Yazar arşivleri: Ahmet SALTIK

Ahmet SALTIK hakkında

Atılım Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet SALTIK’ın özgeçmişi için manşette tıklayınız: CV_Ahmet_SALTIK Hekim (Halk Sağlığı Profesörü), Hukukçu (Sağlık Hukuku Uzmanı) Mülkiyeli (Kamu Yönetimi - Siyaset Bilimci)

Dr. Ceyhun Atıf Kansu: Bilim doğayı insana çevirmektir hey oğul!


Dostlar
,

Meslektaşım Dr. Ceyhun Atıf Kansu, Cumhuriyetimizin sağlığına,
Türk çocuklarının sağlıklı olmalarına çoook anlamlı katkılar vermiş bir büyüğümüz.

Çook da duygulu..

Kızamık salgınlarından ölen bebelere yadığı KIZAMUK AĞIDI iyi bilinir..

Ondan bir ileti paylaşmak istiyoruz aşağıda :

  • Bilim doğayı insana çevirmektir hey oğul!

Ceyhun_Atif_kansu_Bilim_İnsai_Dogaya..

KIZAMUK AĞIDI şiirini daha önce sitemiz koymuştuk.

Okumak için aşağıdaki erişke (link) tıklanabilir..

http://ahmetsaltik.net/arsiv/2012/06/Kizamuk_agidi.pdf

Sevgi ve saygı ile.
11.3.13, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

Kemalizm’in Ekonomisine İhanet


Dostlar
,

Cumhuriyetimizin sıradışı aydınlarından, 91 yaşındaki bilge insan,
Dr. Müh. Ali Nejat Ölçen’in doktora tezi Sağlık Ekonomisi ağırlıklıdır.

Bu sitede epey yazılarına yer verdik saygın büyüğümüz Dr. Ölçen’in..

Aşağıda yeni bir yazısı var :

  • Kemalizm’in Ekonomisine İhanet

Okunup okutulması dileğiyle.. Kendisine de hem derlediği hem de paylaştığı için
engin teşekkürlerimizle..

Sevgi ve saygı ile.
11.3.13, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

====================================
Dr. Müh. Ali Nejat ÖLÇEN

portresi

Kemalizm’in Ekonomisine İhanet

Sn. Zeki Kentel’in Kemalizm’de enflasyon gibi kimi ekonomi sorunlarına yanıt bulunmadığı düşüncesine, uzmanlık alanım olduğu için yanıt vermeye gereksinim duydum. Ülkemizde “Kemalizm’in Ekonomisi”ni betimleyen benden önce herhangi bir iktisatçıya rastlanır mı bilemiyorum. Ben rastlamadım. 1982 yılında Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde düzenlenen
bir Sempozyum’a “1923-1938 Döneminde 1. ve 2. Sanayi Planları” tebliği ile katılmıştım.

1997 yılında konuyu Kemalizm’in Ekonomisi kitabıyla bütünselliğe kavuşturdum.
Kemalizm’in özünü kavrayabilmek için onun ekonomisini ve o ekonomideki yönetsel
ve siyasal ilkeleri incelemek gerekir. O nedenle Mustafa Kemal, 1923’ün Şubatında
İzmir İktisat Kongresi’nin açış konuşmasında bu temel ilkeyi şu sözleriyle özetlemiş:
Bütün programlarımız iktisat programından çıkacaktır, demişti. Kemalizm’in özü ve özetidir bu. Nasıl olacak sorusuna verilecek yanıt Kemalizm’in ideolojik dokusunu açıklar. Bunu 1930 yılında hazırlanan “İktisadi Program’ın 64 ve 3.maddelerinde görüyoruz. İktisadi Program’ın 64’üncü maddesinde:

Milli iktisadı (dikkat ediliyor musunuz ilk kez milli iktisat kavramından söz ediliyor)
her şubede tesis, tevsi ve inkişafı için lazım olan sermayenin en bereketlisi
milli tasarruf” tur.

Osmanlı devletinin 700 yılı bulan tarihinde hiçbir devlet adamı, milli tasarruf, milli iktisat deyimlerini kullanmamıştı. Çünkü Osmanlı, milli devlet değildi ve ekonomi dışı yaşamıştı. Acaba milli tasarruf, ne tür hukuk düzenine gereksinim duyacaktı?
Bu soruya yanıtı İktisat Programı’nın 3’üncü maddesinde görüyoruz:

Adalet, devletin bütün hayat ve faaliyet şubelerinde olduğu kadar ve bilhassa
iktisadi hayat ve faaliyetin de temelidir. En iyi kanunlar ve adil hakimler,
iktisadi teşebbüs ve inkişafın başlıca muhafızı ve müşevviki, olacaktır.

Böylece Kemalizm’in özü ve özetinin üç ilkesiyle karşılaşıyoruz:

1. Devletin (yürütme erkinin yani siyasal iktidarların) programları İktisat Programı’ndan çıkmalıdır.

2. Gelişmeyi sağlayacak nesnel ve parasal gücü milli tasarruf yaratmalı.

3. Devlet adaletin temel olmalı ve hukuk ile ekonomi bütünleşmelidir.

Şimdi soruyoruz: Adalet ve Kalkınma Partisi’nin İktisadi Programı var mı, “milli tasarruf” yerine neden dış borca ihtiyaç duyuluyor? Dışalım savurganlığı neden önlenemiyor?
Ve Devlet adaletin mi yoksa adaletsizliğin mi temeli? Hukuksuzluğun hukuku ne amaçla yaratıldı.

Kemalizm’de milli tasarrufun kullanımı, hukuk ile ekonominin bütünselliği ve yönetimin kaynağının ekonomi olması (bir başka deyimle ekonomi politiği) nasıl gerçekleştirildi, görelim bunu:

Kemalizm’de bu sorunun yanıtı planlı sanayileşme ile sağlanmıştır. 1932 ve 1935 yıllarında hazırlanan sanayi planları Sovyet Rusya’da bile bir örneğine rastlanmayan yatırım projelerine ilişkin “fizibilite raporları” ile yürürlüğe girmiştir. Yani, yatırım projelerinin tümü, ne kadar süre içinde kendisini ekonomiye geri ödeyeceğinin hesaplarına dayalıdır. Türkiye’mizde henüz İktisat öğrenimi ve fakülteleri yokken o hesaplar Sovyetler Birliği’nde bile örneği olmayan bilimsel yöntemlerle hazırlandı ve uygulandı.

