Günlük arşivler: 6 Ekim 2013

İngiliz holiganları perişan!

İngiliz holiganları perişan!

Prof. Dr. Selçuk EREZ

SELÇUK EREZ
www.selcukerez.com

Galatasaray – Beşiktaş maçında yaşananlar konusunda çok şey yazıldı:

– “Maç sırasında tekbir getirip sahaya inenler Çarşı’dandı” diyene gülerler;
çünkü Çarşı, maçları, Doğu Tribünü’nün üst katından izler; evrim geçirip uçmayı öğrenmeleri gerekir sahaya dalabilmek için. Acemice bir provokasyondu bu!

– Takımını seven hiçbir taraftar 92. dakikada elde sandalye sahaya girip polis kovalamaz. Hadi kovaladı diyelim, bir anlık öfke ile kendini sahaya attı ama en azından sahanın ortasında, polislerin önünde hatıra fotoğrafı çektirmez.

– Provokatörler! Bu kafayla gitsek 2800 olimpiyatlarını bile vermezler bize!
Biz böyle düşünür ve hayıflanırken musibetten bir iyilik doğdu: Olimpiyat Komitesi
bu hafta toplanıp – kuşkusuz 2020 Olimpiyatlarını kaybetmemizin yol açtığı üzüntünün hafiflemesi için- “Provokatörlü Futbol”un 2020 olimpiyatlarına alınmasına karar verdi.
Böylece tarihte ilk kez, olimpiyatlara yüzde yüz kendi icadımız olan bir spor dalını
kabul ettirmiş olduk:

Provokatörlü futbol maçlarında iki değil, üç taraf bulunur:

İki formalı takım ve hangi tribünden ne vakit sahaya ineceği belli olmayan provokatör takımı.

Asıl maç, iki taraf arasında değil provokatörlerle futbolcular ve halk arasında gerçekleşir. Provokatörler maçı temelli durdurabilirlerse 6, en az yarım saat durdururlarsa 3, daha kısa süreli durdurmalar için de 1 gol atmış sayılırlar. İlk haftalarda durdurmalarda skorlar 2 ile çarpılır. Sonuçsuz girişimlerde bu puanlar gerçek taraftarlara ve kulüplere verilir.

Provokatör başarısı, futbol hakeminden farklı ve ayrı olan provokatör hakemince değerlendirilir. Bunlar eski köy korucuları ya da mütekait peşmergeler arasından seçilir.

Provokatörlü Futbol, böylece, ciritten sonra en ulusal sporumuz olmuştur:

Güreş aslında eski Yunan sporudur: Von Aulock kataloğundaki eski Yunan paralarında elense de var, künde de! Mısırlılar bile firavun zamanında halter ve uzun atlamayı bulmuşken biz olimpiyatlara kabul edilmiş tek bir özgün spor türü bile üretememenin ezikliğini yaşıyorduk ki Tanrı’ya şükür bu hükümet zamanında bunu da başardık.

Bizim stat basanlarımızın bu başarıları karşısında İngiliz, Slovak ve birçok ülkenin holiganı şimdi kıskançlıktan saçlarını başlarını kimbilir nasıl yoluyorlardır!

Tüm türkülerim kaptan yoldaş – oğlum Baran için

Dostlar,

Yakın akrabamız saz sanatçısı – ozan – türkücü – savaşımcı eğilmeyen aydın
Sevgili Rahmi Saltuk’tan kısaca söz edelim hoşgörünüzle..

Çoook bedek ödeyen ama ödün vermeyeni bükğlmeyen devrimci sanatçı..

İzmir’de 9 Ekim 2013 günü Kültürpark Açıkhava Tiyatrosu’nda dinleyicileri ile buluşacak. Geçtiğimiz yıl 21 yaşındaki oğlu Baran’ı çoook acı biçimde yitirdi.. Yeni yeni kendine geliyor..

Teşekkürler Sevgili Rahmi, sesine ve sözüne sağlık..
Her şey gönlünce olsun..
Lütfen acını bal eyle ve sanat yaşamını üreterek sürdür..
Sesini de, sazını da cemalini de çook özledik..

