Etiket arşivi: www.ahmetsaltik.net

Tedavi Hizmetlerinde Gizli Özelleştirme: Şehir Hastaneleri

Tedavi Hizmetlerinde Gizli Özelleştirme: Şehir Hastaneleri

TTB Şehir Hastaneleri Çalıştayı Çalışma Grubu Raporları açıklandı

http://www.ttb.org.tr/haber_goster.php?Guid=7830cc36-0d94-11e8-b7a3-3c1cd9e90456  09.02.2018

(AS : Bizim kapsamlı katkımız ve raporun tümü için erişke, yazının altındadır.)

Türk Tabipleri Birliği’nce (TTB), 20 Ocak 2018 tarihinde İstanbul’da düzenlenen
Tedavi Hizmetlerinde Gizli Özelleştirme: Şehir Hastaneleri” Çalıştayı
bünyesinde oluşturulan Çalışma Grupları’nın raporları tamamlandı.

“Şehir Hastanelerinde Kira ve Hizmet Bedelleri Nasıl Ödenecek?”, “Şehir  Hastanelerinde
Sağlık Hizmeti Sunumu, Tıp ve Uzmanlık Eğitimi” ile “Sağlık Emekçilerini Neler Bekliyor” başlıklı
3 ayrı Çalışma Grubu’nda yürütülen çalışmaların raporlarına aşağıdaki bağlantılardan ulaşılabilir.

“Şehir Hastanelerinde Kira ve Hizmet Bedelleri Nasıl Ödenecek?”

“Şehir Hastanelerinde Sağlık Hizmeti Sunumu, Tıp ve Uzmanlık Eğitimi”

“Sağlık Emekçilerini Neler Bekliyor”

******
Türk Tabipleri Birliği “Tedavi Hizmetlerinde Gizli Özelleştirme: Şehir Hastaneleri” Çalıştayı
20 Ocak 2018, İstanbul

Çalışma Grubu – 1

Şehir Hastanelerinde Kira ve Hizmet Bedelleri Nasıl Ödenecek?

Kolaylaştırıcılar: Bayazıt İlhan, Sinan Adıyaman

(AS: Tam metin için erişke aşağıda verilecektir.)
******
Dostlar,

Meslek örgütümüz TTB, görüldüğü gibi, sağlık sistemimiz açısından son derece önemli raporlara imza atmakta..

Görüşleri paylaşın ya da paylaşmayın, -ki rapor içeriklerinin önemli bir bölümü olgusaldır- son derece öğretici ve ufuk açıcıdır.. Yararlanılmalıdır.

TTB bir Okuldur ve üyelerini, toplumu, sağlık çalışanlarını, politikacıları… sürekli eğitmektedir.
Görüşlerini paylaşmasanız da saygılı olmak zorundasınız..
Kimi yöneticileri hata yapsa da aslolan kurumlar ve kurumlaşmadır..
TTB organ seçimleri 2 yıl gibi kısa aralıklarla yapılmaktadır; endişe yersizdir..
Örgüt tabanı doğru insanları her zaman bulacaktır..

Üstelik bizde, kamu kurumu niteliğinde meslek kuruluşlarının yasal hakları, yetkileri, statüsü Batı demokrasilerindeki örneklerden oldukça geridir. Örn. ABD, İngiltere, Kanada… yasal meslek Odasına üye olunmadan meslek yürütmek olanak dışıdır. Çalışma izni / lisansı Meslek Odası (hekimler için Tabip Odası) tarafından verilir. Hatta örn. Florida’da tıp fakültesinden mezun ve sonra da uzman olmak için sınavlar Eyalet genelinde ortak olarak Tabip Odasınca düzenlenir. Hekimlerin her yıl yeterli sürekli eğitim puanı toplamaları izlenir. Belli koşullarda çalışma izni askıya alınır ya da iptal edilir..

12 Eylül 1980 darbesi sorası 6023 sayılı TTB yasası, 30. yılında budanmıştır. Darbeciler ilk olarak asker hekimlerin üye olmalarını yasaklamıştır. Ayrıca salt kamuda çalışanların üyeliği isteğe bağlı kılınmıştır. Böylelikle Hekim Örgütü zayıflatılmak istenmiştir. Ancak günümüzde her 3 hekimden en az 2’si, örgüt bilinciyle TTB üyesidir.

Ayrıca; değinilen sınırlamalara karşın, 12 Eylülcüler bile meslek disiplininin sağlanabilmesi için, üye olsun olmasın tüm hekimlerin ve bu meslekten sayılan hekim dışı tıp uzmanlarının disiplin işlerini TTB yetkisinde bırakmıştır, bırakmak zorunda kalmıştır.
*****
Önceki Sağlık Bakanı Recep Akdağ da TTB ile yıldızı barışmayanlardandır. Samsun’da bir konuşmasında.. 2 satırlık – maddelik bir yasaya bakar.. Kapatırız gider.. anlamında konuşmuştu. Sonradan Anayasa md. 135’i öğrenmiş – anımsatılmış olmalı ki bu hevesi kursağında kaldı. Ancak Bakan Akdağ bir punduna getirerek 6023 sayılı TTB yasasının 1. maddesinde tırnak içine alarak bir yetkiyi – görevi çıkarmanın yolunu buldu :

  • 11/10/2011 tarihli ve 663 sayılı KHK’nın 58 inci maddesiyle, bu maddede geçen “tabipliğin kamu ve kişi yararına uygulanıp geliştirilmesini sağlamak” ibaresi yürürlükten kaldırılmıştır.

Görüldüğü gibi altı çizili koyu ve tırnak içindeki ibare, hekşm Sağlık bakanına bir biçimde batmaktadır. Mertçe davranıp konu tartışmaya da açılmadan, TBMM açık iken, AKP hükmetince bir gece 35 adet KHK çıkarılmış, bu arada Sağlık Bakanlığı yeniden örgütlenip – yapılandırılırken, adeta bir tuzak kurularak 58.maddede yukarıdaki düzenleme yapılmıştır.

TTB, anamuhalefet CHP’yi ikna ederek bu hukuk dışı saldırının iptali için Anayasa Mahkemesine gidilmesini sağlamıştır. Davanın görüldüğü gün İncek’te, Anayasa mahkemesi önünde gün boyu hekimler beklemiş ve Mahkemenn camdan duvarlarına “SAĞLIK HAKTIR SATILAMAZ” sözcüklerini lazer kalemlerle yazmışlardır.

  • Bu değişiklik, 14.2.13/30 s. kararla Anayasa Mahkemesince iptal edildi!

Gelin görün ki, devletin resmi mevzuat sitesi olan www.mwvzuayt.gov.tr’den çağrıldığında 6023 sayılı TTB yasasının 1. maddesine AYM’nin bu iptal kararı 5 yıldır eklenmemiştir. İşte AKP iktidarının hazımsızlığı ve hukuka – yasaya – AYM kararlarına saygısı bundan ibarettir.
Sanırız, hazır fırsat düşürülmüşken, OHAL sayesinde TTB – TBB – TMMOB vb. nin defterini dürme dürtüsü yakıcı bir rövanş duygusu ile AKP burçlarını armış olmalı..

Yazık, çooooooooook yazık.. Yalnız AKP’ye değil.. Ülkemize de..

Oysa Demokrasi çok sesliliktir..

TEK ADAMIN “…. ezer geçeriz..” söylemleri ancak zifiri karanlık faşist rejimlerde olabilir..

TTB’nin Şehir Hastaneleri hakkında kısa çalıştay raporu (6 sayfa) için lütfen tıklayınız :

TTB_Sehir_Hastaneleri_Calistayi_Raporu_20_Ocak_2018

Ayrıca ŞEHİR HASTANELERİ TALANI başlıklı power point yansılarımız da sitemizde..
Mülkiyeliler Birliğinde konferans olarak vermiştik 1 Kasım 2017’de.. (Erişkesi aşağıda)

http://ahmetsaltik.net/2017/11/01/sehir-hastaneleri-talani-konferansimiz/

Sevgi ve saygı ile. 10 Şubat 2018, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

ÇARŞAMBA İĞNELERİ – 07 Şubat 2018

ÇARŞAMBA İĞNELERİ – 07 Şubat 2018

Türk Vatandaşı Naci BEŞTEPE

(AS: Bizim katkımız yazının altındadır..)

SANDIK
RTE başbakanlıktan kovduğu Davutoğlu ile samimi görüntü verdi.
Omurgayı geç sandığa gel…

ULAN
AKP Cumhurbaşkanı RTE, CHP’li vekillere “ulan” diye seslendi.
“Cumhurbaşkanı nasıl olmamalı?” dersi veriyor…

İLNUR
Başdanışman İlnur Çevik Ulusal Kanal’da RTE reklamı yaparken OHAL’in ne kadar güzel bir şey olduğunu da anlattı.
Pası alan golü atar…

NİTELİK
Kadir Has Ünv. nin anketine göre halk cumhurbaşkanı niteliği olarak birinci sırada dürüst ve ahlaklılığı seçmiş.
İnsanlar sahip olduğunu mu olmadığını mı ister?…

TELEVİZYON
KHÜ anketine göre halkımızın %75’i hiç kitap okumuyor, %70’i televizyon izliyor.
Hangi kanalı açsan RTE. Böyle halka böyle baş…

ÖRGÜT
CHP’li S. Sayek BÖKE, PYD için,”Bir yapının terör örgütü olarak değerlendirme yapacak istihbari bilgi ve yapıya sahip değiliz.” dedi.
Her eve istihbarat… Her eve MİT. Yoksa, terör örgütü nerden bilinecek…

ÇÖMEZ
RTE, “Karşınızda Osmanlı gibi hasta, T.C. gibi çömez devlet yok” dedi.
Çömez cumhuriyeti kuranlar aldatılmayacak kadar deneyimli, bilgili ve akıllı idi…

SEÇİM
CHP kurultayında Kılıçdaroğlu yeniden genel başkan seçildi.
Neler devam edecek;
1. YCHP’leşme,
2. Parti içi mücadele,
3. İktidarı RTE/AKP’ye ikram etme,

TÜRK
RTE, Barolar Birliği ve Tabipler Birliği’nin isminden “Türk” ifadesinin çıkarılmasını istemiş.
Kendi kimlik kartındakini de bir sildirebilse…

YAĞMA
TRT programcısı E.Ş. tehdit, yağma ve şantajdan tutuklandı.
TRT Türk halkını yağmalamaktan ne zaman tutuklanır?..

Türk Vatandaşı Naci BEŞTEPE
==================================
Dostlar,

Değerli dostumuz Sayın Naci Beştepe Paşamızın (E. Tümg.) haftalık “Çarşamba İğneleri” kara mizah yazılarının tiryakisi olduk.. O’nun yüksek zekasının, gündemi özenle izlemesinin ve engin birikiminin ürünü kuşku yok bu “iğneler”

Bu yazıda bizce en çok yerine oturan (cuk oturan!) “İlnur” esprisi…

İLNUR
Başdanışman İlnur Çevik Ulusal Kanal’da RTE reklamı yaparken OHAL’in ne kadar güzel bir şey olduğunu da anlattı.
Pası alan golü atar..
******
Ulusal Kanal’ın – Vatan Partisi’nin – Doğu Perinçek’in savrulduğu yer
i anlayamıyor ve anlatamıyoruz..

Öte yandan karamsar ve epey haksız bulduğumuz espri / saptama ise CHP ve Kılıçdaroğlu hakkında olan :

SEÇİM
CHP kurultayında Kılıçdaroğlu yeniden genel başkan seçildi.
Neler devam edecek;
1. YCHP’leşme,
2. Parti içi mücadele,
3. İktidarı RTE/AKP’ye ikram etme,
******
Bir kez böyle olmak zorunda asla değil.
İkincisi Kılıçdaroğlu da artık pişti; eski ürkinç yanlışları yinelemeyecektir.
Üçüncüsü; artık her-kes Türkiye’de 2019’un ya da öne alınırsa 2018 seçimlerinin yaşamsal olduğunun ayırdında.
Ve sonki : CHP’ye dışarıdan ağır eleştiri yerine içeriden yapıcı katkı vermek boyun borcu..

