Etiket arşivi: Halil Çivi

KÜRESELLEŞME VE NEO-LİBERALİZM NEDİR?

Prof. Dr. Halil Çivi / İMZA...Prof. Dr. Halil Çivi
İnönü Üniv. İİBF Eski Dekanı

KÜRESELLEŞME VE NEO-LİBERALİZM NEDİR?

  • Tüm dünyada ve her ülkede, bir avuç kadar kapitalist zenginin tokluktan; yine çoğu ülkelerde ve özellikle de yeterince gelişmemiş devletlerde milyonlarca insanın  yokluktan can verdiği “Yeni Dünya Düzeni” ve “post modern siyaset” in adıdır.

Dünyayı tek bir pazar haline getirip olabildiğince sömürme projesidir.

Altta kalanın canı çıksın düzeni demektir.

Dünyanın her ülkesinde ve her köşesinde sermaye sınıfının borusunun öttüğü düzendir.

Bu yeni dünya düzeninin bir türevi de siyasal dincilik ya da siyasal İslamcılıktır.

Halkın, geniş kitlelerin yararına değil; hukuka, ekonomiye, siyasete, adalete ve dinsel ahlaka iktidarda olanların çıkarlarına uygun yapay, çarpıtılmış yorumlar getirmek, gerçekleri ters-yüz etmek, geniş toplumsal yığınları sadaka kültürüne razı edip sefalet içinde yaşatma düzeni demektir.

Siyasal dincilikte din etkeni; genel ahlakın, toplumsal adaletin ve toplumsal barışın aracı olmaktan uzaklaşır.

Sadece din baronlarının, kimi dinci ulemanın ve iktidarı elinde tutanların kendi bireysel maddi çıkarları ya da iktidarda kalabilmek için toplumu dinsel, duygusal disiplin ve baskı altında tutabilmenin aracına dönüşür.

Siyasal dincilikte ilahi kaynaklı dinsel değerler erozyona uğrar, aşınır, dünyevileşip siyasal bir ideolojiye dönüşür.

Bizzat dinin ve dinsel ahlakın içi boşaltılır.

Sonuç olarak                                              :

  • En büyük zarar bizzat dine, dinin ilahi özüne verilmiş olur.

(A. Saltık : Zaten “siyasal islam”, emperyalizmin islamı boyunduruğuna almak, gütmek, kullanmak için uydurduğu yapay bir sözde dindir!)

HALİL ÇİVİ’DEN HİSSELİ YENİ MANİLER

ŞİİR KÖŞESİ

Prof. Dr. Halil Çivi / İMZA...Prof. Dr. Halil Çivi
İnönü Üniv. İİBF Eski Dekanı
Hak Şairi
25 Mart 2022

(1)
İftiracı zalimdir,
Yaptığı mezalimdir,
Suçsuza suçlu demek,
Yaradana zulümdür.
(2)
Sevgi dostluk üretir,
Düşmanlığı çürütür,
Sevgiden yoksun insan,
Vicdanını kurutur.
(3)
Yalancı ahlaksızdır,
Sözü dayanaksızdır,
Tumturaklı dese de,
Dedikleri köksüzdür.
(4)
Irkçılık kin üretir,
Sağduyunu eritir,
Irkları eşit bilmek,
Ahlakını arıtır.
(5)
Zalime dilsiz olma,
Zorbaya elsiz olma,
Korku seni kurtarmaz,
Hak ara; sessiz olma.
(6)
Ümmetçilik ütopyadır,
Maziye taze boyadır,
Tüm kusurları gizlenmiş,
Gerçekten kopuk rüyadır.
Xxx

SİYASAL İKTİDARLARIN GÖREVİ NE : HALKI TESLİM ALMAK MI, YOKSA HALKI TEMSİL ETMEK Mİ?

Prof. Dr. Halil Çivi / İMZA...Prof. Dr. Halil Çivi
İnönü Üniv. İİBF Eski Dekanı

SİYASAL İKTİDARLARIN GÖREVİ NE : 
HALKI TESLİM ALMAK MI, YOKSA HALKI TEMSİL ETMEK Mİ?

Krallığa, şahlığa, sultanlığa, otoriter, totaliter ve diktatoryal siyasal rejimlere dayalı devlet modellerinde, çok küçük istisnalar hariç (ayrıklar dışında), yönetim gücünü elinde bulunduranların final (son) amacı yönettikleri halkların özgür iradelerini (istençlerini) yok saymak, halk üzerinde kayıtsız koşulsuz mutlak egemenlik kurmak, yani halkı elsiz ve dilsiz yapıp TESLİM ALMAKTIR.