Mustafa Kemal, emperyalizme avuç açmadan, ülkemizi korumanın gizini bir temel ilkeyle açıklamıştı: Beş Beyazlar Ekonomisi. Eğer Türkiye “bez, kağıt, şeker, un ve çimento” olarak betimlenen bu beş beyaz ürünü kendi emeği ve kendi tasarrufu ile yaratabilirse işte o zaman tam bağımsızlığını sağlayabilirdi. (Osmanlının 1913-14 yılında 518.9 milyon Mark olan toplam dış alımının beş beyazlar %53.4’ünü oluştururken 1932 yılında bu oran % 26.8’e indi. Milli iktisat böyle doğdu).

Bir önemli sorun vardı:

Devlet nasıl örgütlenmeli ve hangi kurumları yaratmalıydı. Bu soruların yanıtı varsa ancak o zaman Kemalizm’in bütünselliği doğabilirdi. Bu soruna Kemalizm, iki ana “kurumlaşma süreci” ile çözüm getirmiştir:

A. Nesnel kurumlar:

1. Devlet vatanın doğal varlığını tanımalıydı. Bunun için ilk iş olarak 25 Nisan 1926 günü
3517 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile “Merkezi İstatistik Teşkilatı”nı kuruldu.
Osmanlı Devleti, ülkemize ne ka­dar yağmur yağdığını, akarsularımızdan yılda
kaç milyon metreküp su akıp gittiğini ve en düşük ya da en yüksek ısının nasıl değişime uğradığını merak etmeyen, buna gereksi­nim duymayan devletti.

2. Devlet Etibank, Sümerbank’ı kurarak sahip olduğu vatanın doğa varlığını tanımları, bilmeli ve üretime nasıl dönüştürüleceğini hesaplamalıydı. (Osmanlı kendi ülkesini tanımayan devletti)

3. İller Bankası kurulmalı yerel yönetimlerin (yol, içme suyu gibi) altyapı yatırımlarını
milli tasarrufla finanse etmeliydi.

Bu üç temel kuruluş ancak genç kuşakların bilgi ve kültür donanıyla yaşayabilirdi. O halde

Kemalizm;

B. Kendi kültürünü yaratmalıydı.

1. Ulus kendi tarihini bilmeliydi: Türk Tarih Kurumu kuruldu.

2. Ulus Osmanlı’nın yasakladığı öz Türkçesini öğrenmeliydi:
    Türk Dil Kurumu bu amaçla kuruldu.

3. Gençler bir araya gelebilmeli, Anadolu kültürünü, sanatını folklorunu tanımalı, öğrenmeli geliştirmeliydi. Halkevleri bu amaçla kuruldu. Halkın okulu olmalıydılar.

4. Kırsal alan gençleri, sanayinin temel nesnelerini tanımalı, onu kullanmalı ve
üç boyutlu yapıya dönüştürürken okul denilen o yapı içinde öğrenim görmeliydi.
Kırsal alanın feodal yapıdan kurtularak sanayi toplumuna dönüşümü ancak böyle sağlanabilecekti. Köy Enstitüleri bu amaçla kuruldu.

Ne yazık ki bu kurumlar ihanet çemberinde yok edildiler.
Kemalizm’in özü ve özeti budur. Ve bu bütünsellik sayesinde:

1. Bütçe dış açık vermiyordu.

2. Enflasyon söz konusu değildi.
Enflasyona yer vermeyen ekonomi yaratılmıştı.
O halde yaratılan ekonomi enflasyonun da çözümüydü.

3. Yatırımların finansmanı milli tasarrufla sağlandığı için, dış ticaret açığı söz konusu olmuyor ve o sayede 1 ABD doları 1.20 TL’de değerini koruyordu. TL olan milli paranın gücü, onuru ve uluslararası geçerliliği üst düzeydeydi, şimdiki gibi ayaklar altına düşmemişti. Yani ekonomi emperyalizme karşı kendisini koruyabiliyordu. KİT’ler
(Kamu İktisadi Kuruluşları) bu amaçla yaratıldı. (AKP tarafında yok pahasına satıldılar).

Görülüyor ki; Kemalist devrimlerin yeryüzünde benzeri olmayan bir özelliği vardı.
Teorisi, uygulaması kendi kültürünü ve o kültürün kurumlarını yaratarak evrim içinde gerçekleştirilmişti. Oysa Fransa’daki devrimde giyotinler işleyerek; Sovyet Rusya’da karşı çıkanlar Çar ailesi dahil yaşamlarını yitirerek gerçekleştirildi.

  • Kemalist devrimlerde gözyaşı dökülmemiştir; tarihin ilk insancıl devrimidir.

Mustafa Kemal‘in kurduğu yeni devletin esası iktisat programın­dan çıkacaksa,
önce doğa varlığını tanımak ve sanayileşme sürecine adım atmak gere­keceğini belirtmiştik. O nedenle, 1925-1927 döneminde Sovyet Rusya’dan tarım uzman­ları
davet edilerek “Türkiye’nin Zirai Bünyesi” 860 sayfa tutarında bir yapıt ile ortaya çıkarıldı. Örneğin, 1951 yılında kitap olarak basılarak dağıtımı sağlanan bu çalışmanın 557’inci sayfasında haşhaşın morfin, kodein, tebain ve papaverin oranlarının ne düzeyde olduğunu aşağıda çizelgede görmekteyiz:

Morfin            Kodein         Tebain         Papaverin
Türkiye        %10.0-28.0   %0.2-0.8       %0.2-0.5     %05-1.0
Hindistan     % 4.6- 8.9     %0.5-4.0       –                  –
Çin              % 4.3- 11.2    %0.06-0.18  %0.7-0.9     %0.3-0.8
İran             %10.4-10.8    %0.29-.57    –
Yugoslavya %10.0-16.0    %0.46          –                   –

Çizelgenin sonunda “Türkiye’de haşhaş bitkisindeki morfin miktarının öbür ülkeleri
pek geride bıraktığı” yazılıdır. Bu bilgiye şunun için değinmeye gereksinim duymaktayım: Çünkü alkoloid projesi, afyon ekimini sağlık sektörüne katkıda bulu­nacak yatırım projesinin temel girdisi olmasını ön görülmüştü. Mustafa Kemal Atatürk, yaşamını
erken yitirip aramızdan ayrılmasaydı bu sanayi da­lındaki yatırım kesinlikle gerçekleşir
ve Türkiye’miz, afyonu tıp dünyasına sun­muş olurdu.

