Etiket arşivi: Prof. Dr. D. Ali Ercan

OLMAYAN HAFIZANIN NESİ KAYBEDİLDİ ?

OLMAYAN HAFIZANIN NESİ KAYBEDİLDİ ?
pROF. dR. d. Ali Ercan

Değerli arkadaşlar,

Atatürk karşıtları, yobaz dinbazlar her fırsatta Harf Devrimini kötüler, “koskoca Memleket bir günde -cahil- kaldı, hafızasını yitirdi” derler; sanki halk muazzam eğitimli, gelişkin ve çok şey biliyor, çok şey üretiyormuş gibi…

Osmanlının Avrupa karşısındaki aciz, silik, ezik perişan durumunu bilen herkes (başta son 5 Padişahın hepsi) bu sözlere acı bir tebessümle gülerdi…

Biraz mantıklı düşünelim; Arap alfabesiyle yüzyıllardır pozitif bilimlerden, teknolojiden uzak yaşamış, o alfabeyle okur-yazarlık oranı erkeklerde % 4-5 , kadınlarda %1-2’lerde olan bir Halkın yitirecek hangi “değerli” bilgi birikimi olabilirdi ki?

Zaten Osmanlı toplumu gelişkin, Sanatta ve Bilimde ileri, eski deyimiyle “münevver” bir toplum olsaydı, kullandığı yazı biçimini değiştirmek kimsenin aklına gelmezdi; Japonya’da, Kore’de olduğu gibi…

Ekli tabloda okuryazarlık oranının Avrupa ve Türkiye’de tarihsel gelişim sürecini görüyorsunuz; Avrupa’da 500 yılda erişilen seviyeye Türkiye 50 yılda çıktı, Alfabe devrimiyle….
Kötü mü oldu ?

Sevgilerimle.æ

Fotoğraf açıklaması yok.

İKLİM DİZGİNLENEMİYOR

İKLİM DİZGİNLENEMİYOR*

Prof. Dr. D. Ali ERCAN
Çekirdek Fiziği Uzmanı
Savunma Sanayisi E. Müsteşarı

Değerli arkadaşlar,

Yıllardan beri süregelen ve hemen tüm ülkelerin sözde üzerinde (kezlerce) anlaştıkları, ama asla ve asla kesin uygulamaya geçmek cesaretini gösteremedikleri (kapitalist yaşam biçiminde köklü değişiklikler gerektiren) Programlar uygulanamadığından, belki binlerce yıl sonra meydana gelmesi olası “İklim Felaketinin” ayak sesleri çok daha gürültülü duyulmaya başladı…

Azalmadığı gibi, üstelik artarak süren fosil (hydro-carbon) yakıt kullanımı nedeniyle Sera Gazları (Metan, CO2) (AS: SOx ve NOx gazları da dahil..) Atmosferde birikiyor. Atmosferde CO2 birikimi (%1,5/yıl) Küresel sıcaklık artışını (%2/yıl) ve sıcaklık artışıyla karasal buzulların erimesi, denizlerde su düzeyinin artış oranını (%4/yıl) tetikleyerek (Domino etkisi) sarmal sürüyor.

Belki bilinçli, belki içgüdüsel, Dünyanın birçok ülkesinde Gelecek kaygısı yaşayan Gençler ayaklanıyor, gösteriler, yürüyüşler yapıyorlar, ama burada her şey boşuna… var gücüyle “Ahiret” için didinen Türkiye toplumu Dünyadan bihaber yaşıyor; anlaşılan o ki, Dünyada olan biten şeyler Türkiyeyi pek ırgalamıyor.. oysa iklim olumsuzluğunda Türkiye’nin de kendi çapında katkısı var.

Son İklim Konferansında, (Katowice, Polonya) alınan ünlü “2 derece” kararı (yani şimdilerde 15 C derece olan Dünya yüzeyi ortalama sıcaklığını 17 dereceye çıkarmamak kararı) büyük olasılıkla gerçekleşemeyecek gibi görünüyor; çünkü son ölçümler bize ferahlatıcı bilgiler vermiyor…

Atmosferde sera gazları derişiminin artışına koşut, Dünya ortalama sıcaklığı da yükselişini sürdürüyor ve tabii Deniz düzeyi de. En son veriler ışığında yaptığımız hesaplar, kritik sıcaklık 17 C derecenin bu yüzyılda aşılacağını gösteriyor. Ondan sonrası ne olur, bir şey söyleyemiyoruz; çünkü en azından ilk “insan” atalarımızın doğa sahnesine çıktıkları son 2 milyon yıllık süreçte böyle bir durum yaşanmamıştı…

Buzulların son 150 yıldaki erime hızı temelinde yapılan hesaplara göre, deniz düzeyinin 2100’de 2000 yılı düzeyinin 2-3 m yukarısında olacağını söyleyebiliyoruz. Ağırlıklı olarak insan kaynaklı sera gazları nedeniyle Dünya ortalama yüzey sıcaklığı, bu gidişle, son 2 milyon yıldır hiç görülmedik bir düzeye, 18-20 C dereceye dek yükselebilecektir bu yüzyılın sonunda…

2050-2100 arası Fauna ve Florada çok nedenli ve çok boyutlu bir küresel kıyımdan insan nüfusunu da payını alacak, nüfus 10 milyardan 2-3 milyara değin düşebilecektir… Küresel ısınım salt buzulları eritmekle, Dünya coğrafi haritasını değiştirmekle kalmayacak; Dünyanın siyasal haritasını da değiştirecektir elbette….

Fotoğraf açıklaması yok.

Gelecek kuşaklardan, şimdiden payıma düşen utançla özürler dileyerek, kaygılarımı dile getirmekten başka bir şey elimden gelmediği için son derece üzüntülüyüm….æ 🤔
=========
* Aynı konudaki önceki yazımızın güncellemesidir..
(21.02.2019, http://ahmetsaltik.net/?s=iklim+dizginlenemiyor)

ARAP ELİFBA’SINDAN KURTULUŞUN 91. YILI

ARAP ELİFBA’SINDAN KURTULUŞUN 91. YILI

Prof. Dr. D. Ali ERCAN

Değerli arkadaşlar,

Büyük Atatürk‘ün en anlamlı, en köklü Devriminin, Türkçe’nin Arapça egemenliğinden kurtuluşunun başlangıcı sayılan “yeni Türk Alfabesi” nin yasalaştığı kutlu günün 91 inci yıl dönümündeyiz..

