Kategori arşivi: Hekim Saltık

YOL TV Programımız : 29 Ekim 2020

Dostlar,

Bu gün, 29 Ekim 2020 Perşembe günü saat 17:40’ta YOL TV’de olacağız./ OLDUK

Salgını konuşacağız.. / KONUŞTUK..

https://youtu.be/w7y5r5tgnCw

Bilgi ve ilginize saygı ile sunarız.

Sevgi ve saygı ile. 29 Ekim 2020, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı
Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı,
Kamu Yönetimi Siyaset Bilimi (Mülkiye)

www.ahmetsaltik.net    profsaltik@gmail.com

TELE1 TV PROGRAMIMIZ : 28 Ekim 2020

Dostlar,

28 Ekim 2020 Çarşamba günü saat 12:00’de TELE1‘e konuk olduk.

Salgının ulaştığı tehlikeli aşamada neler yapılabileceğini irdeledik..

Sağlık Bakanlığının sağlık çalışanlarına getirdiği izin, istifa, emeklilik, yer değiştirme… gibi sınırlama ve yasakları konuştuk.

İstifa yasal bir haktır ve genelge ile yasaklanamaz!

Ancak yasa değişikliği gerektirir. Fakat bu kez de Anayasa’nın çalışma hak ve özgürlüğü bağlamındaki 48-50. maddelerine aykırı olur.
Dolayısıyla istifa hakkı, Anayasanın koruması altındadır olağan rejimde.
Devlet memuru istifa dilekçesini verir, Devletin 30 gün susma / bekletme hakkı vardır.
31. gün Devlet memuru devir – teslim yapar ve görevi bırakır.

Tersi zorla çalıştırmadır ki hem Anayasaya hem de başta AİHS olmak üzere pek çok uluslararası belgeye aykırıdır.

İzlenmesi, paylaşılması ve gereğinin yapılması dileğiyle.. (34. dakika)
****

Cumhuriyetimizin 97. yılı kutlu ve mutlu olsun!

Tarihin hükmü verilmiştir ve gereği yerine getirilecektir..

Kurucu Babamız Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK‘ün öngörüsü / buyruğu çok net ve kesindir :

“Benim ölümlü bedenim elbet bir gün toprak olacak ancak Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır (sonsuza dek yaşayacaktır)!”

Gereği, her durumda yapılacaktır.

Sevgi ve saygı ile. 29 Ekim 2020, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı
Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı,
Kamu Yönetimi Siyaset Bilimi (Mülkiye)

www.ahmetsaltik.net    profsaltik@gmail.com

 

Ölüm Verilerini Eksik Açıklamak Ciddi Bir Halk Sağlığı Sorunudur

Salgın Sürecinin Başarısında Fazladan Ölüm Sayıları Ana Belirleyicidir:
Ölüm Verilerini Eksik Açıklamak
Ciddi Bir Halk Sağlığı Sorunudur

(AS: Bizim katkımız yazının altındadır..)

Fazladan ölüm verisi, pandeminin erken dönemi ve sonraki sürecinin etkilerini ölçmek için önemli bir göstergedir. Nitekim fazladan ölüm verilerini pandeminin başlangıcından itibaren düzenli aralıklarla izlemek, nerelerde sorun yaşandığını saptayarak bu alanlara müdahale edilmesini ve gelecek öngörülerinde bulunarak erken önlem alabilmeyi sağlar. Bu durumda salgının Halk Sağlığı üzerindeki olumsuz etkileri azalacaktır.

Pandemide fazladan ölümler, COVID-19’a bağlı doğrulanmış ve kuşkulu / olası ölümler ve COVID-19 dışındaki tüm nedenlerden ölümler hakkında önemli bilgiler sağlar. Dolayısıyla pandemide fazladan ölümler, doğrulanmış ölümlerle birlikte olası ve kuşkulu ölümlerin bildirilmemesi sorunu ile sınırlı değildir. Pandemi sürecinin iyi yönetilememesinden dolayı sağlık hizmetlerine erişimin zorlaşması, sağlık hizmeti alınmasında yığılmalar ve ertelemeler olması ile pandemi döneminde iktidarlarca uygulanan yanlış politikaların var olan eşitsizlikleri derinleştirmesi fazladan ölümleri artırabilir.

Sağlık Bakanlığı verileri tümden gizlemiyor; ancak açıklarken kapsamını ve sınırlarını kendisinin belirlediği bir veri sunumu gerçekleştiriyor. Sağlık Bakanlığı’nın haftalık durum raporunda; İstanbul’da 13.09.2020’ye dek COVID-19’dan ölenlerin sayısı 2873 iken, sonrasında 04.10.2020’ye dek “yalnızca 1!” kişinin daha ölümüyle 2874 olmuştur. Bu da,

  • “İstanbul’da son bir ayda COVID-19’dan salt 1 kişi mi öldü!?”

sorusunu doğurmuştur. Daha sonra Bakanlık, kamuoyundan gelen tepkiler üzerine haftalık raporunu erişime kapatmıştır. Birkaç gün sonra yeniden erişime açtığında, verilen daha önceki 2873 ölüm sayısını 2941; 2874 ölüm sayısını ise 3090 olarak açıklamıştır. Bu ölüm sayılarına bakarak saydamlaştıklarını söylemek büyük bir hata olur. Sağlık Bakanlığı’nın güncellemek zorunda kaldığı verilere göre İstanbul’da 12 Mart – 18 Ekim 2020 arasında 3190 ölüm  gerçekleşmiştir. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin e-devlet verilerine göre 12 Mart 2020-18 Ekim 2020 arasında İstanbul’da 2015-2019 yılları ortalamasına kıyasla toplam 7162 fazladan ölüm gerçekleşmiştir. Böylece, Sağlık Bakanlığı’nın İstanbul için açıkladığı 3190 COVID-19 ölüm sayısı dışında 3972 ek ölümden (COVID-19 ya da başka nedenler) daha söz edebiliriz.

