Etiket arşivi: Kapitalist yaşam biçimi

İKLİM DİZGİNLENEMİYOR

İKLİM DİZGİNLENEMİYOR*

Prof. Dr. D. Ali ERCAN
Çekirdek Fiziği Uzmanı
Savunma Sanayisi E. Müsteşarı

Değerli arkadaşlar,

Yıllardan beri süregelen ve hemen tüm ülkelerin sözde üzerinde (kezlerce) anlaştıkları, ama asla ve asla kesin uygulamaya geçmek cesaretini gösteremedikleri (kapitalist yaşam biçiminde köklü değişiklikler gerektiren) Programlar uygulanamadığından, belki binlerce yıl sonra meydana gelmesi olası “İklim Felaketinin” ayak sesleri çok daha gürültülü duyulmaya başladı…

Azalmadığı gibi, üstelik artarak süren fosil (hydro-carbon) yakıt kullanımı nedeniyle Sera Gazları (Metan, CO2) (AS: SOx ve NOx gazları da dahil..) Atmosferde birikiyor. Atmosferde CO2 birikimi (%1,5/yıl) Küresel sıcaklık artışını (%2/yıl) ve sıcaklık artışıyla karasal buzulların erimesi, denizlerde su düzeyinin artış oranını (%4/yıl) tetikleyerek (Domino etkisi) sarmal sürüyor.

Belki bilinçli, belki içgüdüsel, Dünyanın birçok ülkesinde Gelecek kaygısı yaşayan Gençler ayaklanıyor, gösteriler, yürüyüşler yapıyorlar, ama burada her şey boşuna… var gücüyle “Ahiret” için didinen Türkiye toplumu Dünyadan bihaber yaşıyor; anlaşılan o ki, Dünyada olan biten şeyler Türkiyeyi pek ırgalamıyor.. oysa iklim olumsuzluğunda Türkiye’nin de kendi çapında katkısı var.

Son İklim Konferansında, (Katowice, Polonya) alınan ünlü “2 derece” kararı (yani şimdilerde 15 C derece olan Dünya yüzeyi ortalama sıcaklığını 17 dereceye çıkarmamak kararı) büyük olasılıkla gerçekleşemeyecek gibi görünüyor; çünkü son ölçümler bize ferahlatıcı bilgiler vermiyor…

Atmosferde sera gazları derişiminin artışına koşut, Dünya ortalama sıcaklığı da yükselişini sürdürüyor ve tabii Deniz düzeyi de. En son veriler ışığında yaptığımız hesaplar, kritik sıcaklık 17 C derecenin bu yüzyılda aşılacağını gösteriyor. Ondan sonrası ne olur, bir şey söyleyemiyoruz; çünkü en azından ilk “insan” atalarımızın doğa sahnesine çıktıkları son 2 milyon yıllık süreçte böyle bir durum yaşanmamıştı…

Buzulların son 150 yıldaki erime hızı temelinde yapılan hesaplara göre, deniz düzeyinin 2100’de 2000 yılı düzeyinin 2-3 m yukarısında olacağını söyleyebiliyoruz. Ağırlıklı olarak insan kaynaklı sera gazları nedeniyle Dünya ortalama yüzey sıcaklığı, bu gidişle, son 2 milyon yıldır hiç görülmedik bir düzeye, 18-20 C dereceye dek yükselebilecektir bu yüzyılın sonunda…

2050-2100 arası Fauna ve Florada çok nedenli ve çok boyutlu bir küresel kıyımdan insan nüfusunu da payını alacak, nüfus 10 milyardan 2-3 milyara değin düşebilecektir… Küresel ısınım salt buzulları eritmekle, Dünya coğrafi haritasını değiştirmekle kalmayacak; Dünyanın siyasal haritasını da değiştirecektir elbette….

Fotoğraf açıklaması yok.

