Etiket arşivi: Ekmeleddin İhsanoğlu

Onur ÖYMEN’den 21 CHP’li Vekile Son Çağrı…


Dostlar
,

Deneyimli, birikimli, sağduyulu, dengeli, yurtsever politikacı, bilge insan
Sn. Dr. Onur Öymen, son olarak aşağıdaki çağrıyı yapmıştı
CHP’li 21’lere..

Fakat olmadı, olamadı..

Bu 21 vekilin yurtseverliklerinden kuşku duymaya hiç kimsenin hakkı yoktur.
Birikimlerini sorgulamak da haddimiz değildir.
Biz bir aday çıkar(a)mayışlarını onaylamadık, sevinçle değil hüzünle karşıladık.
Fakat bu insanları linç etme hakkımız asla yoktur.
Her şeyden önce demokratik hoşgörü kültürüne sığmaz böylesi bir infaz..

Gelişmeleri dikkatle izleyelim ve yeni çözümler, seçenekler çıkabileceğini akılda tutarak karamsar da olmayalım..

3 adayla seçime gidiyoruz..

Şimdilik net olan bu..

Bakalım.. gün ola harman ola..

Umutsuzluk, hırçınlık, linç… yok..

Her durumda akılcılık ve serinkanlılık.. Buna çok gereksinim var..

Sevgi ve saygı ile.
03 Temmuz 2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

=================================================

21 CHP’li Vekile Son Çağrı…

Portresi_ATA_ile

 

 

Onur ÖYMEN

 

 

AKP’nin Cumhurbaşkanı adayı olarak Başbakan Recep Tayyip Erdoğan‘ı açıklaması şaşırtıcı olmadı. Erdoğan’ın aday tanıtım toplantısındaki konuşmasında önceliği dinsel içerikli söyleme vermesi Cumhurbaşkanlığı kampanyasının
ağırlık merkezini de “Cumhuriyet döneminde dindarlara zulüm yapıldığı” iddiasının oluşturacağını gösterdi. Bu durumda CHP ve MHP’nin ortak adayının nasıl bir söylem benimseyeceği merak konusu. Dinsel boyutu ağır basan Sayın Ekmeleddin İhsanoğlu dinsel tartışmalara ağırlık veren bir kampanya mı yapacak yoksa Cumhuriyetin kurucularına yönelik haksız suçlamaları onların ilke ve devrimlerine sahip çıkarak mı yanıtlayacak?

Önce de belirttiğimiz gibi bu dönemde CHP-MHP ortak adayının yaşamı boyunca Cumhuriyet değerlerinin savunuculuğunu yapmış bir kimse olması muhalefete büyük güç katacak ve başarı şansını artıracaktı. Ne yazık ki, son kamuoyu araştırmaları mevcut muhalefet adayının şansını pek yüksek göstermiyor.

Bu arada CHP içindeki kimi milletvekillerinin, bütün baskılara karşın Anayasanın kendilerine verdiği hakkı kullanarak Emine Ülker Tarhan gibi Cumhuriyet ülküsüne
ve hukukun üstünlüğüne sürekli sahip çıkmış olan bir milletvekilini aday göstermeleri
her türlü takdirin üzerindedir. Onların gösterdiği azmi ve cesareti, kutluyorum.

  • Türkiye topraklarında Atatürk’ün ilkelerine inanan son insan yok olmadıkça Atatürk’ün izlerini bu topraklardan silmeyi kimse başaramayacaktır. 

Son aday bildirme gününe dek bu değerli milletvekili arkadaşlarımızın çabalarını sürdürme azmi içinde olduklarını görüyor ve kendilerine başarılar diliyorum.
Bütün milletvekillerinin son güne dek tutumlarını bir kez daha gözden geçirmeleri
ve son tercihlerini her türlü kişisel ve partisel düşüncenin ötesinde ülkemizin geleceğini düşünerek yapmaları partimize gönül veren milyonlarca vatandaşımızın beklentisidir.

Resmi adaya imza vermeme cesaretini gösterenlerin onun yerine Cumhuriyetin ve partimizin değerlerine sahip çıkacağından kuşku duyulmayan bir adaya destek olmaları Türkiye’de pek çok şeyi değiştirecek ve geleceğe umutla bakmamızın yolunu açacaktır.

Saygılar, sevgiler. (1.7.14)

KORKMAYIN OYLAR BÖLÜNMÜYOR!


KORKMAYIN, OYLAR BÖLÜNMÜYOR!

Can_Atakli_portresi


 

Can ATAKLI

 

 

AYDINLIK, 2.7.14

CHP’nin MHP ile ortaklaşa bulduğu aday Ekmeleddin İhsanoğlu tam aranan aday mı?

Hayır değil.

Ancak özellikle AKP’nin iktidardan düşürülmesinin sandıktaki tek koşulu olarak CHP’de birleşmeyi öngören kesimlerde, aday beğenilmese bile “ehven-i şer”
görüşü hâkim.

Bu nedenle Erdoğan’ın bu seçimlerde kesin yenilgiye uğramasını dileyenlerin
büyük çoğunluğu, CHP- MHP adayının Erdoğan’ın kopyası gibi olmasına rağmen mutlaka desteklenmesini istiyor.

Bunu yapanların, İhsanoğlu’na yönelik eleştirilere de, bir hatta birkaç seçenek aday çıkarılmasına da hiç tahammülleri yok.

Bir linç ordusu gibi her eleştiriye ve öneriye “Oyları bölmeyin” diyerek saldırıyorlar.

Çünkü bu kesimin gözü öyle kararmış ki, seçimin nasıl yapılacağını bile bilmiyor.

Oysa bu seçimde oy bölünmesi diye bir şey yok.
Önemli olan Tayyip Erdoğan’a oy vermemektir.

Siz oyları istediğiniz kadar aynı adayda toplayın, eğer Erdoğan seçmenlerin %50’sinden bir fazlasını alıyorsa iş bitmiş demektir.

Yani ilk turda iki değil 12 aday olsa bile, Erdoğan %50’yi bulamadığı an
2. tura geçilecektir.

İşte o zaman en çok oy alan iki kişi kalacaktır ve seçmen “iki tercih”ten birine yönelecektir.

CHP-MHP ise tek aday dayatması ile halkın gözünü boyarken,
Erdoğan’a ilk turda bile seçilme şansını vermektedir.

Herkesi bunu bilmeye ve sakin olmaya davet ediyorum.

DAHA BETERİ OLMAZ

Cumhurbaşkanı seçimlerindeki “dayatma” insana ister istemez ünlü Bektaşi fıkrasını hatırlatıyor.

Baba Erenler’e iki testi şarap vermişler.

“Baba sen bilirsin” demişler “şunları bir tat, hangisi daha iyi bize söyle.”

Bektaşi testilerden birini alıp bir yudum içmiş.

Sonra dönüp “Öteki daha iyi” demiş.

Tabii şaşırmışlar şarabı getirenler “İyi de Erenler ötekini tatmadın ki…” demişler.

Bektaşi yapıştırmış lafı: “Bundan daha kötü olamaz ki…”

İKİNCİ TURA DEMİRTAŞ KALIRSA

Baştan söyleyeyim, bu yazı ironik bir yazıdır.

Cumhurbaşkanlığı ilk tur seçimlerine eğer son dakika 20 onurlu milletvekili çıkmazsa
3 adayla gireceğiz.

Genel kestirim, ilk turda sonuç alınamayacağı yönünde.

2. tura ise Erdoğan ile İhsanoğlu’nun kalacağına kesin gözüyle bakılıyor.

Çünkü 3. aday Selahattin Demirtaş’ın yalnızca BDP’ye giden oyları alabileceğine
ve bunun da %6-7 çevresinde olabileceğine inanılıyor.

