Etiket arşivi: Prof. Dr. Semih Baskan

İki Bayramı Bir Arada Kutlamak

İki Bayramı Bir Arada Kutlamak

Prof. Dr. Semih Baskan
İstanbul Okan Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı

Yeni korona virüsün neden olduğu Covid-19 Pandemisi esnasında hastalarımıza verdikleri özverili çalışmalarla tüm dünyanın takdirlerini kazanan sağlık çalışanlarımız iki anlamlı bayramı birlikte kutlamanın heyecanını yaşıyorlar. Bir taraftan Türkiye Cumhuriyeti’nin temellerinin atıldığı Türkiye Büyük Millet Meclisinin 100. kuruluş yıldönümünü kutlarken, öbür yanda ise Sağlık Bakanlığımızın kuruluşunun 100. yıldönümünü kutlamanın gururunu taşımaktayız. Dünyanın pek çok ülkesinde henüz kurulmayan bu Bakanlık, TBMM’nin 3 numaralı yasası ile Sıhhat ve İçtimai Muavenet Bakanlığı adı ile kuruluyor ve Dr. Adnan Bey (Adıvar) 3 Mayıs 1920‘de Ankara’da Hamamönü Semtinde bir küçük binada yanında bir memur ile göreve başlıyordu.

Sağlık Bakanlığı tarafından 1925 yılında hazırlanan ilk çalışma planında gözetilen hedefler
olarak:
1.Devlet Sağlık Örgütünü genişletmek,
2.Hekim, sağlık memuru ve ebe yetiştirmek,
3.Numune Hastaneleri açmak,
4.Sıtma, verem, trahom, frengi ve kuduz gibi hastalıklarla savaşmak,
5.Sağlık ile ilgili yasaları yapmak,
6.Sağlık ve Sosyal Yardım Örgütünü köye kadar götürmek,
7.Merkez Hıfzıssıhha Enstitüsü ve Hıfzıssıhha Okulunu kurmak.. saptanmıştı.

TBMM 3. Yasama Yılı açılış konuşmasında 3 Mart 1922’de Mustafa Kemal Atatürk,
Mecliste şunları söylüyordu :

Salgın ve bulaşıcı hastalıklara karşı savaşın gereği düşünülür iken en önce akla, sıhhi önlemlerin uygulanmasını yapan doktor ve sağlık memurları gelir. Geçen sene ülke içinde memur olarak çalışan doktor sayısı 337 ve sağlık memurları sayısı ise 434 idi.” diyerek öncelikle doktor ve sağlık memurlarının sayılarının artırılmasının gerekli olduğuna vurgu yapıyordu.

Aynı konuşmasında devamla “Sıtma hastalığının kökünden kazınması için tek çare olan bataklıkların kurutulması ve arazi ıslahı konusunda şehir ve köylerin sağlık koruma şartlarının ıslahına, şartlar uygun olur olmaz başlatılmalıdır.” diyordu.

Genç Türkiye Cumhuriyeti’nin bu konudaki çabaları her türlü övgüye layıktır. 1934 yılında
Anadolu’da kurutulan bataklıkların alanı 131.769.238 m2’ye ulaşmış, halka ücretsiz
olarak dağıtılan Kinin miktarı 1937 yılında 8.482 kilo 780 grama ulaşmıştı. (1)
.
1928 yılında belirlenen hedefler doğrultusunda 1267 sayılı Kanun ile Merkez Hıfzıssıhha
Enstitüsü kuruluyor ve burada 1930 yılından itibaren üretilmeye başlanan aşılar bulaşıcı
hastalıklarla mücadelede en etkin korunma yöntemi olarak uygulamaya koyuluyordu.
Tüm dünya heyecanla Corona (Covid-19) Pandemisi ile ilgili olarak Çin’in bulacağı yeni bir
aşıyı beklerken, Mustafa Kemal Atatürk Türkiye’si 1938 yılında çıkan Kolera salgını nedeni
ile Çin’e Kolera aşısı yolluyordu. 27.7.1938 tarihli Sıhhat ve İçtimai Muavenet Vekili Dr. Hulusi Alataş’ın Başbakanlığa yolladığı yazıda “Çin Sağlık Dairesinin Cenevre’de Milletler Cemiyeti Hıfzıssıhha Direktörlüğüne yazdığı yazıdan Çin’deki Kolera salgını nedeni ile Kolera aşısı tedarik etme hususunda başvurusu ile adı geçen direktörlüğün Türkiye’ye, Çin’e Kolera aşısı göndermenin mümkün olup olmadığının sorulması üzerine Hıfzıssıhha Müessesesinde hazırlanan 1 milyon cm3 (ml) (toplam 1 m3) aşının gönderileceği” ifade edilmekteydi. (2)