Gelecek kuşaklardan, şimdiden payıma düşen utançla özürler dileyerek, kaygılarımı dile getirmekten başka bir şey elimden gelmediği için son derece üzüntülüyüm….æ 🤔
=========
* Aynı konudaki önceki yazımızın güncellemesidir..
(21.02.2019, http://ahmetsaltik.net/?s=iklim+dizginlenemiyor)

ABD gerçeği-1 (yeni eklerle)


Dostlar,

Sn. Prof. Dr. D. Ali Ercan, engin bilgisi ve yaşam deneyimiyle bize ABD hakkında
çok kapsamlı ve değerli bilgiler vermekte. Yorumlarını ve öngörülerini de katarak..

Teşekkürler Sayın Ercan.

Sevgi ve saygı ile.
12.8.2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net
p
rofsaltik@gmail.com

Not : Dosyanın pdf biçimi için lütfen tıklayınız..

ABD_Gercegi_12.8.2014

=================================================

ABD gerçeği-1 (yeni eklerle)

portresi

 

 

 

 

Prof. Dr. D. Ali ERCAN

Değerli arkadaşlar,

Bu gün sizlere Amerika Birleşik Devletleri’ni (ABD) nesnel verilere dayanarak tanıtmaya çalışacağım. Basından, medyadan, okuduğunuz kitaplardan veya bizzat gidip görerek edindiğiniz bilgilerle  ve izlenimlerle pek çelişmeyeceğini umduğum bir tabloyu, günümüzün ABD gerçeğini, ABD-Türkiye ilişkilerini daha iyi anlamak açısından mercek altına alalım, istiyorum.  Süper Güç ABD’ni iyice tanımadan Dünyada olan bitenleri anlamak mümkün değildir..

Sevgilerimle. æ

(not. Bu iletide vereceğim rakamlar aklımda kalan yaklaşık değerlerdir;
güncel gerçek değerler Google’dan veya öbür kaynaklardan bulunabilir.)

unnamed

****

ABD toprak bakımından Rusya, Kanada ve Çin’den sonra Dünyanın 4. büyük Ülkesidir. 9,6 milyon km2 lik alanı ile (Türkiye’nin ~12 katı)  Dünyanın (Antarktika, Grönland, Sahra ve büyük Çöller dışındaki) yaşanabilir topraklarının ~%7 sini kaplıyor. 320 milyona yakın nüfusu ile (Türkiye’nin ~4 katı) Çin ve Hindistan’ın ardından Dünyanın nüfusça 3. büyük Ülkesidir. Doğal nüfus artış hızı binde 6 olan ABD nüfusu içe Göçlerle büyümektedir; ABD son 10 yılda 10 milyon dolayında göç aldı. Kadın başına çocuk sayısı yaklaşık 2,5 ve Ortalama Ömür ~75 yıldır. 7,2 milyarlık Dünya nüfusunun yaklaşık % 4′ünü oluşturan ABD, Amerika Kıtası’nın ilk doğal yerli halkı dışında, son 400 yılda Dünya’nın hemen her yerinden kopmuş gelmiş farklı din ve kültürdeki insanların çok renkli bir karışımıdır.

unnamed (4)

Yaklaşık 15 bin yıl önce Asya’dan Amerika Kıtası’na gelen ve 19. yüzyılda Avrupalı işgalciler tarafından hem fiziksel ve hem de kültürel anlamda soykırıma uğrayan Amerikan yerlilerinin bugün artık esamesi bile okunmuyor. Eşit olmayan koşullardaki savaşlarda (tüfeğe karşı ok-yay) kitle halinde ölümlerle ve bir o kadar da Avrupalıların taşıdıkları virüsler, hastalıklar (örn. çiçek) nedeniyle tümden yok olma sınırına gelen ve şimdilerde 300 kadar sınırlı koruma alanlarına (bir anlamda hapsedilmiş) Amerika yerlilerinin melezlenmiş ardıllarının nüfusu 3 milyon kadardır (toplam nüfusta ~%1)

