Etiket arşivi: Andrew Heywood

ÇAĞIMIZDA SİYASAL AÇIDAN MUTLAKİYETÇİ, OTORİTER VE TOTALİTER REJİMLER ÜZERINE KISA SOSYOLOJİK NOTLAR

Prof. Dr. Halil Çivi / İMZA...Prof. Dr. Halil Çivi
İnönü Üniv. İİBF Eski Dekanı

Mutlakiyetçilik ya da Mutlakiyet Rejimi Nedir?

Mutlakiyetcilik, rakipsiz, tartışmasız ve sınırsız güç kullanan mutlak monarşilerin yönetme biçimine verilen addır. Bu tür yönetimlerde egemenlik hakkı ve iktidar gücü salt kral, padişah, sultan, han… vb. monarklara (AS: Tek adam, ek güç) aiittir. Monarkın siyasal açıdan yetkileri sınırsız; buyrukları ya da fermanları kesindir. Örneğin Klasik dönemdeki Osmanlı yönetimi tam bir mutlakiyetçilik gösterir. Monark isterse kardeşini, oğlunu… bile öldürebilir.

Mutlakiyetçi siyasi yönetimlerin temelinde, o yönetim altında yaşayan her türlü etnik, azınlık, dinsel ve feodal kümelerin siyasetten dışlanması söz konudur. Sultan ya da kralın egemenliğindeki halkların tümüne siyaset yasağı vardır. Yani mutlakiyetçi rejimlerde halk siyasetten tümden dışlanır(1). Bu tür rejimlerde siyasetle uğraşmak isyandır. Monarka yani kral ya da sultana karşı gelmek olarak algılanır. Cezası da idamdır.

Geleneksel ve tarihsel olarak, mutlakiyetçi yönetim gücünün temelinde “İLAHİ ADALET ÖĞRETİSİ” vardır. Bu doktrin (öğreti) çoğu zaman monarkın güdümündeki ruhban – ulema sınıflarınca halka, Tanrı otoritesinin (yetkesinin) dünyadaki ete kemiğe bürünmüş biçimi olarak yansıtılır. Monarka karşı gelmek, Tanrıya ve kutsal kitaplara karşı gelmek gibi algılanır ya da halka öyle öğretimiştir. Ancak kutsal metinlerde, monarklar için böyle bir hakkın olup olmadığı öğretide (doktrinde) tartışmalıdır. Ama tarihsel ve ideolojik olarak halk buna inandırılmıştır.

Otorite ve Otoriter Rejimler

Otorite (yetke) genel olarak özünde 3 ana kaynaktan beslenir :

1- Tarihsel alışkanļıklar, töreler, feodal (derebeyi, ağa, şeyh…) geleneklerden kaynaklanan otorite.
2- Karizmatik kişiliği güçlendıren siyasal, askeri ve kültürel (ekinsel) başarılardan beslenen otorite.
3- Meşruluğunu, makamını ve yetkilerini anayasal hukuk düzeninden alan ve hukuk düzeni dışına taşmayan otorite.

Kimi toplumlarda bu 3 otorite kaynağı iç içe geçebilir. Ancak tarih göstermiştir ki; toplumsal güvenlik, adalet, huzur sağlama gereksiniminin sınırını aşan otorite daima tiranlığa tırmanma eğilimine girer.

En geniş anlamı ile otorite bir güç kullanma biçimidir. Bir kişinin, öbür kişilerin ya da halk kitlelerinin davranışlarını meşru olarak kendi istediği yönde etkileme ve yõnlendirme biçimi olarak da tanımlanabilir. Ancak bu etkileme ve yönlendirmelerin mutlaka meşru yolla olması gerekir. Meşruluğun kaynağı da halk iradesi yani dürüst ve meşru seçimlerle iktidar olma ve kurulu anayasal düzen sınırları içinde kalmakla olanaklı olur.

Eğer yetke (otorite) kullananın halkı etkileme ve yönlendirme biçimi basķı, korkutma, tehdit, şiddet… vb. ahlak ve hukuk dışı biçimler almaya başlarsa, otorite kaynağı meşruluğuğunu yitirmiş olacaktır.

