Etiket arşivi: iş cinayeti

Yerin altında can veren 301 emekçi unutulmadı

ŞÜKRÜ KARAMAN
GAZETECİ

14 Mayıs 2022 Cumhuriyet

Ocakta çıkan yangından ötürü 301 madencinin yaşamını yitirdiği Soma faciasının üzerinden 8 yıl geçti.

13 Mayıs 2014 tarihinde meydana gelen ve Türkiye Cumhuriyeti’nin en büyük maden kazası olarak arşivde yerini alan iş cinayetinde yaşamlarını yitiren gariban emekçileri her yıl saygı ile anıyor Türkiye.

Saatlerce göçük altında kurtulmayı bekleyen işçilerin cansız bedenleri çıkarıldığında gözyaşları sel olmuş, ailelerin feryatları göğü delmişti. Türkiye acılı ailelerle birlikte ağlamıştı yerin yüzlerce metre altında, “Bir avuç kömür için” yaşamlarını yitiren emekçilere.

Yaptıkları zor ve kutsal görev kadar yüce gönüllüydü o madenciler. Göçükten sağ çıkarılan işçilerden birinin sedye kirlenmesin diye “Çizmelerimi çıkarayım mı?” sözleri hâlâ belleklerdeki yerini koruyor. Böylesine alçakgönüllü emekçilerdi onlar.

ACILAR KATLANDI

O acı, kahredici görüntüler göz önüne geldiğinde, anımsandığında yürekler yeniden dağlanıyor. İş cinayetinin üzerinden sekiz yıl geçmesine karşın, ailelerin ilk günden beri dile getirdiği adalet feryatları hâlâ sürüyor.

Ocakta yeterli önlemleri almayarak kazaya davetiye çıkaran firma sahibi ve yöneticilerin sorumsuzluklarının bedelini ödemeden cezaevinden tahliye olmaları yıllardır adalet arayan madenci ailelerinin acısını daha da katladı.

Emekçilerin ailelerine verilen sözler orada kaldı, büyük çoğunluğu yerine getirilmedi, acıları ile baş başa kaldılar. Babası ekmek parası uğrunda öldüğünde çocuk olanlar bugün birer delikanlı ve genç kız olarak yaslı şekilde öğrenimlerini sürdürüyor.

KÖTÜ BİRİNCİLİK

Dünyanın en zor mesleğidir maden ve kömür işçiliği. Yerin yüzlerce metre altından kömür çıkarmak için girdikleri ocaklarda her an ölüm ile burun burunadır eli yüzü kömür karası ile kaplanmış maden emekçileri.

Orhan Veli’nin ,

  • “Alnımdaki yüz karası değil kömür karası.
    Böyle kazanılır ekmek parası”

diye tanımladığı maden işçiliği, kömür işçiliği en zor, zor olduğu kadar saygı duyulması gereken mesleklerin başında gelir. Ocaktaki grizu patlamasından ya da yangından göçük altında kalarak yaşamlarını yitirmeleri veya sakat (engelli) kalmaları maden işçilerinin yazgısıdır adeta.

Onlar bu yazgıyı, umarsızlıktan, işsizlikten bilerek, kabullenerek inerler yerin yüzlerce metre altındaki ocaklara, her an göçük altında kalma kaygısı ile ekmek uğruna sallarlar kazmayı. Ölüm riski çok fazla olsa da başka şansları, seçenekleri yoktur onların kömür işçiliğinden gayrı. Tek amaçları asgari ücret veya biraz üzerindeki maaşla ailesini geçindirebilmek, muhannete muhtaç olmadan yaşamlarını sürdürebilmek, çocuklarının geleceğini garanti (güvence) altına almaktır.

Beklenmedik bir göçük, yangın veya grizu patlaması yaşamlarını sonlandırır, geride gözü yaşlı eş, ana, baba ve çocuk bırakarak göçerler bu fani dünyadan. Birlikte çalıştığı arkadaşının cenazesini ocaktan ağlayarak çıkarırlar, dönerler ocağa yine sallarlar kazmayı. Bir avuç kömür için, bir ömür verirler.

