Etiket arşivi: Ankara Dr. Ahmet Saltık www.ahmetsaltik.net

2 Temmuz 1993 Sivas kırımının 21 yılının ardından…


2 Temmuz 1993 Sivas kırımının 21 yılının ardından…

Dostlar,

2 Temmuz 1993 Sivas kırımı (katliamı – faciası) 21 yılını tamamladı.

2 Temmuz 2014 günü de Türkiye gündemini “yaladı, alazladı” ve geçtiii, gittiiii..

2 Temmuz 2015’te bir kez daha gelmek üzere 1 yıl, 365 gün “tatile çıktı” !?

Ama bilinsin ki, hatta hiç akıldan çık(arıl)masın ki; Madımak’ın lanetli canilerinin ateşinde – dumanında Hak’ka yürüyen Canların Canları, sürgit yangınlardadır,
arasız – tatilsiz. Dîller (gönüller), ilahi adalet için niyazdadır 5 vakit..
Ve hiç kuşku yok; bu masum ve içten yakarışlar karşılıksız kalmayacaktır, kalamaz..

Yüreklere düşen ateşler hala kordur ve harlıdır!

35_kurban

 

 

Asıl caniler, hak ettikleri yasal cezalara çarptırılmış değillerdir. Yakalanan birkaç maşadır ve göstermelik cezalar almışlardır. Asıl suça azmettiren insan müsvetteleri ortalıkta yoktur. Yüzleri değiştirilmiştir, yeni kimlik almışlardır.. 1 numaralı sanık (Cafer Erçakmak) Sivas’ta karakolun yakınında 17 yıl saklanabilmiştir (!), bir bölümü
yurt dışında yeni işler tutarak sefil kişiliklerine uygun “misyonlar” yürütmektedirler.

Onlarla ideolojik boyutta bütünleşerek canhıraş, derin empati ile savunmanlığını üstlenen meslek etiğini ayaklar altına alan kimi avukatlar belediye başkanı, milletvekili, bakan yapılmışlardır özellikle AKP hükümetlerinde :

*****
Sivas sanıklarını savunan avukatlardan bir bölümünün
son dönemlerde eriştikleri makamlar;   

Av. Celal Mümtaz Akıncı, Afyon Barosu Bşk. ve AKP oylarıyla Anayasa Mhk. üyesi; 
Av. Hayati Yazıcı, AKP’nin devlet bakanı; 
Av. Haydar Kemal Kurt, AKP Isparta Milletvekili;
Av. Zeyid Aslan, AKP Tokat Milletvekili, Başbakan Erdoğan”ın eski avukatı; 
Av. Hüsnü Tuna, AKP Konya Milletvekili; 
Av. Burhanettin Çoban, Afyonkarahisar AKP”li Belediye Başkanı;
Av. Faik Işık, Başbakan Erdoğan”ın ve Süleyman Mercümek”in avukatı;
Av. ibrahim Hakkı Aşkar, 22. Dönem AKP Afyon Milletvekili;
Av. M. Ali Bulut, AKP Maraş Milletvekili ve Anayasa Komisyonu üyesi;
Av. Bülent Tüfekçi, AKP Malatya il Başkanı;
Av. Halil Ürün, AKP Afyon Belediye Başkan adayı; 
Av. Mevlüt Uysal, AKP İstanbul Başakşehir Belediye Başkanı;
Av. Nevzat Er, Eski AKP Eminönü Belediye Başkanı, 
Av. Suat Altınsoy, AKP Konya il Bşk. Yardımcısı;
Av. Tayfun Karali, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Darülaceze Müdürü; 
Av. Ferruh Aslan, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Basın Yayın Müdürü; 
Av. İbrahim Kök, AKP Elazığ milletvekili aday adayı;
Av. Ali Aşlık, eski AKP İzmir il Başkanı;
Av. Bedrettin İskender, AKP Ümraniye Belediye Başkan adayı; 
Av. Ekrem Bedir, Sakarya AKP Hendek Belediye Meclis Üyesi; 
Av. Faruk Gökkuş, AKP, Kâğıthane Belediye Başkanlığı aday adayı; 
Av. Hasan Hüseyin Pulan, AKP İstanbul İl Disiplin Kurulu üyesi;
Av. Hurşit Bıyık, AKP Trabzon il Başkan Yardımcısı. Belediye Başkanı”

*****

Ve dava 20 yıllık zaman aşımına uğratılmıştır,
yarısı AKP’nin iktidarında olmak üzere.

Oysa yapılması gereken ne çok ve kapsamlı iş vardı??
Öncelikle davayı adil ve hızlı biçimde sürdürerek maşa canileri ve azmettiricilerini
en ağır yasal yaptırımlarına çarptırmak..

Bu yolla toplumsal infiali yatıştırmak, adalet duygusunu tatmin etmek ve caydırıcılık!

Ardından derinlemesine sosyo-politik, etno-kültürel, politik-tarihsel .. kapsamlı irdelemelerle sorunun tüm boyutlarıyla kavranması… Hükümet(ler) hangi
bilim kurumlarına bu bağlamda görev verdiler ve hangi raporlar üretildi??

Diyanet İşleri Başkanlığı (DİB) kendisinden beklenen kritik işlevleri üstlendi mi?

“Çorum ve Maraş kırımlarının ardından gerekenler yapılmadığı için mi buradayız?” sorusunun yanıtı nerede??

DİB’ndan başlamak uygun olur.. Bu belalı kurum “laik – seküler” devlette kalacaksa,
tüm inanç kesimlerinin demokratik çoğulcu (pluralist) temsili sağlanacak biçimde köktenci olarak yeniden yapılandırılmak (radikal reform) durumundadır.

  • Milli Eğitim’de devamla zorunlu din derslerinin
    AİHM kararları dikkate alınarak kaldırılması artık kaçınılmazdır.

Milli Eğitimde, salt Sünni mezhebinin ayrıştırıcı – ötekileştirici – düşmanlaştırıcı propagandasına dönüşen ezberci ve neredeyse cihat militanı yetiştiren
sözde müfredatının derhal tasfiyesi zorunludur.

Aile içinden başlayarak toplumum tüm kurum – kuruluşlarında, katmanlarında
temel insan hak ve özgürlüklerinin vazgeçilmez gereği olarak LAİK EĞİTİM;
ekmek – hava -su kadar vazgeçilmez ve ACİL olmuştur.

İmam – Hatip eğitimi ucubesi topluma dayatıldıkça; bu toplum daha çok katil,
daha çok hırsız, daha çok ırz düşmanı, daha çok bayrak – vatan düşmanı yetiştirmiştir!

Artık aklımızı başımıza almanın zamanı geçmektedir. 12 Eylül’den bu yana sözde “dindar” toplum yetiştirme hedefi duvara toslamıştır. İnsanlar hem gerçek dini – iyi ahlakı – erdemi – İNSANLAŞMAYI öğrenememiş hem de hızla yozlaş(tırıl)mışlardır .

Bu nitelikte insan yığınıyla Türkiye’de ortak bir ülküye dayalı uygar, gönence erişmiş, uluslararası toplumda saygın yer edinen bir Türkiye yaratma olanağı kalmamıştır

Gelecek 2 Temmuz 2015’e dek Türkiye’nin gündeminde bu sorunlar da
mutlaka olmalıdır.

Halkın dinmeyen acılarının terennümü olarak birkaç şiir paylaşmaya ne dersiniz??

Sevgi ve saygı ile.
4 Temmuz 2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

divider_yesil_fiyonk

ATEŞTE SEMAHA DURANLAR İÇİN

Ateş vardı. Can vardı. Canlar vardı.
Yangın ve Ölüm vardı.
Onlar ateşte semaha durdular.
Benim Kâbem insandır diyerek
Dost senin derdinden
Ben yana yana
Ali Ali Ali
Ben yana yana diyerek
Canlar katledildiler
2’Temmuz’da
Madımak’ta, Sivas’ta
Öldüler!
Canlar “ölümü güzel kıldılar.”

Ali Yıldırım
(“
ATEŞTE SEMAHA DURMAK” kitabından alınmıştır.)

divider_yesil_fiyonk


OY MADIMAK MADIMAK

ölüler dirilirdi

çıkamazdım ki otelden
ben otelden hiç çıkamazdım ki
her şeyi bilen bir adam gibi gelip geçerdi
kış
ve hayaletler halinde yaz sürüleri
gündüz ve gece
gece desem gece, gündüz desem gündüz
ve desem ki sonuncu günü
dünyanın insan eliyle yaratılmasının
sonuncu günü

Cansever (ATEŞTE SEMAHA DURMAKkitabından alınmıştır)

divider_yesil_fiyonk

“TAHRİK”

biz kırıldık daha da kırılırız

doğudan batıya bütün dünyaya
ama kardeşin kardeşe vurduğu hançer
iki ciğer arasında bağlantı kurar
büyür, bir gün, zenginleşir orada
çünkü Ali‘yi dirilten iksirde saklı
Hasan’a sunulmuş ağuda
granitin de olur bir okyanus diriliği
nehirler daha uysal akar
bir çiçek nasıl uçuyorsa
öyle sever, çalışır insan
kıraçlar çarptıkça dağlara
gül göçürür şafağından
doğanın altın şafağından
insanın altın şafağından
tarihin altın şafağından

biz kırıldık daha da kırılırız

Cemal Süreya

divider_cizgi

 

 

 

 

İstanbul’da ve Diyarbakır’da İndirilen Bayrak ve Kritik Kodları..