Gelin tersten bakalım.

CHP seçmeninin %40’ı, MHP’lilerin bir bölümü, muhalif ama partisiz olan sağdan sola geniş bir yelpazedeki seçmelerin tamamına yakını CHP-MHP çatı adayından
pek hoşnut değil.

Şimdi bu seçmenlerin “nasıl olsa ilk turda sonuç değişmeyecek, HDP adayı da
ikinci tura kalamaz” diye düşünüp tepkilerini Selahattin Demirtaş’a oy vererek gidermek istediklerini düşünün.

Veeee bir bakmışsınız Demirtaş İhsanoğlu’nu geçivermiş ve 2. tura kalmış!

“Tayyip Erdoğan gitsin de ne olursa olsun” diyen, “oyları bölünecek” paranoyası ile herkese saldıran, hakaretler edenler ne yapacaklar?

http://www.aydinlikgazete.com/yazarlar/239-canatakli/44892-can-atakli-erdogan-secilemezse-hayalindeki-cumhurbaskanina-katlanabilecek-mi.html, 2.7.14

MEHMET FARAÇ : Erdoğan’ı Çankaya’ya kim çıkartmak istiyor?..


Erdoğan’ı Çankaya’ya kim çıkartmak istiyor?..

mehmetfarac

MEHMET FARAÇ
AYDINLIK
, 2.7.14

Hep söyleriz; AKP’nin 12 yıldır iktidarda olabilmesinin tek nedeni, rejimle ve ulusla çatışan Erdoğan’ın “karizma”sı falan değil…

AKP gibi; yolsuzluklarla sarsılmasına rağmen bertaraf edilemeyen, cumhuriyet düşmanı bir partinin karşısına “seçenek” çıkartamayan muhalefet de suçlu…

Muhalefet ne yazık ki sürekli yalpalıyor, etkin projeler üretemiyor, kitleleri yönlendiremiyor, öncü olamıyor ve AKP karşısında ne yazık ki beklenen umudu da yaratamıyor…

Merkez sağın da çöküşünün ardından pusulasız kalan kitleler, işte bu çıkmaz nedeniyle de AKP’ye sarılmak zorunda kalıyor…

Bu açmazın üç kanıtını sunmak yeterli… Örneğin MHP, Abdullah Gül’ün Çankaya’ya çıkartılmasının yanı sıra, iktidarın “laik cumhuriyet” açısından tehlikeli yasalarına destek verirken, AKP gibi davrandığı için seçenek olamıyor…

Çünkü “iktidarı destekleyen” bir MHP algısı, ülke bölünme tehdidindeyken bile bu partiyi aynı çıtada tutmaya devam ediyor…

BDP’nin AKP’ye muhalefet gibi bir derdi yok, tam aksine “açılım” kardeşliğinin kısırdöngüsünde ilerlemekten hoşnut!..

“Yeni CHP”nin durumu ise daha da vahim… Ana muhalefet, tarikat ve cemaatlerin sempatisini kazanmak uğruna, sağcı ve gerici isimleri vekil yapmasına ve “Cemaatle işbirliği” algısı yaratmasına rağmen ne yazık ki ideolojik zikzaklar nedeniyle devinim yaratamıyor…

2011 ve 30 Mart 2014 seçimlerinde “sağa açılma” hatasının yarattığı hezimet de, CHP’nin strateji hatalarını net biçimde dışa vururken, çöküşten ne yazık ki ders alınmıyor…

DAYATMAYA REST!..

Baksanıza; başta CHP olmak üzere muhalefet, Cumhurbaşkanlığı seçiminde de
aynı strateji hatasını yaptı…

AKP’lilerle kol kola fotoğraf çektiren, hatta Erdoğan’ın 2007’de cumhurbaşkanı adayı olarak düşündüğü El Ezher referanslı birinin “çatı adayı” diye ortaya çıkarılması toplumda ne yazık ki “umut” yaratamadı…

Hiç kuşkunuz olmasın; muhalefet AKP’ye benzemeye çalıştıkça gerilemeye devam ediyor ve ne yazık ki yolsuzlukla sarsılan iktidar da tüm rezaletlere rağmen biraz daha mesafe alıyor…

Meselenin özetine gelince; muhalefet, Çankaya için AKP’ye benzemeyen, farklı bir “seçenek” sunacak cumhuriyetçi bir aday çıkartamadığı için Erdoğan’ı cesaretlendirmekten öteye gidemedi… Cumhuriyetin geleceğinden kuşku duyan milyonlar işte bu yüzden Ekmeleddin İhsanoğlu için imza vermeyen CHP’li vekilleri seçenek yaratmaya zorluyor…

Erdoğan ve O’na benzetilen İhsanoğlu arasında tercih yapmaya zorlanan Cumhuriyetin evlatları, işte bu nedenle Çankaya dayatmalarına rest çekiyor ve sosyal medyada “Sandığa gitmeyin” çağrıları bu nedenle büyüyor…

HİLAFET KONUŞMASI…

Beklendiği gibi, AKP’liler dün Erdoğan’ı cumhurbaşkanı adayı ilan ettiler… Ancak onun dün yaptığı aşağıdaki takiye konuşması, din sömürüsünde gelinen zirveyi de gösterdi: “Âlemlerin sahibi Allah’a hamdolsun, zaferin sahibi sadece Allah’tır. Bizi kibirden muhafaza eyle ya Rabbi, bizi haksızlıktan beri eyle ya Rabbi… Sen ki her şeye gücü yetensin. Bu mübarek günde dileğimiz odur ki, bu milleti bir kez daha zaferle müjdele yarabbi. Bugün çıktığımız kutlu yolculuğu Türkiye için, milletimiz için, insanlık için hayırlara vesile et yarabbim. Amin… Amin… Amin…”

Baştan sona kadar din ticareti ve sömürüsüdür bu… Yani tam da yoksullaştır-köleleştir stratejisiyle AKP’ye bağlanan geri kalmış kitlelerin nabzına göre şerbettir bu konuşma…

İyi de bu Erdoğan, “laik cumhuriyet”in ve Atatürk’ün Çankaya’sının başına geçmek isteyen bir cumhurbaşkanı adayı mı, yoksa din sömürüsüyle zafere ulaşmaya çalışan bir halife adayı mı?..

Erdoğan gibi İslam dinini sömürenlere de milleti ona mahkûm bırakan beceriksizlere de yazıklar olsun…

BU SORULAR ‘ÇATI’YI YIKAR!..

Hadi gelin, muhalefetin “laiklik karşıtlarının odağı” ilan edilen AKP’nin karşısına çıkarttığı “çatı adayı”nın kimi eylemlerinden örnekler verelim de duyarlı kitlelerin neden “seçenek” aradığı bir kez daha görülsün: Ekmeleddin İhsanoğlu‘nun babasının, cumhuriyetin kuruluşu döneminde Mısır’a kaçması bir tarafa… Peki; şeriat üniversitesi El Ezher referanslı İhsanoğlu; AB’nin “recm” infazlarını eleştirmesine niçin sert tepki gösterdi acaba?.. Bu tutumunu kadın seçmenlere nasıl anlatacak?..

İhsanoğlu, El Kaide türevi şeriatçı “Taliban” örgütünü “Afganistan’ın çocukları” diye sevimli gösterirken, aynı çizgiden gelen IŞİD’in vahşetini öngöremedi mi?..

Ve en önemlisi de İhsanoğlu; Cemaat’in 2007’de düzenlediği Türkçe Olimpiyatları’nda ödül alırken

Fethullah Gülen için “O büyük insana saygılar gönderiyorum.”

ifadeleriyle dışa vurduğu Pensilvanya hayranlığının hesabını nasıl verecek?..

