Kategori arşivi: Hekim Saltık

Yılmaz ÖZDİL : Milli

Milli

Yılmaz ÖZDİL
SÖZCÜ, 07.10.2017

(AS : Bizim katkımız yazının altındadır..)

Osman Çakmak. Komandoydu.
Kara kış, saat sabahın beşi, Şırnak’ın ürkütücü görünümlü Besta Vadisi’ni yoğun sis kaplamıştı, göz gözü görmüyordu, üstüne bardaktan boşanırcasına sağanak başladı, termal kameralar çalışmıyordu, mayına bastı, sol bacağı diz altından koptu, öğle saatlerinde helikopter gelene kadar o halde direndi, Diyarbakır’a, oradan GATA’ya götürdüler, ameliyat üstüne ameliyat, 10 sene kardeşim, 10 sene sürdü tedavisi… Bir gün, dönemin genelkurmay başkanı Yaşar Büyükanıt geldi rehabilitasyon merkezine, gazilerle sohbet ediyordu, Osman koltuk değneğiyle öne çıktı, “komutanım ben iyileştim, lütfen yardımcı olun, gene bölgeye gitmek istiyorum” dedi… Komutanın gözleri buğulandı, elini omzuna koydu, “vatan görevi illa vuruşarak olmaz oğlum” dedi, “vatan için mücadeleye devam etmek istiyorsan, futbol oyna, ay yıldızlı formayı o şekilde taşı.”
*
Alican Kuruyamaç. Trafik kazası geçirdi. Sağ bacağı diz üstünden kesildi.
Muhammed Yeğen. Bir bacağı kısa doğdu.
Rahmi Özcan. Sağ bacağı doğuştan sorunluydu, 12 defa ameliyat oldu, dizden kesildi.
Feyyaz Gözüaçık. Doğuştan bir bacağı yok.
Serkan Dereli. Doğuştan bir bacağı yok.
Barış Telli. Henüz dört yaşındayken trafik kazası geçirdi, sağ bacağı gitti.
Fatih Şentürk. Motosiklet merakı, kaza, sol bacağı gitti.
Fatih Karakuş. Çocukken yüksek gerilim hattına dokundu, sol kolu yok.
Selim Karadağ. Bebekken yanlış iğne yapıldı, kolu gelişemedi, kısa kaldı.
Kemal Güleş. 11 yaşındayken mahallede arkadaşlarıyla oynuyordu, bir inşaat yıkımı vardı, onu seyrediyorlardı, kepçe aniden yuvasından fırladı, üstüne düştü, sol bacağını dizüstünden kaybetti.
Ömer Güleryüz. Bebekken havale geçirdi, sol bacağı gelişemedi, kısa kaldı.
Mehmet Yunsur. Çocukken tarlada ayağını saman makinesine kaptırdı, koptu.
*
Ampute futbol milli takımımız bu.
*
Uğur Özcan. Cudi dağında mayına bastı.
Sol ayağını dizaltından kaybetti. Başantrenörümüz.
*
Mustafa Kemal’in askeri Osman Çakmak, kaptanımız.
*
Eli ayağı tutan acizler ülkesinin… İnsanüstü yetenekli evlatlarıdır onlar.
*
Engelleri farklıdır. Ortak özellikleri ise…
Terör, trafik kazası, iş kazası, sağlık faciası.
Bu memleketin halledemediği sorunlarının milli takımıdır!
*
Ve eminim haberiniz yoktur ama, şu anda Türkiye’nin evsahipliğinde, İstanbul’da, Avrupa Şampiyonası finalleri var. Yukarıda isimlerini saydığım Türk milli takımı, Almanya’yı 7-0, Gürcistan’ı 9-0, turnuvanın dişli takımlarından İspanya’yı 4-0 yendi, hiç gol yemeden grubunu birinci tamamladı, çeyrek finale çıktı.
Haberiniz yoktur… Çünkü sayın dümbük basınımız lütfedip bu haberi vermiyor.
*
Dört defa dünya üçüncüsü olduk, bir defa Avrupa ikincisi olduk. Riva’daki Hasan Doğan Milli Takımlar Tesislerinde düzenlenen Avrupa Şampiyonası, bugüne kadar düzenlenmiş olan en geniş katılımlı turnuva, şampiyon olmak istiyoruz… Türkiye, İspanya, Almanya, Gürcistan, Polonya, İtalya, Belçika, Fransa, Rusya, İngiltere, İrlanda, Yunanistan var.
*
Bugün saat 18’de, çeyrek finalde, son dünya şampiyonu Rusya’yla oynayacağız. Engelleri nedeniyle evine kapanan, dünyaya küsen, sosyal hayatın dışında kalan, kendisini tükenmiş hisseden, “ben artık yapamam” diyen milyonlarca insanımız için… Cesaret kaynağıdır bu kahramanlar, rol modelidir.
*
Sapasağlam insanlarını “ampute” yapma konusunda dünya şampiyonudur Türkiye… Hiçbirimiz Messi olamayız, Ronaldo olamayız ama, bir gün hepimiz “ampute” olabiliriz.
En başta Beşiktaş, Fenerbahçe, Galatasaray taraftar grupları olmak üzere, imkanı olan herkesi “milli görev”e davet ediyorum.
*
Futbol, zannedildiği gibi ayakla oynanmıyor, yürek’le oynanıyor. Spor denilen kavram, illa bedenle yapılmıyor, ruh’la yapılıyor. Tarihi başarısızlıklara rağmen 12 milyon euro alan imparator’ların 3.5 milyon euro daha almak için noterden ihtarname çektiği ülkede… Para pul istemiyorlar. Şan şöhret istemiyorlar. Sadece destek istiyorlar. Birazcık destek.
======================================
Dostlar,