Amerikan halkının yaklaşık %75’i Avrupalı, %5 kadarı Asyalı ve %15 kadarı da Afrikalı (köle) ataları olan insanlardır. Avrupa kökenli olanlar arasında 1. sırayı %20 ile Alman göçmenlerin ardılları alıyor; arkasından İrlandalılar gelir. Özellikle 1850-1900 arasında Almanya’daki çok kötü yaşam koşullarından kaçan milyonlarca Alman, Amerika’ya göç etmişti.

unnamed

Din konusunda da aynı çok renklilik görülüyor; Avrupa kökenli Amerikalıların şeklen üçte biri Katolik, üçte ikisi de Protestandır ve bunların türevi bir yığın tarikatın binlerce aktif kiliseleri var. ABD’de en çok satan kitapların başında  İncil  geliyor; ABD halkının %60’ı Evrimi kabul etmiyor. (Evrimi kabul etmeyenlerin Türkiye’deki oranı ise %75 !) Bence bu Evrim sorgusu çok önemli bir sosyal ölçüttür. Bir Ülkenin gerçek eğitim ve aydınlanma düzeyini halkın “Evrimi” kabul ediş oranından anlayabilirsiniz.

ABD’de ~6 milyon Musevi, ~3 milyon Müslüman yaşıyor. (ABD nin en meşhur Müslümanı boksör Muhammed Ali Clay’dir)  Ateistler, agnostikler vs. toplamda
ABD halkının kabaca %15’i Dinsiz” diyebiliriz.

Washington ve Michigan İslam merkezleri

unnamed (2)

ABD halkının sosyo-ekonomik alanda egemen

kesimi “Neo-Con” olarak adlandırılan Yeni Muhafazakâr Protestan Anglo-Sakson kesimdir. Resmi Dil İngilizceyi konuşan %80 yanında, nüfusun 1/8 kadarı ikinci büyük dil olan İspanyolca  konuşuyor.

 

unnamed (3)

***

Amerika Kıtası’nın 1492’de
C. Colombus tarafından “bilinçsiz” keşfi sonrasında, Kıta’nın Doğu kıyılarının İngilizler, İspanyollar ve Fransızlar tarafından işgali ve kolonileştirilmesi 200 yıl kadar sürdü. “Hindistan” sandıkları bu topraklarda yaşayan yerlilere de bu nedenle “Indians” dediler. Avrupalılar yalnızca yerlilere karşı savaşmadılar; toprakları ele geçirme yarışı, kendi aralarında da kanlı savaşlara neden oldu. 18. yüzyıl ortalarına gelindiğinde Amerika’nın doğusu İngilizler ve Fransızlar tarafından ele geçirilmişti. Maya – Aztec medeniyetlerinin vatanı, bugünkü Meksika ise İspanyollar tarafından ele geçirilmişti. At üstündeki zırhlı İspanyolların Ok-Yay kullanan Mayaları top, tüfek kullanarak kitle halinde katliamdan geçirmeleri ve onları Hristiyanlığa zorlamaları, Arapların Orta Asya Türk kavimlerini Müslümanlaştırma sürecine çok benzer.

İlk yerleşim yerlerinin kurulmasından yaklaşık 250 yıl sonra Doğu kıyılarındaki
13 kolonide yaşayanlar birleşerek İngiliz kraliyetinin himaye ve vesayetine karşı ayaklandılar ve 4 Temmuz 1776’da bağımsızlıklarını ilan ettiler. Başlangıçtaki
13 Devlet zamanla 50 devlet oldu. Şimdiki ABD bayrağında her yıldız bir Devleti temsil eder; 7 kırmızı 6 beyaz şerit ise başlangıçtaki 13 koloniyi. Britanya İmparatorluğu ABD’nin bağımsızlığını 1783’te tanıdı. Fransız İhtilali‘nden (1789) 3 ay kadar önce, ABD kendi yazılı Anayasasına kavuşmuş ve bağımsızlık savaşını yürüten kuvvetlerin başındaki başarılı Komutan George Washington ilk ABD Başkanı seçilmişti. (Gerçi ünlü ABD Özgürlük anıtını Fransızlar ABD’ne armağan etmişti ama, Fransız İhtilali’nin ABD’deki sosyal gelişmelere esin kaynağı olduğunu söylemek pek doğru olmaz.) 

