Kategori arşivi: Hekim Saltık

14 Mart’ın düşündürdükleri

14 Mart’ın düşündürdükleri

Prof. Dr. Cengiz Kuday / Beyin ve Sinir Cerrahisi (Nöroşirürji) Uzmanı
Cumhuriyet, 14 Mart 2019

Her yıl onlarca yeni üniversite açılıyor. Tıp fakültesi sayısı 80. Bu rakam her gün değişiyor. Bu sayıda artış iyi midir, kötü müdür? Zaman gösterecek. Her şeye karşın 14 Mart hâlâ bayram olarak kabul edilebilir mi, bugün bunu düşünmemiz gerek.

[Haber görseli]

Her yıl 14 Mart Tıp Bayramı gününde bizim kısa modern tıp tarihimizle ilgili bir şeyler yazmaya çalışırım. Kısa tarihimiz diyorum, bizim çağdaş anlamda üniversitelerimiz ve tıp okullarımız gelişmiş ülkelere göre çok sonra kurulmuştur. 1827’de Tıphane adlı askeri okul açıldı. Şehzadebaşı’nda Tulumbacı Konağı’nda açılan okul daha sonra birçok yer değiştirmiş; ilk modern binası bugünkü eski Haydarpaşa Lisesi. Bugün Marmara Üniversite Kampusu olmuştur. 
Daha sonra üniversite hocalarının isteği ile İstanbul tarafına taşınmış ve bugünkü İstanbul Üniversitesi merkez binası ve Çapa-Cerrahpaşa diye 3 ayrı eğitim vermiştir. 1967’de İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi ve Cerrahpaşa Tıp Fakültesi diye iki ayrı tıp okulu olmuştur. Bugün ise durum daha da karışık olup ayrı bir Cerrahpaşa Üniversitesi kurulmuştur.

Haydarpaşa Lisesi 
İlk tıp bayramı bir zorunluktan doğmuştur. 1919 yılında işgal altındaki İstanbul’da okuldan çıkmaları yasak edilmiş ve elbiseleri üniformaları ellerinden alınmış tıp öğrencileri tarafından 14 Mart’ı işgal kuvvetlerine tıp bayramı olarak bildirilmiş izin istenmiş ve bu etkinlik yapılabilmiştir. Yer, bugünkü eski Haydarpaşa Lisesi’dir.

‘İlim ve Bilim’ 
3 gün evvel aramızdan aniden ayrılan ve pazartesi günü toprağa verdiğimiz arkadaşım, meslektaşım eski Hacettepe Üniversitesi Rektörü Tunçalp Özgen, akademik bir toplantıda bir konuşma yapmıştı. Konuşmanın konusu bilim ve ilimdi.

  • Atatürk, “En hakiki mürşit bilimdir, fendir” demiştir.

Fakat bu B harfi bu metnin başından sanki cımbızla çekilmiş bilim-ilim olmuştur. Her yerde “En hakiki mürşit ilimdir” diye yazar. Bu iki sözcüğün farkını siz sayın okuyuculara bırakıyorum. Biri müspettir, diğeri dogmatiktir fakat tarifler çok eskilere dayanır ve uzundur. 
Sevgili arkadaşımız Cumhuriyetimizin kuruluş yıllarına ait birtakım rakamlar verdi. Bugünü anlamak Cumhuriyeti yargılamak ve değerlendirmek için başlangıçta nerede olduğumuzu görmemiz gerek.

1923 nüfus 13 milyon. 11 milyon kişi köyde yaşıyor. Toplam köy sayısı 40 bin. 38 bin köyde okul yok. 2 milyon kişi sıtma ve verem, 3 milyon kişi trahomlu, bebek ölüm oranı binde 480, yani yarı yarıya oluyor. Tüm Türkiye’de doktor sayısı 337. 60 eczacı (8’i Türk). Diş hekimi yok. Diplomalı hemşire 4 kişi. 40 bin köyde toplam 135 ebe, ortalama ömür 40 yaş, okuma yazma erkeklerde %7, kadınlarda %4. Okur yazarların çoğunluğu subay. Gayrimüslim okul çağına giren 4 çocuktan 3’ü okula gitmiyor. Toplam okul sayısı 4894. İlkokul 72, ortaokul 23, Türkiye’nin tüm liselerinde kız öğrenci sayısı 230, öğretmenlerin 1/3 ünün öğretmenlik eğitimi yok. Tek üniversite var. İstanbul’da bir yılda yazılan kitap sayısı Paris’te bir günde yazılandan azdır. Bugün nüfus 82 milyon. 20-24 arası 6 milyon genç var. Okul çağı (6-18) 19 milyon genç var. Üniversite mezunlarının sayısı nüfus içindeki payı %12.

Her yıl onlarca yeni üniversite açılıyor. Tıp fakültesi sayısı 80. Bu rakam her gün değişiyor. Bu sayıda artış iyi midir, kötü müdür? Zaman gösterecek. Fakat fakülte açmak o denli kolay ve hesapsız olmaz diye düşünüyorum. Bu okullardaki öğretim üyesi ve yardımcıları yeterli mi, değil mi ve bu okullardan mezun olacak doktorların kalitesi ne olacak henüz bilinmiyor.

Şu anda 75 bin tıp öğrencisi var. Her şeye rağmen 14 Mart hâlâ bayram olarak kabul edilebilir mi, bugün bunu düşünmemiz gerek.

  • Bütün yaşananlara karşın 14 Mart önemli bir gün biz hekimler için.

 

Tıbbiyelilerden 14 Mart’ın 100. yılında tarihi fotoğraf

Tıbbiyelilerden 14 Mart’ın 100. yılında tarihi fotoğraf

14 Mart Tıp Bayramı’nın 100. yılında Tıbbiyeli Hikmet ve arkadaşlarının işgal protestosunu anan İstanbul Tıp Fakültesi öğrencileri ve hocaları tarihi binanın önünde fotoğraf çektirerek Tıbbiyeli ruhu 100 yıldır ayakta mesajı verdi.