Teşekkürler değerli yazar Yılmaz Özdil
Bu yazı toplumuza çok yönlü bir uyarı ve katkıdır..
Araştırmacı – gazeteci Özdil, emek vererek çok önemli konuları buluyor, terleyerek araştırıyor ve önümüze koyuyor.. Bu yazısında öncelikle 3 büyük futbol kulübüne çağrı yapıyor..
İyi de, bu ülkenin bir de Spordan sorumlu Bakanlığı yok mu?
Ülke genelinde spora dönük politikalar geliştirmek, sorun alanlarını belirlemek ve bilimsel çözümler üretmek başlıca bu Bakanlığın görevi değil mi?

Sayın Özdil’in ya aklına gelmedi (!)  bu yönde bir çağrı, ya da oradan hiçbir çözüm çıkmayacağı kabulü ile çağrısını başka yerlere yönlendirdi.
Peki, siyasal iktidarlar bir ülkede ne işe yararlar ?
Soru çok yakıcı ve ürkünç (vahim) değil mi??

Az önce öğrendik, ampute milli takımımız Polonya’yı 2-0 yenerek finale kaldı! Helal size!
Finalde rakibimiz İngiltere!

Hepsi bir yana; insanların yaşamlarını sağlıklı – engelsiz sürdürmeleri için elden gelen her şeyi yapmak insanlık olarak hepimizin borcudur.

  1. Nitelikli ve koruyucu sağlık hizmetleri öncelikli kamusal bir sağlık sistemi ve
  2. YURTTA BARIŞ DÜNYADA BARIŞ 2 vazgeçilmezimiz olmalı!

Sevgi ve saygı ile. 08 Ekim 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

ATO Halk Sağlığı Komisyonu Sunumları Başlıyor!

ATO Halk Sağlığı Komisyonu Sunumları Başlıyor!

Satır içi resim 2

Merhaba herkese iyi haftasonuları 🙂

Bildiğiniz gibi geçtiğimiz hafta bir hazırlık toplantısı yaptık ve önümüzdeki ayların işbölümü ortaya çıkmış oldu.
İlk seminerimiz eğitim müfredatında yapılan değişiklik hakkında. Konuşmacılarımız Ankara Üniversitesi Öğretim Üyesi Ebru Aylar ve TED Üniversitesi Öğretim Üyesi Ilgın Gökler Danışman. Etkinliğin moderatörlüğünü ise ATO Genel Sekreteri Mine Önal üstlenecek.
“Yeni Müfredat Değişikliği Çocuklarımıza Ne Getirecek?” başlıklı yeni dönemin ilk seminerine hepinizi bekliyoruz, görüşmek üzere 🙂
====================================
Emek veren arkadaşlarımıza teşekkür ederiz..Toplantılara katılım ve destek doğallıkla bizim de dileğimizdir.

Sevgi ve saygı ile. 30 Eylül 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Tabip Odası Üyesi
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

Sağlıkta Dönüşüm Kaç Hekimin Daha Canını Yakacak?

Yeter Artık!  Sağlıkta Dönüşüm Kaç Hekimin Daha Canını YakacakYeter Artık! Sağlıkta Dönüşüm Kaç Hekimin Daha Canını Yakacak?

(AS : Bizim katkımız yazının altındadır.)

Dün Iğdır Devlet Hastanesi’nde Üroloji uzmanı Dr. Serkan Yarımoğlu poliklinik hizmeti verdiği sırada hastası tarafından bıçaklı saldırıya uğramıştır. Olayın ardından ağır yaralanan meslektaşımız ameliyata alınmıştır. Sağlık durumu ile ilgili sevindirici haberlerin gelmesi olayın vahameti ile düştüğümüz dehşeti bir parça azaltmıştır. Meslektaşımız Dr. Serkan Yarımoğlu’na öncelikle geçmiş olsun dileklerimizi iletiyor, böyle bir saldırının bir daha yaşanmamasını temenni ediyoruz.

Sağlık alanında yaşadığımız ve Sağlıkta Dönüşüm Programı ile tanıştığımız şiddet ne yazık ki hız kesmeden devam ediyor. Her gün neredeyse her saat bir sağlık çalışanı sözlü ya da fiziksel şiddete uğruyor.

  • Sağlıkta Dönüşüm Programı ile sağlık alanı piyasa koşullarına teslim edilmiş,
  • Hastaneler birer ticarethaneye dönüşmüştür.
  • Sağlıkta dönüşüm hekimler için ağır iş yükü, değersizleştirilme, performansa dayalı ücretlendirme, iş barışının bozulması ve şiddet anlamına gelmektedir.
  • Hastalar için ise kışkırtılmış sağlık tüketimi, doktor doktor gezme, beş dakikada muayene, sonu gelmeyen katkı – katılım payları söz konusudur.

Sonuçta Sağlıkta Dönüşüm Programı ile inşa edilen sağlıksız sistemin olumsuz tüm sonuçları sağlık çalışanlarının en çok da hekimlerin omuzlarına yüklenmektedir.

Sorumlulara sesleniyoruz; Yeter artık!