Teslim almak, halkın üzerinde sınırsız ve sorumsuz egemenlik kurmak demektir.
Koşulsuz teslimiyet, sorgusuz itaat, sonsuz sadakat, tükenmez kanaat; yaşadığı her sıkıntısını ve yoksulluğunu ilahi kadere (tanrısal yazgıya) bağlayan, bilime, öğrenmeye ve değişime kapalı fatalist (yazgıcı) bir zihniyet )anlayış) bu teslimiyetin ana nedenleridir.

Gerçek demokrasilerde ise halk elli ve dillidir. Yasalar çerçevesinde (önceden izin almadan) toplantı ve gösteriler yapabilir. Özgür basın ve iktidarın güdümünde olmayan aydınlar yoluyla isteklerini özgürce siyasal iktidarlara iletebilir.

Demokratik rejimlerdeki siyasal iktidarlar halka kayıtsız koşulsuz egemen olmak yerine, toplumun ortak iyileri, iç ve dış güvenliği, eğitimi, sağlığı, ekonomik, sosyal ve kültürel gelişmesi ve toplumsal adaletin sağlanması için halka hizmet ve halkın ortak iradesini TEMSİL ETMEK amacıyla iktidar olurlar.

Yine gerçek demokrasilerde cahil, kaderci, suskun ve itaatkâr (boyun eğen) toplum yerini akıl ve bilim girdileri ile her açıdan aydınlanmış, feodal, cemaatçı yapıyı geride bırakmış, bireyleri özgürleşmiş ve zihniyeti çağdaşlaşmış bir toplum vardır.

Gerçek demokrasilerde halk kendi özgür iradesini despotik yönetimlere asla bırakmaz. Beğenmediği siyasal iktidarı özgür seçimlerle görevden alır. Yerine halkın onayını almış yeni iktidarlar gelir.

Siyasal rejimler açısından, halkı teslim almak ya da halkı temsil etmek iki zıt kutup ve yönetim biçimidir. TESLİM ALMA kutbunda mutlak diktatörlükler, TEMSİL ETME kutbunda da gerçek demokrasiler yer alır.

Sosyolojik olarak, konuyu bitirmeden önce önemli bir olgunun altını daha kalın çizgilerle çizmek gerekiyor:

Göstermelik demokrasi ve güdümlü seçimlerle yönetilen otoriter ve totaliter ülkelerdeki siyasal iktidarlar kendi iktidarlarını ayakta tutabilmek için, çoğunlukla da kurmaca olarak, kendilerine iç ve dış düşmanlar üretirler. Rakiplerini ülkenin iç ve dış düşmanları ile işbirliği yapmakla suçlarlar. Toplumlar bölünür. Siyasal söylemleri saldırgan ve suçlayıcı olur. Toplumlarda çözülmeler ve fay hatları oluşmaya başlar.

Ancak bu tür baskıcı ülkelerde, eğer siyasal iktidarların söylemleri saldırganlıktan savunmacılığa dönmüşse o siyasal iktidarların içten içe çürümeleri başlamış ve iktidarlarını yitirmeleri yakın demektir.

Kıssadan hisse                             :

  • Otoriter ve totaliter siyasal rejimlerden uzak durmak gerekir.
  • Çünkü toplumun, ulusun ve devletin çıkarları ve birliği bunu gerektirir.
  • Ben hep özgür seçimlerden, gerçek demokrasilerden, iktidarı bir servet edinme, eş – dost, akraba ve arkadaş kayırma (Nepotizm) aracı olarak görmeyen, her zaman ve her koşulda halkın hizmetinde olan, yapacağı hizmetleri etkin ve adil olarak dağıtan siyasal iktidarlardan yanayım.
  • Hayallerim ve umutlarım hep bu yönde oldu ve hep bu yönde kalacak…

BURUK BİR TIP BAYRAMI KUTLAMASI

Prof. Dr. Halil Çivi / İMZA...Prof. Dr. Halil Çivi
İnönü Üniv. İİBF Eski Dekanı

(AS: Bizim kısa katkımız yazının altındadır..)

BURUK BİR TIP BAYRAMI KUTLAMASI

Yarın 14 Mart Tıp Bayramı. Sanırım hiçbir meslek grubu mensupları, özellikle de pandemi dönemindeki sınırsız mesleksel tutkuları ve her türlü takdir üstü özverileri nedeniyle, sağlık sektörü çalışanları kadar içten bir bayram kutlamasını hak edememişlerdir.

Her koşulda, her yerde ve her saatte karşılaştığımız her türlü sağlık sorunlarımız için savaşan; fakat tüm bu insanüstü çabaları ve sınırsız çalışmalarına karşın, özlük hakları, tahsillerine, çalışma koşullarına, verdikleri kamu hizmetinin vazgeçilmez stratejik önemine, mesleksel onurlarına, ailece insani gereksinmelerine uygun olarak, çok gerilerde kalan, ayrıca meslekleri başında çeşitli hakaretlere, saldırılara uğrayan, siyasal iktidar tarafından da, başta gelir yetersizliği olmak üzere yaşadıkları sorunlara, vaatler dışında, yeterli özen gösterilmeyen fakat kendileri asla vazgeçilemez can dostlarımız doktorlarımız, hemşirelerimiz, dişhekimlerimiz, eczacılarımız, veterinerlerimiz ve

  • Tüm sağlık emekçilerimizin TIP BAYRAMI KUTLU OLSUN!