Şimdi muhalefetin çıkardığı bir adaya körü körüne alkış tutan şaşkınlara soralım:
AKP iktidadan gitsin, Erdoğan da ne hali varsa görsün ama “çatı adayı”nın, AKP zihniyetini de temsil eden bu açmazlarını sinenize mi çekeceksiniz?.. Ve en önemli soruyu da “Ekmeleddin’e oy vermezsen AKP’ye yarar” diyen gafil ve zavallı komikler yanıtlasın; Cemaat’le savaşan Erdoğan’ı, Fethullah’a övgü düzen “çatı adayı” mı devirecek?..

KADİR TOPBAŞ SAĞIR MI?..

Bugün 8. gün… AKP’li İstanbul Büyükşehir Belediyesi, “Şile’nin Ahmetli köyündeki Cemaat yurtlarına neden özel hizmet götürülüyor” sorularına yanıt veremedi?..
Cemaat yurdundan sonraki güzergâhta onarım çalışmasını durdurarak yüzlerce insanı bozuk yollara mahkûm eden Topbaş zihniyetine bir kez daha soruyoruz: Ahmetli’de
özel hizmet götürdüğünüz Cemaat yurdunun önünden geçen yolun sonu
Ermenistan sınırı mı?.. Bu nasıl belediyecilik, bu nasıl rezalet?..

Topbaş ve onun işgüzâr, Cemaat hayranı, partizan Fen İşleri kadroları istedikleri kadar sussunlar… Gazetecilikteki “fikri takip” esası bize görev veriyor; Ahmetli’deki haksızlık ve kanunsuzluk giderilene kadar bu köşede Topbaş’a ve diğer sağırlara seslenmeye devam edeceğiz…

EMİNE ÜLKER TARHAN’dan CUMHURBAŞKANI ADAYLIĞI HAKKINDA AÇIKLAMA


Dostlar
,

Tüm beynimiz ve yüreğimizle ayakta alkışlayarak paylaşıyoruz…

Sana selam olsun Yiğit Cumhuriyet kadını Emine Ülker Tarhan!

Sevgi ve saygı ile.
2.7.2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

================================================================

EMİNE ÜLKER TARHAN’dan CUMHURBAŞKANI ADAYLIĞI HAKKINDA AÇIKLAMA

Emine Ülker Tarhan'dan yazılı açıklama

Emine Ülker Tarhan kamuoyuna, kendisinin Cumhurbaşkanı adayı olarak gösterilmesiile ilgili yazılı bir açıklama yaptı. Tarhan açıklamada Ekmeleddin İhsanoğlu‘na imza vermediğini belirterek, “Milletvekili arkadaşlarım tarafından Cumhurbaşkanı adayı olmam için başlatılan girişimin her kesimden ilgi görmesi
ülkemin geleceğine dair beni umutlandırmış ve yüreklendirmiştir” dedi


İşte Emine Ülker Tarhan tarafından yapılan o yazılı açıklama:

Milletvekili arkadaşlarım tarafından Cumhurbaşkanı adayı olmam için başlatılan girişimin her kesimden ilgi görmesi ülkemin geleceğine ilişkin beni umutlandırmış ve yüreklendirmiştir. Türkiye’nin her bölgesinden gelen olağanüstü desteğe, özellikle gençlere, kadınlara, demokratik kitle örgütlerine, emekçilerimize, sanatçılarımıza teşekkür ediyorum. Girişimi başlatanlara dagösterdikleri güvennedeniyle teşekkür ediyorum.

Gösterilen çatı adaya ben imza vermedim.

KİMİN ADAYI

Çünkü, gücünü demokrasiden alması gereken bir partide adayın tespit yöntemi demokratik, şeffaf değildi. Halk tarafından seçilecek ilk cumhurbaşkanı adayını biz halk partililer medyadan öğrenmemeliydik, eleştirdiğimiz yöntemleri biz uygulamamalıydık.

Çünkü, aday, bize ait ilkeleri, Anadolu aydınlanma kültürü ve değerlerini, baskıya karşı adalet mücadelesini ve tarihimizin en özgürlükçü halk hareketi olan gezinin ruhunu
temsil etmiyordu. Ben orada, sıralı bir ölümü beklemeden öldürülen oğulların uğruna
can verdiği değerlerin sararıp solmaması gerektiğine inanıyorum.

Ve ben;

– Madımak’ın,
– Yarbay Ali Tatar’ın,
– Silivri’nin,
– Reyhanlı’nın,
– Berkin’in,
– Ali İsmail’in, Abdullah’ın, Ethem’in, Mehmet’in ve daha niceleri ile
– Soma’nın hiç unutulmaması gerektiğine inanıyorum.

Çünkü, özgürlükçü değerlere vurgu yerine bugün ülkede hâkim olan iklime teslim olunmasına karşı çıkıyorum. Tercihi sadece “Recep Tayyip Erdoğan’ı kullanmak” üzerinden yapmanın insanımızın birikimine haksızlık olduğunu düşünüyorum. Bana göre, “çatı benim, çatı benim” diye şişinip duran bir adam doğrulanmamalı, onun kurallarına uyulmamalıydı. “Siz sandığınız kadar çok, biz de sandığınız kadar az değiliz” denebilmeliydi inançla…

Çünkü, toplum, siyahla gri arasında seçim yapmaya zorlanmamalı, “ben kırmızıyım” diyenlere de seçenek sunulmalıydı.

Ben nasıl bir aday isterdim?

Ülkedeki haksızlıklarla ilgili –mücadeleyi geçiyorum-hiç değilse bir kelam etmiş olsun isterdim. Ellerini oğuşturarak fırsatını kollayan kaymak tabakanın değil, halkın taleplerine kulak verilmesini isterdim. İlla çatıysa mesele, ortak paydası ezilenler olsun isterdim.

Aday, hangi gencin, hangi yoksulun, hangi özgürlük yolunda bedel ödemiş, hangi maden yolunda ömür tüketmişin, hangi masa başında ter dökenin gözünü parlatacak ona bir bakardım. Şimdi onlar, bırakın çatıyı, saçak altı bulabilecekler mi ayakları ıslanmadan?

DEVRİM VURGUSU


Cumhuriyetimizin, devrimlerin, CHP’nin varlığına yönelik her türlü saldırıya karşı onuru ve alınteriyle çalışan, her gün iktidar ve türevi zihniyetlerin saldırısına uğrayan, partimizi sırtında taşıyan örgütümüz, inandığı değerler için mücadelesine tanık oldukları birisi için çalışsın isterdim. Eminim onlar da ülkedeki adaletsizlikleri, emek sömürüsünü kenardan izleyen değil, bunlarla savaşan birini görmek, onun için heyecanlanmak isterlerdi…
Çatı, kölelik düzeniyle, kadının yok sayılmasıyla/aşağılanmasıyla, baskılarla, taassup örtüsü örtülmüş hırsızlıklarla mücadelenin çatısı olsun isterlerdi.


Çünkü ben, artık, her seçimde aday içine sinmese de, bir umutla sandığa koşan özverili insanlarımızın yine bir seçim akşamı başlarını eğmelerini istemiyorum. Sonuç ne olursa olsun, mücadele etmiş olmanın onuru ve yarından itibaren yeniden mücadele edecek olmanın azmi ile başlarını gururla kaldırmalarını istiyorum. Bunları söylemek, partisinin değerleri için mücadele ettiğini defalarca kanıtlamış ve başarılı olmasını isteyen bir siyasetçi olarak en doğal hakkım ve -eğer değiştirilmemişse- parti kültürünün gereğidir.

