Etiket arşivi: cemaat

CEHALET NASIL KENDİNİ YİNELER ve NASIL YOK EDİLEBİLİR?

Prof. Dr. Halil Çivi
İnönü Üniv. İİBF Eski Dekanı

Aydınlanmamış ve geri kalmış toplumlardaki, özellikle de islam ülkelerindeki cehalet bireysel değil, bilinçli(!), sistemli ve kurumsaldır. Tarihsel olarak resmi ve resmi olmayan (sözde tarikat, cemaat, dernek, vakıf… vb.) EĞİTİM(!) KURUMLARI aracılığı ile tıpkı BUĞDAY TOHUMU ekilir gibi henüz aklını kullanabilme çağına gelmemiş çocukların beyinlerine din(!) diye cehalet tohumları ekilir. Daha sonra da hasat edilen bu cehalet ürünleri, yine resmi ve resmi olmayan kurumların, yazılı ve görsel basın araçları eliyle topluma sanki EKMEKMİŞ(!) gibi, kuşaktan kuşağa aktarılarak sürer.. Bu süreç, tarih boyunca, durmadan, donmuş durumda, aynen yeniden yinelenir durur.

Bu geri bıraktırıcı kısır döngüden, ancak ve ancak sürekli olarak cehalet üretilen, resmi ve resmi olmayan bataklıkları hukuksal olarak ve fiilen (eylemle) yok edip akıl, bilim ve özgür düşünce temeline dayalı

  • AYDINLANMACI, ÇAĞDAŞ ve LAİK BİR EĞİTİM SİSTEMİ ile çıkılabilir.

Atatürkçü düşünce sistemi ve Atatürk devrimlerinin temeli, kutsal dinimizi ve dinsel değerleri bu cehalet bataklıkları ya da cehalet öbeklerini yok edip, toplumu topyekün (bütünüyle) nakilci (aktarıcı) hatta tahrif edilmiş (çarpıtılmış) bir din anlayışından akılcı ve özgürlüçü duru bir din anlayışına kavuşturmak; dinin ve dinsel değerlerin dinbazlar ve din tüccarlarının vesayetinden kurtarmak; siyaseti, hukuku, devlet yönetme kurallarını dinden ayırmak, dini devlet işlerinin ve siyasetin dışında tutmaktır.

Zaten bilimsel olarak, bireyler ve toplumların din ve vicdan özgürlükleri de ancak insanların tam bir özgür irade sahibi olabilmeleriyle sağlanabilir. Günümüzdeki dinbazlar, yani

  • Dini kendi çıkarları için araçsallaştırıp dinden geçinmek isteyen din baronları şunlardır.

1- Dinden siyasal güç ve iktidar devşirmek isteyenler.
2- Dinden ekonomik rant ve servet sağlayanlar.
3- Dinden dinsel makam, rütbe ve prestij (saygınlık) türetmek isteyenler.
4- Dinbazlığa dayalı kurulu siyaset, servet ve itibar düzenini korumak ve sürdürmek isteyenler.
5- Dinden geçinmeyi meslek durumuna getirmiş olanlar.

  • Bir tek tümce ile söylemek gerekirse, Atatürk’e, Cumhuriyete, laikliğe, demokrasiye, sosyal hukuk devletine karşı çıkanlar içten  dindarlar değildir!

Bunlar, dinden geçinen dinbaz din baronları ile yine dinsel cehaletlerinden dolayı bu dinbaz din baronların dolduruşuna gelenlerdir.

Hiç unutulmasın ki; İslam dini öz olarak SEVGİ, BARIŞ, ESENLİK, GÜZEL AHLAK ve AKIL DİNİDİR. Çünkü aklı olmayanın dini de yoktur.

Dinbazlık yaparak dini kullanıp saltanat sürme ve dinden geçinme din değildir; dini ve dinden kaynaklanan kutsalları kötüye kullanmaktır

Ayrıca İslamda ruhban (din adamı) sınıfı da yoktur.
Ayrıca doğru anlaşılmış gerçek inanç sahibi olan gerçek dindarlar insanları ötekileştirmez, toplumu da bölmez, birleştirip bütünleştirir.

Rıfat Serdaroğlu: LEGAL GÖRÜNÜMLÜ İLLEGAL YAPI


Dostlar,

Sayın Rifat SERDAROĞLU‘ndan nefis bir yazı..
Biz biraz dilini arıttık, yer yer de ayraç içinde düzeltme – katkı sağladık..

Okunup – okutulmasını dileriz..

Sevgi ve saygıyla.
08.11.2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

===============================================

LEGAL GÖRÜNÜMLÜ İLLEGAL YAPI

portresi3

 

 

 

Rıfat Serdaroğlu

 

“Doğan Görünümlü Şahin” , “Legal Görünümlü İllegal Yapı” gibi deyimleri
Türk Siyaset sözlüğüne sokan kişi, maalesef “Cumhurbaşkanı Görünümlü [Başbakan + Genel Başkan + Zabıta] Tek Adam” Erdoğan’dır.

Can çıkar huy çıkmaz, dervişin fikri ne ise, zikri de odur.. demiş atalarımız.
Erdoğan ve ekibi, kökleri aldatmaya-kandırmaya-kazıklamaya dayanan
bu deyimleri kullanmaktan çok hoşlanırlar!

Bu üslubun “Devlet Adabına” hiç yakışmadığı, kullananı küçülttüğü,
bu konuşmaların ancak Kasımpaşa bitirimhanelerinde geçerli olduğu gerçeğini umursamazlar bile!

Erdoğan ve ekibi “Legal Görünümlü İllegal Yapı” demekle yalnıca
Cemaati işaret ederler. Bu illegal yapının [Cemaatin] Hasan Sabbah’ın Haşhaşin denen suikastçılarına benzediğini, ülkeye her türlü kötülüğü yapabileceklerini, en galiz küfür ve hakaretleri kullanarak söylerler.

Hâlbuki gerçek bambaşkadır.