1924 yılında dünya afyon üretimi 8600 ton olarak tahmin edilmekteydi. Alkoloid için
afyon istemi ise yalnızca  370 ton idi ve Türkiye bunun %61’ini karşılayacak bir
yatırım projesine Mustafa Kemal sayesinde 2. Sanayi Planı’nda kavuşmuştu.

Sanayi planlarına alınan yatırım projelerine ilişkin fizibilite he­sapları bilimsel açıdan
üst düzeydedir. Örneğin alkoloid yatırım projesinde yılda 120 ton afyonun işlenerek
12 ton baz morfin üretilmesi öngörülmüştü. 120 ton afyo­nun dış satımıyla 944 000 TL
gelir sağlamak yerine onu alkoloid türevlerine dönüştüren yatırım projesiyle 1 454 000 TL dışalım geliri sağlanacağı yapılan hesapların sonucuydu. Ne yazık ki, bu yatırım projesi unutuldu.

İkinci Sanayi Planı‘nda bir önemli yatırım projesinin de linyit ya antrasitten
sentetik benzin üretimi tasarımıydı. Çok önceleri Batı dünyasında kömürden
sentetik benzin üretimi düşünülmekteydi ve fakat buna ilişkin teknoloji ancak Almanya’da 1930’lu yıllarda keşfedildi. 2. Sanayi Planı’na böylesi bir yatırım projesinin fizibilite hesapları yapılarak 1935 yılında girdiğini görüyoruz. İki seçenek incelenmişti. 1 kg linyit
ya da antrasit kömürünün fiyatı X ise üretilecek sentetik benzinin,

1. Antrasit kömür katranından üretilen benzinin litre fiyatı F:
F=7.04+(0.113 X+0.113)/n

2. Linyit kömüründen üretilecek benzinin litre fiyatı:
F=7.22+1.15 X bulunmuştu.

Antrasit kömüründe katran oranının n=%8’den az olması durumunda linyitten üreti­len benzinin daha ekonomik olacağı anlaşılmıştı. Linyit kömürünün birim fiyatı X=4 ku­ruş olduğu için üretilecek sentetik benzinin litre fiyatı 11.83 kuruş olarak bulunmuş,
dış alım fiyatının 3 katı olduğu görülerek Sanayi Planı’na alınmamasına karar verilir­ken, Mustafa Kemal’in karşı çıkması ile Plana alınmıştı.

Mustafa Kemal’e göre:

İktisat meselesinden ziyade milli müdafaa mevzuu önemli idi.
2. Sanayi Planı’nı (1935) İktisat Bakanı Celal Bayar, Meclis’e sunarak savunmuş olmasına karşı 1950 yılında Cumhurbaşkanı olduğunda 2. Sanayi Planı’nda savunduğu yatı­rım projelerinden hiçbirini anımsamamıştır.

Mustafa Kemal Atatürk, İzmir’de İktisat Kongresi’nin açılış konuşmasında
sözünü (1923) ettiğimiz İktisat Programı’nın temel ilkelerini şöyle özetlemişti:

  • İstiklal-i tam için şu düstur var: Hakimiyet-i Milliye, hakimiyeti iktisadiye ile
    tersim edilmelidir. Yegâne kuvvet, en kuvvetli temel iktisadiyattır. Siyasi ve askeri muzafferiyetler ne kadar büyük olursa olsun, iktisadi zaferle tetviç edilmedikçe (taçlanmadıkça) semere, netice payidar (sürekli) olamaz. Bugünün devlet ve siyaset adamları O’nun bu sözünü anımsayarak uygulamaya çalış­salardı şimdiki sorunların hiçbirini yaşamazdık.

Bugün Mustafa Kemal’in okullarında yetişenlerin Mustafa Kemal Atatürk’e ve onun devrimlerine sahiplenmeleri bir yana karşı çıkmaları ve yadsımaları hangi sözcükle açıklanabilir?

İhanet sözcüğüyle!

R.T. Erdoğan eğer sadrazam olsaydı, kim bilir hangi padişahın eteğini öpecekti.
Eğer Köy Enstitüleri ve Halkevleri yok edilmeseydi gelişen kültür düzeyinde

R.T. Erdoğan gibi cahil biri başbakan olabilir miydi?

Ve ABD’nin Dışişleri Bakanı John Kerry sağ eli göğsünün üzerinde Anıtkabir’de
saygı duruşundayken, bir başbakan “sap gibi duruyorlar” diyebilir miydi?

Kraliçe Elizabeth, Anıtkabir özel defterine;

  • “Modern tarihin büyük şahsiyetlerinden biri olan Mustafa Kemal Atatürk’e
    saygılarımı sunmak benim için büyük bir onurdur.”

diye yazarken, AKP iktidarı tarih kitaplarından Mustafa Kemal’in adını silecek kadar küçülebilir miydi? Hayır! AKP gibi bir siyasal parti zaten kurulmaz,
kurulsa da toplumun kültür düzeyi, ona iktidar kapısını açmazdı.