Ancak doktorlarımızın yurt dışına gitmelerini, yalnızca bireysel kurtuluşu amaçladığı, tüm tıp mesleği sahiplerinin sorunlarını çözmeye katkı sunmadığı için çok doğru bulmuyorum.

Ülkede kalarak, anayasal sınırlar içinde, mesleksel ve siyasal mücadele (savaşım) vermelerinin daha doğru olduğuna inanıyorum.

  • Çünkü bu ülke salt iktidarda olanların değil tüm yurttaşlarındır.

Ayrıca iktidarlar geçicidir. Kara gün kararıp kalmaz. Mücadeleye devam!

KİMLER ÇAĞDAŞ VE ONURLUDUR?

– Beyinlerinde hep çağdaş ve dinç kalan sürekli bir bilgelik;
-Yüreklerinde üretken, yapıcı ve yaşatan bir cesaret;
-Davranışlarında her zaman, her koşulda ve herkese karşı hukuka ve adalete uygunluk;
-İnançlarında koşulsuz ve ayrımsız duygudaşlık, kötüden ve yanlıştan uzaklaştıran; iyiye, doğruya ve güzele yönelten bir insan sevgisi;
– Sofralarında ve ömür boyu her türlü harcamalarında salt kendi emek ve alın teri ürünü helal kazanç;
-Zalime, zorbaya, her türlü baskıcı ve yıkıcı güç ve güçlere asla boyun eğmeyen çelik bir inanç ve irade;
Aklın ve bilimin verilerini kullanıp sürekli olarak, tüm insanlık için iyinin, güzelin, üretkenliğin ve yararlının peşinde koşan;
– Halkına, ulusuna, devletine ve bayrağına karşı sürekli saygı, sevgi ve sadakat (bağlılık) besleyen; ancak hak, hukuk, ahlak ve adaletten sapan iktidar mensuplarına (bağlılarına) boyun eğmeyen;
Gönül ikliminde hiçbir insan soyuna karşı cebir, şiddet, kin ve nefret barındırmayan;
– Gelecek projelerinde de (tasarımlarında da) adalet, hukuk, ahlak ve insanlık rotasından başka seçenekleri olmayan;

  • TÜM İNSANLAR ÇAĞDAŞ VE ONURLUDUR.

İnsanlar düş kurup umutlu oldukça yaşarlarmış. Ben de böyle bir adil ve üretken bir devlet, gelişmiş bir toplum, özgür ve uygar birey hayalleri (düşleri) ve umutları içinde yaşamak istiyorum. Hayal ve umut; her ikisi de hem yararlıdır ve hem de bugünümüzü geleceğimize bağlayan bir umut köprüsüdür.

Umutlarınız hiç tükenmesin, güzel ve adil bir gelecek için kurduğunuz umut köprüleriniz de hiç eksik olmasın.
========================================

Buradayız çok değerli Prof. Çivi hocamız…

Bir yerlere gittiğimiz yok.. Bunları da yolcu edecek ve Türkiye’mizi hep ileriye taşıyacağız..

Desteğiniz için teşekkür ederiz..

Ayrıca artık biz yıllardır TIP BAYRAMI kutlayamıyoruz..

“TIP ve SAĞLIK HAFTASI” adı altında ülkemiz sorunlarını gündeme taşımaya çabalıyoruz.

Halkımızın acı gerçekleri görüp,  siyasal iktidarların oyununa gelmemesini diliyoruz. Bir hekimler halkımızım dostlarıyız.

İktidarlar, izledikleri SERMAYE KÖLESİ politikalarla halkı
kamusal sağlık hizmetine erişemez kılmakta ve sağlık emekçilerine saldırtmakta. Bu oyuna gelinmeyip HALK – SAĞLIKÇILAR OMUZ OMUZA SAĞLIK HAKKI İÇİN SAVAŞIM VERMELİ : İNSANCA – NİTELİKLİ – UYGUN YER VE ZAMANDA, SÜREKLİ SAĞLIK HİZMETİNE ERİŞMEK
BİR İNSANLIK HAKKIDIR. HALK VE HEKİMLER MÜTTEFİKTİR!

Dayanışma ile..

Sevgi ve saygı ile. 13 Mart 2022

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
A​tılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı ​AbD
​Sağlık Hukuku Uzmanı, ​Kamu Yönetimi – Siyaset Bilimci (​Mülkiye​)​
www.ahmetsaltik.net        profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik      twitter : @profsaltik    

 

ADALET İSTİYORUM

ŞİİR KÖŞESİ…

Prof. Dr. Halil Çivi / İMZA...