Sağlık çalışanlarına uygulanan şiddeti önlemek için gerekli tedbirlerin bir an önce alınmasını talep ediyoruz.

Hastalarımıza iyi gelmeyen, hekimlerin canını yakan politikalarınızdan bir an önce vazgeçin.
(http://www.ato.org.tr/news/show/250, 29.09.2017)

Ankara Tabip Odası Yönetim Kurulu

===================================================
Dostlar,

Bizim de üyesi olduğumuz Ankara Tabip Odası’nın yukarıdaki basın açıklamasını ve çağrısını, feryadını biz de acı ve kaygı içinde aynen paylaşıyoruz..

Sağlıkta dönüşüm = Health transformation Batı kaynaklıdır, dış güdümlüdür.
Örneğin Suriye – Irak politikasında AKP nasıl batağa saplandıysa, Sağlıkta da bu dış dayatmalı politika ile aynı yere varacaktır, hatta varmıştır! İnatla görmezden gelinmektedir çıkmaz sokak.

  • Şehir hastaneleri talanı kör kör sürdürülmektedir rant transferi misyonu gereği!

Yeni Sağlık Bakanı örgütlenmede minik geri dönüş adımları atar gibidir ürkek ürkek..

Bu çok yanlış ve Batı çıkarlarına hizmet eden sağlık politikası insan haklarına aykırıdır. Ülkemizin ve insanımızın doğasına da uymamaktadır ancak ağır aksaklıklardan, sağlıktaki soygundan sorumlu olan hekimler değildir. Halkın bu acı gerçeği artık görmesi gerek. Kendisini böylesine perişan ederek on milyarlarca dolar servetimizi de yerli – yabancı sermayeye aktaran AKP politikasıdır. Necipler necibi milletimizin – ümmetimizin itirazını, öfkesini milyonlarca oy boca ettiği iktidara yansıtmalıdır; başka kurtuluşu yoktur. Hekimler bu süreçte halkın düşmanı değil müttefikidir!

Sevgi ve saygı ile. 03 Ekim 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Ankara Tabip Odası Üyesi
Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

Prof. Selçuk Erez : HACAMAT

Hacamat 

Prof. Selçuk Erez
Cumhuriyet,  
28 Eylül 2017

(AS: Bizim katkımız yazının altındadır..)

Başkan bir süredir pek iyi değildi: Yorgun, gergin, sağlıksız ve bitkin görünüyordu. Önce Küba’ya, sonra Houston’a gidip doktorlara danışmayı düşündüler ama Küba’yı Irma, Houston’u da Harvey fırtınası yerle bir edince ve buraları su basınca vazgeçtiler ve Başkan’ı bütünleyici tıp hocalarına göstermeye karar verdiler. 
Başkan için yapılacak konsültasyona son zamanlarda üniversitelerde verilmeye başlanan sülük – kupa çekme vb. derslerinin tanınmış hocaları çağrıldı. 
Profesör Hamit Keseroğlu, çekirdekten yetişmiş, stajını Tophane’de yapmış esaslı bir hacamatçıydı. Ülkedeki ve bütün Ortadoğu’daki yatırların yerlerini ve hangisinin hangi hastalığa iyi geldiğini bilen Yatırolog Keramet Bey ve vantuz yerine şarap kadehleri ve Oktoberfest’ten getirdiği kırılmaz bira bardaklarıyla Ar-Ge’ler yapan şişe-bardak çekme profesörü Salih Süzgeç de çağrılmıştı. Salih Hoca bu araştırmaları nedeniyle Başkan tarafından yıllardır Nobel’e aday gösterilmekte ama her kezinde hakkı yenmekteydi. 
Çiftlik sülüklerini asla kullanmayan, uygulamalarında yalnızca dere kenarlarında serbest sürünen organik kurtçukları yeğleyen ünlü Sülükbilimci Faruk da davet edilmişti. 
Davetliler konsültasyondan bir buçuk saat evvel geldiler ve bekleme salonuna alındılar. Sarayın Başmabeyincisi onları karşıladı ve önce güvenlik kontrolünden geçeceklerini, sonra sarayın altındaki sağlık merkezinde başkanı muayene edeceklerini söyledi. 
Alternatif tıpçılar güvenlik kontrolünden sonra sağlık kompleksine giden koridora götürüldüler. Ancak burası koruma polisleriyle hıncahınç doluydu. Hocalar kendilerine yol vermeyen polislere neden geldiklerini anlatmaya çalıştılar ama kıpırdayan olmadı. İtişme başladı. Ortam gerildi, çok gerildi.

Alternatifçilere bir yerden biber gazı sıkılınca onlar da akupunktur iğnelerini sallayarak ve sülük kavanozlarını fırlatarak saldırıya geçtiler.

Profesör Keseroğlu, kendisini tekmelemeye kalkan güvenlikçiye hacamat uygularken sloganlar atılmaya başladı: 
-Bu daha başlangıç.. 
Koridorlardan yükselen gümbürtü ve şıngırtılar sürerken Başkan’ın sesi duyuldu: 
-Ne oluyor? Bu daha başlangıç ne demek? 
Buraya kadar mı geldiler? Mabeyincibaşı atıldı: 
-Bir şey yok efendim, rüya görmüş olacaksınız… Muayene odasında uyukladınız azıcık. Başkan kızdı: 
-Rüya gören ben değilim, sensin! Alternatifçiler nerede? 
-Bekleme odasındalar. 
-Hepsini yolla, gitsinler! 
Başkan bir saat sonra sekreterine bütün alternatif tıp hocalarının görevlerinden alındığını bildiren bir kararname yazdırırken Mabeyincibaşı televizyonda istifa ettiğini ama Başkan’a bağlılığının ebediyete kadar süreceğini açıklıyor ve ağlamamak için kendisini güç tutuyordu.
=================================

Size alkış saygın tıp hocamız Prof. Selçuk Erez..
Yaratıcı edebiyat zekanıza da selam!

