Değerli site okurlarımız;
15 Ocak 2017’de sitemizde yayımlanan bu yazıyı, bu gün, 03 Şubat 2017 günü, Mersin’de açılan Şehir Hastanesi nedeniyle öne çekerek bir kez daha kamuoyunun bilgisine – dikkatine sunuyoruz. Sırada Yozgat vd. var.. / 03 Şubat 2017, Dr. Ahmet Saltık
========================================
Şehir Hastaneleri Özelleştirilmiş Birer Ticarethanedir
Isparta Şehir hastanesi açılıyor..
(AS: Bizim kapsamlı katkımız yazının altındadır..)
Isparta Şehir hastanesi bugünlerde açılıyor.
Bu nedenle Isparta da hizmet veren Devlet Hastaneleri kapatılıyor.
ISPARTALILARIN GÖZLERİ AYDIN!
BUNDAN BÖYLE HİÇ AMA HİÇBİR SAĞLIK HİZMETİNE
BEDELİNİ ÖDEMEDEN ULAŞAMAYACAKLAR!
“Kaybedeceğimi bile bile “Isparta Şehir Hastanesi” başlıklı yazım 05 Ocak 2015’te
(2 yıl önce) kaleme alınmış ve çok sayıda e- gazetede yayınlanmıştı (yazı aşağıdadır).
O yazıda yazdığımız her şey birer birer gerçekleşiyor. Yazımızın bir yerinde;
“Demek ki “Isparta Şehir Hastanesi” Isparta ve bölge halkına sağlık hizmeti sunmak amacı ile değil;
Birincil olarak; Bölgemizdeki parasız tüm sağlık hizmetinin tasfiyesi, devlete ait sağlık kurumlarının tümüyle özelleştirilerek sağlık alanının yerli ve yabancı büyük sermaye açısından kârlı bir yatırım alanı haline getirilmesi ve böylelikle bütçeden bu kamu hizmetine ayrılan kaynakların da büyük sermayeye farklı biçimlerde aktarılması amaçlı kurulmaktadır.
İkincil olarak, sağlık emekçileri (doktor, hemşire ve diğer) iş güvencesinden yoksun, sözleşmeli, esnek çalışmaya uyum sağlamış ucuz işgücü haline getirilecektir”demişim.
Herkesin anlayacağı biçimde bir kez daha yazalım :
- Isparta Şehir hastanesi bir “Kamu Özel Ortaklığı” projesidir. Isparta şehir Hastanesinin işletilmesi 25 yıllığına AKFEN Holding tarafından yapılacaktır. Yani Isparta’da halk sağlığı tümden özelleştirilmiştir. Özel sağlık sektörünün, kurumlarının tek amacı sağlık hizmeti üretiminden para kazanmaktır.
- Sağlık hizmetleri, kamu hizmeti olmaktan çıkartılmış bireysel ve özel hizmet haline dönüştürülmüştür. Bunun anlamı şudur. Herkes ancak parası kadar sağlık hizmetinden yararlanabilecektir. Eğitimde, enerjide, iletişimde olduğu gibi sağlık alanında da devlet devreden çıkmış, hasta ile – hastadan para kazanma dışında bir amacı olmayan özel şirket karşı karşıya bırakılmıştır.
- Şehir Hastaneleri özelleştirilmiş birer ticarethanedir. Ticarete konu olan ise insan sağlığıdır. 2006’da AKP hükümetince yaygın medya propagandasıyla tezgahlanan “Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın sağlık alanındaki yarattığı yıkımın son noktasıdır Şehir hastaneleri.
- Asgari ücretin net 1404 TL olduğu ülkemizde toplumun ezici bir çoğunluğunu oluşturan yoksullar zaten temel yaşamsal gereksinmelerini (beslenme, ısınma.. vb.) karşılama olanaklarından yoksunken, sınırlı da olsa alabildiği sağlık hizmeti elinden alınacak,
kendi yazgısı ile baş başa bırakılacaktır.
Devletin temel, vazgeçilmez temel görevi olan hizmet alanını (Eğitim, sağlık, güvenlik)
özel sektöre devrettiği ölçüde devlet olmaktan çıkmıştır/çıkar.
Özellikle 1980’li yıllardan sonra iktidar olanlar “vergi/prim gelirlerinin sağlık- eğitim-güvenlik” hizmetlerinin maliyetini karşılamaya yetmediği, bu nedenle bu alanların özelleştirilmesi ve hizmet alanların katkı ödemelerinin zorunlu ve gerekli olduğu yolundaki söylemleri kocaman bir kuyruklu yalandır!