Otoriter (yetkeci) rejimlerin mutlak monarşilerden çok önemli bir farkı vardır. O fark da siyasete bakış açıları ile ilgilidir. Mutlakiyetçi rejimler halka siyaseti yasakladıkları halde, otoriter rejimler kitleleri peşlerinden sürükleyebilmek için siyaseti halk ve devlet yaşamının her alanına ve her katmanına yaymak isterler. İnanç, din, mezhep, sağlık, aile, üreme, ırk, etnik farklılıklar, ideoloji, kültür, eğitim, ordu, güvenlik, çalışma, bürokrasi, hukuk, yargı… siyaset içinde değerlendirilir. Her konuda tektipleştirme esastır. Tek ırk, tek din, tek mezhep, tek ideoloji… vb.

Otoriter rejimlerde, siyaset alanı genişledikçe, toplumun her katmanını denetleyebilmek için otoriterleşme dozu da artar. Güvenlik güçlerine ve yargıya daha çok görev düşmeye başlar. Bu nedenle Yasama, Yürütme ve Yargı erklerinin ayrılığı ve özerkliği otoriter rejimlerin özüne ters düşer. Öyleyse yasama ve yargı gücünün de Yürütmenin denetimine geçmesi istenir. Böylece otoriter rejim giderek totaliter bir yapıya bürünmeye başlar.

Peki Totalitarizmin Belirtileri Nelerdir?

Siyasal iktidarların toplumu topyekun (AS: bütünüyle) denetleyebilmek, aykırı sesleri, karşı fikirleri ve muhalefeti susturabilmek ve istenilen kıvama getirebilmek için tarihsel (A. Hitler, B. Mussolini, J. Stalin…) olarak şu 3 seçeneği kullandıkları görülmüştür(2). Bu 3 araç genellikle birlikte yani eş anlı olarak uygulanmaktadır.

1- Muhalifleri ve aykırı sesleri devletin yargı güvencesinden yoksun bırakmak. Güvenlik ve yargı güçlerini bir siyasal silah olarak kullanmak. Böylece muhalefet üzerindeki baskı ve korku kültürünü yaygınlaştırmak.

2- Muhalefet liderlerini, aykırı görüş belirten aydınları, otoriter ya da totaliterliğe karşı olan sivil toplum kuruluşlarının… yöneticilerini toplum gözünde değersizleştirmek. Onları, din, vatan ve bayrak düşmanı, anarşist, terörist, düşmanla işbirlikçi, bölücü, hatta yabancı ülke ajanları olarak suçlamak ve toplumu buna inandırmaya çalışmak. Çünkü toplumun gözünde hain ve kötü olarak yaftalanırlarsa, her türlü idari (yönetsel) ve adli cezaları da çoktan hak etmiş olurlar… çevrelerinde destekçileri kalmaz.

3- İnsanların özgür birey olma özelliklerini yok etmek. Her bireyi birer kişilik öznesi olmaktan soyutlayıp otoritenin sadık nesnelerine dönüştürmek. Özgü iradeyi (istenci) yok etmek. Bireysel düşünme ve karar vermeyi ortadan kaldırmak, yani halkı SÜRÜLEŞTİRMEK.

Son söz                                               :

  • Yaşasın hukukun üstünlüğü, yaşasın adalet!
  • Yaşasın gerçek ve çoğulcu demokrasi!
  • Yaşasın güçler ayrılığı, yaşasın yargı bağımsızlığı ve yargıç güvencesi!
  • Yaşasın yurttaşların eşitliğini ve özgürlüğünü güvenceye alan çağdaş ve laik hukuk devleti.
  • Yaşasın özgür aklın ve çağdaş bilimin yolu.
  • Yaşasın Mustafa Kemal Atatürk!

Başlıca kaynaklar
1. Andrew Heywood, Siyaset Teorisine Giriş, Çev. Hızır Murat Köse, Küre Yayınları, 2. Bas. Istanbul, 2012, ss. 158-200.
2. Catherine Mills, Biyoiktidar, Çev. Mert Karbay, Notabene Yayınları, İstanbul 2021, ss 97-98.