Diyarbakır’da İndirilen Bayrak ve Kritik Kodları..

İstanbul Gaziosmanpaşa’da İndirilen Bayrak ve Kritik Kodları..

Güncelleme…

10 Haziran 2014 günü bu sitede yayımlamıştık yukarıdaki başlığı taşıyan yazımızı.
Aradan 20 gün gibi çoook uzun bir zaman geçti..
Ne yapıldı belirgin olarak?
Siyasal iktidarın başı, Fırat’ın – Dicle’nin kıyısında yitirilen koyundan bile kendisinin sorunlu olduğunu belirten Başbakan R. T. Erdoğan hangi iradeyi sergiledi
sorunun köklerine inmek ve çözmek adına??

Oysa bu konu değil 20 gün, değil 20 saat, 20 dakika içinde atak – kesin – kararlı
bir tutumla üstüne gidilmesi ve kökünün aydınlatılması gereken bir konudur.

28.6.2014 günü basından öğreniyoruz ki, İstanbul’da benzer bir olay daha oluyor ve
bir özel hastanenin gönderinden bayrağımızı indiren sefil, hızını alamayarak karakol direğinden de bayrağımızı indirmeye girişince polis, uyarılar ve biber gazı ile müdahaleden sonra ayağından vurarak düşürüyor..

Bayrak indirene tek kurşun
(İstanbul Gaziosmanpaşa’da 28 yaşındaki Ali U. ‘Kürtlere özgürlük’ diye bağırdı.
Daha sonra hastane yakınındaki karakolun Türk bayrağını indirmeye çalıştı.
Polis
ekipleri Ali U.’yu önce uyardı ve biber gazı sıktı. Bayrağı indirmeye çalışan
Ali U. polis tarafından bacağından vuruldu.  Ali U.’nun 15 gün önce İstanbul’a geldiği öğrenildi.
Hürriyet haber portalı, 28.6.14)

Bu olay apaçık, Diyarbakır’daki bayrak indirme girişiminin düzenleyenlerin AKP’nin “tepkisini” nasıl okuduklarını, bir anlamda ciddiye almadıklarını ortaya koymaktadır.
Cumhurbaşkanı seçimi öncesi R.T. Erdoğan’a bir ileti boyutu da olsa gerektir..

  • “Oyumuzu istiyorsan istediklerimizi ver, yoksa terör vb……yaratırız…”

Yaralanan Ali U. ‘Kürtlere özgürlük’  diye bağırmış..

Sevgili Ali evladım,

Kürt kardeşlerimiz bu ülkede “tutsak” mı?
Neden hep kendini hem halkımızı kandırmaya çalışıyorsun?
Neden seni kullanmak isteyenlerin maşası oluyorsun?

Bu yaptığın düpedüz provokasyon..

Karakolda, polislerin gözü önünde bu çok yanlış ve senin de bir parçası olduğun Ulusumuzun onuru olan bayrağa en ağır saygı kusurunu işliyorsun..
Eyleminin doğru ya da yanlış olduğunu değerlendirmekten (tefrik) aciz olduğunu
hiç sanmıyoruz. Hukuksal olarak bu bağlamda “ergin” (farik) olduğunu düşünüyoruz. Dahası, bu eyleminin ne gibi sonuçlara yolaçabileceğini öngörmekten de aciz olduğunu sanmıyoruz. Yani Ceza hukuku ve adli tıp bakımından ek olarak “sezgin” sin (mümeyyiz) eminiz. Ceza sorumluluğun var..

Bu ülkede Kürt kardeşlerimiz Cumhurbaşkanı, TBMM Başkanı, Başbakan,
Bakan….bile olmuyorlar mı? Örneğin  İsmet İnönü Malatya’lı Kürt asıllı bir
devlet büyüğümüz
değil miydi?? Sayısız örneği hepimiz gibi sen de bilmelisin..
Kürt kardeşlerimiz tutsak olsa böyle bir şey görülebilir mi?

Bu bölücü emperyalist oyunlara gelmeyelim; birbirimize düşmeyelim.
Asıl düşman seni de bizi de sömüren ve ülkemizde inanç ve etnisite temelinde bölücülük yaparak iç savaş çıkarmaya çalışan emperyalizm!

Kol kola girerek, gönül gönüle, Kurtuluş Savaşımızda olduğu gibi gene işbirliği yapmamız ve omuz omuza dövüşerek emperyalizmi ülkemizden kovmamız gerekiyor.

Şunu sakın unutma :

1. Kanlı ve iğrenç, insanlık düşmanı Emperyalizmin yeryüzünde özgürlüğüne kavuşturduğu halk yoktur; çünkü dokusuna uymaz.. O köleleştirici ve sömürgendir.

2. Özgürlük düşmanı Emperyalizm ile işbirliği yaparak özgürlük savaşı verilebilir mi?
Bu durum çok derin bir çelişkidir ayrıca ahlak dışıdır; hiçbir devrimciye yakışmaz.

Kavga birbirimizle değil anlıyor musun evladım Ali?

Sen, sözde Türk ırkçılığı yapılarak Kürtlerin haklarının gaspedildiğini
belki de Türkiye ve dünya  gündemine taşımak istiyorsun ama
Kürt ırkçılığı çıkmazına düştüğünün ayrımında mısın??

Hem ayağındaki kurşun yarası için sana şifa diliyoruz hem de
asıl olarak beynine – gönlüne sokulan Kürtçülük hastalığı için şifa diliyoruz..

Sevgi ve saygı ile.
29.6.2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

================================================

Dostlar,

İçimiz çok acılı, öfkemiz büyük ama bu iğrenç saldırının ulusal bilinci iyice uyarması bakımından bir parça teselli buluyoruz..

Tüm doğrudan – dolaylı sorumluların derhal bulunmasını ve adalete teslim edilerek cezalandırılmasını istiyoruz.

Bu konuda, zerrece içtenlikleri – dürüstlükleri varsa, HDP yetkililerinin ve
Diyarbakır Belediye Başkanı Gültan Kışanak hanımefendinin de desteğini dileriz.

  • Dileriz ki; hiç utanmadan ve acımadan kullanılan bu genç bulunsun ve
    aynı yerde bayrağımızı göndere çekerek özür dilemesi sağlansın..
  • Bu girişimi HDP – PKK – KCK – Akiller (!) ve de açık – örtük yerli -yabancı uzantıları üstlensin..Fantazi işte..

*****

Korkarız altından gene AKP – RTE çıkacak..

Bunca kuru gürültüye – şamataya bakmayın.. Tam tersine, ne denli çok esme-gürleme,
o denli suçluların telaşıdır ve bilinçaltı kendini elevermedir.
Gariban yurdum insanı – AKP tabanı halk yutar nasılsa..
Üstelik gene mağduru da oynayabilirsiniz..
1 taşla vurulacak kuş sayısı öyle birkaç tane değil; epey..
Politik – stratejik mühendisliğin hiç de “fena” sayılamayacağını itiraf etmeliyiz.

Başbakan R.T. Erdoğan‘ın bugünkü AKP grubu konuşmasını çok yüksek mega piksel çözünürlüklü (UHR-UHD) kameralarla kaydetme ve yetkin NLP uzmanlarıyla
ultra HD ekranlarda teknik çözümleme olanağımız olsaydı daha neler yazabilirdik..

Ama bu olanaktan yoksun olan biziz..
Başta büyük yabancı ülkelerin ülkemizdeki temsilcileri, bu teknik yeteneğe sahipler…
Veee, vee onlar söylenene bakarak söylenmeyeni – saklananı ayırdedebiliyorlar..
Böylelikle tam denetim de kurmuş oluyorlar kurbanları – ajanları üzerinde..
Halimiz budur..
Türkiye’de de sınırlı birkaç yerli odak bu teknolojiyi kullanıyor olabilir..

*****
“Korkarız altından gene AKP – RTE çıkacak.. ” 
dedik yukarıda..
Nedeni mi?
Çok basit : Cumhurbaşkanı seçimleri çok yaklaştı, HDP – PKK – Öcalan – Akiller – KCK ve dış payandaları – gerçekte kukla oynatıcıları (AB-ABD emperyalizmi!) sıkıştırıyorlar
Tayyip beyi en zayıf – kırılgan olduğu dönemde.

Yaşamsal ödünleri koparmanın tam da zamanı..
Üstad Cumhurbaşkanı olmak istiyor ya.. HDP – Kürtçü oyları %5-6 dolayında ve yaşamsal önemde.. Son kamuoyu yoklamalarına göre bu bile yetmiyor RTE’ye gerçi ama umut işte. RTE %40’larda çivilenmiş gibi.. Asla düşmemesi, tersine tırmanması gerek..