Çünkü Türkiye’de nüfusun en zengin %10’luk kesiminin toplam servetin %70’ten fazlasına sahip olduğu devletin resmi kayıtları ile belgelidir. (AS: En varlıklı %20 nüfus kesimi 2015 sonunda %46,5 pay alıyor; TÜİK 2015 yılı Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırması)
Öyleyse sağlık, eğitim vb. hizmetleri için gereken kaynak; işte bu gelir dağılımındaki adaletsizlik ve eşitsizliktedir. Siyaset bu adaletsizliği ve eşitsizliği düzeltmek yerine, hizmetlerin tüm yükünü vatandaşların omuzlarına yıkmak için tertip ve düzenbazlıklarla ortaya çıkmaktadır. Bugün ülkemizde herkese parasız ve kamucu sağlık, eğitim hizmeti olanaklıdır. Hizmeti parasız verme niyetini, gücünü ortaya koyabilecek tek yapı kamu ve onun günümüzdeki somut temsilcisi olan devlettir. İşte sorunun çıkmazı da buradadır. Hizmetleri kamucu, parasız ve eşit sunma “niyet ve gücünü” devlet adına elinde tutan siyasal aktörlerin hemen tümü
“hizmetlerin tüm yükünü vatandaşların omuzlarına yıkma” konusunda fikir ve görüş birliği içindedirler.
Eğitim – Sağlık – güvenlik hizmetlerinin (AS: + ADALET!) parasız sunulması olanaklıdır. Üretilen toplumsal zenginlikten sağlık için, eğitim için daha çok kaynak ayırmak da olanaklıdır. Sorun kaynağın olmaması değil, toplumsal gelirin eşitsiz dağıtılmasıdır. Sorun, düzen içinde kalarak, düzene sözde muhalefet eden partilerin de bu durumu değiştirmek istememeleridir.
Mahmut ÖZYÜREK
Ulusal Eğitim Derneği Isaprta Şb. Bşk.
03.01.2017
*****************
Kaybedeceğimi bile bile “Isparta Şehir Hastanesi”
Akfen Holding tarafından kamu-özel sektör ortaklığı (PPP) modeli ile 755 yataklı Isparta Şehir Hastanesi’nin proje tanıtımı 09-10 Ekim 2014’te yapıldı. Proje tanıtım toplantısına, Akfen Holding üst düzey yöneticilerinin yanı sıra Isparta Valisi, kumu kurum ve kuruluşları, özel sektör, sivil toplum örgütleri, meslek odaları ve basın kuruluşlarının temsilcileri katıldı. Akfen Holding üst düzey yöneticilerinin verdiği bilgiye göre, özelleştirilerek kapatılan Sümer Halı Fabrikasına ait ve bedelsiz olarak Akfen Holdinge tahsis edilen 198 bin m2 Hazine arazisine yapılacak olan Isparta Şehir Hastanesinin İnşaat süresi 2 yıl olacak.
Akfen Holding projenin tasarım, finansman, inşaatı, donanım tedariki de dahil olmak üzere işletmeye hazır duruma getirilmesi karşılığı olarak 25 yıl süre ile hastaneyi işletecek. Başka bir anlatımla, devlet hem bu binanın (hastanenin) kiracısı hem de hizmet satın alıcısı olacak.
Yani kendi binasında kiracı, hizmetinde taşeron Sağlık Bakanlığı’nın “devlet hastanesini” Akfen Holding yönetecek.
