Etiket arşivi: Prof. Dr. D. Ali Ercan

POLİTİKA ve POLİTİKACI

POLİTİKA ve POLİTİKACI

Prof. Dr. D. Ali ERCAN
Nükleer Fizikçi
Değerli arkadaşlar,
Bu kavram Türkçe karşılığı olmayan, Batı dillerinden alınmış bir kavramdır; ama Türkçede “Turan”, Anadolu Türkçesiyle “Duran” yani Devlet kavramı binlerce yıldır var. Batı dillerinde de tam karşılığı “State”, “Staat” duran, hareket etmeyen, sabit kavramı bulunuyor… Politika karşılığı kullanılan “siyaset” de Türkçe değil, (siyasetun) Arapçadır. At terbiyecisi anlamındaki “Seyis” sözcüğü bu kökten gelir. “Devlet” sözcüğü de Arapçadır.
Politika özetle, bir Ülke (veya büyükçe bir siyasal, ekonomik sistemin) yönetimine ilişkin uğraşlar bütünü olarak anlaşılıyor… Batı dillerinin esinlendiği eski Yunancada ” Πολιτικά ” kentin yönetimsel işleri olarak algılanıyordu. “πόλη” poli = kent demektir.
Devlet yönetimleri İmparatorluk, Krallık, Tek adamlık yönetimlerden yavaş yavaş Halk egemenliğine, Cumhuriyetlere doğru evrildikçe, yani “Halkın, Halk için Halk tarafından öz yönetimi” demek olan çağdaş Demokrasiye* geçildikçe, Halk içindeki, yönetmek (iktidar) iddiasında bulunan farklı çıkar grupları (partiler) arasında bir fikir mücadelesi başladı ister istemez. işte bu “demokratik mücadeleye” politika adı veriliyor… (Bunu inceleyen bilim dalına Politoloji, Siyaset bilimi denir)
Ancak, “Eğitsel/kültürel gelişkinlik düzeyi ve gelir düzeyi düşük, gelir dağılımı adaletsiz toplumlarda, politika dediğimiz bu demokratik mücadele uygar kurallar çerçevesinde yürüyemiyor maalesef. Üzülerek söylüyorum ki, Türkiye Dünya klasmanında (AS: sıralamasında) kusurlu demokrasiler ve otokrat rejimler arasında “demokrasi/Otokrasi karışımı ara rejim” grubunda sayılıyor. (bkz. Harita)
Bu tür toplumlarda, Politika içi boş bir kavramdır.. İnsan haklarının, Anayasanın, Yasaların çoğu yalnızca kağıt üzerinde kalmış kadük ifadelerden öte bir anlam taşımaz. İktidarı şu veya bu şekilde ele geçirmek için her girişim olağan (mübah) görülür. Bu toplumlarda politikayla uğraşan, “başarılı”😄politikacılarda şu 4 ortak özellik az ya da çok derhal göze çarpar;
  • M İ Y Y
1 – Muhteristir (para ve iktidar için her şeyi yapabilir)
2 – İlkesizdir (her kalıba girebilen yumuşakçalar gibi her yana dönebilir)
3 – Yalancıdır (gerçeği sürekli saptıran, işine geleni söyler)
4 – Yalakadır (güçlü karşısında eğilip bükülen, aferist, fırsatçıdır)
Bu özellikler, sadece geri toplumlarda değil, ileri, gelişmiş varsayılan ülkelerdeki politikacılarda bile (çok düşük seviyede de olsa) göze çarpmaktadır… Ancak oralarda medeni cesareti yüksek bireylerin, yurttaşların etkin tepkileriyle epeyce bastırılmıştır…
Sevgilerimle.æ
_______
* M. Kemal Atatürk, Demokrasi yerine “Halkçılık” sözcüğünü almak istemişti; bu nedenle de “6 Ok” tan birini Halkçılık olarak tanımladı. Halkçılık fakir fukara edebiyatı değildir; düpedüz halk idaresidir. Ayrıca sırası gelmişken söyleyeyim, Mustafa Kemal bir “Politikacı” değildir; ama üstün nitelikleri olan bir “Devlet adamı”dır.
Linki tıklarsanız bir politikacı örneği görebilirsiniz.
Fotoğraf açıklaması yok.

