Kategori arşivi: Hekim Saltık

1 MAYIS’TA İSTANBUL’U TERÖR ALANI’NA ÇEVİRENLER HESAP VERMELİDİR


1 MAYIS’TA İSTANBUL’U TERÖR ALANI’NA ÇEVİRENLER HESAP VERMELİDİR!

1 Mayıs Mücadele, Birlik, Dayanışma Günü’nde İstanbul’da devlet güçlerince uygulanan şiddet Türk Tabipleri Birliği, İstanbul Tabip Odası ve Adli Tıp Uzmanları’nca yapılan bir basın toplantısıyla kınandı.

Basın toplantısının gerçekleştiği mekanda polisin kullandığı biber gazı ve gaz bombalarının caddelerden toplanan örnekleri de “AKP’nin İleri Demokrasi Araçları” adıyla sergilendi.

Toplantıda açılış konuşmasını TTB Merkez Konseyi Başkanı Prof. Dr. Özdemir Aktan yaptı. Konuşmasına 1 Mayıs’ta yaşanan devlet terörünü yansıtan ve tüm dünyanın bu dehşete tanık olmasını sağlayan basın mensuplarına teşekkür ederek başlayan Dr. Aktan şunları söyledi:

“Hükümet 1 Mayıs’ı Taksim’de kutlamamıza inşaat çukurunu gerekçe göstererek
izin vermedi. Taksim’in simgesel önemini anlattık, güvenliğin sağlanması için çeşitli öneriler sunduk. Ancak uzlaşma zemini sağlanmadı, adeta bu olayların yaşanması istendi. Kutlamalar Taksim’de yapılsaydı bunca insanın zarar görmesi, yaralanması, yaşamsal tehlikeyle karşı karşıya olması söz konusu bile olmayacaktı. Olayın sonuçları facia boyutuna ulaştı. İstanbul Valisi 1 Mayıs öncesindeki tavrı, 1 Mayıs’ta yaşattıkları ve 1 Mayıs sonrası yaptığı açıklamalarla maalesef tarihin kara sayfalarına adını yazdırdı.

  • 1 Mayıs 2013’te İstanbul’da kimyasal bir savaş yaşandı.

TTB olarak biber gazı ve gaz bombalarının sağlığa olumsuz etkilerini, öldürücü olabileceğini daha önce kezlerce dile getirdik, bilimsel raporlar yayınladık. Ancak bu yıl biber gazı ve gaz bombaları kimyasal etkilerinin yanı sıra ateşli bir silah olarak da kullanıldı. İnsanların üzerine doğrudan atıldı, acımasızca, insan yaşamı yok sayılarak ateş edildi. Böyle bir 1 Mayıs’ı bir daha yaşamak istemiyoruz. 1 Mayıs’ları emeğin birlik ve dayanışma günü olarak coşkuyla kutlamak istiyoruz.”

Dr. Özdemir Aktan’ın ardından TTB Merkez Konseyi Üyesi Dr. Osman Öztürk söz aldı. Polisin kullandığı biber gazı ve gaz bombası örneklerini işaret eden Dr. Öztürk;

“Bizler doktoruz. Yanımızda steteskop, tansiyon aleti vb. araçlar olmalı ama bugün
ne yazık ki, sizlere biber gazı kapsüllerini sergiliyoruz. Bu tablo AKP’nin eseridir.
Bu yılki 1 Mayıs’larda amacın yalnızca insanları dağıtmak olmadığını, kullanılan araçlara bakarak görebiliyoruz. Bu yıl Hükümet ve Valiliğin amacı öldüresiye saldırmaktı.
Bırakın yürümeyi, 5 kişinin bir araya gelmesine bile izin vermemekti. Gaz bombaları özellikle kanisterler (üzerlerinde ’45 derecelik açıyla atılması’ uyarısı bulunmasına karşın) insanlara doğrudan nişan alınarak, ateşli bir silah olarak kullanıldı.
Atılan gaz bombaları arasında son kullanma tarihi geçenler bile vardı.
Valilik dünya biber gazı kullanma rekorunu kırdı. İstanbul halkı,
Vali Hüseyin Mutlu’yu ve Emniyet Müdürü Hüseyin Çapkın’ı ‘Gazcı Kardeşler’ olarak anacak artık” dedi.

Dr. Osman Öztürk’ün basın metnini okumasının ardından söz alan İstanbul Tabip Odası Başkanı Prof. Dr. Taner Gören ise şunları dile getirdi:

“Hem İstanbul Tabip Odası Başkanı olarak hem de olayın bizzat mağduru olmuş bir kişi olarak yaşadıklarımı anlatmak istiyorum. Sağlık emekçileri olarak öbür emekçilerle
1 Mayıs İşçi Bayramı’nı kutlamak üzere oradaydık. Katılımcılar daha yeni yeni toplanmaya başladığı sıralarda, sabahın çok erken saatlerinden başlayarak
gaz bombalı, basınçlı sulu müdahale başladı. Vali Bey’in anlattıklarıyla benim tanık olduğum olayların hiçbir benzerliği yok. Orada devlet eliyle insanlık suçu işlenmiştir. Son derece orantısız, öldürmek amacıyla biber gazı ve gaz bombası kullanılmıştır. Gaz bombalarından biri yanımda patladı. Sağlıklı bir insan olmama karşın, soluksuz kaldım ve öleceğimi düşündüm. Astımlı ya da kalp hastası insanların durumu çok daha vahimdi. Biz hekimler olarak bu silahların kimyasal etkilerini
bilimsel olarak ortaya koymuştuk ancak bu kez yaşayarak da gördük.

  • Bu devlet terörünün hesabının verilmesi gerekir.”

Son olarak Adli Tıp Uzmanları Derneği adına konuşan Dr. Ümit Ünüvar ise;

“1 Mayıs’ta İstanbul halkının yaşam hakkı, sağlık hizmetine erişim hakkı, gezi özgürlüğü ve konut dokunulmazlığı ihlal edildi. Birçok insanımız ciddi yaralanmalarla hastanelere kaldırıldı. Kullanılan gazın kimyasal, toksik etkilerine maruz kaldı. Hopa’da Metin Lokumcu, Taksim’de İbrahim Sevindik, Yalova’da Çayan Birben biber gazının etkisiyle yaşamını yitirdi anımsarsanız. Biz TTB, İstanbul Tabip Odası ve ATUD olarak
bu silahların toksik ve öldürücü etkilerinin olduğunu kezlerce dile getirdik, 2011’de konuyla ilgili bir rapor yayınladık. Ancak ne yazık ki 1 Mayıs’ta genç, yaşlı binlerce insan, mahalle aralarına dek kullanılan bu gazlara sunuk (maruz) bırakıldı. Bu gazların kullanım yoğunluğu bile müdahalenin orantısızlığını ortaya koyuyor.

  • Uygulamalar hukuk dışıdır, keyfidir ve hesabı verilmelidir.” dedi.

Basın Açıklaması
03.05.2013

1 MAYIS’TA İSTANBUL’U TERÖR ALANI’NA ÇEVİRENLER HESAP VERMELİDİR

1 Mayıs Birlik, Mücadele, Dayanışma Günü’nde İstanbul’da büyük bir devlet terörü uygulandı. Emekçilerin, vatandaşların üzerine gaz bombası yağdırıldı.

Binlerce vatandaşımız gaz bombalarından zarar gördü, onlarca vatandaşımız da
gaz mermileri nedeniyle yaralandı. Şimdiye dek ulaşabildiğimiz bilgilere göre
beş yurttaşımız başına gaz mermisi / kanister isabet ettiği için yaşamsal tehlike geçirecek biçimde ağır yaralandı; iki yurttaşımızın görme, iki yurttaşımızın da
işitme duyularını yitirme tehlikesi sürüyor.

Hepimiz takip ettik:

Sendika Konfederasyonları ve Türk Tabipleri Birliği 1 Mayıs’ı, mevcut fiziksel koşulları gözeterek ve gerekli düzenlemeleri yapıp gerekli önlemleri alarak Taksim Meydanı’nda kutlamak için bütün iyi niyetleriyle İstanbul Valisi, Emniyet Müdürü ve Başbakan’la görüştü. Önerilerini sundu, önerilerini sordu.

Hepimiz duyduk:

Görüştüğümüz yetkililer hiçbir şekilde diyaloga yanaşmadılar; “Yasak hemşerim”den başka bir şey söylemediler.

Hepimiz işittik:

Taksim yasağının gerekçesi olarak inşaat alanındaki çukuru gösterdiler ve
bizlerin sağlığını, can güvenliğini düşündüklerini söylediler.