Sevgi ve saygı ile. 08 Şubat 2018, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

‘Sol’un değerlerine sahip çıkmak

‘Sol’un değerlerine sahip çıkmak

Prof. Dr. Erinç Yeldan
Cumhuriyet
, 07.02.2018


Uzun” yirminci yüzyıl boyunca iki büyük savaş ile sayısız bölgesel ve iç savaşlara tanık oldu. Hemen bütün bu savaş konjonktürünün önkoşulları arasında kapitalist birikim rejiminin tıkandığı ve iktisadi krizlerin yoğunlaştığı dönemler yoğunluktaydı. İktisadi krizlerin yarattığı sosyal ve siyasi gerginliklerin, ırk, mezhep, etnik ve cinsiyete dayalı ayrımcılık ile doğrudan toplumsal şiddete dönüşmesi kaçınılmaz oldu. 

  • Günümüzde de kapitalizm, dünyamızın ekonomi / politik sistemini savaş konjonktürü olmadan sürdüremez konumdadır. 

Bu arada bir toplumsal algı yönlendirmesi olarak uygulanan medya terörüyle birlikte birçok toplumbilimi kavramının içeriği boşaltılmış; emeği ile çalışan yığınların sahip çıkması gereken değerler sistemi itibarsızlığa itilmiştir. Emperyalizm” sözcüğünü yerine “küreselleşme; “faşizm” yerine “popülizm”; “parasal genişleme” yerine “miktar kolaylaştırması”; ya da “sınıflar” yerine “aktörler” ve benzeri kavramlar 21. yüzyılın neoliberal çaresizliğinin ürettiği kavram karmaşasına birer örnektir. 
Bu şiddet ve karmaşa ortamında sol düşün günün sahip çıkması değerler neler olmalıdır? CHP’nin geçen hafta sonu toplanan 36. kurultayının getirdiği heyecansızlık ve atalet duyguları beni bu yazıyı siz okurlarımla paylaşmaya yöneltti. 
Her şeyden önce sol, emeğe ve emeğin değerlerine sahip çıkmalı, saygı duymalıdır. Bir “sınıf” olarak emeğin taleplerini kucaklamak, siyaset gündemine taşıyabilmek, sistem-içi ve sistem-dışı önerilerle birlikte toplumsal muhalefete katmak sol bir örgütün temel görevi olmalıdır. Kurultaydan bir hafta kadar önce Selin Sayek Böke ve İlhan Cihaner ekibinin kamuoyuna sundukları “manifestodan” alıntılar ile: 
Zamanın ruhu dünyayı ve Türkiye’yi sağ siyasetin değerleriyle okuyan değil, sınıf temelli, emekten yana, kendi ideolojik çizgisi ve toplum talebi konusunda net bir sol siyaseti çağırıyor. (…) Bir kitle partisinin kapsayıcılığı da, ‘ideolojik belirsizlik’ tuzağına düşmeden, temel ilkelerini net olarak tarif etmekten ve bu ilkelere dayalı bir gelecek hayalinde toplumu ortaklaştırmaktan (geçiyor).

  • ‘Sol siyaset’ … kendi kimliğine yabancılaşan değil; kendisi olarak, mevcut düzeni değiştirmek iddiasında olmalı(dır).”
    ***
    Sözlerimizi Türkiye ekonomisine getirir isek;
  • ulusal ekonominin bugün acil çözüm bekleyen en önemli sorunu işsizlik, özellikle genç işsizlik ile mücadele sorunudur. 

    Buradan hareketle daha tartışmalı bir konunun altını çizelim: Yüksek enflasyon elbette önemli sorunlarımızdan birisidir. Ancak enflasyonla mücadeletalep daraltıcı, “kemer sıkma = austerity)” politikaları aracılığıyla değil, istihdam artışlarını odak noktasına koyan arz yönlü – genişleyici makro ekonomik politikaları ve bunun için gerekli hukuk – eğitim – teknoloji ve kurumsal reformların uygulanması aracılığıyla sürdürülmelidir.

Unutmayalım ki enflasyon öncelikle finans burjuvazisinin baş düşmanıdır. Zira finansal varlıkların fiyatları enflasyon nedeniyle anında düşmekte ve finansal sistemin kazançları gerilemektedir. Bu bakımdan enflasyonun toplumun biricik ve en önemli düşmanıymış gibi gösterilmesi aslında finans sermayesinin öncelikli gündemidir. Bu doğrultuda, “her ne pahasına olursa olsun enflasyonu % 5’in altına düşürelim” saplantısı bir toplumsal fobi haline dönüştürülmüş ve merkez bankalarının makro istikrarı savunma görevi ve elindeki para politikası araçları gereksiz yere daraltılmıştır. Merkez bankaları, istihdam artışları da dahil olmak üzere, kapsayıcı bir makroekonomik genişleme programının izleyicisi olmalıdır. 

  • Bugün Türkiye ekonomisinin önündeki en önemli yapısal sorun, ulusal ekonomiyi yurtdışı sermaye girişlerine ve dış borçlanmaya bağımlı hale getiren mevcut makro ekonomi programıdır.

Kökenleri 1980’lere değin uzanan bu “neoliberal – küreselleşme” reçetesi, Türkiye ekonomisini yurtdışından sermaye girişleri olduğu sürece büyüyen, sermaye girişleri yavaşladığında da küçülen, bağımlı bir yapıya büründürmüştür. Bu yapının kırılması için, merkez bankaları da dahil olmak üzere, tüm ekonomi birimleri yurtiçi tasarrufların üretken sermaye yatırımlarına dönüştürülmesi amacını güden kredi tahsisi, istihdam, teknolojik ilerleme ve kamu sektörü önceliğinde bir inovasyon ve sanayileşme atılımının öncü örgütleri olarak görevlendirilmelidir.
***
Son söz   : Sermaye yanlısı neoliberal politikalara karşı, emeğin çıkarlarını gözeten radikal bir anlayışla neoliberalizme teslim olmayı reddetmeliyiz; aykırı düşünmekten korkmamalıyız; neoliberalizmin yıkıcı sonuçlarına karşı gelişen toplumsal muhalefeti şoven-milliyetçi duyguların hamaseti üzerinden değil, emeğin geleneksel değerlerine sahip çıkarak gerçekleştirmeliyiz.
==================================
Dostlar,

Sn. Prof. Yeldan’dan nefis bir makale… Neredeyse her sözcüğün altını çizeceğiz..

  • ..neoliberalizme teslim olmayı reddetmeliyiz..
  • .. aykırı düşünmekten korkmamalıyız..
  • ..emeğin geleneksel değerlerine sahip çıkarak.. 

Bu içeriklerin CHP’nin 36. Kurultayı sonuç bildirgesinde de netlikle vurgulanması gerek(irdi). Gene de geç değil.. Parti Meclisinde görüşülür.. ve gerisi gelir..

Bu arada iktidar, internet sansüründen sonra meslek kuruluşlarını da tasfiye ederek dikensiz gül bahçesini edinmek üzere kendince bir altın fırsat yakalamıştır. Arınç politi sahnede olsaydı gene “.. Allahım verdikçe veriyor..” derdi.

Az eğitimli yurttaştan oy aldıkların, eğitim düzeyi yükselen halkım AKP’den koptuğunu AKP yetkilileri kabul ve itiraf etmektedir. O yüzden Milli Eğitim sistemi hem “milli” hem de “Eğitim” olmaktan kurgulu olarak ve siyasal hırsla  hınçla çıkarılmıştır. Erdoğan açık oynamaktadır..
“sıra müfredatta” diyeli 2 yılı geçiyor.. TTB, TDHB, TEB, TMMOB, TBB .. gibi  kamu kurumu niteliğinde meslek kuruluşlarında  16 yıldır iktidar olamamıştır ve bundan müthiş rahatsızdır. Her biri ayrı ayrı yasa ile kurulan ve Anayasanın 135. maddesinin korumasında olan bu meslek örgütlenmelerinin,ele geçirilemediğine göre  içinin boşaltılması ve muhalefet etmelerinin olanaksız kılınmasının zamanıdır. Üstelik elde bir de OHAL KILICI vardır!

Hemen anımsatalım ve salt Hekim örgütlerinden söz edelim. Hemen hemen her uygar ülkede o ülke ya da ülke halkının adının ilk sözcük olarak kullanıldığını belirtelim.. Örneğin

American Medical Association
British Medical Association..
Canadian Medical Association
Australian Medical Association
Italian Medical Association
Indian Medical Association…

İkinci olarak bu meslek kuruluşları dernek – vakıf ya da şirket değillerdir ve yukarıda da yazdığımız üzere her birinin ayrı ayrı kuruluş yasası vardır. Dolayısıyla Bakanlar Kurulunca yapılabilecek bir şey yoktur. Ancak TBMM’de Yasa değişikliği ile AKP yöntemiyle bir torba yasa ile, AKP + MHP’li yapışıkların oylarıyla yasama işlemiyle yol alınabilir. Bakalım ardından AYM bu işe ne der??

AKP iktidarı, Sn. Yeldan’ın büyük ustalıkla özetlediği yukarıdaki yazıdaki yaşamsal ekonomik sorunlara odaklanmak yerine, son derece yanlış biçimde demokrasiyi vahşice budamayı sürdürmektedir. Gündemi de çok asap bozan ve hiç de mert olmayan biçimde değiştirerek.

İktidarı, bu son derece sakıncalı – yersiz ve kendisine gerçekte hiçbir yarar sağlamayacak girişimler ve baskılardan sakınmaya ve yakıcı iç dış sorunlarımıza yoğunlaşmaya çağırıyoruz.

Sevgi ve saygı ile. 07 Şubat 2018, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara TTB Ankara Tabip Odası Üyesi. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

CHP ve Türkiye’nin geleceği

CHP ve Türkiye’nin geleceği

Hüsnü Mahalli

04 Şubat 2018, YURT Gazetesi

(AS: Bizim katkımız yazının altındadır..)

Salonda müthiş bir heyecan var. Türbinler süper, kulis çok hareketli. Delegeler sakin hatta ilgisiz. CHP’li olsun ya da olmasın salonun dışında herkes bu Kurultayı çok önemsiyor. Ben dâhil herkes CHP’yi son ve tek umut görüyor. İşte bu nedenle salondaki heyecan kurultay sonrasında seçilecek yeni kadrolarla tüm ülkeye yayılmalı. Bunu başarabilecek ve toplumun farklı kesimlerini heyecanlandıracak bir CHP kolaylıkla iktidar olabilir. Çünkü halkın büyük bölümü var olan durumdan hoşnut değil birçoğu da çok tedirgin.

  • AKP iç ve dış politikada ülkeyi felakete sürüklüyor. Evet felakete. 
  • AKP Cumhuriyetin bütün kazanımlarını ortadan kaldırmak için her şeyi yapıyor.
    Özellikle eğitimde. 
  • Sapık düşünce ve söylemleriyle medyanın konusu olan sözde din adamları
    toplumu orta çağ düşünce ve yaşam kalıplarının içine sıkıştırmaya çalışıyor.

Gidişat çok tehlikeli… Demokrasi sözcüğünü kullanmak bile büyük bir cesaret istiyor.
16 yılda AKP kendi ideolojisinin gereği istediği her şeyi yaptı, yapıyor ve yapacak.
Evet, yapacak çünkü devletin bütün kurumları hızla AKP’lileştiriliyor. Yani AKP devletin partisi olacak. Tipik bir Ortadoğu modeli… Belki de bu nedenle AKP başta Suriye olmak üzere Ortadoğu’ya dalmış durumda. Hem de bu bölgenin karmaşık ilişkilerini bilmeden ve kavramadan. Sonuç ortada.