Ne yapıp yapıp Kürtçü oyları ile % 50’yi yakalaması gerek ki, aday olabilsin!..

Geçen hafta Diyarbakır’daki “açılım” (!?) çalıştayında 3 bakanın kuru vaatleri kesmedi.. Öcalan “yetmez” buyurdu, “sorun sokakta çözülecek” ve iyice tırmandırılacak.
“Biraz daha sabredin ..” kodlu yalvar – yakar ricacı iletiler reddedildi..
“Ya şimdi, ya yarın çok geç diyor” Kürt ayrılıkçıları..
Dedirtiliyor ya da dışarıdaki asıl aktörlerce..

Ne yapsın Tayyip bey, çıldırmak üzere.. Artık verilecek “sıradan” ödün kalmadı..
Apaçık ÖZERKLİK istiyorlar..
Arkaları da sağlam, bölücü AB-ABD emperyalizmine dayamışlar sırtlarını..

Tayyip bey giderek yalnızlaştırılıyor..

Bunun kökü dışarıda planın ne denli ayırdında acaba??

Dolayısıyla AKP tabanı, oy verenleri, müritleri, sadaka mahkumları, devşirilenleri,
öyle ya da böyle bağlananları.. bir arada tutmak yaşamsaldan da önemli
AKP’nin RTE’si ve RTE’nin AKP’si için..

Allta sakal, üstte bıyık.. Aşkolsun Tayyip beye.. Bunca stres nasıl yönetilir ki??
Adam en azından kurdeşen döker, uykularından karabasanlarla çığlık çığlığa uyanır..

*****
Bir olay çıkaralım, hem gündemi değiştirelim hem de PKK-HDP ve türevi uzantıları halkın genelinin gözünde birazcık itibarsızlaştıralım, halk tepki koysun, bunlar da biraz gerilesin.. Ben de zaman kazanayım, Cumhurbaşkanı seçimini geçirelim..
Sonra Allah kerim, gene içerden – dışardan istediklerini vermeye çabalarız…

Bizce senaryo böyle..

Böyle zor zamanlarda nefesler daraldıkça, çember sıktıkça gözler iyice kararır
ve daha riskli eylemler göze alınır. O ölçüde de hata yapılır ve iz bırakılır..

Bir süre sonra da, bakarsınız yıllar geçmeden, tüm gerçekler ortaya çıkar, okuruz.. Dileriz çoook da uzamaz..

Vah AKP, vah RTE ve de asıl kocaman vaaaah sizlere ki;
akılları – vicdanları mühürlü AKP’liler ve sadık mürit yandaşları..
Bürokrasideki tam teslim her düzeyden elemanlar..
Bakın nelere alet ve de suç ortağı ediliyorsunuz..
Vebaliniz, bu kezlerce cehennemlik suçu işleyen asıl faillerden çoook daha ağır..
Siz azıcık “olmaaaz” diyecek olsanız neler neler düzelmez ki..
Siz hiç utanmaz mısınız??

Sevgi ve saygı ile.
10 Haziran 2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net 

 

TTB : Evrensel Hekimlik Değerlerine Gerici Müdahalelerin Karşısındayız


Dostlar
,

Bizimde üyesi olduğumuz Türk Tabipleri Birliği’nin (Ankara Tabip Odası)
yukarıdaki basın açıklamasını aynen paylaşıyoruz..

Meslektaşımız olmasından çok da haz duyAmadığımız Samsun Ondokuz Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı Bay Prof. Dr. Haydar Şahinoğlu‘nu kınıyoruz.

Kendisine Anayasa’nın 24. maddesini anımsatıyor ve bir yurttaş olarak
Anayasaya sadakat borcu olduğunu, dahası bir Devlet memuru olarak da
Anayasaya uygun yönetim sergilemek zorunda olduğunu anımsatıyoruz.

AY md. 24 / son :

  • Kimse, Devletin sosyal, ekonomik, siyasi veya hukuki temel düzenini kısmen de olsa, din kurallarına dayandırma veya siyasi veya kişisel çıkar yahut nüfuz sağlama amacıyla her ne suretle olursa olsun dini veya din duygularını yahut dince kutsal sayılan şeyleri istismar edemez ve kötüye kullanamaz. 

Ayrıca YÖK‘ün ve Samsun Ondokuz Mayıs Üniversitesi Rektörlüğü’nün,
Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Haydar Şahinoğlu hakkında Anayasanın başta 24 olmak üzere 2. maddesi (Değiştirilmesi teklif bile edilemeyecek Devletin 6 temel niteliğinden biri olarak LAİKLİK) vd. ne aykırı davranmaktan yasal işlem yapmasını diliyoruz.

Samsun Cumhuriyet Başsavcılığı‘nın oluşları veri kabul ederek kendiliğinden (res’en) bu kişi hakkında soruşturma başlatarak ceza davası açmasını istiyoruz. 

TTB yönetiminin de bu yönlerde yasal girişim başlatmasını bekliyoruz.

Yazıklar olsun…

Yaşamda en gerçek yol göstericinin akıl ve bilim (Bilimsel akılcılık!) olduğu
evrensel gerçeğini kavramaktan uzak kalmış bir Tıp Profesörü…

Oysa Batı, bu evrensel gerçeği kavrayalı birkaç yüzyıl oldu..
Bu yüzden AYDINLANMA Devrimini yaşadı.
Dinde reform yaptı, Endüstri (Sanayi) Devrimini başardı ve Dünyaya egemen oldu.
57 İslam Ülkesini de apaçık sömürgeleştirdi.
Türkiye iyi kötü yol aldı, yarı buçuk Laik rejimiyle..

Samsun 19 Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Haydar Şahinoğlu 

hangi devirde yaşıyor? Zaman tunelinde kendisini bunca geriye savuran olgu nedir?

Dekan, zaman – mekan algısını mı yitirmiştir ki, Hipokrat’ın da gerisine savrulmuştur?

*****
Akıllarını – fikirlerini DİNCİLİK (Din ya da dindarlık değil!) sarmış..
İflah olmaz gibi görünüyor..

Ama Anadolu AYDINLANMASI, bu çetin cevizleri de eğitecek güç ve birikimde..
Tarihin şaşmaz diyalektiğinin buyruğu böyle, Dekanın işgüzarlığı da nafile

Sevgi ve saygı ile.
27.6.2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

================================================

TTB_logo

Türk Tabipleri Birliği :

Evrensel Hekimlik Değerlerine Gerici Müdahalelerin Karşısındayız

Samsun Ondokuz Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Haydar Şahinoğlu‘nun tıp fakültesi mezuniyetinde öğrencilere Hipokrat Andı’nı değiştirerek okuttuğunu basındaki haber ve haberi belgeleyen videolardan öğrenmiş bulunuyoruz.

Evrensel hekimlik değerlerine bağlılık yemini olarak içilen Hipokrat Andı, hekimlerin meslek yaşamları boyunca bağlı kaldıkları etik değerler bütününün bir simgesidir. Mesleksel değerlerine sahip çıkan hekimlerin yargılandığı ülkemizde en yüksek sesle söylenmesi gereken tümce, yani

  • “Din, Milliyet, Irk, siyasi eğilim ya da toplumsal sınıf ayrımlarının
    görevimle hastam arasına girmesine izin vermeyeceğime” 

cümlesi anddan çıkarılmış ve “şerefim üzerine yemin ederim” bitiriş cümlesi
“Allah’ın huzurunda yemin ederim” diye değiştirilmiştir.

Hekimlik üzerine hem yasal düzenlemelerle hem de pratik dayatmalarla uygulanan
gerici saldırılar yoğunlaşmış, dinin hekimlik değerleri arasına girmesi için
müdahaleler ciddi boyuta ulaşmıştır.

Üzücü olan, bilim ve aydınlanmanın yuvası olarak bilinen üniversite bünyesinde de
bu saldırıların görünür olmasıdır ve hatta bizzat bir hekim tarafından yapılmasıdır.

Her ne olursa olsun hekimlik mesleği, bilimsellikten asla ödün vermeyecek,
gerici saldırılara boyun eğmeyecek, etik değerlerine her koşulda sahip çıkacaktır.

Hastalarımızı, birileri andı değiştirmeye çalışsa da, “din, millet, ırk, siyasal eğilim
ya da toplumsal sınıf ayrımlarını” gözetmeksizin eşit göreceğimize
ve öyle davranacağımıza bir kez daha şerefimiz üzerine and içeriz.

Saygılarımızla.
24.6.2014

Türk Tabipleri Birliği
Merkez Konseyi

Türkiye Barolar Birliği Başkanı Prof. Feyzioğlu : SAHTE DELİLLERİ KİM ÜRETTİ?