Sevgi ve saygı ile.
06.10.13, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

=================================

Tüm türkülerim kaptan yoldaş, oğlum Baran için

Rahmi_Saltuk

Rahmi SALTUK

Uzun bir aradan sonra sahnelere dönüyor Rahmi Saltuk. Şimdilik tek konserle. 9 Ekim günü İzmir Kültürpark Açıkhava Tiyatrosu’nda dinleyicileri ile buluşacağı için heyecanlı. Konserin formatı da adı gibi ilginç.
“Türküler ve Anılar” adını verdiği konserde
her türkü ile ilgili yaşanmış anılarını aktaracak.

 

GAMZE AKDEMİR

  • “Tanrı Baba”, 
  • “Dağlarına Bahar Gelmiş Memleketimin”, 
  • “Acıyı Bal Eyledik”, 
  • “Terk Etmedi Sevdan Beni”, 
  • “Haydi Gülümse”…

Usta halk ozanı Rahmi Saltuk’un seslendirdiği, dillere düşmüş bestelerden
sadece birkaçı. Canlı bir konserde kendisinden dinlemeyeli epey bir zaman oldu.
Bu bekleyişe 9 Ekim’de, saat 21.00’de İzmir Kültürpark Açıkhava Tiyatrosu’nda vereceği konserle son verecek Saltuk. Her zaman olduğu gibi özgürlük ve demokrasi şöleni havasında geçmesi beklenen konseri “Türküler ve Anılar” başlığını taşıyor.

Rahmi Saltuk ile yeni konserini, müziğe adanmış yaşamını, seri sansürlendiği yılları, siyasetle mesafesini, sosyalizmi ve yürekten desteklediği Gezi’yi konuştuk.

– Rahmi Saltuk müziği bıraktı sananlar var, sayısı az da değil. 

– Maalesef. Kesinlikle müziği bırakmadım. Kendi isteğimle ara vermiş değilim.
Şimdi sağ, sol, herkesin bir etki alanı var. Küçültmek istemiyorum ama herkesin bir çöplüğü var açıkçası. O çöplükte horozlar var. Yani diyor ki Rahmi Saltuk, gelsin benim askerim olsun. Kimsenin askeri olmadım, olmam. Öyle gönül vermiyorum bir harekete. Ben hayatımı müziğe adadım; severek, isteyerek. Hukuk okudum ama avukatlık yapmadım. Tüm sıkıntılarına rağmen müziğin yanına bir şey koymadım. Müzik çok ciddi bir iştir. Yanına bir şey koydun mu o iş sulanmaya başlıyor. Şimdi televizyonda yoksun, basında arada bir Cumhuriyet’te haberin çıkıyor, sahnelerde de öyle çok olmayınca
yani bugünün Türkiye’sinde popüler olmayınca, bıraktın sanılıyor haliyle.

– 70 ve 80’lerde ise durum böyle değildi. 

– Popüler olmayı istemeden popüler olmuştum. 1983’te Şan Tiyatrosu’nda Egemen Bostancı ile konserlere başladığımda kuyruklar oluşurdu. Solo veriyordum konserlerimi. Anadolu’da solo konserler benle başladı. Bırakın illeri, ilçe ilçe bini aşkın konser verdim. Aynı yıl 5-6 Şubat’ta Ankara’nın ünlü, 1700 kişilik Arı Sineması’nda iki gün çıktım sahneye, ortalık yıkıldı. Biletler bir hafta önceden bitti. İzmir, Bodrum, Mersin’de biletler yine yok sattı. Mustafa Oğuz 9-10 Nisan’a Arı Sineması’nda tekrarını programladı konserin. Konserlerimde türkünün öncesinde “şimdi sıra büyük ozanımız Nâzım Hikmet’te, şimdi Ahmed Arif’te, Hasan Hüseyin’de” diye anonslarda
bulununca coşku daha da arttı, alkış kıyametti. Fakat bedelini ödettiler!

– Sansür! 