AKP İktidarında geçirdiğimiz 13 yıl sonunda, Türkiye’de YÜZLERCE legal görünümlü illegal yapı oluşmuştur.
Evet, yanlış okumadınız yüzlercesi at koşturmaktadır!


* Tarikatlar – Cemaatler
* AKP’nin kurdurduğu Vakıflar
* AKP’nin kurdurduğu Gıda Bankaları
* AKP’nin kasası gibi çalışan yurt dışı ayakları da bulunan

   Yardım (!) Dernekleri
* Kaçak Kurslar vs…

Bunların hepsi Anayasa’ya, Lâik Cumhuriyete, özellikle mali yasalara aykırı işlemlerde bulunan legal görünümlü illegal yapılardır!

Bu kaçak yapılar aynı zamanda AKP’nin oy deposunu oluşturduklarından,
AKP Hükümeti tarafından korunurlar ve teşvik edilirler!
Bu illegal yapılar T.C. Devletinin denetim organları tarafından incelendiğinde devletin nasıl soyulduğu, dolandırıldığı, din istismarı (AS: sömürüclüğü) yapılarak insanların yardım duygularının nasıl sömürüldüğü,
Cumhuriyetin ve Türk Milletinin nasıl ihanete uğradığı net olarak görülecektir. 
Türkiye’deki yüzlerce yerel illegal yapıların yanında,
esas 3 (ÜÇ) adet Legal Görünümlü İllegal Yapı vardır; birlikte bakalım :

1) Adalet ve Kalkınma Partisi

AKP, T.C. Anayasası ve Yasalarına göre kurulmuş Legal bir yapıdır.

Fakat faaliyetleri – demokratik rejim hakkında açıkladıkları görüşleri,
illegal kuruluşlarla işbirlikleri, kezlerce Anayasa’yı çiğneme suçu işlemeleri AKP’nin Legal Görünümlü bir İllegal Yapı olduğunun kanıtıdır.

AKP iktidar olmasa idi ve Türk Yargısı da bağımsız, gerçek anlamda bağımsız olsaydı, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının bu partiyi kezlerce kapatması
(AS: Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı bu amaçla Anayasa Mahkemesinde dava açabilir; Anayasa md. 69..) gerekirdi!

2) Cemaat

Dünyanın çeşitli ülkelerinde okulları bulunan, bankaları, medya kuruluşları,
50 milyar Dolardan çok kaynağı olan ama devlet karşısında “Hayalet” bir görünüş sergileyen illegal bir yapıdır.

Son 13 yılda Erdoğan – AKP Hükümetleri ve CIA) işbirliği ile T.C. Devletinin
en duyarlı birimlerinde çöreklenmiş, devleti ele geçirme çalışması yapan tehlikeli bir yapıdır.


Cemaatte şeffaflık yoktur, her işleri saklı gizlidir.
Biat kültürüne göre tek kişinin talimatlarıyla yönetilir.
Bu illegal yapıya devletin koridorlarını açan bizzat Erdoğan ve AKP’dir.
Bu konuda Erdoğan’ın “Ne istediler de vermedik” sözü, birlikteliğin ve
gizli operasyon ortaklıklarının açık ifadesidir. (AS: Örn. 18 üniversite!)


AKP’nin yalnızca  bu faaliyeti bile, onun Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından kapatılması için (AS: Anayasa Mahkemesinde dava açılması için)
yeterli kanıttır!


3) KCK (Kürdistan Topluluklar Birliği)

Bugün için elle tutulur-gözle görünür, aynı zamanda terör estiren, gerektiğinde can alan, yakan yıkan illegal yapıların başında KCK gelir.

  • KCK, Güneydoğu bölgemizde, kendi Adalet-Vergi-Güvenlik sistemini kurmuş, T.C. Devletine ve güvenlik güçlerine
    meydan okuyan İllegal bir yapıdır.

Türkiye’den başka hiçbir demokratik ülkede böylesine sapkın ve kanlı bir illegal yapının oluşmasına izin verilmez, anında kafası ezilir.
AKP-KCK işbirliği ve bu nedenle sarsılan devlet sistemi, başlı başına AKP’nin Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından kapatılması için (AS: dava açılması) yeterli gerekçedir!

AKP’nin 13 yıllık yönetiminin bu pervasız tutumu, Türkiye Cumhuriyeti Devletini zora sokmakta ve yakında

  • Türkiye’nin Uluslararası Mahkemelerde “Teröre Yardım ve Yataklık” eden devletler içinde (AS: “Haydut devlet” olarak) yargılanması ile karşı karşıya bırakacağı yakın bir tehlikedir.

Uluslararası Ceza Mahkemesinin “Mavi Marmara” olayı ile ilgili kararı
sizlere bir şeyler anlatmıyor mu?

*****

Temel kendini iyi hissetmiyor ve sürekli olarak
“Ben hastayım, beni doktora götürün.” diyormuş.
Karısı ve çocukları ise “Turp gibisin maşallah” deyip geçiştirirlermiş.
Sonunda Temel ölmüş ve vasiyeti gereği kabrinin başına,
üzerinde şunun yazdığı mermer dikilmiş :

“Hastayım dedim inanmadınız. Yine dedim, yine inanmadınız.
Gördünüz mü ne oldu!”

İnşallah bir gün biz de, “Gördünüz mü ne oldu?” demek zorunda kalmayız…

Uğur Dündar : Kayınpeder-enişte rüşvet var bu işte!


Kayınpeder-enişte rüşvet var bu işte!

portresi

Uğur DÜNDAR
SÖZCÜ, 13.12.14
Oktay Ferşat, alacaklı müteahhitlerle buluştu ve gündemi sarsacak bir iddiayı ortaya attı:

Sağlık Bakanlığı’nın 2 numarasına 100 bin lira verdim. Anlatırsam, hükümet düşer

Sevgili okurlarım,

SÖZCÜ’nün “KAYINPEDER ENİŞTE ÇOK PARA VAR BU İŞTE” manşetiyle gündeme getirdiği 112 Acil Servis İstasyonları skandalı, hükümeti sarsacak düzeye ulaştı.