Türkiye Barolar Birliği Başkanı Prof. Feyzioğlu :
SAHTE DELİLLERİ KİM ÜRETTİ?

portresi

Sakarya Barosu’nun yeni binasının açılışına katılan
Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu,
ülke gündeminde olan 12 Eylül davası kararları ve 
Balyoz davasından çıkan tahliye kararlarıyla ilgili olarak gazetecilerin sorularını yanıtladı.

 

Metin Feyzioğlu, Balyoz davalarında ‘hak ihlali’ olduğu gerekçesiyle Anayasa Mahkemesi’nin verdiği tahliye kararlarını değerlendirirken, Balyoz davasındaki sahteciliklerin kendi kendine oluşmadığını ve birilerinin o sahte delilleri üretmiş olması gerektiğini söyledi. Feyzioğlu Anayasa Mahkemesi’nin, en kilit tanıkların dinlenmediği için ‘hak ihlali’ kararına varmasına dikkat çekerek, şunları söyledi:

Türkiye Barolar Birliği Başkanı Prof. Metin Feyzioğlu, Balyoz davasındaki sahteciliklerin kendi kendine oluşmadığını ve birilerinin o sahte delilleri üretmiş olması gerektiğini söyledi.

Balyoz davasında 5 no’lu hard diskin sahteciliği TÜBİTAK raporuyla sabittir.
Sahtecilikler kendi kendine oluşmuyor. Birilerinin o sahteciliği, sahte kanıtı üretmesi gerek. TÜBİTAK raporu sahteciliği ortaya koydu. Sonuç olarak da doğal ki,
bunu yeniden yargılama biçiminde bir şekilde bir yola girmesi gerekiyordu.
Aynı şekilde Anayasa Mahkemesi en kilit tanıkların dinlenmemiş olmasını
bir hak ihlali nedeni olarak gördü. Bu iki gelişmeyi birlikte değerlendirerek
ortaya koymak lazım.”

Metin Feyzioğlu konuşmasının devamında Özel Yetkili Mahkemelerin kaldırılması konusuna değinerek şunları söyledi:

“Biliyorsunuz siyasal iktidar Türkiye Barolar Birliği’nin ve Barolarımızın mücadelesiyle gerekçelerini ortaya koymasıyla birlikte ÖYM’lerin kaldırılmasına karar verdi.
Özel görevli mahkemelerde adil yargılama yapılmadığını biz ortaya koymuştuk.
Bunun ardından Anayasa Mahkemesi’nin verdiği ihlal kararları ve yargılamanın yenilenmesi kararları anlam ifade etti. Çünkü özel görevli mahkemelerin yapısında Anayasa Mahkemesi ihlaldir dese, yeniden yargılanma da dese sonuç değişmeyecekti.”

Feyzioğlu 12 Eylül askeri darbesi ile ilgili Ankara Adliyesi 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davada çıkan müebbet hapis cezası kararlarıyla ilgili darbe girişiminin cezası olabileceğini ve bu darbeyle hesaplaşmakta içtenlikli olanların darbenin ürünlerini değiştirmesi gerektiğini kaydetti. Feyzioğlu,

“Darbenin cezası olur. 12 Eylül’ün bir darbe olduğundan tereddüt var mı?
Ancak burada şöyle bir şey var açıkcası; 12 Eylül askeri darbesiyle hesaplaşmakta samimi olanlar 12 Eylül askeri darbesinin ürünlerini değiştirme yolunda adım atmalılar.

  • 12 Eylül’le hesaplaşmak 90 yaşına gelmiş 2 generali müebbet hapse mahkum etmenin çok daha ötesinde bir girişimi gerektirir.” 

diye konuştu. Metin Feyzioğlu açılışın ardından, Sakarya’dan ayrıldı.
(DHA, 23.6.14)

Sevgi ve saygı ile.
24 Haziran 2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net 

YARINI OLMAYAN BÜYÜME..

Dostlar,

Van Atatürk Lisesi’nden (1969-71) arkadaşımız Mustafa Sönmez önemli bir yazı
kaleme (kalvyeye mi desek?!) aldı. web sitesinde de yayımladı SÖZCÜ‘ye ek olarak.

11.6.12 sabahı TV’leri izlerken yurt dışından DB’ndan (Dünya Bankası) buyruk gibi istemler geldiğini ve Türkiye’nin bu yıl için öngördüğü yıllık kalkınma (aslında büyüme demek gerek) hızının % 4’e yakın bile gerçekleştirilemeyeceği, aşağılara çekilmesi gerektiği belirtiliyordu.. Dünya Bankası bu yıl için Türkiye’nin “Büyüme” rakamını
% 4,5’tan, % 2,4’e düşürdü.

Yani dış alem, içeriye dönük balonu yutmadığı gibi AKP’ye izin de vermiyor..

  • AKP’nin ipleri tümüyle dışarıda!

Sayın Sönmez’in bu gelişmeyi de dikkate alarak, yeni bir değerlendirme yapması
bize göre iyi olur..

Sevgi ve saygı ile.
13 Haziran 2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

Not : Ekonomik büyüme (Economic growth) salt ekonomik göstergelerde büyüme anlamında. Ekonomik kalkınma (Economic development) ise büyüyen ekonomik göstergelerin halkın gönencine (refahına) yansıması, örn. bir yandan kişi başına
yıllık ulusal gelir artarken, gelir dağılımının da iyileşmesi…. anlamındadır. Örn. Türkiye toplam ulusal gelir (GSMH – GNP) bakımından dünyada 18. sırada iken, bu rakam
çok ve yersiz kalabalık nüfusa (80+ milyon!) bölündüğünde birden 59-60. sıraya düşmektedir. Bu bağlamda en yetenekli ölçütlerin başında yaklaşık son 20 yıldır kullanılagelen İnsansal Kalkınma İndeksi (HDI – Human Development Index) belirtilmeli ve kullanılmalıdır. BMKP (Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı) tarafından (UNDP : United Nations Development Program) geliştirilen bu çok değişkenli
temsil gücü yüksek ölçüte göre Türkiye, son 12 yıllık AKP iktidarında 80.-90. ülke aralığında yalpalamaktadır. Gerçek (reel) bir ilerleme söz konusu değil.. Dünya ile aradaki gelişmişlik farkını kapatamıyoruz! Yerimizde sayıyoruz (patinaj yapıyoruz).
Halk gene kandırılmaya çalışılıyor ama artık eskisi gibi kolay değil.
AKP’nin harami masal düzeninin sonu yaklaştı..

======================================================

YARINI OLMAYAN BÜYÜME..

portresi

 

Mustafa SÖNMEZ
http://mustafasonmez.net/
11 Haziran 2014

 

 

TÜİK, 2004’ün ilk çeyreğinin yani, ilk 3 ayının büyümesini %4,3 olarak açıkladı.
Yıllık hedef %4 büyüme olarak belirlenmişti. Tabii ki iyi bir sonuç ilk bakışta.
Aslına bakarsanız, yılın ilk 3 ayının tozunu dumanını dikkate aldığınızda, iktidarı epeyi memnun edecek bir sonuç. 17 Aralık, 25 Aralık (AS: 2013) rüşvet rezaletleri ile
ortalık dalgalanıyordu.

Kur patladı, Dolar 2.40 TL’yi gördü. Bunun üzerine Merkez Bankası repo faizini 6 puanın üstünde artırdı %10’a çıkardı. Türkiye’ye ilk 3 ayda değil yeni dış para akışı, var olanlar çıkınca, cari açığın finansmanı için pamuk eller cebe atıldı. Bir yandan Merkez Bankası rezervden bozdurdu, bir yandan yastık altı, yurt dışı zulalar ile “net hata noksan” patlaması (AS: kaynağı belirsiz döviz girişinin teknik, makyajlı, örtük adı) ile açık,
finanse edildi, dövizin daha çok tırmanışı frenlendi. Bütün bunlar olurken ekonomi
%4,3 büyüdü. Hem de önceki çeyreklerden pek geri kalmadan…
Peki nasıl oldu?

Katkılar…

Büyümenin rüzgarı nereden geldi diye bakıldığında ihracat (AS: dışsatım) öne çıkıyor. %4,3’lük büyümenin 2,7 puanı ihracattan gelmiş, iç tüketimin payı ise %1,6…

2003’ün ilk çeyreğinde Dolar kuru 1.80 TL dolayındaydı. 2014’ün ilk çeyreğinde ise % 22 üstünde, 2.20 TL’lerde…Avro 2.35 TL’den 3.05 TL’ye zıpladı; neredeyse %30 artış!…Dahası, içeride faizler yükseldi, tüketici beklemeye geçti, banka kredileri daraltıldı,
kredi kartlarına disiplin getirildi, ne otomobil satılıyor ne beyaz eşya, konut satışları bile yerlerde…Bu durumda işadamı ne yapar? Can havliyle kendini dışarı atar, hele ki
döviz kuru bu kadar cazip (AS: denli çekici) hale getirmişken ihracatı… Nitekim öyle oldu. 2013 ilk 3 ayında ihracat 37 milyar Dolar iken, bu yılın ilk çeyreğinde 40,2 milyar Dolara çıktı. Fiyat kırma pahasına otomobilden tekstil-giyime AB pazarının kapılarına dayandı ihracatçı, o sayede stokları azaltıp çarkları iyi kötü döndürdü. Hizmet ihracı olarak da turizm, yine kur avantajı ile katkısını yaptı.