2 notumuz olsun izninizle :

1. SGK “Hacamat” (kupa tedavisi) için SUT tarifesinde 50 (elli) TL ödemekte.
2. Alternatif tıbbın alternatifi gene BİLİMSEL TIP’tır..

Merhum, kamu mallarını “babalar gibi satarım” diye efelenen Maliye Bakanı Kemal Unakıtan‘ın koroner by pass ameliyatı olması gerekiyordu. Üzerine İngilizce “iletiler” olan t-gömlek (ti şört!?) giyen Bayan Unakıtan istihareye yatmışlar ve kalktıklarında / uyandıklarında “Rabbim Cleveland dedi” buyurmuşlardı.. Ne yazık ki Cleveland da Bakan Unakıtan’ı kurtaramadı. Tekerlekli sandalyeye düştü ve çok geçmeden yaşamdan ayrıldı.

Necipler necibi milletimiz o feraseti ve zekasıyla mesajı alır mı acaba??
Kendine sorar mı 15 yıldır milyonlarca oy yağdırdığı siyasal parti – kadrolardan kendi ve ülkemiz gerçekte ne yarar sağladı; ne fatura ödedi?
Örneğin iktidarca “adam yerine konmamayı” da bağışlıyor mu??

  • SKG’nın – Sağlık Bakanlığının insanımızı bu tür bilim dışı yöntemlere yönlendirmesi insanlığa karşı suçtur! Utanç vericidir ve bilimsel tıp hizmeti herkese verilmelidir.

Sevgi ve saygı ile. 02 Ekim 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

Kimya Mühendisleri Odası`na destek

Meslek örgütleri, sendikalar ve siyasi partilerden
Kimya Mühendisleri Odası`na destek

http://www.ttb.org.tr/haber_goster.php?Guid=ba8c2e94-a391-11e7-ada0-d63caa9f20bf, 27.09.2017
(AS : Bizim çok kapsamlı katkımız yazının altındadır..)

Kimya Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu’nun mahkeme kararıyla görevden alınması üzerine TMMOB’ye bağlı 24 oda biraraya gelerek “Darbe Hukukuna, Anayasa İhlaline Ve Hukuk Dışı Kararlara Direneceğiz” başlıklı bir basın toplantısı gerçekleştirdi.

Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığının Kimya Mühendisleri Odası yönetimine karşı açtığı davada 25 Eylül Pazartesi günü Yönetim Kurulunun görevden alınması kararı verildi. Anayasa’ya karşı alınmış bu kararı protesto etmek ve Kimya Mühendisleri Odası’na destek olmak adına İnşaat Mühendisleri Odasında 27 Eylül Çarşamba günü basın toplantısı düzenlendi.

Toplantıda, TMMOB’ye bağlı 24 oda yanında CHP’li ve HDP’li vekiller, Türk Tabipleri Birliği, Ankara Tabip Odası, DİSK, KESK yönetici ve üyeleri ile çok sayıda sivil toplum kuruluşu da hazır bulundu.

Basın toplantısına Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi adına Genel Sekreter Dr. Sezai Berber ve Dr. Selma Güngör, Ankara Tabip Odası Yönetimi adına da Başkan Dr. Vedat Bulut, Genel Sekreter Dr. Mine Önal ve Dr. Zafer Çelik katıldı.

TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Emin Koramaz tarafından okunan açıklamada 1983’ten itibaren hiçbir iktidar tarafından işletilmeyen antidemokratik bir hükmün; 12 Eylül dönemindeki bir KHK düzenlemesiyle işletildiği belirtildi. 2014 yılından itibaren (AS: bu yana) bu yönde girişimlerde bulunulduğunu ifade eden Koramaz “TMMOB ve bağlı Odalarının “idari ve mali denetimine” yönelik Bakanlar Kurulu kararları alınarak tebliğler çıkarılmıştır. 2016 yılı Şubat ayında Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, Kimya Mühendisleri Odası’nı idari ve mali yönden inceleme kararı almış; 1 Kasım 2016 tarihinde de, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, on bir Odamızı idari ve mali denetime tabi tutma girişimini başlatmıştır” dedi.

Bakanlık müfettişlerine istedikleri belgelerin web sitesinde olduğunun bildirildiğini söyleyen Koramaz, “Ancak Bakanlık, Kimya Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu’nun görevden alınması için yargıya başvurmuştur.” diye konuştu.

Bakanlıkların Odaları denetlemeye yönelik talebinin (AS: isteminin) ve de mahkemenin önceki gün verdiği kararın Anayasa’nın 135. maddesi’ne aykırı olduğuna dikkat çeken Koramaz “Kimya Mühendisleri Odamızın Yönetim Kurulu, söz konusu hukuk dışı mahkeme kararı üzerine, görev başında olduklarını ve Oda Yönetim Kurulu seçimlerinin olağan şekilde 2018 yılı Nisan ayında yapılacağını açıklamıştır.” sözlerini kaydetti.