Gene aynı şekilde, dünyanın en güçlü ordusuna sahip Amerika Birleşik Devletleri kendi
askerlerine yapabilmek için Türkiye’den Tifüs aşısı talep ediyordu. Daha sonraları Ankara
Tıp Fakültesi Dekanı olacak olan Albay Behiç Onul anılarında bu olayı şöyle anlatmaktadır:

“Gülhane Hastanesi laboratuvarlarından hazırlanan aşıdan 10.000 kişilik doz istek üzerine
ABD ordusuna gönderilmiş. İtalyan cephesine Salerno’dan yapılan çıkartmadaki askerler
üzerindeki sonuçların olumlu olduğunu bize bildirdiler.” (3)

Cumhuriyet’in kurulduğu dönemde Anadolu’da halkın üzerinde en çok tahribat yapan
hastalıklardan biri de Tüberkülozdu. Bu konuda gerekli düzenlemeler yapılmamış ve bir
teşkilata gerek duyulmamıştı. Bu konuda ilk olarak Ankara, Bursa ve Trabzon’da dispanserler
açılıyor, bunu 1924 yılında Heybeliada Sanatoryumunun açılması takip ediyordu. 1930
yılında yürürlüğe giren Umumi Hıfzıssıhha Kanunu’nda verem hastalığına geniş yer verilmiş
ve hastalığa bağlı ölümler, bildirimi zorunlu hastalıklar kapsamına alınmıştır. 1951 yılında Dr.
Siyami Ersek’in de tam gün görev yaptığı bu köklü kuruluş, 30 Mayıs 2005’te boşaltılmış ve kaderine terk edilmiştir.

Son zamanlarda Diyanet Vakfına devredildiği konusu da özellikle Pandemi Hastanesi
gereksiniminin olduğu bu günlerde bu konu ayrı bir tartışma konusudur. Kuruluş hedefleri arasında yer alan Numune Hastaneleri ilk kez 1924 yılında Ankara, Erzurum, Diyarbakır ve Sivas’ta,1936 yılında ise İstanbul’da hizmete açılmıştır. Bu hastaneler geniş olanaklarla donatılıp halkımızın hizmetine sunulmuştur. Genç Türkiye Cumhuriyeti’nin Doğu ve Güneydoğu Anadolu’yu ihmal ettiği savına karşı en güzel argüman olarak 5 Numune Hastanesinin 3’ünün bu yörelerde açılmasını sayabilmemiz mümkündür.

Yukarıda saydığımız ve tüm dünyanın hayranlıkla izlediği düzenlemelerin ortaya konması,
uygulamaya sokulması ve titizlikle sürdürülmesi bugün saygı ve minnetle andığımız bir
büyük insanın olağanüstü çabaları ile gerçekleşmiştir. Bu değerli insan, 19 Mayıs 1919’da Mustafa Kemal Paşa ile Bandırma Vapurunda bulunan ve Kurtuluş Meşalesi’ni ateşleyenlerden biri olarak görev alan Tabip Binbaşı Refik Bey’dir. TBMM’nin açılışından sonra sivil yaşama geçen ve politikaya atılan Dr. Refik Saydam toplam 14 yıl 4 ay 23 gün değişik dönemlerde Sağlık Bakanlığı ve 3 yıl 6 ay 8 gün de Türkiye Cumhuriyeti Hükümetlerinde Başbakan olarak
görev yapmıştır. Kendi Bakanlığı döneminde davet ettiği Avusturyalı mimar Theodore Jost’a yaptırdığı ve bulunduğu semte ismini veren Sağlık Bakanlığı binası 1927 yılında hizmete
girmiştir. Sıhhiye’deki bu anıtsal yapıda günümüze kadar 53 Sağlık Bakanı görev yapmış ve sağlık alanında önemli işlere imza atılmıştır. Ama maalesef bu tarihsel yapı bir tıp tarihi müzesi
olmak yerine Ankara Valiliğine tahsis edilmiş, Sağlık Bakanlığı bu binadan çıkarak Bilkent’te kiralık bir binaya taşınmıştır.
***

Milli Tıp Kongreleri, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş yıllarına ülkenin tek tıp cemiyeti olan
Türkiye Tıp Encümeni tarafından içinde bulunduğumuz sağlık sorunlarını tartışmak,
toplumumuzu kasıp kavuran salgın ve bulaşıcı hastalıklara karşı çareler aramak, araştırmak ve
o günün koşullarında çağdaş ülkelerdeki tıbbi gelişmeleri tartışmak amacı ile düzenlenmiştir.
Bu kongreler Cumhuriyet hükümetlerinin sağlık politikalarını belirlemede ve yönlendirmede,
Sağlık Bakanlığının sağlık sorunlarımızın çözümlenmesinde büyük yararlar sağlamıştır.