İKİ TUR


Gelelim reel politiğe… Unuttuk sanırım, iki turlu değil miydi seçim? İlk turda herkes kendisini temsil eden bir adaya oy verseydi, katılım daha yüksek olmaz mıydı? Bize oy veren kitlelerin bilinçle ama illaki heyecanla sandık başına gittikleri hiç düşünülmedi mi? Katılımı güçlendirecek bir formülle ilk turda rakibin kazanma ihtimali yok edilemez miydi? CHP’nin bu anlayışla çıkaracağı adayın ikinci tura kalmasının önünde bir engel mi vardı? Büyük uzlaşmalar, taraflar samimi ve kararlı ise böyle de sağlanamaz mıydı?
Ve bunu gören, söyleyen, seçenek sunanlardan neden korkuluyor?


PARTİ TEHDİTLERİNE YANIT


Son olarak, olası bir başarısızlığa günah keçisi yaratmak için sıkça ve gayet “veciz” sözcüklerle yapılan disiplin tehditlerine gelince…

Partimizin anayasası olan programımız, “CHP; bağımsızlık ruhunun temsilcisidir…
Laik demokratik cumhuriyetin kararlı savunucusudur… Kemal Atatürk önderliğinde oluşturulan ve dünyada başka örneği olmayan çağdaş Türkiye modelinin güvencesidir” der. Yeni Osmanlıcılığı değil, çağdaş Türkiye’yi hedef alır.
Teslimiyeti değil, mücadeleyi öngörür. Buna, yani partimin değerlerine inandığım, savunduğum için disipline verileceksem, hazırım. Disiplin kuruluna giderim, arkamdan kimin geldiğine de bakmam. Ancak böyle bir sürecin kimlerin parti programını ve değerlerini ihlal ettiğinin sorgulanacağı bir dönem olacağını ve en yüce disiplin makamının CHP tabanında kimlik bulacağını da hatırlatırım. 

ulusalkanal.com.tr, 02.07.2014

AYDINLIK : Prof. Süheyl Batum uyardı: Yeni aday çıkmazsa…


Prof. Süheyl Batum uyardı: Yeni aday çıkmazsa…

Dostlar,

Tüm beynimiz ve yüreğimizle ayakta alkışlayarak paylaşıyoruz…

Sana selam olsun Yiğit Cumhuriyet aydını Prof. Süheyl Batum!

Sevgi ve saygı ile.
2.7.2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

===============================================portalı, 02 Temmuz 2014

 batumuyari

CHP Eskişehir Milletvekili Süheyl Batum, Cumhurbaşkanı adaylığı başvuru süresinde sona gelirken uyarıda bulundu.

Ekmeleddin İhsanoğlu’nun adaylığını kabul etmediğini belirten Batum,
şeffaflık ilkesinden uzaklaşıldığını söyledi. Batum,

  • Yeni bir aday çıkmaması durumunda Tayyip Erdoğan’a
    ilk turda kazandırılacağını ifade etti.

İşte o açıklama:

1) Sayın Ekmeleddin İhsanoglu’nu kabul etmediğim gibi, İmza vermeyi de uygun görmedim.

2) Bu arada, İmza vermeyen milletvekillerini partiyi ve oyları bölmekle suçlama acizliğine düşenlerin ya da “disiplin suçu işlemiş olursunuz” diyenlerin bir bölümüne
önem bile vermedim. İmza atmayan öbür arkadaşlarım da vermedi. Vermezler de!

Hele bize tek yol, tek çare gibi gösterdikleri yol tümden yanlış ise. Üstelik bu yolu tek çare gösterenler bile, “ne yapalım oldu bir kere” ya da “elimiz mecbur, Genel Başkan öyle istiyor”dan başka mantıklı, kabul edilebilir tek gerekçe ileri sürememişlerse.

3) Suçlamalarda bulunanlardan bir bölümünün,“ama başka bir aday ya da CHP’Lİ BİR ADAY nasıl olur da, oyların çoğunluğunu alabilir, oyumuz yeter mi?” sorusunu soranlara, CHP ailesinin içindeki iyi niyetli dostlar oldukları düşüncesiyle,
şunu söylemek zorundayım;

4) Bu seçim İki turlu değil miydi? Bunu unuttuk mu?
İki turlu seçim bir tek ve ilk kez Türkiye’de mi uygulanıyor?

Pekiyi iki turlu bir seçimde nasıl olurdu bu iş? Yapılabilecek olan, partilerin ayrı ayrı adaylarla 1. tura katılmaları olurdu. Ancak 1. turda belirlenen adayların 2. turda
öbür partilerin de destekleyebileceği adlar arasından seçilmesi sağlanırdı.

Ve söz gelişi; çağdaş, laik demokratik değerleri benimseyen, Atatürk milliyetçisi, cumhuriyet kazanımlarını kollayan ve cumhurbaşkanlığı yeminine sadık kalacak bir başka aday için ön mutabakat sağlanabilir, aynı şekilde MHP tarafından önerilecek adayın da ikinci tura kalması halinde CHP tarafından desteklenebilecek bir aday olması istenebilirdi.

Böylece KATILIM DAHA YÜKSEK OLMAZ MIYDI ? Hem ilk tura, hem de 2. tura CHP seçmenlerinin koşa koşa, Cumhuriyet mitinglerine gider gibi şevkle, heyecanla gitmeleri sağlanmaz mıydı?

Neden yapılmadı dersiniz? Acaba halka ve CHP seçmenine, seçenek sunmaktan korkuldu mu dersiniz? Ya da Türkiye’yi dışarıdan yönetmeye hevesli “birileri”, her daim ileri sürdükleri “iki buçuk partili sistem” doğrultusunda yalnızca 3 aday çıksın istemiş olabilirler mi?

Bu açık ve net gerçeği HALA anlamamış gibi davrananlara ve halen “ama partiyi bölmeyin” ya da “ama başka bir CHP’li ne denli oy alacak ki?” diye soranlara
Allah selamet versin demekten başka diyeceğim de yok.

5) Neden mi imza vermedim? ÇÜNKÜ karar “demokratik” kurallar çerçevesinde alınmadı.Katılımcılık sağlanmadı. “Şeffaflık” ilkesinden uzaklaşıldı.

6) Birilerine, Parti Meclisi üyelerine, milletvekillerine, İl Başkanlarına, STK’lara,
kanaat önderlerine, sanatçılara SORULUR GİBİ YAPILIP, hiç kimsenin önermediği bir adı açıklamak, O SORULUR GİBİ YAPILAN insanlara da büyük haksızlıktı.

Maalesef tarihimizin halk tarafından seçilecek ilk cumhurbaşkanı adayımızı, bizler, Cumhuriyet Halk Partisinin milletvekilleri TELEVİZYONLARDAN ÖĞRENMEMELİYDİK.

Atatürk’ün kurduğu 90 yıllık CHP’mizin, Recep Tayyip Erdoğan‘ın partisinden
farklı olması gerekli değil miydi? Hatta zorunlu değil miydi?

7) Ayrıca ADAY DA SORUNLUYDU. Neden mi?

Türkiye Cumhuriyeti, özellikle bu bölgede o zamana dek olmayan, pırıl pırıl parlayan bir model yaratmıştır; “demokratik, laik, sosyal, bağımsız bir Cumhuriyet” modeli.

İşte önemli olan, CHP, MHP ve öbür partilerin, bu “demokratik, laik Cumhuriyet modelini” temel alan bir kişiyi ortak aday olarak göstermeleri idi.

Üstelik bu, öbür partiler için bir gereklilik olmayabilirdi, onların böyle bir yükümlülüğü olmayabilirdi. Ama bu modeli yaratan Atatürk’ün kurduğu parti olan Cumhuriyet Halk Partisi için, vazgeçilmesi olanaklı olmayan bir yükümlülüktü, bir zorunluluktu.