2020 yılına ait COVID-19’a bağlı doğrulanmış ve kuşkulu / olası ölümler ve COVID-19 dışındaki tüm nedenlerden ölüm verileri Sağlık Bakanlığı ve Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) web sitelerinde ne yazık ki eksik girilmiş ya da hiç bulunmamaktadır. Belediyelerin e-devlet sayfalarında ise yalnızca 12 ile ait ölüm verileri vardır. (Diyarbakır ve Şanlıurfa gibi pandeminin en yoğun yaşandığı illerin ölüm verileri, 2020 Eylül ayından başlayarak ya girilmemiş ya da küçük bir bölümü girilmiştir.) Geriye kalan 69 ile ait e-devlet üzerinden ölüm verileri mevcut değildir.

Türkiye nüfusunun % 36,5’ini temsil eden ve aralarında İstanbul’un da bulunduğu (Bursa, Denizli, Diyarbakır, Erzurum, Kahramanmaraş, Kocaeli, Konya, Malatya, Sakarya ve Tekirdağ) 11 ilin 01.01.2020 ile 31.08.2020 tarihleri arasındaki belediye e-devlet ölüm verileri, TÜİK’in aynı döneme ait 2015-2019 verileri ile karşılaştırılmıştır. Son 5 yılın ortalamasına oranla 2020’nin ilk 8 ayında ölümlerin % 12 arttığı; toplam 10.950 fazladan ölüm olduğu görülmüştür.

Belediyelerin e-devlet verileri üzerinden bakıldığında; Bursa, Denizli, Erzurum, Kahramanmaraş, Kocaeli, Konya, Malatya ve Sakarya’da 01.09.2019-25.10.2019 tarihleri arasında 8311 olan ölüm sayısı, aynı tarihler arasında 2020 yılında % 38,1 artarak 11.481 olmuştur. Türkiye İstatistik Kurumu’nun açıklamasına göre Türkiye geneli için 2020’de beklenen ölüm artış oranı %2,2’dir. Denizli’de 2019 Eylül ayında 542 kişi ölürken bu sayı % 17 artarak 2020 Eylül’de 635 kişi olmuştur. Denizli’de 2018 yılı Eylül ayıyla 2019 yılı Eylül ayı arasında %0,18 artış görülmüştür. Sağlık Bakanlığı’nın COVID-19 haftalık durum raporuna göre Ankara, Konya ve Karaman’da 06.09.2020-27.09.2020 arasında 264 kişinin COVID-19’a bağlı olarak yaşamını yitirdiği görülmektedir. Belediyenin e-devlet üzerinden ulaşılan verilerine göre bu tarihler arasında yalnızca Konya’da 2020 yılında 2019 yılına göre 393 fazladan ölüm belirlenmiştir.

  • Bu ölümler ister COVID-19’dan ister başka hastalıklardan olsun, bize salgının iyi yönetilemediğini gösteriyor.

Sağlık Bakanlığı, ölüm verilerinde saydamlık göstermediği ve bu verilere ilişkin adımlar atmadığı için süreci başarı ile yönetememiştir. Nitekim salgının iyi yönetildiği kimi ülkelerde fazladan ölümler çok sınırlı kalmıştır.

Türkiye geneline ve tüm illere yönelik fazladan ölüm verileri analizinin yapılması, salgının yayılımı ve başetme yöntemleri hakkında da çok fikir verebilir. Bu analizleri yapmak için COVID-19 ölüm verilerinin saydam, eksiksiz ve güncel olarak paylaşılmasının yanı sıra, Sağlık Bakanlığı ve TÜİK tarafından 2020 ölüm verilerinin ve nedenlerinin tümünün her hafta açıklanması ile bu verilere ulaşılırlığın sağlanması zorunludur. Türkiye’deki ölümleri p-skoru üzerinden hesaplayarak öbür ülkelerin ölüm verileri ile karşılaştırmamız; ancak Sağlık Bakanlığı ölüm verilerini eksiksiz paylaştığında mümkün olacaktır.

Fazladan ölümlerdeki riskli kümeler; yaş, cinsiyet, eşlik eden hastalık (ko-morbidite) yönünden açıklanırken; mutlaka hane halkı büyüklüğü, oturulan mahalle, sosyal sınıf bağlantısı saptanarak kamuoyu ile paylaşılmalıdır. Birçok ülkede yapılan pek çok çalışmada ölenlerin içinde yoksulların sayısının daha yüksek olduğu ve salgının her boyutuyla sınıfsal olduğu ortaya konmuştur. Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik bunalım pandemi ile birleşince, sosyal sınıflar – yoksulluk üzerinden ölümlerin analiz edilmesinin önemi ortadadır.

Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi ve Türk Tabipleri Birliği Halk Sağlığı Kolu olarak fazladan (= önlenebilir!) ölümler, pandeminin boyutlarını değerlendirmenin ve bu ölümleri önlemek için alınacak önlemleri belirlemenin en nesnel (objektif) ve karşılaştırılabilir yolunu sağlayacağı için, Sağlık Bakanlığı’nı 2020’deki COVID-19’a bağlı doğrulanmış, kuşkulu / olası ölümleri ve COVID-19 dışındaki bütün nedenlerden ölümleri haftalık düzenli olarak açıklamaya çağırıyoruz ve ölüm verilerinin sınıflar ve yoksulluk üzerinden analiz edilme sürecinde Türk Tabipleri birliği Merkez Konseyi ve Türk Tabipleri Birliği Halk Sağlığı Kolu olarak bilimsel birikimimizi sunmaya hazırız.

 COVID-19’a bağlı doğrulanmış ölümler, COVID-19 kuşkulu / olası ölümler ve COVID-19 dışındaki tüm nedenlerden ölümlerin kamuoyu ile paylaşılması;  İl Pandemi ve İl Hıfzıssıhha Kurullarındaki Tabip Odası temsilcilerimizin gündem oluşturmada ve alınacak kararlarda belirleyici olması; ülkemizdeki ölüm sayılarının azaltılması için zorunlu bir koşuldur.

Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi
Türk Tabipleri Birliği Halk Sağlığı Kolu

====================================
Dostlar,

Bu çalışmaya emek veren, bizim de görüşlerimizi alan arkadaşlarımıza / meslektaşlarımıza teşekkür ederek metni paylaşıyoruz. Salgın boyunca gerek hasta gerek ölüm sayılarının herhangi bir gerekçe ile halktan saklanması asla kabul edilebilecek bir seçim değildir.