Bilindiği gibi AKP Milletvekili ve aynı zamanda Başbakan Erdoğan’ın siyasal başdanışmanı olan Yalçın Akdoğan’ın eniştesi Oktay Ferşat’la (Muhammet Zahid Ferşatefendioğlu) Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç’ın kayınpederi olan Ali Yüksel yurt çapında 4 bin adet Acil Servis İstasyonu inşa etmek için kolları sıvamışlardı. Oktay Ferşat’a ait Ferşat Group işi üstlenmiş, Ali Yüksel de
bu büyük projenin Genel Koordinatörü olmuştu.

Bakanlığın tavsiyesi!

Ancak müteahhitlere yapmaları gereken ödemeler gerçekleşmeyince
mağdurlar bize başvurmuşlar ve dolandırıldıklarını iddia etmişlerdi.

Ferşat Group’la bir protokol imzalamadıklarını ve bu nedenle inşaatı biten istasyonların kabulünü yapmayacaklarını açıklayan Sağlık Bakanlığı da mağdurların savcılıklara suç duyurusunda bulunmalarını önermişti.
Bakanlık ayrıca Ferşat Group’a ön olurun nasıl verildiğini belirlemek için soruşturma başlatmıştı.

Müteahhitlerin iddiasına göre 112 Acil servis işinde dönen para 60 milyon lira dolayındaydı.

Mağdur müteahhitlerden bazıları suç duyurusunda bulunmaya hazırlanırken, Oktay Ferşat ve Ali Yüksel’in çağrısı üzerine son kez buluşup görüştüler.
İşte yılın rüşvet skandalı da bu toplantıda ortaya çıktı.
Elimizdeki görüntü ve kayıtlara göre toplantı sırasında Oktay Ferşat dinleyenleri şoke eden rüşvet itirafında bulundu.
İşte Oktay Ferşat’ın “hükümeti deviririm” diyerek yaptığı yılın rüşvet itirafları:

* * *

Üçüncü kişi: Şimdi bakan dese ki…
Kayınpeder: Teslim alıyorum dese, mesele bitti.
?: (Kim olduğu anlaşılamıyor) Toplayın bütün müteahhitleri, ben sizin üstünüzün altınızın… Ben bu konuda böyle düşünüyorum. Gidelim beraber basın açıklaması yapalım. Ne istiyorsunuz gidip söyleyeyim. Açıklayayım.
Ne diyorsanız yapayım, benim teklifim şu…

Sponsorlarım hazır

Dördüncü kişi: Bak 10 bin lira borcum var diyorum bir adama. Şimdi adam şuradan geliyor. Sen çıkarsan da bu adama 2 bin lira versen… (Burada ne dediği anlaşılmıyor) Anladın mı? Abi sen bunu yap önce…
?: (Kim olduğu anlaşılamıyor) Bak bir dakika Ahmet. Ahmet bak, sana bir şey söyleyeyim mi?
Enişte: (…) Benim şu anda müteahhitten aldığım teminat da bu işin içindeyken, param da bu işin içinde. Bütün hesaplarım açık. Bunları sen istediğin gibi topladın, bir araya gelin şey yapalım. Şikayet ettiler zaten. Onlar da bakıyorlar, ediyorlar. Benim şu anda yapmam gereken sponsorum hazır.
Hala hazır, ben şu anda bir işbirliği yaparsak bir anlatabilirsek. Ufak tefek de bir iki dosya gönderirsek deriz ki; ‘bak kardeşim böyle değil.’ Zaten şu anda Uğur Dündar soruyor. Diyor ki o ki öyledir, niye senin valin açtı. O ki öyledir, niye sen buna cevap vermiyorsun? Binanın içinde senin personelin oturmuyor mu?
Ali Yüksel ile Oktay Ferşat’ın ekibi var onun içinde, diye soruyor. Bu bizim için bir avantaj, biz bir haksızlığa uğradık.
Kayınpeder: Sözcü dünkü veya evvelsi günkü gazetesinde ‘sahte’ diye verdi. Şimdi diyor ki ‘bu şeyler bu belgeye dayanıyor.’
Enişte: Dolayısıyla Ahmet abi şu anda kızmak bize bir şey getirmez.
Bizim yapmamız gereken, ben zaten gece gündüz çalışıyorum koşturuyorum. Yukarılara haber gönderdim. Kayınpeder Ankara’da yatıyor kalkıyor. Enteresan stratejiler yapıyorum. Gazetecinin bir tanesine ‘Bakanla alakalı açıklama yapacağım, bak yeter canımı sıktı’ diye her türlü nazik nazik yapıyorum.
Ali hocamız hepimiz bir yerlere yapalım. Açıklama… Açıklama bir şey değil.
Ben Ali hoca ile giderim bugün bir yerlere kardeşim var ya Başbakan’a gönderdim şu adamla da şu dosyayı gönderdim… Ama derler ki… Başbakan sana söylemediler mi… Şu dosyanın içinde senin şu adamın. Bakanın benden rüşvet alıyor, niye buna müdahale etmedin… İki aydır dosyası senin elinde… Herkesi sıkıntıya sokarım. Ben kendimi aklarım. Ali hocayı da çıkarırım. Rezil kepaze ederim hükümeti, düşürürüm. Ama bunların hiçbir tanesiyle bize para gelmez. Hiçbir lira gelmez.

‘TAMAM BU İŞİ İMZALAYACAĞIM’

Kayınpeder: Çünkü Sağlık Bakanlığı da bir hükümet. Aşağı tükürsen sakal yukarı tükürsen bıyık.
Enişte:

  • Sağlık Bakanlığı benden 100 bin lira rüşvetin parasını aldı. Aldı…

Ben bayrama 300 TL ile girdim.

  • Sağlık Bakanlığı’na ben arabamı, altın bozarak
    Sağlık Bakanlığı’na ben 100 bin lira rüşvet verdim.

Ve bana bakanın sponsoru seçim bölgesinde. Edirne bölgesinde 40 trilyonluk (eski parayla) bütçeyi bana yükledirler, benden taahhüt aldılar. Bunu sen ödeyeceksin tamam mı? Taahhüt ettim.