8) Oysa biz ne yaptık?

“Bizler, Cumhuriyete sahip çıkan birini seçtiremeyiz. Gelin başka bir siyasal islamcıyı aday gösterelim. Ondan da bir laik, bir Cumhuriyetçi yaratırız. Parti disiplini bahanesiyle de kabul ettiririz.” diye düşündük.

Yani teslim olduk. Yani açıkçası, GİRDİĞİMİZ KABIN ŞEKLİNİ ALACAĞIM DERKEN
o kaba hapsoluverdik. Oysa hapsolmamamız gerekiyordu.

9) Üstelik CHP, bağımsızlık ruhunun temsilcisidir. Laik ve demokratik cumhuriyetin kararlı savunucusudur.

  • Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde oluşturulan ve dünyada başka örneği olmayan çağdaş Türkiye modelinin güvencesidir.

Ve sosyal demokrat kimlikli bir parti olarak CHP;

– çoğulculuk ve katılımcılığı,
– özgürlük ve hukuk devleti kurallarına sahip çıkmayı,
– azınlık haklarına saygıyı,
– eşitliği, adaleti, dayanışmayı,
– emeğin üstünlüğünü ve bütünlüğünü sahiplenir.

Siyasal islamcıları ve siyasal islamı değil.

10) Oturun ve bir düşünün! CHP ve onun inandığı ve koruduğu değerler, ilkeler algısı, belki TOPLUMDA gerekli bir algı da olabilir. Olamaz mı?

O algının içine gönüllü olarak girebilecek çok sayıda insan da olabilir.

Ve o insanlar “Artık bize ihtiyacınız yok mu, BİZİ NEDEN BU ADAYA OY VERMEYE MECBUR BIRAKIYORSUNUZ?” DİYE SORABİLİRLER.

Eğer böyle sorarlarsa, onlara ne yanıt vereceğiz? Bizlere söylendiği gibi, “alışırsınız, alışınca seversiniz” mi diyeceğiz? Ya da “aday bir kez belirlenmiş artık, partiyi bölmeyin..” diye tehdit mi edeceğiz? Ya da en kurnazcasını yapıp, “yoksa siz ulusalcı mısınız, başka partiler tarafından yönlendiriliyor musunuz?” diye mi soracağız?

Unutmayalım ki; onları bir kez daha şaşırttık, kandırdık. Yaşamlarının ilk doğrudan Cumhurbaşkanlığı seçiminde, onları 3 aday arasında tercih yapma zorunluluğu ile
karşı karşıya bıraktık. Siyasal islamı, muhafazakar elitizmi temsil eden iki adaydan birine ya da HDP’nin adayına oy verme zorunluluğu ile!

Onun dışındaki aday olasılığını ise, siyasal linç kampanyaları, “black jack’li ihraç tehditleri” ve bir de “karalama kampanyaları” ya da “partiyi bölmeyin” anlamsızlıkları ile ortadan kaldırarak.

11) SON OLARAK, Sayın Emine Ülker Tarhan’ı aday göstermemiz ise tamamı ile bireysel kararlarımızdı. Ve Anayasa’nın 101. maddesindeki “aday gösterme” yetkimizi, hakkımızı sonuna dek kullanmak hususundaki kararlılığımızın bir göstergesi idi.

Ayrıca toplumun seçeneksiz olmadığı vurgusunu yapmaktı. Katılımı güçlendirmekti.

Herkese bir “çare ” olabileceğini göstermekti. Ve herkes gördü.
Toplum yeniden umutlandı.

Ancak bu umut kimi kesimleri korkutmuş olmalı ki, kimi gazeteci ve siyasetçilerin katıldığı bir demokrasi tahammülsüzlüğünü de birlikte izledik.

12) – Son olarak şunu söyleyeyim. Sayın Ekmeleddin İhsanoğlu‘nu belirleyen
Sayın Genel Başkanımıza ve O’na imza veren arkadaşlarımıza da hayırlı olsun dileklerimi iletiyorum.

Ama umarım bu BİREYSEL TERCİHLERİ ve “muhafazakar kitle ile tarihsel uzlaşma istekleri”, CHP tabanında KALICI HASARLARA yol açmaz. Ve ayrıca başka adaya tahammül edememek de, KATILIMIN DÜŞMESİNE ve rakibin ilk turda seçilmesine neden olmaz.

Feyzioğlu : ANAYASA MAHKEMESİNİN KARARI SON DERECE YERİNDEDİR

Feyzioğlu : ANAYASA MAHKEMESİNİN KARARI SON DERECE YERİNDEDİR

portresi2

 

Türkiye Barolar Birliği (TBB) Başkanı Metin Feyzioğlu,  Aksaray Barosu’nca bir otelde kuruluşunun
25. yıl dönümü etkinlikleri kapsamında düzenlenen baloya katıldı. Feyzioğlu, baloda açıklamalarda bulundu.

Feyzioğlu burada yaptığı açıklamada;

Balyoz davasıyla ilgili bizim tavrımız yıllardır belli. Bizler davanın esasıyla ilgili
hiç konuşmadık. Sürekli adil yargılanmalardan bahsettik. Hukukun üstünlüğü dedik.
Usül hükümlerine uyulmadan, savunma hakkı hiçe sayılarak sap samandan ayrılamaz dedik. Ancak özel görevli mahkemelerde hukukun üstünlüğü değil, üstün olanın hukuku geçerliydi. Anayasa Mahkemesi’nin kararı son derece yerinde bir karardır.” dedi.

Aksaray Barosunun 25′nci yıl kutlamalarına katılan Türkiye Barolar Birliği Başkanı
Metin Feyzioğlu, Balyoz olarak bilinen davada sahte deliller öne sürüldüğünü ve savunmanın ısrarla dinlenmediğini belirterek şunları söyledi:

“Türkiye Barolar Birliği’nin yürüttüğü çalışmalar sonucunda, özel görevli mahkemeler ortadan kaldırıldı. Sanırım bu en önemli dönemeçlerden birisi oldu. Ardından da
Anayasa Mahkemesi ‘Ergenekon’ diye bilinen davalarda tutuklulukların hukuka aykırılığı noktasında ihlal kararı verdi. ‘Balyoz‘ olarak bilinen davada ise sahte delilerden tutun da en önemli savunma tanıklarının, savunmanın ısrarla dinlenmemesinden söz ederek, anayasal savunma hakkı ihlaline, yeniden yargılanmaya karar verildi.
Ancak Anayasa Mahkemesi son derece yerinde bir karar vermiştir.” dedi.

ANAYASA MAHKEMESİNİN KARARI SON DERECE YERİNDEDİR

TÜBİTAK’ın davanın seyrini değiştiren 5 no’lu hard diskle ilgili çok önemli bir rapor verdiğini belirten Metin Feyzioğlu şunları söyledi:

“Son yapılan çalışmalarda TÜBİTAK son derece önemli bir rapor verdi.
5 no’lu hard diskin sahte olduğunu tespit etti. Çok önemli bir rapor bu.
Bu 5 no’lu hard diskin sahteliği, birilerinin özellikle mahkumiyet için çaba harcadığı,
delil ürettiği ve dosyaya yerleştirildiği görülüyor. Demek ki bir senaryo hazırlandı.
Bu senaryo sahte delillerle beslendi. Şeklen ise bir mahkumiyet verildi.

  • Anayasa Mahkemesi’nin kararı son derece yerindedir.
  • Anayasa Mahkemesi Türkiye’nin önünü açan kararlar vermektedir.

Ben verilen kararların faydalı olduğunu düşünüyorum. Herkesi bir kez daha kutluyorum.”