- Akfen Holding’e biraz daha yakından bakalım :
Başında Hamdi Akın’ın olduğu Akfen Holding’in özellikle AKP hükümetleri döneminde gösterdiği hızlı gelişme dikkat çekiyor. İhsan Doğramacı’nın sahibi olduğu Bilkent Holding’le ortak kurulan TAV (Tepe-Akfen Ventures) ile çok sayıda havalimanı işletmesini alan Akfen, liman özelleştirmelerinin de değişmez adı oldu. Akfen aynı zamanda, Irak’ın işgaliyle semiren ve ABD ordusuna hizmet için yanıp tutuşan şirketlerin başında geliyor. Akfen’e ait tanıtımlarda okuyana, işbirlikçiliğin ve onursuzluğun bu kadarı da olmaz, dedirten şu ifadeler kullanılıyor:
- “Akfen İnşaat Irak’ta Amerikan Askerlerine hizmet vermekte olup, Kellogg, Brown & Root firması ile yapmış olduğu sözleşmeye dayanarak atık arıtma, çelik konstrüksiyon işleri yapmakta, yemekhane, çamaşırhane işletmekte ve yüksek kalite internet teknolojisi kullanımını sağlamaktadır. Firmamız, Amerikan Ordusunun Askeri Kamplarına tam destek vermek ve büyük ölçekli Hükümet Projelerinde yer almak, deneyimlerini daha geniş bir yelpazede sunmak arzusundadır.“
İşgal güçleri Irak’ta sömürü amacıyla yıkım-yağma-ölüm saçacak, yüzbinlerce insanı katledecek, AKFEN HOLDİNG bu katliama “yeşil dolarlar kazanmak” adına sınırsız destek sağlayacak, hizmet sunmak için yanıp tutuşacak… Biz de Isparta “Şehir Hastanesi’nin ölü soyucusu
Akfen Holding tarafından inşa edilecek olmasını alkışlayacağız öyle mi? Akfen Holding konusunda bu kısa açıklamadan sonra konumuza dönelim ve soralım :
Peki, nedir bu Kamu Özel Ortaklığı? Kamu-Özel Ortaklığı, uluslararası alanda bilinen adıyla PPP (Public Private Partnership), bir finansman modelidir. Devletin sunacağı mal ve hizmetlerin yapım işlerinin bütçe yetersizliği (AS: ??!!) nedeniyle ertelenmesinin veya yapılamamasının önüne geçmek amacıyla kullanılmaktadır.
Kamu Özel Ortaklığı’nın fikir babası emperyalizmin kurnaz mimarlarından biri olan (AS : Nobel ödüllü Prof.) Milton Friedman’dır. Friedman, Emperyalist sistemin tıkandığı, geniş halk yığınlarının sömürüye karşı başkaldırdığı 70’li yıllarda, “kitleler uyanmadan” sömürü çarkının yürütebilmesinin “inceliklerini” ortaya koyduğu modelin adıdır “Kamu Özel Ortaklığı”
Friedman’ın ortaya atıp olgunlaştırdığı bu yok etme projesinin ilk laboratuvarı ise 11 Eylül 1973’te faşist ve kanlı darbe (AS: CIA eliyle!) ile Salvador Allende’yi katleden Şili diktatörlüğü oldu. Friedman, Askeri Diktatör Pinochet’nin danışmanı olarak ilk elden uygulamayı denetledi.
Şili diktatörlüğünde test edilen “Kamu Özel Ortaklığı” projesine, Uluslararası Para Fonu (IMF), Dünya Bankası (DB) ve Avrupa Birliği(AB) uluslararası kaynak desteği sağladılar.
İşte Türkiye’deki Sağlıkta Dönüşüm Programı, “Kamu Özel Ortaklığı” projesi RTE’nin
“8 yıllık rüyası” değil, bir IMF, DB ve AB (AS : dayatma) projesidir.
Bu çıkarsamayı doğrulamak için Türkiye’nin AB’ye verdiği taahhütlerden oluşan, adına neden “Ulusal Program” dendiği belli olmayan belgeden okuyalım :
- “Sağlık Bakanlığının yeniden yapılandırılması, devlet hastanesi, sigorta hastanesi ve kurum hastanesi ayırımının kaldırılarak tüm hastanelerin tek çatı altında toplanması ve hastanelerin idari ve mali yönden özerk bir yapıya kavuşturulmasına yönelik olarak başlatılan çalışmaların tamamlanması amaçlanmaktadır.”(Ulusal Program, 2002)
Şimdi anlaşıldı sanırım bu “Kamu Özel Ortaklığı”nın kimin rüyası olduğu…
Türkiye’de Kamu Özel Ortaklığı 09.03.2013’te yürürlüğe giren (RG :28582) 6428 sayılı “SAĞLIK BAKANLIĞINCA KAMU ÖZEL İŞ BİRLİĞİ MODELİ İLE TESİS YAPTIRILMASI, YENİLENMESİ VE HİZMET ALINMASI İLE BAZI KANUN VE KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMELERDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASI HAKKINDA KANUN” a göre yürütülmektedir.