Tıbbiyelilerden 14 Mart'ın 100. yılında tarihi fotoğraf

14 Mart 1827’de Tıphane-i Âmire ile başlayan, daha sonra Mekteb-i Tıbbiye-i Adliye-i Şahane, Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane, İstanbul Darülfünunu Tıp Fakültesi adlarını alan, bu kurumların tüm müktesebat ve mirasının sahibi ve devamı olan İstanbul Tıp Fakültesi, ilk Tıp Bayramını 100 yıl önce, 14 Mart 1919’da işgal altındaki İstanbul’da, Darülfünun Konferans Salonu’nda (Vezneciler-Zeynep Hanım Konağı), İngiliz işgal kuvvetlerine karşı bir duruş ve direniş amacıyla yapmıştır.

 

TIBBİYELİ HİKMET KİMDİR?

Hikmet Boran, 1901 yılında Balıkesir’de Çerkes Sürgünü sırasında Trabzon’a göç etmiş bir ailede dünyaya gelmiştir. Babası Hakkı Bey, Posta-Telgraf görevlileri arasındadır. Oğlu ise ünlü sanatçı ve spiker Orhan Boran’dır. Yükseköğretimini İstanbul Tıbbiye Okulu’nda tamamlamıştır. İstanbul’da işgal güçlerinin bulunduğu dönemde, 1919 yılının 14 Mart’ında Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane’de arkadaşlarıyla bir eylem gerçekleştirmiştir. Okulun, İngilizlerce işgalini de protesto etmek amacıyla, iki büyük kule arasına geniş bir Türk Bayrağı asmışlar ve İngilizlerin müdahaleleri ile karşılaşmışlardır. Bu sırada ise Hikmet Bey yalnızca 3. sınıf Öğrencisi bir gençtir. Arkadaşlarıyla gerçekleştirdiği eylemi ise İngilizler durduramamıştır. Bu yüzden her yıl 14 Mart Günü, “Sömürgecilere Karşı Bağımsızlık Bayrağı Açan Tıp Görevlilerinin” bayramı olarak kutlanmaktadır.

Bu dönemden sonra ise 3. sınıf Öğrencisiyken Sivas Kongresine gitmek için İstanbul’dan seçilen üç delegeden birisi olmuştur. Ardından gizlice, arkadaşı Dr. Yusuf Balkan ile birlikte Ankara’ya gitti, Büyük Taaruz’da görev aldı, Cebeci Askeri Hastanesinde, İbrahim Tali Bey ile birlikte tifüse karşı aşı üretmek için denemeler yapmışlar ve deneyler sırasında da gönüllü olmuşlardır. Böylece, Kurtuluş Savaşı’nın bilim uğraşlarını da ongulayan bir ad haline gelmişlerdir. Arkadaşı Dr. Yusuf Balkan ise daha sonra Hikmet Boran’ın kız kardeşi ile evlenmiştir. Balıkesir’in Savaştepe bölgesinde doğduğu için savaş sonrası sık sık bu bölgeyi ziyaret etmiştir. İzinlerinde kullanmak üzere bir miktar para biriktirir ve Atatürk’ün yurt gezilerinde gideceğini öğrendiği şehirlere giderek onu en arkadan sakince izlediği bilinmektedir. Pek çok Kurtuluş Savaşı Kahramanı gibi, övgü, şan ya da kibir peşinde olmayıp makama değer vermemiş, hizmete değer vererek kendisini büyütmekten ya da hatırlatmaktan kaçınmıştır. Tarihin hatırlamaktan asla vazgeçmeyeceği Kahramanın ise Mustafa Kemal’in gözünde yeri ayrıdır.

Öyle ki, Cumhurbaşkanı Kemal Atatürk, kendisini hatırlayarak milletvekili yapmak istemiş ancak kendisine ulaşılamamıştır. Bir türlü ulaşılamaması nedeniyle, öldüğü haberi Mustafa Kemal’e ulaştırılmış, bunun üstüne büyük üzüntüye boğulan Kurucu Önder, bir süre sofralarındaki sohbetlerine ara vermiştir. 10 Kasım 1938 tarihi sonrası ise Albay Rütbesiyle askeri hastanelerde görev yaptığı anlaşılmıştır. Ancak 46 yaşındayken, Sarıkamış’ta donmak üzere olana askerlere ulaşmak için elinden geleni yaptığı için yakalandığı hastalıklar peşini bırakmamış ve verem yüzünden 1945 yılında yaşamını yitirmiştir. (AYDINLIK, 14.3.19)

ATIKLARIN ZARARSIZLAŞTIRILMASI ve TIBBİ ATIKLAR

logo_tam_AUTF

Değerli AÜTF Dönem 2 Öğrencilerimiz, Asistanlarımız;
Site okurlarımız,

AÜTF (Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi) Halk Sağlığı Anabilim Dalı’nda
Dönem 2 ve 3’te Toplum Sağlığı dersi kapsamında işlediğimiz 2 saat süreli anfi dersi olarak sunduğumuz

ATIKLARIN ZARARSIZLAŞTIRILMASI
ve TIBBİ ATIKLAR

konulu dersin yansılarını pdf olarak izlemek için lütfen tıklayınız..
(20 Mart 2019, 93 yansı, 6.2 MB) ATIKLARIN ZARARSIZLAŞTIRILMASI

UNEP_elektronik_cop_daglari_yoksul_ulkelereBilindiği üzere sunular sizlere kaynak sağlamak için geniş tutulmakta, derste özetlenerek işlenmektedir. Bu konu 93 yansı içermektedir. Ancak derslere katılım olmayışı çok ciddi sorun.

AÜTF, 428 kişilik D3 öğrencilerine sınırlı olanaklarıyla, en iyi eğitimi vermek için vargücüyle çabalar ve bu amaçla adeta paralel / ikili eğitim yaparken, derslere devamsızlık çok ciddi sorun.. Bizim bu konu için derse girdiğimizde katılımcı öğrenci sayısı yalnızca 20, yazıyla yirmi!