Siyaset düzleminde siyaset kurumu ve politikacıların – bürokrasinin böylesi bir seçeneği kesinlikle söz konusu değildir. Tam da tersine, Halkın, demokratik bir hukuk devletinde GERÇEKLERİ BİLME HAKKI dokunulmazdır bir temel insan hakkı olan sağlık hakkının ayrılmaz – tamamlayıcı parçasıdır.

Türkiye, 29 Temmuz 2020’den bu yana ulusal kamuoyuna, Dünya Sağlık Örgütüne ve uluslararası kamuoyuna yanlış – eksik veri bildirerek ağır bir etik çiğnem (ihlal) konumundadır. Üstelik 30 Eylül 2020 akşamı Sağlık bakanı Koca tarafından da itiraf edilmiştir. Bu durum ülkemizin saygınlığına ciddi zarar verdiği gibi, uluslararası işbirliği ve eşgüdüm içinde olma yükümünün de gereğinin yerine getirilmemesi anlamındadır.

Bu akıl dışı (irrasyonel) politika sürdürülemez ve görünür – görünmez ulusal çıkarları koruma gerekçesine de asla dayandırılamaz. Kaldı ki böylesi bir beklenti hem gerçekçi değil hem de patolojiktir. Sağlık Bakanlığı, mutlaka

– güvenilir
– güncel
– sürekli
– geçerli
– sınanabilir… salgın verilerini kamuoyu ile düzenli olarak paylaşmak zorundadır.

DSÖ Genel Başkanı Dr. T. A. Gebreyesus’un 23 Ekim 2020 günlü basın toplantısında vurguladığı 5 koşuldan ilki, salgın verileri konusunda saydamlıktır. Pek yerinde olan bu uyarının – beklentinin, Halk ile işbirliği yapabilmek için güveni kurmada temel adım olduğu yeterince açıktır. Türkiye gibi devekuşu tavrıyla veri saklamaya yeltenen ülkelere de başlangıç için en azından diplomatik bir uyarıdır.

Sevgi ve saygı ile. 28 Ekim 2020, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı
Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı,
Kamu Yönetimi Siyaset Bilimi (Mülkiye)

www.ahmetsaltik.net    profsaltik@gmail.com

İki Bayramı Bir Arada Kutlamak

İki Bayramı Bir Arada Kutlamak

Prof. Dr. Semih Baskan
İstanbul Okan Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı

Yeni korona virüsün neden olduğu Covid-19 Pandemisi esnasında hastalarımıza verdikleri özverili çalışmalarla tüm dünyanın takdirlerini kazanan sağlık çalışanlarımız iki anlamlı bayramı birlikte kutlamanın heyecanını yaşıyorlar. Bir taraftan Türkiye Cumhuriyeti’nin temellerinin atıldığı Türkiye Büyük Millet Meclisinin 100. kuruluş yıldönümünü kutlarken, öbür yanda ise Sağlık Bakanlığımızın kuruluşunun 100. yıldönümünü kutlamanın gururunu taşımaktayız. Dünyanın pek çok ülkesinde henüz kurulmayan bu Bakanlık, TBMM’nin 3 numaralı yasası ile Sıhhat ve İçtimai Muavenet Bakanlığı adı ile kuruluyor ve Dr. Adnan Bey (Adıvar) 3 Mayıs 1920‘de Ankara’da Hamamönü Semtinde bir küçük binada yanında bir memur ile göreve başlıyordu.

Sağlık Bakanlığı tarafından 1925 yılında hazırlanan ilk çalışma planında gözetilen hedefler
olarak:
1.Devlet Sağlık Örgütünü genişletmek,
2.Hekim, sağlık memuru ve ebe yetiştirmek,
3.Numune Hastaneleri açmak,
4.Sıtma, verem, trahom, frengi ve kuduz gibi hastalıklarla savaşmak,
5.Sağlık ile ilgili yasaları yapmak,
6.Sağlık ve Sosyal Yardım Örgütünü köye kadar götürmek,
7.Merkez Hıfzıssıhha Enstitüsü ve Hıfzıssıhha Okulunu kurmak.. saptanmıştı.

TBMM 3. Yasama Yılı açılış konuşmasında 3 Mart 1922’de Mustafa Kemal Atatürk,
Mecliste şunları söylüyordu :

Salgın ve bulaşıcı hastalıklara karşı savaşın gereği düşünülür iken en önce akla, sıhhi önlemlerin uygulanmasını yapan doktor ve sağlık memurları gelir. Geçen sene ülke içinde memur olarak çalışan doktor sayısı 337 ve sağlık memurları sayısı ise 434 idi.” diyerek öncelikle doktor ve sağlık memurlarının sayılarının artırılmasının gerekli olduğuna vurgu yapıyordu.

Aynı konuşmasında devamla “Sıtma hastalığının kökünden kazınması için tek çare olan bataklıkların kurutulması ve arazi ıslahı konusunda şehir ve köylerin sağlık koruma şartlarının ıslahına, şartlar uygun olur olmaz başlatılmalıdır.” diyordu.

Genç Türkiye Cumhuriyeti’nin bu konudaki çabaları her türlü övgüye layıktır. 1934 yılında
Anadolu’da kurutulan bataklıkların alanı 131.769.238 m2’ye ulaşmış, halka ücretsiz
olarak dağıtılan Kinin miktarı 1937 yılında 8.482 kilo 780 grama ulaşmıştı. (1)
.
1928 yılında belirlenen hedefler doğrultusunda 1267 sayılı Kanun ile Merkez Hıfzıssıhha
Enstitüsü kuruluyor ve burada 1930 yılından itibaren üretilmeye başlanan aşılar bulaşıcı
hastalıklarla mücadelede en etkin korunma yöntemi olarak uygulamaya koyuluyordu.
Tüm dünya heyecanla Corona (Covid-19) Pandemisi ile ilgili olarak Çin’in bulacağı yeni bir
aşıyı beklerken, Mustafa Kemal Atatürk Türkiye’si 1938 yılında çıkan Kolera salgını nedeni
ile Çin’e Kolera aşısı yolluyordu. 27.7.1938 tarihli Sıhhat ve İçtimai Muavenet Vekili Dr. Hulusi Alataş’ın Başbakanlığa yolladığı yazıda “Çin Sağlık Dairesinin Cenevre’de Milletler Cemiyeti Hıfzıssıhha Direktörlüğüne yazdığı yazıdan Çin’deki Kolera salgını nedeni ile Kolera aşısı tedarik etme hususunda başvurusu ile adı geçen direktörlüğün Türkiye’ye, Çin’e Kolera aşısı göndermenin mümkün olup olmadığının sorulması üzerine Hıfzıssıhha Müessesesinde hazırlanan 1 milyon cm3 (ml) (toplam 1 m3) aşının gönderileceği” ifade edilmekteydi. (2)