İç tüketim

Han tüketimleri büyümeye biraz olsun katkı yaptı. Detaylara (AS: aytıntılara) bakıldığında mutfak harcamalarının %2 artışta kaldığı, otomobilin içinde olduğu ulaştırma harcamalarının neredeyse artmadığı görülüyor. Ama kampanyaların da etkisiyle ev eşyası yenileme, giyimde önemli tüketim artışları olmuş ve bunlar büyümeye katkıda bulunmuş. Bir de kamu giderleri var tabii ki. 2014 seçimler yılı olduğu için AKP, mal-hizmet alımında, kamu yatırımında pek hız kesmiyor. Bu harcamalar da büyümeye iyi-kötü rüzgâr oldu.

Hükümet memnun;  Maliye Bakanı Mehmet Şimşek açıklama yapmış, diyor ki;
içeride siyasal istikrarı yakaladık, dışarıda ABD ve AB’de iklim bizden yanadır,
%4 büyüme hedefini yakalarız…

Kırılgan…

Yakalamasına yakalarsınız da, değişen ne? 2014’ün ilk 3 ayının cari açık toplamı 11.5 milyar Dolar. Peki, %4,3 büyümüş ulusal gelirin Dolar karşılığı ne? 185 milyar Dolar
(ilk çeyrekteki). Bu ne demektir biliyor musunuz ? %6,2 cari açık/ulusal gelir oranı!..
Hâla yüksek…

Şuraya geliyoruz; AKP rejiminin ekonomi vizyonu yok.

Tümüyle RTE’nin siyasal hedeflerine odaklı bir araç, ekonomi. Gün bulup gün yiyor. İçeride daralınca can havliyle dışarıya, hem de üç on paraya satarak çarkı döndürüyor. Ama her yönden bağımlılığını sürdürerek ve ulusal gelirinin %8-9’u tutarında cari açık vererek…Bunun adı, yarını olmayan büyümedir. İlk 3 ayın büyümesinin ihtiyacı olan döviz, dış kaynaktan değil, rezervlerden, yastık altından bulundu…
Ya sonra? Belki ikinci, hatta üçüncü çeyrekte de bir yerlerden bulunur…
Ya sonra?

Böyle bir kırılgan ekonomi ile resmisi 3 milyonu, gerçeği 5 milyonu bulan işsiz kitlesine nasıl bir gelecek taahhüt edebilirsiniz ki?

10. Yıl Söylevinden 80 Yıl Sonra Türkiye Nerede??

 

10. Yıl Söylevinden 80 Yıl Sonra Türkiye Nerede??

“Türklüğün unutulmuş büyük medenî vasfı ve büyük medenî kabiliyeti,
bundan sonraki inkişafı ile, atinin yüksek medeniyet ufkundan
yeni bir güneş gibi doğacaktır.” (10. Yıl Söylevi1933)

Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Paşa

**********

… VE 80 YIL SONRA BUGÜN, TÜRKİYE DÜNYA’NIN NERESİNDE?

portresi


 

Prof. Dr. D. Ali ERCAN

 

 

Değerli arkadaşlar,

Büyük Atatürk Cumhuriyetin 10. yılında böyle demiş (en üstte),
peki aradan geçen 80 yılda bu Ülke ne yaptı, neleri başardı, nereye geldi?

Bu sorunun gerçekçi yanıtını verecek rakamları toparlamaya çalıştım.

Bugün nüfusu 7,2 milyarı aşan ve ulusal gelirler toplamının 75 trilyon dolara tırmandığı Dünyada irili ufaklı (195’i bağımsız) 243 devlet arasında
Türkiye’nin sıralaması şöyledir:

2014_Turkiye'si_Dunyada_Nerede_Ali_Ercan

Prof. Dr. D. Ali Ercan, 2014 Türkiye verileri…

Dunya'da_Turkiye

 

Değerli arkadaşlar, 

Bu tablo pek iç açıcı değil,
Dünya nüfus sıralamasında 18. olan Türkiye’nin her alanda en azından
ilk olumlu 20’de olması beklenirdi; Türkiye ne yazık ki Silahlı Kuvvetler dışında, hemen bütün alanlarda ortalarda ve gerilerdedir.

 

 

İnsansal Gelişmişlik İndeksi (HDI- UNDP) Dünya  sıralamasında 1. sınıf gelişkin
20 Ülke
 ve onların ardından gelen 2. sınıf 40 ülke, yani ilk 60 ülke arasında değiliz
ne yazık ki…

3. sınıf bir Ülke olarak, “Bizden daha kötüler, 4.ve 5. sınıf Ülkeler var..” diyerek
teselli bulacak durumda da olamayız.

Çünkü Atatürk’ün 80 yıl sonrası için Türkiye düşü (hayali) kesinlikle böyle bir tablo değildi.

Saygılarımla. æ
11.6.14

Notlar                       :

  • Bu tabloda çok değişik kaynaklardan alınan rakamlar zaman içinde değişiklikler göstermektedir…
  • Bor rezervleri bakımından 1. sırada olan Türkiye, aynı zamanda
    Dünya’da en büyük Boron dışsatımcısı (ihracatçısı) durumundadır.
    Bunun dışında kimi tarımsal üretimlerde de (Fındık, İncir, Kaysı, Kiraz..)
    Türkiye Dünyada ilk sıralardadır…
  • Dünya ortalamasına orantılı Gelire (g) göre
    Kadın başına çocuk sayısı: d=1+1,6/g
    Okur – yazarlık: L= 1-exp (-3g) formülleriyle yaklaşık olarak verilebilir.

===================================================

Dostlar,

Çalışkan – üretken – çok birikimli yurtsever hocamız Sayın Prof. Dr. D. Ali Ercan,
ülkemiz için sürekli kafa yormayı sürdürüyor..

3 yabancı dil bilgisi (İng. + Fr. + Alm.) ve odukça iyi matematik bilgisi
(ölçmek benim haddim değil ki!..), Nükleer Enerji Uzmanlığı… köklü Harbiye bilgileri
ve 70 + yılı bulan okuma – yazma uğraşı ile kısa ve özlü, çok öğretici, düşündürücü,
çarpıcı yazılar yazıyor, internette sınırlı sayıda dostlarıyla paylaşıyor.
İletişim kümesine katılabilmek bir ayrıcalık..

Face sitesine BİLİMİN MUM IŞIKLARI diye koyuyor..

Biz de bu şanslı küme içindeyiz.. Bize de gönderiyor ve çooook öğreniyoruz
Ali hocamızdan. Derslerimizde de O’nun çalışmalarını kaynak gösterdiğimiz oluyor, yansılarını kullanıyoruz.. 2 kez (keşke daha çok yapabilsek..)
AÜTF’de öğrencilerimizle de kendisini buluşturduk, çok yararlandılar..

Yukarıdaki kapsamlı tabloda pek çok önemli ölçüt dikkate alınmış.
Bir de Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ – WHO), UNICEF, ILO.. gibi kuruluşlar
sağlık verileri bakımından sıralama yapıyorlar.

Bu ölçütlerin başında

5 Yaş Altı Çocuk Ölüm Hızı
ve
(canlı doğup 5. yaşını kutlayamadan ölen çocuklar, binde)
5 Yaş Altı Çocuk Orantılı Ölüm Hızı geliyor.
(canlı doğup 5. yaşını kutlayamadan ölen çocukların tüm ölümler içindeki payı, yüzde)

Bu vb. SAĞLIK ölçütleri bakımından Türkiye Dünyada 90 sıralarda..

Bunu da biz ekleyelim istedik..

Şimdi sorun nerede?

Atatürkçü Düşünce Sistemi = Kemalizm‘de mi??

Nerede??

Bu sorunun doğru yanıtı çok mu yüksek zeka gerektiriyor??

Sevgi ve saygı ile.
11 Haziran 2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

 

 

TÜBİTAK’ın tape raporu Meclis’e taşındı.. Sorular.. sorular..


Dostlar
,

Türkiye iliklerine dek soyuluyor ve bu sefil eylemin öznelerinden hesap sorulamıyor.
Ağzını açan da davayla, tazminatla, hapisle korkutulup sindiriliyor. Olmadı şantajla
ve tehditle, kumpas ve tertiple.. Eee Tayyip’in ileri demokrasisi..

17 Aralık 2013 yolsuzluğunun binde 1’i bile bir uygar bir demokraside kezlerce hükümet götürebileceği halde, bizde 4 bakan “emaneten” kenara alındı.
Koşullar elverdiğinde itibarlarının iadesine çalışılacağından hiç kuşkunuz olmasın.