KÂĞITTA KALMAMALI

  • Türkiye  günde beş emekçinin yaşamını yitirdiği iş kazalarında Avrupa’da birinci, dünyada üçüncü sırada.

Övünülmeyecek Avrupa şampiyonluğu hiç yakışmıyor ülkemize. Kötü birincilikten kurtulmak için kaçak ocakların ve işyerlerinin daha fazla denetimine, önlem almalarına, sıkı kurallara ve emekçi eğitimine gereksinim var.

İş cinayetlerine daha fazla kurban vermemek için Soma faciasının ardından 2014 yılında imzalanan 176 sayılı  “Madenlerde Güvenlik ve Sağlık Sözleşmesi” ile taraf olduğumuz iş güvenliğine ilişkin 155, 187 sayılı ILO sözleşmeleri ve ilgili yasalar ödünsüz uygulanmalı, kâğıt üzerinde kalmamalı.

Yine patlama, yine iş cinayeti, yine katliam; Sakarya Hendek’te havai fişek fabrikasında büyük patlama

Yine patlama, yine iş cinayeti, yine katliam; Sakarya Hendek’te havai fişek fabrikasında büyük patlama

Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konseyi ve TTB İşçi Sağlığı İşyeri Hekimliği Kolu, Sakarya Hendek’teki Coşkunlar Havai Fişek Fabrikası’nda 3 Temmuz günü meydana gelen patlamayla ilgili açıklama yaptı.

Açıklamada, patlamanın fabrikada son 11 yılda meydana gelen 7. kaza olduğuna dikkat çekilerek, Hükümetin bu patlamalardan sonra fabrikada yapılması gereken denetlemelerin yapılıp yapılmadığını kamuoyuna açıklaması gerektiği belirtildi. Açıklamada ayrıca, işletmenin işçi sağlığı ve güvenliği ile ilgili bilgilerinin de kamuoyu ile paylaşılması istendi. Açıklamanın tam metni şöyle (05.07.2020) :
https://www.ttb.org.tr/haber_goster.php?Guid=fef9b464-beac-11ea-9489-8d3047d5562f

Yine Patlama, Yine İş Cinayeti, Yine Katliam;
Sakarya Hendek’te Havai Fişek Fabrikasında Büyük Patlama

Sakarya Hendek’te bulunan havai fişek fabrikasında 3 Temmuz 2020 tarihinde gerçekleşen patlamada bu gün itibarıyla 7 işçi yaşamını yitirmiş, 118 işçi de yaralanmıştır. Yaşamını yitiren işçilerin yakınlarına başsağlığı, yaralanan işçilere de acil şifalar diliyoruz.

Bu patlama; MÜSİAD Sakarya Şube Başkanı Yaşar Coşkun’un sahibi olduğu Coşkunlar Havai Fişek Fabrikası’nda son 11 yılda kayıtlara geçen 7. kazadır. Toplamda 7 işçinin yaşamını yitirdiği, 59 işçinin yaralandığı 6 kazadan ders alınmamış, yedincisi göstere göstere gelmiştir. Aynı zamanda patlama sonucu çevreye yayılan zehirli gazlar, çevreyi de kirleterek, büyük bir toplum sağlığı sorunu oluşturmaktadır. Bu patlama da Soma, Ermenek, Kozlu gibi ‘geliyorum’ diyen iş cinayetidir. İşçileri koruyamayan 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası çıktığından bu yana, artık iş cinayetleri toplu katliamlara dönüşmüştür. Bu yasaya bağlı çıkartılan yönetmeliklerin uygulanıp uygulanmadığı bile denetlenmemektedir.

Süreç şeffaf olarak yürütülmelidir

Onbir yılda yaşanan 7 kaza hepimizi endişelendirmektedir. Hükümet bu endişeleri gidermeli, bu işletmede son 6 patlama sonrası yapılması gereken denetlemeleri kamuoyuna açıklamalıdır. Bu kapsamda;

  • Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı ile Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın son 6 patlama sonrası yaptığı denetim raporları,
  • İşletmede olması gereken “Büyük Endüstriyel Kazaların Önlenmesine İlişkin Belgeler”,
  • İşletmenin “Büyük Kaza Senaryoları”,
  • İşletmenin “Acil Durum Planları”,
  • İşletmenin “Risk Değerlendirme Dokümanları”

kamuoyu ile paylaşılmalıdır.