Prof. Dr. Halil Çivi
İnönü Üniv. İİBF Eski Dekanı
Halk Şairi

  • SİYASİ DERS : “Tarih boyunca milletler; daima ADİL iktidarların ORDUSU, ZALİM iktidarların da KORKUSU olmuşlardır.” Halil Çivi


ADALET İSTİYORUM !!!

Adalet istiyorum,
Gözlerim kötülükleri görmesin diye.
Adalet istiyorum,
Kulaklarım ayrımcılığı duymasın diye.
Adalet istiyorum,
Vicdanım kanamasın diye.
Adalet istiyorum,
Ahlakım çürümesin diye.
Adalet istiyorum,
Ciğerim sızlamasın diye.
Adalet istiyorum,
İş ararken, çalışırken, yükselirken…
Adalet istiyorum,
Üretirken, kazanırken, tüketirken…
Adalet istiyorum,
Bebebeklikte, çocuklukta, gençlikte…
Adalet istiyorum,
Okulda, eğitimde, sağlıkta…
Adalet istiyorum,
İnançta, cinsiyette, kimliklerde…
Adalet istiyorum,
Karakolda, adliyede, yargıda…
Adalet istiyorum,
Okurken, yazarken, gezerken…
Adalet istiyorum,
Apartmanda, mahallede, sokakta…
Adalet istiyorum,
Yetimler, yoksullar ve kimsesizler için…
Adalet istiyorum,
Hukuk güvencesinde olabilmek için…
Adalet istiyorum,
Devletime güvenebilmek için…
Adalet istiyorum,
Tüm ulusumla, hep birlikte,
İnsan olabilmek ve insan kalabilmek için…
Adalet istiyorum,
Devletimin adaletten başka dini ve mezhebi olmasın diye…
Ve tüm hançeremi yırtarcasına,
Adalet, adalet…adalet istiyorum.
Xxx

24 Ocak 2022, Çiğli / İzmir

Halil Çivi Şiiri : ZAMAN ve İNSAN

ŞİİR KÖŞESİ…

Prof. Dr. Halil Çivi / İMZA...

Prof. Dr. Halil Çivi
İnönü Üniv. İİBF Eski Dekanı
Halk Şairi

 

 

ZAMAN ve İNSAN…

Yaşlılık yakama geldi yapıştı,
Zaman zorbasına gücüm yetmiyor.
Gençliği andıkça aklım karıştı,
Zaman zorbasına gücüm yetmiyor.
Xxx
Saçlar firar etti kaçtı başımdan,
Yiyecekler korkmaz oldu dişimden,
Üç beyaza yasak geldi aşımdan,
Zaman zorbasına gücüm yetmiyor.
Xxx
Koşup yürümeye tutmuyor dizim,
Takatı tükendi, yoruldu gözüm,
Yardım istemeye utanır yüzüm,
Zaman zorbasına gücüm yetmiyor.
Xxx
Kulaklar sesleri anlamaz oldu,
Ayaklar sözleri dinlemez oldu,
Parmaklar kalemle yazamaz oldu,
Zaman zorbasına gücüm yetmiyor.
Xxx
Aklım artık çakmak gibi çakmıyor,
Bacaklarım sıkletimi çekmiyor,
Beden çeşmeleri düzgün akmıyor,
Zaman zorbasına gücüm yetmiyor.
Xxx
Nefes borum hızar gibi ötüyor,
Yorgan, döşek diken olmuş, batıyor,
Yüzüm ev halkına sirke satıyor,
Zaman zorbasına gücüm yetmiyor.
Xxx
Bedenim gönlüme kulak asmıyor,
İlaç karın ağrısını kesmiyor,
Bas – Bariton orkestrası susmuyor,
Zaman zorbasına gücüm yetmiyor.
Xxx
Yatağa girince uykum kaçıyor,
Gençliğim şimdiye hesap açıyor,
Saydığım koyunlar yardan uçuyor,
Zaman zorbasına gücüm yetmiyor.
Xxx
Zaman yenilmezdir, herkesi yener,
Sultanlar, krallar tahtından iner,
Zengin, fakir herkes toprağa döner,
Zaman zorbasına gücüm yetmiyor.
Xxx
Halil Çivi halka derdini döker,
Dağan ölümlüdür, bu derdi çeker,
Doğa yasasına boynunu büker,
Zaman zorbasına gücüm yetmiyor.
Xxx

Halk Şairi Prof. Dr. Halil Çivi
23.01.2022, Çiğli / İZMİR

TÜRKLERİN İSLAMİYETİ KABULU, KÜLTÜREL ASİMİLASYONU, ALEVİLER VE ATATÜRK

Prof. Dr. Halil Çivi / İMZA...Prof. Dr. Halil Çivi
İnönü Üniv. İİBF Eski Dekanı

Baskın olan görüşe göre, Türklerin anayurdu Orta Asya’dır. Ancak tarihin belli bir aşamasından sonra, kuraklık, nüfus artışı ve Moğol baskısı… gibi nedenlerle Türklerin Orta Doğu’ya, Batıya ve hatta günümüz Avrupa’sına doğru yüzyıllar süren bir göç dalgası içinde oldukları bilinmektedir.