  • Arap Baharı’nda bu yana AKP dış ve dolaysıyla iç politikada ne yaptıysa yanlış yaptı.
    AKP aynı çizgide devam ediyor
    .

2011 öncesinde IŞİD, Nusra, ÖSO, PYD, YPG ve benzeri  örgütler yoktu. Batılı ve Körfez ülkelerinin çağ dışı yönetimleriyle birlikte Suriye’ye müdahale eden AKP her yeri perişan etti. Şimdi de çıkmış PYD’den şikâyet ediyor. Oysa aynı

  • AKP 2012-2015 döneminde Esad’a ayaklansın diye PYD lideri Salih Müslim’i birçok kez Ankara’da misafir etmişti.
  • Aynı AKP Kobani olayları sırasında ‘PKK’nın uzantısı’ dediği YPG’ye dolaylı da olsa yardım etti. Örneğin Amerikan uçaklarının İncirlik’ten kalkarak YPG’ye yardım etmesine izin verdi.

Sonrası bildiğimiz hikâye: Amerikalılar Suriye’nin Türkiye ile olan sınırının 600 kilometresine yayıldı. Şimdi şikâyet etme haklınız yok. Küçük bir kasaba olan Afrin için kıyameti koparıyorsunuz ama 600 kilometre boyunca sınır komşumuz olan ABD-YPG’ye sesiniz çıkmıyor. Bu da normal çünkü o bölgede AKP’nin işbirliği yapabileceği silahlı gruplar yok. Cerablus’tan Afrin’e kadar uzanan 150 kilometrelik sınır boyunda olduğu gibi. ÖSO ve müttefiki 10 kadar grup TSK’ya yardım ediyor ya da tersi.
Suriye devletine göre bu gruplar terörist.

  • Şam’a göre IŞİD ile savaşmak için 24 Ağustos 2016’da Cerablus, El- Bab ve Azez’e giren TSK çekilecek gibi görünmüyor ve öyle davranmıyor. Ankara’dan görevlendirilen ‘kaymakam, emniyet müdürü ve jandarma komutanları buraları yönetiyor’…

Arap medyasında bununla ilgili çok haber ve yorumlar var. Önümüzdeki dönemde Ankara’nın karşı karşıya kalabileceği en büyük risk bu olsa gerek. Suriye devleti er ya da geç Ankara’ya ‘Çek askerini buralardan’ diyecek. Çekmezse ne olabileceğini düşünmek bile istemiyorum.
Çekerse geride AKP’nin 7 yıldır işbirliği yapıp desteklediği ÖSO ve benzeri silahlı gruplar kalır ve Suriye devleti onlardan kurtulmak isteyecektir. Böyle bir durumda onların ideolojik yani dinsel müttefiki AKP ne yapar? Ankara ne yaparsa Tahran ve Moskova yapar!
Uzatmanın anlamı yok.

  • AKP’nin yapması  gereken tek bir şey var o da bir an önce 2011 öncesi duruma dönmek.
  • Yani Esad ile dost olmak ve onunla birlikte Suriye’nin, Türkiye’nin ve bölgenin tüm sorunlarını çözmektir. Özellikle Amerikalıların Kuzey Suriye’den kovulması.

Sonrası çok kolay. İşte bu nedenle CHP çok önemli. CHP başından beri doğru tutum aldı. Başından beri ‘Suriye’ye bulaşmayın’ dedi. Başından beri ‘Radikal İslamcı terör örgütlerine yardım etmeyin’ dedi. Daha birçok uyarıda bulundu. AKP dinlemedi  ve sonuç ortada.
Yeni yönetimiyle CHP şimdi çok daha etkin davranmak zorunda.

  • AKP şimdiki politikasından vazgeçmezse CHP sokaklara çıkıp gerçekleri halka anlatmalıdır.

Yani Türkiye’yi kısa ve orta vadede bekleyen hayal edilemez riskleri.
CHP; Suriye, Irak, İran, Mısır, Lübnan, Rusya, ABD, Fransa ve ilgili başka ülkelere açılarak Türk halkının dostluk ve barış içinde birlikte yaşama istek ve kararlığını anlatmalı.
Yılmadan, çekinmeden ve heyecanla… Kurultaydaki heyecan dışarı da taşmalı.
Yoksa kurultayın hiçbir anlamı kalmaz. Çünkü CHP bu kurultay sonrasında da halkın beklentilerine karşılık veremezse kendisi de biter.
AKP sistemi öyle kurguladı.
Başkanlık sisteminde yalnızca başkanın sözü geçer. Hem de her konuda ve sınırsız yetkilerle.
Bu süreci durdurmak için 2019 seçimleri son şans. Bu şansı kullanmak için de kurultay son şans. Yönetime kim gelirse gelsin.
======================================
Dostlar,

Ortadoğu sorunlarının tartışılmaz yetkin uzmanı, ve dürüst gazeteci – yazar Sn. Dr. Hüsnü Mahalli’ni bu yazısı da 4/4’lük. Kendisini kutluyoruz.

Gerçekler aynen ve neredeyse harfiyen böyledir.

Başta AKP – RTE olmak üzere herkes ama her-kesin ders alması, yararlanması hatta yol haritası olarak benimsemesi gerekiyor. Ulusal bir politika olarak.. Hem de gecikmeden.

Bu gün CHP Meclis grubunda konuşan CHP Gn. Bşk. Sn. Kılıçdaroğlu son derece net ve kararlı, yürekli iletiler verdi. Tüm metni web sitemizde yayımladık. (Lütfen tıklayınız :
http://ahmetsaltik.net/2018/02/06/kilicdaroglundan-erdogana-senin-yerliligin-de-batsin-milliligin-de-batsin/)

 

 

 

 

 

 

Bir an önce AKP’de de sağduyunun egemen olması, bu batak ve çıkmaz Suriye politikasından derhal vazgeçilmesi ve hele hele zaten son derece yanlış – tehlikeli dış operasyonların iç politikada sömürülerek “oy” için kullanılması asla yaşanmamalıdır. Türkiye’ye çok yazık olmaktadır. İğneden ipliğe el koymak istediğiniz Türkiye hepimizin ortak vatanıdır. Bu ölçüsüz ve aynı ölçüde de irrasyonel (akıl dışı!) hırs ve ihtiras bir Pirus zaferine dönüşmesin..

Başka Türkiye yok!

Sevgi ve saygı ile. 06 Şubat 2018, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

 

Kılıçdaroğlu’ndan Erdoğan’a: Senin yerliliğin de batsın, milliliğin de batsın

Kılıçdaroğlu’ndan Erdoğan’a: Senin yerliliğin de batsın, milliliğin de batsın

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, yeniden genel başkan seçildiği kurultay sonrasında yaptığı ilk grup toplantısında kendisine “PYD terör örgütü müdür?” diye soran Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yanıt verdi. Kılıçdaroğlu, “Ben de sana soruyorum Bay Recep, sen mahkeme kararına rağmen terör örgütü saymasına rağmen hangi vatansever duygularla Salih Müslim’i Ankara’ya davet ettin, ayağına halılar serdin. Yiğitsen, şerefliysen açıkla” dedi.

[Haber görseli]

Hafta sonu gerçekleşen 36. Olağan Kurultayı’nda yeniden CHP Genel Başkanlığı’na seçilen Kemal Kılıçdaroğlu, partisinin grup toplantısında Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yanıt verdi.

“CHP’yi yönetenler atamayla değil seçimle iş başına gelirler”
Geçtiğimiz haftasonu yapılan CHP 36’ncı Olağan Kurultayında Parti Meclisine girebilmek için 488 kişinin başvurduğunu anımsatarak şunları söyledi: “Bu güzel bir şey. 488 arkadaşımız PM’de ben de söz sahibi olmak istiyorum diyorsa ve bunun önü açıksa bununla hiçbir sorun yok. Hiç kimsenin unutmaması gereken bir gerçek var. CHP’yi yönetenler atamayla değil seçimle iş başına gelirler. Dolayısıyla CHP’yi diğer partilerle de karıştırmamak gerekiyor. Demokrasi kültürümüz var. Yeterlidir, yetersizdir bu tartışılabilir. Ama biz demokrasi şölenini gerçekleştirdik. Sayın Deniz Baykal aramızda değildi, tedavi görüyor. Bütün vatandaşların Deniz Baykal’a şifa dilekleri var. İnşallah kısa süre içinde sağlığına kavuşur, Türkiye’ye döner. En büyük beklentimiz budur. İkincisi hapiste bir milletvekili arkadaşımız var. Sayın Enis Berberoğlu o da aramızda yoktu. Ama önde bir koltuğu boş bıraktık, bu bizim için önemliydi. Ayrıca ilk kez PM’ye bir onur üyesi seçtik. Bütün delege arkadaşlarımın oy birliği ile onur üyesi de Sayın Enis Berberoğlu oldu. Buradan kendisine selamlarımızı gönderiyoruz.

 “Türkiye’nin egemen güçlerin sözleri ile dış politika oluşturması asla kabul edilemez”

36. Kurultay’da Türkiye’nin 5 temel sorununu gündeme getirdim. Bu sorunlardan birisi vardı, terör. Ama 4 temel sorun ağırlığını koruyor. Bu sorunların ısrarla gündemde tutulması lazım. Türkiye’nin egemen güçlerin sözleri ile dış politika oluşturması asla kabul edilemez. Cumhuriyeti egemen güçlerin isteği üzerine kurmadık. Acı ile kanla, gözyaşıyla kurduk.

“Bir genç geldi yanıma, dedi ki; “Ben Recep Tayyip Erdoğan’ın hayranıyım…'”

Kurultayda bir gıda zehirlenmesi de yaşandı. Ben o akşam arkadaşlarımı ziyarete gittim. Bir genç geldi yanıma, dedi ki; “Ben Recep Tayyip Erdoğan’ın hayranıyım. Bizim askerlerimiz Afrin’de El Bab’da şehit oluyor, 3.5 milyon Suriyeli var, onlar neden gitmiyorlar. Sen bunu neden dillendirmiyorsun. Suriyeliler birinci sınıf vatandaş” dedi. Ben bunları dillendirdim, senin hayran olduğun Recep Tayyip Erdoğan saldırdı dedim. Suriye’de gerçek anlamda söz sahibi olmak istiyorsak, olaylar sonlandıktan sonra gerçek anlamda aktör olmak istiyorsa, Esad’la temasa geçmeli. Suriye’nin toprak bütünlüğünü biz de onlar da savunuyorlar. Kiminle sağlayacağız. Suriye’nin sahibi belli. İleride önüne diz çökmeden bugünden arkadaşlarını görevlendir, gitsinler, temasa geçsinler. Bu hem bizim hem Suriye’nin çıkarına hizmet eder.

Biz katmadeğeri yüksek ürünler üretmeliyiz. Eğitimin niteliği ve kalitesini de bu bağlamda ele almalıyız. Kim memnun? Biri desin ki ben eğitim sisteminden memnunum. Aklı başında hiçbir kişi memnun değil.

“İnsanlar bugün çaresizliklerini ve işsizliklerini kendilerini yakarak anlatabiliyorlar”

İnsanlar bugün çaresizliklerini ve işsizliklerini kendilerini yakarak anlatabiliyorlar. Bir devlet düşünün, işsizliğe çözüm bulamıyorlar. Yeni işsizler ordusu yaratıyor. Bir bulaşıcı hastalık gibi bu yayılarak devam etmeye başladı.

  • 16 Ocak’ta 8 aydır maaşı ödenmeyen bir işçi Türkiye İş Kurumu’nun önünde çıplak protesto etti.
  • İş bulamayan bir işçi Balıkesir’de kendisini yaktı.
  • 3 Şubat’ta Bolu’da bir kişi Erdoğan’ın posterini indirdi.
  • 4 Şubat’ta bir kişi Sivas’ta üstüne benzini döktü kendisini yakmaya kalktı.