Bu vesile ile Ulu Önderi bir kez daha, en derin saygı, bağlılık ve minnet duygularımızla anıyoruz…

Yeni Çağdaş Türkiye’nin yurttaşlarını Batı’nın bilim ve teknolojisine eklemlemek temel amacını güden böyle bir Devrim, Uygarlık tarihinde benzerine ender rastlanan büyük bir Devrimdir… Kutlu olsun !
***
Değerli arkadaşlar,

Sırası gelmişken Alfabemize ilişkin bir konuyu dile getirmek isterim. Tabloda 1353 sayılı yasanın Kanun ekindeki harfler ve harflerin okunuşlarını görüyorsunuz…

Türkçede bütün sessiz harflerin okunuşları -e ile biter.

Dolayısıyla alfabemizde HA veya KA şeklinde okunan harfler yoktur; hele hele eyç, ti, vi, er, aş… şeklinde harflerimiz hiç yoktur…

VIP…..ViAyPi değil, VeİPe’dir doğru okunuş biçimi
RH… ErAş değil, ReHe’dir doğru okunuş biçimi
CHP….. CeHaPe değil CeHePe’dir doğru okunuş biçimi
KKTC….KaKaTeCe değil, KeKeTeCe’dir doğru okunuş biçimi
PKK….PeKaKa değil, PeKeKe’dir doğru okunuş biçimi…

Korkmayın, PeKaKa yerine doğrusunu söylerseniz, hemencecik terörist yandaşı olmazsınız, ama adam gibi T.C. Yurttaşı olursunuz.

Biliyoruz, bu yanlışları yapanların çoğunluğu eğitimsiz insanlardır, ama bir bölümü de, umursamazlıktan kaynaklanan veya Dili bozmak amaçlı, kasıtlı hareketlerdir.

  • Çağdaş, aydın, Atatürkçü insanlarımızı Dile saygı göstermeye çağıralım.

Yanlışı yapan, “Türkçe öğretmeni” bile 😉 olsa, uyaralım, bıkmadan düzeltelim.

1 Kasım 2019, Sevgilerimle. æ

Fotoğraf açıklaması yok.

ERMENİ SORUNU

ERMENİ SORUNU

Prof. Dr. D. Ali ERCAN

Değerli arkadaşlar,

Ermenistan dışında yaşayan Ermeniler (Diaspora), özellikle ABD ve Fransa’daki militan temsilcilerinin oluşturduğu Dernekler, 100-140 yıl önce Doğu Anadolu Osmanlı toprakları üzerinde, Ermeni ve Müslüman Osmanlı toplulukları arasında yaşanmış bir Trajediyi her 24 Nisanda gündeme getirirler. Peki nedir bu “duygu sömürüsü”nün altında yatan?

3T Planını gerçekleştirmek !!

Diasporanın öncelikli amacı, Dünya Kamuoyunu Basın ve Medyada yalan-yanlış bilgiler bombardımanı ile etkilemek, aralıksız sürdürülen bu “Algı operasyonu” ile tek yanlı ve çok abartılı bir “Soykırım” yalanının Küresel çapta tanınmasını sağlamaktır.

Görünen o ki, biz ne yaparsak yapalım, ne dersek diyelim, Amerika’daki ve Avrupa’daki Ermeni Diasporasının, Ermeni lobilerinin 100 yıldır inatla sürdürdükleri kara propagandalarla biçimlenmiş Dünya Kamuoyunu düzeltebilecek, kendi lehimize çevirebilecek durumda değiliz; iş perde arkasında adeta Hıristiyan-Müslüman çatışmasına büründürülmüş gibidir.

Ne yazık ki, Küresel Kamuoyu “Gerçekler” üzerinden değil, “Algılar” üzerinden yönetiliyor. Bugün Dünyada 12’si NATO üyesi olan ve aralarında Rusya’nın da bulunduğu 30 ülkenin Parlamentolarında “1915’te Osmanlı Devleti tarafından Ermenilere Soykırım uygulanmıştır” kararı çıkmıştır. ABD’deki 50 eyaletten (Missisippi dışında) 49 eyalet meclisinde de benzer kararlar alınmıştır.

1915’te yalnızca Ermenilerin değil, tüm Doğu Anadolu halkının yaşadığı trajediyi Dünya Milletlerine anlatamadık. Her alanda olduğu gibi, bu konuda da “aydın ihaneti” ile kaşı karşıya kaldık. (örn. Orhan Pamuk) Beceriksiz, yeteneksiz ellerdeki Dış politikamız, Türk Ulusunu ‘soykırım töhmeti‘ altında kalmaktan kurtaramamıştır. Hele hele,

“…efendim, tarihte başka soykırımlar da oldu…”
“..sizler de soykırım yaptınız…”

içerikli “tevil” (AS: kıvırtma) ve “yadsıma” (inkâr) ima eden yanlış söylemler, bizim

  • “1915’te Anadolu’da Soykırım yapılmamıştır!”

haklı tezimizin inandırıcılığını yıkmıştır ve bugünlere geldik. Emperyal odaklarca da desteklenen Ermeni Diasporası’nın

3T planı; Tanıtım,Tazminat, Toprak” işliyor!

Bu meş’um Planın 1. bölümü maalesef başarı ile sonuçlanmıştır.

Yana yakıla “Osmanlıcılık” yapanlara, “mademki, Osmanlısın, ver dedenin hesabını” derler (gerçekte öyle bir hesap olmasa da..)

Yana yakıla “İslamcılık” yapanlara, IŞİD sempatizanlarına,
“Ver bakalım Müslümanların Hıristiyanlara yaptığı zulümlerin hesabını” derler.
(gerçekte öyle bir şey olmasa da..)