Sözümüzü esirgemeyelim; bu ayıptır, hem de çooook ayıptır.
Bundan utanmak gerekir..
Tıp eğitimi dışarıdan devam etmeden (extern) yapılabilecek bir eğitim değildir. Türkiye’miz ve anababalarınız sizlerin hekim ve iyi hekim olmanız için vargücüyle ağır özverilere katlanmaktadır. Sizin girdiğiniz fakülteye giremeyen onbinlerce öğrenci vardır. “Fakülte” sözcüğü “isteğe bağlı” anlamında ve Latince kökenlidir. Kimse sizi bu eğitime zorla yollamadı. Tersine, kendiniz büyük çabalarla girdiniz. Dolayısıyla Tıp Fakültesinin kurallarına uymak zorundasınız. Bunların başında adam gibi derslere devam etmek ve dersi derste öğretim üyeleriyle etkileşim içinde en verimli biçimde öğrenmek zorunluğu gelmektedir.

İlgili Yönetmelikte tanınan kuramsal dersler için %30, uygulamalı dersler için %20’ye dek olan devam etmeme olanağı peşinen tanınan ve sonuna dek kullanılacak bir hak değildir.
Elde olmayan nedenlerle devam edememe durumu için sizlere bir esnekliktir. 1971’de Hacettepe’de tıp eğitimine başlayan ve 48 yıllık bir tıp öğrencisi olarak henüz tıp eğitiminin
2. sınıfında olan sizlere söylemek hakkına sahibiz ve söylemeliyiz ki; iyi bir tıp eğitiminin, nitelikli hekim olmanın başta gelen koşulu derslere düzenli devamdır. Tersi büyük ve ağır bir sorumsuzluktur ve hoşgörülmesi, sürdürülmesi olanaksızdır. AÜTF yönetimi ilgili yönetmeliği değiştirerek bu %20 ve %30 oranlarını daha aşağıya çekebilir, her dersin kendi içinde uygulayabilir…. Nitekim söz konusu ders sınıf fotoğrafı Dekanlığa verilmiştir ve çözüm üretilmesi beklenmektedir..

Aşağıdaki fotoğraf acı tabloyu ortaya koyuyor.. Ayakta olan biziz, fotoğrafı ders asistanı çekmiştir ve Dekan yardımcısına what’s up ile yollanmıştır.

Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi ülkemizin en seçkin kurumları arasındadır.
Bu kurumun saygınlığına ve sizlere yakışan biçimde sorumlu davranarak,
bu kabul edilemez devamsızlık fiyaskosuna artık son vermelisiniz!

Sevgi, saygı ve KAYGI ile. 02 Mart 2019, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Halk Sağlığı – Toplum Hekimliği Uzmanı
Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı
AÜTF Halk Sağlığı AbD, Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net   profsaltik@gmail.com

AYM : Aşıda sorumlu aile

AYM : Aşıda sorumlu aile

(AS: Bizim katkımız yazının altındadır..)
Anayasa Mahkemesi (AYM) son yıllarda yanlış bilgi ve inanışlar nedeniyle hızla artan aşı reddi ile ilgili önemli bir karar verdi. (06.12.18, Cumhuriyet)

AYM tarafından verilen kararda

  • Çocuğa aşı yaptırma sorumluluğu ailenindir” denildi.

Aile Hekimleri Dernekleri Federasyonu Başkanı (AHEF) Başkanı Dr. Şenol Atakan, bu kararın aile hekimleri için de çok önemli olduğunu belirterek,

“Bireyler kendileri ya da çocukları için aşı olmayı kabul etmediğinde Sağlık Bakanlığı aileyi değil aile hekimlerini sorumlu tutabilmekte ve hatta aile hekimlerine yaptırım uygulayabilmekteydi. Bu karar işte buna dur diyor” dedi.

4 Aralık tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan karar ile AYM aşı sorumluluğunun aileye ait olduğuna hükmetti.

‘Aşı kanun ile zorunlu olmalı’
Dr. Şenol Atakan, “Bundan sonra çocuğuna ya da kendisine aşı yaptırmayı kabul etmeyen bireyler için hekimler suçlanamayacaktır. Ancak bunu da yeteli görmüyoruz. Aşı toplum sağlığı için çok önemlidir ve zorunlu olması gerekmektedir” dedi.
*****

Dostlar,

Ülkemiz çok kötü yönetiliyor.
Kasım 2015’te AYM’nin bireysel başvuru üzerine çocuklarına aşı yaptırmak istemeyen anababayı “aşıları zorunlu kılan yasal düzenleme yok” gerekçesiyle “haklı” bulmasının ardından 3 yılı aşkın zaman geçti ve AKP iktidarı tek maddelik yalın (basit) bir düzenlemeyi özellikle, kasıtlı olarak  yapmadı!

  • Bu davranış halkın sağlığıyla oynamak demektir.
  • Bu siyasal inat salgınlara çağrı çıkarmak demektir.
  • Aşılar son derece güvenli biyolojik ürünlerdir ve her yıl en az 3 milyon çocuğun ölümünü engellemekte, yaklaşık 1 milyon dolayında engelli çocuk oluşmasını önlemektedir.
  • Aşıyı reddedenlerin hukuka – bilime uygun haklı – makul gerekçeleri yoktur ve olamaz.
  • Anayasa md. 56, herkese sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkı tanımaktadır. Aşıyı red bu hakkın çiğnenmesi demektir.
  • Aşı reddinin daha da yaygınlaşması ile önümüzdeki dönemde SALGINLAR beklenmelidir, dünya ve Türkiye örnekleri bunun kanıtıdır..
    ……………………………
    Listeyi daha da uzatabiliriz..
    Durum böyle iken Sağlık Bakanlığı’nın düşen aşılama oranlarından (2016 sonunda %98, 2017 sonunda %96, 2018 sonunda???!) Ale Hekimlerini sorumlu tutması ve yaptırım uygulaması kabul edilemez bir saçmalıktır.

Sorumlu, doğrudan siyasal iktidar ve ne yazık ki çoğunluğu ile güdümü altına aldığı TBMM’dir. Her 2 kurum da görevlerini yap(a)mamaktadır.
Aşılama hizmetleri KAMU HİZMETİ – SORUMLULUĞUDUR, kamusal alana ilişkindir.
İktidar ve TBMM görevini daha çok oyalanmadan yapmalıdır.
Gerekli yasal düzenleme önerisi 24 Haziran 2018 seçimlerinden önce TBMM başkanlığına sunulmuştur. Kadük edilmeden yasalaştırılmalı ve pek çok ülkede olduğu gibi, AYM’nin gerekçesi dikkate alınarak, AŞILAR YASAL OLARAK ZORUNLU kılınmalıdır

Buradan bir kez daha uyaralım                             :

  • Ülkemiz salgın eliğine sürüklenmiştir.
  • Olası bir salgında ölen ve engelli kalanlardan, doğrudan AKP iktidarı sorumlu olacaktır.
  • Bu bilim ve akıl dışı politika çok ağır bir hizmet kusuru hatta İNSANLIĞA KARŞI SUÇTUR!