Kimya Mühendisleri Odası’yla dayanışmalarının devam edeceğini (AS: süreceğini) belirten Koramaz “Ülkemize, halkımıza, mesleklerimize, meslek örgütlerimize ve birliğimize sahip çıkmaya devam edeceğiz. Yaşasın TMMOB örgütlülüğü. Yaşasın haklı mücadelemiz.” sözleriyle açıklamasını bitirdi.

Türk Tabipleri Birliği Genel Sekreteri Dr. Sezai Berber de şunları söyledi:

“TMMOB’a ve Kimya Mühendisleri Odası’na yapılan bu hukuksuz tutum hepimize karşı yapılmıştır. Bakanlıkla, Genel Müdürlük baskısıyla alamadıkları Odalarımızı hukuksuz bir biçimde alma gayreti (AS: çabası) içine girmişlerdir. Benzer saldırıları TTB de yaşıyor, İstanbul Tabip Odası yöneticilerinin görevden alınma davası devam etmektedir. Ancak onlar bilmiyorlar ki biz gücümüzü bilimden, emekten, demokratik gelenekten alıyoruz. Şimdiye kadar yapamadılar, bundan sonra da yapamayacaklar. Türk Tabipleri Birliği olarak her zaman TMMOB ve Kimya Mühendisleri Odası’nın yanında olduğumuzu ve bu haksız hukuksuz uygulamadan bir an önce vazgeçilmesi gerektiğini ilan ediyoruz.”
==================================
Dostlar,

AKP’nin KARŞIT MESLEK ODALARINA BASKISI ÇİZMEYİ AŞIYOR..

(TMMOB Kimya Mühendisleri Odası’na dönük hukuk dışı uygulamalar nedeniyle yazılmıştır)

Biz de geçmişte, 6023 sayılı Türk Tabipleri Birliği Yasası uyarınca meslek örgütümüzün değişik basamaklarında seçimle geldiğimiz görevler üstlendik. Edirne-Kırklarerli Tabip Odası yönetiminde, Türk Tabipleri Birliği (TTB) genel kurulu delegeliğinde, TTB Yüksek Onur Kurulu üyeliğinde.. bulunduk. Az sayıdaki kimi profesyonel meslekler için Dünyanın her yerinde özel nitelikli yasal düzenlemeler yapılır, örgütlenmeler kurdurulur ve statüler sağlanır. Hekim Meslek Odaları bunların en başında gelir ve en eskilerindendir.

İngiliz Hekimler Birliği olan BMA (British Medical Association 1832’de, Amerikan Hekimler Birliği olan AMA (American Medical Association 1847’de kurulmuştur. Türkiye’de İstanbul Etibba Odası‘nın kuruluşu 1219 sayılı yasa ile (1928) 1929-30’a tarihlenmektedir. Benzer biçimde avukat örgütleri olan Barolar, Mühendis-Mimar Odaları da yapılandırılmıştır.

1982 Anayasasında bu çok özel ve toplumsal yaşam için vazgeçilmez olan özellikli profesyonel mesleklerin üyelerince örgütlenmesi istenmiştir. Sağlanan statü Anayasanın ilgili 135. maddesinin kenar başlığına da yansıtılmıştır : Kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları..

Anlaşılmaktadır ki, bu meslek kuruluşları dernek, sendika, lonca örgütü, futbol kulübü… vb. lerinden ayrıcalıklı – korunmalı statüdedir. Anayasakoyucu bu özel meslek örgütlerini bir yandan “kamu kurumu niteliğinde meslek kuruluşu” sayarken bir yandan da yönetsel ve akçal (mali) özerklik (otonomi) tanımıştır. Yönetim organlarını üyeleri demokratik seçimlerle belirleyecektir. Parasal kaynaklarını kendileri üretecektir, malları ise kamu malı niteliğindedir, örn. motorlu araçları siyah üzerine beyaz plakalıdır. Yöneticilerinin devlet protokolünde yeri vardır. Genel kural olarak yasal meslek örgütüne üyelik zorunludur.

Kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları

   Madde 135 – Kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ve üst kuruluşları; belli bir mesleğe mensup olanların müşterek ihtiyaçlarını karşılamak, mesleki faaliyetlerini kolaylaştırmak, mesleğin genel menfaatlere uygun olarak gelişmesini sağlamak, meslek mensuplarının birbirleri ile ve halk ile olan ilişkilerinde dürüstlüğü ve güveni hakim kılmak üzere meslek disiplini ve ahlakını korumak maksadı ile kanunla kurulan ve organları kendi üyeleri tarafından kanunda gösterilen usullere göre yargı gözetimi altında, gizli oyla seçilen kamu tüzelkişilikleridir.

Anayasanın bu maddesinin gerekçesine bakıldığında, özellikli meslek üyelerinin kendine özgü sorunlarına en iyi çözümü demokratik biçimde kendilerinin getirebileceğine gönderme yapılıyor. Ne var ki, bizim yönetim geleneğimizde Anayasa ya da yasalar… önce kimi hak ve özgürlükleri tanımlamakta, hemen ardından içini boşaltacak pek çok sınırlama gerekçesine yer vermektedir. Anayasa md. 135’in de zaman içinde bu yönde eklemelerle adeta içi boşaltılmıştır tanımlanan yarı özerk statünün. Bu orantısız sınırlamalar Anayasakoyucunun muradı ile örtüşmemektedir, dolayısıyla Anayasaya aykırıdır. Merkezi yönetimin katı vesayetçi anlayışı orantısız uygulanmakta ve Anayasal rejimin özgürlükler dengesi güvenlik lehine bozulmaktadır. Böylesine paranoid bir güvenlik kaygısı artık Türkiye’de aşılmalıdır. Özgürlükler – güvenlik dengesi ilki lehine yorumlanmalı ve yaşama geçirilmelidir.