Unutmayalım değerli arkadaşlar;

  • Ülke olarak başımıza gelen belaların başlıca nedeni, başımıza getirdiklerimizdir…
    *****

Sorunun geçmişi

Osmanlının tüm Anadolu’yu egemenlik altına aldığı 1600’lerden 1877-78 Osmanlı-Rus savaşına (93 Harbi) dek 250 yıl boyunca Ermeniler Osmanlının sadık tebaası (millet-i sadıka) olarak bilindi. Ermeniler yalnızca Doğuda değil, Kars’tan İstanbul’a dek hemen tüm Anadolu kentlerinde sanatsal, yapıcı, üretici mesleklerin temsilcileri olarak tanındılar, Müslüman Osmanlı halkı ile barış içinde ortak yaşam sürdürdüler hatta Osmanlı Devlet yönetiminde önemli makamlarda bulundular.

Osmanlı Devletinin zayıflayıp 1699 Karlofça antlaşmasıyla hızlı inişe geçişinde en büyük Pay sahibi Rusya’dır. 1500-1900 arasında, toplam 47 yıl süren 11 Osmanlı-Rus Savaşının 7’sini Rusya kazanmıştır. En son (1877-78) 93 harbinde de Osmanlının yenilmesiyle Rus Orduları iki koldan, Batıda Trakya üzerinden İstanbul’a, Doğuda Kafkaslar üzerinden Kars’a, Erzurum’a dek inerek Osmanlıyı kıskaç arasına almışlardı.

Osmanlı Devleti, imzalamak zorunda kaldığı Ayastefanos (Yeşilköy) antlaşmasıyla artık de-facto bitmiş sayılırdı. Gerçi, Osmanlı Devleti 1920’ye dek, 40 yıl daha can çekişti; Sevr‘de bütün topraklarını yitirmiş durumda ve 85 milyon altın Lira (600 ton altın) borç bırakarak son nefesini verdi.
*****
Ayaklanmalar

Osmanlı Devletine karşı ilk Ermeni ayaklanması, Rusların da kışkırtmasıyla 1894’te Sason’da olmuş, Van dolayında Türk / Müslüman Osmanlılar katledilmişti. (Ermeni vahşetinin yakın görgü tanıkları Rus Subaylarının anıları var..) Ruslardan cesaret ve silah desteği alan Ermeni komitacıları (Hınçaklar, Taşnaklar..) Anadolu kentlerinde terör estirmeye başladılar. 1896’da İstanbul’da Osmanlı Bankasını soydular…

Doğuda Ruslara karşı savaşan Osmanlı Ordusunu arkadan vuran, cephanelikleri uçuran Ermeni çeteleri karşısında çaresiz kalan Osmanlı Hükümeti, 24 Nisan 1915’te Hınçak, Taşnak… gibi terörist Ermeni Örgütlerini toptan yasakladı, İstanbul’daki örgüt ileri gelenleri, 200 dolayında militan üye tutuklandı ve Çankırı’ya sürgün edildi…

İşte Dünya’ya “Ermeni Soykırım günü” olarak lanse edilen “24 Nisan” Osmanlı Devletinin azgın Ermeni çetelerine karşı bu meşru müdahale tarihidir… Bu yasaklamanın ardından, 27 Mayıs 1915’te İçişleri Nazırı (Bakanı) Talât Paşa imzasıyla,

  • Savaş Bölgesindeki Ermeni nüfusu Osmanlı toprakları içinde güvenli bir başka yere iskan etme” genelgesi yayınlandı.. (Talat Paşa 1921’de Berlin’de bir Ermeni tarafından öldürülmüştür.)
    ****

Kanlı günler….

1878’lerde Kars’a, Erzurum’a, Van’a giren Rus alaylarının öncülüğünü yapan Ermeni komitacıları (çeteleri) bir yandan da sivil halkı katletmeye başlamıştı. İki toplum arasında ilk nefret tohumları o zamanlarda atılmış oldu.

  • Doğu Vilayetlerinde binlerce Müslüman Osmanlı Ermeni Çeteleri tarafından toplu katliama uğramıştı.

Ben bugün Ali Ercan olarak varlığımı şanslı bir rastlantıya borçluyum. 1916’da Kars’ın Oluklu köyünde bir küme kadını duvar önünde infaz eden bir Ermeni’nin tüfeği tutukluk yaptığı -ya da mermisi bittiği?- ve infazı yarıda bıraktığı için, henüz bir yaşındaki babam, annesiyle birlikte ölümden kıl payı kurtulmuştu.

1918’de Kâzım Karabekir Paşanın emrindeki Osmanlı Ordusunun Kars’a girişi ve Rus güçlerinin çekilişiyle rüzgâr tersine dönmüştü. Bu kez Ermeniler, yarattıkları nefret ortamının sonucunu yaşadılar, misillemelere kurban gittiler… Bu trajediye “Mukatele” deniyor Arapça, “karşılıklı öldürüş”.. 40 yıl boyunca Rus tutsaklığı altında ve Ermeni komitacıların insafına terk edilmiş Müslüman Osmanlı Halkının yitikleri elbette çok daha fazla olmuştu…

Rakamlar ne diyor ?

1897 nüfus sayımında Osmanlı topraklarında yaşayan Ermenilerin toplam nüfusu 1,10 milyon olarak belirlenmişti; Savaş öncesi, 1914’te yapılan 2. genel sayımda Ermeni nüfus 1,25 milyon olmuştu; yıllık nüfus artış oranı ortalama %0,8’dir…

Bu üzücü olaylar meydana gelmeseydi, yılda % 1’lik bir artışla, 104 yıl sonra bugün, ülkemizde Ermeni vatandaşlarımızın nüfusu, kuramsal olarak 2,25 katına çıkmış;

1,25 x (1,01)^104 = 3,5 milyona erişmiş olabilirdi….

Peki bu 3,5 milyon şimdi nerelerde ?

Türkiye’de bugün resmen 60 bin dolayında Ermeni kökenli T.C. vatandaşı bulunuyor; öte yandan TTK’nun araştırmalarına göre, en az 500 bin dolayında, kimlik -hatta din- değiştirmiş “kripto” Ermeni’nin Türkiye’de yaşamakta olduğu anlaşılıyor. Geri kalan 3 milyon da, çok büyük olasılıkla, 1915’lerde Suriye’ye ve Lübnan’a göç ettirilmiş, oralardan da Dünyanın dört bir yanına, çoğunlukla ABD, Fransa ve Avrupa ülkelerine gitmiş olan Ermenilerin ardıllarıdır.