Sonuç olarak yazımı Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün özlü sözleri ile
noktalamak istiyorum.
Saygılarımla.

  • “Tarih yazmak, tarih yapmak kadar mühimdir. Yazan, yapana sadık kalmaz ise,
    değişmeyen hakikat, insanlığı şaşırtacak bir mahiyet alır.” Mustafa Kemal Atatürk.(1) Prof. Dr. Hüsrev Hatemi, Cumhuriyetin İlk 15 Yılında Sağlık Hizmetleri, say. 339-41, Cumhuriyet’in 87. Yılına Armağan, İstanbul, 2010
    (2) Milli Devlet Arşivi web sitesi, 2020
    (3) Prof. Dr. Behiç Onul, İnfeksiyon Hastalıkları, 6. Basım, Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Yayını, 1960, syf. 483

İki Bayramı Bir Arada Kutlamak

İki Bayramı Bir Arada Kutlamak

Prof. Dr. Semih Baskan
İstanbul Okan Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı

Corona Virüs (Covid-19) Pandemisi esnasında hastalarımıza verdikleri özverili çalışmalarla tüm dünyanın takdirlerini kazanan sağlık çalışanlarımız iki anlamlı bayramı birlikte kutlamanın heyecanını yaşıyorlar. Bir taraftan Türkiye Cumhuriyeti’nin temellerinin atıldığı Türkiye Büyük Millet Meclisinin 100. kuruluş yıldönümünü kutlarken diğer yanda ise Sağlık Bakanlığımızın kuruluşunun 100. yıldönümünü kutlamanın gururunu taşımaktayız.
Dünyanın pek çok ülkesinde henüz kurulmayan bu bakanlık TBMM’nin 3 numaralı yasası ile Sıhhat ve İçtimai Muavenet Bakanlığı adı ile kuruluyor ve Dr. Adnan Bey (Adıvar) 3 Mayıs 1920‘de Ankara’da Hamamönü Semtinde bir küçük binada yanında bir memur ile göreve başlıyordu.
Sağlık Bakanlığı tarafından 1925 yılında hazırlanan ilk çalışma planında gözetilen hedefler olarak:
1.Devlet Sağlık Örgütünü genişletmek,
2.Hekim, sağlık memuru ve ebe yetiştirmek,
3.Numune Hastaneleri açmak,
4.Sıtma, verem,trahom, frengi ve kuduz gibi hastalıklarla savaşmak,
5.Sağlık ile ilgili yasaları yapmak,
6.Sağlık ve Sosyal Yardım Örgütünü köye kadar götürmek,
7.Merkez Hıfzıssıhha Enstitüsü ve Hıfzıssıhha Okulunu kurmak.

TBMM 3. Yasama Yılı açılış konuşmasında 3 Mart 1922’de Mustafa Kemal Atatürk Mecliste şunları söylüyordu :

  • “Salgın ve bulaşıcı hastalıklara karşı savaşın gereği düşünülür iken en önce akla gelen sıhhi önlemlerin uygulanmasını yapan doktor ve sağlık memurları gelir.
    Geçen sene ülke içinde memur olarak çalışan doktor sayısı 337 ve sağlık memurları sayısı ise 434 idi.”

diyerek öncelikle doktor ve sağlık memurlarının sayılarının artırılmasının gerekli
olduğuna vurgu yapıyordu. Aynı konuşmasında devamla

  • “Sıtma hastalığının kökünden kazınması için tek çare olan hastalıkların kurutulması ve arazi ıslahı konusunda şehir ve köylerin sağlık koruma şartlarının ıslahına, şartlar uygun olur olmaz başlatılmalıdır.” diyordu.

Genç Türkiye Cumhuriyeti’nin bu konudaki çabaları her türlü övgüye layıktır. 1934 yılında Anadolu’da kurutulan bataklıkların alanı 131.769.238 metre kareye ulaşmış, halka ücretsiz olarak dağıtılan Kinin miktarı 1937 yılında 8.482 kilo 780 grama ulaşmıştı.1

1928 yılında belirlenen hedefler doğrultusunda 1267 sayılı Kanun ile Merkez Hıfzıssıhha Enstitüsü kuruluyor ve burada 1930 yılından itibaren üretilmeye başlanan aşılar bulaşıcı hastalıklarla mücadelede en etkin tedavi yöntemi olarak uygulamaya koyuluyordu.