Bir kez daha uyarmış ve anımsatmış olalım..
3+ yıllık kör inat ülkemizi kritik eşiğe sürükledi!
Zaman kalmadı…

Sevgi ve saygı ile. 07 Aralık 2018, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Halk Sağlığı Uzmanı
Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net    profsaltik@gmail.com

HASUDER : 3 ARALIK DÜNYA ENGELLİLER GÜNÜ AÇIKLAMASI

HALK SAĞLIĞI UZMANLARI DERNEĞİ (HASUDER)

3 ARALIK DÜNYA ENGELLİLER GÜNÜ AÇIKLAMASI*

3 Aralık 2018

 

Pozitif ayrımcılık: eğitim, istihdam, sosyal haklardan eşit ve tam yararlanma

 

1992 yılından bu yana 3 Aralık günü Birleşmiş Milletler tarafından Dünya Engelliler Günü olarak kabul edilmiştir. Böylece, toplumun ve kalkınmanın her alanında engelli bireylerin haklarının ve iyilik durumunun geliştirilmesi, politik, sosyal, ekonomik ve kültürel yaşamın her alanında engelli bireylerin durumu ile ilgili farkındalığın artırılması amaçlanmaktadır.


Birleşmiş Milletlerin engellilik alanındaki çalışmaları uzun yıllardan beri sürmektedir. 2006 yılında Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda kabul edilen “Engellilerin haklarına ilişkin Birleşmiş Milletler sözleşmesi”, 2030 Sürdürülebilir Kalkınma Hedeflerinde kapsayıcı, adil ve sürdürülebilir kalkınma için engelli bireylerin güçlendirilmesine dikkat çekilmesi, bu konuda yapılan olumlu gelişmeler olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu duruma dikkat çekmek amacıyla
2018 yılı teması “Engelli Bireylerin güçlendirilmesi ve kapsayıcılığın ve eşitliğin sağlanması” olarak belirlenmiştir.


Dünya nüfusunun en az %10’u (750 milyon birey) engellidir. Düşük orta gelirli ülkelerde yardımcı cihaz ve teknolojiye gereksinim duyan engellilerin ancak %5-15’i buna ulaşabilmektedir. Ülkemizde ise en az bir engeli bulunan kişi sayısı 4.876.000’dir. Bu rakamın yaklaşık bir milyonunu engelli çocuklar oluşturmaktadır. Engelli birey ve çocukların eğitimi konusunda son yıllarda önemli gelişmeler olsa da, bu çalışmalar çoğunlukla yetersiz kalmaktadır. Özel eğitim okullarında öğrenim gören öğrenci sayısı 48.212, özel eğitim sınıflarında öğrenim gören 42.900, kaynaştırma öğrencisi olarak okullara devam eden 242.486 öğrenci bulunmaktadır. Buna karşın gerek öğretmen sayısının azlığı, gerekse başta fiziksel altyapı yeterli donanımın sağlanamaması nedeniyle ülkemizde engellilerin eğitim alma ve meslek edinme olanakları kısıtlıdır. Kaynaştırma öğrencileri için okullarda bireysel eğitim programlarının uygulanmaması, son derece doğru bir uygulama olan kaynaştırma uygulamasından yararlanılamamasına neden olmaktadır. Ayrıca özel eğitime gereksinim duyan öğrencilerin geç belirlenmesi, eğitimde gecikmelere ve bu nedenle de çözümlenebilecek sorunların çözümsüz duruma gelmesine neden olmaktadır.


Dünyada engellilerin 500 milyonu çalışma yaşındadır. Gelişmiş ülkelerde bu yaş dilimindeki engellilerin %50-70’inin herhangi bir işi yok iken, bu rakam yoksul ülkeler için %80-90’a ulaşmaktadır. Ülkemizde
son yıllarda istihdam edilen engelli memur sayısında gözle görünür iyileşme olmasına karşın (2011 yılı 20.829; 2018 yılı 51.814), gerek kamu gerek özel kurumlarda çalıştırılmakla yükümlü olunan engelli sayısına göre, çalışan engelli sayısı daha azdır.


‘2010 Özürlülerin Sorun ve Beklentileri Araştırması’ sonuçlarına bakıldığında, kayıtlı olan engellilerin %66,9’u kaldırımların, yaya yollarının ve yaya geçitlerinin engelli bireylerin kullanımı için uygun olmadığını düşünmektedir. Engellilerin ancak %38,4’ü sosyal yardımlardan düzenli olarak yararlanmaktadır.


Kamu kurum ve kuruluşlarından beklentilere bakıldığında, ilk üç sırayı

1. sosyal yardım ve desteklerin artırılması,
2. sağlık hizmetlerinin iyileştirilmesi ile
3. bakım hizmetlerinin iyileştirilmesi ve yaygınlaştırılması almaktadır.


Sonuç olarak;
 engelliler için istihdam, eğitim, sosyal haklar konusunda yapılan düzenlemelerde ilerleme olmasına karşın hala olması gereken noktalardan uzaktır.


2018 BM temasında olduğu gibi engellilerin güçlendirilmesi, pozitif ayrımcılık gözetilerek eğitim, istihdam, sosyal haklardan eşit ve tam olarak yararlanmalarının sağlanması önemlidir. Bunun önünde engeller giderilmeli, engelli bireylerin sosyal yaşamın her basamağında kendilerine yer bulabilmeleri sağlanmalıdır.

 

 

*Bu metin, Prof. Dr. Filiz Abacıgil (Halk Sağlığı Uzmanı) tarafından HASUDER adına hazırlanmıştır.

TTB : 1 Aralık Dünya AIDS Günü – Bilmek ve Korkmamak

Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konseyi ve TTB Halk Sağlığı Kolu, 1 Aralık Dünya AIDS Günü dolayısıyla açıklama yaptı.