Ancak “Kamu Özel Ortaklığı” projesini yalnızca bu Yasa ile ele almak bizi yanılgıya götürür. Yasal dayanakları, kuruluş amaçları bakımından “Kamu Özel Ortaklığı” projesi, AB’nin kurnaz mimarlarınca dayatılan, aynı zamanda“bölgeselleşmiş devlet” projesi olan “Kalkınma Ajanslarının” önemli, ayrılmaz ve vazgeçilmez bir parçasıdır.
AB-15’te toplam 65 milyon insan, yoksulluk sınırında AB-25’te bugün yaklaşık 20 milyon işsiz, AB-15’te toplam 37 milyon yardım gereksinimli yoksul, bedensel ve zihinsel engelli, 3 milyon evsiz insan dururken; İspanya’da 20 bin, İtalya’da 78 bin, Almanya’da 7.789, Belçika’da 3.445, Fransa’da ise 1.200 doktor işsizken.. AB’nin kurnaz mimarları niçin, Türk halkının sağlığına “yatırım” (?) yapılması için kredi (AS :kredi = borç!) musluklarını sonuna dek açar?
Türk halkının sağlığı Uluslararası Para Fonu (IMF), Dünya Bankası (DB) ve Avrupa Birliği (AB)’nin hiç umurunda değil. Türkiye’de sağlık ciddi, bakir bir rant kapısıdır.
Türkiye’de bir yıl içinde özel-kamu tüm sağlık kuruluşlarına 2010’da 539 milyon başvuru gerçekleşirken, 2011’de bu sayı 72 milyon artarak 611 milyona çıkmıştır.
2013’te Kamu Hastaneleri Kurumu’na toplamda günlük ayakta başvuran hasta sayısı 766 bin, acil servise gelen sayısının ise 232 bin.
Yalnızca 2011’de hastanelerde yapılan muayene ve reçetelerden alınan katkı payı 3 milyar 512 milyon TL dolayında. Katkı paylarına yapılan %23,6 oranındaki artış sonunda 2012’de vatandaşın cebinden 831 milyon 329 bin TL fazladan para çıkmıştır. Böylece toplanan katkı payı miktarı 4 milyar 344 milyon TL’ye ulaşmıştır.
2014 Ocak-Haziran döneminde sağlık hizmetlerine ulaşma %4,26 zamlandı.
SGK anlaşmalı özel hastanelerde hastadan alınan fark %200’e çıkarıldı. (AS: 2008’de başlangıçta %20 iken 6 yılda 10 katına çıkarıldı!)
Türkiye’de sosyal devletin çökertilmesi ile ortaya çıkan bu tablo, dizginsiz biçimde azami kar hırsıyla dünyanın her yerinde kan döküp, savaş çıkaran emperyalizmin doyumsuz iştahını kabartmaktadır. Demek ki “Isparta Şehir Hastanesi” Isparta ve bölge halkına sağlık hizmeti sunmak amacı ile değil;
Birincil olarak; Bölgemizdeki parasız tüm sağlık hizmetinin tasfiyesi, devlete ait sağlık kurumlarının tümüyle özelleştirilerek sağlık alanının yerli ve yabancı büyük sermaye açısından kârlı bir yatırım alanı durumuna getirilmesi ve böylelikle bütçeden bu kamu hizmetine ayrılan kaynakların da büyük sermayeye farklı biçimlerde aktarılması amaçlı kurulmaktadır.
İkincil olarak, sağlık emekçileri (doktor, hemşire vd.) iş güvencesinden yoksun, sözleşmeli, esnek çalışmaya uyum sağlamış ucuz işgücü haline getirilecektir.
Konuya biraz daha yakından bakalım :
- Akfen Holdinge 198 bin m2 Hazine arazisi (Kapatılan Sümer Halı Fabrikasının arazisi)
25 yıllığına ücretsiz verildi. - Akfen Holding yapacağı hastaneyi donatacak, ancak cerrahi dallardan, morg, restoran işletmesi, hastalara dağıtılan yemekler, hastaneye ulaşım, güvenlik, temizlik, kantin, otel, eczane, radyoloji hizmetleri ve gasilhane vb. hizmetler ihaleyi alan Akfen Holding tarafından verilecektir
- Akfen Holdinge 25 yıl boyunca hem bina kirası hem de bu “kamu hizmetleri”karşılığında hizmet bedeli ödenecek. (Burada kısa bir açıklama yapalım… Akfen Holding 25 yılda sabit yatırımlarının 5,5 – 11,5 kat kadarını devletten “kira” adıyla alacak. Yani Akfen Holding 30 ay içinde veya en geç 60 ay içinde sabit yatırımlarını amorti edecek.) Anlayacağınız devlet 2,5-5 yıllık “kira” bedeliyle aslında bu binaları ve donanımları kendisi yapabilirdi.