Güneşin doğduğu yer anlamına gelen Horasan Bölgesi ve suyun öte yakası anlamına gelen Maveraünnehir coğrafyası da yine Türkler için uzun süreli bir yerleşim ve yaşam bölgesi olmuştur. Günümüzde Tunceli Yöresi dahil, nerede yaşarlarsa yaşasınlar, Alevi Türkmenler, Anadolu’ya Horasan’dan geldiklerini söylerler.

Peki bu tarihsel yolculuk sürecindeki Türk kavimleri dinsel ve kültürel kimlik yitimine uğradılar mı? Yani asimile oldular mı? Evet; Macar ve Bulgar Türkleri bunun günümüzdeki en somut örnekleridir. Macar ve Bulgar Türklerinin asimilasyonu dil, din, gelenek, töre gibi tüm kültür alanlarını kapsar.

Acaba asimilasyon ne demektir?

Asimilasyon insanların, bireylerin, toplulukların, toplum ya da ulusların (milletlerin) kendi öz kültürel kimliğinden, kültürel tarihinden, kültürel geçmişinden, anadilinden, dininden, gündelik yaşam alışkanlığından kopup başka bir toplumun kültürü içinde eriyip yok olması anlamına gelir.

Asimilasyon, zorla çeşitli azınlıklara dayatılan bir politika olabileceği gibi, baskın kültürün öbür etnik ve azınlık kültürlerini zamanla eritip yok eden yumuşak ve gizli politika süreçleri de olabilir. En hızlı asimilasyon devlet eliyle zorla yapılmaya çalışılan asimilasyondur.

Acaba Türkler, İslamiyetin kabulü ile birlikte, bir kültürel asimilasyon süreci içine girdiler mi, yani ana dillerini ve öbür kültür kodlarını, örneğin kadın – erkek eşitliğine dayanan aile yapısını… yitirdiler mi? Ünlü Orta Doğu uzmanı Bernard Lewis; 

  • Türklerin gelişi, bozkır halklarının Orta Doğu’ya nüfuz etmelerinin ilk aşamalarıydı… Türkler dalga dalga gelmiş ihtida ederek (Islamı kabul edip din değiştirerek) asimile olmuşlardı” (1).

Bernard Lewis’in bu saptaması doğru mu, kanımca evet, büyük oranda doğru. İslam dini kabul edilip Selçuklu Devleti kurulduktan sonra devletin resmi ve edebi dili Farsça, din dili de Arapça olarak kabul edilmişti.

Türk kültürü Acem ve Arap dilleri ile harmanlamaya, Türk aile düzeni de Arap aile düzeni olmaya, Arap kültür kodları, dinsel inancın ötesine geçerek, Türklerin binlerce yıllık aile ve toplum düzenini yeni baştan değişime uğratmaya başladı… Tek eşlilik, kadın – erkek eşitliği ortadan kalktı.

Uzun yıllar sonra, Anadolu Selçuklu Beyi Karamanoğlu Mehmet Bey,

  • “Bundan böyle divanda, dergahta ve bargahta Türkçe’den başka dil konuşulmayacak”

yani resmi dil, din dili ve konuşma dili Türkçe olacak buyruğunu verdikten kısa bir süre sonra öldürüldü..

Bu Arap ve Acem kültürlerinin asimilasyon sürecine direnen en önemli kesimler ise Alevi Türkmenler oldular. Gündelik yaşamlarında Türkçe’den asla vazgeçmediler. En önemli olarak da Arapça dayatılan din dilini Türkçeleştirip ibadetlerini Türkçe yapmayı, kanları ve canları pahasına günümüze dek sürdürmeyi başardılar.

Hiç kuşkusuz, Türk Dili’ne, Türk kimliğine ve Türk kültürüne, hem adıyla ve sanıyla Türkiye Cumhuriyeti Devletini kuran ve hem de Türk Tarih Kurumu ve Türk Dil Kurumunu hayata geçiren M.K.Atatatürk olmuştur.

Atatürk’ün ölümünden, özellikle de 1950’lerden sonra giderek tedavüle (AS: dolaşıma) sokulmaya çalışılan ve günümüzde de hızlanarak süren siyasal İslamcı, sünni mezhebine dayalı kültür politikaları, yeniden, baskı ile  asimilasyon özlemlerini çağrıştırmaktadır.