Kimya Mühendisleri Odası’nın incelenmek istenen hesapları zaten saydam olarak genel kurullarında açıklanmakta, yayınlanmaktadır basılı olarak. Denetleme kurulundan ve genel kurulun inceleme ve onayından geçmektedir. Oda’nın web sitesinde yayınlanmaktadır. Örn. Ankara Şubesi Başkanı Erkin Etike ODTÜ Kimya mezunudur ve ayrıca Hukuk eğitimi almış, avukatlık yapmaktadır. Kendisini kişisel olarak tanır ve biliriz. Veremeyeceği hiçbir hesabı olmadığından eminiz. Esasen bu konuda da AKP yönetiminin sabıkalı olduğunu biliyoruz (bkz. dip not).

İktidar partisi AKP öncelikle kendisinin ve kimi birimlerinin, üyelerinin bulaştığı yolsuzlukları temizlemelidir. Zarrab davası iktidarın boynundadır, Deniz Feneri davası Almanya’da nasıl sonuçlanmıştır? Yerel yönetimlerdeki başta imar planı rant yolsuzlukları ayyuktadır. İstanbul Büyükşehir’de Başkan Topbaş’ın imar planı vetosunu AKP’li Meclis üyeleri neden aynen geçirmiştir? Bu Mecliste 1 yılda 1500 kez, her çalışma günü gün 6 kez imar planı değişikliği ne anlama gelmektedir??

AKP iktidarı toplumun her kesiminde baskıcı yönetimle insanları yıldırmak, karşıtları susturmak ve muhalefetiz bir TEK ADAM DESPOTİZMİ kurmaktadır, kurmuştur. 22-23 milyona varan bir mürit – mensup kitlesi ile “seçimler” (!?) ne yapıp edip kazanılmakta ve Türkiye her geçen gün demokrasiden uzaklaştırılarak koyu bir karanlığa savrulmaktadır.

Ancak Türkiye, kendisine giydirilmek istenen bu deli gömleğini yırtacaktır. Direnmektedir. Giymeyecektir. Yitiren AKP kafası olacaktır. Sağduyulu AKP’liler içinden bu gerçeği görenlerin sayısı artmaktadır. Nitekim 16 Nisan halkoylamasında AKP + MHP ittifakı bile %50’nin altında kalmış ve YSK’ya yaptırılan operasyonla gayrımeşru Anayasa değişiklikleri topluma açıkça dayatılmıştır. 7 Haziran 2015 genel seçiminde de AKP %41’de ve 258 vekilde kalarak seçimi yitirmişti. Orada da seçim sonuçları fiilen tanınmayarak 1 Kasım’da yeniletilmişti.

Nereye dek ve Qou vadis (nereye) eyyy AKP!?

AKP iktidarının topluma bilinçli uyguladığı ve giderek sıktığı çelik kuşatmayı artık durdurmanın zamanı gelmiş, geçmektedir

  • Toplumsal patlamalara yol açmadan bu iktidarı HUKUK DEVLETİ sınırları içine
    bir kez daha çağırıyoruz..

Sevgi ve saygı ile. 30 Eylül 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

  • Meslek üyelerinin hak ve yararlarını korumak amacıyla kurulmuş (6023 sayılı TTB kuruluş yasası md. 1’de «kamu kurumu niteliğinde meslek kuruluşu» denmekte ve “..tabipliğin kamu ve kişi yararına uygulanıp geliştirilmesini sağlamak” temel ödevi Birliğe verilmekteydi.
    Bu temel, OLMAZSA OLMAZ ödev ve yetki RG : 02.11.2011 – 28103, mükerrer); 663 sayılı KHK md. 58 ile çıkarılmıştı Sağlık Bakanı R. Akdağ döneminde. Bir hekim Sağlık Bakanı kendisinin de üye olduğu meslek örgütüne nasıl böyle düşmanca davranabilir? Üstelik Sağlık Bakanlığı’nın yeniden yapılandırılması amaçlı bir yasa gücünde kararname içine gizleyerek! Bu hangi etiğe sığar?? Ayrıca söz konusu 663 sayılı yasa gücünde kararname, 02 Kasım 2011 günü çıkarılan 35 KHK’dan yalnızca biridir. TBMM açıkken, hiçbir ivedilik yokken ve TBMM’nin yetki yasası sınırları zorlanarak çıkarılan 35 KHK’den biri ile. Bu yetki yasası uygulaması zaten TBMM’yi iyice devre dışı bırakan sancılı bir demokrasi hatta hukuk dışı bir uygulama iken.
  • Bu kabul edilemez, TTB’yi felç eden ve anlamsızlaştıran, içini boşaltan kasıtlı ve hukuk – etik dışı değişiklik, 14.2.13/30 s. kararla Anayasa Mahkemesince iptal edildi bereket!