Ayrıca önceki patlamalar sonucunda işletmeye verilen cezalar ve uyarılar kamuoyu ile paylaşılmalıdır. Önemli bir soru da önceki kazalar sonucunda üretime başlama izinleri kimlerin onayı ile verilmiştir. Tüm bu sorular ivedilikle yanıtlanmalıdır.

6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası çıkarıldıktan sonra iş cinayetleri artarak sümektedir. Bu yasanın, işçilerin sağlığı ve güvenliği öncelenerek çıkartılmadığı ortaya çıkmıştır. Bu yasa sermayenin çıkarları ve güvenliği öncelenerek çıkartılmıştır. İşletmelerin, TTB, TMMOB gibi meslek örgütlerinin ve sendikaların denetlemesine olanak tanınmamıştır. İktidarın bugüne kadar gelen politikasıyla işçi, toplum ve çevre sağlığını tehdit eden kazaların azalması mümkün değildir.

İşletmenin işçi sağlığı ve güvenliği ile ilgili bilgileri kamuoyu ile paylaşılmalıdır

Bu nedenle;

  • Bu işletmede, işyeri hekimi ve iş güvenliği uzmanı var mıdır?  Ne tür çalışmalar yapmışlardır?
  • İşçilerin sağlık gözetimleri yapılmakta mıdır?
  • Çalışan işçilerin hangi risklerle karşı karşıya olduğu tespit edilip işçiler eğitilip, uyarılmışlar mıdır?
  • Daha önceki kazalardan dolayı nasıl sağlık ve güvenlik tedbirleri alınmıştır?
  • Havai fişek üretminde kullanılan kimyasal maddelerin yaratacağı tehlikeler değerlendirilmiş midir?
  • Üretilen malzemelerin depolanması için nasıl bir planlama yapılmıştır?
  • Üretilen malzemenin depolandığı yerler için, kazaların önlenebilmesi açısından, ne tür tedbirler planlanmıştır?

Hükümet, bu konularda kamuoyunu aydınlatmalı, Türk Tabipleri Birliği’nin ve Türk Mimar ve Mühendis Odaları Birliği’nin bu işletmeye girerek bu konudaki çalışmaları denetlemesine izin vermelidir.

Yasalar Coşkunlar Havai Fişek Fabrikası işvereninin, bu katliamda birinci dereceden sorumlu olduğunu belirtmesine rağmen, bu katliamda başka sorumlular bulunup yargılanacağı kaygılarını da birlikte getirmektedir. Şimdiden fabrika patronu dururken, fabrika sorumlu müdürü ve 2 ustabaşının gözaltına alınması bu kaygıları artırmaktadır.

Yaşamını yitiren işçilerin ailelerine yeniden başsağlığı, yaralanan işçilere de acil şifalar dilerken, TTB olarak bu katliamın sorumlularının yargılanmasını talep ediyor ve sürecin takipçisi olacağımızı kamuoyu ile paylaşıyoruz.