Dilimize, tarihimize ve öz kültürümüze sırt çevirmek kanımca yanlış ve bozuk bir rotadır. Bu yanlış, akıl ve bilim dışı, rota her anlamda çıkmaz yoldur. Modern ve laik Cumhuriyetin yolu değildir. Mutlaka geri dönülmelidir.

(1)- BERNARD LEWIS, İSLAM, Akılçelen Kitapları, Çeviren Çağdaş Sümer. s.89. Ankara 2020.

DİNDARLIK ve DİNCILİK ÜZERİNE ÇOK KISA NOTLAR

Prof. Dr. Halil Çivi / İMZA...Prof. Dr. Halil Çivi
İnönü Üniv. İİBF Eski Dekanı

Dindar takva sahibidir. Takva, Yaradana, tüm insanlara, canlılara ve doğaya karş daima (AS: sürekli) sorumluluk bilinci ile hareket etmek ve kendini, kendi yanlış ve kusurlarını düzeltmek için sürekli olarak çabalamaktır.

Dindarın “elinden, dilinden, belinden“, işinden, komşuluğundan, arkadaşlığından, dostluğundan, terazisinden, ölçüsünden, yaşantısından kimse zarar görmez.

Dindarın yüzü güleç, bakışları ve davranışları babacıldır. Yardımseverdir. Yokluğu aranan, varlığı istenen ve güç veren kişidir.

Dinci ise ekonomik, siyasal ve kültürel açıdan dinden geçinen ve dinsel duygu ve hassasiyetleri (AS: duyarlıılıkları) kendi çıkarı için kötüye kullanan ve dinden geçinmek için değişik, özel çıkar amaçlı dinsel, siyasal, ekonomik, mesleksel… örgütler kuran ya da benzer amaclı örgütlere katılan kişidir.

Dinin hangi konularını ve bu konuların her birini ne tip insanlara karşı kendi çıkarına dönük kötüye kullanacağı hususunda uzmanlaşmıştır. Dilinde ve bakışlarında yerine göre nefret ya da gönül çelici yumuşaklık, yalakalık; kalbinde kin ve düşmanlık, aklında ise hile ve tuzak hiç eksik olmayan yerine göre fesat ve ikiyüzlü kişidir.

Dindar inancında samimidir (AS: içtenliklidir). Her türlü gösteriş ve cakadan uzak durur. Kendi özünü sorgular.

Dinci ise dinin daha çok reklam, gösteriş ve cakaya uygun olan biçimsel kısmını (AS: bölümünü) kullanma peşindedir. Hep başkalarına din (!) ve ahlak (!) ayarı vermeye çalışır.
***
DİNDAR dostlarınız çok olsun, hiç eksilmesin.

DİNCİLER ise ömür boyu yaşamınızın her alanından, ekonomik siyasal, kültürel, sosyal ve özellikle de dinsel ve ahlaksal yakınınız ve yörenizden uzak olsunlar.

ÇAĞIMIZDA SİYASAL AÇIDAN MUTLAKİYETÇİ, OTORİTER VE TOTALİTER REJİMLER ÜZERINE KISA SOSYOLOJİK NOTLAR

Prof. Dr. Halil Çivi / İMZA...Prof. Dr. Halil Çivi
İnönü Üniv. İİBF Eski Dekanı

Mutlakiyetçilik ya da Mutlakiyet Rejimi Nedir?

Mutlakiyetcilik, rakipsiz, tartışmasız ve sınırsız güç kullanan mutlak monarşilerin yönetme biçimine verilen addır. Bu tür yönetimlerde egemenlik hakkı ve iktidar gücü salt kral, padişah, sultan, han… vb. monarklara (AS: Tek adam, ek güç) aiittir. Monarkın siyasal açıdan yetkileri sınırsız; buyrukları ya da fermanları kesindir. Örneğin Klasik dönemdeki Osmanlı yönetimi tam bir mutlakiyetçilik gösterir. Monark isterse kardeşini, oğlunu… bile öldürebilir.

Mutlakiyetçi siyasi yönetimlerin temelinde, o yönetim altında yaşayan her türlü etnik, azınlık, dinsel ve feodal kümelerin siyasetten dışlanması söz konudur. Sultan ya da kralın egemenliğindeki halkların tümüne siyaset yasağı vardır. Yani mutlakiyetçi rejimlerde halk siyasetten tümden dışlanır(1). Bu tür rejimlerde siyasetle uğraşmak isyandır. Monarka yani kral ya da sultana karşı gelmek olarak algılanır. Cezası da idamdır.