Ne var ki; çoooook utandırıcı biçimde, www.mevzuat.gov.tr resmi devlet adresinden çağırdığımız 6023 sayılı yasa metninde 1. maddede dipnotu verilerek ;

(1) 11/10/2011 tarihli ve 663 sayılı KHK’nın 58 inci maddesiyle, bu maddede geçen “tabipliğin kamu ve kişi yararına uygulanıp geliştirilmesini sağlamak” ibaresi yürürlükten kaldırılmıştır.

denmektedir. Başbakanlığın Mevzuatı Geliştirme ve Yayın Genel Müdürlüğü, asıl işi bu olmakla birlikte, 14.02 .2013’ten bu yana Anayasa Mahkemesi’nin bu değişikliği iptal eden kararı gereği olan notu düşerek 6023 sayılı yasanın geçerli son biçimini 4,5 yıldır ne yazık – ne acı – ne tuhaf… ki hala içine sindirip yayınla(ya)mamaktadır. İşte AKP, işte AKP’nin hukuka saygısı ve bürokrasisi..

Şehir Hastaneleri: Arazinizi Alalım Sizi Kiracı Yapalım Projeleri

Şehir Hastaneleri: Arazinizi Alalım
Sizi Kiracı Yapalım Projeleri

Adana Şehir Hastanesi açıldı diye yılların Kadın Doğum ve Çocuk Hastanesi fiilen kapanmış durumda. Hastalara şehir hastanesine gidin diyorlarmış.

Güzel bir araziniz var diyelim. Biri gelip size “Burayı bir süreliğine benim üzerime geçir, ben buraya inşaat yapayım, bunun parasını ben bulurum ama biraz pahalıya bulurum, ama yine de sen bana kefil ol, buraya para koyacak banka da biraz pay ister, bir de tabii banka buraya sigorta yaptırır, hani sakat bir durum olur, deprem olur, savaş çıkar diye; o vakit banka gider sigortadan payını alır, eh tabii ben de alırım, ama sana veremeyiz. Tabii parayı biz verdiğimiz için sen bize 25 yıl kira ödersin. Sana kapıcı, bahçıvan, güvenlik kamerası, özel güvenlikçi, temizlikçi de ayarlarım. Asansör bakımı da benden, ama tabii bunların parasını da senden alırım” dese…

Tabii ki kabul etmezsiniz. Etmezsiniz değil mi?

Ama koskoca Sağlık Bakanlığı kabul ediyor. Yukarıda unsurları sayılan teklif sadece benzetme olsun diye değil, şehir hastaneleri aşağı yukarı böyle yapılıyor. Örneğimizin içine sağlık hizmeti ekleyelim mesela. Şirket size “evde sağlık hizmetlerini de veririm, eve gelen gidene otopark hizmeti veririm, senin yemek yapmana gerek kalmaz, çayını kahveni de yaparım. Tabii bunların parasını da senden alırım” diyebilir.

Gördüğünüz gibi tek bir şey için girip hiç gerekli olmayan koca bir araba dolusu şeyle çıkılan marketler gibi kamu-özel ortaklığının mantığı. Hiç lazım olmayan büyüklükte, hiç gerekli olmayan şeyleri çok iyiymiş gibi satıyorlar. Üstelik bunun muhatabı bizler gibi gariban tüketici değil, koskoca Sağlık Bakanlığı. Koskoca değil mi? Gerçi Sağlık Bakanlığı Bilkent Şehir Hastanesi ihalesine eklenen bonusla kendi ana hizmet binasının kiracısı olmayı başardı.

Başa dönecek olursak Adana Şehir Hastanesine, Dünya Bankasının finans birimi IFC ortak oldu. Hatta burayı bir de DB’nin sigorta birimi MIGA’ya sigortalatmış. Güvenli ve garantili yatırım yapmayı bizden öğrenecek değil tabii koskoca Dünya Bankası. Nasıl iş? Güzel! Güzel değil mi?

Yani parayı verenle şirketin ortağı bir olmuş. Biz bunları nereden öğreniyoruz? İngiltere’de, dili kamu-özel ortaklığından yanan vatandaşların kurdukları yapıların raporlarından.

Raporda “bu çıkar çatışması yaratmaz mı?” diye sormuşlar. Ben kendi adıma “daha oraya kadar okuyamadım öğretmenim” dedim. Bilenler buyursun.

Rapordan daha güzel bilgiler de alıyoruz. İngiltere’nin kamu-özel ortaklığı pazarlama birimi Sağlık Bakanlığı ve şirket yetkililerini ağırlamış, güzelce bu işlerin nasıl yapılacağını öğretmişler. Raporu yazanlar diyor ki “Bizim başımıza açtığınız dertler yetmedi de gidip başkalarının başına neden bela oluyorsunuz?”. İngilizler haklı! Kendi milli projelerinin sonuçlarını biliyorlar elbet.

Yıllardır bakla falı bakar gibi konuşuyorduk. Sonunda söylenenler olmaya başladı. Adana Şehir Hastanesi açıldı diye yılların Kadın Doğum ve Çocuk Hastanesi fiilen kapanmış vaziyette. Hastalara şehir hastanesine gidin diyorlarmış. Eskiden eze eze hatta döve döve çalıştırılan doktorlara da çok fazla hasta bakmamaları tembihlenmiş! İyi mi? O halde şehir hastanelerinde şirketler bir koyup beş alma fazına geçmişler, dersek çok da yalan olmaz. Yalan olmaz değil mi?
=================================
Teşekkürler Av. Özgür Erbaş..