TTB Merkez Konseyi
TTB İşçi Sağlığı İşyeri Hekimliği Kolu

İSİG Meclisi : Cumhurbaşkanı Adaylarına Çağrımız

Cumhurbaşkanı Adaylarına Çağrımızdır…
– İSİG Meclisi

Cumhurbaşkanı Adaylarına Çağrımızdır…

İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi; 2011 yılından bugüne farklı sektörlerden, işkollarından, mesleklerden işçilerin (sanayi/hizmet/tarım, metal işçisi, mevsimlik tarım işçisi, banka işçisi, sağlık işçisi, doktor, mühendis, akademisyen, iş güvenliği uzmanı vb.) ve işçi ailelerinin yaşam verdiği bir ağ örgütlenmesidir. Devletten, sermayeden ve siyasal partilerden bağımsızdır. Sağlıklı ve güvenli bir yaşam, çalışma koşulları için mücadele eder. 
İSİG Meclisi; bütün iş kazaları ve meslek hastalıklarının önlenebilir olduğunun bilinciyle, yaşanan işçi ölümlerini ‘iş kazası’ değil ‘iş cinayeti’ olarak tanımlar. Bu noktada işçilerin sağlığının her türlü ekonomik çıkardan, büyümeden önce geldiğini savunur. İşçi sınıfı ve toplumda aylık olarak hazırladığı ‘iş cinayetleri raporu’ başta olmak üzere panel, işçi direnişlerine destek ve hazırladığı diğer raporlarla tanınan bir kurumdur. Yine birçok sendika ve meslek örgütlenmesi tarafından desteklenmektedir.
 
24 Haziran 2018 seçimleri işçi sağlığı ve iş güvenliği mücadelesi açısından da kritik bir öneme sahiptir. Bu noktada aşağıda mücadelemizin temel istemlerini paylaşıyoruz:
 
1- OHAL koşullarının devam etmesi için somut bir gerekçe yoktur. Aksine OHAL/KHK uygulaması işçi haklarına karşıt bir durumdur. Son iki yıl içinde işçi sağlığı alanına da bu durum yansımış ve işçi ölümleri %10 artış göstermiştir. OHAL kaldırılmalıdır
 
2- Ölen işçilerin %98’i sendika üyesi değildir. Yani sendikasız çalışmak ölüm demektir. İş cinayetlerinin önlenmesi, sağlıklı ve güvenli çalışmanın ön koşulu işçi katılımıdır. İşçiler ancak sendikalaşarak bunu sağlayabilir. Ülkemizde sendikaya üye olan işçiler işten atılıyor, sermaye işyerlerinde sendika istemiyor ya da istediği sendikayı getiriyor. Devlet daha ileri giderek sendikaların yapacağı basın açıklamalarını, toplantıları ve grevleri yani toplu pazarlık hakkını yasaklıyor. Bu noktada işyeri İSİG kurulları, çalışan temsilciliği ve genel olarak sendikal örgütlenme üzerindeki baskılar sona erdirilmelidir. Grev yasaklarına son verilmelidir
 
3- İşyerlerinde işçilere keyfi bir biçimde iş tanımı dışında işler yaptırılıyor. Çalışma saatleri günde 10-12 saate ulaşıyor. Mesai ücretleri, izin hakları vb. verilmiyor. Özellikle taşeron işçileri bu koşullarda çalışırken şimdi taşerona rahmet okutacak kiralık işçilik gibi kölelik uygulamaları getiriliyor. Özelde veya kamuda tüm taşeronlaştırma ve kiralık işçilik uygulamalarına son verilmelidir…
 
4- İş cinayetlerinin sorumlusu işverenler, bürokratlar ve siyasiler yargılanmıyor. Yargılananlar ise çoğunlukla günah keçisi haline getirilen iş güvenliği uzmanlarıdır. Yine mahkemeler iş cinayetlerini cezalandırmıyor, failleri ’24 taksitli para cezası vererek serbest bırakıyor’. İş cinayetlerinin sorumlusu işverenler, bürokratlar ve siyasiler yargılanmalıdır…
 
5- ILO ve WHO verilerine göre 1 ‘iş kazası sonucu ölüm’ karşılığında yaklaşık 6 ‘meslek hastalığı sonucu ölüm’ olmaktadır. Ancak SGK verilerine göre her yıl ortalama 500 dolayında işçi meslek hastalığına yakalanmakta ve neredeyse hiçbir işçi de ölmemektedir. Meslek hastalıklarının gizlenmesinden vazgeçilmeli ve bu noktada sağlık örgütlerimizin yürütücülüğünde saptayan / önleyen bir yaklaşım yaşama geçirilmelidir…
6- Çalışma yaşamının denetiminde görev yapan iş müfettişlerinin siyasal iktidara olan bağımlılığının önüne geçilerek, ‘İş Teftiş Kurulu’nun yönetiminde emek örgütlerinin ağırlığı olacak şekilde sosyal taraflardan oluşan bağımsız bir üst kurul haline gelmesi sağlanmalıdır…
7- Emeğin korunmasının temellerinden ikisini iş güvencesi ve insanca yaşayacak bir ücret oluşturur. Asgari ücret yükseltilmeli, işten atmalara son verilmeli ve işsizlik önlenmelidir…
 