Geleneksel ve tarihsel olarak, mutlakiyetçi yönetim gücünün temelinde “İLAHİ ADALET ÖĞRETİSİ” vardır. Bu doktrin (öğreti) çoğu zaman monarkın güdümündeki ruhban – ulema sınıflarınca halka, Tanrı otoritesinin (yetkesinin) dünyadaki ete kemiğe bürünmüş biçimi olarak yansıtılır. Monarka karşı gelmek, Tanrıya ve kutsal kitaplara karşı gelmek gibi algılanır ya da halka öyle öğretimiştir. Ancak kutsal metinlerde, monarklar için böyle bir hakkın olup olmadığı öğretide (doktrinde) tartışmalıdır. Ama tarihsel ve ideolojik olarak halk buna inandırılmıştır.

Otorite ve Otoriter Rejimler

Otorite (yetke) genel olarak özünde 3 ana kaynaktan beslenir :

1- Tarihsel alışkanļıklar, töreler, feodal (derebeyi, ağa, şeyh…) geleneklerden kaynaklanan otorite.
2- Karizmatik kişiliği güçlendıren siyasal, askeri ve kültürel (ekinsel) başarılardan beslenen otorite.
3- Meşruluğunu, makamını ve yetkilerini anayasal hukuk düzeninden alan ve hukuk düzeni dışına taşmayan otorite.

Kimi toplumlarda bu 3 otorite kaynağı iç içe geçebilir. Ancak tarih göstermiştir ki; toplumsal güvenlik, adalet, huzur sağlama gereksiniminin sınırını aşan otorite daima tiranlığa tırmanma eğilimine girer.

En geniş anlamı ile otorite bir güç kullanma biçimidir. Bir kişinin, öbür kişilerin ya da halk kitlelerinin davranışlarını meşru olarak kendi istediği yönde etkileme ve yõnlendirme biçimi olarak da tanımlanabilir. Ancak bu etkileme ve yönlendirmelerin mutlaka meşru yolla olması gerekir. Meşruluğun kaynağı da halk iradesi yani dürüst ve meşru seçimlerle iktidar olma ve kurulu anayasal düzen sınırları içinde kalmakla olanaklı olur.

Eğer yetke (otorite) kullananın halkı etkileme ve yönlendirme biçimi basķı, korkutma, tehdit, şiddet… vb. ahlak ve hukuk dışı biçimler almaya başlarsa, otorite kaynağı meşruluğuğunu yitirmiş olacaktır.

Otoriter (yetkeci) rejimlerin mutlak monarşilerden çok önemli bir farkı vardır. O fark da siyasete bakış açıları ile ilgilidir. Mutlakiyetçi rejimler halka siyaseti yasakladıkları halde, otoriter rejimler kitleleri peşlerinden sürükleyebilmek için siyaseti halk ve devlet yaşamının her alanına ve her katmanına yaymak isterler. İnanç, din, mezhep, sağlık, aile, üreme, ırk, etnik farklılıklar, ideoloji, kültür, eğitim, ordu, güvenlik, çalışma, bürokrasi, hukuk, yargı… siyaset içinde değerlendirilir. Her konuda tektipleştirme esastır. Tek ırk, tek din, tek mezhep, tek ideoloji… vb.

Otoriter rejimlerde, siyaset alanı genişledikçe, toplumun her katmanını denetleyebilmek için otoriterleşme dozu da artar. Güvenlik güçlerine ve yargıya daha çok görev düşmeye başlar. Bu nedenle Yasama, Yürütme ve Yargı erklerinin ayrılığı ve özerkliği otoriter rejimlerin özüne ters düşer. Öyleyse yasama ve yargı gücünün de Yürütmenin denetimine geçmesi istenir. Böylece otoriter rejim giderek totaliter bir yapıya bürünmeye başlar.

Peki Totalitarizmin Belirtileri Nelerdir?

Siyasal iktidarların toplumu topyekun (AS: bütünüyle) denetleyebilmek, aykırı sesleri, karşı fikirleri ve muhalefeti susturabilmek ve istenilen kıvama getirebilmek için tarihsel (A. Hitler, B. Mussolini, J. Stalin…) olarak şu 3 seçeneği kullandıkları görülmüştür(2). Bu 3 araç genellikle birlikte yani eş anlı olarak uygulanmaktadır.

1- Muhalifleri ve aykırı sesleri devletin yargı güvencesinden yoksun bırakmak. Güvenlik ve yargı güçlerini bir siyasal silah olarak kullanmak. Böylece muhalefet üzerindeki baskı ve korku kültürünü yaygınlaştırmak.

2- Muhalefet liderlerini, aykırı görüş belirten aydınları, otoriter ya da totaliterliğe karşı olan sivil toplum kuruluşlarının… yöneticilerini toplum gözünde değersizleştirmek. Onları, din, vatan ve bayrak düşmanı, anarşist, terörist, düşmanla işbirlikçi, bölücü, hatta yabancı ülke ajanları olarak suçlamak ve toplumu buna inandırmaya çalışmak. Çünkü toplumun gözünde hain ve kötü olarak yaftalanırlarsa, her türlü idari (yönetsel) ve adli cezaları da çoktan hak etmiş olurlar… çevrelerinde destekçileri kalmaz.