Dünyadaki tüm Ermeni nüfusu 2019 ‘da 11,5 milyondur; bunun 3 milyonu Ermenistan’da, 3,1 milyon kadarı Rusya’da yaşamaktadır. Geri kalan 5,4 milyon Ermeni de ABD, Fransa ve öbür ülkelerde bulunuyor ki; bu 5,4 milyon insanın “en az yarısı” 2,7 milyonu Anadolu kökenlidir.
Bu toleranslı varsayıma göre, yaşayan nüfusun bugün olması gerekenden 300 bin dolayında eksik olduğu söylenebilir. Bugünkü 300 bin, 1915’teki nüfusta 300/2,25=135 bine kişiye karşılık gelir. Kısacası, öyle milyonlar falan değil…

  • “1915-18 zorunlu Göç sürecinde -en çok- 135 bin Ermeni zayiatı meydana gelmiş olabilir.”

sonucuna varıyoruz…. Ayrıca bu kayıpların çok büyük bir bölümünün göç sırasındaki hastalıklar (tifüs, verem, malarya..) nedeniyle oluştuğu unutulmamalıdır.
*****

Sorumluluk ?

Ve yine unutulmamalıdır, ki tüm bu acı ve çirkin olaylar 1923’te kurulmuş yepyeni bir Devletin, Türkiye Cumhuriyeti’nin hiçbir bakımdan sorumluluk kapsamında değildir. O nedenle Lozan’da “Ermeni sorunu” diye bir şey söz konusu bile yapılmamıştır.

Elbette masum insanları öldürmenin, öyle onlarca, binlerce değil, 1 kişi bile olsa, “Cinayetin hiç bir etik gerekçesi olamaz” Siyasal, ekonomik çıkar uğruna, toplumları saldırganlaştıran, birbirine kırdıran Emperyalizme ve öldürmeyi, cinayeti kutsayan her türlü ilkel ideolojik öğretiye karşı, Mustafa Kemal Atatürk‘ün insancıl, barışçıl öğüdünü anımsatmak isterim;

Ülkeyi ve ulusu savunmak zorunluluğu yoksa, savaş bir cinayettir.

Ne var ki Diyaspora yıllarca, “insanlar büyük yalanlara daha kolay inanırlar” mottosuyla (AS: söylemiyle) davranmış, gerçekleri saptırarak, 10 kez abartarak, Müslüman ülkeler dahil, Dünyayı kendi uyduruk tezine ikna etmeyi, inandırmayı becermiştir….

Derin üzüntülerimle.æ

EVREN CANLI MI?

EVREN CANLI MI?

Prof. Dr. D. Ali ERCAN
Nükleer Fizik Uzmanı
ADD Eski Genel Başkan Yrd.

Değerli arkadaşlar,

13,8 milyar yıl önce hiçlikten varoluşa geçen Evrenimiz kendiliğinden sürekli hareket halindedir. Elektro-magnetik veya Kütle çekim etkisi ile göreceli bir arada bulunmak dışında, “gizemli bir Enerji” etkisiyle, ki buna ‘karanlık enerji’ diyoruz sürekli büyümekte, hatta ivmeli bir şekilde şişmektedir…. Yani Evrende her şey birbirinden uzaklaşmaktadır…

“Durağanlık” göreceli bir görüntüdür; örneğin üzerinde oturduğunuz sandalyeye göre hızınız sıfır, yani “hareketsiz” görünümdesiniz (mikroskopik ölçekte öyle olmasa bile 😆) ama örneğin
en azından üzerinde bulunduğumuz büyük toprak parçaları (magma üzerinde yüzen durumdaki plakalar) hareket halindedirler.

Örnek, Anadolu plakası Kuzeyimizdeki Avrasya plakasına göre yılda 2,5 cm batıya doğru hareket halindedir… Bunu hissetmeyiz bile; ancak Plakalar arası (fay hattı üzerinde) sürtüşen noktalarda oluşan büyük kırılmalar nedeniyle meydana gelen depremleri fazlasıyla hissediyoruz.
(Bu gidişle Ankara, 14-15 milyon yıl sonra İstanbul ile buluşacak demektir. 😄)

Üzerinde yaşadığımız gezegen, Dünyamız da hareket halinde, kendi çevresinde topaç gibi dönmektedir; bir dönüş süresine 1 gün diyoruz. Ankara’da oturan bir kişinin Dünya çevresinde dönüş hızı saniyede yaklaşık 356 m’dir. (641 km/h) Ekvator üzerinde bu hız 465 m/s’dir. (1674 km/h)

Üçüncü hareket şeklimiz Dünyamızın Güneş çevresinde dönüşüdür; 1 tur süresine 1 yıl (365,2422 gün) diyoruz… Bu boyuttaki hızımız saniyede (29,8) yaklaşık 30 km’dir (108 bin km/h).

Güneş de kendi çevresinde dönen Gezegenler ve binlerce öbür cisimlerle birlikte (Güneş sistemi) ait olduğumuz büyük yıldızlar sisteminin, yani “Saman yolu” dediğimiz, Galaksimizin merkezinin çevresinde (merkezden yaklaşık 26,4 bin ışık yılı uzaklıkta) saniyede 230 km (828 bin km/h) hızla dönüyor… Buna karşın 4,5 milyar yılda yalnızca 20 tur atabilmiştir; yani Güneşimiz Galaktik takvime göre 20 yaşındadır. 😲

Görüntünün olası içeriği: yazı

Bu da yetmez… Galaksimiz de en azından uzayın genleşmesi nedeniyle öbür Galaksilere göre muazzam bir hızla hareket ediyor… örneğin bizden 6 milyar ışık yılı uzakta olan bir Galaksiye göre hızımız “saniyede 130 bin km!!” görünüyor…. (0,43 ışık hızı)

Hareket, hareket… değişim, değişim…. kozmik anlamda bir canlılık görünümü var…

Ve bilmemeyi inanmaya tercih eden ‘agnostik’ biri olarak, sohbeti burada keseyim, çünkü, Evrenimiz dışında (“dış” artık ne anlama geliyorsa 😄) başka bir şey bilmiyoruz….