Götürülen servetler ülkede yoksullukla – işsizlikle…. başetmede çok önemli kaynaklar.
Örneğin Bilal’in “sıfırlayamadık” dediği miktarın 1 Milyar € olduğu söyleniyor. TL karşılığı
Merkez Bankası kuruyla bu gün 2,83 TL’den 2,83 milyar TL demektir. Koca Türkiye Bütçesi (2014) borçlanmalarla 436 milyar TL’dir. 2,83 / 436 = Bütçenin binde 6,5’idir.

Bu parayı 76 milyona bölsek 37 237 TL düşmektedir. Asgari ücret net 18+ yaş yetişkin işçi için 846 TL olup, 37237 / 846 = 44 kez asgari ücrete karşılıktır. Yani Soma’da
feci biçimde ölen (havasızlıktan boğularak, yanarak, ezilerek..) çoğu 20’li -30’lu yaşlarda resmi sayı ile 301 madenci kurbanın yaklaşık 3-4 yılda kazanabileceği bir paradır!
Bu maden şehitleri, yaş ortalaması 10 olan 432 çocuğu geride yetim bırakmışlardır.

Devasa – muazzam soygunun öbür boyutları bir yana..
Tek 1 milyar € böylesine somut bir büyüklüktür, parasal güçtür.

CHP İstanbul Milletvekili Sn. Sezgin Tanrıkulu oldukça sıkı sorular yöneltmiş
Başbakan Yrd. Bülent Arınç’a.. TÜBİTAK da rezil edildi ne yazık ki.. Bülent bey
timsah gözyaşlarını zaptederek vicdanının gereğini yapabilecek mi?
Yoksa yüzyılın yolsuzluğuna – talanına ortaklık mı edecek, örtbas mı edecek??

Değerli okurlar,

Gıda, su, kimyasal maddeler analiz için yasal yetkili denetim organlarınca yerinden alınırken, literatürde “ikiz örnek”,  “tanık örnek” (twin sample) denen bir evrensel uygulama vardır. Materyalden kurallarına uygun 2 örnek aynı anda alınır, birini yetkililer lab. analizi için yetkili birime iletirler, öbürü de materyal sahibine emanet edilir.
Emanetçi kişi dilerse kendisindeki örneği yasal yetkili bir başka laboratuvarda inceletebilir. Böylece hakları korunmuş olabilir.

Şimdi; bu ses kayıtlarının asıl sahibi Türk milletidir. Taraf olan Başbakan R.T. Erdoğan – AKP hükümeti TÜBİTAK’ta bu incelemeyi kendince yaptırdı diyelim.. 5 aydır TÜBİTAK kadrolarıyla epey ama epey oynandıktan sonra, Dünyada örneği olmayan bir yöntemle “montaj” raporu ver(dir)ildi??.. Bu ses kayıtlarının gerçek bir örneğini, Türk Milleti adına anamuhalefet partisi CHP’ye verebilir misiniz?

Veya, yurt içinde, dışında tarafsız bir başka uzman bilirkişi kurumuna da ek olarak incelemeye gönderebilir misiniz?

Yoksa herkesi aptal yerine koyup, birkaç ay daha oyalayıp Cumhurbaşkanı seçimini geçirip unutturacak mısınız?? (“Cumhurbaşkanlığı” değil “Cumhurbaşkanı” seçeceğiz)

Hangisi, hangisi ve nereye dek, nereye dek??

Mızrağın – minarenin çuvala sığdırılamadığının, sığdırılamayacağının görüleceği günler çok uzak olmasa gerektir.

Bir de, sanırız, bunca muazzam ölçüde yetim hakkı – kul hakkı yenmesini Yüce Tanrı’nın bile midesi kaldır(a)mayacaktır..

Hele hele “milletin a’sına koyacağız” dediği savlanan M. Cengiz nam yiğite
İstanbul’da -tümüyle yersiz, spekülatif, rant aktarma amaçlı- 3. havaalanı inşaatının ihalesinin (?) gözümüze soka soka yapılması..

Başbakan R.T. Erdoğan değil feriştah olsanız, halka bunca meydan okumayı sürdürmeniz olanaklı değildir.

Toplumsal – yasal ve de İlahi adalet mutlaka ama mutlaka kahir biçimde yerini bulacaktır.
Dîller (Gönüller) duadadır, milyonlarca mazlumun ahı mutlaka bir hüküm icra edecektir.

Sevgi ve saygı ile.
09 Haziran 2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net 

====================================================

TÜBİTAK’ın tape raporu Meclis’e taşındı

http://www.yurtgazetesi.com.tr/gundem/tubitakin-tape-raporu-meclise-tasindi-h54359.html, 09 Haziran 2014, YURT GazetesiTÜBİTAK’ın tape raporu Meclis’e taşındı. CHP Genel Başkan Yardımcısı
Sezgin Tanrıkulu
, “TÜBİTAK, yeryüzünde mevcut olmayan bir teknolojiden faydalanarak, ses kayıtlarını analiz etmeyi nasıl başardı?” sorusunu yöneltti
TÜBİTAK'ın tape raporu Meclis'e taşındı
ANKARA – Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın oğlu Bilal Erdoğan’la yaptığı,
internete sızan telefon konuşmaları konusunda TÜBİTAK, kayıtların “montaj” olduğuna ilişkin rapor hazırladı. TÜBİTAK raporunda da, incelemenin “sesin hecelerine göre analiz edilerek yapıldığı” belirtilmişti.CHP İstanbul Milletvekili Tanrıkulu, yanıtlaması istemiyle Başbakan Yardımcısı
Bülent Arınç‘a yönelttiği yazılı soru önergesinde, “Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nca başlatılan soruşturma kapsamında, TÜBİTAK ses uzmanlarınca hazırlandığı belirtilen bilirkişi raporunun Savcılığa ulaştığı ve 6 Mayıs 2014’te TÜBİTAK’ın Recep Tayyip Erdoğan ile eski bakan Egemen Bağış’ın internete düşen ses kayıtlarının
‘montaj’ oldukları yönünde rapor verdiği açıklanmıştır.” denildi.

Tanrıkulu şu soruları yöneltti;

“1-    TÜBİTAK henüz yeryüzünde mevcut olmayan bir teknolojiden faydalanarak
(ses’in hecelerine göre analiz edilmesi) ses kayıtlarını analiz etmeyi nasıl başarabilmiş ve tepelerdeki seslerin hece hece montajlandığı sonucuna ulaşabilmiştir?

2-    Ses kayıtlarını Uluslararası saygın bir kuruma gönderilecek mi?

3-    TÜBİTAK tarafından hazırlanan raporun tam metni kamuoyuna açıklanacak mıdır?

4-    Raporu hazırlayan ve ses uzmanı oldukları iddia edilen bilirkişiler kimlerdir?
Hangi eğitimi almışlardır? Kurumda kaç yıldır çalışıyorlardır?
Bilimsel çalışmaları var mıdır? Varsa nelerdir?

5-     Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu’na bağlı (TÜBİTAK) Ulusal Akademik Ağ ve Bilgi Merkezi’nin (ULAKBİM) Müdür Yardımcılığı görevine Ankara Hayvanat Bahçesi Müdürü Mustafa Sançarın getirilmesinin gerekçesi nedir?

6-    TÜBİTAK Raporu Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Fikri Işık‘ın
“Ben o ses kayıtlarını ilk dinlediğimde çok açık bir montaj olduğunu hissettim”
ifadesini doğrulamak için hissedilerek mi hazırlanmıştır?

7-    Recep Tayyip Erdoğan, Habertürk’ten Fatih Saraç‘ı arayarak, Bahçeli ile ilgili altyazının çıkarılmasını istemiş, Fas’tan Fatih Saraç’ı aramıştı; Recep Tayyip Erdoğan bu ses kaydını “EVET ARADIM” diye bizzat doğrulamıştır; TÜBİTAK,
Recep Tayyip Erdoğan ın doğruladığı ses kaydına da mı montaj demiştir?

8-    Recep Tayyip Erdoğan MİLGEM ihalesinin iptali ile ilgili işadamı Metin Kalkavan ile yaptığı telefon görüşmesini de bizzat doğrulamıştı; TÜBİTAK Recep Tayyip Erdoğan’ın bizzat doğruladığı ses kaydına da mı montaj demiştir?

9-    17 Aralık 2013 tarihinde saat 23.15’te Recep Tayyip Erdoğan ile oğlu Bilal Erdoğan arasındaki telefon görüşmesinde Bilal Erdoğan’ın ‘’Sıfırlamadık babacım, 30 milyon Avro gibi bir miktar daha var, eritemedik henüz. Berat’ın aklına geldi, Ahmet Çalık’ın alacağı bir 25 milyon dolar kalmış, onu oraya verip üstüyle de Şehrizar’dan daire alabiliriz diyor, sen nasıl bakarsın baba?’’ sözleriyle ifade ettiği şekilde evde bulunan paraların bir bölümü ile Şehrizar Konaklarından daire alındığı da daha sonra ortaya çıkmıştır; TÜBİTAK Bilal Erdoğan’ın Şehrizar Konaklarından daire aldığının doğrulandığı ses kaydına da mı montaj demiştir?