Burada acı olan, bir kişinin kendisini yakması haber dahi olmuyor. Korkuyorlar. Haber dahi yapamıyorlar. Köpeğin insanı ısırması haber değil derler, insanın köpeği ısırması haber derler. İş bulamadığı için bir kişi kendisini yakıyorsa bu dünyanın her yerinde haberdir. Onların istediği ne. Diktatörün istediği haberdir. Bu medyayı da günü gelecek, Batı’daki gibi özgür, bağımsız bir medyaya dönüştürmek zorundayız. Bu bizim namus borcumuz, bunu mutlaka ama mutlaka yapacağız. İşsiz olan birisi yasa dışı alana davetiye çıkarılan kişidir. Nasıl geçinecek? Eğer bir parça asgari ücrette artış olduysa o da CHP’nin söylemleri ile olmuştur.

“AYM üyeleri niye orada duruyor?”

Barış bildirisi imzaladı diye üniversiteden hocaları kapının önüne koyular. Ben merak ediyorum AYM üyeleri niye orada duruyor. Siz mahkeme değilsiniz ki, alttaki mahkeme mahkemedir. Halkın mahkemesi değilsin. Halkın mahkemesiysen o kararı uygulatırsın ya da istifa edersin. AYM ağzında bir fermuar, sesini dahi çıkaramıyor. Hangi AYM, hangi YSK. Öyle bir devlet oluştu ki, demokrasiden parti devletine, parti devletinden hanedan devletine.

TTB üyelerinin serbest bırakılması 

Bugün TTB üyeleri serbest bırakıldı. ‘Savaş doğada ve insanda tahribat yaratan bir halk sağlığı sorunudur’ demişlerdi. 12 Eylül döneminden yine TTB ile ilgili bir olayı aktarmak isterim. Askeri darbe döneminde TTB ‘idam doğru değildir’ diye bir bildiri yayınladı. Dönemin cumhurbaşkanına, başbakanına ve TBMM üyeleri bu bildiriyi gönderdi. 1985’te savcı soruşturma açtı. Üyeler gözaltına alındılar ve davalar açıldı. Nusret Fişek mahkemede şunu söylüyor. ‘Biz değil bir sanığın, harpte bir düşman askerinin yaşaması için uğraşırız’ diyor. Biz doktoruz, hasta gelecek biz tedavi edeceğiz. Siz bu davaları niye açtınız? 1985’te sıkı yönetim mahkemesinde bunların hepsi beraat etti. Ama haklı çıktılar, idam kaldırıldı. Eğer idam olsaydı, Ergenekon Balyoz davalarında idamına karar verilen pek çok paşa, öğrenci.. pek çoğu asılmıştı. Hepsi suçsuz çıktı

Toplum olağanüstü gergin bir ortamda, aşırı kutuplaşmış bir ortamda. Biz her ortamda halkımıza huzur vaadetmeliyiz. Türkiye son 15 yılda bu noktaya taşındı. Bunun vebali çok ağırdır. Huzurlu bir Türkiye’den gerginliğin yaşandığı bir Türkiye’ye ulaştık.

“Bütün CHP’lilerin yanımda olmasını istiyorum” 

Kurultayın bana yüklediği ağır bir sorumluluk var. Bunun bilincindeyim. Ben sorumluluğu üstleniyorum. Bu zor sorumluluğu yerine getirmek için olağanüstü çaba harcanması gerektiğini de biliyorum ama bunu yaparken bütün CHP’lilerin yanımda olmasını istiyorum. Ortak ses çıkarmasını istiyorum. Biz Kuvayı Milliyeciyiz. Bu mücadeleyi yapacağız.

“Yigitsen karşıma çıkarsın” – VİDEO

“Hangi vatansever duygularla Salih Müslim’i Ankara’ya davet ettin, ayağına halılar serdin?”

Cumhurbaşkanı Recep tayyip Erdoğan’ın, CHP’nin kurultayı devam ederken söylediği ” Şimdi kongre yapıyorsun. PYD, YPG terör örgütü müdür? Yiğitsen açıkla” sözlerine karşılık veren Kemal Kılıçdaroğlu şöyle devam etti:

“Lafa bak. E peki açıklayacağım. Vallahi de billahi de ben yiğidim. Anadolu’nun yiğidiyim. Anadolu’nun efesiyim. Hiç endişem yok. Açıklayacağım şimdi. 50 sefer söyledim, bir defa daha söyleyeyim. Meydanlarda, gazetelerde söyledim. Bunlar terör örgütüdür. Ben söyledim. Peki sen gerçekten yiğit misin değil misin? Sen de yiğitsen karşıma çıkarsın Recep Bey, karşıma çıkarsın. Oturmuşsun ahkam kesiyorsun. Gelsene karşıma ya. Sen reissin, diktatörsün, dikta yönetiminin bütün uygulamalarını yapıyorsun. Ama bu garip Kemal’in karşısına çıkmaya cesaret edemiyorsun. Niçin? Benim tankım yok, topum yok, valim yok, benim Allah’ım var Allah’ım. Yalan, cumhurbaşkanlığı koltuğunu işgal eden adama yakışmaz, bir partinin genel başkanına yakışmaz. Çıkacaksın önce milletten özür dileyeceksin. Sen IŞİD’e kol kanat gererken, silah gönderme diye seni uyarıyordum. Sen hala El Nusra terör örgütü müdür değil midir söyleyemiyorsun. Şimdi ben ona bir soru sorayım. PYD’nin terör örgütü olduğuna ilişkin ilk karar, Mardin’de çıkıyor PYD – YPG- PKK terör örgütüdür diyor. Hem alt mahkeme hem Yargıtay. Şimdi bu karardan sonra, bunlar PYD’nin Başkanı Salih Müslim’i Ankara’ya davet ediyor. Şimdi ben sana soruyorum. Bay Recep, gözlerinden öptüğüm Recep.

  • Sen mahkeme kararına rağmen Yargıtay kararına rağmen terör örgütü saymasına rağmen, sen hangi vatansever duygularla Salih Müslim’i Ankara’ya davet ettin? Ayağına halılar serdin. Yiğitsen açıkla, şerefliysen açıkla. Açıklayabilir mi?
  • Emin olun tık çıkmaz. ‘Ey Amerika’ diye bağıran sayın Cumhurbaşkanı, Amerika size sorsa. Ey Recep Tayyip Erdoğan sen PYD’nin liderini Ankara’ya davet ettin. Sen terör örgütünün üyesi olduğunu bilmiyor muydun? Eğer terör örgütüyse senin onu tutuklaman gerekmiyor muydu?
  • AKP’nin yöneticileri, iktidar sahipleri terör örgütüne açıkça yardım ve yataklık yapmışlardır. Bütün cumhuriyet savcılarını göreve davet ediyorum. 2016’da söylüyorum ben bunu.”

“Senin yerliliğin de batsın, milliliğin de batsın”

Kılıçdaroğlu sözlerini şöyle tamamladı:

“Ben ona diyorum ki sen FETÖ’ya, PKK’ya El Nusra’ya IŞİD’e yardım ve yataklık yaptın, tık yok. Mahkemeye dahi veremiyor. Mahkemeye versin beni, veremiyor. Sen terör örgütlerine yardım ve yataklık yaptın diyorum, tık yok. Mahkemeye veremiyor. Mahmut Tanal karşımda oturuyor. Salı günü dilekçeni ver. Erdoğan’ın yardım ve yataklık yaptığına dilekçeni ver. Salih Müslim’i kim davet ettiyse onlar terör örgütüyle işbirliği içindedirler. Sosyalist enternasyonalde YPG ile ilgili verdiğimiz mücadeleden bunların haberi yok. Biz nasıl mücadele ediyoruz orada, onlar bizi kendileri gibi sanıyorlar. Biz vatanseveriz. Biz onları vatansever olarak görmüyoruz. Onlar kendi ülkelerinin çıkarlarını değil kendi çıkarlarını savunur onlar. Ayrıca ben ona bir soru daha sormuştum.

Bu Man Adası. 15 milyon dolarlık mal satmış oraya. Dedim ki 15 milyon dolarlık malı sattığın şirket hangi şirket? Oğlu var, dünürü var, eniştesi var bunlardan birisine söyle. Şu şirkete sattık de. Tık yok. Burada kendisini yakan işçiler var ya ekmek alırken vergi ödüyor. Bunlar vergi ödememek için Man adasında şirket kuruyorlar.

Senin yerliliğin de batsın, senin milliğin de batsın.

Sevgili Recep, bu namus ve şeref kavramı ne anlama geliyor? Sen tarafsız davranacağına dair namusun ve şerefin üzerine tüm milletvekillerinin önünde yemin ettin. Bu namus ve şerefi nerede bıraktın sen? Niye benim bu soruma cevap vermiyorsun?

Ey Bay Recep, benim sorularıma yiğitsen cevap ver.”

==========================================
Dostlar,

Bu son derece önemli konuşmayı, tarihe not düşmesi amacıyla biz de aynen paylaşıyoruz…

Sevgi ve saygı ile. 06 Şubat 2018, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

 

Küresel talan – soygun -sömürü senaryoları – planları, her yıl Davos’ta güncellenerek optimalize ediliyor

Küresel talan – soygun -sömürü senaryoları – planları, her yıl Davos’ta güncellenerek
optimalize ediliyor


Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net      
profsaltik@gmail.com

Davos’ta her yıl küresel sermayenin sözcüleri toplanarak, sömürü düzenini nasıl sürdüreceklerini kararlaştırırlar. İşin çıplak özeti budur, gerisi boş sözdür. İngiliz araştırma kurumu OXFAM,
bunun böyle olduğunu – başkaca bir şey olmadığını – yeni bir şey bulunmadığını
birkaç sayısal veri ile bir kez daha ortaya koydu..

  • Küresel gelirin %82’sine, dünya nüfusunun %1’i olan 75 milyon elit el koyuyor!

Son verilerle yıllık 80 trilyon doları aşan bu rakamın küre insanlarına dağılımı zaman içinde, “zamane-i Küreselleşme” de iyileşmiyor, giderek bozuluyor. Dünyalı başına 10 bin doları biraz aşan ortalama yıllık gelir rakamının bir anlamı yok; çünkü dağılım çok adaletsiz.

80 milyon nüfuslu bir Ütopya ülkesinde her gün 40 milyon piliç, 40 milyon da ekmek tüketiliyorsa; bu, zorunlu olarak o ülkede her gün herkesin yarım piliç + yarım ekmek yediğini kanıtlamaz!

Yakın zamana dek bu % 1’lik “homo supra eliticus” (terim bize aittir) küresel yıllık gelirin yarısını gasp etmekteydi.. “Homo insectus” lar ise “kalan” ile yetinmek – sürünmek zorunda idi.

Küresel sermaye imparatorluğunun kritik kurumlarından DB (Dünya Bankası, ki IMF ile İkiz Kızkardeşler olarak tanımlanır..) ise son derece yaratıcı (!) yoksulluk ve yoksul tanımları üretiyordu. Örn. Sahraaltı Afrikası başta olmak üzere kürenin birçok yerinde günde 1 Dolar’ı aşan geliriniz var ise açlıktan ölmeyebilir ve “mutlak yoksul” sayılmazdınız! 1-2 Dolar / gün gelir ise “görece yoksul” etiketi almanız demektir. Yoksul sayılmamak için ise 2+ Dolar / gün gelir yeterlidir! Böylelikle küresel yoksulluk oranı (prevalansı) olduğundan çoooook daha düşük gösterilerek sızlanma huysuzluğu gösterebilecek kimi vicdanlar susturulabilir ya da yatıştırılabilir!?