KARANTİNANIN İÇİ ve DIŞI

KARANTİNANIN İÇİ ve DIŞI

Prof. Dr. D. Ali ERCAN
Nükleer Fizik Uzmanı
Değerli arkadaşlar,
Sağlık Bakanı Koca,
“…Türkiye’deki covid19 ölümlerinin %93’ü 65 yaş üzeri kesimdir; ölenlerin yaş ortalaması 74 tür….” dedi.
Çok ilginç bir durum.
Bu gün Salgının 89’uncu günündeyiz; şimdiye dek toplam 170 bin hastadan 135 bini iyileşti ve 4670 kişi öldü.
Sağlık Bakanının anlatımına göre, ölenlerin %93’ü yani 4340 kişi 65 yaş üzerindekilerdir!
Öte yandan Türkiye’deki tüm covid ölümlerinin toplam vak’a sayısına oranı %2,75 !
Dünya ortalamasının çok altında, yarısından bile azdır.!
Yurt dışında ve yurt içinde herkesin merak ettiği konu, Türkiye’nin bu süper başarılı görüntüsüdür.
Sağlık Bakanı bunun öncelikli nedenini herhalde, “65 üzeri insanları karantinaya aldık” diyerek açıklayacaktır. Bir başka anlatımla, “Karantina olmasaydı, bizde de dünya ortalamasına yakın bir oranda ölümler olurdu..” anlamında…
Tüm Dünyada olduğu gibi, bizde de 170 bin vak’anın ort. %5’i ölümle sonuçlanmış olsaydı, 8500 ölüm olurdu ve yine Dünya ortalamasına göre bunun 3/4’ü 65 yaş üzeri 6375 ölüm olacaktı. Bu durumda, bu gün 65 yaş üzeri ölüm sayısı, Bakanın dediği gibi 4340 ise, 6375-4340 “yaklaşık 2 bin yaşlı insan Corona’nın pençesinden kurtarılmış” görünüyor !!!
Sonuçta, şimdiki toplam ölüm sayısı da 4670 değil, 4670+2000= 6670 olması gerekirdi; ama yine de Dünya ortalamasından “2 bin eksik” görünüyor !!
Umarım, bu konuda sıklıkla dile getirilen “2 bin dolayında karanlık sayı” şüpheleri tümüyle yersizdir; bu 2 bin dolayındaki kurtarılmış covid19 ölüm sayısı, yetkin Tıp insanlarımız ve tomografi altyapımız sayesinde gerçekleşmiştir.
Sonuçta 2 bin tıp sayesinde, 2 bin karantina sayesinde toplam 4 bin ölüm önlenmiş görünüyor…. kuşkuları
***
Corona süresince hastalarının başında özveriyle çalışan tüm Hekimlerimizin, Hemşirelerimizin, Sağlık personelimizin yüksek başarısını kutluyor, ülkemize sağlıklı ve gönençli bir yaşam diliyorum…
Sevgilerimle.æ
07.06.2020

21. YÜZYILDA ENFLASYON

21. YÜZYILDA ENFLASYON

Prof. Dr. D. Ali ERCAN
Nükleer Fizik Uzmanı
Değerli arkadaşlar,
2000 yılından bu yana kimi ülkelerin yıllık ortalama enflasyon rakamlarını aşağıda bir tabloya aldım.
Biliyorsunuz enflasyonun en önemli nedeni paranın satın alım gücününün düşüşüne yol açan üretim yetersizliği ve dış ticaret açığı, yüksek borçlanma… gibi etmenlerdir…
2000 yılından bu yana, 20 yılda nüfusumuz %25 oranında büyüdü, ama buna karşın üretimimiz aynı oranda çoğalmadı, hatta kimi alanlarda eskisinden de geriye gitti…
Hemen tüm Kamu malları, Cumhuriyetin bin bir emekle meydana getirdiği önemli kurumlar, bankalar, limanlar, ormanlar, madenler, sular… haraç-mezat satıldı…
Bu da yetmedi, 2000 yılındaki dış borç, 20 yılda tam 4 katına çıktı!…
Bu durumda paranın değerinin pul olacağı, enflasyonun yükseleceği kaçınılmazdır.
Paranın değer kayıp oranı d ile enflasyon oranı e arasında yaklaşık şu bağıntı vardır;