8- İşçilerin sağlıklı yaşamak ve can güvenliklerini sağlamak için ulaşım, barınma ve beslenme hakları vazgeçilmezdir. İşçi servisleri uygun araçlardan oluşmalı, işçilere kalacak lojman sağlanmalı ve gıda zehirlenmelerini önlenmelidir. Yine toplu taşıma, konut ve gıda fiyatları konusunda adımlar atılmalıdır… 
 
9- Her yıl 60-70 çocuk çalışırken yaşamını yitirmektedir. 2018 yılı ‘çocuk işçilikle mücadele yılı’ ilan edilmesine karşın şu ana kadar (AS: ilk 5 ay) 27 çocuk işçi can vermiştir. Bu noktada özellikle sanayinin ucuz emek gücü ihtiyacını karşılayan 4+4+4 eğitim sistemine son verilmeli ve çocuk işçilik yasaklanmalıdır
 
10- Ülkemizde küçük yaşlarda çalışma yaşamı başlamakta ve neredeyse ömür boyu sürmektedir. Emekçilerin belli bir çalışma yılından sonra emekli olma hakları vardır ve bu da çalıştıkları mesleğe ve cinsiyetlerine göre belirlenmelidir. Emekliliğin yaşa takılmasına ve kademeli olarak 65 yaş olarak belirlenmesine yani mezarda emekliliğe son verilmelidir…
 
11- Kadın emeği; tarımda, sanayide, hizmet sektöründe ve evde görünmez hale getirildi. Oysa her yıl 120-130 kadın çalışırken yaşamını yitiriyor. Kadını temel alan bir işçi sağlığı anlayışı tanımlanmalıdır…
 
12- Ülkemizde milyonlarca mülteci/göçmen işçi bulunmaktadır. Temel düzenlemelerden yoksun bırakılan mülteci/göçmen işçilerin çalışma, sağlık, barınma, ücret vb. güvenceleri sağlanmalıdır. Türkiyeli işçilerle mülteci/göçmen işçileri karşı karşıya getiren ücret ve çalışma politikalarından vazgeçilmelidir. Yine bu noktada bölge ülkelerini savaşın içine sürükleyen politikalardan uzak durulmalıdır… (06 Haziran 2018)
İletişim
İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi
http://www.guvenlicalisma.org/index.phpoption=com_content&view=article&id=19511:cumhurbaskani-adaylarina-cagrimizdir-isig-meclisi&catid=152:haberler 

Dostlar,

Saptamaların, istemlerin ve çözüm önerilerinin eksiği çok, fazlası – yanlışı yok değil mi!

Biz de aynen katılarak paylaşıyoruz bu metni..

Sevgi ve saygı ile. 13 Haziran 2018, Datça

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net        profsaltik@gmail.com

 

TOBB Başkanı : Davalarda haksız çıkıyorduk…

[Haber görseli]

TOBB başkanı ‘engel kaldırmış’:
Davalarda haksız çıkıyorduk…

(AS: Bizim kapsamlı katkımız yazının altındadır..)

Beşinci kez Türkiye Odalar Borsalar Birliği (TOBB) başkanı seçilen Rifat Hisarcıklıoğlu
“İş ve yatırım ortamı önündeki engelleri tespit edip hükümetimizle birlikte kaldırdık.” dedi.

2001’den bu yana TOBB Başkanlığını sürdüren Hisarcıklıoğlu, TOBB 74’üncü Genel Kurul konuşmasında istihdam maliyetlerinin düşürülmesini ve

  • iş sağlığı ve güvenliği mevzuatının işveren lehine değiştirilmesini sağladıklarından

söz ederek;

“Büyük sıkıntı yaşadığımız bir başka alan, yargı sistemiydi. Özellikle iş mahkemelerindeki davalarda işveren %99 haksız çıkıyordu. Bunu değiştirmek üzere, zorunlu arabuluculuk sisteminin uygulamaya alınmasını sağladık. Aylar, hatta yıllar süren davalar, artık günler-haftalar içinde çözülüyor. Bu vesileyle, bizlere her zaman destek olan sayın cumhurbaşkanımıza, başbakanımıza, bakanlarımıza ve Meclis’imize, bizimle birlikte çalışan, emek veren bürokratlarımıza, camiamız adına teşekkür ediyorum.” dedi.