Gene aynı şekilde, dünyanın en güçlü ordusuna sahip Amerika Birleşik Devletleri kendi
askerlerine yapabilmek için Türkiye’den Tifüs aşısı talep ediyordu. Daha sonraları Ankara
Tıp Fakültesi Dekanı olacak olan Albay Behiç Onul anılarında bu olayı şöyle anlatmaktadır:

“Gülhane Hastanesi laboratuvarlarından hazırlanan aşıdan 10.000 kişilik doz istek üzerine
ABD ordusuna gönderilmiş. İtalyan cephesine Salerno’dan yapılan çıkartmadaki askerler
üzerindeki sonuçların olumlu olduğunu bize bildirdiler.” (3)

Cumhuriyet’in kurulduğu dönemde Anadolu’da halkın üzerinde en çok tahribat yapan
hastalıklardan biri de Tüberkülozdu. Bu konuda gerekli düzenlemeler yapılmamış ve bir
teşkilata gerek duyulmamıştı. Bu konuda ilk olarak Ankara, Bursa ve Trabzon’da dispanserler
açılıyor, bunu 1924 yılında Heybeliada Sanatoryumunun açılması takip ediyordu. 1930
yılında yürürlüğe giren Umumi Hıfzıssıhha Kanunu’nda verem hastalığına geniş yer verilmiş
ve hastalığa bağlı ölümler, bildirimi zorunlu hastalıklar kapsamına alınmıştır. 1951 yılında Dr.
Siyami Ersek’in de tam gün görev yaptığı bu köklü kuruluş, 30 Mayıs 2005’te boşaltılmış ve kaderine terk edilmiştir.

Son zamanlarda Diyanet Vakfına devredildiği konusu da özellikle Pandemi Hastanesi
gereksiniminin olduğu bu günlerde bu konu ayrı bir tartışma konusudur. Kuruluş hedefleri arasında yer alan Numune Hastaneleri ilk kez 1924 yılında Ankara, Erzurum, Diyarbakır ve Sivas’ta,1936 yılında ise İstanbul’da hizmete açılmıştır. Bu hastaneler geniş olanaklarla donatılıp halkımızın hizmetine sunulmuştur. Genç Türkiye Cumhuriyeti’nin Doğu ve Güneydoğu Anadolu’yu ihmal ettiği savına karşı en güzel argüman olarak 5 Numune Hastanesinin 3’ünün bu yörelerde açılmasını sayabilmemiz mümkündür.

Yukarıda saydığımız ve tüm dünyanın hayranlıkla izlediği düzenlemelerin ortaya konması,
uygulamaya sokulması ve titizlikle sürdürülmesi bugün saygı ve minnetle andığımız bir
büyük insanın olağanüstü çabaları ile gerçekleşmiştir. Bu değerli insan, 19 Mayıs 1919’da Mustafa Kemal Paşa ile Bandırma Vapurunda bulunan ve Kurtuluş Meşalesi’ni ateşleyenlerden biri olarak görev alan Tabip Binbaşı Refik Bey’dir. TBMM’nin açılışından sonra sivil yaşama geçen ve politikaya atılan Dr. Refik Saydam toplam 14 yıl 4 ay 23 gün değişik dönemlerde Sağlık Bakanlığı ve 3 yıl 6 ay 8 gün de Türkiye Cumhuriyeti Hükümetlerinde Başbakan olarak
görev yapmıştır. Kendi Bakanlığı döneminde davet ettiği Avusturyalı mimar Theodore Jost’a yaptırdığı ve bulunduğu semte ismini veren Sağlık Bakanlığı binası 1927 yılında hizmete
girmiştir. Sıhhiye’deki bu anıtsal yapıda günümüze kadar 53 Sağlık Bakanı görev yapmış ve sağlık alanında önemli işlere imza atılmıştır. Ama maalesef bu tarihsel yapı bir tıp tarihi müzesi
olmak yerine Ankara Valiliğine tahsis edilmiş, Sağlık Bakanlığı bu binadan çıkarak Bilkent’te kiralık bir binaya taşınmıştır.
***

Milli Tıp Kongreleri, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş yıllarına ülkenin tek tıp cemiyeti olan
Türkiye Tıp Encümeni tarafından içinde bulunduğumuz sağlık sorunlarını tartışmak,
toplumumuzu kasıp kavuran salgın ve bulaşıcı hastalıklara karşı çareler aramak, araştırmak ve
o günün koşullarında çağdaş ülkelerdeki tıbbi gelişmeleri tartışmak amacı ile düzenlenmiştir.
Bu kongreler Cumhuriyet hükümetlerinin sağlık politikalarını belirlemede ve yönlendirmede,
Sağlık Bakanlığının sağlık sorunlarımızın çözümlenmesinde büyük yararlar sağlamıştır.

Sonuç olarak yazımı Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün özlü sözleri ile
noktalamak istiyorum.
Saygılarımla.

  • “Tarih yazmak, tarih yapmak kadar mühimdir. Yazan, yapana sadık kalmaz ise,
    değişmeyen hakikat, insanlığı şaşırtacak bir mahiyet alır.” Mustafa Kemal Atatürk.(1) Prof. Dr. Hüsrev Hatemi, Cumhuriyetin İlk 15 Yılında Sağlık Hizmetleri, say. 339-41, Cumhuriyet’in 87. Yılına Armağan, İstanbul, 2010
    (2) Milli Devlet Arşivi web sitesi, 2020
    (3) Prof. Dr. Behiç Onul, İnfeksiyon Hastalıkları, 6. Basım, Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Yayını, 1960, syf. 483

COVID-19 SALGININ DENETİMİ İÇİN ULUSLARARASI ÇAĞRI

COVID-19 SALGININ DENETİMİ İÇİN ULUSLARARASI ÇAĞRI

Salgın, vahşi kapitalizmin kâr hırsıyla denetlenemiyor.