ABD’nin Bağımsızlık ilanı.
John Trumbull’un 4mx6m lik meşhur yağlı boya tablosunda 
Ayakta
kırmızı yelekli Thomas Jefferson ve solunda Benjamin Franklin görülüyor.

unnamed (1)

ABD kurulduktan sonra da sosyal çalkantılar sürdü. Batıya doğru yeni topraklar kazanılmış, Devlet sayısı 33 olmuş ve ABD nüfusu 30 milyonu aşmıştı. Bu arada Afrika’dan Amerika’ya esir ticareti de başlamıştı. Güney Devletlerinde uygulanan Kölelik rejimine karşın Kuzey Devletlerinde demokrasi ve insan hakları savunucularının oluşturduğu özgürlük cephesi arasındaki gerginlikler sonunda ayrışmaya ve kanlı bir iç savaşa dek gitti. Başkan Abraham Lincoln zamanında 11 Güney Devleti ABD’den ayrılarak Jefferson Davis başkanlığında Konfederasyon ilan edince, 1861-65 arasında 4 yıl süren kanlı bir “iç Savaş” başladı. Nedense adına “Medeni Savaş” anlamına gelen “Civil War” dediler; Yaklaşık 3 milyon askerin katıldığı bu savaşta 600 binden çok insan öldü, bir o denli de yaralı, engelli kaldı. Savaşı Kuzeyliler kazandı, ABD birliği yeniden kuruldu ve kölelik, görünüşte de olsa, “resmen” kaldırıldı ama ABD’de Siyahlara açık ayrımcılık ve şiddet uygulamaları pratikte yüz yıl daha sürdü.

***

Gerçekte  Amerika’nın temsil ettiği ve “özgürlük ve demokrasi” gibi kulağa hoş gelen söylemlerle koruduğu Kapitalist yaşam biçiminde insanın insanın sömürmesi hiç de sona ermiş değil, tersine bütün hızıyla sürüyor. Yalnızca Vahşi Kapitalizmin biraz daha yontulmuş, törpülenmiş “fine” versiyonu olan “serbest piyasa ekonomisi” ve onun motoru olan “Küresel finans sistemi” Gezegenimize hakim olmuş durumdadır;
bu hakimiyeti sürdüren mekanizmanın adı da “Küresel Emperyalizmdir”.

unnamed (6)Bu sistemin karşısına, en azından kuramsal temelde, karşı çıkan Marksist-Leninist (Komünist) uygulamalar iflas etti; Komünist sistem Küba, K. Kore, Vietnam, Laos, dışında hiçbir Ülkede kalmadı. Eski Sovyetler Birliği, Rusya dahil tüm Avrupa’da artık “Serbest Piyasa Sistemi” uygulanıyor. Dünya ile ekonomik anlamda entegre olmuş Çin bile, her ne denli Komünist Parti adını kullansa da, küresel sistemle uyumlu “sosyalist piyasa ekonomisi” uyguladığını söylüyor. (Sosyalist Çin’de de 150’den çok Dolar milyarderi var!)

ABD, 1900’ler başından bu yana yaklaşık 100 yıldır ekonomik ve askeri anlamda “Küresel Süper Güç” olarak hüküm sürüyor. Özellikle Sovyetler Birliği’nin ve Varşova Paktının 1991’de dağılmasından sonra, “tek kutuplu” Dünyamızda ekonomik, politik ve askeri… her alanda ağırlığını hissettiriyor. (Her ne kadar Rusya eski askeri gücünü büyük oranda koruyorsa da, ABD karşısındaki yeni rakip,
karşıt süper güç, en geç 2030’larda Dünya lideri olmak yolundaki Çin‘dir.)