*****

İHSANOĞLU HAKKINDA DEĞERLENDİRME YAPMAYI DOĞRU BULMAM

CHP ve MHP çatı adayı olarak Cumhurbaşkanlığı adaylığı üzerinde uzlaşmaya vardığı Ekmeleddin İhsanoğlu hakkında da konuşan Metin Feyzioğlu,

“Çatı aday konusunda duruşumuz çok önemlidir. Bunu tabi ki Barolar Birliği olarak değil kişisel düşüncem olarak dile getiriyorum; Sayın İhsanoğu hakkında hiçbir değerlendirme yapmayı doğru bulmam. Beyfendi bir insandır. İnsanların anne ve babalarıyla isimleriyle birtakım spekülasyonlar yapılmasını hep yanlış bulmuşumdur. İnsanların kişilikleri hedef alınarak, aileleri hedef alınarak cümle kurulması yakışıksızdır. İsim konusunda herhangi bir yorum yapmam. Türkiye Barolar Birliği Başkanı sıfatı taşıdığım sürece bu söz konusu da değildir. Yarışacak bütün adaylara başarılar dilerim. Daha önce de dile getirmiştim. Türkiye belediye başkanı seçimlerine girmiyor. Cumhurbaşkanı seçmeye gidiyoruz. Cumhurbaşkanı seçimlerinde partilerin adaylarının düşman ve hain gibi gösterilmesi büyük kırgınlıklara yol açar. Çünkü seçilen Cumhurbaşkanı 76 milyonu kucaklayacağını unutmayalım.” diye konuştu. (DHA, 21.6.14)

Sevgi ve saygı ile.
24 Haziran 2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net 

ÇATI Adayı konusunda Prof. Dr. Süheyl BATUM’un değerlendirmesi


ÇATI Adayı konusunda Prof. Dr. Süheyl BATUM’un değerlendirmesi

Değerli Dostlar,

Cumhurbaşkanı ÇATI Adayı konusunda Prof. Dr. Süheyl BATUM’un “OdaTV” de
yer alan değerlendirmesini aynen sizlerle paylaşmakta yarar gördüm.
Selam ve saygılarımla.

Algan HACALOĞLU (22/06/2014)

****

Ekmeleddin İHSANOĞLU‘nun CHP tarafından “çatı aday” olarak gösterilmesi konusundaki itirazımın nedenlerini derli toplu ve son kez sizlerle paylaşmak için
yazma gereğini duydum. Başka kaynaklardan okumak zorunda kalmayın diye.
(Prof. Dr. Süheyl BATUM)

Bunun çok yararı da olacak.

Çünkü 10-15 yıldır alıştığımız “algı yaratma yöntemi ile kandırma” çabaları
yine aynı şekilde başladı.

Farklı gibi görünen aktörler, farklı televizyonlar, farklı gazeteciler, farklı yazarlar,
(üstelik bazıları da sizlerden görünenler) aynı hedefe kilitlendiler; Saçma sapan,
yalan yanlış bir sürü bilgi ve sözüm ona aptalca analizlerle, kafaları karıştırma
ve sizleri ikna (!) etme hedefine.

OYUNUN İÇİNDE OLDUKLARI İÇİN YALAN SÖYLÜYORLAR

SORU 1) “Tek başına CHP’nin adayı nasıl seçim kazanacak?” diye soranlar var.
“Bu nedenle ortak aday çıkarılması neden yanlış olsun?” diyorlar?

Bu soruyu soran iyi niyetliler dışında, çoğunun yanıtı bildiğine,
ama “oyunun içinde oldukları” için yalan söyleme yolunu seçtiklerine eminim.

Çünkü tabii ki ortak aday seçilebilirdi. Hatta seçilmeliydi de.

Ama insaf edin CHP- MHP ve diğer partilerin üzerinde anlaşabilecekleri tek aday

  • siyasal İslamcı, Rabıtacı, siyasal İslam’ın parasal kaynaklarını sağlayan vakıfların yöneticisinden başkası olmaz mıydı? Olamaz mıydı?

Olamazdı diye iddia edenler, bunun nedenini açıkça açıklamadan,
ikna olmamız mümkün değildir.

Hatta daha aday belirlenmeden önce de ileri sürdüm. Neden Mehmet Haberal olmasın? Akademik kariyer ise, akademik kariyer. Dünyaca ün kazanmak ise,
o da var. Uluslararası saygınlık ise, o da var. Her kesimden oy alabilecekse, alır.
Ama sakın bir tek şeyi eksik demesinler; uluslararası oyunun, projenin içinde değil.

Neden Murat Başesgioğlu olamazdı, neden İlhan Kesici olamazdı ?
Neden Sami Selçuk olamazdı?

Bir anlatsınlar görelim, duyalım bakalım !

UĞUR MUMCU’NUN, SONER YALÇIN’IN, YILMAZ ÖZDİL’İN YAZDIKLARI
GERÇEK DIŞI OLSUN

SORU 2) İhsanoğlu’na karşı çıkanlar, O’nu tanımıyormuş, tanıyınca çok seveceklermiş. Bunu ileri sürenler de var.

Bunu da cok ciddi bulmuyorum. Önemli olan sevip, sevmemek değil,
kendimize damat ya da baba aramıyoruz. T.C.’ne cumhurbaşkanı seçiyoruz.

Yeter ki, Uğur Mumcu’nun yazdığı Vakıfların içinde yer aldığı yalan olsun.
Bize onu söylesinler yeter.

Yeter ki Türkiye’de 1980’ler sonrası CIA desteği ve parası ile, Siyasal İslam üzerinden Türkiye’yi teslim alan şeriatçı oluşumlara gerekli finansı sağlayan Vakıfların yöneticisi olduğu yalan olsun.

Yeter ki Uğur Mumcu’nun, Soner Yalçın’ın, Yılmaz Özdil’in ve diğerlerinin tüm yazdıkları gerçek dışı olsun.

Bunlar bize yeter!

Yoksa oyunun bir parçası olarak, hemen bazı gazetelerde verdigi, düzmece Atatürk sevgisi demeçlerine ne gerek var. (zaten zorlama olduğu da, ikna oyunun bir parçası olduğu da çok açık anlaşılıyor, o da ayıp, kişiliğine, akademik kariyerine yazık)

BUNLARIN SAHTEKARLIKLARINI HERKES GÖRDÜ

SORU 3) İhsanoğlu’na karşı çıkanların Baykal’cılar, Ulusalcılar, olduğu,
onlar dışında herkesin memnun olduğu söyleniyor. Bunu yazan, iddia edenler var.

Tabii ki, algı yaratarak kandırma yöntemini uygulayan gazeteci, yazar, sözde aydınlara, siyasetçilere bir şey söylemeye gerek yok.

Türkiye’nin son 15 yılını izleyen herkes, bunların yöntemlerini ve söylediklerini, sahtekarlıklarını gördü. Ünlü (!) anchorman’lerden tutun, CIA ajanı gazetecilere kadar, RTE’nin uçağında gezdirdiği, midesinden bağladığı gazeteci, akademisyen, yazarlardan tutun, bunlara heves eden yeni yetmelere kadar,
bunların ne olduğu belli, açıkta.

Ama bunlara inananlar da olabilir. Tek şey söyleyeyim. Kesinlikle doğru değil.
Bunu söyleyenler, şu anda baskı altında olan milletvekillerine ya da yöneticilere
değil de, örgütlere, seçmenlere yani “aile üyelerine” bir sorsunlar bakalım.

Aldıkları yanıtı sonra konuşuruz.

PROJELERİ BOZULMASIN DİYE CHP’YE ETKİ YAPTILAR

SORU 4) Mansur Yavaş’a neden bir şey söylemediniz diyenler var.