  • 100 bin lirayı benden alan Sağlık Bakanı’ndan sonra ikinci adam M.M. (Adı bizde saklı. U.D.)

Üçüncü kişi: M.M… ‘Tamam bu işi imzalayacağım’ dedi mi?
Enişte: Dedi… Bak abi onu diyorum sana işte. Başbakan’a sunduğum dosyayı bir okur musun? Başbakan’a bunları gönderdim. Yazıyor orada. Rüşvet aldığı, her şey yazıyor. Bakın gittik, Çarşamba günü bu işin şeyini almaya. İmza almaya gittik. Efendim Yalçın şöyle dedi, Yalçın böyle dedi…

  • Burada iki tane büyük oyun var. Bunlardan bir tanesi Cemaat
    Şu anda Sağlık Bakanlığı da Cemaatle yönetilen bir kurum.

Cemaate karşı en önemli koz, şu anda biziz. Cemaatin hükümette yaptırım kozu biziz. Biz niye üç kağıtçı olduk abi? Yaptığımız binaların imzalarını vermediler diye. İmzaları verselerdi bizim Sağlık Bakanı ile bir problemimiz olur muydu? Benim Ahmet’e borcum olur muydu? Olmazdı. Şimdi sponsorum hazır, alacağım vereceğim. Onlar da bende. Sponsor hangi tarihte, ne ödeyeceğini taahhüt etmiş bana. O da bende. 200 tane 25 gün içinde…. 25 gün dün doldu. 200 tanenin parasını ödeyecek bize adam… 40 küsur trilyon para ödeyecek bize adam. Dolayısıyla, şimdi ne biliyor musun burada… Ali Yüksel kim? Suat Kılıç’ın kayınpederi. O’nu kullanıyorlar. Ben Yalçın Akdoğan’ın eniştesiyim diye bu adamlar bize imza atmadı. Niye rüşvet vermedik onlara… İki, Sağlık Bakanlığı’nın arkasında kesinlikle cemaat, Yalçın’ı kullanmak bitirmek için beni şey yapıyorlar. Bak şimdi Sağlık Bakanı’nın ikinci adamı bana teklif etti. Dedi ki ‘Oktay sana haksızlık yapıldı, bunların hepsi bende şahitli belgeli’ dedi. ‘Sana bu yanlışı N.T. (Adı bizde saklı U.D.) yaptı. Git N. T’yi tokatla,
ben sana Sağlık Bakanlığı’nda bu işi hemen çözeceğim. Sana şeref sözü veriyorum, istediğin kadar iş vereceğim.’ Ben bunları açıkladım televizyonda. Niye tokatlatacaklar biliyor musun? ‘Yalçın Akdoğan’ın eniştesi N.T.’yi tokatladı.’ Bir sürü oyunun içindeyiz. Bizi kullanıyorlar şu anda.
Bizim en büyük kozumuz ne biliyor musun sen ve ben. Millet…

‘BİZİ KİMSE ARAMADI’

Kayınpeder: Serinkanlı olarak bu işlerin üzerini çizeceğiz.
Üçüncü kişi: Peki Başbakan’a sundun bu rüşveti falan…
Enişte: Bizi kimse aramadı, görmedi…
Kayınpeder: Başbakan şu anda İsrail ile savaşıyor; Amerika ile savaşıyor; Cemaatle savaşıyor. Bütün işleri bırakacak da…
Yalçın ne diyecek?
Enişte: Eline geçmemiştir bile… Ben Yalçın’a 15 gündür bizatihi babayı görevlendirdim, Başbakan 21 ili mi ne açıkladıydı ya Cuma günü müydü ne… Yalçın o yazıyı okudu, daha dosyayı inceleyemedi. Anla yani… 20 gündür
o baba hasta adam oğlum ne yaptın okumadın mı diye… Bekliyorum bakalım, Yalçın bize ne diyecek.. Yalçın bize bir şey desin, biz ondan sonra ne yapacağımıza bakalım. Bana diyecek ki,‘Ne haliniz varsa görün…’ Öyle mi… Hükümetin yıpranmasını umursamıyor musun? Ben diyeceğim ki Başbakan’a, ‘Ben dedim kaynıma… Bu dosyayı da eline verdim. Okudu bunları. Babam verdi eline ve bunları takmadı.’ Karadeniz bölgesinde kimse seçimler için bizimle ters düşemez… Benim babam orada ciddi bir alimdir… ‘Yok’ desin, kimse oy vermez. Onun için de önemli bir kitlenin önünde benim babam. Üç gün sonra bizi Tayyip çağıracak… Diyecek ki ‘Bu işler niye bu duruma geldi?’ Diyeceğim ki , ben bakanla uğraştım, şuna rüşvet verdim buna verdim. Benim anamı ağlattılar. Ben bütün süreçlerden geçtim. Başbakan’ın bütün arkadaşlarına gittim. Dediler ki bana ‘Senin kayınbirader oradayken. yanlış olur bizim Başbakan’a gitmemiz…’ Ben de cuma günü kayınbiraderin eline dosyayı verdim. Verdi baba yani. Bitti. Şimdi iki gün bekleyelim, bu arada müteahhitlerle buluşalım. Müteahhitler de doğruyu bilmeli. En büyük kozumuz bu Ahmet abi, beni sevmeleri benim onları sevip sevmemem önemli değil. Ben bu adamlara teklif ettim: Müteahhitlere parasını verin ben başka bir şey istemiyorum. Alın bu işi başka birisine verin. Beni bu işten azad edin gideyim… Yapmadığım teklif kalmadı. Bu konuda bir canım kaldı yani vermediğim.