(1 + e) x (1 – d) = 1‘ dir.
Örneğin, enflasyon %25 ise paranın değer kayıp oranı d =1-1/1,25= 0,2 yani %20’dir.
Ülke paraları & yıllık ortalama enflasyon (%)

1 – Japon Yeni 0,16
2 – İsviçre Frankı 0,43
3 – İsrail Şekeli 1,51
4 – AB Eurosu 1,67
5 – ABD Doları 2,14
6 – Çin Yuanı 2,34
7 – İngiliz Sterlini 2,67
8 – Brezilya Reali 6,16
9 – Rusya Rublesi 9,50
10 -Türk lirası 13,73
Papaz olayından sonra Türkiye’de enflasyon %25-30’lara tırmandı…
Ortalama enflasyonun %13,7 oluşunun nedeni, 2002-2008 arasındaki düşük enflasyondur.

Türkiye bir yandan enflasyon bir yandan işsizlik, bir yandan dış borç ödeme sıkıntısı ateşinde adım adım “iflas” a giden yoldadır..

Uluslararası ekonomi uzmanları Türkiye’nin memorandum (AS: moratoryum; uluslararası iflas!) ilan etmek olasılığını %30 cdolayında hesaplıyorlar…
Şimdi anlıyorsunuz, değil mi, TV’lerde, medyada gündem neden ekonomi-üretim-borçlar-işsizlik-enflasyon.. üzerinde değil de, ıvır-zıvır şeylerle dolduruluyor.
Sevgilerimle…æ

MİNİ BUZUL ÇAĞI MI ?

MİNİ BUZUL ÇAĞI MI ?

Değerli arkadaşlar,

Küresel ısınım ve İklim değişikliğinin yan etkilerinden biri olarak havaların biraz serin geçişine hemen bir neden arayanlar, Güneş ışımasının 11 yıllık periyodik değişiminden ve Güneş lekelerinin en çok bu dönemde ışıma gücünün düştüğünü söyleyerek “mini buzul çağına giriş”ten bahsediyorlar… Bu bilimsel temeli olmayan bir iddiadır.
Güneşimizin üzerindeki lekelerin 2019-20 yıllarında çoğaldığı, maksimum seviyeye geldiği doğrudur. Bu lekeler aslında bir mıknatısın iki kutbu gibi, çifter çifter, elektrik yüklü parçacıkların (e- , p+…) manyetik alan etkisiyle çıkış ve tekrar Güneş yüzeyine giriş noktalarıdır.. ‘Nokta’ dememe bakmayın, bu lekelerin çapları Dünyanın 2-3 katı büyüklükte olabilir…
Bu “siyah leke” gibi görünen yerlerdeki sıcaklık 4200 derece dolayındadır; ancak Güneş yüzeyindeki ortalama 5775 derece sıcaklıktan dolayı çok sönük, kapkara görünürler. Bunlardan 100 tane bile olsa toplamda Güneş ışımasında binde bir kadar etkisi olabilir. Dünyanın bundan haberi bile olmaz.
Kaynar bir Kazan gibi yüzeyi olan ve kendi etrafında dönen Güneş üzerindeki dinamiklerden dolayı, bazan bu kutupların birinden dışarı kaçan yüklü parçacıklar geri dönmez, yaklaşık ışık hızıyla, Uzaya dağılırlar… Bu ölümcül Radyasyon Dünyamıza isabet ettiğinde canlıları büyük oranda yok edebilirdi; bereket Dünyamızın üzerinde, bizleri koruyacak güçte saptırıcı bir manyetik alanı var ve bu alan gelen yüklü parçacıkları Kuzey ve Güney Kutuplarına yöneltiyor; büyük bir bölümü de Atmosferimizde sönümleniyor. (o nedenle kutuplara dek gidebiliyoruz)
NASA‘nın yayınladığı, ekli grafikte, yukarıdaki kırmızı çizgi yıllar boyunca Dünya yüzeyindeki sıcaklık artışını gösteriyor.. 1900 yılıyla kıyasladığımızda şimdi 1 derece yükselmiş görünüyor; ancak bu 1 derece Karalar ve Denizlerin ortalamasıdır; Karalarda birçok yerde 2-3 derece artışlar gözlemleniyor.
Alttaki sarı çizgi 11 yıllık periyotlarla (AS: dönemlerle) Güneş ışımasındaki değişimleri gösteriyor. Buradan da kolayca görüldüğü gibi bu on binde 1 kadar küçük olan, fark edilemeyecek değişimlerin hiçbir önemi olmadığı anlaşılır. Güneşten Dünya yüzeyine isabet eden Enerji metrekareye ort. 1,36 kWatt kadardır.