BM-DSÖ çağrısıyla
TÜM DÜNYADA
EŞ ZAMANLI 14 GÜN TAM KAPATMA

çağrısı yapıyorum.

Bu tarihsel bir adımdır.

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Halk Sağlığı Uzmanı
27 Ekim 2020 Ankara / TÜRKİYE

******

INTERNATIONAL CALL FOR CONTROLLING COVID-19 PANDEMIC

The pandemic cannot be controlled by the
brutal capitalism’s ambition for profit.

With the UN-WHO call,
I am calling for 14 DAYS FULL CLOSURE CONCURRENT ALL OVER THE WORLD.

This is a historical step.

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Public Health Specialist

27th October 2020 Ankara / TURKIYE

İstanbul Tabip Odası (İTO) : Bunun adı Pandemi Kurulu değil, olsa olsa ‘Pandomim Kurulu’ olur

İstanbul Tabip Odası (İTO) :
Bunun adı Pandemi Kurulu değil, olsa olsa ‘Pandomim Kurulu’ olur

İTO, Sağlık Bakanı Fahrettin Koca başkanlığında toplanan ancak İTO temsilcilerinin ve İBB Başkanı İmamoğlu’nun çağırılmadığı Pandemi Kurulu’nu eleştirdi. Oda tarafından yapılan açıklamada, “Bunun adı ‘Pandemi Kurulu’ değil, olsa olsa ‘Pandomim Kurulu’ olur” ifadeleri kullanıldı.

İstanbul Tabip Odası (İTO), Sağlık Bakanı Fahrettin Koca başkanlığında koronavirüs salgınının İstanbul’daki seyrini değerlendirmek için toplanan Pandemi Kurulu’na ilişkin bir açıklama yayımladı.

İTO Yönetim Kurulu tarafından yapılan açıklamada, kurula İTO, İstanbul Eczacı Odası, İstanbul Dişhekimleri Odası, İstanbul Veteriner Hekimler Odası temsilcilerinin ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun dahil edilmemesi eleştirilerek, “Bunun adı ‘Pandemi Kurulu’ değil, olsa olsa ‘Pandomim Kurulu’ olur. O Kurulda pandemiye karşı tedbirler masaya yatırılıp çözümler üretil(e)mez, olsa olsa sessiz tiyatro (Pandomim) oynanır.
  • Sonunda da, dün Sağlık Bakanı’nın yaptığı gibi, sorumluluk vatandaşa atılıp
  • ‘Salgınla mücadelede, şu an, sizlerin uyacağı tedbirlerden daha güçlü bir silahımız yok. En çetin sınavı kalabalığa karşı vereceğiz’ denir” ifadelerine yer verildi.
  • İTO, yaşamı tehdit edenin yalnızca virüs değil, demokratik olmayan yönetim anlayışı olduğunun da altını çizdi.

Söz konusu açıklama şu şekilde:

EN ÇETİN SINAVI BU ZİHNİYETE KARŞI VERECEĞİZ!

Dün Sağlık Bakanı Dr. Fahrettin Koca’nın tweetinden öğrendik: İstanbul’da vaka sayıları Türkiye genelinin %kırkına, Ankara’nın beş katına ulaşmış.

Dün gene Sağlık Bakanı Dr. Fahrettin Koca’nın tweetinden öğrendik: İstanbul’da Pandemi Kurulu toplanmış, koronavirüs salgınının İstanbul’daki seyrini masaya yatırmış.

Toplantıda kimler varmış?

Hazirûnda Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, İstanbul Valisi Ali Yerlikaya, İl Emniyet Müdürü Zafer Aktaş varmış. Aralarında etik dışı, bilim dışı yayınlar konusunda yetenekli Dr. Şuayıp Birinci’nin de olduğu Bakan Yardımcıları, saha koordinatörleri ve başhekimler de masadaymış. Türkiye’nin Wuhan’ı İstanbul’un İl Sağlık Müdürü de huzurdaymış. (Bugünlerde Wuhan’a “Çin’in İstanbul’u” demek daha doğru, aslında.)

Peki kimler yokmuş?

İstanbul halkının açık iradesi ile iki kez seçtiği İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı yokmuş.

Daha bu ay içinde COVİD-19 nedeniyle kaybettiğimiz Dr. Murat Akbaş, Dr. Recep Ali Köseoğlu, Dr. Salih Kanlı ve onlarla birlikte otuz binden fazla hekimin meslek örgütü İstanbul Tabip Odası yokmuş.

Tek Sağlık” anlayışıyla her daim birlikte yürüdüğümüz İstanbul Eczacı Odası, İstanbul Dişhekimleri Odası, İstanbul Veteriner Hekimler Odası yokmuş.

Koronavirüse karşı en ön safta birlikte mücadele ettiğimiz Sağlık ve Sosyal Hizmet alanında örgütlü işçi ve kamu emekçilerinin sendikaları yokmuş.

Bunun adı “Pandemi Kurulu” değil, olsa olsa “Pandomim Kurulu” olur.

O Kurulda pandemiye karşı tedbirler masaya yatırılıp çözümler üretil(e)mez, olsa olsa sessiz tiyatro (Pandomim) oynanır. Sonunda da, dün Sağlık Bakanı’nın yaptığı gibi, sorumluluk vatandaşa atılıp “Salgınla mücadelede, şu an, sizlerin uyacağı tedbirlerden daha güçlü bir silahımız yok. En çetin sınavı kalabalığa karşı vereceğiz.” denir.

Oysa biliyoruz ki:

  • Koronavirüs pandemisine karşı baştan bu yana eksik, yanlış, tutarsız politikalar uygulayan,
  • Sağlık meslek örgütlerini, sağlık emek sendikalarını, yerel yönetimleri ısrarla salgına karşı mücadeleden dışlayan,
  • Dün üç, beş maskeyi dağıtmayı beceremeyip, bugün risk grubunda yer alan milyonlarca yurttaşımızın grip aşısına ulaşabilmesini sağlayamayan ve çare olarak grip aşısını karneye bağlayan,

Binlerce insanımızın öldüğü salgından “başarı hikayesi” çıkarmaya çalışan,

Bütün anlattıkları KOCA bir yalandan ibaret olan,

BU ZİHNİYET’tir.