Tüm dünya heyecanla Corona (Covid-19) Pandemisi ile ilgili olarak Çin’in bulacağı yeni bir aşıyı beklerken, Mustafa Kemal Atatürk Türkiye’si 1938 yılında çıkan Kolera salgını nedeni ile Çin’e Kolera aşısı yolluyordu. (Prof. Dr. Hüsrev Hatemi, Cumhuriyetin İlk 15 Yılında Sağlık Hizmetleri, sayfa 339-341, Cumhuriyet’in 87.
Yılına Armağan, İstanbul, 2010)

Sıhhat ve İçtimai Muavenet Vekili Dr. Hulusi Alataş’ın Başbakanlığa yolladığı 27.7.1938 tarihli yazıda “Çin Sağlık Dairesinin Cenevre’de Milletler Cemiyeti Hıfzıssıhha Direktörlüğüne yazdığı yazıdan Çin’deki Kolera salgını nedeni ile
Kolera aşısı tedarik etme hususunda başvurusu ile adı geçen direktörlüğün Türkiye’ye Çin’e Kolera aşısı göndermesinin mümkün olup olmadığının sorulması üzerine, Hıfzıssıhha Müessesesinde hazırlanan 1 milyon santimetreküp aşının gönderileceği” ifade edilmekteydi.

Gene aynı şekilde dünyanın en güçlü ordusuna sahip Amerika Birleşik Devletleri kendi askerlerine yapabilmek için Türkiye’den Tifüs aşısı talep ediyordu. Daha sonraları Ankara Tıp Fakültesi Dekanı olacak olan Albay Behiç Onul anılarında bu olayı şöyle anlatmaktadır:

“Gülhane Hastanesi laboratuvarlarından hazırlanan aşıdan 10.000 kişilik doz istek üzerine ABD ordusuna gönderilmiş. İtalyan cephesine Salerno’dan yapılan çıkartmadaki askerler üzerindeki sonuçların olumlu olduğunu bize bildirdiler.”

Cumhuriyet’in kurulduğu dönemde Anadolu’da halkın üzerinde en fazla tahribat yapan hastalıklardan biri de Tüberkülozdu. Bu konuda gerekli düzenlemeler yapılmamış ve bir teşkilata gerek duyulmamıştı. Bu konuda ilk olarak Ankara, Bursa ve Trabzon’da dispanserler açılıyor, bunu 1924 yılında da Heybeliada Sanatoryumunun açılması takip ediyordu.

1930 yılında yürürlüğe giren Umumi Hıfzıssıhha Kanunu’nda verem hastalığına geniş yer verilmiş ve hastalığa bağlı ölümler bildirimi zorunlu hastalıklar kapsamına alınmıştır. 1951 yılında Dr. Siyami Ersek’in de tam gün görev yaptığı bu köklü kuruluş 30 Mayıs 2005 tarihinde boşaltılmış ve kaderine terk edilmiştir.
Son zamanlarda Diyanet Vakfına devredildiği konusu da özellikle Pandemi Hastanesi gereksiniminin olduğu bu günlerde bu konu ayrı bir tartışma konusudur.
Kuruluş hedefleri arasında yer alan Numune Hastaneleri ilk kez 1924 yılında Ankara, Erzurum, Diyarbakır ve Sivas’ta,1936 yılında ise İstanbul’da hizmete açılmıştır. Bu hastaneler geniş olanaklarla donatılıp halkımızın hizmetine sunulmuştur. Genç Türkiye Cumhuriyeti’nin Doğu ve Güneydoğu Anadolu’yu ihmal ettiği savına karşı en güzel argüman olarak 5 Numune Hastanesinin 3’ünün bu yörelerde açılmasını sayabilmemiz mümkündür.

Yukarıda saydığımız ve tüm dünyanın hayranlıkla izlediği düzenlemelerin ortaya konması, uygulamaya sokulması ve titizlikle sürdürülmesi bugün saygı ve minnetle andığımız bir büyük insanın olağanüstü çabaları ile gerçekleşmiştir. Bu değerli insan 19 Mayıs 1919’da Mustafa Kemal Paşa ile Bandırma Vapuru’nda bulunan
ve Kurtuluş Meşalesi’ni ateşleyenlerden biri olarak görev alan Tabip Binbaşı Refik Bey’dir. TBMM’nin açılışından sonra sivil hayata geçen ve politikaya atılan Dr. Refik Saydam toplam 14 yıl 4 ay 23 gün değişik dönemlerde Sağlık Bakanlığı ve 3 yıl 6 ay 8 gün de Türkiye Cumhuriyeti Hükümetlerinde Başbakan olarak görev yapmıştır. Kendi Bakanlığı döneminde davet ettiği Avusturyalı mimar Theodore Jost’a yaptırdığı ve bulunduğu semte adını veren Sağlık Bakanlığı binası 1927 yılında hizmete girmiştir. Sıhhiye’deki bu anıtsal yapıda günümüze kadar 53
Sağlık Bakanı görev yapmış ve sağlık alanında önemli işlere imza atılmıştır. Ama maalesef bu tarihi yapı bir tıp tarihi müzesi olmak yerine Ankara Valiliğine tahsis edilmiş, Sağlık Bakanlığı bu binadan çıkarak Bilkent’te kiralık bir binaya taşınmıştır.