– Sansür… Önce üstü örtülü sonra açık açık. 83’te, ikinci Ankara konserinin üzerinden
üç beş gün geçmişken, Şan’dan aradılar Egemen Bostancı seninle görüşmek istiyor diye. Gittim, “Oğlum tehdit ettiler. Ya Rahmi Saltuk konserlerine son verirsin ya da salonu elinden alırız diyorlar” dedi. O anonsları geçmesem sakıncalı olmayacaktım. Zülfü yâre dokunmamış olacaktım çünkü. “Egemen abi, kızmam, darılmam, sen ticaretini yapıyorsun ben de türkülerimi böyle söylüyorum. Hadi sen salonuna kavuş
ben de seninle bu durumda ne yapalım ki çalışamayacağım” dedim.

Yasaklar hiç peşimi bırakmadı, nefes aldırmadı. 

– “Kimsenin askeri” olmamakla birlikte siyasetten göbeğinizi bütünüyle kesmediniz.

– 15 yaşında sosyalizme sempati duymaya başladım. Türkiye İşçi Partisi (TİP) kurulduğunda lise öğrencisi olarak sempati duyuyordum, 65’te de üye oldum.
Ama sonunda özellikle Yalçın Küçük yüzünden duruş değişince sıtkım sıyrılmaya başladı. Üst yönetimle de çok iç içe bir kişi olarak O’na her yerde karşı çıktım.
Sonra Filistin’le dayanışma geceleri yapılacaktı, 78’di sanırım. İstanbul’dakine katılamadım, bu da bir “kırılma” noktası oldu. Ankara’da sınavım vardı, hukuk fakültesini bitiriyorum. Bir grup genç geldi, ODTÜ’de de yapacağız diyerek davet ettiler. Bu arada yıllar sonra içlerinde MÜYAP Başkanı Bülent Forta’nın olduğunu da öğrendim.
90 ortalarında karşılaştık, hapisten çıkmış, “Abi, sen bize söz verdin ama gelmedin” dedi. Oysa söz verdim doğru ama gelmedim değil, gelemedim çünkü parti karşı çıktı
ve neredeyse başıma bir komiser diktiler yani. Bu önyargı da yıllar içinde sürekli
önüme çıkmıştır. İşte o bizim bilmem hangi etkinliğimize gelmemişti filan diye.
Biraz araştırsalar böyle olmadığını anlayacaklar. Sonunda bir daha hiçbir partiye
üye olmayacağıma dair kendime bir söz verdim ve partiden istifa ettim.

HADEP’in kuruluşuna beni ısrarla istediler mesela, gitseydim milletvekiliydim.

Ben sosyalist bir sanatçıyımİ;amacım sosyalist mücadeledir
.

Öyle devrimciyim, solcuyum demekle olmaz, yetmez. Evet, kimsenin askeri değilim. Şimdi yüzde yüz destek verdiğim, Türkiye’nin önüne müthiş bir ufuk açtığına inandığım Gezi Direnişi’ni böyle kullanmaya çalışanlar da var. Ben bunu yapmam.
Gezi’nin rüzgârına yamanmadım, yamanmam. Hiçbir olayın sırtına binmedim, binmem. Tüm türkülerimi geçen yıl yitirdiğim, “kaptan yoldaş oğlum Baran” için söylüyorum, söyleyeceğim.

– İzmir’deki konseriniz… Yeni bir format söz konusu değil mi?

– Evet, 9 Ekim’de saat 21.00’de Kültürpark Açıkhava Tiyatrosu’nda olacak.
Biletler Biletix’te satışta, gişe de açıldı. Format da şöyle; isminden de anlaşılacağı gibi “Türküler ve Anılar” şeklinde olacak. Özü, ağırlığı elbette türkü olmak üzere kısa anılar da paylaşacağım o türküye dair. 20 civarında türkü söylemeyi planlıyorum. Anılara da örnek verirsem; diyelim ki, “15’lere Ağıt”ı söylüyorum, bunu Deniz Gezmiş’e işgal günü şurada söylemiştim diyerek anlatacağım. “Gökte Yıldız 160” mesela, o türküye dair Behice Boran’la bir anım var onu paylaşacağım. Sonra “Altın Hızma Mülayim”,
o türküyü, meşhur, sosyalist blok daha dağılmamışken, 1973’teki Dünya Gençlik Festivali’nde Berlin’de bir İranlı klarnet sanatçısından aldım, bunun öyküsünü anlatacağım mesela. Özellikle gençlerle buluşma konusunda çok heyecanlıyım.
Genç kuşak seni tanımaz diyorlar, desinler. Gençlere güveniyorum.
Onlar bilir, beni de biliyorlardır.
(Cumhuriyet, PAZAR eki, 6.10.13)