‘Zorlaştırmayın, kolaylaştırın’

TOBB başkanı şöyle konuştu: “Kültürümüzde güzel bir söz var: ‘Zorlaştırmayın, kolaylaştırın.’
Biz de iş ve yatırım ortamı önündeki engelleri tespit edip, hükümetimizle birlikte kaldırdık.

  • En çok şikâyet ettiğimiz konu olan, istihdam maliyetlerinin düşürülmesini sağladık.
  • İş sağlığı ve güvenliği mevzuatı, KOBİ’lerimize büyük yükler getiriyordu, bunları kaldırttık.

Mesleki yeterlilik konusunda da hemen inisiyatif aldık. 81 ilde üyelerimize tehlikeli mesleklerde sınav ve belgelendirme hizmeti verdik.”

Arabuluculuk koşulu

‘Dava şartı olarak arabuluculuk’ kurumunu da ilk kez uygulamaya koyan kanuna göre, düzenlemede yer alan uyuşmazlıklarda dava açmadan önce arabulucuya başvurulması zorunlu kılınıyor. Bu kapsamda yasaya veya bireysel ya da toplu iş sözleşmesine dayanan işçi, işveren alacağı, tazminatı ve işe iade istemiyle açılan davalarda, arabulucuya başvurulması dava koşulu olarak aranacak. Arabulucuya başvurma zorunluluğu için alacak veya tazminat isteminin iş ilişkisinden kaynaklanması gerekecek.

İşçi kıdem, ihbar gibi tazminat ve fazla mesai, yıllık izin gibi ücret; işveren de alacak ve tazminat kalemleri için dava açmadan önce arabulucuya başvuracak.
http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/turkiye/977131/TOBB_baskani__engel_kaldirmis___Davalarda_haksiz_cikiyorduk….html 17.5.18 -17.5.18, Cumhuriyet

================================================
Dostlar,

YEREL – KÜRESEL SERMAYENİN EMEK DÜŞMANLIĞI AYNI İLKELLİĞİYLE SÜRDÜRÜLEBİLİR Mİ??

Bu bağlamda yazılıp söylenecek öyle çok şey var ki..
6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası, ülkemizde öteden beri tartışılan İŞ KAZALARI – MESLEK HASTALIKLARI sorununa çözüm için adeta tepkisel olarak çıkarıldı. 30 Haziran 2012’de aşamalı olarak yürürlüğe kondu. Tüm çalışanlara düzenli iş sağlığı – güvenliği eğitimleri başlatıldı….

Sanayiden ya da değil tüm işyerlerinde ilke olarak İŞ SAĞLIĞI GÜVENLİĞİ / ÇALIŞAN SAĞLIĞI BİRİMLERİ oluşturulması hedeflendi. Kamu işyerleri de içinde olmak üzere. Ne var ki bu hüküm 3 kez ertelendi ve 2020 yılına ötelendi. Kurallar epey gevşetildi işveren yararına.. Dolayısıyla İş Sağlığı Güvenliği göstergelerimiz perişan!

Meslek hastalıklarına tanı konamıyor.. Örtük – saklanan salgın sürüyor.. En son 2016 verisiyle 597 meslek hastalığı tanısı elde. Oysa 29 milyonu bulan resmi istihdam için, uluslararası yazına (literatüre) göre yıllık en az binde 4 insidens (yeni tanı) hızı ile 116 bin meslek hastalığı tanısı konması bekleniyor!

İkinci temel gösterge İŞ KAZALARI.. Çalışma ve SG Bakanlığı ile gönüllü kuruluş İş Sağlığı – Güvenliği Meclisi (www.guvenlicalisma.org) farklı rakamlar veriyor. Doğallıkla anlaşılabileceği gibi Bakanlık hep “çok eksik” saptama yapıyor!? Adı geçen Meclis’in 2017 sonu verisi 2006 İŞ CİNAYETİ’dir! AKP’li 15,5 yılda 21 022 iş cinayeti!