Sevgilerimle.æ 07.10.19

 

EĞİTİMİN ANATOMİSİ

EĞİTİMİN ANATOMİSİ

Prof. Dr. D. Ali ERCAN
Değerli arkadaşlar,
Üniversitelere giriş sınavı (YKS) sonuçları Milli eğitim kalitesinin (AS: niteliğinin) çok önemli bir göstergesidir.. Bu yıl 2,52 milyon Orta öğrenim öğrencisi Üniversitelere girmek için sınava başvurdu, her nedense bunların %5’i sınava girmedi ya da maddi olanaksızlıklar nedeniyle giremedi veya yeterli bulunmadı.
 
Sınava alınan 2,39 milyon adayın 1,76 milyonu (%73) 500 tam puvan üzerinden 150 barajını aşarak Üniversitelere girmek hakkını aldılar yani bu yıl da 760 bin öğrenci açıkta (avare) kaldı diyebiliriz.
 
Sınavlardaki başarı oranları evlere şenlik:
 
Türkçe %37
Matematik %14,
Fen %11
Sosyal Bilimler %33
 
Yani %63’ü Türkçe, %86’sı Matematik ve %89’u Fen bilmeyen, bir başka anlatım ile ortalama %50’si her üç alanda da başarısız 😲zırcahil bir Gençlik yetiştirildiğini söyleyebiliriz.
 
image.png
 
Buradan şu acı sonucu da çıkarabiliriz:
Türkiye Milli Eğitim kadrosunun yarısı “bankamatik memuru”, okulların yarısı yararsız, gereksiz yapılar durumundadır.
 
Düşünün; bu yerlerde sürünen tabloya karşın, baraj çok düşük (%30) tutulduğundan, her üç alanda da (Türkçe, matematik, fen) yetersiz 560 bin aday Üniversitelere girebiliyor… sonra da “Neden ilk 500’de Türk Üniversitesi yok?” diye hayıflanıyoruz.. elbette olamaz bu kafayla.😢

Kaygılarımla.æ

LOZAN ANTLAŞMASININ 96. YILI

LOZAN ANTLAŞMASININ 96. YILI

Prof. Dr. D. Ali ERCAN

Değerli arkadaşlar,

Birinci Dünya Savaşından, müttefiki Almanya ile birlikte, yenik çıkan Osmanlı Devletinin “de-facto” bitişinin Belgesi olan Sevres Antlaşması 10.Ağustos.1920 de imzalanmıştı. Müttefik Almanya da daha önce 28 Temmuz.1919’da çok ağır koşullarda Versailles Antlaşmasını imzalamak zorunda kalmıştı.

Osmanlı Meclisinin Savaş öncesi elinde tuttuğu, “Misak-ı milli” ile gösterilen sınırlar içindeki Topraklarının ancak dörtte bir kadarını Türklere bırakan bu meş’um antlaşmayı Mustafa Kemal ve arkadaşları tanımamışlar….

Ve Anadolu’yu dört bir yandan işgale başlayan İngiliz, Fransız, İtalyan… ve bunların taşeronu Yunan Ordularına karşı amansız bir direniş harekatıyla, milli mücadeleyi başlatmışlardır.

(AS: 1. TBMM Sevr Antlaşmasını tanımamış ve imza koyanları (Osmanlı saltanatını) VATAN HAİNİ ilan etmişti!)

Ulusal Kurtuluş (İstiklal) Savaşı Mustafa Kemal’in 19.Mayıs.1919’da Samsuna çıkışından İzmir’in işgalden kurtuluşu 9.Eylül1922’ye dek sürmüş, Vatanın Kurtuluşunun ardından, 29 Ekim1923’te “Türkiye Cumhuriyeti Devleti” kurulmuştur. Sevr antlaşması çöpe atılmıştır.

Misak-ı milli ile belirlenmiş toprakların yaklaşık %90’ı kurtarılmıştı. Ülke sınırlarımız da 24 Temmuz.1923’te, çok çetin koşullarda imzalanan Lozan Barış Antlaşmasıyla uluslararası tanınmış oldu.

Misakı Milli içindeki Selanik, Batum, Nahçivan, Musul, Halep, Hatay ve 12 Adalar maalesef Lozan’da sınırlarımız dışında kalmıştı. (Mustafa Kemal’in ömrü yetseydi, büyük olasılıkla Hatay gibi bunları da çözecekti)

Evet, o zamanki ağır koşullar dikkate alındığında Lozan Antlaşması büyük bir diplomatik zaferdir. Başta büyük Atatürk olmak üzere, bu zaferde Lozan heyetimizin başındaki İsmet İnönü‘nün ve de Antlaşmasının gerçekleşmesi için ağırlığını koyan V.I. Lenin‘in emeklerini saygıyla anıyoruz.

Lozan Antlaşmasını akılları sıra “başarısız” bulanların, kötüleyenlerin aslında “Sevr yanlısı” olan, “Keşke Yunan galip gelseydi” diyenlerin torunları olduklarını da biliyoruz…

Bunlara aldırmadan “it ürür, kervan yürür” diyerek, Mustafa Kemalin eserine, Laik Türkiye Cumhuriyetine, Devrimlerine sahip çıkarak, O’nun gösterdiği yönde, Bilimin ışığında aydınlık yarınlara doğru azimle yürümeye devam edeceğiz.

Sevgilerimle.æ

Fotoğraf açıklaması yok.
Görüntünün olası içeriği: 1 kişi, oturuyor, müzik enstrümanı çalıyor ve iç mekan

SOSYAL ADALET ve GİNİ KATSAYISI

SOSYAL ADALET ve GİNİ KATSAYISI

Prof. Dr. D. Ali ERCAN

Değerli arkadaşlar,

Bir toplumda Gelir dağılımının ölçütü olarak İktisat Biliminde kullanılan, 0 ve 1 arasındaki değerleri alan “Gini Katsayısı” ne denli küçükse, o toplumda gelir eşitsizliği o denli küçük demektir.

Gelişmiş Ülkelerde bu sayı 0,25 – 0,30 arasında iken gelişmemiş ülkelerde bu ölçüt 0,45 ve yukarısıdır. Türkiye’nin Gini Katsayısı 2018 yılı için 0,41 hesaplanmıştır.

OECD’nin yayınladığı grafikte, Türkiye Gelir eşitsizliği sıralamasında 44 Ülke arasında ilk 9. sıradadır..