Açılımın İçyüzü

“Açılım”ın İçyüzü..

portresi_sina_aksinProf.Dr. Sina AKŞİN

  • “Analar ağlamasın”, “barış” gibi çekici sözlerle sunulan “açılım”, aslında Batı emperyalizminin karşıdevrimcileri kullanarak Türkiye’yi parçalama ve şeriat diktatörlüğüne dönüştürme planıdır.

Batılılar hiçbir zaman Rumeli ve Anadolu’nun Türklerce fethini kabullenemediler.
Sabırlı ve kurnaz siyasalarla Anadolu kadar Türk yurdu olan Rumeli’de etnik temizlik yapılmasını sağladılar. Kanlı bir tasfiye oldu. Aynı işi Sevr ile Anadolu’da yapmaya kalkıştılar, başaramadılar. Dünya hegemonu olan Batılıların bu heveslerinden vazgeçtiklerini düşünmek gaflettir.

Kürtlere verilecek özerklik, Rumeli’de hep tanık olduğumuz süreçle
bağımsızlığa dönüşecek ve Sevr’e doğru bir adım atılmış olacaktır.

  • 1950’den bu yana Türkiye’de her seçimi Karşıdevrim partileri kazanmıştır (Meclis’teki koltukların çoğunluğuna sahip olmak anlamında).

Bu iktidarlar uluorta harcamalar yapıp borçlanarak maliyeyi iflas ettirmiş ve askeri darbelere yol açmışlardır. Dış borçlar Türkiye’nin bağımsızlığını gölgelemiştir. 24 Ocak 1980 kararları ile Türkiye kalkınmaktan, sanayileşmekten vazgeçmiş, binbir özveriyle oluşturulmuş kamu varlıklarını özelleştirme diye tasfiyeye başlamış, kapılarını Batı sermayesine açmıştır.

  • Artık Türkiye bağımlıdır, borca batıktır.
    2002’de 130 milyar dolar borçluyduk. 2012’de 336,8 milyar borçluyuz.
    Borçsuz yaşayamıyoruz, borçkoliğiz. (AS : Yalnız dış borçlar!)

1974’te Türkiye Batıyı çok kızdıran istisnai bir bağımsız davranışla
Kıbrıs Barış Harekatını yaptı. Ensemizde boza pişirmek için başımıza önce ASALA‘yı, 1984’ten başlayarak PKK‘yı musallat ettiler.

  • PKK ve Fetullah Batı emperyalizminin maşasıdırlar. 

– Karşı devrim hükümetleri ve muhalefet partileri de büyük ölçüde maşadırlar.
– Batılıların (özellikle ABD’nin) yönetiminde kanlı bir tiyatro oynanıyor.
Maşalar tiyatrosu.

Emperyalizmin planlarını gerçekleştirmek için ülkemizin yargısı maskara edilerek iktidarın emrine verildi.

Ordudan bir karşı çıkışı önlemek için eski Genelkurmay Başkanı dahil, 500’den fazla subay terörist diye ve hep orada kalmak üzere, hapse atıldı (birçok Atatürkçü aydınla birlikte).

Kürdistan’ı kurabilmek için Türk’ten ve Atatürk’ten arıldırılmış bir anayasa yapılmaktadır.

  • Karşı devrim iktidarı, Batının desteğinden yararlanarak
    Türkiye’yi İran’a benzetecek bir şeriat diktatörlüğü hazırlıyor.

Prof. Dr. Sina AKŞİN
05.10.13

JAPON KÜLTÜRÜ ve GÜNÜMÜZ TÜRKİYESİ


Dostlar,

Sn. Prof. Dr. D. Ali Ercan aşağıdaki dosyayı paylaşıyor..