Hepimiz gördük:

Güya bizlerin sağlığını, can güvenliğini düşünenler metroyu, metrobüsü, otobüsleri, vapurları, trenleri, deniz otobüslerini yasaklayıp, tıpkı sıkıyönetim dönemlerinde olduğu gibi Haliç Köprüsü’nü kaldırarak Taksim’e çıkmak için Şişli ve Beşiktaş’ta toplanan işçileri ve emekçileri bir düşman ordusuyla savaşıyormuşçasına muhasara altına aldılar ve ÖLDÜRESİYE SALDIRDILAR.

En ilkel toplulukların, en vahşi rejimlerin, en zalim yöneticilerin bile savaş koşullarında bile yapmadıklarını yaptılar;

  • HASTANELERE SALDIRDILAR – AMBULANSLARA GAZ ATTILAR.

Hepimiz izledik:

Muammer Güler-Celalettin Cerrah yapımı “Gazcı Kardeşler” senaryosu,
bu yıl Hüseyin Avni Mutlu-Hüseyin Çapkın elinden ikinci versiyonuyla sahnelendi.

Hepimiz tanık olduk:

Bütün dünyada “Birlik, Mücadele, dayanışma Günü” olan

  • 1 Mayıs’ı “DÜNYA GAZ GÜNÜ”ne döndürdüler;

“Dünya Biber Gazı Kullanma Rekoru”nu kırmak için şimdiye dek dünyanın
hiçbir kentinde, hiçbir kitle gösterisinde kullanılmadığı ölçüde çok biber gazını işçilerin, emekçilerin, yoldan geçenlerin, evlerinde oturanların, tüm İstanbul halkının
başlarına yağdırdılar.

Hepimiz yaşadık:

  • Biber gazı yüzümüzü, gözümüzü, genzimizi, tenimizi, ciğerlerimizi yaktı;
  • Biber gazı mermileri vücudumuzu parçaladı.

Hepimiz kaydettik:

  • Biber gazı attıkları silahları ateşli silah olarak kullandılar;
    yakın mesafeden, hedef gözeterek ve doğrudan insanların üzerine ateşlediler.

Hepimiz biliyoruz:

BİBER GAZI SAĞLIĞA ZARARLIDIR.
Ciddi göz hastalıkları, astım ve akciğer ödemi, hipertansiyon ve kalp yetmezliği,
beyin kanamasına neden olur.

BİBER GAZI ÖLDÜRÜR. Biber gazına maruz kalmak; kalp ve solunum sistemini etkileyerek öldüren bir dizi mekanizmayı tetiklemektedir.

BİBER GAZI SİLAHTIR. Topluluklara fütursuz ve yoğun kullanımda;
gazı içinde barındıran düzenek (kanister) yaralanmasına bağlı olarak da öldürmektedir.

Ve şimdi hepimiz ısrarla talep ediyoruz:

Hastanelere saldıranlar,

  • Biber gazı silahlarını insanları öldürmek amaçlı kullananlar,

İşçilere, emekçilere, yurttaşlara vahşice saldıranlar,

Saldırı emrini verenler,

Geçmiş yıllarda barış içinde kutlamaların yapıldığı Taksim 1 Mayıs Alanı’nı
1 Mayıs kutlamalarına kapatarak bütün bu olaylara neden olanlar,

HESAP VERMELİDİR.

TÜRK TABİPLERİ BİRLİĞİ MERKEZ KONSEYİ

İSTANBUL TABİP ODASI

ADLİ TIP UZMANLARI DERNEĞİ

Etik Değerler Mahkeme Kararıyla Değişmez


Etik Değerler Mahkeme Kararıyla Değişmez
!

Tutuklu kadın hastayı kelepçeleri çözülmüş ve muayene odasında jandarma olmaksızın muayene etmek isteyen, bu koşullar sağlanmayınca hastanın etik kurallara uygun olarak tedavisinin sağlanabileceği bir başka sağlık kuruluşuna sevk eden Dr.Burhan Birel, bu olay nedeniyle cezalandırıldı.

2010 yılında Diyarbakır Devlet Hastanesinde yaşanan olayda, jandarma, tutuklu kadının ‘terör örgütüne üye olmak’ suçundan yargılanıyor olmasını gerekçe göstererek kelepçesini açmayı ve odadan çıkmayı reddetmiştir. Bunun üzerine Dr. Birel,
hastanın adli muayene koşulları yerine getirilmediğinden muayenesinin yapılamadığını tutanakla belirlemiş; hastayı da, görevli meslektaşıyla yaptığı görüşme sonrasında, Dicle Üniversitesine yönlendirmiştir. Hasta tutuklu kadın,
Dicle Üniversitesinde jandarmanın oda dışına çıkmasıyla muayene edilebilmiştir.

Jandarma tarafından, Dr. Birel hakkında hastayı muayene etmediği şeklinde tutanak tutularak Savcılığa iletilmesiyle başlayan süreç “hastanın muayenesinin
her koşulda yapılması gerektiği”
şeklindeki iddianame uyarınca yargılanıp cezalandırılmasıyla sonuçlanmıştır.

Evrensel ve ulusal kurallarla, hasta hakları ve hekimlik etik ilkelerine aykırı olan
bu Mahkeme kararının, AİHM’e gitmeye gerek kalmaksızın, Yargıtay tarafından bozulacağını düşünüyoruz. Ancak yüzyılların birikimiyle oluşan etik değerlerimizin mahkeme kararlarıyla yok sayılmasına izin vermeyeceğimizi ve her koşulda, mesleğimizin gereklerine uygun davranacağımızı, buna uygun davranan
bütün meslektaşlarımızın da yanında olacağımızı bütün kamuoyuna duyururuz.

Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi
(http://www.ttb.org.tr/index.php/Haberler/etik-3773.html)

Dr. Burhan Birel, hasta tutuklunun muayenesi sırasında odada bulunan jandarmanın dışarıya çıkmasını istediği için 2 ay 15 gün hapis cezasına çarptırıldı. Hasta ve tutuklu hakları gibi tıbbi etiği de yok sayarak Adalet, İçişleri ve Sağlık Bakanlığı arasında
keyfi bir şekilde düzenlenen Üçlü Protokol bugüne kadar dek hakkının engellenmesine yol açan bir dizi olumsuzluğun kaynağı oldu ve olmaya devam ediyor.

Konu ile ilgili 30 Nisan 2013’te Türk Tabipleri Birliği (TTB), Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) ve Adli Tıp Uzmanları Derneği tarafından TTB’de basın toplantısı düzenlendi. Basın toplantısına, TTB Genel Sekreteri Dr. Bayazıt İlhan, TTB Merkez Konseyi Üyesi Dr. Arzu Erbilici, TTB Hukuk Bürosu’ndan Av. Mustafa Güler,
TİHV Genel Sekreteri Dr. Metin Bakkalcı ve Adli Tıp Uzmanları Derneği’nden
Dr. Ayşe Uğurlu katıldı.

BASIN AÇIKLAMASI

30 NİSAN 2013

Artık Yeter!

Adalet ve Sağlık Bakanlarını Hukuka ve Etik Değerlere
Sahip Çıkmaya Davet Ediyoruz

Üçlü protokolle hekimlik onuru ve hasta hakları mahkum ediliyor.

2010 yılında Diyarbakır Devlet Hastanesi’nde jandarma, hasta bir tutuklu kadının
‘terör örgütüne üye olmak’ suçundan yargılanıyor olmasını gerekçe göstererek, kelepçesini açmayı ve muayene odasından çıkmayı reddetmiştir. Hastayı karşılayan
Dr. Burhan Birel, tutuklu kadın hastayı, uygun muayene koşulları yerine getirilmediğinden muayenesinin yapılamadığını tutanakla saptayarak
Dicle Üniversitesi’ne yönlendirmiştir. Hasta Dicle Üniversitesi’nde jandarmanın
oda dışına çıkmasıyla muayene edilmiştir.

Jandarma tarafından, hastayı muayene etmediği şeklinde tutanak tutularak Savcılığa iletilmesiyle Dr. Birel hakkında soruşturma açılmıştır. Bu soruşturma sonunda Diyarbakır 5. Sulh Ceza Mahkemesi’nde Dr. Birel hakkında “görevi kötüye kullanmak” suçlamasıyla dava açılmış ve yargılama sonunda 2 ay 15 gün hapis cezası verilmiştir.

Hasta ve tutuklu hakları gibi tıbbi etiği de yok sayılarak Adalet, İçişleri ve
Sağlık Bakanlıkları arasında keyfi bir biçimde düzenlenen Üçlü Protokol bugüne dek sağlık hakkının engellenmesine yol açan bir dizi olumsuzluğun kaynağı olmuş ve olmaya devam etmektedir. Yakın geçmişte de benzeri olaylar yaşanmış, Üçlü Protokol nedeniyle Genel Cerrahi Uzmanı Dr. Naki BULUT ve Psikiyatri Uzmanı Dr. Okan TAYCAN hakkında soruşturma açılması Bölge İdare Mahkemesi kararlarıyla önlenebilmiş, Dahiliye Uzmanı Dr. Sadık Çayan MULAMAHMUTOĞLU ise yargılanmış, sonuçta aklanmıştır.