1 Aralık Dünya AIDS Günü – Bilmek ve Korkmamak

Bu yıl dünya AİDS gününün teması “durumunu bil” olarak açıklandı. UNAIDS, Birleşmiş Milletler’in HIV/AIDS konusunda uzmanlaşmış organı, dünyada 9,4 milyondan çok insanın HIV durumunu bilmediğini kestiriyor. Bunun temelde iki nedeni var:

İlki anonim ve ücretsiz test hizmeti veren laboratuvarlara erişimin kısıtlı olması ya da olmaması; ikincisi testin pozitif çıkacağı korkusuyla test yaptırmaktan kaçınmak. Bunlara, Türkiye gibi ülkelerde toplumsal cinsiyet örüntülerinden temellenen  “bana bir şey olmaz” algısı / yanılsaması da eklenebilir.

Oysa Türkiye’de bir şeyler oluyor!

  • HIV/AIDS Dünya genelinde düşme eğilimi gözlenmesine karşın Türkiye,
    yeni olguların “en hızlı arttığı” ülkelerden biri.

Ülkede son on yılda HIV olgularında %465 artış kaydedildi. Üstelik yeni tanı alanların %49’u, 25-49 yaş aralığındaki genç insanlar. Bu veriler, bize HIV enfeksiyonunun yakın gelecekte de önemli bir halk sağlığı sorunu olmaya sürdüreceğini gösteriyor.

Bu veriler bize başka bir şey daha gösteriyor: Bu zamana dek yaptıklarımızdan daha çoğunu yapmamız gerektiğini. Öncelikle, HIV’in “artık korkulacak bir enfeksiyon olmadığını” her fırsatta yinelememiz gerekiyor. Geçen yıl 21.000’den çok kişi ile yürütülen bir araştırma, katılımcıların %77.3’ünün HIV/AIDS ile ilgili “hiçbir bilgisi” olmadığını ortaya koymuştu. Hiç bilginin olmaması kötü ama yanlış bilgi çok daha kötü.

  • HIV ile ilgili korkunun üretilmesinde sorun, bulaş yollarının yanlış bilinmesi kaynaklı.

Bu nedenle, TTB Halk Sağlığı Kolu olarak HIV’in hangi yollar ile bulaşmadığını hatırlatmakta yarar görüyoruz. HIV;

  • HIV ile yaşayan insanlar ile tokalaşmak, öpüşmek, kucaklaşmak veya onlara sarılmak;
    kısaca herhangi bir sosyal temas ile BULAŞMAZ,
  • HIV ile yaşayan insanlarla aynı okulda okumak, aynı işyerinde çalışmak, aynı yerde yemek yemek,  aynı havuzda/denizde yüzmek, aynı tuvaleti/banyoyu kullanmak; kısaca hava, su, gıda veya doğrudan temas yolu ile BULAŞMAZ,   
  • Sinek veya böceklerden BULAŞMAZ.

HIV;
– korunmasız (kondomsuz) cinsel ilişki,
– test yapılmamış kan, doku ve organ nakilleri,
– damar-içi ortak kullanılan şırıngalar ve
– kesici / delici alet yaralanmaları ile bulaşır.

Bir başka bulaş yolu da anneden-bebeğe bulaştır ki, doğru tedavi ile bu bulaş %100 engellenebilmektedir.

  • HIV’den korkmaya gerek yoktur.

Bugünkü tedavi seçenekleri, kişinin yaşama niteliğini etkilemeden, genelde günde tek bir ilaç alarak sağlıklı yaşamasını olanaklı kılmaktadır.

Dolayısıyla bugün HIV ile yaşamak, diyabet veya hipertansiyon gibi bir süregen hastalık ile yaşamaktan farklı değildir.

Elbette öncelik riskli davranışlardan kaçınmak, dolayısıyla korunmadır.

Ancak kuşkulu bir durum var ise test yaptırmak ve HIV durumunu bilmek kritiktir.

Test sonucu HIV (+) ise tedaviye bir an önce başlamak ve düzenli tedavi alarak viral yükün baskılanmasını sağlamak temel anahtardır.

  • Unutmayınız ki; gerek test ve tanı hizmetleri, gerekse tedavi hizmetleri ülke genelinde yaygın ve ücretsizdir.

Ayrıca bu konu özelinde destek ve danışmanlık hizmeti veren sivil toplum kuruluşlarına ulaşmak da mümkündür.

Bilmek, korkularımızla baş etmenin en kısa yolu.
Bu kısa yol, uzun ve sağlıklı bir yaşama açılıyor üstelik…

TTB Merkez Konseyi
TTB Halk Sağlığı Kolu

SAĞLIK HUKUKU MASTER TEZİMİZE DAYALI 3 BİLDİRİMİZ

SAĞLIK HUKUKU MASTER TEZİMİZE DAYALI 3 BİLDİRİMİZ..

Dostlar,

Anayasa Mahkemesi’nin 2 bireysel başvuru nedeniyle çocuk aşılarının yasal olarak zorunlu olmadığını saptayan kararlarını bir yüksek lisans (Master) tezi olarak 3 eksende (Etik, Sağlık Hukuku, Tıbbi-Medikal) incelediğimizi belirtmiştik.

Ankara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü “SAĞLIK HUKUKU” tezli yüksek lisans programı kapsamında bu tezimizi tamamladığımızı (253 sayfa) ve “Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı” (MSc in Health Law) derecesi kazandığımızı sitemiz manşetinde, tezi savunup jüri* tarafından oybirliği ile başarılı bulunduğumuz 10.08.2018 günü sitemiz manşetinde duyurmuştuk.

25 Eylül 2018’de, teze dayalı ilk bildirimizi, aşı reddinin Etik irdelemesi ile 4. Konsültasyon – Liyezon Psikiyatrisi Simpozyumunda sözlü olarak sunduk ve sitemizde yayınladık..

  • AŞI REDDİ : ETİK BUNUN NERESİNDE?