Yani “şimdilik” buzul çağı falan boş sözler; gerçek şu ki; insan kaynaklı (CO2, CH4..) nedeniyle oluşan sera etkisi altındaki Dünyamız maalesef tehlikeli bir şekilde, dolu dizgin ısınıyor…. Gelecek için en büyük endişe kaynağımız budur…  (31.5.20)

Sevgilerimle.æ

CORONA’NIN AKIBETİ

CORONA’NIN AKIBETİ

Prof. Dr. D. Ali ERCAN

Değerli arkadaşlar,

Corona’nın Türkiye’deki 50. günü, bu gün alınan sonuçla akıbeti biraz daha netleşti; logaritmik grafikte de gördüğünüz gibi, toplam vak’a sayısı 140-150 bin bandında durgunlaşacak gibi görünüyor. Bu durumda ölüm sayısının da 4-5 bin arasında olabileceğini söylemek abartı olmaz.

image.png

Başlangıçta sizlerle paylaştığım,

“Türkiye’deki azami vak’a sayısının 80 bin ve ölüm sayısının da 3-4 bin kadar olacağı”

yönündeki ilk kestirimim için, önümüzde başkaca bir örnek olmadığından, Çin’deki durumdan elde ettiğim parametreleri (AS: ölçütleri) kullanmıştım…

Ne yazık ki Ülkemde sorumlu, yetkili Corona yönetiminin ve halkımızın davranışını ön göremediğimden için, neredeyse 2 kat yanılmış oldum; keşke ters yönde yanılmış olsaydım… 30.4.2020

Üzüntülerimle.æ 😡
===============================

Dostlar,

Dileyelim bu kez daha isabetli olur Ali hocamızın kestirimi.
Yazıda dile getirdiği 80-90 bin olgu sayısını çok iyimser bulduğumuzu o zaman yazmıştık..
 
Bu kez fazla bir itirazımız yok..
Çok belirgin hatalar yapmazsak ve çok beklenmedik gelişmeler olmazsa..
 
Saygı ile. 30.04.2020
 
Dr. Ahmet Saltık

TEPEYİ AŞTIK ! UFUK GÖRÜNDÜ…

TEPEYİ AŞTIK ! UFUK GÖRÜNDÜ…

Prof. Dr. D. Ali ERCAN
Nükleer Fizik
13 Nisan, 23:26
Değerli arkadaşlar,
Kritik dönemeçten ne zaman geçeriz ya da matematik ifadesiyle (günlük olgu artış dağılımında maksimuma /tepeye ne zaman erişiriz??) diye sabırsızlıkla beklediğimiz güne erişmiş bulunuyoruz.
Bu günkü artış 4093 oldu ki artış günlük artış sayısının sürekli azalacağı döneme (platoya) girdiğimizin güven veren bir işareti oldu…
11 Mart’ta başlayan ve sürekli artarak toplam 57 bine ulaştığı gün yani 12 Nisan’da Tepeye çıktık.
Bu dönem tam 32 gün sürdü; günlük artış grafiği simetrik olmadığı için, bu “32 gün sonra, 14 Mayıs’ta başlangıç durumuna, yani sıfır olgu artışına döneceğiz” anlamına gelmiyor.
Devamında olgu artışları çok düşük, bir iki haneli sayılarla haftalarca sürebilir.
Aşağıdaki Şekilde görüldüğü gibi, çok karmaşık bir yapıda ilerleyen olgu artış grafiğimizde güvenilirlik derecesi çok yüksek bir “fit” yapmak pek kolay değil..
Yine de olabildiğince yaklaşık bir sonuç elde edilebiliyor..
Buna göre toplam Korona olgusu 85-90 bin arasında, toplam ölüm sayısı da daha önce söylediğim gibi 3-4 bin arasında kalacaktır.
Şimdiye dek alınan önlemler ve dikkatli yaşam biçimini sürdürür, herhangi bir anomaliye meydan vermezsek…
Umarım 15 Mayısta “denetimli” yaşam dönemi başlamış olur.
Görüntünün olası içeriği: yazı