Ülkemizde kimileri var ki, onlar, kendilerine bugünkü olanakları yaratan devlet ve
siyaset adamlarımızdan İsmet İnönü ve Mustafa Kemal Atatürk’e neden karşılar,
bu şizofrenik davranışı sosyal psikoloji uzmanları analiz etmeli ve tedavi çarelerini aramalıdırlar. Eğer olay siyasal amaç ve art niyet ürünü değil de, patolojik ise.
Türk ulusu sosyal patoloji uzmanlarına gereksinimi olduğunu kabul ederek buna
çare bulursa kendisini esenliğe kavuşturabilir.

O zaman haklı olarak “ne mutlu Türk” olduğumuzu söylediğimizde buna hiç kimse
karşı çıkmaz ve hiç kimse annesinden alacağı kültür ve terbiye gereği Milliyetçiliği
ayak altına alacağını söyleyecek kadar küçülemezdi.. Kültür erozyonuna çare bulmak başta gelen sorunumuz olsa gerek. (7 Mart 2013)

Dr. Ali Nejat Ölçen

Almanya’da yangın: 8 Türk öldü!


Dostlar
,

İçimiz yandı.. 7’si çocuk 8 Türk kardeşimiz Almanya’da evde yanarak öldüler!

Bütün gönlümüzle dileriz ki, bir kundaklama olmasın..

Fakat 2 ağzı keskin kılıç durumu var..

12 çocuklu aile, Almanya’da, 2013 yılında, SOBA İLE ISINMAKTALAR!

Günümüz Alman ekonomisinin yaratılmasında yüzbinlerce Türk işçisinin
en ağır koşullarda inanılmaz bir özveri ile çalışmasının belirleyici rolü var.

Ülkemize kazandırdıkları ile de bu kuşaklar, engin bir saygıyı ve şükranı haketmekteler. Dolayısıyla Türk ve Alman devletlerinin bu insanlarımızın Almanya’daki
yaşam koşullarının iyileştirilmesi gibi ötelenemez bir görev ve sorumlulukları var..

Bu kardeşlerimizin Batı kültürü – yaşam biçimi ile bütünleşmeleri (integrasyon; asimilasyon değil!) için kapsamlı planlar yapılmalı ve 2 develetçe içtenlikle uygulanmalıdır. Orada artık 4. kuşağımız yetişmekte ve 3 milyona yakın ciddi bir nüfus yaşamakta. Bu muazzam “koloni” Türkiye için, akıllıca kulanıldığında muazzam avantajlar sağlayabilir.

Öncelikle kurbanların yakınlarına ve Ulusumuza ve de Alman halkı kardeşlerimize başsağlığı dileriz.

Bu arada TV’lerde “Türk” yerine “Türkiye kökenli” nitemi (sıfatı) kullanılması düşündürücü. Olay Almanya’da bir Alman ailenin başına gelseydi, Alman TV’leri “Almanya kökenli” mi diyeceklerdi, “Alman” mı diyeceklerdi??

Ülkemizde birilerinin bu denli salaklaştırılmış olmasını acıyla izliyoruz..

Soruşturmanın ciddiyetle ve saydamlıkla hızla tamanlanmasını bekliyoruz.

Sevgi ve saygı ile.
11.3.13, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

==================================

Almanya’da yangın: 7’si Çocuk 8 Türk öldü!

Almanya’nın Backnang kentinde çıkan yangında 7’si çocuk 8 kişi yaşamını yitirdi. Ölenlerin Türk kökenli olduğu açıklandı. (AA, 10.3.13)

Berlin– Baden-Württemberg eyaletine bağlı Stuttgart yakınlarındaki Backnang’da çıkan yangın, eski bir deri fabrikası olan, daha sonra konut ve işyerine dönüştürülen binanın
ilk katında yaşayan Türkiye kökenli ailenin evinde çıktı. Almanya’da doğup büyüyen,
aslen Afyonkarahisarlı olduğu belirtilen Nazlı Özkan (40), çocukları, annesi ve kardeşi yangına uykuda yakalandı.

Annenin yanı sıra, ilk eşinden olan çocuğu Hatice Oruç (17), ikinci eşinden çocukları olan Yılmaz Soykan (14), Abdülkadir Soykan (8), İzzet Soykan (7), Yasin Soykan (6),
Ahmet Soykan (3) ile 6 aylık Murat Soykan yaşamını yitirdi. Özkan’ın 8’i ikinci,
4’ü birinci evliliğinden 12 çocuğu olduğu ifade edildi.

Balkondan kurtarıldılar

Yangın esnasında evde olan 11 yaşındaki İbrahim Soykan, dayısı ve anneannesi ise balkona kaçmayı başarıp itfaiye ekiplerinin yardımıyla kurtarıldı. Polis, yangının
dün öğle saatlerinde denetim altına alındığını, cesetlerin hâlâ çıkarılamadığını, ölenlerin duman zehirlenmesinden mi yoksa yanarak mı öldüğünün saptanamadığını belirtti. Toplam 10 çocuk sahibi anne Nazlı Özkan’ın bir oğlunun yangın gecesi teyzesinde kaldığı için, kızının ise ayrı evde yaşadığı için yangından kurtulduğu belirtildi.

Kundaklama olasılığı yok

Yangının çıkış nedeni henüz açıklanmadı. Polis, kundaklama izine rastlanmadığını, yangının elektrik arızası gibi teknik bir arızadan ya da evdeki odun sobasından çıkmış olabileceğini açıkladı. Soruşturma devam ederken olay yerine gelen Backnang
Belediye Başkanı Frank Nopper binanın ahşap mimarisine dikkat çekerek facianın
bu nedenle büyüdüğünü söyledi. Stuttgart Başkonsolosu Mustafa Türker de
yangın sonrası olay yerine gelerek bilgi aldı. Baden Württeberg Türk Toplumu Başkanı
Gökay Sofuoğlu ise binanın giriş katında Türk – Alman Kültür Derneği’nin bulunduğunu söyledi. Annenin yanı sıra, ilk eşinden olan çocuğu Hatice Oruç (17),
ikinci eşinden çocukları olan Yılmaz Soykan (14), Abdülkadir Soykan (8), İzzet Soykan (7), Yasin Soykan (6), Ahmet Soykan (3) ile 6 aylık Murat Soykan yaşamını yitirdi. Özkan’ın 8’i ikinci, 4’ü birinci evliliğinden 12 çocuğu olduğu ifade edildi.