Engel oluyorlar

Hiçbir konuda suçum yok. 59 tane müteahhit bir araya geldiğimizde hakkımızı arayacağız. Yalan, iftira, yanlış yapmaya gerek yok. Sen yapmadın mı Adana’yı? Seninki belediye, seninki beş taneden bir tanesi. Ama bunların %99.5’i her gün sağlık il müdürleriyle yemek yiyen müteahhit… Onun için biz birlikte
hareket edersek, hükümet bizi şey yapar. Niye sana diyor ki ‘Sen Oktay’ı ver mahkemeye.’ Niye biliyor musun abi? Bakanlığı para ödemekten kurtarmak için. Şimdi sen benim sponsorum engel oluyorsun. Müteahhidi üzerime çekiyorsun, yaptığım binada da oturuyorsun. Oktay üçkağıtçı, atın bunu içeri. Atsınlar. Ben bu kağıtlarla ifade verir, üç gün sonra çıkarım. Ama ne olacak biliyor musun, bakanlık para ödemekten kurtarmak için. Olan yine senin parana olacak. Yani senin paran gidiyor şu anda. Şu anda 40 trilyon param var.
Şu anda toplam müteahhitlere 6-7 trilyon borcum var veya yok.
Yaptığım inşaatlara bugün fatura kessem, 70 trilyon alacağım var hakedişlerim var. Onda biri yetiyor, Ahmet abi gibi 50 adamı kapatıyor.

* * *

Sevgili okurlarım,

Dediğim gibi bu konuşmaların görüntü ve kayıtları elimizde mevcut.
Bunları savcılığa teslim etmeye hazır olduğumuzu belirtiyor ve Ferşat’la Yüksel’e bir kez daha “hodri meydan” diyoruz.


Kurdeleyi Vali’ye kestirdiler

Spor Ba­ka­nı Su­at Kı­lı­ç’­ın ka­yın­pe­de­ri Ali Yük­sel ile Baş­ba­kan Er­do­ğa­n’­ın Baş­da­nış­ma­nı Yal­çın Ak­do­ğa­n’­ın eniş­te­si Ok­tay Fer­şa­t’­ın or­tak ol­du­ğu Fer­şat Gro­up ta­ra­fın­dan yap­tı­rı­lan 112 acil ser­vis is­tas­yon­la­rın­dan 5’i An­tal­ya­’da hiz­me­te gir­miş­ti. İs­tas­yon­la­rın kur­de­le­le­ri­ni dö­ne­min Va­li­si Ah­met Al­tı­par­mak kes­miş­ti.

ÖZDEMİR İNCE : AKP tarikatı saltanatında akademik kariyer..

Dostlar,

Sayın Özdemir İnce çok yönlü kişiliği olan derin birikimli bir yazardır.
Yanılmıyorsak Fransızca öğretmenliği ile eğitim ordusunda da görev yapmıştır.
Aşağıdaki makalesini, sorunun süregelmesi nedeniyle, biraz gecikmeyle de olsa yayımlayarak bir kez daha dikkat çekmek istiyoruz.

Dahası da var : Bilimsel yayınlara katkı vermeden adını koymak 2 taraf için de 8koyan ve koyduran) etik dışı olmanın ötesinde resmi evrkata sahtecilik suçudur.
Hatta jüriye yönelik nitelikli dolandırıcılıktır.

Kimi adayların, dosyalarında yer alan yayınların bir bölümüne ad koyduracak düzeyde bilimsel katkı vermekeri maddeten olanaksızıdır.. Moda deyimle yaşamın olağan akışına uygun değildir.. Özellikle farklı kentlerde oruranların.. Konu yargıya taşındığında; verilen (?!) bilimsel katkının türü, zamanı, yeri, miktarı, içeriği vb. kanıtlanması son derece zordur ve dolayısıyla gerçek dışıdır (fiktiftir). Haksız ikramdır, ulufedir, lütuftur ve geleceğe dönük bu kişilere ipotek koyma eylemidir.. Sefil bir davranıştır.. Türk Ceza Yasası karşısında ağır yaptırımları olmak gerekir ve vardır (md. 157-158).

Üstelik, akademik yükselme – atanma amaçlı bilimsel yayın dosyalarında jüri üyesinin “etik sorun” kanısı ile dosyayı YÖK Etik Kurulu‘na taşıması durumunda genellikle
bu durumdaki “adaylar” korunmakta ve “etik sorun” kanısını / kuşkusunu belirterek açıklığa kavuşturulmasını isteyen öğretim üyesi aleyhine bumerang gibi geri döndürülmektedir. İftira atma, kasıtlı geciktime, özlük hakkı gasbı.. gibi..
Bu kez ilgili öğretim üyesi kendisini kurtarabilme savaşımına girmektedir.
Bu uygulama bilinçli bir yıldırmadır.

İşte AKP, darbe anayasası dediği rejimin kurumlarından YÖK’ü
böylesine tepe tepe kullanmaktadır.

YÖK Başkanı Gökhan Çetinsaya hazretleri, bu gün yurt dışından buyurmuşlar :

– Artık Üniversitelerde türbanlı bölüm başkanları, dekanlar hatta rektörler olacakmış..
– Türbanı yüzünden ayrılanları üniversiteye geri çağırmaktaymış..

Peki Anayasanın 131. maddesinde yer alan düzenleme YÖK’e böyle bir yetki tanıyor mu? YÖK’ün yüksek öğretim kurumlarına bu yönde emir ve talimat vermesi olanaklı mı? Üniversite özerkliği ne demektir??

ANAYASA madde 131 – Yükseköğretim kurumlarının öğretimini planlamak, düzenlemek, yönetmek, denetlemek, yükseköğretim kurumlarındaki eğitim – öğretim ve bilimsel araştırma faaliyetlerini yönlendirmek bu kurumların kanunda belirtilen amaç ve ilkeler doğrultusunda kurulmasını, geliştirilmesini ve üniversitelere tahsis edilen kaynakların etkili bir biçimde kullanılmasını sağlamak ve öğretim elemanlarının yetiştirilmesi için planlama yapmak maksadı ile Yükseköğretim Kurulu kurulur.

