlemlerin alınmasını gerektiren ihlalin ciddi boyutlarda olması durumunda tüketiciler bilgilendirilir.” Sınır değerin aşıldığı resmi raporlarla saptanmıştır. Bu aşımlar yaklaşık bir aydır sürmektedir. Raporlar Sağlık Bakanlığı arşivindedir. Sınır değerin dört katını aşan miktarlardaki alüminyumun insan sağlığı için tehlikeli sonuçları olabilir. Bu kirliliğin kaynağı saptanmalıdır. Ankara Büyükşehir Belediyesi geçtiğimiz yıl sorumluktan kaçmak için, kirliliğin apartmanlardaki eski su tesisatından kaynaklandığı yönünde açıklamalar yapmıştı. Peşinen belirtiyoruz; alüminyum kirliliğinin apartmanların su borularının eski veya paslı olması ile ilgisi yoktur. Kanımızca yaz aylarında artan su tüketimi nedeniyle içme suları, artıma tesisinde yeterli dinlendirme yapılmadan, şebekeye verilmektedir. Bu nedenle artıma işleminde kullanılan alüminyum sülfat maddesinin sudan uzaklaşması sağlanamamaktadır. İvedik Arıtma tesisinin kapasitesinin artırılması zorunlu bir ihtiyaç haline gelmiştir. Sağlık Bakanlığını ve Ankara Büyükşehir Belediyesini sudaki alüminyum kirliliği hakkında açıklama yapmaya davet ediyoruz. Ankaralılara temiz ve içilebilir suyu sağlamak Ankara Büyükşehir Belediyesinin görevidir. Yetkililer tatmin edici bir açıklama yapana dek ve sudaki alüminyum değerlerinin normale döndüğünü Kamuoyuna saygıyla duyururuz. TMMOB Kimya Mühendisleri Odası EKLER: 1) 22.07.2013 tarihli İçme Kullanma Suyu Kimyasal Analiz Raporları (4 sf) 2) 27.06.2013 tarihli ve 30694 sayılı T.C. Ankara Valiliği Halk Sağlığı Müdürlüğü yazısı (2 sf)
|
Dostlar,
Merhum Alpaslan IŞIKLI‘nın 12 Eylül 2010 günü yapılan 26 maddelik Anayasa değişikliği halkoylaması öncesinde yazdığı uyarı yazısıdır. Aradan geçen 3 yıla yakın zaman,
Prof. Işıklı’yı doğrulamıştır. Sendikal örgütlenme daha da güç yitirmiştir.
1980’de Türkiye nüfusu 44.4 milyon, toplam istihdam 16.5 m ve sendikalı işçi sayısı 2.2 m idi. Ocak 2013’te Türkiye nüfusu 75,6 milyon, toplam istihdam 24.4 milyon ve
sendikalı işçi sayısı 960 bine indirilmiştir.
1980 – 2012 arasında nüfus % 70+ artarken, istihdam % 48 büyümüş, sendikalı işçi sayısı dramatik olarak düşürülmüştür!
Bugün öyle bir noktadayız ki; toplu-iş sözleşmesi yasasındaki kurallar uygulanırsa,
Türkiye ölçeğinde toplu-iş sözleşmesine oturabilecek sendika sayısı salt 11’dir.
Kimi iş kollarında toplu-iş sözleşmesi olanağı kalmamıştır.
“Yetmez ama evet” çi sözde aydınlar bu olası gelişmeleri göremediler mi?
Hiç ama hiç sanmıyoruz..
O zaman bu güruha gerçekte hangi sıfat yakışır ki??
Alpaslan hocanın yazısı aşağıda..
Sevgi ve saygı ile.
16.7.13, Ankara
Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net
=================================================
Prof. Dr. Alpaslan Işıklı
Tüm Öğretim Elemanları Derneği
(TÜMÖD) Genel Başkanı
İlk Kurşun Gazetesi, 17 Ağustos 2010
REFERANDUM ve İŞÇİ HAKLARI
12 Eylül’de (2010) halkoyuna sunulması öngörülen Anayasa değişikliği metninin genel olarak demokratik düzen ve özellikle de demokratik düzenin başlıca temellerini oluşturan yargı bağımsızlığı ve kuvvetler ayrılığı ilkesi açısından içerdiği ögeler ve doğurması olası ciddi tehlikeler, önemli ölçüde açıklık kazanmıştır.