3- İnsanların özgür birey olma özelliklerini yok etmek. Her bireyi birer kişilik öznesi olmaktan soyutlayıp otoritenin sadık nesnelerine dönüştürmek. Özgü iradeyi (istenci) yok etmek. Bireysel düşünme ve karar vermeyi ortadan kaldırmak, yani halkı SÜRÜLEŞTİRMEK.

Son söz                                               :

  • Yaşasın hukukun üstünlüğü, yaşasın adalet!
  • Yaşasın gerçek ve çoğulcu demokrasi!
  • Yaşasın güçler ayrılığı, yaşasın yargı bağımsızlığı ve yargıç güvencesi!
  • Yaşasın yurttaşların eşitliğini ve özgürlüğünü güvenceye alan çağdaş ve laik hukuk devleti.
  • Yaşasın özgür aklın ve çağdaş bilimin yolu.
  • Yaşasın Mustafa Kemal Atatürk!

Başlıca kaynaklar
1. Andrew Heywood, Siyaset Teorisine Giriş, Çev. Hızır Murat Köse, Küre Yayınları, 2. Bas. Istanbul, 2012, ss. 158-200.
2. Catherine Mills, Biyoiktidar, Çev. Mert Karbay, Notabene Yayınları, İstanbul 2021, ss 97-98.

Halil Çivi ŞİİRİ : BENİ ZORLAMA GÖNÜL

ŞİİR KÖŞESİ

Prof. Dr. Halil Çivi / İMZA...

Prof. Dr. Halil Çivi
İnönü Üniv. İİBF Eski Dekanı
15 Aralık 2021, ÇİĞLİ – İZMİR

 

BENİ ZORLAMA GÖNÜL
(Halk Bilgeliği)

Anka Kuşu değilim, Kaf Dağı’na uçamam.
Hızır İlyas değilim, Bengi Su’dan içemem.
Doğa üstü değilim, yıldırımdan kaçamam.
Beni zorlama gönül, sakın horlama gönül.
Xxx
Kışın bahar isteme, temmuzda kar isteme,
Yoklukta var isteme, kusursuz yar isteme,
Masrafsız kâr isteme, hep tam karar isteme.
Beni zorlama gönül, sakın horlama gönül.
Xxx
Eğilmez baş isteme, bitmez alkış isteme,
Hep etli aş isteme, romantik düş isteme,
Ayazsız kış isteme, kusursuz iş isteme.
Beni zorlama gönül, sakın horlama gönül.
Xxx
Hak yurdundan kaçamam, kul hakkından geçemem,
Doldurmadan içemem, yanlış rota seçemen,
Ekmediysem biçemem, kin ve nefret saçamam.
Beni zorlama gönül, sakın horlama gönül.
Xxx
Bir sel gibi akamam, bentlerimi yıkamam,
Edeb dışı bakamam, vicdanımı yakamam,
Hak yolundan çıkamam, cebir şiddet ekemem.
Beni zorlama gönül, sakın horlama gönül.
Xxx
Çalışmaktan usanmam, kimliğimden utanmam,
Aklın yolundan dönmem, cahil sözüne kanmam,
Dünyayı benim sanmam, hurafeye inanmam.
Beni zorlama gönül, sakın horlama gönül.
Xxx
Halkım benim canımdır, özgürlük kervanımdır,
Türkiye vatanımdır, Al Bayrağım kanımdır,
Atatürk önderimdir, laiklik rehberimdir.
Beni zorlama gönül, sakın horlama gönül.
Xxx
Halil Çivi der kanmam, beylik atına binmem,
Zalimden korkup sinmem, dosdoğru yoldan dönmem,
Yobazlara aldanmam, hurafeye inanmam.
Beni zorlama gönül sakın horlama gönül.
Xxx

Kısa açıklama :
Bu şiirde 7+7= 14 hece vezni kullanılmıştır.
Halk şiirinde fazla yaygın değildir.

Bengi Su (Abı Hayat). İçenlerin ölümsüz olacaklarına inanılan su. Hızır ve İlyas peygamberlerin bu sudan içerek ölümsüzleştiklerine inanılır.

Anka Kuşu: Zümrüd-ü Anka, masal kuşu. Kanatları yansa bile bile küllerinden yeniden var olan ve mutlaka hedefine ulaşabilen kuş.

Kaf Dağı: Ulaşılması, aşılması olanaksız olan masal dağı.

Beylik Atı: Geçici iktidar. Ağanın ya da Beyin çobanına kısa bir süre binmek için verdiği at. Aynı şekilde devletin geçici bir süre iktidar sahiplerine sunduğu geçici iktidar nimetleri. “El atına binen tez iner” atasözümüz var . İktidar nimetlerini devamlı sananlar için söylenir.