Ancak, ne yazık ki adli muayene süreçlerinde bu durum sıkça yaşanmakta, hekimler ve hastalar Üçlü Protokol nedeniyle baskı altına alınmakta, hukuk ve etik değerler çiğnenmeye devam edilmektedir.

Dr. Burhan BİREL; tüm hastalar için olması gerektiği gibi tutuklu ve hükümlü hastaların muayenesinin de hekimlik sanatını uygulamaya elverişli koşullarda yapılmasını savunmuş, hastanın kelepçelerinin açılmasını ve jandarma ya da
öbür kolluk güçtlerinin muayene odasında bulunmasını kabul etmeyerek
uygun koşulların sağlanması için ilgililerden istekte bulunmuştur. Ancak bu isteği,
Üçlü Protokol gerekçe gösterilerek, reddedilmiştir. Oysa Dr. Burhan BİREL’in tutumu Anayasanın 90. maddesine, İnsan Hakları ve Biyotıp Sözleşmesi’ne,
İstanbul Protokolü’ne, Hasta Hakları Yönetmeliği’ne, insan haklarının
temel değerlerine, mesleğin etik kuralları ve hasta mahremiyetine uygun ve doğrudur.

Adalet ve Sağlık Bakanlıkları ile Adli Tıp Kurumu’nun “İşkencenin Etkin Belgelenmesi / Adli Tıp Uzmanı olmayan Hakim, Savcı ve Hekimlerin İstanbul Protokolü Eğitimi” kapsamında yürüttüğü projede eğitim alan Dr. Burhan BİREL,
eğitim kapsamında kendisine aktarılan bilgiler dahilinde davrandığı için soruşturmaya uğramıştır. Diyarbakır 5. Sulh Ceza Mahkemesi’nin hekimlik mesleğini Anayasa’nın eşit nitelikli sağlık hizmeti çerçevesinde hekimlik etiği ve onuruyla yürüten Dr. Burhan BİREL hakkında vermiş olduğu ceza nedeniyle Adalet ve Sağlık Bakanlarını göreve davet ediyoruz. Bu Bakanlıkları, verdikleri eğitime uygun davrandığı için hakkında ceza verilen Dr. Burhan BİREL’in yanında olduklarını açıklamalarını bekliyoruz.

  • Hekimler hastaların ırk, dil, din ve mezhep, cinsiyet, siyasal düşünce, felsefi inanç, ekonomik ve sosyal durumları ile öbür farklılıkları dikkate almadan mesleklerini yürütmek zorundadır.

Tutuklu ve hükümlülerin muayenesi de öteki hastalarınki gibi, kişilik haklarına saygılı, hekimlik sanatını uygulamaya elverişli koşullarda yapılmalı ve onların gizlilik hakları korunmalıdır. Hastanın kelepçesi açılmalı, jandarma ya da öbür kolluk görevlileri muayene odasında bulunmamalıdır. Hekimin, bu koşulların sağlanması için ilgililerden istekte bulunma hakkı ve sorumluluğu vardır.

Somut kural ise, hastanın muayenesinde hekim istemedikçe güvenlik birimlerinden herhangi bir kişinin muayene odasında yer alamayacağı şeklindedir.

Hekimlik mesleğinin nasıl yürütüleceği, ulusal sağlık mevzuatında, TTB Hekimlik Meslek Etiği Kuralları’nda, Tıbbi Deontoloji Tüzüğü’nde, Hasta Hakları Yönetmeliği’nde, Uluslararası Sözleşmelerde, İstanbul Protokolü’nde ve
Dünya Tabipler Birliği Bildirgeleri’nde tanımlanmıştır.

Ayrıca Anayasa’dan başlayarak pek çok iç hukuk kuralı, hasta mahremiyetinin önemine işaret etmekte; hastanın gözaltı, tutuklu veya hükümlü olması durumunda mahremiyetin çok daha önemli olduğunu vurgulamaktadır.

Öbür yandan, uluslararası ceza infaz hukukunun en temel ilkelerinden biri, ceza infaz kurumlarında bulunan tutuklu ve hükümlülerin “yaşam ve beden bütünlüklerini koruma, sağlık ve mülkiyet hakları devletin güvencesi altındadır” ilkesidir. Mahkeme bütün bu birikimi bir kenara bırakmış, Adalet, İçişleri ve Sağlık Bakanlıklarının kendi aralarında yaptıkları bir Protokolde yer alan, 2011 yılında ise değiştirilen,
terör suçundan tutuklu ya da hükümlü olanların muayenesinde jandarmanın / polisin
odada bulunacağına ilişkin kurala üstünlük tanıyarak etik kuralları gözeten hekimi cezalandırmıştır.

Hukuksal süreç henüz bitmemiştir. Karar temyiz edilmiştir. Yargı yetkisini ülkemizin de tanıdığı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin bu konudaki içtihadı kesin ve katıdır.  AİHM kararlarında tüm tıbbi muayenelerin polis memurlarının (Kolluğun) duyamayacakları ve tercihen göremeyecekleri bir uzaklıkta gerçekleştirilmeleri standardına yollamada (atıfta) bulunarak aksi uygulamalarda ihlal kararları vermiştir (Akkoç – Türkiye, 22947/93 ve 22948/93; Mehmet Eren – Türkiye, 32347/02; Yananer – Türkiye Davası). Evrensel ve ulusal kurallarla, hasta hakları ve hekimlik etik ilkelerine aykırı olan bu Mahkeme kararının, AİHM’e gitmeye gerek kalmaksızın,
Yargıtay tarafından bozulacağını umuyoruz.

Sağlık, İçişleri ve Adalet Bakanlıklarını, meslek sırrını yok eden,  tutuklu ve hükümlülerin sağlığa ulaşma haklarını ihlal eden, savunma hakkını ortadan kaldıran ve hekimlik onurunu zedeleyen Üçlü Protokol kurallarını kaldırmaya ve tüm kurumlarında herkes için İstanbul Protokolü’nü uygulamaya davet ediyoruz.

İyi hekimlik uygulamasını engelleyen her türlü otoriter, hukuk tanımaz ve etik dışı tutumları kınıyor, temel insan hak ve özgürlüklerini, hasta haklarını ve hekimlik mesleği ilkelerini savunan Dr. Burhan BİREL’in ve onurlu meslektaşlarımızın yanında olduğumuzu bir kez daha duyuruyoruz.

Türk Tabipleri Birliği

Türkiye İnsan Hakları Vakfı

Adli Tıp Uzmanları Derneği

(http://www.ttb.org.tr/index.php/Haberler/burhanbirel-3784.html)

Yaşlılık İle İlgili Kimi Göstergeler..


Dostlar
,

Türk Geriyatri Derneği’nin özlü bir çalışmasını ekte pdf olarak sunujyoruz.

Gözatılmasında yarar var. Emek verenlere teşekkür ederiz.

YASLILIK_ILE_ILGILI_BASLICA_GOSTERGELER

Sevgi ve saygı ile.
2.5.2013, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

Sağlık Ekonomisi (AÜTF – Dönem 1)

Sevgili öğrencilerimiz,
Okuyucularımız..

AÜTF – Dönem 1’de 1 saat süreli olarak sunduğumuz “Sağlık Ekonomisi

ders notlarımız güncellenmiş olarak aşağıdadır..

Saglik_Ekonomisi_2012-13

Yararlı olması dileğiyle..

Sevgi ve saygı ile.
24.4.13, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

Kütahya İçme Suyunda Arsenik Sorunu..


Dostlar
,

Kütahya’da altın madeni işleten şirket “siyanür liçi” yöntemi kullanıyor.

Sızdırmaz olması gereken atık havuzları ne yazık ki standartlara uymuyor.
Hükümet de, inanılmaz ve kabul edilemez biçimde, -sanki bu şirketlerin sözcüsü gibi- davranıyor. Orada çalışan işçilerin kanında ağır metallere rastlanıyor.
Kütahya içme suyu şebekesinde de siyanüre!

  • Bu bir insanlık suçudur.

Anayasa md 56, çevre sağlığının devlet ve yurttaşlar tarafından birlikte korunacağını buyurmaktadır. Sağlık temel bir insanlık hakkıdır. Ayrıca İnsan Hakları Öğretisinde (Doktrininde) çevrenin korunmasını devletten istemek, tarihsel – kültürel kalıtın korunarak gelecek kuşaklara aktarılmasını istemek 4. Kuşak İnsanlık Hakkı olarak tanımlanmaktadır.

Ancak AKP hükümeti ne bu görevini yerine getiriyor ne de halkın direnişine izin veriyor.. Orantısız güç kullanarak idare hukukundaki deyimiyle “Kolluk rejimini”
kötüye kullanarak hukuk dışına çıkıyor.