İki kez yandı

Yangın söndürüldükten sonra içeri giren polis yetkilileri ve kurtarma ekipleri,
yeniden yangın çıkması üzerine incelemeye ara vermek zorunda kaldı.
Son çıkan yangın da söndürüldükten sonra uzmanlar yangın nedenini araştırmak için incelemelere başladı. Polis yetkilileri geç vakte dek halen cesetlerin çıkarılamadığını, incelemelerin sürdüğünü, bu nedenle ölenlerin duman zehirlenmesinden mi
yoksa yanarak mı öldüğünün belirlenemediğini kaydettiler.

AKP’nin 4. Yargı Paketi Boş Umut Paketi

Dostlar,

AKP oyalamayı sürdürüyor.

4. Yargı Paketi de nafile..

Büyük olasılıkla, mavi boncuk makyajı, tutuklu KCK sanıklarının serbest kalmasına dönük. BDP ile Başkanlık pazarlığının üvertürü..

Silivri vd. tutsakevlerindeki yurtseverlere yeşil ışık yok..

Onlar, daha büyük soncul (nihai) pazarlığın kozu olarak rehin tutulmaya
devam edecekler..

Çok yazık..

Ankara Barosu Başkanı’nın konuya ilişkin görüşleri aşağıda.

Sevgi ve saygı ile.
10.3.13, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

==========================================.

Boş Umut Paketi

Ankara_Barosu_logosu

Prof. Dr. Metin Feyzioğlu
Ankara Barosu Başkanı

Prof. Feyzioğlu, AKP’nin yeni düzenlemesiyle kimsenin tahliye olamayacağını söyledi:

* Ankara Barosu Başkanı Prof. Dr. Metin Feyzioğlu, AKP’nin 4. yargı paketinde düşünce özgürlüğü açısından çok önemli bir değişiklik olmadığına işaret ederek;

“Paket paket umut dağıtıyorlar ama içi boş.” değerlendirmesini yaptı.
Ergenekon ve KCK davalarında tahliye “umudunun” pompalandığı 4. yargı paketine ilişkin Ankara Barosu Başkanı Prof. Dr. Metin Feyzioğlu,

“Paket paket umut dağıtılıyor. Ama içi boş” yorumunu yaptı.
Feyzioğlu, KCK ve Ergenekon davalarından bu paketle hiç kimsenin çıkmasının mümkün olmadığını vurguladı.

BDP milletvekillerinin İmralı görüşmesi öncesi Meclis’e sevk edileceği açıklanmasına karşın görüşmelerin ardından “askıya” alınan 4. yargı paketi beklentileri karşılamadığı gibi, yeni suç tanımlarını da getirdi. Paketi değerlendiren Ankara Barosu Başkanı Prof. Dr. Metin Feyzioğlu, düşünce özgürlüğü açısından
çok önemli bir değişiklik olmadığına işaret ederek “Örgüt propandasına ilişkin
belki bir iyileştirme var. Ama bugün temel haklardan, insan haklarından maalesef nasibini almamış bir uygulamanın önüne çok daha net, somut hükümler koymak gerekiyor ki, düşünce özgürlüğünü sağlamak mümkün olsun.” değerlendirmesini yaptı.

Ergenekon ve KCK gibi davalarda herhangi olumlu hava doğurmasının
mümkün görünmediğini anlatan Prof. Dr. Feyzioğlu, 4. yargı paketini
“Düşünce özgürlüğü açısından büyük bir hayal kırıklığı” olarak nitelendirdi. Feyzioğlu, artık “paket paket umut” dağıtıldığını belirtirken “Ama içleri boş” dedi.
Pratik faydası olacak birkaç hükmün pakette bulunduğunu söyleyen Feyzioğlu, onları da şöyle açıkladı:“İdarede (İdari Yargıda) açılan tam yargı davalarında davanın parça parça açılmasına izin veren bir düzenleme gelmiş. Oldukça faydalı olacak. Tam yargı davası idari yargıda açılan tazminat davasıdır. İdari yargıda açtığınız tazminat davalarında tazminat talebinizi tek seferde dile getirmek zorundasın, yani önce pilot dava açıp ondan sonra gelen bilirkişi raporuna göre kalanını talep edemiyordunuz. Önce pilot dava açmak, ardından o davada gelişen duruma göre zararın kalan kısmını talep etmek mümkün olacak, bu önemli hak kayıplarını önleyecek düzenleme.”
(9.3.13, Cumhuriyet portalı)

Cumhuriyet’in Atatürk’lü Yıllarında Sağlık Hizmetleri ve Günümüz

Sevgili AÜTF Dönem 1 öğrencilerimiz,

6 Mart 2013 günü işlediğimiz

  • “Cumhuriyet Dönemi Sağlık Hizmetleri ve Günümüz”

konulu dersimizin yansıları güncellenmiş olarak aşağıdadır.

Yararı olmasını dileriz..

Cumhuriyet_Donemi_Saglik_Hizmetleri_ve_Gunumuz

Sevgi ve saygı ile.
10.3.13, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

En büyük tehlike..

SELÇUK EREZ
www.selcukerez.com

portresi

En büyük tehlike

Bu yıl şubat ayında meteorun biri, saatte 40.000 mil hızla ilerleyerek Urallar’ı geçip Çelyabinsk üzerinde, Hiroşima ve Nagazaki’ye atılmış atom bombasından çok enerjiyi açığa çıkararak patladı: Bu patlama sonunda 1500 kişi yaralandı, 4300 bina
hasar gördü.