Yansılara şu erişkeden (linkten) ulaşılabilir :
http://ahmetsaltik.net/2018/09/27/asi-reddi-etik-bunun-neresinde/ 

Bu sözlü bildirimizin 1 sayfalık word özet metninin erişkesi :
ASI_REDDI_Etik_Bunun_Neresinde

29 Kasım – 1 Aralık 2018 günlerinde Ankara’da düzenlenen 3. Uluslararası Sağlık Bilimleri Kongresi‘nde ise bu gün (01.12.2018) teze dayalı 2 sözlü bildirimiz daha oldu. İlki, AYM kararını “SAĞLIK HUKUKU” açısından irdeleme temelli.. (pp yansıları için tıklayın)

15 sayfalık bildiri tam metnine erişim için tıklayın..

İkinci sözlü bildirimiz “ANAYASA MAHKEMESİ’NİN AŞI REDDİNİ ANAYASAYA UYGUN BULAN KARARININ TIBBİ – MEDİKAL AÇIDAN İRDELEMESİ” başlıklı.

15 sayfalık bildiri tam metnine erişim için tıklayın

Yansıları izlemek için tıklayın..

İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi md. 30 : 

Bu Bildirgenin hiçbir hükmü, herhangi bir Devlet, grup ya da kişiye, burada belirtilen hak ve özgürlüklerden herhangi birinin yok edilmesini amaçlayan herhangi bir etkinlikte ve eylemde bulunma hakkı verecek şekilde yorumlanamaz.

Anayasa md. 56, herkese sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkı tanımaktadır.
Anayasa md. 12/2, kişisel hak ve özgürlüklerin kullanımını başkalarına zarar vermeme sorumluluğu ile sınırlamaktadır.

İHEB md. 30 ve Anayasanın yukarıda verilen 2 maddesi özellikle olmak üzere (başka maddelere de değinildi), aşı reddini, Anayasanın bütüncül değerlendirilmesini gözetmeden, salt md. 13 ve 17 üzerinden hukuka uygun bulmayı olanaksız kılmaktadır.

Aşı yapılarak gerçekleşen tıbbi müdahalenin taşıdığı kamu yararı amacı ile AYM’ye 2 bireysel başvurucunun maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkının (AY md. 17) korunması arasında olması gereken adil dengenin bozulmadığı, müdahalenin ölçülü olduğu çok açıktır.

  • AYM kararı Etiğe, hukuk ve tıp bilimine aykırıdır; hızla düzeltilmesi 3 açıdan zorunludur.

SONUÇ OLARAK                              :

  • TBMM’de hızla gerekli yasal düzenleme yapılarak özellikle bebeklik – çocukluk çağı aşılarının yasal olarak zorunlu kılınması gerekmektedir.
  • Aşı reddi – çekincesi – ihmali nedeniyle aşısız kalan bebek – çocuk sayısı hızla artmaktadır ve kritik eşiklere yaklaşmıştır. (2016 sonunda %98, 2017 sonunda % 96!?)
  • Ülkemizin yeterince ciddi – ağır sorunları vardır.. Ek olarak SALGIN HASTALIKLAR çıkması, pek çok bakımdan çok ağır bir fatura olacaktır. Oysa bu yıkıcı sonuçtan kaçınmak yasal düzenleme ile olanaklıdır. Sorumluluk salt siyasal değil, aynı zamanda İNSANİDİR!
  • Siyasal iktidara çok ciddi hatta kritik sorumluluğunu bir kez daha anımsatıyoruz; geç olmadan!

Özellikle, çocuk hekimi olan Sağlık Bakanı Dr. Fahrettin Koca‘yı göreve çağırıyoruz.

Tezi ilk fırsatta kitaplaştıracağız..

Sevgi ve saygı ile. 01 Aralık 2018, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Halk Sağlığı Uzmanı
Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net    profsaltik@gmail.com

===============================
Jüri :
1. Prof. Dr. Yaşar Bilge, Tez danışmanı ve jüri başkanı, Ankara Üniv. Tıp Fak. Adli Tıp AbD
2. Prof. Dr. Muharrem Özen, Ankara Üniv. Hukuk Fak. Dekanı ve Ceza Hukuku AbD
3. Prof. Dr. Nüket Örnek Büken, Hacettepe Üniv. Tıp Fak. Tıp Tarihi ve Biyoetik AbD

Prof. Dr. Siber GÖKSEL’den uyarı :

Saygın hocamız E. Prof. Dr. Siber GÖKSEL’den uyarı :

Sayın Hocam,

Şu yazının benzerlerini bazı köşe yazarlarına yolladım. Hiç ilgilenmediler. Bu gün Necati Doğru özetlemiş.memnun oldum. Oysa hastaların şehrin ortasında bulunan hastanelere dakikalar içinde ulaştırılmasının çok büyük yaşam kurtarıcı önemi var. Bu olanak o köşe yazarlarına da gerek. Hastanelerin bulunduğu yer değerli olduğu için ranta açacaklar. Nedense kimi olayları duyuramıyoruz. Oysa bizim onca deneyimimiz var. Emekli olunca derhal dinozor muamelesi görüyor insanlar. Ama politikacıysan 90 yaşında da Cumhurbaşkanı olursun, bir sakınca yok. Beyin işlevinin yaşla ilgisi her zaman paralel değil. Bunu anlatamıyorum. Demirel ölene dek pırıl pırıldı…

Gönderdiğim yazıyı size de yolluyorum. Tabip Odaları da yeterince ilgili değiller. Sözünü ettiğim bölge İbni Sina Hastanesi. Hacettepe hastanesi. TYİH (AS: Türkiye Yüksek İhtisas Hastanesi) . Numune hast. leri… Yazık olacak. Bu olayın üzerine yeterli eğilinmiyor..
****

Siber Tozun Goksel

21 NİSAN 1964’te TYİH’NIN AÇILIŞINI BAŞBAKAN İSMET İNÖNÜ YAPTI. (O günün fotoğrafını bulmaya çalışacağım. Ben İnönü’nün arkasındayım.) KURUCU HOCALARIM PROF. DR SABİH OKTAY, PROF. DR. SABAHAT KAYMAKÇALAN, PROF. DR. TURHAN AKYOL ile TYİH’ne GİTTİK. PROF. DR. ERDEM ORAN, PROF. DR. ORHAN CİĞEROĞLU ve BAŞASİSTANLAR DA VARDI. GASTROENTEROLOJİYİ PROF. DR. ZAFER PAYKOÇ ve ARKADAŞLARI KURDU. BU HASTANENİN KURULUŞ AMACI TEDAVİ İÇİN YURT DIŞINA GÖNDERİLEN HASTALARIN TEDAVİLERİNİN BURADA YAPILMASI İDİ.