Bu soruyu soranların da, iyi niyetli birkaçı dışında, yanıtı bildiğine ama
“oyunun içinde oldukları” için yalan söyleme yolunu seçtiklerine eminim.

Çünkü hiçbir gün, Cumhurbaşkanı mutlaka CHP milletvekillerinden biri olsun
düşüncesi içinde olmadım. Üstelik bunu açık açık da söyledim.

Hatta Yalova ve Mahmudiye seçimlerinden sonra açıkça yazdım.

Görüntü çok açıktı. Mahmudiye ve Yalova seçimleri çok açık göstermişti ki,
AKP seçmeninden (hele bu dönemde) oy almak çok zordu. Yapılması gereken,
CHP-MHP-DP -İP ve diğer partilerin bir aday üzerinde anlaşması idi.

Bu sayede tekrarlanan Yalova seçiminde de, Mahmudiye’de de,
AKP aynı oyu almasına karşın kazandık. Yapılması gereken yine aynı şeydi.

Ama bunun için birçok aday çıkabilecek iken, aynı RTE çizgisinde olan bir
Siyasal İslamcının gösterilmesi zorunlu muydu? Neden zorunluydu?

Ve açıkça söylüyorum, doğru bir adayda birleşilmesi durumunda başarı şansı da
çok yüksekti.

Zaten inanıyorum ki, “birileri” bu gerçeği gördükleri için, oyun bozulmasın,
her durumda siyasal İslam projesi sekteye uğramasın diye, CHP’ye de etki edip, Sayın İhsanoğlu’nu aday gösterttiler. Hem de dikkat edin MHP’ye bile değil, CHP’ye.

BU SORU YANLIŞ

SORU 5) Yanıtlanması gereken son soru da şu; birileri “Ne var, önemli olan
RTE’ye karşı mücadele etmek, O mu kazansın?” diye soruyorlar.

Bu soru da yanlış. Maalesef inandığını söyleyen dürüst gazeteciler de,
partililer de, Cumhuriyet yanlıları da olabiliyor.

Oysa gerçek şu; Türkiye Cumhuriyeti, özellikle bu bölgede o zamana kadar olmayan, pırıl pırıl parlayan bir model yaratmıştır. “Demokratik, laik, sosyal, bağımsız bir Cumhuriyet” modeli.

Ve yıllarca bazıları, bu modelin karşısına farklı bir model çıkarmaya çalıştılar.

– “Yeşil kuşak” projesinden başlayarak,
– siyasal islam projesi,
– mikro milliyetçilikler projesi,
– hatta Arap Baharı ve
– BOP projeleri de,

bizim “demokratik, laik projemizin” karşısına çıkarılan projelerdir.

Bu projelerin tümü uygulandıkları ülkelerde, CIA desteği ile de inanılmaz değişikliklere yol açtı.

Örneğin Hüsnü Mübarek, Mısır’da 2005 yılında oyların yüzde 88,6 sini aldı. Sonra tam tersini Mursi aldı. Daha sonra da onu idama mahkum eden Sisi yüzde 99 aldı.

Yine örneğin Gürcistan’da devrim sonrasında, halk, sözüm ona Şevardnadze’yi bile istemeyip, hiç tanımadıkları, ABD’de avukatlık yapan Saakaşvili’yi işbaşına getirmek (!) istedi (!)

Yine örneğin Libya’da, halk, Kaddafi’yi linç edip, yerine hiç tanımadığı,
40 yıldır ABD’de yaşayan Abdurrahim El Keib’i getirmek istedi (!)

Ne tesadüf (!) değil mi? Size tanıdık geldi mi dersiniz?

Ama bu projeleri yapan “laboratuvarların yöneticileri” ya da CIA,
Türkiye’de ise, hep şaşırdılar.

Baktılar ne olursa olsun,
“Atatürk ve Cumhuriyet projesinden” vazgeçmeyen bir kitle var.
Evet %20 olabilir, %25 ya da 30 olabilir. Ama hiç vazgeçmiyor.

Evet bu kitle, iktidar olamıyor. Ama en azından 1 Mart tezkeresini geçirtmiyor.
Suriye’ye müdahaleyi engelliyor. Öcalan’ın “Türkler, Kürtler, Araplar, bizi birbirimize bağlayan tek bağ İslam birliğidir, ulus devlet yerine İslam birliğine dayalı bir yeni devlet kuralım..” söylemini reddediyor. Bir daha ağzına almasına bile engel oluyor.

Bu kitle, bu %20, 25, 30 hiç korkmuyor ve geri adım atmıyor da! “Al senin o ılımlı İslam projeni, BOP projeni, Cumhurbaşkanı uçaklarını, kömürlerini, makarnalarını, başına çal, bana demokratik, laik, bağımsız Cumhuriyet modeli yeter!” diyor.

İşte önemli olan CHP ve MHP ve diğer partilerin bu “demokratik, laik Cumhuriyet modelini” temel alan bir kişiyi ortak aday göstermeleri idi.

Yani RTE’nin de içinde olduğu siyasal İslam görüntülü küresel sermaye modeline karşı “Atatürk Cumhuriyeti” modeline sahip çıkan birini aday göstermeleri.

Ve böylece başarı şansı da çok yüksekti. 1 Haziran seçimleri bunu açıkça göstermişti. O kadar güçlü olduğu iddia edilen RTE, üstelik partisi iktidarda iken, yerel yöneticiler genel olarak iktidara bağlı iken, Yalova ve Mahmudiye’de, Çorum’da kaybetmişti.

Nitekim Atatürk ve arkadaşları da, bu Cumhuriyet modelini kurarken, devrim yasalarını yaparken, birilerinin “biz yapamayız, gelin Amerikan ya da İngiliz mandasını
kabul edelim, gelin biz halife olup, halifeliği devam ettirelim” taleplerini görmezden gelmişlerdi, itibar etmemişlerdi.

Ama bugün ne yapılıyor? Biz normal birini seçtiremeyiz, gelin başka bir siyasal islamcıyı aday gösterelim, bari onunla vuralım” deniyor.

Yani Atatürk’ün partisi, Atatürk’ün yapmadığını yapıyor. Yani bir anlamda “bırakın cumhuriyeti, ilk önce halifeyi biz seçelim, sonra işimize bakarız, Cumhuriyeti o zaman kurarız” demiş oluyor.

Aynen böyle denmiş oluyor.

İşte bu nedenlerle bu projeye de, uygulanmasına da, adayına da karşıyım.
Ve Cumhuriyetçilerin, Cumhuriyete gönül vermiş insanların,
CHP’lilerin de büyük çoğunluğu eminim ki karşılar.

Şimdi tüm dostlarıma, bu sorulara ve verdiğim yanıtlara bir de bu gözden bakmalarını rica ediyorum. Yeter ki, “malum koronun” algı yaratma ve kandırma yöntemlerine kapılmasınlar. Aldanmasınlar.

Çünkü göreceksiniz, Balyoz davasında olduğu gibi, mutlaka kazanacağız.
Belki yarın, belki yarından da yakın…

Prof. Dr. Süheyl BATUM
Odatv.com

SONER YALÇIN : Adayımı yazabilirim


Adayımı yazabilirim

portesi
SONER YALÇIN

SÖZCÜ, 17.6.14

 

Sanırım CHP-MHP anlaştı.
Adayları; Ekmeleddin İhsanoğlu.
O halde: Hiçbir politikacıyla paylaşmadığım Cumhurbaşkanı adayımı artık yazabilirim.