Ayrıca Avrupa Sosyal Şartı (European Social Chart / Convention) md. 3 de tüm çalışanların sağlıklı ve güvenli bir çevrede çalışma hakkı olduğunu düzenlemekte. Türkiye bu Konvansiyona taraf (1961’de çıktı, 28 yıl sonra 1989’da kabul ettik!). Anayasa’nın 90. maddesinin son fıkrası uyarınca da (Mayıs 2004 değişikliği)
yasa gücünde ve bağlayıcı!

Sonuçta çevre ve insan sağlığı bakımında ortaya, giderimi olanaksız zararlar çıkıyor.

İçme suyunda arsenik için sınır değeri litrede 10 mikrogramdır. İçme suyunda bu değeri aşan arsenik varlığı sağlık sakıncası taşımaktadır. Uzun süre arsenkli su içilmesi sonucunda; mesleksel ve çevresel etkileşim ile üst solunum sisteminde, burun bölmesinde delinme, alt-üst solunum yolu enfeksiyonu, akciğerde fibrozis, akciğer ödemi ve akciğer kanseri (Barış, 2003; Barış ve Atabey, 2009). Hipertansiyon, aritmiler, EKG değişiklikleri, Black foot denilen ayak damarlarının hasarı ile ayakların siyah renk alması… gibi.. Su ve gıdalarla vücuda giren arsenik, karaciğer kanseri, karaciğerde hemanjiyosarkom, karaciğer büyümesi, siroz, karaciğer işlevlerinde bozulma yapmakta. Sinir iltihapları, felçler, işitme yitiği, ensefalopati, düşükler, erken doğum, ölü doğum, Diabetes Mellitus (Şeker hastalığı) olabilmektedir..

Bu konuda, Jeoloj Y. Müh. Eşref Atabey tarafından hazırlanan bir raporu aşağıda
pdf olarak sunuyoruz. Erişkeyi (linki) tıklayarak okuyabilirsiniz :

Kutahya’da_Icme_Suyunda_Arsenik_Sorunu

Bu sorun hakkında TTB (Türk Tabipleri Birliği) Ankara Tabip Odası ve SES ANKARA ŞUBESİ bilimsel bir rapor hazırlayarak kamuoyuna ve ilgililere sunmuştu (Ağır metallere maruz kalan işçileri ve Kütahya halkını korumak devletin görevidir29 Temmuz 2011). Ancak işçiler ağır metal toksikasyonuna uğramaya devam ediyor. Önceki yıl 97 işçi Ankara Meslek Hastalıkları Hastanesi‘ne başvurmuş ve bir bölümü yatırılarak sağaltım almıştı.

AÜTF (Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi) 6. sınıfında “Dünya’da ve Türkiye’de
İş Sağlığı ve Güvenliği”
dersimizde öğrencilerimize şu notları da aktarıyoruz (http://ahmetsaltik.net/turkiye-ve-dunyada-isci-sagligi-ve-guvenligi/) :

Kütahya Eti – Gümüş Dramı     :

Mayıs 2011’de siyanürlü atık havuzunda bir set çöktü.
Kazadan birkaç ay sonra çevredeki köylerde zehirlenme olguları yaşandı, Çevre ve Orman Bakanlığı adeta madenci şirkete kefil olarak iddiaları yalanladı. Ancak, madende çalışan 65 işçinin kanlarında yüksek oranda arsenik ve ağır metal bulunduğu için
Ankara Meslek Hastalıkları Hastanesi’nde sağaltıma alınması, “mızrağın çuvala sığmadığını” gösterdi. Konuya ilişkin açıklama yapan Ankara Tabip Odası, madenin yarattığı ağır metal tehlikesinin madende çalışan tüm işçileri ve yöre halkını da tehdit ettiğini bildirdi. Tüm uyarılara karşın, maden çalışmasını sürdürüyor. Yalnızca çevreyi değil, insan sağlığını da tehdit eden Eti Gümüş A.Ş. işçilere düşmanca bir tutum alıyor. İşçiler istifa etmek zorunda kalıyor. Sendika olsaydı bu facia yaşanmazdı..
İşveren, sendikaya üye olanı atıyor!?

Sevgi ve saygı ile.
24.4.13, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

Sağlıkçılara silahlı tehdit

Sağlıkçılara silahlı tehdit

Sağlık emekçilerinin şiddete karşı yaptığı grevin üzerinden henüz iki gün geçmişken Ankara İbn-i Sina Hastanesi’nde bir hasta yakını silah göstererek sağlıkçıları tehdit etti. Olayın ardından bu sabah hekimler İbn-i Sina Hastanesi’nde iş bırakarak,
saldırganın yargılandığı Ankara Adliyesi’ne yürüdü.

Olay dün gece saat gece 02.00 sularında İbn-i Sina Hastanesi’nde gerçekleşti.
Eşi Münevver Ataoğlu’na bakılmadığı gerekçesiyle iş adamı Metin Ataoğlu, 80 hastaya birden aynı anda bakan hemşire Burcu Türkcan’nın üzerine yürüdü. Asistan hekim Batuhan Erdoğdu’nun araya girmesiyle daha da hırçınlaşan saldırgan, belindeki silahı göstererek, “Siz benim kim olduğumu biliyor musunuz? Aşiretiz biz, vurdurmayın kendinizi!” diye tehdit savurdu. Saldırgan daha sonra gözaltına alındı. Bunun üzerine saldırganın akrabaları hastaneye gelerek Türkcan ve Erdoğdu’ya “Şikâyetinizi
geri almazsanız, Metin serbest bırakılmazsa kafanıza sıkarız.” diye tehditte bulundu.

ÇALIŞANLAR İŞ BIRAKTI

Bu gelişmelerin üzerine hastane çalışan hekimler ve sağlık emekçileri bugün
iş bırakarak, hem genç meslektaşlarına sahip çıktı hem de “sağlıkta şiddete son” çağrısında bulundu. 17 Nisan’daki grevden daha yoğun bir katılımın olduğu görülürken, sağlık örgütleri de AKP hükümeti ve onun sağlık politikalarını eleştirdi.

Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Asistan Hekimler Birliği Temsilcisi Dr. Egemen Çiçek, daha iki gün önce yaptıkları grevde Gaziantep’te öldürülen Dr. Ersin Arslan’ı andıklarını ve şiddetin sona ermesini dile getirdiklerini söyledi. Çiçek, bu olayla birlikte iki arkadaşlarının ölüme bir adım daha yaklaştıklarını belirtti.

ÜRESİZ GREV!

Çiçek, Sağlık Bakanlığı’nın hasta ile sağlık çalışanlarını karşı karşıya getiren politikalardan vazgeçmesi uyarısında bulundu. Çiçek, gerekli önlemlerin alınması yönünde somut önerilerini rektörlük, dekanlık ve başhekimliğe ilettiklerini söyledi. İstemlerinin karşılanmaması durumunda bütün Ankara Üniversitesi Asistan Hekimlerinin ve sağlık çalışanlarının eylem planını uygulamaya koyacağını dile getiren Çiçek, süresiz grev de dahil birçok eylemi gerçekleştireceklerine dikkat çekti.

SAĞLIK EMEKÇİLERİ BİRLİK OLUN!

Türk Tabipleri Birliği 2. Başkanı Prof. Gülriz Erişgen, sağlık alanındaki şiddeti
geçen yıl Dr. Ersin Arslan öldürüldüğünde kabul ettirebildiklerini belirtti. Erişgen, şiddetin önlenmesi için Sağlık Bakanlığı yetkililerine yasal önlem alınması isteminde bulunduklarını fakat bu önlemlerin alınmadığını söyledi.

Türk Sağlık-Sen Ankara Üniversite Hastaneleri Şube Başkanı Alparslan Cenk Kocabaş, da olayı kınadı. Kocabaş, “hastalara yardım eden sağlık emekçilerine şiddet uygulayanların en ağır cezaları almasını istiyoruz. Elinde silahla terör estirenler geçmişte bu günü haber vermişlerdi” dedi.

SES Şube Başkanı İbrahim Kara ise, “Artık yağma yok! Bir arkadaşımıza hakaret edildiğinde, bir arkadaşımıza el kaldırıldığında birbirimizi korumaya söz verelim.
Sağlık emekçileri birlik olalım..” mesajını verdi.

Ankara Tabip Odası Başkanı Prof. Özden Şener, “yaklaşık 10 aydır 7 bin 700 saldırı gerçekleşti. Hiçbir arkadaş bizim için cam tüp değildir. Tüp yere düştü işimize devam edelim diyemeyiz. Anayasa yapma heveslisiyseniz, iki maddelik sağlıkta şiddeti önleme yasası da çıkarırsınız.” dedi.