Türkiye’ye uyarlayabilir miyiz bu verileri? 2 Dolar = 7,5 TL desek.. Aylık; 7,5 x 30 = 225 TL.. Bu rakamı aşıyorsanız, DB’nın eşsiz ekonomistlerinin fetvaları gereği YOKSUL DEĞİLSİNİZ. Sanırız – korkarız – umarız.. bu hesaptan SGK’nın haberi yok! O, hala, asgari ücretin aylık brüt tutarının 1/3’ü olan 679 TL’yi “SGK Yoksulu” tanımı için kullanıyor.. Bu “hazin” durumdaki 9 milyon dolayında “yoksul” dan “prim = ek vergi” almıyor; Anayasa md. 60 uyarınca (Herkes sosyal güvenlik hakkına sahiptir.. yazıyor o maddede!) merkezi yönetim bütçesinden aktarma (transfer) yapılıyor SGK’ya.

TÜİK, SGK’dan daha becerikli gözüküyor! Yoksulluğun temel kaynağı olan işsizliği düşük oranda göstermek için, “son 1 haftadır iş aramayan” bıkkın-yılmış garibanları “işsiz” saymayarak siyasal iktidarın gözüne girmeye çabalıyor. Yoksulluğu da AKP = RTE‘nin canını sıkmayacak biçimde ayarlıyor. Örn. yoksul sayılmak için artık ortanca hane halkı gelirinin %60’ının değil, %50’sinin altında gelirinizin olması gerek..

Devekuşları bu manevraları öğrenseler, kum fırtınalarında ne yaparlardı acaba?
Ne bilelim biz, örneğin en yakın TÜİK veya SGK binalarına sığınmak gibi!?

Bu arada, dünyada 1500 dolayında Dolar milyarderi olduğunu, Türkiye’ye nüfusuna oranla
%1 hesabıyla 15 dolar milyarderi düşerken bunun 2 katını aşkın süper zenginimiz olduğunu da kaydedelim. Üstelik bu sayı 16. yılına giren tek başına AKP iktidarında azalmayıp artıyor.
Ortalama servetleri 1,7 milyar dolara yakın. Oysa AKP’nin seçim kampanyasında 2002’de
hedef alınan 3 Y’den biri Yoksulluk ile savaş ve onu yenmekti. (Öbür 2 Y : Yolsuzluk, Yasaklar).
Kişi başına yıllık gelir 3500 dolardan 3 katına çıktı “hamdolsun” Erdoğan’a göre ama, 230 milyar Dolar olan toplam borç da 3 kattan fazla büyüdü..

Gini katsayısı da küçülmüyor, Lorenz eğrisi de belini düzeltemiyor!

Aklımıza Nasrettin Hoca’nın kedi ve et fıkrası geliyor. 2 okka et alıp yemek yapması için karısına veren Hoca, akşam düşkırıklığı yaşar, çünkü kedi eti yemiştir (!) ve eşi et yemeği pişirememiştir. Hoca el kantarını kapıp kediyi tartar ve 2 okka geldiğini görünce karısına çıkışır..

  • Be kadın, 2 okka bu kedi ise et nerede; et ise kedi nerede?!

Küresel gelir 80 trilyon Dolar / yılı aştı da, bunca yoksul neyin nesi??

Bağlayalım              :

  • Küresel talan – soygun -sömürü senaryoları – planları,
    her yıl Davos’ta güncellenerek optimalize ediliyor!

Nereye ve hangi vakte dek?

Postmodern köle “homo insectus” ların, Roma’lı köle Spartaküs gibi

  • Bu zincir benim ayağımda ne arıyor?!” sorusunu soran dek.. (2 bin yıl önce!)

Küreselleşme zamanının sanal zincirini sorgulamadan önce bir ara adım atalım ve artık lütfen “Küreselleşme” yerine “KüreselleşTİRme” diyelim de, KüreselleşTİRmecileri deşifre etmeye başlayalım; Küreselleşme masallarının farkında olduğumuzu hiç olmazsa ima edelim
küresel efendilere..

Sevgi ve saygı ile. 04 Şubat 2018, Ankara

TTB Merkez Konseyi üyeleri serbest bırakılsın

TTB Merkez Konseyi üyeleri serbest bırakılsın!

Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konseyi üyelerinin gözaltına alınması ve halen 8 Merkez Konseyi üyesinin gözaltında tutulması Türkiye’nin dört bir yanından Ankara’ya gelen hekimlerce protesto edildi. 4 Şubat 2018 Pazar günü TTB Merkez Konseyi binasında biraraya gelen tabip odaları başkan ve üyeleri hekimler, ortak bir basın açıklaması düzenleyerek, gözaltında bulunan TTB Merkez Konseyi üyelerinin serbest bırakılmasını istediler.

Tabip Odası Başkanları adına Mersin Tabip Odası Başkanı Dr. Ful Uğurhan tarafından okunan açıklamada, Türk Tabipleri Birliği’nin kurumsal kimliğini temsil eden Merkez Konseyi yöneticilerinin gözaltına alınması ve binasında yapılan aramanın TTB’ye yönelik bir saldırı olduğu vurgulandı. TTB’nin kuruluşundan bu yana ilk kez böyle bir durumla karşılaşıldığına dikkat çekilen açıklamada, şöyle denildi:

“Birçok uygulama, görüş ve düşüncede farklılıkları olabilen Tabip Odaları olarak, hiçbir gerekçeyle Türk Tabipleri Birliği’ne yönelik hukuk dışı uygulamaları, hürmetsiz tutum ve davranışları asla kabul etmediğimizi ve etmeyeceğimizi en üst seviyeden bütün muhataplarımıza ilan ederiz. Bizlerin, hekimlerin bugünkü gibi biraradalığı; kurumsal kimliğimizin güvencesi, TTB zemininin harcıdır ve tarafımızdan korunacaktır.

Türk Tabipleri Birliği,  hekimlerin tek çatı örgütü olarak vardır. Adil ve hukuka uygun seçimlerle gelen yönetimler değişse de bu çatı varlığını sürdürecek ve bu tür hukuk dışı uygulamalara karşı ortak duruşumuzla savunulacaktır. Türk Tabipleri Birliği’nin gözaltına alınan 11 Merkez konseyi yöneticimizden 3’ü, 2 Şubat 2018 günü serbest bırakılmıştır. Bu gelişme bizi sevindirmekle birlikte halen 8 yöneticimiz gözaltındadır. Hep birlikte bir kez daha, tek yürek ve ortak akıl olarak söylüyoruz: Yöneticilerimizi, düşüncelerimizi ifade etme hakkımızı derhal serbest bırakın! Bu talebimizin ivedilikle karşılanması herkes tarafından olumlu karşılanacak, olması gereken bir adımdır.”

Açıklamanın ardından, Dr. Feride Aksu Tanık tarafından okunan Hekimlik Andı basın açıklamasına katılan tüm hekimlerce yüksek sesle tekrar edilerek, hekimliğin evrensel değerleri tüm kesimlere bir kez daha hatırlatıldı.

BASIN AÇIKLAMASI METNİ

TÜRK TABİPLERİ BİRLİĞİ MERKEZ KONSEYİ ÜYELERİ SERBEST BIRAKILSIN!

Bu gün çok olağan dışı bir gerekçeyle, olağan dışı bir şekilde, olağan dışı bir çağrıyla, önceki dönem Merkez Konseyi başkanlarımızın davetiyle burada, bir hafta önce kapısı zorlanarak girilen TTB Merkez Konseyi çatısı altında buluştuk.

Gerekçe olağandışı; çünkü TTB’nin kuruluşundan bu yana ilk kez karşılaştığımız bir durum. Ne 1950’ler, 1960’lar, 12 Mart’ta başımıza geldiğini okuduk, duyduk; ne 1980’lerin en karanlık, en akıl dışı, en baskıcı, en demokrasi dışı, en hukuksuz,  en vicdansız, insan haklarına aykırı uygulamaların yapıldığı en korkunç günlerinde; ne 28 Şubat sürecinde, ne de daha sonraki yıllarda karşılaştık.

Kuşkusuz Türkiye tarihinin hiçbir dönemi, insan haklarına saygılı, demokrasinin vazgeçilmez ögeleri olan siyasal parti, meslek örgütü, sendika, derneklere saygıyı içeren, kişi hak ve özgürlüklerini gözeten “hukuk devleti” denilen tanıma uygun geçmedi, ama böylesi de görülmedi.

Bu gün bizleri olağan dışı olarak burada buluşturan; TTB’nin kurumsal kimliğini temsil eden Merkez Konseyi yöneticilerimizin 30 Ocak 2018 günü sabahın 6’sından başlayarak Ankara, İstanbul, Diyarbakır, Van, Eskişehir, İzmir ve Adana’da göz altına alınmasıdır. Eş zamanlı olarak Merkez Konseyi binasında başlatılan arama faaliyetidir.

Uzatmaya gerek yok: Türk Tabipleri Birliği’nin kurumsal kimliğini temsil eden Merkez Konseyi yöneticilerinin gözaltına alınması ve binasında yapılan arama TTB’ye yönelik bir saldırıdır.   Oysaki yöneticilerimize yönelik bir soruşturma açıldığının duyulması üzerine TTB avukatları Başsavcılık ile görüşmüş, Merkez Konseyi adına randevu istemiş ve gerektiğinde bilgilendirme için gelebileceklerini, istedikleri bilgi ve belgeleri vermeye hazır olduğumuzu bildirmişlerdir.

Birçok uygulama, görüş ve düşüncede farklılıkları olabilen Tabip Odaları olarak hiçbir gerekçeyle Türk Tabipleri Birliği’ne yönelik hukuk dışı uygulamaları, hürmetsiz tutum ve davranışları asla kabul etmediğimizi ve etmeyeceğimizi en üst düzeyden bütün muhataplarımıza ilan ederiz.

Bizlerin, hekimlerin bugünkü gibi biraradalığı; kurumsal kimliğimizin güvencesi, TTB zemininin harcıdır ve tarafımızdan korunacaktır.

Türk Tabipleri Birliği,  hekimlerin tek çatı örgütü olarak vardır. Adil ve hukuka uygun seçimlerle gelen yönetimler değişse de bu çatı varlığını sürdürecek ve bu tür hukuk dışı uygulamalara karşı ortak duruşumuzla savunulacaktır.

Türk Tabipleri Birliği’nin gözaltına alınan 11 Merkez konseyi yöneticimizden 3’ü, 2 Şubat 2018 günü serbest bırakılmıştır. Bu gelişme bizi sevindirmekle birlikte halen 8 yöneticimiz gözaltındadır.

Hep birlikte bir kez daha, tek yürek ve ortak akıl olarak söylüyoruz:

  • Yöneticilerimizi, düşüncelerimizi ifade etme hakkımızı derhal serbest bırakın!
  • Bu talebimizin ivedilikle karşılanması herkes tarafından olumlu karşılanacak, olması gereken bir adımdır.

Yöneticilerimizi derhal serbest bırakın.

Türk Tabipleri Birliği
http://www.ttb.org.tr/haber_goster.php?Guid=aea286e4-09af-11e8-8aa4-0cab391de218 4.2.18
===========================================
Dostlar,

TTB’nin bu çok olumsuz – hiç istenmeyen gelişmelere yol açan basın açıklamasının içeriğine ilişkin kimi çekincelerimizi saklı tutarak; bu gün yapılan çağrıyı ve basın açıklamasını biz de paylaşıyoruz.

Basın açıklaması hiçbir biçimde suç içermemektedir. Düşünce ve onu barışçıl biçimde ifade etme özgürlüğü kapsamındadır. Basın açıklamasındaki içeriğe katılmak zorunlu değildir ancak yanıt yine aynı biçimde açıklamalarla verilmelidir. Oysa yapılan tümüyle hukuk dışındadır ve demokratik hukuk devletinde asla yeri yoktur, olamaz.

AKP iktidarının ülkeyi sürüklediği hukuksuz – demokrasisiz – adaletsiz – güvencesiz – baskıcı… rejimi reddediyoruz. 