CORONA GÜNLÜK ARTIŞINDA TÜRKİYE’NİN YERİ

CORONA GÜNLÜK ARTIŞINDA
TÜRKİYE’NİN YERİ

Prof. Dr. D. Ali ERCAN
Nükleer Fizik Uzmanı
Değerli arkadaşlar,
Önceki gün (12 Nisan) 5138 yeni Corona vakası oluşu hepimizi kaygılandırmıştır; dün biraz düşük oldu (4789) ve birazcık rahatladık. Eğer bu gün (13 Nisan) de artış 4500’e yakın bir sayı çıkarsa artış tepeyi aştığımız, yavaş da olsa inişe geçtiğimize işaret eder, ki biraz daha umutlanmış oluruz.
Günlük artış eğrisinin şekli hemen bütün modellerde kullanılan ideal çan eğrisinden (Gaussian curve) epeyce farklı olabiliyor hem çıkış ve özellikle hem de iniş evresinde.
Çıkış evresi bizde neredeyse doğrusal bir çizgi izledi.. Bu gün de (13 Nisan) iniş sürerse, tepeye varış günü 11 Nisan olmuştur diyebiliriz. Kaba bir hesap, toplam olgu sayısının daha önceki iletilerimde verdiğim 80 bin sayısının epey üzerine, 90 binlere çıkacağını gösteriyor;
bu günkü sonucu merakla bekliyorum..
Aşağıdaki grafikte Dünya ülkelerinde artış seyrini görüyorsunuz. Siyah çizgi ile Türkiye’nin seyir grafiğini belirttim; hemen hemen Çinin grafiğine (sarı renk) paralel bir bir çizgide gidiyor görünüyor. Umarım düşüş pek yayvan-yavaş olmaz, daha hızlı çıkarız düze.
-Şimdilik- evde kalın, sağlıkla kalın ! æ 12 Nisan 2020
Fotoğraf açıklaması yok.

TÜRKİYE’NİN 2019 NÜFUSU

TÜRKİYE’NİN 2019 NÜFUSU

Prof. Dr. D. Ali ERCAN

Değerli arkadaşlar,

TÜİK Türkiye’nin 31.12.2019 (veya 1.1.2020) nüfusunu açıkladı (ekte) buna göre, nüfusumuz 1 milyon 151 bin artışla 83 milyon 155 bine yükselmiştir.

  • 2019 Nüfus artış hızı Dünya ortalaması %1,1 iken, Türkiye’de %1,4 olmuştur.

Türkiye’de nüfus artış hızının Dünya ortalamasından daha yüksek (AS : epey yüksek!) oluş nedeni doğumların artışı değildir. Gerçi TÜİK 2019 yılı net doğum ve ölüm sayılarını henüz vermedi; ama geçen 4 yılın verilerinden kabaca bir kestirimde bulunabiliriz; buna göre, 2019 yılı doğum sayısı yaklaşık 1,2 (AS: 1,248 m) milyon, ölüm sayısı 430 bin alınabilir; yani net artış 1 milyon 151 bin değil, aslında 770 bin olmuştur diyebiliriz. Gerçek nüfus artışı Dünya ortalamasının biraz altında, binde 9,6 oluyor bu durumda..

Türkiye’de nüfus artış hızının Dünya ortalamasından daha yüksek oluşunun asıl nedeni, Ülkedeki toplam göçmen sayısının 1 yılda yaklaşık 380 bin artışıdır.. 2018 yılında da toplam göçmen sayısı 370 bin artmıştı. Son iki yıldaki 750 bin artışla, Türkiye’deki toplam göçmen sayısı 2 milyona yükselmiştir. Bu göçmenlerin yarısı sürekli ikamet halinde, ADNKS kapsamında, öbürleri ise hareketli durumdadır.