BU HASTANE KARDİYOLOJİDE ve GASTROENTEROLOJİDE TÜRKİYE’DE “İLK”LERİ YAPMIŞTIR. İLK KALP NAKLİNİ OP. DR. KEMAL BAYAZIT. İLK KORONER ANJİOYU PROF. DR. MEHMET ÖZDEMİR VE İLK İKİ BOYUTLU VE RENKLİ EKO’YU BEN YAPTIM. ACİL STENT UYGULAMASINI DA. ERTESİ GÜNE BIRAKMADAN İLK BİZİM KLİNİĞİMİZDE UYGULAMAYA KOYDUK. DOÇ. DR. BURHAN ŞAHİN ULTRASONOGRAFİYİ ve GİRİŞİMSEL TEKNİKLERİ KURDU.

BURAYA SIĞDIRAMAYACAĞIM BİRÇOK YENİ TETKİK VE TEDAVİLER TÜRKİYE’de İLK KEZ TYİH’de YAPILDI. BURADA TÜRKİYE’NİN HER TARAFINA UZMAN YETİŞTİRDİK. BİRÇOK ÜNİVERSİTENİN KARDİYOLOJİ BÖLÜMLERİNİ KURDUK. PROFESÖRLER, DEKANLAR vs. BURADAN GİTTİ. TYİH HALEN PROF. DR. MUSTAFA PAÇ YÖNETİMİNDE HİZMETLERİNİ BAŞARIYLA SÜRDÜRMEKTEDİR. NUMUNE HAST. DE EN AZ 80 YILDIR BÜTÜN ANADOLU’YA HİZMET VERMİŞ. ALMANYA’DAN NAZİ MEZALİMİNDE KAÇIP GELEN PROFESÖRLERE KUCAK AKMIŞ. BU SAYEDE BİLİMSEL YÜKSELİŞİNİ YAPMIŞ. YILLAR İÇİNDE MODERNİZE OLMUŞ BİNLERCE HEKİM YETİŞTİRMİŞ GÜZİDE BIR KURUMDUR..

BU HASTANELERİN MERKEZDE OLMASI, İNSAN YAŞAMININ ÇOK KISA ZAMANDA KURTARILMASINA NEDEN OLMUŞTUR VE OLMAKTADIR. ESKİ BİR HEKİM OLARAK BU HASTANELERİN ORADAN KALDIRILMASININ ÇOK SAKINCALI OLDUĞUNU ISRARLA SÖYLÜYORUM. ÇOK ÜZGÜNÜM. BU HATADIR. AMAÇ İNSAN YAŞAMI İSE BU YAPILMAMALI. BÖYLE BİR KARAR VAR İSE BUNDAN DERHAL VAZGEÇİLMELİDİR. SÖZ KONUSU İNSAN YAŞAMIDIR. BİR KALP HASTASININ TEDAVİSİNİN DAKİKALAR İÇİNDE YAPILMASI ÇOK ÖNEMLİDİR. AĞIR TRAFİK ŞARTLARI İÇİNDE MERKEZİ, KISA SÜREDE ULAŞILAN HASTANE ÇOK ÖNEMLİDİR. AMAÇ HASTANENİN BÜYÜK OLMASI DEĞİL, HİZMETİN HASTAYA KISA SÜREDE UYGULANABİLMESİDİR. BU ŞAKA DEĞİLDİR, YAZIK OLMASIN.

YILLAR İÇİNDE YERLEŞMİŞ. HİZMET VERMEYE DEVAM EDEN BU KURUMLARA DOKUNULMASIN. O HASTANELERİN ARSASI DEĞERLİ İSE. İNSAN YAŞAMI  BUNDAN MİLYON KEZ DAHA DEĞERLİDİR. BU İDRAK EDİLSİN.

BU HASTANENİN KURULUŞUNDAN EMEKLİ OLANA DEK BU HASTANEDE ÇALIŞMIŞ OLUP, 14 YIL KARDİYOLOJİ KLİNİĞİ DİREKTÖRLÜĞÜ YAPMIŞ OLAN

PROF. DR. SİBER GÖKSEL

Not : Türkiye Yüksek İhtisas Hastanesinin tarihini 2014’te yazmıştım.. İyi ki de yazmışım.
“TAŞ MEKTEPTEN TÜRKİYE’NİN KALBİNE”…. TYİH’nin YERİNDE  3. ORTAOKUL  DENİLEN TAŞ MEKTEP VARDI. ABLAM, ABİM ORAYA GİTMİŞLERDİ..

==================================
Dostlar,

Saygın hocamızın bu uyarısın son derece yerinde buluyoruz biz de..
Aynen paylaşıyoruz yazdıklarını…
Ülkemize verdiği çooook değerli ve kapsamlı hizmetler için Türkiye O’na,
PROF. DR. SİBER GÖKSEL hocamıza çok borçludur..

Çooook kıdemli ve deneyimli ,öngörülü bir hekimdir..
Uyarıları mutlaka dikkate alınmalıdır..
Biz de bu ŞEHİR HASTANELERİ TALANINI sitemizde belki 10’dan çok yazı ile anlattık.

“Şehir hastaneleri” anahtar sözcükleri kullanılarak sitemizde tarama yapılabilir..
Konferans video kayıdı, power point yansıları, makaleler..
Ne yazık ki iktidar bu çok ciddi uyarılara kör ve sağır..
Çok yazık oluyor Türkiye’ye çooook..

  • Erdoğan’ın şehir hastaneleri hülyası = Türkiye’nin talanı!

Uğursuz denklem budur!