‘CAN GÜVENLİĞİM OLANA KADAR MESLEĞİMİ YAPMAYACAĞIM’

Saldırıya uğrayan asistan hekim Dr. Batuhan Erdoğdu da olayla ilgili konuşma yapmayacağını fakat kendisinin can güvenliği sağlanana dek mesleği yapmayacağına ant içtiğini söyledi. Açıklamaların ardından sağlık emekçileri İbn-i Sina Hastanesi’nden Adliye binasına yürüdüler. Yürüyüş boyunca çevreden alkışlarla destek alan hekimler ve sağlıkçılar, adliye önünde saldırgan Metin Ataoğlu’nun ifade vermesini beklediler. Ataoğlu savcılığa ifade verdikten sonra nöbetçi mahkemeye sevk edildi.
(Ankara \ EVRENSEL, http://evrensel.net/, 19.4.13)

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 19.4.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

 

SAĞLIKTA ŞİDDET DİNMİYOR..

SAĞLIKTA ŞİDDET DİNMİYOR.. NİÇİN ??

ibnisina2

TBMM Sağlıkta Şiddet Araştırma Komisyonu Ekim ayından beri (2012) çalışmalarını sürdürüyor. Türk Tabipleri Birliği de 11 Ekim 2012’de Komisyon toplantısına katıldı ve görüşlerini iletti. Türk Tabipleri Birliği bir temsilci ile TBMM Komisyon toplantılarına sürekli olarak katılmaktadır.

Şiddette caydırıcılık bakımından önemli olduğunu düşündüğümüz
Türk Ceza Yasası’na ek madde önerisi Komisyona iletilmiştir.

kanayan_stetoskop

 

(Dr. Taner ÖZEK)

Sağlık emekçilerinin “Bu şiddet sona Ersin!’ diyerek greve çıkmasının üzerinden henüz bir gün geçmişken, dün (18 Nisan) gece 23.30 sularında Ankara Üniversitesi
İbn-i Sina Hastanesi’nde bir hasta yakını, bir asistan hekim ile iki hemşireyi silahla tehdit etti.

Sağlık çalışanlarına yönelik şiddete karşı Sağlık Bakanlığı’nı birçok kez uyaran
sağlık emekçileri, silahlı tehdide karşı İbn-i Sina Hastanesi’nde iş bıraktı.

Asistan hekimler: ‘Şiddet durmazsa süresiz grev kapıda’

12.30′da İbn-i Sina Hastanesi Başhekimliği önünde bir araya geldi. Binden çok sağlık emekçisi, Sağlıkta Dönüşüm’ün yarattığı sistemde hizmet üretemeyeceklerini söyledi. Çok sayıda vatandaş da eyleme destek verdi.

Eylemde ilk olarak Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Asistan Hekimleri söz aldı.  AKP’nin sağlık politikalarının sağlık çalışanlarını ve halkı sık sık karşı karşıya getirdiğini belirten asistan hekimler, sağlıkta şiddet ile ilgili yasanın bir an önce mecliste kabul edilmesini istedi. Asistan hekimler, talepleri yerine gelmediği takdirde sağlıkta şiddetin durması için süresiz greve çıkacaklarını duyurdu.

TTB Merkez Konsey II. Başkanı Dr. Gülriz Erişgen de şiddetin son bulmasına ilişkin düzenlemelerin yaklaşık bir yıldır yapılmamasına tepki gösterdi.

SES: ‘Nerede şiddet varsa, orası eylem alanıdır’

SES Ankara Şubesi Başkanı İbrahim Kara, 17 Nisan’daki grevlerindeki ana istemlerinin sağlıkta şiddeti önleyecek bir düzenleme olduğunu hatırlattığı konuşmasında AKP’nin bu konuda bir adım atmamakta direttiğini söyledi. Kara,

“Tüm sağlık çalışanı arkadaşlarımıza sesleniyorum. Bugünden başlayarak herhangi bir sağlık alanında, herhangi bir kişi tarafından, herhangi bir şekilde şiddete uğradığımız anda artık kapı önü eylem alanıdır, grev alanıdır.” diye konuştu.

Türk Sağlık-Sen Ankara Üniversiteler Şubesi Başkanı Alpaslan Cenk Kocabaş,
şiddeti önlemek için yasal düzenlemelerin bir an önce yapılması gerektiğini kaydetti.

Sağlık-Sen’den “inşallah”lı talepler

Basın açıklamasına Sağlık Sen Ankara 2 No’lu Şube Başkanı Metin Memiş de katıldı. Sağlık çalışanlarına yönelik şiddetin son bulmasını “inşallah” diyerek talep eden Memiş, Meclis’ten beklenen yasal düzenleme ile ilgili de “İnşallah Meclisimiz gerekli düzenlemeyi yapacak” dedi. Memiş’in konuşması kitleden herhangi bir alkış almazken, konuşmanın sık sık “AKP sağlığa zararlıdır”, “Sağlıkta Dönüşüm ölüm demektir”, “Şiddet sürüyor; Meclis uyuyor” sloganlarıyla kesilmesi dikkat çekti.

ATO: ‘Ancak eyleme geçtiğimizde duyuyorlar’

Ankara Tabip Odası Yönetim Kurulu Başkanı Özden Şener de  ”Sağlıkta şiddeti önleme yasasını iki yıldan bu yana hayata geçiremeyen, yasayı ne zaman sorsak ‘çalışıyoruz’ diyen AKP hükümetinin nasıl bir anayasa hazırlayacağını merak ediyoruz. Bu hükümet anayasa hazırlayamaz” diyerek konuşmasına başladı.

Şener konuşmasında bugünkü eyleme katılımın, 17 Nisan’da gerçekleşmemesine de değindi. Şener, “Ne yapmamız gerekiyor arkadaşlar. Ölmemiz mi gerekiyor? Nasıl durduracağız bu şiddeti? Nasıl duyuracağız sesimizi? Ancak eyleme geçtiğimizde duyuyorlar” dedi.

Şener, AKP’li bakanların sağlık alanındaki grevlere yönelik tepkisine de “Bayramlarda 9 gün tatil ilan edenler, sağlık çalışanlarının iki günlük grevlerine laf edemez. Biz bunları yemeyiz” sözleriyle yanıt verdi.
Silahla tehdit edilen asistan hekim Batuhan Erdoğdu

Batuhan Erdoğdu: ‘Hekimlik yapmayacağım’

Şener’in “hala ölüm tehdidi aldığına” dikkat çektiği asistan hekim Batuhan Erdoğdu eylemde son sözü aldı. Olayı anlatan Erdoğdu, “Buradan ant içiyorum, can güvenliğim sağlanana kadar hekimlik yapmayacağım” dedi.

Konuşmaların ardından binden fazla sağlık emekçisi, dün akşam y (aşanan saldırının failinin yargılanmasını izlemek üzere Ankara Adliyesi’ne yürüdü. Saldırganın tutuklanmasını isteyen sağlık emekçileri, saat 13.30′da başlayan mahkemenin sonucunu beklemeye başladı. (Sendika.Org, http://www.hekimedya.org, 19.4.13)

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 19.4.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

Ankara Tabip Odası Basın açıklaması : SAĞLIKTA ŞİDDET, NEDENLERİ ve ÖNLENMESİ


Dostlar
,

Bu yazıdan önce Dr. Ersin Arslan’ın görev şehidi edilmesinin 1. yılı nedeniyle
bir değerlendirememizi sitemize koyduk.

Dr_Ersin_Arslan_unutturmayacagiz

Bu dosya ise, konuya – soruna ilişkin
Ankara Tabip Odası‘nın basın açıklaması. Sayısal şiddet verilerine  de kapsamlı
yer verilmeklte.

İlgiye, bilgiye sunuyoruz..
Çözüm ancak sağlık emekçileriyle halkımızın asıl sorumluları doğru tanımlamasına bağlı:

– O da kökü dışarıda, IMF- DB- AB dayatmalı, piyasacı, sermaye yanlısı
sağlık hizmetleri ve ülkemizdeki uygulayıcısı siyasal kadrolar..

Sevgi ve saygı ile.
16.4.13, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

================================= 

Değerli Meslektaşımız,

Ankara Tabip Odası tarafından 16 Nisan Salı günü (bu gün) bir basın açıklaması gerçekleştirilerek Alo 113 Beyaz Kod Birimi hizmete girdiğinden bu yana,
sağlık alanından gelen şiddet ihbarlarına ilişkin veriler kamuoyu ile paylaşılmıştır.

ATO Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Özden Şener tarafından okunan basın açıklamasında, giderek artan şiddeti protesto etmek ve ölüm yıldönümünde Dr. Ersin Arslan’ı ve bütün şiddet kurbanı sağlık çalışanlarını anmak üzere 17 Nisan Çarşamba günü
tüm yurtta ve Ankara’da düzenlenecek anma programı açıklanmıştır.

Açıklamanın ardından söz alan ATO Genel Sekreteri Dr. Selçuk Atalay, bu ülkede bir süredir iktidarla halk arasında bir nevi sözsüz anlaşma olduğunu ve nasıl yasal olmadığı halde çocuk işçiliğine, kadına yönelik şiddete, çocuk gelinlere izin verilip
göz yumuluyorsa, sağlık çalışanlarına yönelik şiddete de göz yumulduğunu
ifade etmiştir.