Rus uzay gözleme uzmanları bu koskoca meteoru, gelip buzlu araziye düşünceye dek göremediler. Demek ki her an böyle bir göktaşı, gözleyenleri atlatarak uzayın derinliklerinden gelip atmosferimize girebilir ve gidip olmadık yerlere çarpabilir.
1947’de yüz bin kiloluk bir meteroit, Rusya’da Sikhote-Alin Dağı’na düşmüştü.
1908’de yine Rusyanın Tunguzka bölgesine çok büyük bir meteor düşmüş,
geniş ormanlık bir araziyi yok etmişti. Öyleyse uyarmamız gerekir:

Muhterem Başbakanım,

Memleketimiz Rusya’dan uzakta değildir. Göktaşlarının çarptığı o bölgelere yakınlığımız, çok dikkatli olmamızı gerektirir: Her an göğün bilmem kaçıncı katından gelip 2B arazilerini ya da ülkemizin ormanı gür, yaylaları yeşil, akarsuları berrak
ya da tarihsel kentlerle dolu yerlerini biz henüz su bastırıp baraj yapmadan,
hidroelektrik santralları ile doldurmadan, bizden önce davranarak dümdüz etmesine meydan vermemelisiniz.

Muhterem Başbakanım,

Biz, yalnızca uzayın karanlıklarından gelebilecek manda kadar, dağ kadar ya da
Suriye kadar göktaşlarının, kurdelesini kesmiş olduğunuz o muazzam eserlere çarpmasından değil, bütün felaketlerin ötesinde başka bir şeyden de korkmaktayız:

Böyle bir cisim çarptığında, dünyamız ikiye bölünür de biz, kendimizi maazallah,
sizin kalacağınız bölümde değil de bu çarpmayla oluşacak ikinci bölümde karizmanızdan uzakta bulursak ne yaparız? Böyle bir felakete uğradığımızda artık
çılgın projeleri kim tasarlar, en büyük kentlerimizin meydanlarını kim öyle deşer? Biz neyin ucube, neyin mübarek olduğunu artık nasıl bilebiliriz? Kaç çocuk doğurmamız gerektiğini kimden öğreniriz? Sonra biber gazı bağımlılığımız ne olur?
Artık birbirimize mi sıkmaya başlarız bu gazı?

Bütün bu olası felaketleri dikkate alıp NATO’ya yeniden başvurmanızı,
birkaç düzine Patriot bataryası daha istemenizi ve bunların meteorları, asteroidleri vurabileceğimiz tepelere, dağlara yerleştirilmesini sağlayacağınızı umuyoruz.

İstatistiklerle Kadın 2012 Araştırması


Dostlar
,

Kadın-erkek eşitliği bağlamında TÜİK‘in verilerini aşağıda sunalım.

Ancak TÜİK güven vermiyor..

2012 sonunda nüfusu 75 milyon 724 bin olarak vermişti.

Bu çalışmada ise 75 627 384..

Bu çelişkiler, tutarsızlıklar kabul edilemez..

Kaldı ki, Türkiye nüfusu 80 milyonu aşkındır ve “her ne hikmetse” (!?) TÜİK % 10 dolayında eksik nüfus bildirmekte..

TÜİK‘in bu bağlamda sıkı bir eleştirisine aşağıdaki yazımızda yer vermiştik.

TÜİK’in Tehlikeli Hataları.. Başbakan da Yanıltılıyor..

Unutulmasın; kadın-erkek eşitliği ancak laik-demokratik bir sosyal hukuk devletinde gerçekleştirilebilir.

Herhangi bir şeriata dayalı rejimlerde asla.. Örnekler ortada.. ;

S. Arabistan, Afganistan, Irak’lı kadınların ABD askerieri ile yatmasını önerecek denli zıvanadan çıkan Vahabi bir müftü… ve daha niceleri..

Kadın arkadaşlarımızın ATATÜRK DEVRİMLERİ‘ne herkesten ama herkesten
daha çok sahip çıkması gerekiyor..

Sevgi ve saygı ile.
10.3.13, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

==============================================

İstatistiklerle Türk kadını

TÜİK, İstatistiklerle Kadın 2012 Araştırması’nın sonuçlarını açıkladı.
İstatistiklerle Kadın 2012 Araştırması“na göre, işsizlik oranı, kadınlarda % 10,8 düzeyinde. 15-24 yaş dilimindeki kadınlarda işsizlik oranı % 19,9’a çıkıyor.
Kadın nüfus, Türkiye nüfusunun % 49,8’ini oluşturuyor.
Türkiye’nin 75 627 384 olan nüfusunda kadınların sayısı 37 671 000.

Kadın nüfusun % 24,4’nü 0-14, % 16,3’ünü 15-24, % 31’ini 25-44, % 19,8’ini 45-64,
% 8,5’ini 65 ve daha yukarı yaş dilimi oluşturuyor.

Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi 2012 sonuçlarına göre,
Türkiye’de 30,1 olan ortanca yaş, kadınlar için 30,6, erkekler için 29,5.

Kadın nüfusun doğuşta beklenen yaşam süresi (E0) erkek nüfustan daha yüksek düzeyde.

Doğuşta beklenen yaşam süresinin 2013 yılında kadınlar için 79,2, erkekler için 74,7 yıl olacağı kestiriliyor. Düzenli olarak artan doğuşta beklenen yaşam süresinin
2023’te kadınlar için 80,2, erkekler için ise 75,8 yıla çıkması öngörülüyor.

Kadınlar daha küçük yaşta evleniyor

İlk evliliğini 2011 yılında yapmış kadınların ortanca ilk evlenme yaşı 23,3 iken,
bu yaş erkeklerde 26,6’ya çıkıyor.

Boşanma verilerine bakıldığında 2011 yılında 120 bin 117 çiftin boşandığı görülüyor. Boşanma nedenlerine bakıldığında, eşlerin sorumsuz ve ilgisiz davranması
% 26,6’lık oranla ilk sırada geliyor. Bu nedeni sırasıyla % 23,4’le öbür nedenler,
% 20,8’le şiddet ve %16,8’le aldatma izliyor.

Evli çiftlerin ilk evlilikleri göz önüne alındığında, çiftlerin % 93,7’sinin hem resmi
hem de dinsel nikahla, % 3’ünün ise yalnızca dinsel nikahla evlendiği görülüyor.
Akraba evliliği yapanların oranı % 23,3, görücü usulüyle,
kendi görüşü sorulmadan aile kararıyla evlenenlerin oranı ise % 9,4.