Sevgi ve saygı ile. 30 Kasım 2018, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Halk Sağlığı Uzmanı
Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

 

LATİN AMERİKA’DA SAĞLIK SİSTEMLERİ : EVRENSEL SAĞLIK GÜVENCESİ İÇİN BİR ARAŞTIRMA

LATİN AMERİKA’DA SAĞLIK SİSTEMLERİ :
EVRENSEL SAĞLIK GÜVENCESİ İÇİN BİR ARAŞTIRMA

Health Systems in Latin AmericaThe Search for Universal Health Coverage
Julio Frenk and Octavio G´omez-Dant´es 

Arş. Gör. Dr. Kübra Yıldırım Karalar
Danışman: Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı / 29 Kasım 2018 – AnkaraDostlar,

Yukarıdaki makaleyi Anabilim Dalımızda asistan eğitimi makale sunumu kapsamında çeviri çalışması olarak yürüttük. Genç meslektaşımız Dr. Kübra Yıldırım Karalar, danışmanlığımız ile çeviriyi yaptı ve power point yansılarıyla sundu.

Önemli bir makale bu.. Yüzlerce milyon nüfusu ile Latin Amerika halkları ciddi bir aranış içindeler insan onuruna yaraşır sağlık hizmetlerine erişim için. Ne var ki, adına Küreselleşme denilen KüreselleşTİRme = Yeni Emperyalizm özellikle son 40 yıldır insanlığa, deyim yerinde ise “kan kusturmakta“!. “Sağlıkta dönüşüm” (Health Transformation) adeta bir “illüzyon” aracı gibi kullanılarak ulusal sağlık sistemleri önce “özerkleştirildi”, sonra “özelleştirildi” ve sermayenin vahşi pençelerine terk edildi.. Özellikle SSCB’nin parçalanmasının ardından son 30 yılda yabanıl kapitalizm gemi iyice azıya aldı ve “tek kutuplu” mutlak sermaye egemenliğini yaşamın her alanında dayattı, yaşama geçirdi.

Türkiye’de büyük oyundan payına düşeni ödedi, ödemekte. Görevdeki iktidar, tam bir sadakatle gereğini yaptı, “yerli ve milliyiz” kalkanı ardına saklanarak tümüyle kökü dışarıda “health transformation” – “sağlıkta dönüşüm” canavarını ülkemize saldı. Sağlık giderlerimiz ulusal gelirin büyüme hızının çoook üstünde, katlanarak büyüdü, Devlet sağlık hizmetlerinden giderek çekildi, GSS (Genel Sağlık Sigortası) zorunlu kılınarak insanlardan sağlık hizmeti için bir de “prim” tuzağı ile “ek vergi” alınmaya başlandı. SGK, giderek sağlık güvencesini azalttı. Geriödeme bedellerini yüksek enflasyona karşın yıllardır sabit tutmakta, bunlara karşın devasa açıklar (bu yıl ilk 10 ayda 30 milyar TL!) vermekte.; finansal yoğun bakımda! Onlarca milyar Dolar Ulusal servet, iktidara yakın yerli – yabancı sermaye ortaklıklarının kasalarına aktarılmakta.

Ne var ki “sistem” (!?) gerçekte “sistemsizlik” sürdürülemez aşamaya gelip dayandı. İnsanlar, küresel toplum bir “çıkış” aramakta. Dünya Sağlık Örgütü, tüm kuşatılmışlığına karşın yakıcı sorunu gündemde tutmakta ve çözümler önermekte, “sağlığı bir temel insanlık hakkı” olarak vurgulamakta. Latin Amerika halkları da sağlık sistemlerinde yaşadıkları acılar üzerinden adeta eğitildiler ve “monetarizm = paraya tapma” sefilliğinden “geriye  – eskiye”, “insancıl ve sosyal” olana doğru adımlar atmaya başladılar.

Power point yansılarını dikkatle izleyiniz, biz de Türkiye’de yapabiliriz.
Türkiye 1961’de, zamanın Sağlık Bakanlığı Müsteşarı Prof. Dr. H. Nusret Fişek öncülüğünde 224 sayılı Sağlık Hizmetlerinin Sosyalleştirilmesi yasasını 1961’de çıkararak öncü olmuştu! 1978’de Dünya Sağlık örgütü’nün Kazakistan / Alma-Ata’da topladığı Temel Sağlık Hizmetleri Konferansında benimsenen ilkelerin önemli bir bölümünü Türkiye 17 yıl önce yasalaştırmış ve uygulamaya geçmişti!

Ne acı ki, araya giren “KüreselleşTİRme = Yeni Emperyalizm” kamayı soktu ve tersine rüzgarlar 40 yıldır egemen oldu. Dünya Sağlık Örgütü, 40 yıl sonra gene Kazakistan’da, gene Temel Sağlık Hizmetleri temalı uluslararası konferans düzenledi 1 ay önce.. Dünya nüfusunun yarısı “hala” temel sağlık hizmetlerine erişemiyor! Durum ivedi ve çareler öneriliyor..

Yansıları izlemek için lütfen tıklar mısınız??

Latin_Amerika’da_Saglik_Sisteminde_Halktan_Yana_Donusum

Türkiye, sağlık sektöründe, kökü dışarıda – ABD/IMF/Dünya Bankası dayatması yıkıcı özelleştirmeyi hızla terk etmeli ve kamusal – eşitlikçi – koruyucu sağlık hizmetlerini önceleyen ulusal sağlık planlarına dönmeli.. Er ya da geç böyle olacak; hastalıklı sistem sürdürülesi değil!

Hele “şehir hastaneleri“! Sağlık sektöründe küresel sömürünün “talan” boyutuna erişimidir!

“Birileri”, gene, “hülyam” diye savunacak ölçüde deriiinden derine “kandırılmakta” (!?)..

Sevgi ve saygı ile. 30 Kasım 2018, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Halk Sağlığı Uzmanı
Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

 

 

 

HAVA KİRLİLİĞİ ve SAĞLIK..

Ankara Üniv. Tıp Fak. Dönem 2 Öğrencilerimiz,
AÜTF’nin tüm öğrencileri ve asistanlarımız,
Değerli site okurlarımız,

Herkese yararlı olacağını umduğumuz bir ders sunumumuzu güncellemek istiyoruz : 74 yansı ve 3,5 MB..  Lütfen tıklayın..

Hava_Kirliligi_ve_Saglik

Sevgi ve saygı ile.
18 Kasım 2018, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
MD, MSc, BSc

Halk Sağlığı – Toplum Hekimliği Uzmanı
AÜTF Halk Sağlığı AbD
Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı, Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net    profsaltik@gmail.com