Atalay, “Hastaneler artık rahatlıkla olay çıkartılacak, insanların rahatlayacağı bir yer haline gelmiştir.” diye konuşmuştur.

Gerçekleştirilen basın açıklamasının tam metini ve bir yıllık şiddet ihbar verilerini aşağıda okuyabilirsiniz.

Saygılarımızla. 16.4.13

Ankara Tabip Odası Yönetim Kurulu

ATO_logosu

ANKARA TABİP ODASI

BASIN AÇIKLAMASI

16 Nisan 2013

DR. ERSİN ARSLAN’IN ÖLÜM YILDÖNÜMÜNDE G(ö)REVDEYİZ

Dr. Ersin Arslan’ın ölümünün üzerinden tam 364 gün geçti.

Aslında Dr. Ersin Arslan cinayeti bağıra bağıra geldi.

TTB ve Tabip Odaları yıllarca şiddetin giderek yaygınlaştığını, niteliğinin sözelden
fiziksel şiddete evrildiğini ilan ederek, yetkililerin dikkatini çekti.

Ne var ki; dönemin Sağlık Bakanı’na göre ülkemizde sağlık alanında şiddet önce “yok”tu; sonra “var ama batı ülkelerindekinden az”dı; sonra “trafikte de olur böyle kabalıklar”dı. Zaten “Sağlık çalışanına fiske vuran karşısında Sayın Bakan’ı bulur”du.

İşte Ersin böyle öldü.

Ersin’in ardından TTB, Sağlık Bakanı’na (Recep Akdağ) sağlıkta şiddetin önlenmesine yönelik “7 istem” iletti. Sağlık Bakanı bunları makul bularak, üzerinde çalışacaklarını vadetti. Devletin Bakan’ının sözüydü bu; güvenecektik elbette.
Ama TBMM Şiddet Araştırma Komisyonu dışında bugüne dek hiçbir şey yapılmadı.

14 Mayıs Genelgesi’yle Sağlık Bakanı, yöneticilere, sağlık kuruluşlarında
risk analizi yapılması gerektiğini hatırlattı. Ardından KKKA’dan Dr. Mustafa Bilgiç’i, SABİM savunmasından da Dr. Melike Erdem’i yitirdik.

“Yıllarca sağlık alanında şiddet yoktur.” diyen Sağlık Bakanı, bu genelgeyle 113
Beyaz Kod Şiddet Bildirim Hattı’nı kurdu.

İşte oraya gelen saldırı bildirimlerinin sayısı:

14 Mayıs 2012’den 30 Mart 2013’e dek toplam şiddet bildirimi: 7773.

Bunun 5345’i sözel, 2428’i fiziksel şiddet.

Bunun 4403’ü hekim, 3370’i hekim dışı sağlık personeline.

Bunun 3976’sı kadın, 3120’si erkek sağlık personeli. (677 cinsiyet belirtilmemiş ihbar)

En çok bildirim İstanbul (1676), en az bildirim Bayburt (5).

Sistemin hizmete girdiği tarihten bu yana, Ankara ilinde toplam 561 vaka.

Bunun 406’sı sözel, 155’i fiziksel.

Bu verilere göre şiddete uğrayan sağlık çalışanlarının %56’sı kadındır.

Bu verilere göre SÖZLÜ şiddet nedeniyle Ankara ili sınırları içinden ihbarda bulunanların %70’i kadındır.

Bu verilere göre FİZİKSEL şiddet nedeniyle Ankara ili sınırları içinden ihbarda bulunanların %60’ı kadındır.

Bu saldırıların önemli bir bölümü ÖLÜMCÜL olabilecek nitelikte.
Satır, bıçak, tabanca, linç girişimi.

Daha dün gece Sami Ulus Hastanesi’nde bir hastane güvenlik görevlisi,
döner bıçaklı saldırıya uğradı.

860 lira aylıklı, iş güvencesiz çalışan bu taşeron şirket işçisi arkadaşımızın yüzü tanınmayacak hale getirildi. Ölebilirdi!

  • Hekime, sağlık çalışanına yönelik şiddetin bitmesi için Sağlık Bakanı Dr. Mehmet Müezzinoğlu’nu, TTB’yle ve öbür sağlık örgütleriyle işbirliği yapmaya çağırıyoruz. Selefinin düştüğü hataya düşmesin.

Bir meslektaşımızı daha yitirmeye tahammülümüz yok.
Dayak yeme korkusu altında sağlık hizmeti verilmez.

TCK’ya Sağlıkta Şiddeti Önleme maddelerinin bir an önce eklenmesini bekliyoruz.

Değerli Basın Emekçileri,

Sağlık alanında giderek artan şiddeti protesto etmek,

Yetkililerin dikkatini çekmek,

Ölüm yıldönümünde Dr. Ersin Arslan’ı ve bütün şiddet kurbanı sağlık çalışanlarını anmak üzere

YARIN,

17 NİSAN 2013 ÇARŞAMBA GÜNÜ

TÜM YURTTA

KAMU, ÖZEL, ASM’LER DAHİL HİÇBİR SAĞLIK KURULUŞUNDA

ACİL, YATAN HASTA, KANSER ve DİYALİZ HASTALARI DIŞINDA

SAĞLIK HİZMETİ VERİLMEYECEKTİR.

Yurttaşlarımızın da kendilerine sağlık hizmeti veren sağlık çalışanlarına, hekimlerine destek ve katkı vermelerini, bizlere yardımcı olmalarını bekliyoruz.

Kamuoyuna duyururuz.

17 Nisan Ankara Anma Programı

11:30  Çalıştığımız hastanelerin, ASM’lerin bahçesinde toplanılacak,
Ersin ve öbür yitiklerimiz için saygı duruşunda bulunulacak

12:30 İbni Sina Hastanesi bahçesinde buluşulacak ve Sağlık Bakanlığı’na yürünecek

13:00 Bakanlık önünde basın açıklaması yapılacak

Tüm gün:

Yakalarımıza siyah kurdele ve ATO’nun dağıttığı “kırık kalpleri” takacak,

  • Hastalarımızla sağlığı, sağlıkta dönüşümü, şiddeti konuşacağız. 

Ankara Tabip Odası’nın, Beyaz Kod ALO 113 Birimine yönelttiği sorular çerçevesinde elde ettiği veriler şöyledir: 

Beyaz Kod Birimi Alo 113 sistemi hizmete girdiği tarihten bu yana
(14 Mayıs 2012–30 Mart 2013)

1. Birime gelen toplam başvuru sayısı 7773’tür. Şiddet başvurularının 2428 tanesi fiziksel şiddet, 5345 tanesi sözel şiddettir.

2. Birime en çok İstanbul ilinden başvuru gelmiştir. İstanbul’dan gelen toplam başvuru sayısı 1676’dır. Bu başvuruların 1135 tanesi sözel, 541 tanesi fiziksel şiddettir.

3. Alo 113 sistemi hizmete girdiği tarihten bu yana en az Bayburt ilinden başvuru gelmiştir. Bayburt’tan gelen toplam başvuru sayısı 5’tir. Bu başvurulardan 3 tanesi sözel, 2 tanesi fiziksel şiddettir.

4. Başvuran sağlık çalışanlarının 4403’ü hekim, 3370’ü hekim dışı sağlık personelidir.

Başvuran toplam 7773 sağlık çalışanının; 3120’sisi erkek sağlık çalışanı,
3976’sı kadın sağlık çalışanıdır. (677 adet cinsiyet verisi bulunmayan kayıt vardır.)

Bu verilere göre şiddete uğrayan sağlık çalışanlarının %56’sı kadındır.

5. Beyaz Kod Birimi Alo 113 sistemi hizmete girdiği tarihten bu yana Ankara ilinden gelen şiddet başvurularının aylara ve şiddet türlerine göre sayısal değerleri aşağıdaki tabloda verilmiştir.

14 Mayıs 2012 – 31 Aralık 2012 Arası Şiddet Bildirim Başvuruları

Ankara 2012 Haziran Temmuz Ağustos Eylül Ekim Kasım Aralık TOPLAM
Sözel Şiddet 58 62 38 36 40 25 29 288
Fiziksel Şiddet 22 17 15 18 14 5 9 100
TOPLAM 80 79 53 54 54 30 38 388

1 Ocak – 30 Mart 2013 Başvuruları

Ankara2013 Ocak Şubat Mart TOPLAM
SözelŞiddet 44 31 43 118
FizikselŞiddet 17 14 24 55
TOPLAM 61 45 67 173

7. Sözlü şiddet nedeniyle Ankara ili sınırları içinden ihbarda bulunan
kadın sağlık görevlilerinin sayısı 285’tir.

8. Sözlü şiddet nedeniyle Ankara ili sınırları içinden ihbarda bulunan
kadın sağlık çalışanlarının 188’i hekim, 97’si hekim dışı sağlık çalışanıdır.