Sevgilerimle. æ

Fotoğraf açıklaması yok.
******
Dostlar,
%95’inin Müslüman olduğu ülke Türkiye’de, İslamcı AKP iktidarının ve “ekonomist” olduğunu ileri süren ama diplomasını bir türlü göremediğimiz Erdoğan’ın gelir dağılımı, sosyal adaleti yukarıda görüldüğü gibi..
AKP 2001’de kurdurulmuş ve 3 Kasım 2002 genel seçimlerinde YOKSULLUK + YOLSUZLUK + YASAKLAR ile mücadele etmek üzere halktan %34 oy alarak, TBMM’de %65 çoğunlukla iktidar oldu ve 17 yıldır giderek artan gücüyle (23 Haziran 2019 sonrası inişe geçti bereket) ülkemizin tepesinde. İslam dininin en temel değerlerinin başında iyi ahlak ve belli ölçülerde (zenginlerin her yıl 1/40 fitre – zekat vermesi gibi) toplumsal adalet vardır. 17 yılda Gini katsayısında Türkiye’de hemen hemen hiç iyileşme olmamıştır. Bu durumda;
1. AKP = RTE‘nin YOKSULLUK + YOLSUZLUK + YASAKLAR ile mücadele vaadi palavraydı.
2. AKP = RTE 17 yılda bu sorunu çözemedi..
Her 2 durumda da halkımızın bu siyasal kadroyu bir an önce ülke yönetiminden uzaklaştırması her şeyden önce kendi çıkarınadır.

Sevgi ve saygı ile. 14 Temmuz 2019, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Halk Sağlığı Uzmanı
Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net    profsaltik@gmail.com

ABD’nin S400 / F35 KARARI

ABD’nin S400 / F35 KARARI

Prof. Dr. D. Ali ERCAN
Savunma Sanayisi Eski Müsteşarı

Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Temsilciler Meclisi Türkiye’nin, S-400’leri alması halinde, F-35 programından çıkartılmasını ve ABD’nin Hasımlarına Karşı Yaptırımlar Yoluyla Mücadele Yasasının (CAATSA) devreye girmesini öngören karar tasarısını “oy birliğiyle” kabul etti !!!!
……..
CAATSA çerçevesinde ABD başkanının, Rus savunma veya istihbaratı ile ciddi düzeyde ilişki içine girmiş olan bir ülkeye yaptırım uygulaması gerekiyor.

(Tasarıda Türkiye’ye S-400’ler yerine NATO uyumlu farklı füze savunma sistemleri seçeneğinin ABD tarafından geliştirilerek Türkiye’ye sunulduğu; buna karşın Türkiye’nin S-400 alımında ısrar ettiği ve bu durumun NATO işbirliğini zayıflattığı da belirtildi.)

S-400 alındığı takdirde ;

Türkiye’nin F-35 programında yer alamayacağı, trilyon dolarlık uluslararası bir yatırım olan 5. kuşak savaş uçaklarına da sahip olamayacağı ve Türk pilotlarının uçuş eğitimlerinin devam edemeyeceği kaydedildi.

Bunların yanı sıra sadece F-35 değil,

Patriot füze bataryalarının, 
CH-47F Chinhook ağır yük ve 
UH-60 Blackhawk helikopterlerinin 
F-16 jet uçaklarının da

Türkiye’ye tedarik edilemeyeceği not düşüldü.
***
Değerli arkadaşlar,

Basın ve medyada haberler bu şekilde; öte yandan, S-400’lerin ilk partisinin (4 Füzelik bir batarya) Temmuzda Türkiye’de olacağı Rusya ve Türkiye tarafından ilan edildi.. Olasılıkla 30 Ağustostaki resmi geçitte gösterilecektir.
***
Peki bu durum nelere yol açabilir??…
Ayrıntıları atlayarak, yakın gelecekteki muhtemel (%50 olasılıklı) kaba görüntüyü vereyim;

1-Türkiye NATO üyeliğinden -istemese de- çıkmak zorunda bırakılır veya kurucu üyelerin oy birliğiyle çıkarılır;

Askeri teknoloji bakımından ABD ve AB kaynaklarından tümüyle yoksun bırakılır…

2-ABD destekli Yunanistan, Ermenistan, Kıbrıs Rum yönetimi ve İsrail’in açık hedefi olur. (şimdiye değin de bunların hedefiydik, ama resmen “açık hedef” değildik..)

Kıbrıs er ya da geç, Türkiye’den kopartılır. KKTC feshedilir; Ermenistan NATO üyeliğine alınır ve hatta Türkiye’ye karşı (Baltık ülkeleri gibi) silahlandırılır.

3-Türlü bahanelerle AB’nin ve ABD’nin ekonomik yaptırımlarına, ambargolarına maruz kalır.

4-Rusya dahil (!) bütün ülkelerin desteğiyle
– Ermenistan’ın toprak ve giderim (tazminat) istemleri
Kürdistan referandumu Türkiye’ye dayatılır.

5-Türkiye Ortadoğu’ya iyice gömülür, “toplumun Araplaştırılma süreci” daha da hızlanır,
bu durum vesile olur, Batı Dünyasına tepki bahanesiyle, siyasal yapıda İran’a benzerlik oluşur, yani

ŞERİAT ilan olunur!

Değerli arkadaşlar, bu NATO sorunu yanlış anlaşılmasın, kesinlikle NATO yanlısı biri değilim; ama gerçekleri yadsımanın yaraya merhem olmayacağını bilecek ölçüde de Dünyayı tanıyorum. Keşke baştan NATO’ya hiç girmemiş, tarafsız bir ülke olarak yaşayabilseydik….

Umarım bu saydığım olaylar, bu kara tablo asla meydana gelmez, Türkiye’miz çağdaşlık, Laiklik, Demokrasi Rayından çıkmaz, Çağdaş Dünyadan tecrit edilmez (izole olmaz), Toprak yitirmez, büyük sarsıntılara ve ekonomik sıkıntılara maruz kalmaz….