Ve biliyoruz ki;

Hayatlarımızı tehdit eden sadece 0,06-0,125 mikron çapında, tek zincirli, pozitif polariteli, zarflı bir RNA virüs değildir.

Türkiye’de sürdürülen COVİD-19 pandemisi ile mücadeleyi tehdit eden en önemli unsur, demokratik olmayan yönetim zihniyetidir.

En çetin sınavı bu zihniyete karşı vereceğiz!

İSTANBUL TABİP ODASI
YÖNETİM KURULU

KARANTİNA TV Programımız : 24 Ekim 2020

Dostlar,

Bu akşam, 24 Ekim 2020,
KARANTİNA TV’de olacağız /
OLDUK..

Sayın Recai Aksu ile “Önce İnsan” da konumuz şu idi : 

Birleşmiş Milletlerin 75. Kuruluş Yılında
Küresel Sorunlarımız: Korona Salgını Örneği

Özgür haber kaynağı Karantina TV’nin Youtube ve sosyal medya hesaplarında,
24 Ekim 2020 Cumartesi günü, saat 20.00’de canlı yayınlandı

Youtube erişkesi aşağıda.. (4. dakikada başlıyor, yaklaşık 65 dakika)

DSÖ’nün küresel salgını BM gündemine taşımasını, BM Genel Kurulu’nda karar alınarak,

TÜM DÜNYADA EŞ ZAMANLI 14 GÜN TAM KAPATMA!

önerimizi sunduk. Bunun yaklaşık 4,5 – 5 Trilyon Dolara mal olacağını, öte yandan bu yıl küresel ekonomide buna yakın yitik – küçülme yaşanacağını söyledik..

Birkaç kritik – önemli önermemiz daha oldu..

Mutlaka izlenmesini, paylaşılmasını, duyurulmasını ve ülkesel – küresel gündem yapılmasını dileriz.

  • Kurtuluş, yabanıl (vahşi) kapitalizmi aşacak bir KÜRESEL DAYANIŞMADA…

    Bilgi ve ilginize saygı ile sunarız..

Sevgi ve saygı ile. 24 Ekim 2020, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı
Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı,
Kamu Yönetimi Siyaset Bilimi (Mülkiye)

www.ahmetsaltik.net    profsaltik@gmail.com

IMF’den dünya ekonomisinin görünümü

Erinç Yeldan
Erinç Yeldan

IMF’den dünya ekonomisinin görünümü

Cumhuriyet, 21 Ekim 2020
(AS: Bizim kapsamlı katkımız yazının altındadır..)
IMF’nin yılda iki kez yayımladığı “Dünya Ekonomisi Görünümü” (WEO) raporunun ardından Dünya Bankası ile birlikte düzenlediği yıllık toplantılarının ardından gözler bir kez daha dünya ekonomisinin Covid-19 krizi ve sonrasındaki olası seyrine çevrildi.

İkilem şudur: Covid-19 krizi boyunca ülkelerin -IMF ve benzeri uluslararası kuruluşların da desteği ile- yürütmekte oldukları ekonomik destek paketlerinin yol açtığı aşırı genişleme ve borç yükü kriz aşıldıktan sonra nasıl ödenecektir? (Daha doğrusu kimlere ödettirilecektir?) IMF’nin yayımladığı mevcut rapor ve uyarılar, Covid-19 krizi sonrasında dünya ekonomisinin eskisinden de sert bir biçimde, yeniden ve iflah olmaz bir biçimde kemer sıkma (austerity) politikalarına geri dönüş çağrılarıyla dolu gözükmektedir. Bu tercih, neo-liberal muhafazakârlığın ulusların demokrasi kurumlarına, emeğin kazanımlarına ve gezegenimizin iklim kaynaklarına yönelik yaşattığı tahribatın 2020’li yıllarda daha da derinleşeceği anlamına gelmektedir.

Oysa IMF’nin icra direktörü Kristalina Georgieva, daha eylül başında Birleşmiş Milletler’in Maliye Bakanları toplantısında şu görüşleri ifade etmekteydi:

  • Bu kriz, bizlere ilerisi için daha dayanıklı bir gelecek kurmamız gerektiğini göstermektedir.
  • Bu da eğitime, dijital kapasitelere, sağlık ve sosyal koruma sistemlerine yatırımları artırmamız anlamına gelmektedir…
  • Toplumsal cinsiyet eşitsizliği dahil, her türlü eşitsizliği ve yoksulluğu, çirkin başlarını bir daha yükseltemeyecekleri biçimde engellememiz gereklidir”.Ve geçen hafta Bloomberg’de yayımlanan bir demecinde de eklemekteydi:
  • Fon (IMF) ülkeleri mali canlandırma paketlerini vaktinden önce geri çekmemeleri konusunda uyarmaktadır.

Ancak IMF’nin dönem toplantılarında ve WEO raporunda dile getirilen görüşler, bu uyarıların “tüm ülkeler” için geçerli değil, daha net olarak sadece “gelişmiş ekonomileri” kapsayan bir ayrıcalık olduğunu belgelemektedir.

Örneğin Avrupa Borç ve Kalkınma Ağı (Eurodad), geçen hafta yayımladığı “Bastırılmış Kalkınma: Covid Krizi Sonrasında IMF’nin Kemer Sıkma Programları” başlıklı raporunda, 2021-2023 arasında 80’e yakın ülkenin, IMF’nin baskısıyla, kapsamlı olarak kemer sıkmaya yöneleceklerini ve söz konusu daraltıcı maliye politikalarının milli gelirlerin ortalama %3.8’i düzeyine ulaşacağını öngörmektedir. Bunun %2.1’lik bölümünün ise bir şok tedavisi biçiminde 2021 içinde uygulanması planlanmaktadır.

Tahminlere göre söz konusu 80 ülkede Covid-19 krizine karşı geliştirilmiş bulunan canlandırma paketlerinin seyri ve düzeyi büyük farklılıklar göstermiş durumda olup, sürdürülmesi zaten neredeyse olanaksız hale gelmiştir. Söz konusu ülkelerden yarısından fazlası şimdiden yaz aylarında uygulamış bulundukları canlandırma paketlerinin maliyetlerini karşılayabilmek için kamu harcamalarını kısıtlamak zorunda kalmışlardır. Bu politika değişikliğinin önümüzdeki üç sene için kurgulanan boyutunun, Covid-19 krizini aşmak için uygulanan canlandırma paketlerinin 4.8 katına ulaşacağı öngörülmektedir.