unnamed (7)

 

 

 

 

 

ABD; Türkiye’nin de içinde bulunduğu, UN (193), OECD (34), NATO (28) ve G20 gibi Uluslararası Örgütlerin üyesidir. Ayrıca G8 ve Amerika kıtası Ülkeleri arasındaki NAFTA (3) ve OAS (36) üyesi olan ABD, Dünya Finans sistemini denetleyen Dünya Bankası (World Bank) ve Uluslararası Para Fonu (IMF) gibi kuruluşlarda da en büyük pay ve söz sahibidir. 1945 te kurulan ve 200’e yakın Ülkenin üye olduğu World Bank’ta ABD’nin payı ve Oy oranı %15’le 1. sıradadır; bu nedenle de kurulduğundan bu yana World Bank Başkanları ABD’den seçiliyor. ABD’nin yine 1. sırada paydaşı olduğu
IMF ise şimdiye dek Avrupalı Başkanlar tarafından yönetildi.

***

Pasifik’te bir Nükleer Bomba testi

unnamed (5)

ABD Hitler Almanya’sına ve iki Atom bombasıyla dize getirdiği Japonya’ya karşı ezici bir üstünlükle kazandığı 2. Dünya savaşından sonra küresel ekonomiye de egemen oldu. Uluslararası değişim aracı olarak, “Dünya Parası” haline ge(tiri)len Doların emisyon denetimini elinde tutan ve bir anlamda tüm Dünyaya dolar satarak küresel sömürüden aslan payını alan ABD, Küresel sermayenin birikim merkezi haline geldi.

unnamed (8)

Bu gün Dünya ekonomisine egemen 1000 büyük Şirketin yarısına yakını ABD şirketleridir. Dünyanın en büyük ilk 10 şirketinin 5’i Çin 5’i ABD şirketidir.
(Türkiye’den de 8 şirket ilk bine giriyor; İşbank, Garanti, Akbank, Halkbank ve Vakıfbank; üretim ve hizmet sektöründen de Koç grubu, Sabancı grubu ve Turkcell)  Ayrıca Dünyadaki ~1600 Dolar milyarderinin 500 kadarı ABD vatandaşıdır. (Türkiye de ise Ülkenin ekonomik gücü ve nüfusuna oranla oldukça yüksek sayıda resmen 35 dolar milyarderi bulunuyor.) En büyük 15 ABD şirketinin piyasa değeri yaklaşık
2 trilyon dolardır. İşte bu nedenlerle ABD, “Kapitalizmin Dünyadaki 1 Numaralı Temsilcisi” olarak tanınıyor; ama öte yandan ABD, 17 trilyon doları aşan dış borcuyla da Dünyanın en çok borcu olan Ülkesidir. Yıllık Dış ticaret açığı 500 milyar doların üzerindedir ki bunun ağırlıklı bölümü Çin’le olan ticaret açığıdır. (Türkiye ile olan ticaret hacmi ABD’nin tüm ticaretinin binde 5’i kadardır; ABD açısından önemsiz bir rakam) GSMH’ sı
~16 trilyon $ ve kişi başına geliri ~50 bin $  olan ABD’de adil bir gelir dağılımı da yoktur. En yüksek geliri olan tepedeki %10’luk kesim, en düşük gelirli %10’luk dilimin 16 katı kadar gelir elde ediyor (Türkiye’de 14 katı). Gelir dağılımındaki adaletsizliğin bir ölçütü olan Gini katsayısı ABD’de 0,45 tir. (Türkiye’de 0,40… İsveç’te 0,25) Gelir adaletsizliği
bu derece yüksek olan ABD’de Demokrasi de sorunludur. Halk demokratik yaşama genelde duyarsız ve ilgisizdir; Seçimlere katılım oranı, özellikle genç nüfusta, %60’ı pek geçmez.