YÖK Başkanı, Bakanlar Kurulu’nun yönetmelik değişikliği ile kamuda türbanı serbest bırakma eyleminin tümü ile hukuk dışı bir idari işlem olduğuna hiç değinmemekte.
Bu konuda verilen Anayasa Mahkemeleri, Anayasa mad. 153/son uyarınca Yasama – Yürütme – Yargı organları ile idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.

  • Anayasa mad. 153/son : Anayasa Mahkemesi kararları (kesindir / ilk fıkra)
    Resmi Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar. 

Dolayısıyla türbanın kamuda serbest bırakılması Anayasa değişikliği yapılmadan hukuksal olarak olanaksızıdır!

Bu yönde bir Anayasa değişikliğinin yapılıp yapılamayacağı da ayrı bir hukuksal tartışma konusu olmakla birlikte; bir yönetmelikle Anayasa hükmü aşılamayacağına göre.. söz konusu yönetmelik değişikliği YOK HÜKMÜNDEDİR.. Mutlak butlan ile sakattır ve bütün sonuçlarıyla (keenlemyekün) geçersizdir.
Hukuksal olarak doğmamış sayılacaktır. Hukuk normları dikey katmanlanması (hiyerarşisi), Roma hukukundan beri en temel hukuk bilimi ilkelerindendir;
Hukuk mekteplerinde (Fakültelerinde) 1. sınıfta Hukuk Başlangıcı ile Anayasa Hukuku derslerinde öğretilir.. Eskiden Roma Hukuku derslerinde de öğretilirdi, kaldırıldı..
(Bu dizelerin yazarı söz konusu dersleri almış ve sınavlarını başarmıştır..)

Bu yüzden de kamuda Türban takmak ve takılmasına göz yummak hem Anayasa’nın 153. maddesinde vurgulanan “gerçek ve tüzelkişileri bağlar” ibaresi bağlamında
hem de Anayasanın kanunsuz emir maddesi bağlamında (md. 137) suçtur.

AKP hükümetinin fiilen ve hatta cebren, de facto eylemidir. Açıkça Anayasa suçudur. En azından Anayasa başlangıcı, ilk 3 madde, 10 ve 24. maddelerle 42. ve 174. maddeye aykırıdır. Cumhuriyet Başsavcılığı uyumakta mıdır? Apaçık, laikliğe karşı “eylemlerin” odağı olduğu Anayasa Mahkesi’nin oybirliği ile aldığı karar ile onaylanmış bir parti, kör kör gözüm parmağına inatlaşmasıyla Cumhuriyet hukukuna meydan okumaktadır.

Bu ülkenin Hukuk Fakülteleri dekanları nerededir?
Türban’ın Kuran’da yeri olmadığını söylemesi gereken
İlahiyat Fakülteleri nerededir?

  • Aziz vatanın bütün kalelerine cebren ve hile ile girilmiş midir??
  • Öyle ise apaçık GENÇLİĞE HİTABE koşulları içindeyiz ve
    BURSA SÖYLEVİ’nin gerekleri boynumuzun borcu olmaktadır..

Sayın Özdemir İnce‘nin bize bu dizeleri yazdıran aşağıdaki makalesinin başlığını kullanarak bir soru ile bağlayalım :

  • Devr-i AKP’de, “AKP tarikatı saltanatında akademik kariyer” nicedür?

Sevgi ve saygı ile.
12.10.13, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

==========================================

AKP tarikatı saltanatında akademik kariyer

portresi1

ÖZDEMİR İNCE

 

 

20 Mayıs 2013 günü yayımlanan “AKP Medreselerinde Bilim” başlıklı yazım yayınlandıktan sonra, bir emekli öğretim üyesi okurdan bir mesaj almıştım.
“Yazınıza ben de küçük bir ek yapmak istiyorum.” diyordu.
Bu yazının ana gövdesini bu ek oluşturuyor.

Bu yazı yayımlandıktan sonra, bu konuda birçok mesaj alacağımı biliyorum.
O zaman daha ayrıntılı bir yazı yazarım artık.

Eski öğretim üyesinin mektubu

“Sayın Özdemir İnce;

Yazılarınızı dikkatle okuyorum. Okuyorum, bilgileniyorum, yararlanıyorum.
Teşekkür ederim. 20 Mayıs (2013) tarihli yazınızı okudum ve küçük bir ek yapmak istiyorum.

Fethullah grubu elemanlarının (Bilim adamları??) diğer bir başarılı oldukları nokta da İMECE usulü bilimsel yayınlardır. Nasıl oluyor: Üniversitede bir veya birden çok profesör sistemdedir ve bunlar yaptıkları çalışmalara civardaki devlet hastaneleri veya adı var kendisi yok kurumlarda çalışan doktorların adlarını yazarak,
onları bilimsel yayın (!) sahibi yapıyorlar.

Sonra ayarladıkları (YÖK?) bilimsel jürilerle doçent, profesör yapıyorlar.
Geçtiğimiz aylarda bir devlet hastanesinde çalışan bir doçent, 140 yayınla
Hacettepe Üniversitesi’ne müracaat ediyor. Üniversitelerde dahi bu kadar yayın yapılması hayalden ötedir. Boğazına kadar hasta ile boğuşan devlet hastanesinden böyle yayınlar nasıl çıkabiliyor?

Jüriler de bir âlem? Jüri açıklanmış; içlerinde köklü üniversitelerden kimsecikler yok; Van, Urfa, Diyarbakır derken Jüri isteğe göre ayarlanmış.”

***

Emekli öğretim üyesine ileti yazıp, biraz daha açıklama yapmasını istedim. Açıklamasını okuyalım:

***

Sayın İnce,

Cemaat, üniversitelerden bazı öğretim üyelerini devşirmiş (profesör, doçent) durumda, hatta bunlardan bazıları büyük üniversitelere rektör yapılmış. Örneğin Hacettepe rektörü gibi. Hacettepe rektörünün ilk icraatından biri de, bildiğiniz gibi Çalışma ve Sosyal Güvenlik bakanının kızını, kuralları hiçe sayarak özel bir üniversiteden Hacettepe Tıp Fakültesi’ne alması olmuştur. Göreve başlar başlamaz yaptığı ilk iş kurumların başındaki görevlileri, otoparktaki güvenlikçilere kadar, değiştirmek olmuştur. Ondan sonra en büyük icraat dışarıdan öğretim üyesi atamalarına gelmiştir. Herhangi bir anabilim dalından kadro isteği olmadan, günlerden bir gün, bir öğretim üyesi ataması yapılıyor. (Örnek Üroloji, Gastroenteroloji, KBB anabilim dalları).
Bu gidişle büyük üniversitelerin içine edecekler haberiniz olsun!!