(AS: Kira artırımı her yıl ÜFE + TÜFE ortalaması olacak) - Akfen Holding hastanenin etrafında yapacağı taksi durağından kreşe dek tüm ticari alanları da işleterek gelir elde edecek.
- Yetmiyor. Akfen Holding, hizmet ve mal alımları dahil olmak üzere KDV’den, Damga Vergisinden ve harçlardan bağışık tutuluyor.
- Yetiyor mu? Yetmiyor, Akfen Holdingin bu binaları yapmak için aldığı/alacağı uluslararası kredilere devlet tam Hazine güvencesi sağlıyor.
- Yetiyor mu? Yetmiyor. Devlet, “Isparta Şehir Hastanelerinin” %70 doluluk oranıyla çalışacağını, yani “müşteriyi” garanti ediyor. Eğer doluluk %70’in altına düşerse, boş yatak bedelleri Devlet tarafından ödenecek.
- Yetiyor mu? Yetmiyor. Akfen Holding hastanede kullanacağı tıbbi teknoloji, ilaç, vb. hepsini dışarıdan getirecek. Bu işlem Holding için ayrıca bir “rant” sağlayacaktır.
- Yetmiyor. Şehir hastanesi hizmet vermeye başladığında, rakip olmaması için Isparta Devlet Hastanesi ve eski SSK hastaneleri kapatılacak, tüm bina ve arazileri Akfen Holdinge bedelsiz tahsis edilecektir. Akfen Holding bu arazileri büyük bir olasılıkla AVM veya 7 yıldızlı otel yapımı için kullanacaktır.
Peki, bu paralar kimin cebinden çıkacak? Bizim ödediğimiz vergilerden sağlanacak.
Neden dünyanın en pahalı benzinini kullandığımızı sanıyorsunuz?
Daha bitmedi! Şehir hastanesi hizmet vermeye başladığında, Isparta halkının sağlık giderleri 4-5 kat artacak. Neden diye soracağınızı biliyorum. Çünkü: Sistemin gereği olarak Hastane ticarethaneye, hasta ise müşteriye dönüştürülmüştür. Bu durumda daha çok para kazanma hırsıyla hastalara gereğinden çok tetkik ve ameliyat dahil tedavi yöntemleri uygulanacak, hastalar hastanelerde gereğinden çok yatırılacak.
Artık Devlet Koruyucu sağlık hizmetlerine yatırım yapmayacak. Bu nedenle de artık adını unuttuğumuz Salgın hastalıklar (verem, tifo, tifüs, sıtma, çiçek vb.) yeniden hortlayacak.
Öte yandan Şehir hastanesi açıldıktan sonra özel hastaneler ile SGK arasındaki anlaşma iptal edilecek. SGK getirisi çok olmayan klasik kimi dallar dışındaki, muayene ve tedavi giderlerini özel hastanelere ödemeyecek. Örneğin Kalp Damar Cerrahisi, onkoloji, organ nakilleri vs… Böylece ilimizdeki özel hastanelerin birer birer kapılarına kilit vurulacak. Buralarda çalışan sağlık personeli ya işsiz kalacak ya da en düşük ücreti kabul ederek Şehir hastanesinde (iş bulabilirse) çalışacak. Büyük bir olasılıkla bu açıklama 2015 seçimi sonrası yapılacaktır.
İşin en acı yanı bütün bu planlar ülkemiz insanlarının geleceğini daha sağlıklı kılmak için değil, İnsanımızın daha çok hasta olması, ulusötesi sermayenin ve Türkiye’deki taşeronlarının daha çok kazanması için yapılıyor. Halbuki çok basit ve ucuz önlemlerle çok daha sağlıklı bir Türkiye oluşturulabilir. ” Her şey daha iyi ve güya ucuz” diyerek yurttaşlarımız “sağlıkta dönüşüm”, “şehir hastaneleri” hapı ile uyutuluyor. Kaba yalanlarla, gerçekler alçakça çarpıtılarak, soygun ve sömürünüm kanlı dişlisi çevriliyor.