Bir toplum nasıl oya gibi, nakış gibi dantel dantel işlenerek inşa ediliyor..
Disiplinle, çalışkanlıkla, erdemle, üretkenlikle..
Toplum mühendisliği ile.

Vahşi ve hiç de cömert olmayan çok sınırlı (yakl. 380 bin km2 ile Türkiye’nin yarısından az, dağlık, çok sayıda ada ve sürekli depremler..) bir coğrafyada insan azmi ve çabasının akıl ve bilim öncülüğündeki inanılmaz utkusu..

Üstelik 1945’te Hiroşima ve Nagasaki kentlerine ABD tarafından 2 atom bombası atılarak 200 bin dolayında insanını yitiren, önemli toprak parçaları tarım yapılamaz duruma gelen, 68 yıldır süregelen radyoaktif ışıma ve artmış hastalık
(kanser ve doğumsal anomaliler, yaşamın kısalması..) yükü..

Farklı etnisiteleri, dinsel inanç kümelerine karşın
Bir halkın JAPON ULUSU – JAPON MİLLETİ – JAPON ULUS DEVLETİ olma azmi.

Sayın Prof. Bozkurt Güvenç bu ülkeye giderek yerinde gözlemlerle
JAPON KÜLTÜRÜ adlı koca bir kitap yazmıştı en az 30 yıl önce..
Ne kadar okundu acaba??

Türkiye’de ise Batman’da KESK / SES Öncülüğünde Kürdistan Tıp Kongresi

ve Kürt Ulusal Marşı okunması..

Dayatarak..  Gererek..

Başbakan RT Erdoğan’ın ANDIMIZIN kaldırılmasına göğsünü siper etmesi..

Bir yandan ANDIMIZ‘ın “Türk Milliyetçiliği” yaptığı suçlaması -ki gerçek değil-
öte yandan göstere göstere Kürt milliyetçiliği yapma..

Bu arada 9. Cumhurbaşkanı Sn. Süleyman Demirel’den gelen uyarıya
dikkat edilmelidir :

Demirel’den paket uyarısı: 'Millet bilincimiz ortadan kalkar'

Tarih, bu tablolara sürüklenen toplumların ülke ve ulus birlikteliğini yitirdiğini ve
küçük devletlere parçalandığını, bu devletçiklerin ise kısa ömürlerle tarihten silindiğini belgeliyor.

Yazık.. Çok yazık..

Bu halk, Anadolu halkı ölüm-kalım savaşını vererek kendisini yoktan var edeli 100 yıl bile olmadı. Ama Yüce Atatürk‘ün öngörüleri geçerlidir. Türkiye Cumhuriyeti
bu zorlukları da aşacak ve sonsuza dek yaşayacak, yaşatılacaktır.

Bu da,

  • TÜRKİYE CUMHURİYETİNİ KURAN ANADOLU HALKI = TÜRK MİLLETİ‘nin
    “andı” dır..

ANDIMIZ’ın yazarı, asla ırkçı olmayan ama özgüvenli, değerleri olan bir millet yaratmak üzere yaratıcı zekâsının ürünü olan sözleri kaleme alan saygın meslektaşımız, Atatürk‘ün T.C. Milli Eğitim Bakanlarından Sn. Dr. Reşit Galip’i saygı ile anıyoruz.

 

Sevgi ve saygı ile.
06.10.13, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

======================================

Japan – some interesting facts

These practices set a high standard for young people . . . . .