Bu devşirilmiş öğretim üyeleri, devlet hastanelerindeki uzman doktorların adlarını kendi yaptıkları yayınlara koyarak, onları bilimsel yayın sahibi yapıyorlar.
Devlet hastanelerinde çalışan doktorların bilimsel yayın yapma olanakları,
hasta yükleri ve yönetsel sorumlulukları nedeniyle oldukça azdır.

Gelelim bunların doçent yapılması prosedürüne; YÖK bunların elinde biliyorsunuz. Buradan kendilerine yakın kişileri jüri üyesi olarak belirleyip,
istediklerini kolayca öğretim üyesi yapıyorlar.

Son zamanlarda Jüri üyelerinin, kenarda köşede kurulmuş olan üniversitelerden seçilmesi herkes tarafından bilinmektedir.

Bu konuları, kendinize dost bildiğiniz yakın öğretim üyelerinden doğrulatabilirsiniz. Üniversiteler dışından doçent olanların dosyaları ciddi bir gözle incelendiğinde
bunlar ortaya dökülebilir fakat bu iktidarla bunları yapmak mümkün değil.”

***

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Çelik’in kızıyla ilgili haberi hatırlıyordum.
İnternette, 2 Temmuz 2013 tarihli Hürriyet’te buldum. Haber şöyle:

“Hacettepe Tıp Fakültesi mezunları geçen hafta yapılan törenle diplomalarını aldılar. Mezun olanlar arasında Çalışma Bakanı Çelik’in kızı Zeynep Çelik de vardı.
Bakan Çelik’in katılmadığı mezuniyet töreninde diplomaların verilmesi sırasında
bir öğrenci kürsüye gelerek, ‘İlk 10 bine girememiş bakan kızını bu salonda oturttular.’ dedi. Bunun üzerine kürsüye çıkan Rektör Murat Tuncer, ‘Ben sizden daha olgun davranmanızı beklerdim.’ deyince bazı öğrenciler ve veliler tarafından alkışlarla protesto edildi.

CHP soru önergesi vermişti

Çelik’in, Özel Acıbadem Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde okurken,
Hacettepe Tıp Fakültesi’ne yatay geçiş yapması kamuoyunda tepkiye neden olması sonrası CHP’nin eski Grup Başkanvekili Emine Ülker Tarhan, konuyu Ekim ayında (2012) Meclis’e taşımıştı.

Tarhan verdiği yazılı soru önergesinde Hacettepe İngilizce Tıp’ın üniversite sınavında ancak ilk bine girmiş öğrencilerin tercih ettiği bir bölüm olduğunu anımsatarak,
‘Bölüme yatay geçiş de aynı oranda zordur. Geçiş koşullarını YÖK belirlemektedir
ve koşullar konusunda ilgili üniversitenin yetkili kurullarında karar almak gerekmektedir. İddiaya göre Zeynep Çelik adlı öğrenci gerekli koşulları taşımamasına karşın,
Rektör Murat Tuncer’den çözüm bulması konusunda rica edilmiş ve gereği yapılmıştır. Buna göre öğrencinin belli bir süre içinde ve bizzat başvuruda bulunması gerekmesine karşın, sürenin bitmesinden 1 hafta sonra rektör Üniversite Senatosunu 24 Ağustos’ta acil toplantıya çağırmış, rutin olarak Çarşamba günü yapılması gereken toplantı
başka bir gün yapılmış ve yatay geçiş koşulları değiştirilmiştir. Üstelik toplantıların kameraya alınması gerekirken bu kez alınmamış ve sonuçta tam bir gayretkeşlikle
daha önce yatay geçiş başvurusu reddedilen Zeynep Çelik’in yatay geçiş yapması sağlanmıştır.’ iddialarını dile getirdi. Bu iddialar çerçevesinde yönelttiği 8 sorunun yanıtlanmasını istedi.”

‘İdealist doktor adayı’

Bakan Çelik, Tarhan’ın soru önergesine 22 Kasım 2012 tarihinde cevap vermiş: Yapılan işler yümüyle yasalara uygunmuş.

MEVZUBAHİS KİŞİSEL ÇIKAR İSE VATANIN CANI CEHENNEME!

 

MEVZUBAHİS KİŞİSEL ÇIKAR İSE VATANIN CANI CEHENNEME!

Em.. Amiral Türker Ertürk

Em.. Amiral Türker Ertürk

TÜRKER ERTÜRK

Amerika’ya gitmeden önce Cem TV’den aradılar “Döndükten sonra Amerika anılarınızı bizle ve izleyicilerimizle paylaşabileceğiniz bir program yapabilir miyiz?”diye sordular. Ben de “Seve seve” yanıtını verdim.

Amerika’dan geldikten sonra hiç ses çıkmayınca sordum “Ne oldu?” diye.
Büyük bir sıkıntı içinde “Yönetim karar almış, şarkı ve türkü gibi eğlence programlarında sorun yok ama siyasi programlar için bundan sonra sponsor gerekli olacak” dediler. Ben de kendilerine “Bunun anlamı dibine kadar sansürdür“ dedim. Muhalefet eden, iktidara eleştiri yapan, Cemaatin hem dünya barışı hem de ülkemiz için tehdit olduğunu söyleyen birine kim sponsorluk ederdi ki!.. Bunun tek bir açıklaması vardı: afyon tip uyutucu ve uyuşturucu programlar serbestti ama uyandırıcı ve bilinçlendirici programlar yasaklanmıştı.