Kendilerine “Cumhuriyetçiler” ve “Demokratlar” diyen iki oligarşi arasında
gidip gelen iktidar, aslında sosyo-ekonomik yapıya fazlaca bir değişiklik getirmeden,
Ülkeyi “yaptırımı ağır yasalarla” yönetir. Bu anlamda ABD ciddi bir “Kanun Devleti” dir!

unnamed (9)

Hapishanelerde bulunan insan sayısı bakımından ABD Dünyada başı çekmektedir.

ABD’de her bin kişiden 7’si hapistedir; Avrupa, Japonya, Avustralya… gibi Dünyanın kalkınmış uygar Ülkelerinde bu oran binde 1 dolayındadır. (Hapis oranı Rusya’da binde 5, İran’da binde 3,
Çin’de ve Türkiye’de binde 2′dir)
 Bu olumsuz sosyal tabloya karşın ABD yine de Dünya teknolojisinde büyük ağırlığı olan bir Ülkedir; Şimdiye kadarki Nobel Ödüllerinin %40 kadarını ABD vatandaşı bilim insanları aldılar.
***

Dünya nüfusunun %4’ü (AS: % 4,5’i!) kadar nüfusu olan ABD, Dünyadaki tüm gelirlerden ~ %20 pay alır; yani Dünya ortalamasının 5 katı !… (Kişi başına gelir Dünya ortalaması yaklaşık 10 bin dolardır) Bu orantı kişi başına enerji kullanımına, dolayısıyla kişi başına CO2 salımına da yansıyor. İklim değişikliğinde sera etkisi ile önemli rol oynayan CO2 Dünya ortalaması
~5 ton/adam-yıl iken, ABD’de CO2 salımı  ~17 ton/adam-yıldır. (Eskiden çok daha kötüydü, son yıllarda çevreci önlemeler almaya başladılar, Çin’de CO2 salımı ~ 3 ton/adam-yıldır)

Yaklaşık 13 milyar tep (ton kayayağı eşdeğeri) olan Yıllık toplam Küresel Enerji kullanımının %17’sini paylaşan ABD, bu enerjinin büyük bölümünü kendi Ülkesinde üretiyor; ancak %20 kadarı için dışarıya (Orta doğu ve Venezuela Petrollerine) bağımlıdır. (Türkiye’nin Enerji bakımından dışa bağımlılığı %80’dir) Dünya’daki Nükleer Santralların (kurulu güç olarak) yaklaşık üçte birine sahip olan ABD, Elektrik enerjisinin kabaca %20’sini Nükleer santrallardan elde etmektedir. (Dünyada nükleer güç santralı işleten 30 kadar ülke arasında Fransa %75′le en yüksek oranda elektrik enerjisi üreten ülkedir)

***********

Küresel Serbest piyasa ekonomisinin güvenli işlemesini sağlamak için Dünya Denizlerindeki ticaret yollarının güvenliğini sağlamak görevi de ABD Donanmasına düşüyor… Son Yüzyılda
1. ve 2. Dünya (AS: Paylaşım) Savaşlarına giren Amerikan Ordusu, Japonya’nın teslim oluşu ile sona eren 2. Dünya (AS: Paylaşım) Savaşından sonra Dünyanın en etkin, en caydırıcı silahlı gücü olduğunu kanıtladı. Ardından Kore, Vietnam, Afganistan ve Irak Savaşlarında ve Dünyanın dört bir yanındaki anti-kapitalist devrimci hareketleri bastırmakta kullanılan
ABD silahlı kuvvetleri, kabaca Dünyanın tüm Ülkelerinin askeri güçlerinin toplamına eşdeğer büyük bir Savaş makinesidir. 

ABD’nin 10 nükleer Uçak gemisinden biri John C. Stennis

unnamed (10)

Dünyadaki tüm Ülkelerin Savunma giderlerinin yarısına yakın miktarda, kabaca 800 milyar $/yıl bütçesi  olan (Türkiye’nin toplam ulusal geliri kadar!) ve her biri ayrı bir
Bakanlık statüsündeki 4 Kuvvet, Kara (Army), Deniz (Navy),

 

Hava (Air Force) ve Deniz Piyadeleri (Marine Corps) toplam 1,5 milyon askerden oluşuyor. Personelin %15 kadarı kadındır. ABD Savunma (?) giderleri Ulusal Gelirinin % 5’i kadardır. 