Başta su ve enerji olmak üzere, doğal kaynakları nüfusuna oranla zaten çok kısıtlı olan Türkiye’nin 3,6 milyon Suriyeli sığınmacıyı ve 2 milyon yabancı göçmeni, yani toplamda 5,6 milyon insanı taşıyacak lüksü (AS: ve gücü) yoktur. (AS: Ayrıca sınır dışında 3,1 m Suriyeli’ye geniş kapsamlı yaşam desteği vermekte. Toplamda 8,1 milyona, Türkiye nüfusunun 1/10’una yaklaşan bir nüfus ve Türkiye için sürdürülemez bir çok yönlü demografik yük..)

Yurt içindeki T.C. nüfusu dışında, 4,3 milyon T.C. yurttaşının yurt dışında yaşıyor olması yükü birazcık azaltıyormuş gibi görünüyor ama işin en kötü tarafı şu ki; düşük kalifiye insanlar Türkiye’ye doluşurken veya kasten (?) doldurulurken, Ülkenin genç dinamik kalifiye (AS: nitelikli) insanları Yurt dışına kaçıyorlar ! Her ay 10-15 bin T.C. yurttaşı yurt dışına göç ediyor..

Derin kaygılarımla…æ
___________
Not : 2000’den bu yana sayıları her yıl yaklaşık %25 artarak gelen göçmenlerin yıllık sayıları 20 yıllık toplamda yaklaşık 2 milyona ulaşmış görünüyor. ADNKS kapsamında olanlar 900 bin kadardır; yani her an için, adresi kesin olmayan 1 milyona yakın yabancı kalabalık geziniyor ülkemizde

TÜİK verilerine göre 2019 yılı ortanca yaş 32,4 olmuştur. Buna göre Ortalama ömür (yani 2019 da ölenlerin ölüm yaşlarının ortalaması) 64 yıldır.

Buna göre seçmen / nüfus oranı s = (1 -18 / 64) = 0,72 ve
Yurt içi Seçmen sayısı yaklaşık 80,8 x 0,72 = 58 milyon
Yurt dışı seçmen sayısı yaklaşık 4,3 x 0,72 = 3,1 milyon, toplam 61 milyon olmuştur…æ

Fotoğraf açıklaması yok.

KANAL

KANAL

Prof. Dr. D. Ali ERCAN

Değerli arkadaşlar,

Karadeniz ve Marmarayı birleştiren Kanal Projesi gerçekleştirilirse, neler olur; kısaca gözden geçirelim :

Rivayete göre, bu proje en önce Osmanlı döneminde dile getirilmiş…ancak bu iddianın mantıklı bir açıklamasını 😉 bulmak olanaklı değil; proje belki de “made in usa” dır; bunu gizlemek için bu “Osmanlı öyküsü” eklenmiş de olabilir. önemli değil, gelelim günümüze;

Görüntüdeki amacı ne olursa olsun, bu proje, her şeyden önce Savaş gemilerinin geçişine kısıtlar getiren Montrö Sözleşmesi‘ni tartışılır duruma getirmiştir.

Karadeniz’i bir iç deniz kabul etmeyen, uluslararası su statüsünde gören ABD, kendi donanmasına rahatlıkla geçiş yolu sağlayan bu Kanal projesinin mimarı olmasa (?) bile, gerçekleşmesini can-ı gönülden destekleyecektir.

Projenin Siyasal, Askeri, Sosyal, Çevresel, Ekonomik ve Finansal sakıncaları yansız uzmanlarca günlerdir konuşuluyor, tartışılıyor; ben yinelemeyeyim; kabaca 10 yıl sürecek ve 20 milyar Dolara mal olacak bu proje gerçekleşirse ortaya çıkacak son resme bakalım…

İstanbul Boğazı ve Kanal arasında 1000 km2’lik bir ADA oluşacaktır. 200 km2 Orman alanı, 2 havaalanı, 44 km’lik Kanal üzerinde en azından 5 büyük köprü, limanları ile uluslararası ticari ulaşım ağının ortasında* “hub” konumunda ve üzerinde 8 milyon insanın insanın yaşadığı bir Mega Kent!

Değerli arkadaşlar,

Bu ADA Küresel Finans-Kapital sistemi tarafından öyle “sıradan bir ada” olarak kendi haline bırakılmaz; er ya da geç Singapore veya Hong-Kong benzeri özerk bir Devletçik oluşturulur. (hem de referandum falan yaparak) vs. vs… arkasından Trakya’nın geri kalanı

yani,

  • yalnızca Montrö değil, Türkiye’nin toprak bütünlüğünü güvenceleyen Lozan bile tehlikeye girmiş olur.