Yıl: 1987…
“Nasıl yani, sen solcu Oğuz Hoca‘yla mı çalışacaksın?”
Tereddüt etmeden “evet” dedi. Prof. Dr. Oğuz Oyan‘ın kapısını çaldı;
“Hocam doktora tezi çalışmamı sizinle yapmak istiyorum.” Ardından ekledi:
“Yalnız hocam ben solcu değilim; benim İslami bakış açılarım vardır.”
Prof. Dr. Oyan gülümsedi; “Sizinle çalışmaktan memnun olurum.” dedi.
Birlikte Osmanlı vergi tarihini çalışmaya başladılar.
Bir gün evde çalışırken…
“Hocam namaz kılacağım, dedim. Lavaboyu gösterdi. Abdest alıp çıktıktan sonra, ‘salona seccadeyi serdim, kıble doğrudur.’ dedi. Ben bunu kime anlattıysam, inanmadı. Oysa bizzat yaşadım. Ben namaz kılacağım dediğim zaman hiç yadırgamamıştır;
çok saygılı davranmıştır. Bunu, farklı düşüncelere yaşama biçimlerine gösterilen
bir saygı olarak algılıyorum. Bu özellikleri nedeniyle her zaman Oğuz Hoca’yı
saygıyla anmışımdır.”

Öğretmen Prof. Dr. Oğuz Oyan bugün CHP milletvekilidir.
Doktora öğrencisi ise, Abdüllatif Şener’dir!..
Yani:
“Çatı” yıllar önce üniversitede kuruldu.
Muammer Aksoy, Mümtaz Soysal, Yalçın Küçük, Özer Ozankaya‘nın öğrencisiydi.
Saadet Partisi Genel Başkanı Mustafa Kamalak Siyasal Bilgiler’den okul arkadaşıydı.
DSP Genel Başkanı Masum Türker ile aynı üniversitede yıllarca hocalık yaptı.
“Özgür Üniversite”den Fikret Başkaya, Türk Ocağı’ndan Orhan Türkdoğan
yakın dostları oldu.
Evet, “çatı” yıllar önce
Ankara’da, Bolu’da kuruldu.
Ve keza…

Ecevit’i haklı çıkardı

Yıl: 1991
Abdüllatif Şener ilk kez “çatı” sayesinde milletvekili oldu: RP-MHP-IDP ittifakı sonucu Sivas’tan dördüncü sıradan TBMM’ye girmeyi başardı.
O dönem…
DSP lideri Bülent Ecevit sağ kolu Hüsamettin Özkan ile
RP lideri Necmettin Erbakan‘ı TBMM’deki odasında ziyaret etti.
Erbakan’ın yanında Şevket Kazan ile Oğuzhan Asiltürk vardı.
Laf lafı açtı. Ecevit

“Sizin partinizde Abdüllatif Şener diye bir milletvekiliniz var, O’nu izliyorum.
Çok düzgün konuşuyor; O’nda bir yetenek var. Siyaset açısından umut vaat ediyor;
O’nu iyi takip edin.” dedi.

Ve sonraki yıllarda Abdüllatif Şener, siyasetin basamaklarını teker teker çıktı.
Grup Başkanvekili oldu.
Maliye Bakanı oldu.
Başbakan Yardımcısı oldu…
Ve gün geldi; hırsızlığa tahammül edemeyip kurucusu olduğu
AKP’nin kapısını vurup çıktı! İstese Karun kadar zengin olabilir ama yapmadı.
Çünkü…
TCDD’nin “yol çavuşu” Bedirhan Şener’in oğluydu…

  • “Babam çok dindar bir insandı. Helal ve harama çok önem verirdi. Başkasının malına el sürmeme, kesin nasihatlerinden biriydi. (…) Beş yaşındaydım.
    Tren istasyonunun vagonunda karpuzlar vardı. Tanımadığım büyük ağabeyler vagondan karpuz alıp bahçelerde yiyorlardı. Üç dört kişiydik, ‘biz de yapalım’ dedik. Tam o sırada karşımıza babam çıktı. ‘Latif ne yapıyorsunuz’ dedi.
    ‘Şu vagondan karpuz çıkaracağız’ dedim. 
    ‘Bak’ dedi, ‘o karpuzların sahibi var; başkasına ait olanı alırsanız bu hırsızlık olur. Siz oynamaya devam edin,
    ben size karpuz alırım’…”

Bu olaydan bir süre sonra Abdüllatif Şener babasını tren kazasında yitirdi.
Baba nasihatını unutmadı ve hırsızlığa ortak olmayı hep reddetti.
Hırsızlığı elinin tersiyle iten birini, Çankaya Köşkü’ne çıkarmak
Türkiye’nin vefa borcuydu. Yapmadılar.

Bir Alevi İmam Hatipli

Sürekli yineliyorum:
Kimseyi sağcı ya da solcu diye ayırmıyorum; ahlaklı mı, namuslu mu; vicdanlı mı;
tercih ölçütüm bu.
Cebiyle değil yüreğiyle Türkiye’ye bağlı devlet adamına ihtiyacımız vardı.
Ayakları bu topraklara basan politikacılara ihtiyacımız vardı.
Bir Sakin Güç‘e ihtiyacımız vardı.
Temizlenmeye / arlanmaya ihtiyacımız vardı.
Bir adam gibi bir adama ihtiyacımız vardı.
Türkiye’nin, laik demokratik rejimine inanan; kimseyi ötekileştirmeyen
Abdüllatif Şener’e ihtiyacı vardı.
Örnek vermeliyim…
Sivas Ali Baba Mahallesi’nin Küçükkazancılar sokağının çocuğu.
Acıktığında mutfaklarına girip yemek yiyecek kadar Alevilerle kardeş.
Yıllar sonra bakan koltuğunda otururken başından bir olay geçti:

“Hatay’daki bir toplantıda yanımdaki arkadaşlara ‘ben de Aleviyim, diyeceğim.’ dedim.

Hemen itiraz ettiler, ‘olur mu, yanlış anlaşılır; hiç değilse ‘Alevilik Hz. Ali’yi sevmekse
ben de Aleviyim de’ dediler. Bu olmaz dedim. Önce kendi kafana göre bir Alevilik tanımı yapacak, sonra bu tanıma göre Alevi olduğunu söyleyeceksin. Olmaz.
Kimsenin kimseyi tanımlama hakkı yoktur. Bir Alevi kendini nasıl tanımlıyorsa öyledir.”

Madımak‘ta ölenlere gözyaşı döken bir İmam Hatipli O
Bırakınız şu “gardrop Atatürkçülüğünü” ve “gardrop Müslümanlığını”!..
Ben hiç orada değilim. Yazmalıyım:

Uğur Dündar geçen yıl Halk Arenası programına Abdüllatif Şener’i davet etti.
Yanında gencecik, başı açık güzel bir kız vardı. “Asistanınız mı” diye sordu.
Başı açık genç kızın adı, Elif Şener’di ve Abdüllatif Şener’in kızıydı.
Şaşırdınız mı; hiç şaşırmayınız; bu Türkiye gerçeğidir.
Bakınız…
Dindar Bedirhan Şener’in kızı Fatımat’ın da başı açıktı; bir Cumhuriyet öğretmeniydi.
Abdüllatif Şener’in diğer kızı Beyza ise başörtülüdür.
Halk Arenası bitti; Elif Şener Uğur Dündar’a, “Sizi çok seviyorum, nikah şahidim
olur musunuz?” dedi. Bu “nikah” Çankaya Köşkü’ne yakışmaz mıydı?

  • Devreye Cemaat ve Abdullah Gül girdi;
    Ekmeleddin İhsanoğlu aday yapılıverdi.

Türkiye sahipsiz değil, hepsini yazarız…

NOT: Bilgilerin bir bölümünü meslektaşım Çiğdem Toker’in
“Adım da Benimle Büyüdü” kitabından aldım.