9. Sözlü şiddet nedeniyle Ankara ili sınırları içinden ihbarda bulunan
erkek sağlık çalışanlarının sayısı 120’dir.

10. Sözlü şiddet nedeniyle Ankara ili sınırları içinden ihbarda bulunan
erkek sağlık çalışanlarının 108’i  hekim, 12’si hekim dışı sağlık çalışanıdır.

Bu verilere göre SÖZLÜ şiddet nedeniyle Ankara ili sınırları içinden ihbarda bulunanların %70’i kadındır.

11. Fiziksel şiddet nedeniyle Ankara ili sınırları içinden ihbarda bulunan
kadın sağlık çalışanlarının sayısı 95’tir.

12. Fiziksel şiddet nedeniyle Ankara ili sınırları içinden ihbarda bulunan
kadın sağlık çalışanlarının 53’ü hekim, 42’si hekim dışı sağlık çalışanıdır.

13. Fiziksel şiddet nedeniyle Ankara ili sınırları içinden ihbarda bulunan
erkek sağlık çalışanlarının sayısı 61’dir.

14. Fiziksel şiddet nedeniyle Ankara ili sınırları içinden ihbarda bulunan
erkek sağlık çalışanlarının 40’ı hekim, 21’i hekim dışı sağlık çalışanıdır.

Bu verilere göre FİZİKSEL şiddet nedeniyle Ankara ili sınırları içinden
ihbarda bulunanların %60’ı kadındır.

15. Ankara ili sınırları içinden ihbarda bulunan sağlık görevlilerinin yineleyen (mükerrer) ihbar başvurusu sayısı 1’dir.

16. Ankara ili sınırları içinden gerçekleşen ihbarlar doğrultusunda Sağlık Bakanlığı
245 olgu ile ilgili hukuksal süreç başlatmıştır.

Dr. Ersin Arslan’ın Gereçek Katili : Piyasacı Sağlık Hizmetleri ve Aktörleri


Dr. Ersin Arslan’ın Gereçek Katili : Piyasacı Sağlık Hizmetleri ve Aktörleri

Dostlar,

Değerli Hekim Meslektaşlarım,
Değerli Hekimdışı Sağlık Çalışanları,
Sevgili halkımız,

Genç meslektaşımız Dr. Ersin Arslan, geçtiğimiz yıl 17 Nisan 2012 günü Gaziantep’te, 17 yaşında bir genç tarafından arkasından bıçaklanarak ŞEHİT EDİLMİŞTİ…

Dr_Ersin_Arslan_unutturmayacagiz

30 yaşına bile girememişti henüz..

Aradan 1 koca yıl geçti. Sevgili Ersin’in 20’li yaşlarında dul kalan genç eşi,
babasız – öksüz kalan bebeğini 1 yaş daha büyüttü..

Bu dönemde sağlık çalışlanlarına dönük şiddet dur(ul)madı, dur-du-rulmadı..

  • AKP’nin sermaye güdümünde yoz sağlık politikaları,
    halkı aldatmayı sürdürdü.

Çirkin popülizmin arka yüzünü sağlık kuruluşlarında acı biçimde deneyimleyen halk,
TV reklamlarının yanılsamasında hedef şaşırarak, engellenmişliğinin kör öfkesini
sağlık çalışanlarına kusmayı sürdürdü..

Artık görelim                                 :

SAĞLIKTA DÖNÜŞÜM masalı Haziran’da 10. yılını bitiriyor.

Bu dönemde sağlık hizmetleri hemen hemen tümüyle piyasalaştırıldı.
DB ve IMF istemleri (dayatmaları!) nerdeyse virgülüne dek uygulandı.

Çok çok özetle;

1. Dün sağlık hizmetlerinin halk eden öznesi olan yurttaş MÜŞTERİ‘ye,
2. Dün sağlık hizmetlerinin yükümlüsü Devlet, sermayenin sopalı tahsildarına,
3. GSS (Genel Sağlık Sigortası!) halkın değil sermayenin kazancının sigortasına..

dönüştü.. GSS yoğun bakımda.. 2012’de 20 milyar TL açık verdi. Genel bütçeden açık kapatıldı. Ama bu kez merkezi yönetim bütçesi 31 milyar TL açık verdi. Artık delik yama tutmuyor. SGK batmasın ve GSS yoğun bakımda da olsa sürsün diye siyasal fiyaskoyu göze alamayan AKP hükümeti, bu kez genel bütçede ciddi açık veriyor. Toplam bütçe açığının 2/3’ünün nedeni Genel Sağlık Sigortası!

Dolayısıyla önümüzdeki birkaç yılda, Devlet sağlık hizmeti sunumundan da finansmanından da hemen hemen tümüyle çekilecek ve halkı bu pahalı – özel sağlık sistemiyle başbaşa bırakacak..

Örn. akaryakıtta, doğalgazda olduğu gibi; Başbakan RTE kalkacak,

“Biliyorsunuz bu hizmetleri biz vermiyoruz.. Bizim dışımızda, piyasa koşullarında fiyatlar oluşuyor..” deyiverecek.. Az kaldı..

O zaman zorunlu sağlık hzimetinin / zorunlu sağlık sigortasının bedelini ödeyebilmek için acaba nelerimizi nelerimizi satacağız acaba??

Bunu vahşi özelleştirmeyi deneyen ve geri dönmek için çırpınan ülkelerde görüyoruz :

– Genceceik kızlar, kadınlar sokak başlarında ellerindeki postere “HIRE ME” yazarak bekleşiyor..

– İnsanlar organlarını mafyaya haraç mezat kaptırıyor..

– Tarla, traktör, ev, dükkan, banka hesabı.. neyiniz varsa haczedilerek el konuyor..

Yazık bu ülkeye ve halka..

Bu politikaları güdenler, günde “bol” vakit namazlarını da,
türbanlarını da eksik etmiyorlar!?

Dr. Ersin Arslan’ın gerçek katilleri (ceza hukuku deyimi ile “asli fail”) söz konusu insansız, kâra tapan, kapitalist – moneter kökü dışarıda sağlık politikaları ile ülkemizdeki uygulayıcılarıdır.

Eline bıçak alarak 80 yaşını aşmış dedesinin ölümü halinde kesilecek
“yaşlı aylığı”ndan (2022 sayılı yasa.) yoksun kalmak istemeyen aile ve tetikçisi
17 yaşındaki “çocuk” olsa olsa ikinci sorumlulardır (ceza hukuku deyimi ile “fer’i fail”).

Bu halk elbet uyanacak. Dileriz çok geç olmasın..

*******************

TTB’nin, sağlık çalışanlarına yönelen şiddetin önlenmesi çin somut yasal düzenleme önerileri yaşama geçiril(e)medi AKP hükümetince..

TTB ve çok sayıda uzmanlık derneği ve sağlıkla ilgili örgüt, bu gün, 16 Nisan 2013 günü gazetelere bir ilan verdiler..

Bu metin aşağıda..

Sağlık çalışanları yarın, bu haklı isyanlarını dışa vurmak üzere, ulusal ve uluslararası hukuktan kaynaklanan haklarını kullanarak İŞ BIRAKACAKLAR..

GREV yapacaklar..

Halkımızdan da gerekli desteği ve dayanışmayı pek haklı olarak bekliyoruz..

TTB_logosu

Siddet_sona_Ers!n_poster_16.4.13

Eylemi bütünüyle destekliyoruz..

Sevgi ve saygı ile.
16.4.13, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

Türkiye’nin İlaç ve İlaç Harcamaları Sorunsalı


Türkiye’nin İlaç ve İlaç Harcamaları Sorunsalı

Dostlar,

Sayın Prof. Dr. F. Cankat Tulunay, Ankara Üniv. Tıp Fak. Farmakoloji (kısaca İlaçbilim) Anabilim Dalından emekli bir hocamız. İlaç konusunun nezaketi nedeniyle, Klinik Farmakoloji Derneği bünyesinde son derece yararlı çalışmalarını sürdürmekte.

İLAÇ, stratejik ve kritik bir alan. Türkiye her yıl ilaç için milyarlarca dolar (Oransal olarak ABD’nin 3 katı olmak üzere toplam sağlık giderinin yaklaşık 1/3’ü dolayında!) harcama yapıyor ve özyeterliğini de giderek yitiriyor. Dışa bağımlı ithalatçı bir ülke oluyor. Aşağıdaki çizimde, AKP döneminde nasıl hızla böyle bir çöküşün (KüreselleşTİRİLMEnin!) yaşandığını izliyoruz..