Eğitim düzeyine göre okullaşma oranlarında kadın ve erkekler arasında önemli fark gözlenmiyor. Okuryazarlık oranı kadınlarda % 92,2 iken, erkeklerde % 98,3‘ü buluyor. 2011-12 öğretim yılında ilköğretimde okullaşma oranı kadınlarda % 98,6, erkeklerde
% 98,8, ortaöğretimde okullaşma oranı kadınlarda % 66,1, erkeklerde % 68,5, yükseköğrenimde okullaşma oranı kadınlarda % 35,4, erkeklerde % 35,6.

Kadınlar tütün ve tütün ürünlerini bırakmayı erkeklerden daha çok deniyor.

Tütün ve tütün ürünü kullananlar içinde bunları bırakmayı deneyen kadınların oranı
% 44,9’a çıkarken, erkeklerde bu oran % 41,8’de kalıyor.

Memnuniyet oranı % 70

Araştırmaya göre, çalışan kadınların yaklaşık üçte biri ücretsiz aile işçisi.

İşgücüne katılım oranı, 2012’de kadınlarda % 29,5 iken, erkeklerde % 71.
İstihdam edilen kadın nüfus oranı % 26,3’te kalırken, erkek nüfus oranı % 65’e çıkıyor.

Ücretli veya gündelikçi olarak çalışan kadınların oranı %54,3 iken, kendi hesabına çalışan kadınların oranı % 10,8. Ücretli veya gündelikli olarak çalışan erkeklerin oranı %66,5, kendi hesabına çalışan erkeklerin oranı ise % 22,3 ile kadınları geride bırakıyor.

İşsizlik oranı, kadınlarda %10,8, erkeklerde ise % 8,5. 15-24 yaş dilimindeki
genç nüfusta işsizlik oranı ise kadınlar için % 19,9’a, erkeklerde ise % 16,3’e yükseliyor.

Çalışan kadınların % 70,1’i, erkeklerin ise yüzde 71,2’si çalıştığı işten hoşnut (memnun) olduğunu belirtiyor.

0-5 yaş diliminde çocukların yaşadığı hanelerde çocuk bakımını % 89,6 oranında anneler, %1,5’ini babalar üstleniyor. Çocukların % 2,4’ünün bakımı kreşlerde  sağlanıyor.

Kadınlar siyasette geride

Kadınlar siyasal alana erkeklere göre çok daha az katılım sağlıyor.

TBMM’ndeki kadın milletvekili oranı 1935’te % 4,5 iken, 2012’de % 14,4’e yükseldi. Kadın bakan sayısı ise 1. (AA, 8 Mart 2013)

Besmeleyle kesilen ette mikrop olmaz!?

Besmeleyle kesilen ette mikrop olmaz!?

Milas İlçe Eğitim Müdürlüğü tarafından, özel bir eğitim kuruluşunun desteğiyle düzenlenen hizmet içi eğitim seminerinde katılan Hüseyin Tobi adlı konuşmacının,
Şam Üniversitesi’nde yapılan bir araştırmayı kaynak göstererek,
besmeleyle kesilen kurban etinin mikrop barındırmayacağını savunduğu bildirildi.
Eğitim-Sen ilçe temsilciliği tarafından yapılan açıklamada, “Eğitimde Pygmalion Etkisi”konulu seminerin geçen hafta yapıldığı belirtildi. Seminere, matemik, fen ve teknoloji öğretmenlerinin zorunlu olarak katılımı için, okulların yarım gün tatil ilan edildiği belirtildi.

Seminer konuşmacılarından Tobi’nin, akademik bir kariyeri bulunmamasına karşın “uzman” diye nitelendirildiği vurgulanarak şöyle denildi:

“Tobi, sunumunun ‘Besmele Etkisi’ başlıklı son bölümünde,

  • ‘Besmeleyle kesilen hayvanların etlerinde hiç mikrop ve bakteri bulunmamış, besmelesiz kesilen hayvanların etlerinde mikrop ve bakteriye rastlanmış’

dedi. İlçe milli eğitim müdürlüğünden, akademik niteliği olmayan kişilerin ‘uzman’ diye nitelendirilerek fetva vermesine ve insanların aklıyla dalga geçmesine
neden aracı olduklarının yanıtını istiyoruz.” (9 Mart 2013, Cumhuriyet)

========================================

Dostlar,

Bu söylem son derece tehlikeli,akıl ve bilim dışı..

Milas Milli Eğitim Müdürlüğü’nün her ne “uzmanı” ise, Bay Hüseyi Tobi’den başlayarak, zincirleme, Milli Eğitim Bakanı ve Hükümete dek herkes sorumludur.

Eğer bu saçma, hurafe fetvaya uyarak herhangi bir yurttaş sağlığını yitirirse,
siyasal ve tarihsel, insani sorumluluk hükümetin olacaktır.

Valilik, Milli Eğitim Bakanlığı derhal yönetsel soruşturma başlatmalıdır.

Milas Cumhuriyet Başsavcılığı derhal adli kovuşturma başlatmalıdır.

Her konuda ama her konuda konuşan Başbakan RT Erdoğan da çıkıp gürlemeli
ve bu tür saçmalıklara halkımızın inanmaması gerektiğini belirtmelidir.

Gıda Tarım Bakanı ile Sağlk Bakanı da derhal bir basın açıklaması ile
bu halk sağlığını açıkça ve pervasızca tehdit eden söylemin etkisini silmelidirler.

KURBAN BAYRAMI ve SAĞLIĞIMIZI KORUMAK..

(http://ahmetsaltik.net/kurban-bayrami-ve-sagligimizi-korumak/)

Başlığıyla bu sitede yer alan yazımıza bakılırsa, kurban etlerinden hangi ciddi hastalıkların insanlara bulaşabileceği görülebilir. Üstelik bu alanda söz söylemeye yetkili bir uzman – öğretim üyesi hekim olarak..

Sevgi ve saygı ile.
10.3.13, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

AYDINLIK Gazetesi 9 Mart 2013 günlü sayısı ve yorumlarımız..