Kuşkusuz, yargı bağımsızlığı ve kuvvetler ayrılığı ilkesine ilişkin hükümler ve düzenlemeler, tüm yurttaşların yanı sıra -emeğinden başka satacak şeye sahip olmayan bir kesim oluşturmaları dolayısıyla- özellikle işçilerin gereksinim duydukları temel haklarla yakından ilgilidir. Bununla birlikte, halkoyuna sunulacak metin, işçi haklarını doğrudan ilgilendiren bazı hükümler de öngörmüştür. Bu hükümlerin, bazı siyasal iktidar temsilcileri tarafından sanki sosyal haklarda önemli genişlemeler sağlanacakmış gibi sunulmaları dolayısıyla, üzerlerinde ayrıca durulması gerekli görünmektedir.
Asıl Sorun Ekonomik
Bu konuda öncelikle bir gerçeği belirlemekte yarar vardır. Bugün karşı karşıya bulunduğumuz en temel sorun, özellikle bizimki gibi ülkelerde varlığını duyuran küresel ekonomik bunalımın uzantısı olarak, giderek ağırlaşan işsizlik olgusudur. İşsizlik, yoksullaşmanın ana nedenlerinden birisini oluşturduğu gibi, çalışan kesimin en temel dayanağı olan sendikaların altını oyan ve mücadele gücünü zayıflatan başlıca etkendir. Kuşkusuz, bütün bunların gerisinde yatan ve ülkemize de dayatılmış olan ekonomik modele karşı bir direnmeyi, siyasal iktidarın genel olarak izlediği politikada ve önerdiği Anayasa değişikliği çerçevesinde aramak, boşuna bir çaba olur.
Unutmamak gerekir ki ağırlaşan ekonomik sorunların çözümü, her ülkeden çok bizim yabancısı olmadığımız bir seçeneği hayata geçirmekle sağlanabilir. Bu seçenek, ülkemizde Cumhuriyetin kuruluş yıllarında denenmiş ve hem 2. Dünya Savaşı öncesinde dünyayı kasıp kavuran Büyük Depresyon’un ve hem de ardından gelen 2. Dünya Savaşı felâketinin dışında kalabilmemizi mümkün kılmıştır. Anayasa değişikliği girişiminin bir tür yan sonucu da, bu gerçeklerin gündem dışına itilmesine katkı sağlanması yönünde kendisini göstermektedir.
Bu bakımdan, halkoyuna sunulacak metninde öngörülen işçi haklarıyla doğrudan doğruya ilgili değişikliklerin gerçek niteliğinin açıklık kazanması önem taşımaktadır.
Kamu Görevlilerinin Toplu Sözleşme Hakkı
Halkoyuna sunulacak metin, geniş anlamda işçi kesiminin bir parçasını oluşturan kamu görevlilerinin toplu sözleşme hakkını tanıyan bir değişiklik getiriyormuş gibi görünmektedir. Gerçekte ise, bu konuda yeni bir hak tanınmadığı gibi,
mevcut düzenlemeye göre daha kısıtlayıcı bir durum ortaya çıkmaktadır.
Anayasa değişikliği metninde belirlenen düzenlemeye göre, “Toplu sözleşme yapılması sırasında uyuşmazlık çıkması halinde, taraflar Kamu Görevlileri Hakem Kurulu’na başvurabilir. Kamu Görevlileri Hakem Kurulu kararları kesindir ve toplu sözleşme hükmündedir”. Grev hakkı getirilmiş değildir. Dolayısıyla, adına toplu sözleşme denilen süreçte belirleyici olan, Kamu Görevlileri Hakem Kurulu’nun kararıdır. Oluşumu ve işleyişi yasayla belirlenecek olan bu Kurulun, mevcut iktidar döneminde, söz gelimi, en fazla YÖK kadar nesnel esaslara bağlı bir yapı ve işleyişe sahip olacağını tahmin etmek yanlış olmaz.