Eurodad’ın öngörüleri önümüzdeki on yıl boyunca gelişmekte olan ülkelerde kamu harcamalarının milli gelir paylarının %25.7’den %23’e geriletileceğini öngörmekte ve bunun da kaçınılmaz olarak daha az  sağlık, daha az eğitim ve daha az sosyal korunma anlamına geleceğinin altını çizmektedir.

  • Kriz boyunca artan borçluluğun yaratacağı yükler,
    kalkınma hedeflerinin borçların idaresi için feda edilmesi demek olacaktır.

IMF’nin kemer sıkma çağrıları aslında toplumsal cinsiyet eşitsizliği dahil, her türlü eşitsizliği ve yoksulluğu engellemek yerine, öncelikle küresel finansal sistemin sağlığını korumaya yönelik.

Dolayısıyla kriz sonrasında küresel ekonomi için tasarımlanan yeni normal, gelişmiş ülkelerde mali genişleme araçları ile krizin yaralarının sarılması; azgelişmiş ülkeler için ise yepyeni bir kayıp on yıl anlamına gelmektedir.
=============================
Dostlar,
Sn. Prof. Yeldan’ın bu makalesini okumadan önce, 24 Ekim 2020 akşamı, BM’nin kuruluşunun 75. yılı nedeniyle, Karantina TV‘den Sn. Recai Aksu ile söyleşimizde KOVİT-19 salgınının küresel ekonomik boyutlarını, IM-DB ikizlerine (Twin Sisters) ve BM-DSÖ ikilisine, küresel sistemin öncü ülkelerine, Dolar – Avro milyarderlerine.. çağrılarda bulunmuştuk.- IMF’nin gelişmekte olan ülkelerin borçlarının en yarısını silmesini,
– kalanını uzun erim (vade) ile yeniden yapılandırmasını,
– bunca yoksulluk ve işsizlikle salgınla başedilemeyeceğini,
– DSÖ’nün finansal olarak desteklenmesi gerektiğini,
– BM’nin salgın yönetiminde DSÖ ile daha yakın – destekçi durması gerektiğini…
– Türkiye vb. ülkelerin artan yoksulluk karşısında sosyal devlet desteklerini gözden geçirerek iyileştirerek sürdürmelerinin zorunlu olduğunu..
– ………
veeee…
BM Genel Kurulu ya da Güvenlik Konseyi aracılığıyla

Tüm Dünyada Eşzamanlı 14 Günlük KÜRESEL TAM KAPATMA çağrısı – uygulaması

yapılması gerektiğini vurgulamıştık.

Bu konuşmamızın yaygın olarak izlenmesi, paylaşılması, gündem kılınması ve uluslararası toplumun gereğini yapması dileğiyle bir kez daha dikkatinize sunuyoruz :

http://ahmetsaltik.net/2020/10/24/katrantina-tv-programimiz-24-ekim-2020/

Sevgi ve saygı ile. 26 Ekim 2020, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı
Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı,
Kamu Yönetimi Siyaset Bilimi (Mülkiye)

www.ahmetsaltik.net    profsaltik@gmail.com

HALK TV Programımız : 25 Ekim 2020

Dostlar,

25 Ekim 2020 Pazar, saat 15:00’te
HALK TV’de olacağız.. /
OLDUK

Erişke aşağıda..

Türkiye’de salgın yönetiminin 3 temel engeli var :

1. Talan edilmiş ekonomi nedeniyle yeterli para yok salgını gereği gibi yönetmek için. İktidar, “mış gibi” yapıyor.

2. Sağlık Bakanlığı liyakatli bir kadro tarafından değil yandaşlarca yönetiliyor. Hata üstüne hata yapılıyor..

3. TEK ADAM REJİMİ sorgulanamıyor, son kararı hep 1 kişi veriyor ve Bakanlar bile talimat almadan inisiyatif kullanamıyor; kamu yönetimi hızlı karar alamıyor.. Bu çağda 90 milyonluk bir ülkenin devasa sorunları tek 1 adamın 2 dudağına terk edilmez, bu bir yıkımdır ve somut örnekte masum insanlar ölmektedir! 

Bunlara ek olarak, konuşmamızda, DSÖ Genel Başkanı Dr. T. A. Gebreyesus’un 23.10.2020 günü yaptığı küresel basın toplantısında önerdiği 5 adımı da konuşmamızda paylaştık..
Bu konuşma metninin tümüne web sitemizden erişilebilir.. : http://ahmetsaltik.net/2020/10/25/who-director-generals-opening-remarks-on-23-october-2020/

Bilgi ve ilginize KAYGI ve saygı ile sunarız.

Sevgi ve saygı ile. 25 Ekim 2020, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı
Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı,
Kamu Yönetimi Siyaset Bilimi (Mülkiye)

www.ahmetsaltik.net    profsaltik@gmail.com

 

WHO Director-General’s opening remarks on 23 October 2020

WHO Director-General’s opening remarks at the media briefing on COVID-19;
23 October 2020

https://www.who.int/director-general/speeches/detail/who-director-general-s-opening-remarks-at-the-media-briefing-on-covid-19—23-october-2020

  • We are at a critical juncture in this pandemic, particularly in the northern hemisphere.
    The next few months are going to be very tough and some countries are on a dangerous track. We urge leaders to take immediate action, to prevent further unnecessary deaths,
    essential health services from collapsing and schools shutting again.  
  • Oxygen is one of the most essential medicines for saving patients with COVID-19, and many other conditions. WHO is committed to working in solidarity with all governments, partners and the private sector to scale up sustainable oxygen supply.
  • Tomorrow marks World Polio Day week, and partners around the world – led in particular by Rotary International – are organising events and raising awareness about the need to eradicate polio.  
  • Smallpox eradication is a remarkable achievement, not least because it was completed at the heart of the Cold War. Health did then and should now always come above politics and it is with sadness that this week we lost one of the great titans of smallpox eradication with the passing of Dr Mike Lane. We will continue to honour his legacy. 
  • WHO is proud to announce the second Health for All Film Festival, to cultivate visual storytelling about public health.