Kamu Özel Ortaklığı adı altında “torunlarımızın bile ödeyemeyeceği” milyarlarca liralık (AS: hatta Dolar!) borçların altına imzalar atılarak sağlığımız uluslararası konsorsiyumlara kurban ediliyor. Daha önce Ispartalıların bir kesimi, hatta kimi sözde Atatürkçüleri tarafından “Kalkınma Ajanslarına karşı çıktı”, “Kent Konseylerine de karşı çıktı” denerek şiddetle eleştirildiğimi, hatta kınandığımı biliyorum. “Isparta Şehir Hastanesine” bu karşı çıkışım da eleştirilecek. Ancak tüm bunlara Özdemir Asaf‘ın özlü bir sözü ile yanıt vereyim.
- “Kaybedeceğini bile bile neden mücadele ediyorsun dedi,
öleceğini bile bile yaşadığını unutmuştu o an… Bozmadım” Mahmut ÖZYÜREK
Ulusal Eğitim Derneği Isparta Şb. Bşk.
05.01.2015 Isparta
====================================
Dostlar,
Saygıdeğer dava insanı, ADD Isparta Şubesi’nin kurucu başkanı, yıllarca ADD’de ölçüsüz bir özveri ile hizmet eden Mahmut Özyürek dostumuzdan epey uzun ve kapsamlı bir yazı sunduk. Kendisi emekli Tarih öğretmenidir ancak bu çok teknik konuyu emek vererek işlemiştir.
Metindeki ufak – tefek maddi hataları –sayın yazarın hoşgörüsüyle– ayraç içine alıp düzelttik.
Bu sitede daha önce de ŞEHİR HASTANELERİ adıyla katmerli uluslararası soygun anlatıldı :
– Şehir Hastaneleri’nde Skandal İtiraf
– SAĞLIKTA KAMU-ÖZEL ORTAKLIĞI VE ŞEHİR HASTANELERİ
– Şehir Hastaneleri İçin “Yargı Engelini Aşma Yasası” Çıkarılıyor
Yoruma gerek yok, bu konuyu düzenleyen yasa Yüce TBMM’den çıkarıldı :
- “SAĞLIK BAKANLIĞINCA KAMU ÖZEL İŞ BİRLİĞİ MODELİ İLE TESİS YAPTIRILMASI, YENİLENMESİ VE HİZMET ALINMASI İLE BAZI KANUN VE KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMELERDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASI HAKKINDA KANUN” (09.03.2013’te yürürlüğe giren 6428 sayılı yasa, RG :28582)..
Böylesi bir soygun ve talan insanlık tarihinde görülmemiş olsa gerektir..
Küresel Emperyalizm 21. yy’da Nirvana’ya ulaştı ölçüsüz ve kanlı sömürü yöntemlerinde!
Postmodern, hayalötesi soygunda o ülke içinde kraldan çok kralcı yandaş – taşeron çook bol!
Bu alçakça soygun yöntemlerini yaygın kitlelere anlatmanın etkin bir yolu bulunmalı mutlaka. Bu işler ayrıca merkezi yönetim bütçesi dışında ve 5018 sayılı yasa ile Sayıştay denetimi yok!! Tam hukuksuzluk, tam keyfilik, tam de-regülasyon ve tam ahlaksızlık!
Yandaşlarrın çocukları ve torunları da bu peş keşi çeken siyasetçilerin olduğu gibi servete boğulurken; halk yığınlarının çocukları hatta torunlarının gelecek onyıllardaki olası gelirlerine
bile el konup çalınarak yapılıyor talan! Yoksullaştırma gelecek kuşaklara zoraki yükleniyor!
Bunu durdurmanın çaresi nedir??
“İSYAN’dır” = Meşru direnme hakkını kullanmadır.. dersek suç mu işlemiş oluruz?
TCK’dan çoook suçlar çıkarılır mı zoraki biçimsel yorumlarla ?
Peki bu kalleşçe kitlesel küresel soygun hangi yasaya uygun ya da hangi insanlık yasalarına aykırı??
Vicdan, ahlak, etik, moral, töre, eşitlik, hakkaniyet, erdem, evrensel insan hakları masalı, adalet…. bunun neresinde, neresinde??
TBMM’de bu yasaya oy verenler işin vahim içyüzünü anladı mı, suça ortak mı yoksa
gafilce el mi kaldırdı?? Hangisi, hangisi ?? Ve bu 2 seçenekten biri için mi oradalar??
Sevgi, saygı ve isyan ile.
15 Ocak 2017, Ankara
Prof. Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı AbD – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net profsaltik@gmail.com