Buna karşılık, yürürlükteki düzenlemeye göre, toplu görüşmenin sonucunda taraflar anlaşmaya varamazlarsa, uyuşmazlık Uzlaştırma Kurulu’na intikal etmektedir. 4688 sayılı Kanunda açıklık olmamasına karşın, son sözün Bakanlar Kurulunda ve TBMM’de olduğunun kabul edilmiş olması yanlış değildir. Kanuna göre, uyuşmazlık konusu olan ilişkileri düzenlemek üzere “Bakanlar Kurulu (…) uygun idarî ve icraî düzenlemeleri gerçekleştirir ve [gerekli] kanun tasarılarını Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne sunar”.
Bu süreç içinde, kamu görevlilerini temsil eden sendikal kuruluşların, gerektiğinde yargıya başvurmaları ve/veya kamuoyu desteğini de arkalarına alabildikleri ölçüde
belli bir demokratik baskı grubu işlevi gerçekleştirmeleri mümkündür.
Getirilen değişiklik bu yolları da kapatmaktadır.
Demek oluyor ki, yapılmak istenen değişiklik, “toplu görüşme” yerine “toplu sözleşme” sözcüklerinin kullanılmasından ibaret değildir. Daha da geriye götürücü bir düzenleme söz konusudur.
Grev Yasakları Kaldırılıyor mu?
Yürürlükteki Anayasanın 54. maddesinin 7. paragrafında “Siyasî amaçlı grev ve lokavt, dayanışma grev ve lokavtı, genel grev ve lokavt, işyeri işgali, işi yavaşlatma, verim düşürme ve diğer direnişler yapılamaz.” hükmü yer almaktadır. Kamuoyuna sunulması öngörülen metinde, bu paragraf kaldırılmıştır.
Ne var ki, aynı maddenin ilk paragrafında yer alan, grevin ancak “toplu iş sözleşmesinin yapılması sırasında, uyuşmazlık çıkması halinde” yapılabileceği hükmü korunmaktadır. Yani, hakları kâğıda geçirmek için grev serbesttir. Ancak kâğıda geçirilmiş olan hakları hayata geçirmek için grev yasaktır. Bir başka deyişle, yalnızca “menfaat grevi”ne müsaade edilmekte; dolayısıyla yukarıda zikredilen 7. paragrafta öngörülen diğer grev türleriyle ilgili yasak devam etmektedir.
Aynı maddede yer alan “Grev esnasında greve katılan işçilerin ve sendikanın kasıtlı veya kusurlu hareketleri sonucu, grev uygulanan işyerinde sebep oldukları maddî zarardan” sendikanın sorumlu olması hükmü kaldırılmaktadır. Bu değişiklik, sendika yönetimlerine, işçiler aleyhine bir tâviz verilmiş olması olasılığını akla getirmektedir.
Birden Fazla Sendikaya Üye Olmak
12 Eylül Anayasası ile birden fazla sendikaya üye olma yasağı getirilmiştir.
Bununla güdülen amacın, o döneme özgü yöntemlerle hizaya getirilmiş (!) olan sendikalara rakip sendikaların kurulmasını zorlaştırmak olduğu tahmin edilebilir.
Bugün güdülen amacın ise mevcut sendikal yapı içinde, yandaş sendikaların gelişmelerine ortam hazırlamak olduğunu tahmin etmek yanlış görünmemektedir.
Böyle bir tahmini haklı kılan örnekler, mevcut iktidarın bugüne kadarki uygulamaları çerçevesinde fazlasıyla vardır.
Denilebilir ki, 12 Eylül rejimi döneminde tanık olduğumuz, Anayasaya konulan ayrıntılı düzenlemelerle sendikal yaşamı düzene sokma eğilimi, aynen sürmektedir.
Yukarıda sıraladığımız örneklerden bir kez daha anlaşılacağı üzere, asıl yapılmak istenen, 12 Eylül’e karşı çıkmak görüntüsü arkasında, 12 Eylül’ün izlerini daha da derinleştirmekten ibarettir. Bir başka deyişle, aşılamayan ekonomik sorunların sonuçlarını baskı altında tutabilmek için, Anayasal yapıyı demokrasi dışı yollara sürükleme eğilimi bir kez daha canlanmış bulunmaktadır.