Sevgi ve saygı ile. 04 Şubat 2018, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

 

 

 

 

CHP 36. Olağan Kurultay Sonuç Bildirgesi

CHP 36. Olağan Kurultay Sonuç Bildirgesi

(AS: Bizim katkımızı yazının altındadır..)

CHP’nin 36. Olağan Kurultayında sonuç bildirgesi açıklandı. Bildirgede “Önümüzdeki dönemin Parti Örgütünün hedef ve öncelikleri şu ilkeler olacaktır :

– Tek adam rejimine son verilecek ve kuvvetler ayrılığına dayalı parlamenter sisteme geçilecektir.
– Cumhuriyet ve demokrasinin temeli olan laiklik ilkesinden taviz verilmeyecek ne dinin siyasallaştırılmasına ne de siyasetin dinselleştirilmesine izin verilmeyecektir. Din, vicdan ve inanç özgürlüğüne müdahalelere izin verilmeyecek,
– Yaşamın her alanında adalet ve huzur sağlanacaktır.
– OHAL derhal kaldırılacak, Kanun Hükmünde Kararnameler (KHK) yasama ve yargı denetimine alınacak ve
– 15 Temmuz hain darbe girişiminde bulunan FETÖ’nün siyasi ayağı kesinlikle ortaya çıkarılacaktır.” denildi.

CHP 36. Olağan Kurultay Sonuç Bildirgesi

CHP’nin 36. Olağan Kurultayı Sonuç Bildirgesinde,

  • “CHP, kökleri Kuvayı Milliye’ye dayanan ulu önder Mustafa Kemal Atatürk’ün izinde
  • tam bağımsız, laik, demokrat ve çağdaş Türkiye’nin kurucu Partisidir.

    80 yıllık (1923 – 2002) Cumhuriyet tarihi boyunca bütün Cumhuriyet hükümetlerinin katkısıyla uçurumun kenarında yıkık bir ülkeden, içeride ve dışarıda saygın ve güçlü bir ülke konumuna gelmişti. Ancak; bugün Cumhuriyetimizin temeli olan kuvvetler ayrılığı ortadan kaldırılmış, tek adama dayalı parti devleti kurulmuştur.

  • Darbe girişimi bahane edilerek karşı darbe gerçekleştirilmiş ve ilan edilen OHAL aracılığıyla temel hak ve hürriyetlerimiz yok edilmiştir.
  • Milli servetimiz ve birikimlerimiz yağmalanmış, geniş halk kitleleri işsizlik ve yoksulluğa mahkum edilmiştir.
  • Daha acı olanı ise, birlikte yaşama irademiz; ayrıştıran, kutuplaştıran ve ötekileştiren kimlik siyaseti ile aşındırılmıştır.
  • Hiç kimse unutmasın bu ahval ve şerait içinde ülkemizin umudu kuruluşun ve kurtuluşun Partisi olan CHP Cumhuriyetin temel değerleri ve sosyal demokrasinin evrensel ilkelerinden ödün vermeksizin yoluna devam edecek, ülkemizi çağdaş uygarlığa taşıyacaktır. Hiçbir güç bizi bu kutsal davamızdan alıkoyamayacaktır.” denildi.

“TEK ADAM REJİMİNE SON VERİLECEK”

Bildirgede şu maddelere yer verildi:

Önümüzdeki dönemin Parti Örgütünün hedef ve öncelikleri şu ilkeler olacaktır :

Tek adam rejimine son verilecek ve kuvvetler ayrılığına dayalı parlamenter sisteme geçilecektir. Cumhuriyet ve demokrasinin temeli olan laiklik ilkesinden taviz verilmeyecek ne dinin siyasallaştırılmasına ne de siyasetin dinselleştirilmesine izin verilmeyecektir. Din, vicdan ve inanç özgürlüğüne müdahalelere izin verilmeyecek, yaşamın her alanında adalet ve huzur sağlanacaktır. OHAL derhal kaldırılacak, Kanun Hükmünde Kararnameler (KHK) yasama ve yargı denetimine alınacak ve 15 Temmuz hain darbe girişiminde bulunan FETÖ’nün siyasi ayağı kesinlikle ortaya çıkarılacaktır.

Yargının bağımsızlığı ve hukukun üstünlüğü sağlanarak, tüm vatandaşlarımızın can ve mal güvenliği güvence altına alınacak, seçimler adil ve güvenli olacaktır.

  • Kürt sorunueşit yurttaşlık temelinde, ulusal bütünlük ve toplumsal uzlaşı ile çözülecektir.

Çağdaş demokrasilerde 4. güç olarak benimsenen medya özgürlüğü sağlanacaktır.

Yüksek katma değerli kapsayıcı büyüme hedeflenecek,

  • eğitim ve sağlık parasız, kaliteli ve ulaşılabilir olacaktır.

Herkes milli gelirden hakkını alacak, açlık ve yoksulluk sıfırlanacak, gelir dağılımı adaletini ve bölgesel kalkınmayı sağlamak devletin temel görevi olacaktır.

Tarımsal üretim planlanacak, ekilmeyen tarım arazisi kalmayacak, çiftçi desteklenerek ithalata karşı korunacak ve Türkiye tarımda tekrar kendi kendine yeten ülke konumuna getirilecektir.

Devlet şeffaf, tarafsız ve hesap verebilir olacak, kamuda tüm atamalar liyakata uygun yapılacak, yolsuzluk suçlarında zamanaşımı kaldırılacak, cezaları ağırlaştırılacak ve yolsuzluk yapanlardan hesap sorulacaktır.

Asgari ücret vergi dışı bırakılacak, taşeronların tümü kadroya alınacak, tüm kamu ve özel sektör çalışanlarına sendikalaşma özgürlüğü tanınacak, sendikalaşma özendirilecek, eşit işe eşit ücret uygulanacaktır. Şehit aileleri ve gazilerimiz arasında uygulanan ayrımlar kaldırılacak, şehit aileleri ve gazilerimiz Milletvekillerine tanınan hak ve imkanlardan yararlanacak. Kadınlara ve gençlere hayatın her alanında eşitlik sağlanacak, kadınlar ve çocuklar şiddete karşı korunacak, şiddet uygulayanlara verilen cezalar artırılacaktır. Engellilerin sosyal ve ekonomik hayata eşit katılımı sağlanacaktır.

“Yurtta Barış Dünyada Barış” ilkesiyle bütün komşularımızla ulusal çıkarlarımız gözetilerek iyi ilişkiler kurulacak,

AB müktesebatına uyum sağlanacak, AB’ye tam üyelik hedeflenecektir.

Havamız, toprağımız ve suyumuz korunacak, denizlerimizin, ormanlarımızın ve tarım arazilerimizin yağmalanmasına izin verilmeyecektir.

  • Cumhuriyet ve demokrasi, laik ve çağdaş yaşam;
    eşitlik, özgürlük ve dayanışma, adalet ve cesaretle kurtarılacak, korunacak ve yüceltilecektir.”
    ==========================================
    Dostlar,

    Cumhuriyetimizin kurucusu – ATATÜRK’ün partisi CHP‘nin 36. kurultayının ardından açıklanan sonuç bildirgesi genel anlamda doyurucudur. Hatta yer yer coşkulandırıcıdır, ümit vericidir.

Şu aşamada ayrıntılı irdelemeye girmeden 3 önemli noktaya dikkat çekmek istiyoruz :

  1. “…eğitim ve sağlık parasız, kaliteli ve ulaşılabilir olacaktır.” son derece yerindedir, nasıl yaşama geçirilebileceği de bu ilkenin benimsenmesi ölçüsünde önemlidir.
  2. “AB müktesebatına uyum sağlanacak, AB’ye tam üyelik hedeflenecektir.” noktasında farklı düşünüyoruz. AB’nin emperyal – sömürgen bir yapı olduğunu, gelecek vaadetmediğini ve en önemlisi TAM BAĞIMSIZLIĞIMIZIN bitmesi olarak görüyor – biliyor ve onaylayamıyoruz.
  3. Kürt sorunueşit yurttaşlık temelinde, ulusal bütünlük ve toplumsal uzlaşı ile çözülecektir.” önermesinde çok düşülen bir yanılgının yinelendiğini düşünüyoruz. Daha önceleri de web sitemizde bu konuyu birkaç kez işledik ama bir kez daha açıklayalım :
“Eşit yurttaşlık”, bir ülkede toplulukların (halkların, milliyetlerin, cemaatlerin) birbirlerine eşitliği temelinde kurulan sistemi anlatır. Farklı etnisite ve inanç topluluklarının hukuksal-siyasal olarak tanınması; farklı toplulukların birbirleri karşısında konumlandırılması demektir. Bu etnikçi anlayış, bir tür yeni-feodalizm icadıdır.
Oysa CHP Programı, devletin yurttaşların etnik köken, inanç, cinsiyet, vb. topluluk özellikleri karşısında kör kalmasını, bunlardan bağımsız olarak her yurttaşın birey olarak eşitliğini yükseltir. Bizim için “eşit yurttaş” değil, “yurttaşların eşitliği” ilkesi esastır. 
“Kürt sorunu” na böyle yaklaşıyorsa, anayasanın “ilk dört maddesinin güçlendirilmesi” hedefine ulaşamayacağı çok açıktır. Üstelik tam tersine, böylesi bir yaklaşım Anayasanın ilk 4 maddesini içeriksiz, güçsüz ve temelsiz bırakacaktır. Bu yaklaşım, CHP için çok açık olan “ilk dört madde kırmızı çizgimizdir” ilkesini reddetmek anlamına gelmektedir.
Konunun izleyen günlerde netleştirilmeei ve yersiz kavram karmaşasına yer verilmemesi gerekir. Kavramların yerli yerinde, doğru, bilinçli kullanılması zorunludur. Hele hele nazik ulusal konu ve sorunlarda..
Sayın Kılıçdaroğlu ve özenle oluşturacağı MYK’ya, Kurultaydan çıkacak Parti Meclisine, TBMM grubuna, tüm örgüte ve ülkemizin bu ağır bunalımdan çıkarılması için çaba göstermek zorunda olan tüm yurttaşlara… hepimize kolay gelsin… Önümüzdeki 2 yıl, 2018 ve 2019 Cumhuriyetimizin geleceği açısından kırılma yılları olmasın; kuşatmayı mutlaka yaralım!

Sevgi ve saygı ile. 04 Şubat 2018, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

 

4 Şubat 2018 Dünya Kanser Gününde Türkiye ve dünyada durum ne?

4 Şubat 2018 Dünya Kanser Gününde Türkiye ve dünyada durum ne?

WHO’nun raporuna göre, dünyada yaklaşık olarak altı kişiden biri kanser nedeniyle yaşamını yitirirken, bu kayıpların %70’i düşük gelirli ve orta gelirli ülkelerdendi.

Rakamlar pek umut verici değil: 2012’de yaklaşık 14 milyon yeni kanser olgusu saptandığı düşünülürse, önümüzdeki 20 yılda yeni kanser olguları “%70 artabilir”.

Örgütün raporuna göre, düşük ve orta gelirli olan beş ülkeden yalnızca birinde kanserle mücadele politikaları için gereken verilere ulaşılabiliyor.

Kanserle mücadelenin başlıca yolu ise, erken tanı mekanizmalarının geliştirilmesi olarak tanımlanıyor.

Türkiye’de kanser verileri

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) Mayıs 2017 verilerine göreyse, Türkiye’de her 5 ölümden 1’i kanserden. TÜİK’in verilerine göre ülkelerin 65 yaş altı kanserden ölüm oranları incelendiğinde 2016 yılında bu oran %28 olarak belirlendi. 65 yaş ve üstü için kanserden ölüm oranları ise Türkiye’de 2014 yılında %17, 2016 yılında %16 olarak gerçekleşti.