  • Japanese children clean their schools every day for a quarter of an hour with teachers. This led to the emergence of a Japanese generation who is modest and keen on cleanliness.
  • Any  Japanese citizen who has a dog must carry special bags to pick up dog droppings. Hygiene and their eagerness to address cleanliness is part of Japanese ethics.
  • A hygiene worker in Japan is called “health engineer” and can command salary of USD 5000 to 8000 per month, and a  cleaner is subjected to written and oral tests!!
  • Japan does not have any natural resources, and they are exposed to hundreds of earthquakes a year, but this has not prevented its becoming the second largest economy in the  world.
  • In just ten years Hiroshima returned to what it was economically vibrant before the fall of the atomic bomb.
  • Japan prevents the use of mobile phones in trains, restaurants and indoors.
  • For first to sixth primary year Japanese students must learn ethics in dealing with people.
  • Even though one of the richest people in the world, the Japanese do not have servants.The parents are responsible for the house and children.
  • There is no examination from the first to the third primary level because the goal of education is to instill concepts and character building.
  • If  you go to a buffet restaurant in Japan you will notice people only eat  as much as they need without any waste because food must not be wasted.
  • The rate of delayed trains in Japan is about 7 seconds per year!!
  • The Japanese appreciate the value of time and are very punctual to minutes and seconds.
  • Children in schools brush their teeth (sterile) and clean their teeth after a meal at school, teaching them to maintain their health from an early age.
  • Japanese students take half an hour to finish their meals to ensure proper digestion because these students are the future of Japan.
  • The Japanese focus on maintaining their own culture.  Therefore . . . ..
  • No political leader or a prime minister from an Islamic nation has visited Japan not the Ayatollah of Iran, the King of Saudi Arabia or even a Saudi Prince!!
  • Japan is a country keeping Islam at bay by putting strict restrictions on Islam and ALL Muslims.
  • Japan is the only nation that does not give citizenship to Muslims.
  • In Japan permanent residency is not given  to Muslims.
  • There is a strong ban on the propagation of Islam in Japan.
  • In the University of Japan, Arabic or any Islamic language is not taught.
  • One cannot import a ‘Koran’ published in the Arabic language.
  • According to data published by the Japanese  government, it has given temporary residency to only 2  lakhs, Muslims, who must follow the Japanese Law of the Land. These  Muslims should speak Japanese an carry their religious rituals in their homes.
  • Japan is the only country in the world that has a negligible number of embassies in Islamic countries.
  • Muslims residing in Japan are the employees of foreign companies.
  • Even today, visas are not granted to Muslim doctors, engineers or managers sent by foreign companies. In the majority of companies it is stated in their regulations that no Muslims should apply for a job.
  • The Japanese government is of the opinion that Muslims are fundamentalist, and even in the era of globalization they  are not willing to change their Muslim laws.
  • Muslims cannot even rent a house in Japan.
  • If anyone comes to know that his neighbor is a Muslim then the whole neighborhood stays alert.
  • No one can start an Islamic cell or Arabic ‘Madrasa’ in Japan.
  • There is no Sharia law in Japan.
  • If a Japanese woman marries a Muslim, she is considered an outcast  forever.
  • According to Mr. Kumiko Yagi, Professor of Arab/Islamic Studies at Tokyo University of Foreign  Studies, ” There is a mind frame in Japan that Islam is a very narrow minded religion and one should stay away from it.”
  • The Japanese might have lost the war, but they are in charge of their own country.  There are no bombs going off in crowded business centers, “Honor Killings”, nor killing of innocent children or anyone else.

Some thing to think about…

ZEKİ SARIHAN’IN ANDI


ZEKİ SARIHAN’IN ANDI

Zeki_Sarihan_portresi

                 

 

 

 

 

YAZI VE KONUŞMALARIMDA

·        Yalnız halkın, haksızlığa uğrayanların, ezilenlerin haklarını gözeteceğime,

·         Bütün halkları ve milletleri eşit ve kardeş sayacağıma,

·         Her gerçeği söyleyemesem de söylediklerimin her zaman gerçek olacağına,

·         Kim olursa olsun haklının hakkını daima teslim edeceğime,

·         Düşüncelerimi açıklarken cesur davranacağıma,

·         Kendi üslubumu yaratmaya çalışacağıma,

·         Halk avcılığı (demagoji) yapmayacağıma,

·         İyi bilmediğim konularda kesin hükümler vermeyeceğime,

·         Herkesten öğrenmeye çaba göstereceğime,

·         Hatalarımı düzeltmekten geri kalmayacağıma,

·         Kimseye iftira etmeyeceğime,

·         Herkesin kişilik haklarına saygılı olacağıma,

·         Açık ve anlaşılır, özenli bir dil kullanacağıma,

·         Yararlandığım kaynakları belirteceğime,

·         Düşüncelerime yönelen eleştirileri anlayışla karşılayacağıma,

SÖZ VERİRİM.
6.10.2013