10- Sümeyye Erdoğan‘ın 17 Aralık 2013 günü K2123 sefer sayılı THY uçağı ile yanındaki kadın koruma polisi ile birlikte sabah 09.00’da Ankara’dan İstanbul’a uçtuğu da ortaya çıkmışken TÜBİTAK, Recep Tayyip Erdoğan’ın 17 Aralık 2013 günü saat 8:02’de “Onu diyorum işte. Ben şimdi gönderiyorum kardeşini. O bilgiler onda var, tamam mı abinle konuş, amcanla konuş, o da aynı şekilde çıkarsın, eniştenle konuş
o da.” dediği ses kaydı içinde mi montaj demiştir?

11- Eski bakanlardan ve 17 Aralık Yolsuzluk Soruşturmalarının şüphelilerinden
Egemen Bağış’ın kutsal kitabımız ile alay eden sözleri de telefon görüşmesini yaptığı Metehan Demir tarafından doğrulanmış ve aynı kişi kamuoyundan hiç olmazsa
özür dilemiştir; TÜBİTAK Egemen Bağış ile konuşan öbür kişinin doğruladığı
ses kaydı içinde mi montaj demiştir?

12- Urla’daki kaçak villalara sorun çıkardığı için Latif Topbaş’ın şikayeti ile
görevden alınan İzmir Eski Valisi Cahit Kıraç’ın ses kayıtları da mı montajdır?

13- TÜBİTAK’ın alenen ortaya çıkardığı bu raporun hazırlaması talimatını kim vermiştir?

14- TÜBİTAK’ın düzenlediği bu rapor ile ilgili olarak talimatı verenler ve raporu hazırlayanlar ile ilgili olarak Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı soruşturma
başlatacak mıdır?”

TÜM ADD ŞUBELERİNE – KEMALİST KAMUOYUNA


Dostlar,

Uzuuuun yıllar, 15 yıla van bir süre ADD İsparta Şubesi’nin kurucusu ve başkanlığını yapan Tarih Öğretmeni (şimdilerde emekli) Sayın Mamut Özyürek ile epey çalışma yaptık İsparta ADD ve ilçelerinde.. Kendisinin mütveazi aracıyla ve yakıtıyla, kumanyalarımız da cebimizden (Edirne – İsparta yolculuk bedellerimiz de
bizim cebimizden)..

Sanırız 20+ dolayınca görsel konferansımız oldu okullarda, ilçelede, Üniversitede (Rektör Sn. Prof. Dr. Lütfü Çakmakçı ve Prof. Dr. Lütfü Baydar döneminde)..
Ayrıca bir ziyaretimizde bu ilde İsparta Ulusal Güçler Birliği‘ni kurduk ve
temel ilkeleri belirledik. Sanırız örgütlenme hala işlevsel.

Bu yiğit arkadaşımızın başına nedense “bir şeyler” gelmeye başladı..

Maalesef ADD Genel Merkezimiz de sahip çıkmak yerine dışlamayı seçti..
Bizim GYK üyesi olduğumuz 2004-6 döneminde Genel Başkan Şener Eruygur
iken de Mahmut beye disiplin cezası verilmek istenmiş, önceki genel başkan
Sn. Ertuğrul Kazancı, biz ve 3 arkadaşımız daha karşı oy yazısı yazmıştık.

Sonraki dönemde ne yazık ki Sevgili Mahmut Özyürek‘in kesin ihracına dek
işler tırmandırıldı. Ama Mahmut beyi durdurmak olanaklı mı?
Arslanlar gibi haklarını savunuyor. Çok sayıda dava açtı ve pek çoğunu da kazandı.

  • ADD yönetiminin bu hukuksuz – insafsız infazını gözden geçirmesi
    ve Sn. Özyürek’e saygınlığını bu genel kurulda iade ermesi gerek.

Mahmut bey bu sıralarda Ulusal Eğitim Derneği İsparta Şubesi başkanı..
Görüldüğü gibi “hizmette sınır yok!”
Yitiren ADD oldu..
Hem de bilmem kaç on tane tarikatın kol gezdiği kritik İsparta coğrafyasında..

Benzer biçimde Kocaeli Şubesi Başkanı Sn. Mustafa Güner de Tansel hanımın
genel başkanlığı döneminde ADD’den kesin ihraç edildi. (Başkaları da var, epey!)

Çoook ilginçtir ki, Sn. Mustafa Güner de Mahmut bey ölçüsünde özverili, çalışkan, zeki, birikimli ve Kocaeli ve ilçelerinde, okullarında… çok sayıda Aydınlanma Konferansları verdiğimiz bir arkadaşımız. Her ikisi de katıksız Kemalistler ve birer ateş parçası gibiler.
Sn. Güneri’in de ADD aleyhine açtığı davalar sürüyor, kazandıkları var..

Tansel hanım ve arkadaşlarının bu anlamsız ve çoook yanlış gidişe dur demeleri gerek. Üstelik Tansel hanım Danıştay Başsavcılığından emekli bir yüksek hukuk kişisi!
Genel Kurulun bunları bilmesi gerek..

Sn. Özyürek’in içimizi acıtan tarihsel mektubu aşağıda..

Sevgi ve saygı ile.
8 Haziran 2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

=======================================

TÜM ADD ŞUBELERİNE – KEMALİST KAMUOYUNA

HAZİRAN 2012 ADD Genel Merkez Genel Kurulunda, delegelerle “belge” olarak paylaştığım, daha sonra çok sayıda e-gazetede yayınlanan
AKP FAŞİZMİNİN PANZEHİRİ KEMALİZM” başlıklı yazımda şu satırlar
yer alıyordu.

  “Emperyalizmin ve içimizdeki müttefiklerinin kaçacak köşe aramaya başladıkları Mitingleri organize eden, başta Kemalistler ve toplumsal muhalefeti örgütleyen öncü örgütlerin, bir kez daha bu denli yığınsal direnişi harekete geçirememeleri için gereken önlemleri almayı da unutmadılar. “içimizdeki yedek kuvvetleri ve
Truva atları”
görevlerini eksiksiz yerine getirmeleri konusunda uyarıldılar ve harekete geçmeleri istendi.

Tabanın baskısı ile bu güne dek Soros ve AB fonlarından beslenmeyen,
Anti-emperyalist, Antifaşist özünü koruyan Demokratik Kitle örgütlerinin
üst yönetimlerine
, örgütleri dirençsiz, “uysal- uyumlu” hale dönüştürecek, geçmişinde ne emperyalistler ve işbirlikçileri, ne de Kemalistlerle bir sorunu olmayan “parlatılmış” kimlikleri sürdüler. Böylece Kemalist hareketin stratejik öncelikleri değiştirildi. Faşizme karşı savaşımın aynı zamanda Emperyalizme karşı savaşım olduğu gerçeği ötelendi.
Savaşımın ana merkezi yalnızca laik-Anti laik/AKP baskısına kaydırıldı.” http://www.1mart2003.com/makale/mahmut-ozyurek/akp-fasizminin-panzehiri-kemalizm/140.html

Bu değerlendirme; o günün koşullarında Kimi demokratik kitle örgütlerinin yönetimine ardı- ardına getirilen kişilerin ve özellikle ADD Genel Başkanlığına “parlatılarak” getirilen Tansel Çölaşan’ın davranış, söz, yazı ve eylemleri üzerine yapılmıştı.

Yanılmış olmayı çok isterdim. Yanılmamışım. Önce; Haziran 2012’de toplanan genel kurulda, ADD Tüzüğünde “Genel Kurulun görev ve yetkileri arasında sayılan” Şube Yönetimlerini “görevden alma” yetkisi Genel Yönetim Kuruluna
bir oldu-bitti ile devredildi.

ADD Genel Başkanlığına “özel görevli” olarak getirilen Tansel Çölaşan ve ekibi; Genel hukuk kurallarına- Türk Medeni Kanunu’na aykırı olan bu “görevden alma” yetkisine dayanarak, Kemalist ilkeleri savunan, Genel yönetimin Kemalizm karşıtı, hukuka aykırı söylem ve eylemlerini “deşifre eden” şube başkan ve yönetimlerini hemen görevden almaya başladılar. Bu işlemde kullanılan yöntemler
“Silivri hukukunu” aratmıyordu.

Önce kimin / kimlerin görevlerinden alınacağına Tansel Çölaşan ve kimi GYK üyelerince karar veriliyor. Sonra görevden alınması kararlaştıran şube başkan ve yöneticileri hakkında; “gayri ahlaki yöntemlerle”, Atatürkçü düşünceye karşıtlığı mahkeme kararları ile belgeli kimi karşı devrimci elamanların yalancı tanıklıklarıyla elde edilen sözde, uydurma deliller üretiliyordu.