Amerikan Kanser Derneği’nin 2015’te yayınladığı “Kanser Atlası”na göre, Türkiye’de kanser, her yıl ortaya çıkan 148 bin civarındaki yeni vaka ve 91 bin 800 kansere bağlı ölüm düşünüldüğünde, “önemli bir halk sağlığı sorunu“.

WHO’nun raporuna göre, kansere bağlı ölümlerin üçte biri beş temel davranış ve beslenme alışkanlığıyla ilgili:

  • Yüksek vücut kitle indeksi,
  • Meyve ve sebze alımının düşük olması,
  • Fiziksel aktivitelerde bulunmamak,
  • Sigara kullanımı
  • Alkol tüketimi

    Erken tanı

Kansere bağlı ölümlerde en büyük risk etmeni, tütünlü ürünlerin kullanımı ve ölümlerin %22’si, bundan kaynaklanıyor. Dünya Sağlık Örgütü (WHO), ekonominin kansere olan etkisinin büyük olduğunu ve giderek bu bağlantının güçlendiğini söylüyor.

Erken tanı politikalarının güçlendirilmesi ise, milyonlarca insanın kanserden kurtulması için en önemli konu olarak niteleniyor.

HPV, rahim ağzı kanserinin en önemli nedeni. En çok kanser yapan bu gibi virüslere karşı Dünya Sağlık Örgütü, 9-13 yaş aralığındaki kız çocuklarına aşı yapılmasını öneriyor.

Güvenli cinsel ilişki konusunda gerekli eğitimlerin verilmesi de kritik konulardan biri olarak tanımlanıyor.

Son verilerle Türkiye’de geçtiğimiz yıl 175 bin insanda “yeni” kanser tanısı kondu. Nüfus 2017 sonunda 81 milyon alınırsa, (175 bin / 81 milyon) x 100 bin formülüyle yüz binde 216 (216 E-05) gibi bir yılık insidens hızı bulunuyor. Bu rakam, Türkiye’de giderek büyüyor.. Geçtiğimiz yıl her 100 bin kişiden 216’sında yeni kanser tanısı konduğu anlamına geliyor. Kadınlarda erkeklerden biraz daha düşük.

Dünya genelinde 14 milyon yeni olgu tanısı konmaktadır. 7,5 milyar dünya nüfusuna göre yıkarıdaki gibi yıllık insidens (yeni tanı) hızı hesaplanırsa, (14 milyon / 7,5 milyar) x 100 bin = yüz binde 187 (187 E-05) gibi bir hız bulunmaktadır giderek artmaktadır!). Bu rakam Türkiye için, yukarıda yüz binde 2016 olarak hesaplanmıştı. Dolayısıyla Türkiye’de yılda her yüz bin kişi için dünya genelinden 29 kişi daha fazladan kanser olmaktadır.

Türk Kanser Araştırma ve Savaş Kurumu Derneği, ‘Dünya Kanser Günü’ nedeniyle basın toplantısı düzenledi

Dernek genel merkezinde düzenlenen toplantıda Türk Kanser Araştırma ve Savaş Kurumu Derneği Başkanı Prof. Dr. Şuayib Yalçın, Dünya Kanser Kontrol Örgütü (UICC) Gelecek Dönem Başkanı Prof. Dr. Tezer Kutluk ve Sağlık Bakanlığı Türkiye Halk Sağlığı Genel Müdürlüğü Kanser Dairesi Başkanı Doç. Dr. Murat Gültekin önemli değerlendirmelerde bulundu. Prof. Dr. Tezer Kutluk, UICC önderliğinde bu yılki Dünya Kanser Günü temasının

Efsanelere inanmayın”

şeklinde belirlendiğini belirtti. Kutluk, bu efsanelerin

– “Kanseri konuşmak zorunda değiliz”,
– “Kanserin belirti ve bulguları yoktur”,
– “Kanserle ilgili yapabileceğim hiçbir şey yok”
– “Kanser tedavisine hakkım yok”

şeklinde sıralandığını ve bu efsanelerin dünya genelinde ele alınacağını bildirdi. Kanserin erken tanısının önemine dikkati çeken Kutluk,

“Kanser sinsi bir hastalık değildir aslında, belirti ve bulguları olan bir hastalıktır.
Sinsi olduğuna inanırsanız ona kurban olursunuz. Kanser alınyazısı değildir.”
diye konuştu. Birleşmiş Milletler Uluslararası Kanser Ajansı (IARC)’nın yeni raporuna göre kanserin dünyada bir numaralı ölüm nedeni olduğunu ve önümüzdeki yıllarda bunun patlama düzeyinde olacağını ifade eden Kutluk şöyle devam etti:

* “Kanser her yıl 8.2 milyon bireyin ölümüne sebep olarak, tarihinde ilk kez diğer ölüm nedenlerini geçmiş ve tek başına bir numaralı ölüm nedeni haline gelmiştir.

Son 4 yılda dünya genelinde kanser sıklığı % 11 artış göstermiş ve yıllık 14 milyon yeni olguya ulaşmıştır. Bu sayı yaklaşık İstanbul’un nüfusuna eşittir. Önümüzdeki 20 yılda kanserin % 75 artışla her yıl için 25 milyon yeni olguya ulaşacağı öngörülmektedir.” diye belirtti.
TÜTÜN, ALKOL, OBEZİTE, HAREKETSİZ YAŞAM KANSER RİSKİNİ ARTIRIYOR
Kutluk, Dünyada her yıl 30-69 yas grubunda 4 milyon kişinin kanserden nedeniyle beklenmedik şekilde erken öldüğünü belirterek, 2025 yılında bu erken ölümlerin 6 milyona çıkacağı düşünülürse, önlenebilir bu ölümlere karşı planlı, kararlı, uygulanabilir stratejiler ortaya konulmalıdır diye belirterek açıklamalarını şöyle sürdürdü :
2014 Dünya kanser raporu, kanser kontrolü ve hizmetlerinde ülkeler arasındaki farkın açıldığını göstermektedir. Kanserden ölenlerin sayısının yoksul ülkelerde, kestirilenden daha yüksek rakamlara ulaştığı belirtilmektedir. 2025 yılında kanser ölümlerinin %80’inin düşük ve orta gelir düzeyindeki ülkelerde görüleceği kestirilmektedir. Gelişmekte olan ülkelerde enfeksiyonların önemli bir kanser nedeni olduğu bildirilmektedir. Örneğin insan papilloma virusu (HPV), rahim kanserlerinin %75’inin nedenidir. Aynı zamanda bu ülkelerde yaşayanlar Batı yaşam biçimini benimseyerek artan oranda tütün kullanımı, alkol tüketimi, obezite ve fiziksel aktivite azlığı gibi bilinen kanser nedenlerinden kanser risklerini katlamaktadırlar. Bu açıdan, sağlık alanında alınacak acil tedbirler ve yatırımlar gelişmekte olan ülkelerin ekonomilerine önemli katkılar sağlayacaktır. Orta ve düşük gelirli ülkelerin sağlık sistemleri ve ekonomileri kanser yüzünden zorlanmakta, hastalığın artması sonucunda kaynak ve alt yapı yetersizliği nedeni ile kanserle baş etmek giderek daha da zorlaşmaktadır. Dünya sağlık Örgütü raporuna göre orta ve dar gelirli ülkelerin salt % 50’si Ulusal Kanser Kontrol Planlarını yapmışlardır.”
2014 DÜNYA KANSER GÜNÜ ANA TEMASI “EFSANELERE İNANMAYIN”
Prof. Dr. Şuayib Yalçın ise Dünya kanser raporunun verileriyle paralel olarak Dünya Kanser Günü’nün 2014 yılı ana temasının, yanlış bilinenlerin ve gerçek dışı efsanelerin maskesini düşürmeye yönelik olarak “Efsanelere İnanmayın” olarak belirlendiğini söyleyerek şöyle devam etti:
“Kanserle ilgili bazı önyargıların kırılması gerekiyor. Türkiye’nin kanser tedavisinde şanslı ülkelerden biri olduğunu, ülke çapında önemli faaliyetler yapıldığını söyleyebiliriz. Ancak, özellikle hasta yakınları hastalarının kanserle başa çıkamayacağını düşünüyor, kişiyle ilgili kararları hastanın kendisinin değil, hasta yakınlarının vermesi eğiliminin yüksek olduğunu görüyoruz. Bunların her yönüyle konuşulması gerekiyor. Genellikle birçok ünlünün hangi kanserden öldüğünü, hangi evrede olduğunu hiç bilmeyiz. Türkiye’de kanser ve ölüm o kadar çok yan yanana konmuştur ki, sanki ‘kanser’ demek ‘ölüm’ demek gibi oluyor. Göreceksiniz ki kanser tanısı konulan hastaların çoğu ölmüyor artık. Artık bunu bilmek lazım” dedi. Yalçın ayrıca,
* Kanserden korunmak için
sigaradan uzak durmak,
– sağlıklı beslenme ve
– sporun yanı sıra
– kanser taramalarının zamanında yapılmasını önerdi.
DÜNYA GENELİNDE EN ÇOK ÖLÜM AKCİĞER KANSERİNDEN
Sağlık BakanlığıTürkiye Halk Sağlığı Genel Müdürlüğü Kanser Dairesi Başkanı Doç. Dr. Murat Gültekin, 4 Şubat Dünya Kanser Günü vesilesiyle dünya ve Türkiye ile ilgili kanser verilerini açıkladı… Ülkemizde ölümlerde ilk sırada kalp, 2. sırada kanser gelmektedir. Türkiye’de kanserden ölüm oranı yaklaşık %20’dir. Yani ölen 5 kişiden 1’i kanserden hayatını kaybediyor. Her yıl 80 bin kişi kanserden dolayı hayatını kaybetmektedir.” diye konuştu.
Dünya genelinde, en çok ölüme neden olan kanser türünün akciğer kanseri olduğunu bildiren Gültekin, “Türkiye, FransaKanada, AB ortalaması, İngiltere ve Japonya ile kıyasladığımız zaman ülkemizde kanser görülme sıklığı daha azdır. Üzücü nokta ise Türkiye’de önlenebilir kanserlerin ön planda olması. Burada tütüne ve obeziteye bağlı kanserler önemli bir yer tutuyor. Bu konuda yürüttüğümüz kontrol programlarına sıkı sıkı sarılmak gerek ve vatandaşlarda farkındalık yaratıp davranışsal değişiklikler oluşturmamız gerekiyor.” diye konuştu. Kanser sıklığının erkeklerde yüz binde 270, kadınlarda yüz binde 173 olduğunu aktaran Gültekin, kadın erkek ortalamasının her yüz bin kişide 221 olarak gerçekleştiğini anlattı.
Erkeklerde en sık %25’lik oran ile akciğer kanserinin, %11 oranında prostat kanserinin, %8 oranında mesane kanserinin, %7 oranında bağırsak kanserinin, %6,2 oranında mide kanserinin görüldüğünü ifade eden Gültekin; kadınlarda ise %24 oranında meme kanserinin, %8,5 oranında tiroid kanserinin, %7,9 oranında bağırsak kanserinin, %yüzde 5 oranında rahim kanserinin, %5 oranında da akciğer kanserinin görüldüğünü belirtti.
*****
Erken tanı amaçlı KETEM adlı Sağlık Bakanlığı Birimleri önemli. Ülkemiz genelinde sayıları 180’i aşıyor (Ankara’da 7).

Türkiye Ulusal Kanser Savaş Programı halen yürütülmekte. Bu bağlamda 50 yaşını geçen tüm yurttaşlara ücretsiz kolonoskopi taraması yapılarak kalın bağırsak ve anüs kanserlerinin (kolo-rektal kanserler) erken tanısı hedeflenmekte. Yurttaşların yukarıdaki önlemlere ek olarak bu olanakları da kullanması önerilmektedir.