Alevi-Bektaşi Türkmen kültürü

Türkiye hızla rejim değişikliğine doğru giderken bu sürece direnen odakların kimisi zindanlara atılıyor, kimisi tehdit ediliyor, kimisi ele geçiriliyor, kimisi de satın alınıyordu.

Siz kurduğunuz televizyon kanalına “Cem” adını vererek buradan Alevi-Bektaşi Türkmen kültürünü esas alan bir gözlükle dünyaya bakılacağını, bu kültüre dostça bakan Cumhuriyetimizden ve onun kurucu ideolojisinden yana duruş göstereceğiniz algısını yaratmaya çalışacaksınız ama tam tersini yapacaksınız.

Bunu normal koşullar altından anlamak olanaklı değildir.

  • Bu ülkede rejim değişikliği olduğu zaman ilk yok edilecek veya baskı ile asimile edilecek grup Alevilerdir. 

Cemaat tarafından Cumhuriyete ve Alevilere hangi gözle bakıldığı açıktır.
Bunu anlamak için Cemaatin ve liderinin sözlerine ve açıklamalarına bakmak yeterlidir.

Tunceli Aleviliği

Cemaatin lideri Alevilik hakkında yaptığı bir konuşmasında;

  • “Tunceli Aleviliğinin Nusayri kökenli Süryani-Ermeni karışımı bir anlayış olduğunu ve esasen bunun dinsizlik olduğunu.. “ anlatıyor.

Bu konuşmayı internetten bulabilir, kulaklarınızla dinleyebilir ve gözlerinizle görebilirsiniz. Şimdi siz böyle bir insanın dinler ve mezhepler arasında barış ve hoşgörü ortamının yaratılmasına katkı sağlayabileceğine inanıyor musunuz?

Hal böyle iken siz eğer “Akil insanlar” heyetinin bir üyesi oluyorsanız,
altında hinoğlu hinlik yatan Mamak Tuzluçayır’daki Cami-Cemevi projesinin ortağı iseniz ve kanalınızda AKP ve cemaate karşı kalkan oluyorsanız bunun anlamı
“Söz konusu çıkarsa vatanın, mensubiyet içinde olduğunuz kültürün ve inancın canı cehenneme” yaklaşımıdır.

Ama toplumumuzda küçük insanlar olduğu gibi abideler de mevcut. Bunlardan birisi de bu gelişmeler üzerine Cem TV ve Cem Radyo’dan bir grup arkadaşı ile beraber istifa ederek ayrılan Sayın Tijen Bolulu’dur. Kendisini bu onurlu davranışı nedeniyle kutluyor gelişmeleri de Alevi toplumunun değerlendirmesine sunuyorum.

Olimpiyatlar çağdışı zihniyete verilemez!

  • AKP uygulamaları ve cemaat operasyonları ile ülkemizin hızla ortaçağ karanlığına doğru sürüklendiği şüphe getirmez bir gerçektir.

Bir de utanmadan ve arlanmadan 2020 Olimpiyatlarını almayı bekliyorlardı.
Halkına kimyasal silahlarla saldır ve şimdiye kadar altı yurttaşımızı katlet, doğal çevreyi tahrip et, toplumu birbirine karşı kamplaştır ve düşmanlaştır, kadınlara ve erkeklere
ayrı havuz yapmayı planla, Aydınlanma devrimlerine düşmanlık et, sporcuların
dünya doping rekorlarını kırsın ve sonra olimpiyat! Adama gülerler! Farklı kültürlere ve görüşlere kucak açmayan hatta düşmanlık eden bir iradenin hakim olduğu bir ülkeye barış ve hoşgörünün sembolü olan böyle bir organizasyon asla verilmez, verilemez! 2020 Olimpiyatları Türkiye’ye değil bugün ülkemizde şimdilik egemen olan çağdışı zihniyete verilmemiştir.

Biz insana yatırım yapıyoruz

2020 Olimpiyatlarının hangi şehre verileceğinin belirlendiği toplantıda
Japon Başbakanı sunumunda teknolojinin en üst noktasında spor tesisleri yapacaklarını söyledikten sonra çok önemli bir tespit yapıyor ve “Bütün bunlardan daha önemli biz insana yatırım yapıyoruz” diyor. Ya bizde insana yatırım var mı? Olmadığı gibi insan değerlerimiz bugün zindanlarda çürütülüyor.

Bakınız, bugün için 7 milyarı aşan dünya nüfusu içinde kendi olanakalarıyla tek başına
rekorlar kırmış, üç okyanusu sadece kürekle, 7,5 metrelik tekneyle ve arkasında
Türk Bayrağı dalgalandırarak geçmiş ve tüm dünyanın takdirini kazanmış Erden Eruç’a sahip çıkılmadığı gibi Ona bir takdir mektubu bile çok görülmüştür. Çünkü Eruç, Atatürkçü olup Türk olmaktan gurur duymaktadır. Bu nitelikleri başarılarının görmezlikten gelinmesi ve Ona karşı düşmanlık geliştirilmesi için yeterlidir.

O zaman soruyoruz size, bu zihniyetin idaresi altında bir ülkeye ve şehre olimpiyatlar verilebilir mi?

Saygılar sunarım. (18.9.13)

=====================================

Dostlar,

CEM TV’nin bu tutumunu hiç ama hiç doğru bulmuyoruz.

Bir an önce yanlıştan dönülmesini diliyoruz.

Sayın Türker; bu ülke için bir şanstır..
Yiğit bir sestir, korkusuz ve bilgecedir, erdemli ve akılcıdır.
Derin birikiminden yararlanmak gerekir.
Ülkemizin, O’nun söyleyeceklerine gereksinimi var..

CEM TV’nin sayın yöneticileri ve de Sayın İzzettin Doğan..

Çok ayıp oluyor, bu ağır bir şaibedir, altında kalmayın..

Sevgi ve saygı ile.
19.9.2013, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

 

Hanefi AVCI’dan Milat Nitelikli Uyarılar..

Hanifi_Avci’dan_milat_nitelikli_aciklamalar_20.8.11