Böylece hazırlanan kumpaslar sonucu görevden alınan şubelerden biri de
ADD Isparta Şubesi Başkanı Mahmut Özyürek ve O’nun görevden alınmasına yasal çerçevede itiraz eden Şube Yönetim Kurulu oldu.

Atatürkçü Düşünce Derneği Isparta Şube Yönetimine karşı, Özel görevli Tansel Çölaşan’ın tertiplediği, Kemalist kamuoyunda “Ajan-provokatör (KIŞKIRTICI) olarak bilinen” ADD GYK üyesi ve Batı Akdeniz Bölge sorumlusu olan Mehmet PINAR’ın önemli rol üstlendiği, Isparta’daki Atatürkçülüğü şaibeli kimilerinin marifeti ile sahneye sürülen kumpas, “yıkım-çökertme” sürecine karşı yasal olarak başlattığımız
hukuksal süreç devam ediyor.

1-   ADD Genel Yönetim ve Disiplin Kurulunun; ADD Isparta şube başkanı Mahmut ÖZYÜREK’in “ADD üyeliğinden ve şube başkanlığından kesin ihracına” ilişkin kararlarında, yakınma ve tanıklığını, temel dayanak olarak  değerlendirdikleri
Hacer ÇİMENLİ; Mahmut ÖZYÜREK’in şeref ve haysiyetine, onuruna alenen hakaret suçu nedeniyle, yani “bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat eden ya da yakıştırmalarda bulunmak” suçu nedeniyle, Isparta 3. Sulh Ceza Mahkemesi’nin, 09.04.2013 tarih ve 2013/137 sayılı kararı ile “TCK’nin 125/4 maddesi uyarınca” cezalandırılmıştır.(Ek:2)

2-   Hacer Çimenli hakkında açmış olduğumuz tazminat davası karar aşamasındadır.

3-   Yine Tertibi düzenleyen Tansel ÇÖLAŞAN ve ekibine, ADD Isparta Şube Başkan ve Yöneticilerinin görevlerinden alınmalarını sağlayacak gerçeğe aykırı belge ve bilgileri, duyumlara dayalı gayri ahlaki, olmamış, olması olanaksız olayları olmuş gibi aktaran Akdeniz Bölge sorumlusu, GYK üyesi Mehmet Pınar; “ISPARTA 2. SULH CEZA MAHKEMESİNİN; 05.03.2014 TARİH VE 2014/188 Esas sayılı kararları ile Türk ceza Kanunu 125/1 (Bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat eden veya sövmek suretiyle bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına saldırmak” ve Türk ceza Kanunu 125/2(Fiilin, mağduru muhatap alan sesli, yazılı veya görüntülü bir iletiyle işlenmesi halinde, yukarıdaki fıkrada belirtilen cezaya hükmolunur.) maddeleri gereğince “CEZALANDIRILMASINA” karar verilmiştir.

4-    Mehmet PINAR aleyhine ayrıca tazminat davası açılmış ve dava devam etmektedir. 28.04.2014

MAHMUT ÖZYÜREK

Öğrencinin yumrukladığı öğretmen öldü!.. Peki sonra??


Öğrencinin yumrukladığı öğretmen öldü!..
Peki sonra??

portresi

 

 

 

 

 

Y. Doç. Dr. Kemal Macit HİSAR

Daha önce Veteriner Fakültesinde bir öğrenci bir öğretim üyesini bıçaklamıştı. Bu haberi okuyunca bu olayı hatırladım. Ne öğretmenlere, ne de öğretim elemanlarına saygı kalmış…Eğitimin gereği dahi olsa çıkarlarına aykırı
bir şey görürlerse son derece saygısız, hatta saldırgan olabiliyorlar…
Ben kendi öğrencilik zamanımda asla böyle bir şey görmedim, duymadım…

Üzgünüm…

Öğrencinin yumrukladığı öğretmen öldü

(DHA, 4 Haziran 2014)
Öğretmenini yumrukla öldürdü

KAYSERİ’de lise son sınıf öğrencisi 17 yaşındaki F.Ş.’nin yumruklu saldırısı ardından düşünce başını kaldırıma çarpan okulun müdür yardımcısı
59 yaşındaki Mehmet Aktaş, yoğun bakımda 18 gün süren yaşam savaşımını yitirdi.

Merkez Melikgazi İlçesi Selimiye Mahallesi Seyyid Burhaneddin Teknik ve Endüstri Meslek Lisesi’nde 16 Mayıs Cuma günü saat 13.00 sıralarında meydana geldi.
Teknik Müdür Yardımcısı Mehmet Aktaş, Cuma namazı için okuldan ayrıldığı sırada 12’nci sınıf öğrencisi F.Ş.’nin yolunu keserken, raporunu kabul etmediğini öne sürdüğü Müdür yardımcısı Aktaş’a yumruk attı. Başını asfalt zemine çarpan ve baygınlık geçiren müdür yardımcısı çağrılan cankurtranla Kayseri Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne kaldırıldı.Beyin kanaması geçirdiği belirlenen Mehmet Aktaş, ameliyata, daha sonra
yoğun bakıma alındı. Olaydan sonra yakalanan ve sevk edildiği mahkeme tarafından tutuklanan F.Ş., Ankara’ya gönderilirken, 18 günden bu yana yoğun bakımda sağaltım (tedavi) gören Müdür Yardımcısı Mehmet Aktaş ise, bugün yaşamını yitirdi.

=====================================

Dostlar,Bu yaygın toplumsal şiddetin kaynağında neler var??

“Şiddeti (Öfkeyi!) de bir hitabet sanatı, biçimi / yöntemi” olarak ilan eden ve dozunu giderek artırarak halkın önünde her gün uygulayan ve ne ilginç
-ve ne anaşılmazdır?- ki siyasal primini de “yurdum insanı“ndan oy olarak
toplamayı başarabilen Başbakan R.T. Erdoğan‘ın tarihsel kritik sorumluluğuna
ne demeli??

Halk; kendisini felakete sürükleyen, “sürüleştiren”-quacy modo‘laştıran- politikaları -başta eğitim- olmak üzere ayrımsayamayacak ölçüde bilimsel deyimiyle “regresyona” (gerilemeye) uğratıldı. Başta yabanıl ekonomik sömürü – yoksullaştırma- ve türevi olarak tam bağımlı biat kültürü müridi kılmak üzere izlenen sistematik ve uzun erimli
“tam spektrumlu (full fletch) sömürü politikaları” ortada bir “enkaz nüfus” bıraktı.. İnsanı yok etti!

Toplumsal gerçekliği acı ile ayrımsayanlar ise her zamanki gibi sayısal olarak
çoook küçük bir oran.

Lanetli çan eğrisi doğru mu ne??Tam bir toplumsal illüzyon tablosu..

Milyonlarca “insanı” yaşamın gerçekliğinden koparmayı, bir toplumsal şizofreni

tablosu yaratmayı nasılsa başaran iç ve dış odaklara “helal olsun!” mu demeli??Gel de şapka çıkarma!?

Hiç kuşku yok, insan aklı ve onuru, tüm insanlığa bu alçak ve hayın tuzağı kuran “hominidler kumpası” nı da aşacak..

İnsanlık tarihi sayısız örnekleri ile dolu..

Ancak, galiba, insanlığın “fıtratında” yer aldığını kabullenmek zorunda kalabileceğimiz bir “olgu” yu (?) nasıl açıklayacağız??

Gerçekten insanlar, tümü, hep ama hep deneme – yanılma ile mi öğrenmek zorundalar?

Çook ağır faturalarla..

Acaba insanlara “bilimsel öngörü” (estimation, forecastig, quantitatve decision making procedures, mathematical modellig, simulating…) öğretilemez mi?
Genel olarak İnsan beyni buna evrimsel olarak “elverişli” değil mi?

Sorular… sorular..
Bir son soru daha : Ne dersiniz??

Sevgili kardeşim Kemal, sabah sabah iyi mi oldu??

Sevgi ve saygıyla
04.6.2014, AnkaraDr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net 

Haziran’da salladık Ağustos’ta yıkacağız / AYDINLIK 31 Mayıs 2014


Haziran’da salladık Ağustos’ta yıkacağız / 31 Mayıs 2014

aydinlik31mayis-1

Hükümeti halka karşı bırakalım orantısız şiddeti, yasa dışı – meşru olmayan
zerre kadar şiddet uygulamamaya çağırıyoruz..

Halktan korkunuz takıntı düzeyine vardı..

İzlediğiniz yol sağlıklı, akla ve bilime uygın değil..

Bırakın insanlar barışçı gösterilerini yapsınlar..

İzleyin ve halkın ne istediğini anlamaya çalışın..

Demokrasi hoşgörü ve uzlaşma rejimidir.

Bu 2’si için hala geçdeğil..

Lütfen şiddeti bırakın…

Lütfen şiddeti bırakın..

Lütfen şiddeti bırakın..

Ülkenizin insanının kanını dökmeyin..

Döktüğünüz kan sizi de boğar..

Hem de çok gecikmeden..

Sevgi ve saygı ile.
31 Mayıs 2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net