Yoksa zaman gelir, acı bir hatıra olarak, “Ali Hoca bu olan bitenlere işaret etmişti..” dersiniz… Kaygılarımla. æ

ERMENİ MESELESİ

ERMENİ MESELESİ

Prof. Dr. D. Ali ERCAN
29.4.19

Değerli arkadaşlar,

Ermenistan dışında yaşayan Ermeniler (Diaspora), özellikle ABD ve Fransa’daki militan temsilcilerinin oluşturduğu Dernekler, 100-140 yıl önce Doğu Anadolu Osmanlı toprakları üzerinde, Ermeni ve Müslüman Osmanlı toplulukları arasında yaşanmış bir Trajediyi her 24 Nisanda gündeme getirirler. Peki nedir bu “duygu sömürüsü”nün altında yatan?
________
3T Planını gerçekleştirmek !!

Diasporanın öncelikli amacı, Dünya Kamuoyunu Basın ve Medyada yalan-yanlış bilgiler bombardımanı ile etkilemek, aralıksız sürdürülen bu “Algı operasyonu” ile tek yanlı ve çok abartılı bir “Soykırım” yalanının Küresel çapta tanınmasını sağlamaktır.

Görünen o ki, biz ne yaparsak yapalım, ne dersek diyelim, Amerika’daki ve Avrupa’daki Ermeni Diasporasının, Ermeni lobilerinin 100 yıldır inatla sürdürdükleri kara propagandalarla şekillenmiş Dünya Kamuoyunu düzeltebilecek, kendi lehimize çevirebilecek durumda değiliz; iş perde arkasında adeta Hristiyan-Müslüman çatışmasına büründürülmüş gibidir.

Ne yazık ki, Küresel Kamuoyu “Gerçekler” üzerinden değil, “Algılar” üzerinden yönetiliyor. Bugün Dünyada 12’si NATO üyesi olan ve aralarında Rusya’nın da bulunduğu 30 ülkenin parlamentolarında “1915’te Osmanlı Devleti tarafından Ermenilere Soykırım uygulanmıştır” kararı çıkmıştır. ABD’deki 50 eyaletten (Missisippi dışında) 49 eyalet meclisinde de benzer kararlar alınmıştır.

1915’te yalnızca Ermenilerin değil, tüm Doğu Anadolu halkının yaşadığı trajediyi Dünya Milletlerine anlatamadık. Her alanda olduğu gibi, bu konuda da “aydın ihaneti” ile kaşı karşıya kaldık (örn Orhan Pamuk). Beceriksiz, yeteneksiz ellerdeki dış politikamız, Türk Ulusunu ‘soykırım töhmeti’ altında kalmaktan kurtaramamıştır. Hele hele,

“…efendim, tarihte başka soykırımlar da oldu…”
“..sizler de soykırım yaptınız…”

şeklindeki “tevil ve inkâr” ima eden yanlış söylemler, bizim

“1915’te Anadolu’da soykırım yapılmamıştır”

Tezimizin inandırıcılığını yıkmıştır. Ve bu günlere geldik. Emperyal odaklarca da desteklenen Ermeni Diasporası’nın 3T planı (Tanıtım,Tazminat,Toprak) işliyor;

Bu meş’um Planın 1.bölümü maalesef başarı ile sonuçlanmıştır.

Yana yakıla “Osmanlıcılık” yapanlara,
“mademki, Osmanlısın, ver Dedenin hesabını” derler (gerçekte öyle bir hesap olmasa da )

Yana yakıla “İslamcılık” yapanlara, IŞİD sempatizanlarına,
“Ver bakalım Müslümanların Hristiyanlara yaptığı zulümlerin hesabını” derler.
(gerçekte öyle bir şey olmasa da)

Unutmayalım değerli arkadaşlar; Ülke olarak, Başımıza gelen belaların başlıca nedeni, Başımıza getirdiklerimizdir…*
________
Sorunun geçmişi

Osmanlının tüm Anadoluyu egemenliği altına aldığı 1600’den, 1877-78 Osmanlı-Rus savaşına (93 Harbi) dek 250 yıl boyunca Ermeniler Osmanlının sadık tebası (millet-i sadıka) olarak bilindi.

Ermeniler, sadece Doğuda değil, Kars’tan İstanbul’a kadar hemen tüm Anadolu kentlerinde sanatsal, yapıcı, üretici mesleklerin temsilcileri olarak tanındılar, Müslüman Osmanlı halkı ile barış içerisinde Ortak yaşam sürdürdüler; ve hatta Osmanlı Devlet yönetiminde önemli makamlarda bulundular.

Osmanlı Devletinin zayıflayıp 1699 Karlofça antlaşmasıyla hızlı inişe geçişinde en büyük Pay sahibi Rusya’dır. 1500-1900 arasında, toplam 47 yıl süren 11 Osmanlı-Rus Savaşının 7 sini Rusya kazanmıştır. En son (1877-78) 93 harbinde de Osmanlının yenilmesiyle Rus Orduları iki koldan, Batıda Trakya üzerinden İstanbul’a, Doğuda Kafkaslar üzerinden Kars’a, Erzurum’a kadar inerek Osmanlıyı kıskaç arasına almışlardı.

Osmanlı Devleti, imzalamak zorunda kaldığı Ayastefanos (Yeşilköy) antlaşmasıyla artık de-facto (AS: fiilen) bitmiş sayılırdı. Gerçi, Osmanlı Devleti 1920’ye dek 40 yıl daha can çekişti; Sevr’de bütün topraklarını yitirmiş bir durumda ve 85 milyon altın Lira (600 ton altın) borç bırakarak son nefesini verdi.
________
Ayaklanmalar

Osmanlı Devletine karşı ilk Ermeni ayaklanması, Rusların da kışkırtmasıyla 1894’te Sason’da olmuş, Van dolarında Türk / Müslüman Osmanlılar katledilmişti. (Ermeni vahşetinin yakın görgü tanıkları Rus Subaylarının anıları var) Ruslardan cesaret ve silah desteği alan Ermeni komitacıları (Hınçaklar, Taşnaklar..) Anadolu kentlerinde terör estirmeye başladılar. 1896’da İstanbul’da Osmanlı Bankasını soydular…

Doğuda Ruslara karşı savaşan Osmanlı Ordusunu arkadan vuran, cephanelikleri uçuran Ermeni çeteleri karşısında çaresiz kalan Osmanlı Hükümeti 24 Nisan1915’te Hınçak, Taşnak… gibi terörist Ermeni Örgütlerini toptan yasakladı, İstanbul’daki örgüt ileri gelenleri, 200 dolayında militan üye tutuklandı ve Çankırı’ya sürgün edildi…

İşte Dünya’ya “Ermeni Soykırım günü” olarak duyurulan “24 Nisan” Osmanlı Devletinin azgın Ermeni çetelerine karşı bu meşru müdahale tarihidir… Bu yasaklamanın ardından, 27 Mayıs 1915’te İçişleri Nazırı Talât Paşa imzasıyla,

Savaş Bölgesindeki Ermeni nüfusu Osmanlı toprakları içinde güvenli bir başka yere iskan

Genelgesi yayınlandı.. (Talat Paşa 1921’de Berlin’de bir Ermeni tarafından katledilmiştir..)
________
Kanlı günler….