****

Good morning, good afternoon and good evening.

We are at a critical juncture in this pandemic, particularly in the northern hemisphere.

The next few months are going to be very tough and some countries are on a dangerous track.

Too many countries are seeing an exponential increase in cases and that is now leading to hospitals and ICU running close or above capacity and we’re still only in October.

We urge leaders to take immediate action, to prevent further unnecessary deaths, essential health services from collapsing and schools shutting again.

As I said it in February and I’m repeating it today: This is not a drill!

We’re calling on governments to carry out 5 key actions today.

First, assess the current outbreak situation in your country based on the latest data you have to hand. Conduct honest analysis and consider the good, the bad and the ugly.

I have a specific message for those countries that have successfully brought COVID-19 transmission under control: Now is the time to double down to keep transmission at a low level, be vigilant, be ready to identify and cases and clusters and take quick action.

Do not allow the virus to take hold again.

Second, for those countries where cases, hospitalizations and ICU rates are rising, make the necessary adjustments and course correct as quickly as possible.

Making changes when needed shows leadership and strength.

Third, it’s important to be clear and honest with the public about the status of the pandemic in your country and what is needed from every citizen to get through this pandemic together.

Fourth, put systems in place to make it easier for citizens to comply with the measures that are advised.

This means, if people are told to isolate or quarantine, or businesses have to close temporarily, governments need to do everything they can to assist individuals, families and businesses.

Fifth, the next few months for many people will be difficult.

There are incredible stories of hope and resilience of people and businesses responding creatively to the outbreak and we need to share these widely.

Governments need to carry out the basic steps of speaking to people who are infected with the virus and their contacts and giving them specific instructions on what to do next.

If governments are able to hone their contact tracing systems and focus on isolating all cases and quarantining contacts, then mandatory stay at home orders for everyone can be avoided.

  • We’ve seen many times from around the world that it’s never too late for leaders to act and turn the outbreak around.

===
Key to a united front against the virus is sharing resources equitably.                                      

Oxygen is one of the most essential medicines for saving patients with COVID-19, and many other conditions.

Many countries simply do not have enough oxygen available to assist sick patients as they struggle to breathe.

I’m going to talk to you about what WHO and partners are doing to fill the global oxygen gap.

Estimates suggest that some of the poorest countries may have just 5 to 20 percent of the oxygen that they need for patient care.

Through the pandemic, the demand for oxygen has grown exponentially.

Back in June, when there were approximately 140 thousand new COVID-19 cases a day, the global need for oxygen was estimated to be approximately 88 thousand large cylinders each day across the world.

As daily cases rise around the world to over 400 thousand, the need for oxygen has gone up to 1.2 million cylinders each day, just in low- and middle-income alone, which is 13 times higher.

Early in the pandemic, WHO’s approach was to scale up oxygen in the most vulnerable countries by procuring and distributing oxygen concentrators.

This led to over 30 thousand concentrators, 40 thousand pulse oximeters and patient monitors to reach 121 countries, including 37 that are classified as fragile.

This includes installing pressure swing adsorption plants – or PSAs – that would be able to cover the supply needed for a large hospital and district health facilities in the area.

Somalia, Chad and South Sudan had to rely exclusively on oxygen cylinders from private vendors that are often traveling long distances and come with a high price-tag.

WHO is working with the ministries of health in these three countries to design oxygen plants fit for their local needs, which will result in sustainable and self sufficient oxygen supply.

WHO is committed to working in solidarity with all governments, partners and the private sector to scale up sustainable oxygen supply.

The oxygen project, reflects WHO’s commitment to end-to-end solutions and innovation to do what we do better, cheaper and reach more people.

For example, we’re working with partners to harness solar power to run oxygen concentrators in remote places where electricity supply is unreliable, and to reduce costs.

One of the main barriers to medical oxygen is the high transport costs of the cylinders to the health facilities.

In Kenya, a private sector company has positioned oxygen plants near clusters of health facilities and uses a milk delivery system to deliver oxygen to more than 140 clinics.

Incentivizing the business sector to change its approach and model is key to ensuring sustainable oxygen in low- and middle-income countries.

And to be successful the health work force needs to be ready.

Not only doctors and nurses with experience in caring for severely ill patients; but also biomedical engineers, respiratory therapists, and maintenance staff.

Oxygen saves lives of patients with COVID-19 but it will also save some of the 800 thousand children under-five that die every year of pneumonia and improve the overall safety of surgery.

A better world means ensuring oxygen is available for all.  Where they need it, and when they need it.

===

Tomorrow marks World Polio Day week, and partners around the world – led in particular by Rotary International – are organising events and raising awareness about the need to eradicate polio.

Over the summer the world collectively welcomed Africa’s historic success of ridding the continent of wild poliovirus.

Thanks to hundreds of thousands of health workers reaching millions of children with safe and effective vaccines across the continent, the world celebrated one of the greatest public health achievements of all time.

However, while there is polio anywhere, the world remains at risk of resurgence.

Following suspension of polio and routine immunisation due to the pandemic, vaccination drives have now been restarted.

We applaud and encourage governments for doing catch-up campaigns so that no child is left behind and we can soon consign polio to the history books, alongside smallpox.

===

Smallpox eradication is a remarkable achievement, not least because it was completed at the heart of the Cold War.

Health did then and should now always come above politics and it is with sadness that this week we lost one of the great titans of smallpox eradication with the passing of Dr Mike Lane.

Dr Mike Lane spent 13 years chasing down the last remnants of smallpox, finding cases and vaccinating communities in some of the remotest corners of the Earth, where smallpox was still endemic.

At CDC, Dr Lane was the last programme director of the Smallpox Eradication Program and received many awards, including the US Public Health Service’s Commendation Medal.

For many years, Dr Lane was an advisor to WHO on smallpox.

I wish to express my deepest sympathy to Dr Lane’s friends and family. We will continue to honour his legacy.

===

Finally, telling stories is as old as human civilization.

It helps us understand our problems and can inspire action that changes lives.

WHO is proud to announce the second Health for All Film Festival, to cultivate visual storytelling about public health.

Submissions are open from tomorrow to 30 January 2021.

We look forward to receiving original short films from across the world.

More details are available on our website.

I thank you.