Gözü para ve iktidar hırsı ile kör olanlara, nasıl anlatılabilir ki?

derin kaygılarımla. æ
_____________
* İstanbul Çin’e 7 bin, Kore’ye 8 bin, Japonya’ya 9 bin km. uzaktadır; ancak Kuzey Afrika, Ortadoğu, Kafkasya, Rusya, Ukrayna, AB Ülkelerinin hemen tümü İstanbul merkezli, 2500 km. çapında bir dairenin içinde kalır.

Fotoğraf açıklaması yok.

” STRATEJİST ” ENFLASYONU

” STRATEJİST ” ENFLASYONU

Prof. Dr. D. Ali ERCAN

Değerli arkadaşlar,

Türkiye’de her şeyin suyu çıktığı gibi, bunun da suyu çıktı artık; nereye, hangi TV kanalına baksanız, hangi gazeteyi okusanız, bir sürü “Statejist” sürekli ahkâm kesiyor, Dünya savaşları çıkarıyor, Dünyayı on kez yıkıp, on kez kuruyorlar. Ortalık Strateji kulüplerinden, derneklerinden, akademilerinden… geçilmiyor.

Basit bir mantık / matematik sorununu çözmekten aciz nice “strateji uzmanımız” tuğla kalınlığında kitaplar yazıyor, halkı saatlerce ekran karşısında istimde tutabiliyorlar; ne de olsa karşılarında, ne versen yemeye hazır, hayali geniş, belleği dar ve her türlü safsataya derhal inanacak büyük bir toplum kesimi var…. genlerdeki kültürel kalıtımın olumsuz etkisi galiba…
***
Değerli arkadaşlar,

“Strateji” en kısa tanımıyla,

“Uzun süreli ve büyük ölçekli Kaynak yönetim ve kullanım Tekniği” dir.
(kimileri …’sanatıdır’ der)

Eski Grekçe, στρατηγία kelimesinden gelir. “Stratos” üst, tepe, yukarı anlamı taşır. Askeri bir deyim iken (üst komutan karargahı) şimdi bu kavram hemen bütün alanlarda kullanılır oldu, dolayısıyla her alanın kendine göre strateji uzmanları var.

Strateji uzmanlığı, her şeyden önce geniş, uzun mesleksel deneyimler temelinde, bilimsel akıl kullanarak (mantıklı) kestirimlerde, öngörülerde bulunabilmek, uzun erimli çözümler üretmek becerisidir.

Hangi alanda olursa olsun, ileri derecede Matematik ve İstatistik bilmeyen bir kişinin strateji uzmanlığından kuşku duymak gerekir. Bu tipler havanda su döven “komplo kuramcılığı” ndan ileri gidemezler…
***
Strateji uzmanı anlamında Fransızcada Stratége, Almancada (Türkçe okunuş şekliyle) Stratege denir. her nasılsa, bu sözcük İngilizcede strategist (stratecist) olmuş. oysa, ” -ist” son eki genelde, yandaş, taraftar, …-ci anlamlarını üretir.

İngilizcedeki bu semantik yanlışlık birebir Türkçeye de geçmiş… (ne de olsa stratejiyi Almanlardan değil, Amerikanlardan öğrendi Türkiye) öbür konularda da benzer yanlışlık yapılıyor; Biyolog yerine Biyolojist, ekonom yerine ekonomist… dendiği gibi…

Konu ne olursa olsun, TV’lerde, medyada sürekli boy gösteren, her alanda derin bir ukalalıkla ve “nasıl olsa üfürdüklerimiz kısa sürede unutulur” düşüncesiyle, fütursuzca konuşan, bu tipler için argoda güzel bir isim bulunmuş,”herbokolog” deniyormuş…

Ülkemizin son 80 yıllık döneminde, gerçekten “Stratej” diyebileceğimiz yeterli sayıda yurtsever Devlet adamlarımız olsaydı;

Mustafa Kemal’in kurduğu Laik Cumhuriyet, şimdi
– uçan kuşa borcu olan,
– ipotek altında yaşayan,
– kurumları çürümüş,
– her alanda 3. sınıf görüntüde bir ülke

durumuna düşmüş olmazdı…

Derin üzüntülerimle.æ