Sevgi ve saygı ile. 04 Şubat 2018, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

2018 Davos Zirvesi’nin ardından

2018 Davos Zirvesi’nin ardından

Melih Baş

Prof. Dr. Melih Baş
Aydınlık Gazetesi, 29.01.2018

(AS: Bizim kapsamlı katkımız yazının altındadır..)

Açılış konuşmasında Hindistan Başbakanı N. Modi, 2. Dünya Savaşı sonrası oluşan kurumların sistemlerinin gelişen ülkelerin gereksinmelerine yanıt vermediğini söyledi ve artan korumacılığa, terörizme ve iklimsel değişime değindi. Hindistan ekonomisinde açılmayla yeni yatırımları beklediklerini ve 2025’te 5 trilyon dolarlık bir ekonomi oluşturacaklarını belirtti. Konuşmasında aynı Xi gibi küreselleşmenin farklı bir biçimde sürmesini vurguladı.

Bu yılki ana tema, sadece kadınlardan oluşan bir panelde tartışıldı, kadınlara pozitif kayırmacılık vardı bu yıl.

Angela Merkel şöyle seslendi: ‘Küresel işbirliğine gereksinmemiz var, duvarlara değil!’ Korumacı Trump’a bir yollama gibi!

MACRON İDDİALI

Emmanuel Macron, iklimsel değişikliğe vurgu yaptı ve iddialı konuştu: ‘2021’de bütün kömüre dayalı termik santrallerini kapatacağız. Böyle bir strateji yeni iş olanakları açacak ve yetenekleri çekecek, yetenekler yaşamın iyi olduğu yere gider’. Macron, Yeni İpek Yolu’nun yeşil bir yol olmasını, kömüre dayalı bir geleceğin olamayacağını vurgulayarak Çin’e bir mesaj yollamış oldu.

WEF’in kurucu başkanı Klaus Schwab, ‘dünyanın niteliksel kolaylaştırmaya olan gereksiniminde iş dünyasının liderlik yapması gerekir’ dedi.

Çin’den (Xi’nin sağ kolu) Liu He, gelecek üç yılda üç şeyle savaşacaklarını söyledi:
Finansal risklerden korunma,
– yoksulluğun hafifletilmesi ve
– kirliliğin azaltılması.

Kapanış konuşmasını yapan Trump’tan bir demet: ‘Amerikan ekonomisi şahlandı. Borsamız rekor üstüne rekor kırıyor. Servet benden sonra 7 trilyon dolar arttı. Güven endekslerimiz yükselirken; 2,4 milyon kişilik ek istihdamla işsizliği düşürdük. Kurumlar vergisini düşürdük. Sermayeyi ve yatırımları davet ediyoruz, teşvik var, en iyi işçiler bizde. Önce Amerika ama yalnız Amerika demiyoruz; Amerika büyürse dünya da büyür. Ticaret serbestlesin ama adil ve karşılıklı olmalı. Bundan böyle adil olmayan uygulamalara (sanayi ikamelerine, telif hakkı hırsızlığına, kamu plan desteklerine vs.) göz yummayacağız. Güvenlik olmadan refah olmaz, askeriyemize de tarihsel yatırımlar yapıyoruz, dostlarımıza da salık veriyoruz, finansal görevlerini de yapsınlar. Kore ve İran nükleerden arındırılmalı. Teröre ve eski göç anlayışlarına karşı ulusumuzu, sınırlarımızı koruyacağız. Görevimiz insanlara, işçilere ve müşterilere sadakat’. Trump, gelir eşitsizliği, iklimsel değişiklik vb. şeylere girmedi ama konuşmasını dinbazca ‘Allah sizi korusun’ diye bitirdi.

ALİBABA’DAN MESAJLAR

Alibaba’nın kurucusu Ma’nın konuşması ilginçti: Yeni teknolojiler yeni işler açacak, başarılı insanların ortaya çıkmasını sağlayacak, ama beraberinde toplumsal sorunları da getirecek. Yapay zekâ ve büyük veri insanlar için (istihdam vb.) tehdit oluşturuyor. Teknolojinin insanları daha yetenekli hale getirmesi gerekli, bu yüzden insanların benzersiz işler yapmaları ve bu bağlamda eğitimin de buna yönelmesi gerekli. Ailemin yoksulluğu nedeniyle çok iyi bir eğitim görmedim ama benden daha akıllı personeli toplayıp ekip oluşturdum. Başarı öykülerinden değil, kendinizin ve başkalarının hatalarından öğrenin. Kısa sürede yitirmek istemiyorsanız yüksek IQ’ya sahip olmanız, uzun sürede saygı görmek istiyorsanız yüksek LQ’ya (Love IQ) sahip olmanız gerek. Bilgelik ve özenle yönetmenin en iyi yolu kadınların görev almasıdır, Alibaba’da üst düzey yöneticilerin % 37’si kadındır. Küreselleşmeyi ve ticareti kimse durduramaz, savaşları durduracak şey de ticarettir. Küreselleşme kapsayıcı, çağdaş ve basit olmalı ki fırsat eşitliği olsun. Teknoloji devleri olarak şanslıyız ama iyi bir kalbe sahip olup, yaptığımız her şeyin gelecek için olduğunu unutmamalıyız.

SONSÖZ

Zirvede ödül alan Elton John şöyle dedi:

  • Dünya değiştirilmeli, dürüst olalım, dünyadaki eşitsizlik ayıp!

Haydi John’un ‘I am still standing (Ben hala ayaktayım)’ şarkısını dinleyin: https://www.youtube.com/watch? v=DdxBQY9j8Ik
==============================
Dostlar, 

Küresel talan – soygun -sömürü senaryoları – planları,
her yıl Davos’ta güncellenerek optimalize ediliyor

Davos’ta her yıl küresel sermayenin sözcüleri toplanarak, sömürü düzenini nasıl sürdüreceklerini kararlaştırırlar. İşin çıplak özeti budur, gerisi boş sözdür. İngiliz araştırma kurumu OXFAM, bunun böyle olduğunu – başkaca bir şey olmadığını – yeni bir şey bulunmadığını… birkaç sayısal veri ile bir kez daha ortaya koydu..

  • Küresel gelirin %82’sine, dünya nüfusunun %1’i olan 75 milyon elit el koyuyor!

Son verilerle yıllık 80 trilyon doları aşan bu rakamın küre insanlarına dağılımı zaman içinde, “zamane-i Küreselleşme” de iyileşmiyor, giderek bozuluyor. Dünyalı başına 10 bin doları biraz aşan ortalama yıllık gelir rakamının bir anlamı yok; çünkü dağılım çok adaletsiz.

80 milyon nüfuslu bir Ütopya ülkesinde her gün 40 milyon piliç, 40 milyon da ekmek tüketiliyorsa; bu, zorunlu olarak o ülkede her gün herkesin yarım piliç + yarım ekmek yediğini kanıtlamaz!

Yakın zamana dek bu % 1’lik “homo supra eliticus” (terim bize aittir) küresel yıllık gelirin yarısını gasp etmekteydi.. “Homo insectus” lar ise “kalan” ile yetinmek – sürünmek zorunda idi.

Küresel sermaye imparatorluğunun kritik kurumlarından DB (Dünya Bankası, ki IMF ile İkiz Kızkardeşler olarak tanımlanır..) ise son derece yaratıcı (!) yoksulluk ve yoksul tanımları üretiyordu. Örn. Sahraaltı Afrikası başta olmak üzere kürenin birçok yerinde günde 1 Dolar’ı aşan geliriniz var ise açlıktan ölmeyebilir ve “mutlak yoksul” sayılmazdınız! 1-2 Dolar / gün gelir ise “görece yoksul” etiketi almanız demektir. Yoksul sayılmamak için ise 2+ Dolar / gün gelir yeterlidir! Böylelikle küresel yoksulluk oranı (prevalansı) olduğundan çoooook daha düşük gösterilerek sızlanma huysuzluğu gösterebilecek kimi vicdanlar susturulabilir ya da yatıştırılabilir!?

Türkiye’ye uyarlayabilir miyiz bu verileri? 2 Dolar = 7,5 TL desek.. Aylık; 7,5 x 30 = 225 TL.. Bu rakamı aşıyorsanız, DB’nın eşsiz ekonomistlerinin fetvaları gereği YOKSUL DEĞİLSİNİZ. Sanırız – korkarız – umarız.. bu hesaptan SGK’nın haberi yok! O, hala, asgari ücretin aylık brüt tutarının 1/3’ü olan 679 TL’yi “SGK Yoksulu” tanımı için kullanıyor.. Bu “hazin” durumdaki 9 milyon dolayında “yoksul” dan “prim = ek vergi” almıyor; Anayasa md. 60 uyarınca (Herkes sosyal güvenlik hakkına sahiptir.. yazıyor o maddede!) merkezi yönetim bütçesinden aktarma (transfer) yapılıyor SGK’ya.

TÜİK, SGK’dan daha becerikli gözüküyor! Yoksulluğun temel kaynağı olan işsizliği düşük oranda göstermek için, “son 1 haftadır iş aramayan” bıkkın-yılmış garibanları “işsiz” saymayarak siyasal iktidarın gözüne girmeye çabalıyor. Yoksulluğu da AKP = RTE‘nin canını sıkmayacak biçimde ayarlıyor. Örn. yoksul sayılmak için artık ortanca hane halkı gelirinin %60’ının değil, %50’sinin altında gelirinizin olması gerek..

Devekuşları bu manevraları öğrenseler, kum fırtınalarında ne yaparlardı acaba? Ne bilelim biz, örneğin en yakın TÜİK veya SGK binalarına sığınmak gibi!?

Bu arada, dünyada 1500 dolayında Dolar milyarderi olduğunu, Türkiye’ye nüfusuna oranla %1 hesabıyla 15 dolar milyarderi düşerken bunun 2 katını aşkın süper zenginimiz olduğunu da kaydedelim. Üstelik bu sayı 16. yılına giren tek başına AKP iktidarında azalmayıp artıyor. Ortalama servetleri 1,7 milyar dolara yakın. Oysa AKP’nin seçim kampanyasında 2002’de hedef alınan 3 Y’den biri Yoksulluk ile savaş ve onu yenmekti. (Öbür 2 Y : Yolsuzluk, Yasaklar). Kişi başına yıllık gelir 3500 dolardan 3 katına çıktı “hamdolsun” Erdoğan’a göre ama, 230 milyar Dolar olan toplam borç da 3 kattan fazla büyüdü..

Gini katsayısı da küçülmüyor, Lorenz eğrisi de belini düzeltemiyor!

Aklımıza Nasrettin Hoca’nın kedi ve et fıkrası geliyor. 2 okka et alıp yemek yapması için karısına veren Hoca, akşam düşkırıklığı yaşar, çünkü kedi eti yemiştir (!) ve eşi et yemeği pişirememiştir. Hoca el kantarını kapıp kediyi tartar ve 2 okka geldiğini görünce karısına çıkışır..

  • Be kadın, 2 okka bu kedi ise et nerede; et ise kedi nerede?!

Küresel gelir 80 trilyon Dolar / yılı aştı da, bunca yoksul neyin nesi??

Bağlayalım              :

  • Küresel talan – soygun -sömürü senaryoları – planları,
    her yıl Davos’ta güncellenerek optimalize ediliyor..

Nereye ve hangi vakte dek?
Postmodern köle “homo insectus” ların, Roma’lı köle Spartaküs gibi

  • Bu zincir benim ayağımda ne arıyor?!” sorusunu soran dek.. (2 bin yıl önce!)

Küreselleşme zamanının sanal zincirini sorgulamadan önce bir ara adım atalım ve artık lütfen “Küreselleşme” yerine “KüreselleşTİRme” diyelim de, KüreselleşTİRmecileri deşifre etmeye başlayalım; Küreselleşme masallarının farkında olduğumuzu hiç olmazsa ima edelim küresel efendilere..

Sevgi ve saygı ile. 04 Şubat 2018, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com