  • Emekçiler, ağır “bildik” sömürüye ek olarak, devr-i post-modernitede (KüreselleşTİRme = Yeni emperyalizm çağında) sermayeye KAN ve CAN VERGİSİ ödemektedir! Çıplak gerçek bu-dur!

TOBB başkanı, “sermaye sınıfı” temsilcisi olarak “işini yapmakta“. Yüzünde gülücükler esiyor..
Ne var ki, emek örgütleri ülkemizde bölük – pörçüktür. Kayıt dışı istihdam en iyimser 1/3 düzeyinde iken, kayıt içi çalışanların yaklaşık %12’si sendikalıdır. TÜRK-İŞ, DİSK‘e ek olarak AKP döneminde HAK-İŞ‘in hormonlu olarak büyütüldüğü bildirilmektedir.. Gene de bu %12’nin yaklaşık yarısı toplu sözleşme yetkisi olan sendika üyeleridir. Bir başka anlatımla, 21. yy.’ın şafağında Türkiye’de emekçilerin (salt 4857 sayılı İş Yasası kapsamında olanlar!) %94-95’i emeklerinin karşılığını işverenle toplu pazarlığa, greve konu edinme olanağından yoksundur. Oysa işveren yüksek oranda ve monoblok, kaya gibi örgütlüdür; TİSK! Ayrıca, bay Hisarcıklıoğlu’nun 17 yıldır başkan olarak kazık çaktığı TOBB…

Türkiye işvereni, küresel sermaye ve taşeron siyasal iktidarlar elbirliği (ittifakı) ile yabanıl (vahşi) ve hızlı özelleştirmelerle ülkemizde geldiği yer, sağladığı “başarı” (!) ile övünebilir!

  • Çalışanların kan ve can vergisi ile EN ÇOK (MAKSİMUM) KÂR ve
    SERMAYE BİRİKİMİ’ne devam öyle mi?!

Sürdürülebilir mi? Hiç sanmıyoruz.. Maksimum kâr, yerini yeni bir uzlaşma ile “makul (reasonable) kâr” a bırakmak zorundadır.. 1760’lardan bu yana (1. Sanayi Devrimi) benzer birçok kırılma, dönüşüm örnekleri belleklerde ve tarihte kayıtlıdır.

İktidar ise iş cinayetlerini “.. bu işin fıtratında var..” diyerek en ilkel biçimde kabul ettirme, hatta meşrulaştırma çabasındadır. Başlıbaşına bu ilkel tutum, ülkemizdeki emekçi cinayetlerinin temel nedenidir! Oysa UN-ILO (Birleşmiş Milletler Uluslararası Çalışma Örgütü) verilerine göre

  • Meslek hastalıkları %100, iş kazaları ise en az %98 önlenebilir niteliktedir. 

Üstelik üretim maliyetlerinin %5’ini aşmayan harcamayla.
Üstelik, iş sağlığı – güvenliği giderlerinin işverence vergiden düşülmesi olanaklıyken..

Gerçekte ise işveren, söz konusu %5 maliyeti bütünüyle topluma yansıtmakta; ulusal kaynaklar verimsiz ve insancıl olmayan biçimde israf edilmektedir.

İş mahkemelerinin kuruluş, görev, yetki ve yargılama usulünü düzenleyen 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu 25.10.2017 günlü ve 30221 sayılı Resmi Gazetede yayımlanmıştır. 01 Ocak 2018’de yürürlüğe giren İş Mahkemeleri Yasasının 3. maddesi ile yasaya veya bireysel ya da toplu iş sözleşmesine dayanan işçi, işveren alacağı, tazminatı ve işe iade istemiyle açılan davalarda, arabulucuya başvurulması dava koşulu olarak aranacaktır.

Öte yandan, ZORUNLU ARABULUCULUK dayatması Anayasaya açıkça aykırıdır!