Ilac_gideri_dengesi_yerli_disalim

Sağlık ve ilaç giderlerimiz başdöndürücü biçimde artarken bu harcamalarda başat rol oynayan ilaç, tıbbi malzeme ve tıbbi teknoloji alanında dışa bağımlılığımız alabildiğine derinleşiyor. Fabrikadan çıkan ilaç, kullanıcıya erişene dek maliyeti, araya giren dışalımcı (ithalatçı), dağıtımcı, depocu.. yüzünden çok çok artıyor.. Oysa SSK,
pek çok ilacını kendi fabrikasında üretiyor ve aracısız, sigortalılarına ulaştırıyordu. 2005’te kapatıldı! Niye??

Üstelik; Uluslararası Eczaneler Birliği (FIP) 2. Bşk. D. Tromp’a göre Doğru ilaç kullanımı yalnızca % 50 oranında ! (Antalya, Uluslararası Hasta Güvenliği Kong., 28.03.08)

Oysa Akılcı ilaç kullanımı için   :

1. Medikasyonun (İlaç kullanımının) gerekip gerekmediği 1 kez daha düşünülmelidir.
2. Jenerik ilaç yazılmalıdır (herhangi bir marka değil, kimyasal içerik yazılırsa,
Eczacı en ucuz olanını verecektir; toplamda %20 tasarruf sağlanabilir..).
3. Medikasyonun (İlaç kullanımının) doz ve süresi çok titiz ayarlanmalıdır.
4. Kullanıcıların ilaçlarını doğru kullanmaları mutlaka sağlanmalıdır.
5. Hekimler çok iyi Farmakoloji eğitimi almalı, ilaç fiyatlarını bilmelidir.
6. Antibiyotik kullanımı için direnç testleri yapılmasına çok çaba harcanmalıdır.
7. Ülkede tanı, sağaltım ve hastalık izlemin için standart protokoller geliştirilmeli
ve bilgisayar temelli uygulanmalıdır.

DÜNYADA EŞİ YOK!

Prof. Tulunay hocaya göre :

  • SGK tarafından dünyada eşi görülmemiş bir ‘ÖDEME KOMİSYONUNUN ÇALIŞMA USUL VE ESASLARI HAKKINDA YÖNERGE’ taslağı ikinci kez tartışmaya açıldı. Geri ödeme komisyonunda ilaç firmalarının kurduğu dernekler ön plana çıkarken, Türk Tabipleri Birliği, Türk Eczacıları Birliği gibi kuruluşlar ve konuyla 1. derecede ilgili diğer dernekler yok sayıldı. Dünyada ilaç firmalarının söz sahibi (oy hakkı) olduğu başka bir geri ödeme kurumu bulunmamakta. TEB ve TTB ise derin uykularına devam etmekte.
  • Tıbbi ve Ekonomik Değerlendirme Komisyonu; İlaç ve Eczacılık Daire Başkanı başkanlığında doktor, eczacı, ekonomist, istatistikçi, uzman epidemiyolog ve farmakolog meslek gruplarından seçilen üyelerden oluşur. Yukarıda belirtilen meslek gruplarından olmak üzere komisyonda Kurumu temsilen 7 (yedi) kişi, Sağlık Bakanlığını temsilen 2 (iki) kişi, Maliye Bakanlığı, Kalkınma Bakanlığı ve Hazine Müsteşarlığını temsilen birer kişi, akademisyenler arasından Başkanlıkça biri tabip olmak üzere yukarıdaki meslek gruplarından belirlenecek 2 (iki) kişi ile İlaç Endüstrisi İşverenleri Sendikası, Türkiye İlaç Sanayi Derneği, Gelişimci İlaç Firmaları Derneği ve Araştırmacı İlaç Firmaları Derneğini temsilen birer kişi asıl üye olarak bulunur. Asıl üye kadar aynı meslek gruplarından yedek üyeler de belirlenir.’ (http://www.klinikfarmakoloji.com/index.php?q=node/1178, 04/04/2013)

*****

Niye böyle, ne yapılmalı ??

«Çok Taraflı Yatırım Anlaşması» (retorik tuzağa dikkat!)
(MAI : Multilateral Agreement for Investment) şöyle buyurmakta :

  • “Üretimde kullanılacak ham madde ve ara malda birincil önceliğin üretimin yapıldığı ülke olması ya da belli bir oranın bu ülkeden karşılanması ilkesinin yerine, fiyatının düşük olduğu yerden dışalımına (ithaline) bıraktırmasını..”
    (gibi yakıcı konuları içermekte..)
* İlk olarak, 13.8.1999’da taraf olunan bu Anlaşma’dan ne yapıp edip kurtulmalı.
(Her ne denli, “Anlaşmayı imzalayan devletler, 5 yıl süre ile anlaşmadan çıkamayacak ve çıktıktan sonra da 15 yıl tüm anlaşma kurallarını uygulamak zorunda olacaklardır!?!” içerikli akıl tutulması ürünü maddeleri olsa da!..)
* Yine ne yapıp edip SSK’nın kapatılan ilaç fabrikasını SGK yeniden açmalı.
* TSK kendi ilaç üretimini geliştirerek sürdürmeli.
* Yerli ilaç sanayisi desteklenmeli ve hammadde üretimi artırılmalı.
* Türkiye AŞI üretebilmeli.
* Yukarıda sıralanan AKILCI İLAÇ KULLANIMI, ülke genelinde gerekirse seferberlik ilan edilerek yaşama geçirilmeli. Jenerik ilaç yazımı sağlanmalı.
* Koruyucu sağlık hizmetleri her-ke-se sürekli ve etkin olarak kamusal kapsamda verilmeli ki; ilaca ola gereksinim azaltılabilsin.
* Topluma sağlık eğitimi verilmeli; sağlıklı ve güvenli bir çevre için (Anayasa md. 56) çaba harcanmalıdır.
* Gerçekte ilaç olan pek çok ürün OTC (Over The Counter) olarak tanımlandı ve ruhsatı Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’na verildi. İlaca göre çok kolay ruhsatlandırılabilen bu ürünler, çok miktarda ve hiçbir denetim olmadan kullanılmakta.
Yakın gelecekte çok ciddi halk sağlığı sorunları doğurması kaçınılmaz olan bu sorun mutlaka denetim altına alınmalı. Gerçekte bu harcamalar da ilaç harcaması,
üstelik gereksiz, sağlıksız hatta tehlikeli düzeyde..
Son olarak; 

Türkiye’nin, ABD’deki FDA (Food & Drug Administration) benzeri bilimsel ve yönetsel açıdan mutlaka ÖZERK bir Ulusal Gıda – İlaç Kurumu olmalı.
Siyaset bu alanı özerk bilimsel yapıya bırakmalı. Ne yazık ki, 663 sayılı yasa gücünde kararname ile Sağlık Bakanlığı yeniden yapılandırılırken (2.11.12), Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu, Bakanlık bünyesinde özerk olmayarak yapılandırıldı (md. 27).
Gıda işleri de 2004’te çıkarılan 5179 sayılı Gıda Yasası ile Sağlık Bakanlığından
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’na verilmişti. Bu seçim, 5996 sayılı yenilenen Gıda Yasası (13.06.2010’da aşamalı olarak yürürlük aldı.. ) ile de sürdürüldü.
Özerk kurumsal yapılanmaya ne yazık ki gidi(e)lmedi..
Unutulmasın; Demokrasi özerk kurumların kolonları üstünde yükselir..
Türkiye’nin sağlık giderleri ve onun içinde ilaç giderleri, doğrudan Çalışma Sosyal Güvenlik Bakanının ağzından, “Sürdürülebilir” değildir. 2012 konsolide Merkezi Yönetim Bütçesi verilerine göre SGK salt sağlık giderlerinde 20 milyar TL açık vermiştir (toplam bütçesi 141 milyar TL). Bu açık tutarı, genel bütçenin toplam açığının 2/3’üdür!
Akıllı bir planlama ile tasarruf zorunludur.Ancak bu girişim yalnızca “moneter sıkıyönetim” ile başarılamaz.Bir dizi sosyal, yapısal düzenlemeyi, kamusal sorumluluğu gerektirir.

Ne var ki, SGK öylesine kurgulandırıldı ki; elinde IMF-DB dayatmalarıyla
sınırlı moneter önlemler dışında ne yazık ki kayda değer tasarruf politikası aracı yok! Ciddi açık vermeye, ülkeyi borçlandırmaya, genel bütçe açığının ana nedeni olmaya devam ediyor.

  • GSS (Genel Sağlık Sigortası) böylesine hastalıklı yapılandırıldı ve
    halkımızın değil; özel sağlık sektörünün sigortası olma işlevini üstlendi!
Lütfen dikkat buyurulsun;
  • GSS (Genel Sağlık Sigortası) = Özel sağlık sektörünün sigortası..
diye “lanetli bir denklemi” huzura getiriyoruz..
Dosyayı pdf olarak arşivlemek ya da okumak için lütfen tıklayınız :

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 6.4.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net