1878’lerde Kars’a, Erzurum’a, Van’a giren Rus alaylarının öncülüğünü yapan Ermeni komitacıları (çeteleri) bir yandan da sivil halkı katletmeye başlamıştı. İki toplum arasında ilk nefret tohumları o zamanlarda atılmış oldu.

Doğu Vilayetlerinde binlerce Müslüman Osmanlı Ermeni Çeteleri tarafından toplu katliama uğramıştı. (Ben bugün Ali Ercan olarak varlığımı şanslı bir tesadüfe borçluyum.1916’da Kars’ın Oluklu köyünde bir grup kadını duvar önünde infaz eden bir Ermeni’nin tüfeği tutukluk yaptığı (ya da mermisi bittiği?) ve infazı yarıda bıraktığı için henüz bir yaşındaki Babam, annesiyle birlikte ölümden kıl payı kurtulmuştu..)

1918’de Kâzım Karabekir Paşa‘nın emrindeki Osmanlı Ordusunun Kars’a girişi ve Rus kuvvetlerinin çekilişiyle Rüzgâr tersine dönmüştü, bu kez Ermeniler yarattıkları nefret ortamının sonucunu yaşadılar, misillemelere kurban gittiler… Bu trajediye “Mukatele” deniyor Arapça, yani karşılıklı öldürüş. 40 yıl boyunca Rus esareti altında ve Ermeni komitacıların insafına terk edilmiş Müslüman Osmanlı Halkının kayıpları elbette çok daha fazla olmuştu…
________
Rakamlar ne diyor ?

1897 nüfus sayımında Osmanlı topraklarında yaşayan Ermenilerin toplam nüfusu 1,10 milyon olarak belirlenmişti. Savaş öncesi, 1914’te yapılan 2. genel sayımda Ermeni nüfus 1,25 milyon olmuştu; yıllık nüfus artış oranı ortalama %0,8’dir…

Bu müessif olaylar meydana gelmeseydi, yılda % 1’lik artışla, 104 yıl sonra bugün, Ülkemizde Ermeni Vatandaşlarımızın nüfusu, kuramsal olarak 2,25 katına çıkmış,

1,25 x (1,01)^104 = 3,5 milyona erişmiş olabilirdi….

Peki bu 3,5 milyon şimdi nerelerde ?

Türkiye’de bugün resmen 60 bin kadar Ermeni kökenli T.C. vatandaşı bulunuyor; öte yandan TTK’nun araştırmalarına göre, en az 500 bin kadar, kimlik (hatta Din) değiştirmiş “kripto” Ermeni’nin Türkiye’de yaşamakta olduğu anlaşılıyor. Geri kalan 3 milyon da, çok büyük olasılıkla, 1915’lerde Suriye’ye ve Lübnan’a göç ettirilmiş, oralardan da Dünyanın dört bir yanına, çoğunlukla ABD, Fransa ve Avrupa Ülkelerine gitmiş olan Ermenilerin ardıllarıdır.

Dünyadaki tüm Ermeni nüfusu 2019’da 11,5 milyondur; bunun 3 milyonu Ermenistan’da, 3,1 milyon kadarı Rusya’da yaşamaktadır. Geri kalan 5,4 milyon Ermeni de ABD, Fransa ve öbür ülkelerde bulunuyor ki, bu 5,4 milyon insanın “en az yarısı” 2,7 milyonu Anadolu kökenlidir.
Bu toleranslı varsayıma göre, yaşayan nüfusun bugün olması gerekenden 300 bin kadar eksik olduğu söylenebilir. Bugünkü 300 bin, 1915’teki nüfusta 300/2,25=135 bine kişiye karşılık gelir. kısacası, öyle milyonlar falan değil…

  • “1915-18 zorunlu göç sürecinde (en çok) 135 bin Ermeni zayiatı meydana gelmiş olabilir.”

sonucuna geliyoruz…. Ayrıca bu yitiklerin çok büyük bir bölümünün göç sırasındaki hastalıklar (tifüs, verem, malarya..) nedeniyle meydana geldiği unutulmamalıdır.
________
Sorumluluk ?

Ve yine unutulmamalıdır, ki tüm bu acı ve çirkin olaylar 1923’te kurulmuş yepyeni bir Devletin, Türkiye Cumhuriyeti’nin hiçbir bakımdan sorumluluk kapsamında değildir. O nedenle Lozan’da “Ermeni meselesi” diye bir şey söz konusu bile yapılmamıştır.

Elbette masum insanları öldürmenin, öyle onlarca, binlerce değil, 1 kişi bile olsa, “Cinayetin hiç bir etik gerekçesi olamaz” Siyasal, ekonomik çıkar uğruna, toplumları saldırganlaştıran, birbirine kırdıran Emperyalizme ve öldürmeyi, Cinayeti kutsayan her türlü ilkel ideolojik öğretiye karşı, Mustafa Kemal Atatürk’ün insancıl – barışçıl öğüdünü hatırlatmak isterim;

  • “Ülkeyi ve Ulusu savunmak zorunluluğu yoksa, Savaş bir Cinayettir”

Ne var ki Diaspora yıllarca,

İnsanlar büyük yalanlara daha kolay inanırlar

mottosuyla hareket etmiş, gerçekleri saptırarak, 10 kez abartarak, Müslüman ülkeler dahil, Dünyayı kendi uyduruk tezine ikna etmeyi, inandırmayı becermiştir….

Derin üzüntülerimle.æ