Milli Tıp Kongreleri, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş yıllarına ülkenin tek tıp cemiyeti olan Türkiye Tıp Encümeni tarafından içinde bulunduğumuz sağlık sorunlarını tartışmak, toplumumuzu kasıp kavuran salgın ve bulaşıcı hastalıklara karşı çareler aramak, araştırmak ve o günün koşullarında çağdaş ülkelerdeki tıbbi gelişmeleri tartışmak amacı ile düzenlenmiştir.
Bu kongreler Cumhuriyet hükümetlerinin sağlık politikalarını belirlemede ve yönlendirmede Sağlık Bakanlığının sağlık sorunlarımızın çözümlenmesinde büyük yararlar sağlamıştır.

Sonuç olarak yazımı Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün özlü sözleri ile noktalamak istiyorum. Saygılarımla.

“Tarih yazmak, tarih yapmak kadar mühimdir. Yazan, yapana sadık kalmaz ise,
değişmeyen hakikat, insanlığı şaşırtacak bir mahiyet alır.”
Mustafa Kemal Atatürk.

Panel : İSMET İNÖNÜ ve BİLİM


Dostlar,

Aramızdan ayrılışının 40. yılında, Türkiye Cumhuriyeti’nin 2. Adamı
saygın insan,

2. Cumhurbaşkanımız İsmet İNÖNÜ’yü anma

bağlamında anlamlı bir panel..

Bizim de üyesi olduğumuz Ankara Üniversiteliler Derneğinden..
AFİS

Sevgi ve saygı ile.
25.12.13, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net 

AÇIK TEŞEKKÜR…

A Ç I K  T E Ş E K K Ü R …

11 Ocak 2013 günü Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi İbni Sina Hastanesi‘nde geçirdiğimiz ameliyat nedeniyle yoğun ve içten destek ve ilgisini esirgemeyen,
gerek hastaneye gerek eve ziyarete Ankara’dan, uzaklardan..gelen, telefon eden,
e-ileti, SMS vb. araçlarla iyi dileklerini ileten, çiçek yollayan, “geçmiş olsun”
ve de “iyileş de gelecek olsun” diyen tüm dostlarımıza,
Tıp Fakültesindeki sevgili öğrencilerimize, yakın çalışma arkadaşlarımıza,
zor günlerimizde başımızdan hiç ayrılmayan can yoldaşlarımıza;
yoğun bakım çalışanlarına ve yattığımız sürede özveriyle hizmet veren tüm çalışanlara..

Check up amaçlı USG’de tanıyı koyan Radyolog Dr. Evren Üstüner’e ve
BT’de Prof. Dr. Serdar Akyar’a.. Patolojik incelemeyi yapan Doç. Dr. Berna Savaş’a..

Major operasyonu usta ve deneyimli elleriyle, sevecenlikleriyle ve
ölçüsüz deontolojileriyle gerçekleştiren ve post-op bakımı titizlikle sürdüren
Doç. Dr. Bülent Erkek
, Op. Dr. Cihangir Akyol ve genç ekipleri ile, yakın ilgilerini
ve emeğini hiç esirgemeyen Prof. Dr. Ayhan Kuzu, Prof. Dr. Mehmet Gürel,
Genel Cerrahi Anabilim Dalı Başkanı dostumuz Prof. Dr. Semih Baskan,
İbni Sina Hastanesi Başhekimi Prof. Dr. Mehmet Bahaddin Güzel,
Ankara Üniversitesi Hastaneleri Başhekimi Prof. Dr. Erol Özdiler’e,

Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Şehsuvar Ertürk’e,

Ankara Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Erkan İbiş’e

En derin şükranlarımızı sunuyoruz..

Sevgi, saygı ve dostluk ile.
18.2.13, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
AÜTF Halk Sağlığı AbD
www.ahmetsaltik.net