İş uyuşmazlıklarında dava şartı olarak arabuluculuk, Anayasa’nın 2., 36. ve 49. maddelerine aykırıdır.

Hak arama hürriyeti
Madde 36 – Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.
.
Hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamaz.

TOBB’un uzatmalı başkanı açıkça itiraf ediyor; iş davaları mahkemelerde %99 aleyhimize çıkıyor ve uzuyordu ama zorunlu arabuluculukla hem lehimize biti(rili)yor hem de tez elden sonuçlanıyor. 1 taşla 2 kuş vurmuş oluyor TOBB üyesi işverenler. Mahkemelerde yargıçları pek etkileyemediklerinden, arabulucuyu yönlendirmek daha kolaylarına geliyor. Olan emekçiye oluyor. Anayasal hakkı olan mahkemeler önünde hak arama özgürlüğü dolaylı olarak gasp edilmiş oluyor. TOBB başkanı, emekçilerden esirgenen – çalınan bu anayasal hak için iktidara teşekkür etmekte. Bizim yurdumuzun emekçisi iktidarın kendinden yana değil, sermayeden yana tutumlarını görebiliyor mu acaba?

Öte yandan, görülecek iş davalarında zorunlu arabuluculuk düzenlemesinin bir biçimde Anayasa Mahkemesi önüne götürülmesi yerinde olacaktır.. (götürülüp – götürülmediğini, sonucu bilmiyoruz??)

Ne yazık ki sermaye, günümüzde küresel ortaklıklarıyla dünden çok daha azgındır.
Siyasal iktidarları ciddi biçimde çıkarları doğrultusunda yönlendirmektedir.
Ancak 21. yy. insanını “dün” olduğu gibi sürgit ve vahşetle sömürmek artık olanaksızdır.

Sevgi ve saygı ile. 17 Mayıs 2018, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

SOMA KIRIMI İÇİN TÜMÖD BASIN AÇIKLAMASI

TUMOD_LOGOSU

 

SOMA KIRIMI İÇİN
TÜMÖD BASIN AÇIKLAMASI 

 

 
Dostlar,

Bizim de üyesi olduğumuz TÜMÖD (Tüm Öğretim Elemanları Derneği),
13 Mayıs 2014 günü yaşanan Soma yeraltı maden faciası ve kurban sayısı
300’e erişen iş cinayeti için aşağıdaki basın açıklamasını yaptı..

Paylaşalım…

Sevgi ve saygı ile.
17 Mayıs 2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

==============================================

TÜMÖD BASIN AÇIKLAMASI

16 Mayıs 2014  

13 Mayıs 2014’te Manisa’nın Soma ilçesi Eynez bölgesi yer altı kömür ocağında büyük ihmaller sonucunda meydana gelen maden kazası,
aslında kelimenin tam anlamıyla cinayettir.

İşçi sağlığı ve güvenliğinin tümüyle bir maliyet ögesi olarak görüldüğü ve
yüksek oranda kar elde etmek için, en acımasız üretim süreçlerinde çalışmak zorunda bırakılan maden emekçileri, başından beri ölüme terk edilmişlerdir.
Bu koşullar altında yaşamaları tesadüflere kalmıştır.

Ülke olarak acımız çok büyüktür.
Bu cinayet gibi kazada yaşamlarını yitirenleri saygıyla anıyor;
ailelerine, yakınlarına ve ülkemize başsağlığı diliyoruz.
Yaralı olarak kurtulan emekçilerimize acil şifalar diliyoruz.

Bu maden kazası göstermiştir ki; neoliberal politikalar ülkemiz için her alanda karabasandır. 1980’den sonra uygulamaya konan özelleştirme, taşeronlaşma, rodövans gibi neoliberal politikalar ve uygulamalar kamuyu bitirmiş ve
her alanda bugünkü sıkıntılı ve karanlık duruma getirmiştir.

Ancak her türlü sıkıntıyı aşacak yolumuz, büyük önderimiz Atatürk’ün ilkelerinde bulunmaktadır.

  • Yüreğimiz kömür karası; yolumuz Atatürk’ün aydınlık yoludur.

Prof. Dr. Recep AKDUR
TÜMÖD Genel Başkanı