ABD Deniz kuvvetlerinin en büyük nükleer Denizaltı gemisi USS Pennsylvania

050720-N-8921O-002

~14 bin uçak ve ~6 bin helikopter ile Dünyanın en büyük Hava Kuvvetleri filosuna sahip olan ABD’nin Deniz filosu da Dünyanın geri kalan tüm Deniz kuvvetlerinin toplamına eşdeğer güçtedir. Dünyadaki Uçak gemilerinin yarısı ABD’ne aittir. 9 Helikopter taşıyıcının dışında nükleer güçle hareket eden 10 adet Uçak gemisi ve yine nükleer güçle hareket eden ve Dünyanın herhangi bir yerindeki herhangi bir hedefi ±25 metre hassasiyetle (AS: sapmayla, duyarlıkla) vurabilen 80 kadar Denizaltı gemisi var. Kıtalar arası nükleer balistik füzeler taşıyan, bu süper denizaltılar 250 metre derinliğe inebiliyor ve aylarca su altında kalabiliyorlar. Tüm Dünyada ‘resmen’ 16 bin kadar nükleer başlık var; bunun 7 binden çoğu ABD envanterinde bulunuyor (Her biri ortalama 50 kTon TNT eş değeri desek,16 bin başlık Dünyada adam başı ~100 kg. TNT
demektir; yani Dünyamızdaki nükleer silahlar tüm insanlığı birkaç kez öldürecek kapasitededir; tabii bir o kadar da Konvansiyonel silahların patlayıcı gücünü eklemek gerekir…).

image

***

Değerli arkadaşlar,

ABD’nin kısa öz ve nesnel bir sunumunu yapmaya çalıştım.
İlk Çağlara benzetirsek,
ABD kabilenin en iri yarı
ve sopası en uzun olan adamıdır.
 Gerçek şu ki, canlı-cansız her sistemin bir ömrü, bir sonu olduğu gibi, ABD’nin de sonu kendi iç çelişkileri ve Doğayla uyumsuzluğu nedeniyle elbet gelecektir. Küresel emperyalizm bir yandan kendine büyük sıkıntı yaratan Ulus-Devletleri ortadan kaldırmak, sömürüyü kolaylaştırmak amacıyla, onları parçalayıp bölerek Dünyada “binlerce Devletçik” yaratmak, öte yandan Tek Dünya Devleti” modeliyle Dünyayı tek elden yönetmek istemektedir. Bu –küresel çelişki- elbet bir yerde patlak verecektir.  

Ve daha önemlisi, yaşam alanımız Doğayı ve yaşam kaynaklarımızı geri dönüşümsüz biçimde tahrip eden anlamsız bir üretim, Üretimin ve Dünya nimetlerinin adil olmayan, Haksız paylaşımı ve Savurgan tüketim döngüsündeki yaşam modeli
ister istemez, önemli değişikliklere yol açacak Sosyal ve Doğal afetlerin tetikleyicisi olacaktır.

İklim değişikliğinin yarattığı kuraklık sonucu susuzluk, açlık, enerji krizi, salgın hastalıklar ve terörizm, kargaşa, kaos, savaş … nedenleriyle  22. yüzyıla belki de oldukça azalmış bir nüfusla (2-3 milyar?) girmek zorunda kalacak olan insanlık,
çok çok pahalıya mal olan bir ders almış olacak ve Kapitalist ekonominin uydurduğu
“sürdürülebilir kalkınmak” safsatasını terk ederek, Doğa bilimlerinin yol gösterdiği yeni bir Dünya görüşüne, “sürdürülebilir yaşam” idealine sarılacaktır.

Sevgilerimle. æ
12 Ağustos 2014