AYDINLIK Gazetesi 9 Mart 2013 günlü sayısı ve yorumlarımız..

Yine düşündürücü ve sarsıcı haberler..

Bir emekli korgeneralimizin, 1,5 yıldır tutulan Silivri Çadır nöbeti kapsamında
sabaha dek gece nöbetini üstlendiğini izliyoruz.

Dava arkadaşlarına vefanın karşılığı.. Yanındaki E. Kurmay Albay da öyle..

Kendilerini kutlarız.. Savaşımı yükseltmeleri ve farklı ama etkili, sonuç alacak yöntemler geliştirmeleri beklenir.. Askerlerimiz kurmay taktik ve strateji ustasıdırlar.
Balyoz, Ergenekon vb. davalarda ne yazık ki kurmay satrancını yitirdiler.
Ancak savaş, muharebeler toplamıdır. TSK’nın kendisini toparlamasını bekliyor, diliyor ve umudumuzu koruyoruz. Bu gün gene SESSİZ ÇIĞLIK Eyleminde idik saat ;
13:00 – 14:00 arasında, Ankara Sakarya Caddesinde.

Toplanan kitle sayıca, bize göre çok çok yetersiz. Ankara’da yaşayan emekli subaylar ve aileleri ne oranda katılıyorlar?? Biz belirtmeyelim, düşünülmesi gerek.

…….

Casusluk Davası‘nda “aramalarda bulunan” 3 torba da aynı biçimde, boyda posta ve içerikte.. Bulunan sabit diskler aynı.. Bu ne hikmettir? Bu kördüğümü “hukuk” mu çözecektir, yoksa Atlantik ötesi kaynaklı kumpas için hukuk alet mi edilmektedir?
“Gordion’un kördüğümü” nden de beter duruma gelindi.. Bu düğüm nasıl çözülecek?

Hukuka-adalete uygun çözülmezse, abse mutlaka bir yol bulup boşalacağına göre??

Venezulla Devlet Başkanı rahmetli Hugo Chavez‘e bir kez daha güle güle diyoruz..
Chavez için sitemizde birkaç yazımız var..

Vee… CHP-AÇILIM sorunu.. AYDINLIK bize göre biraz abartmış,
“CHP Açılım Masası’nda yer arıyor kendisine…” diye başlık atarak.

Gül – Kılıçdaroğlu görüşme tutanakları yayımlanmadan bu yorum,
haberi aşan ve dayanağı ortada olmayan bir durum..

Bize göre de CHP’nin sözde yeni Anayasa masasından kalkması ve yine sözde AÇILIM tuzağı karşısında net karşıt tutum alması ve halkımızı aydınlatması gerek.

“Türk milliyetçiliği de dahil” ayaklar altına aldığını söyleyen bir Başbakan o makamda
2 saat daha oturamamalıdır. CHP muhalefetini yükseltmeli ve halkla birlikte
meydanlara taşımalıdır..

Sevgi ve saygı ile.
9.3.13, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

Cumhuriyet Gazetesi 9 Mart 2013 günlü sayısı ve yorumlarımız..

Cumhuriyet Gazetesi 9 Mart 2013 günlü sayısı ve yorumlarımız..

BAKAN’A ‘ÖZÜR DİLE’ ÇAĞRISI

Asgari ücretli 8 gün aç!

Bakan Çelik’in “800 lira ile geçinilir” iddiasına emekçiden raporla yanıt geldi.
Dört kişilik bir aile için açlık sınırını 1061 lira olarak hesaplayan
DİSK-AR’ın verileri asgari ücretlilerin ayın 8 gününü aç geçirdiğini ortaya koydu.
Dev Sağlık-İş’e göre de bir aile bu parayla bir hafta geçinebiliyor..

Tarikatların önünün açıldığı, hurafelerin arttığı Türkiye’de bunu da yaptılar

Örümcek Adam’a namaz kıldırdılar..

Eğitimde gelinen nokta Ankara’da bir ilköğretim okulunda din kültürü ve ahlak bilgisi dersi için test tekniği ile hazırlanan sınav kâğıdına çizgi roman kahramanı
Spiderman (Örümcek Adam) namaz kılarken yerleştirildi.

Mikroptan besmele korurmuş!

Milas İlçe Eğitim Müdürlüğü’nün hizmet içi eğitim seminerinde hiçbir akademik kariyeri bulunmayan ve “uzman” olarak tanıtılan Hüseyin Tobi adlı konuşmacı
“Besmeleyle kesilen ette mikrop olmaz” dedi. ■

Tarikat kursları artacak

Kaçak Kuran kurslarını serbest bırakacak tasarının merdiven altı kreş ve dershaneleri de çoğaltacağı vurgulandı. CHP’li İlhan Cihaner, tarikat medreselerinde yetişen kişilerin buralarda eğitim vereceği tehlikesine işaret etti.

==============================

Dostlar,

Gidiş hiç iyi değil…

Diyanet her işe karışmaya başladı..

Örn. SÜT ANNELİK konusunda.. ve yeni Sağlık Bakanı bu “itirazı” (!?) aşamadı!

8 Mart günü, “… eşlerinizi hafifçe dövebilirsiniz..” diyen bir müftüye de sert çıktı Diyanet.

Kuran Kursları da Anayasa’ya aykırı olarak MEB’na değil, Diyanet’e bağlı..

Binlerce Kuran Kursu olduğu hep yazılıp çiziliyor.. Çok sayıda da Kuran kursu..

Bu yolla, demokrasiyi yaşatacak nitelikte bir toplum yetiştirilemez.
Dinci-şeriatçı yığınlar kolullandırılır.
AKP kurmayları bu sonucu öngöremiyorlar mı?

Yoksa tam tersine öngörülen plan mı bu??

Bize göre bu sorunun yanıtı EVET..

  • AKP ülkemizde dinci-şeriatçı faşist bir rejimin taşlarını döşüyor.

Ateşle oynuyor..

Ama başaramayacak.. Ulusumuz bu tuzağa düşmeyecek..

Sevgi ve saygı ile.
9.3.13, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net