Sevgi ve saygı ile. 29 Eylül 2017, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

Adana Şehir Hastanesi Sağlık Bakanlığına devredilmelidir!

Adana Şehir Hastanesi
Sağlık Bakanlığına devredilmelidir!

(http://www.ttb.org.tr/haber_goster.php?Guid=1a7b3f5e-9e09-11e7-9b55-2e09a00a5177, 20.9.17)

(AS: Bizim kapsamlı katkımız yazının altındadır..)

Adana Şehir Hastanesinin açılışı yapıldı. Adana Şehir Hastanesinin açılması nedeniyle kapatılan Adana Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesinin tüm personelinin, 08.09.2017 tarih ve 1718 Bakanlık Oluru ile kuruluşuna onay verilen Adana Şehir Hastanesine nakline karar verildi.

Adana Şehir Hastanesinin ihale ilanına göre, şirketler; görüntüleme, laboratuvar ve diğer tıbbi destek hizmetleri ile bilgi işlem, sterilizasyon, çamaşır, temizlik, güvenlik ve yemek dahil olmak üzere destek hizmetlerinin sunumunu, sağlık hizmetleriyle uyumlu ve Bakanlık onayını alacak ticari alanların yapım ve işletilmesini de üstleneceklerdir.

Ancak, Adana Şehir Hastanesi için Sağlık Bakanlığı ile şirketler arasında imzalanan sözleşme “ticari sır” kabul edilerek kamuoyuna açıklanmamaktadır. Dolayısıyla, şirketlerin hangi sağlık hizmetlerini sunacağı, bu hizmetlerde kamu çalışanlarının da yer alıp almayacağı, alacaksa işleyişin nasıl olacağı ve şirketlerin Sağlık Bakanlığına fatura ettiği işlemler için yapılacak ödemelerin kapsamı bilinmiyor.

Adana Şehir Hastanesine nakledilen kamu çalışanlarının, şirketler tarafından verilecek hizmetlerde hangi statüde çalışacakları bugüne dek açıklanmadı. Bu birimlerde çalışacak kamu çalışanlarının döner sermaye ek ödemelerinin hangi hesaplamaya göre belirleneceği bilinmiyor. Şirketlerin işleteceği alanlardaki kamu çalışanlarının bu hastanelerde kalıp kalamayacağı belirsiz.  Adana Şehir Hastanesinin açılması nedeniyle kapatılacak hastane ya da birimlerde çalışan kamu çalışanlarının, Adana ilinde, merkezde çalışabilecekleri bir kamu sağlık tesisi kalacak mı, bu da bilinmiyor.

Öte yandan, Sağlık Bakanı onayı ile personelin tamamının Adana Şehir Hastanesine nakledilmesi, hukuksal açıdan sorunlu bir durumdur. Adana Şehir Hastanesi’nin statüsü 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun kapsamında yer alan birimlere karşılık gelmiyor. Bu hastane, 217 sayılı “Devlet Personel Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname”nin 2. maddesinde sayılan kurum ve kuruluşlardan da değildir. Dolayısıyla devlet memurlarına ilişkin genel düzenlemeler ya da Sağlık Bakanlığına özel atama ve yer değiştirmeye ilişkin kurallarla bu tesise devlet memurlarının nakillerinin uzun vadede (AS: erimde) sorun yaratacağı açıktır.

Kamu çalışanlarını şirket yetkilileriyle karşı karşıya bırakan, kamu çalışanlarının özlük haklarında kayba neden olacağı şimdiden belli olan bu yapı, sağlık hizmeti sunumuna elverişli değildir. Kamu çalışanlarının bu hastanede çalışmaya zorlanmaları kabul edilemez.

Hastanelerin
– kamusal niteliğinin korunması,
eşit, ücretsiz, erişilebilir, nitelikli bir sağlık hizmeti verilmesinin yolu
sağlık alanındaki özelleştirme uygulamalarından vazgeçilmesiyle mümkündür.
Adana Şehir Hastanesi’nin Sağlık Bakanlığına devredilmesi gerekir.

Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi
=====================================
Dostlar,

Bizim de üyesi olduğumuz TTB’nin (Türk Tabipleri Birliği) değerlendirmelerine tümüyle katılıyoruz. Site okurlarımızı bıktırmaktan endişe ederiz ancak

  • ŞEHİR HASTANELERİ ülkemiz için MÜTHİŞ BİR SOYGUN HATTA TALANDIR!

AKP iktidarını, Sağlık Bakanlığını uyarmaktan yorulduk.
Hiçbir biçimde karşı görüşler dikkate alınmıyor ve bildiklerini katı bir inat ve ısrarla uyguluyorlar. Hatayı anladıklarında genellikle çooook geç oluyor..

Şimdilerde Aile hekimliği ve TSM (Toplum Sağlığı Merkezi) yapılanmasının ciddi sorunlarını gördüler ve doğan aksaklıkların, hizmet açığının giderilmesi için bir de HSM’ler (Halk Sağlığı Merkezi) kurma yoluna gittiler. Bu girişimi Yönetmelik ile düzenleyerek Yasa (ya da Tüzük) ile verilmeyen bir yetkiyi kullanarak İdare olarak Yasama’nın yetkisini gasp ettiler. TTB’nin dava açmasıyla HSM kuran Yönetmelik Danıştayca iptal edildi. Hep yapageldikleri gibi göstermelik bir değişiklikle benzer (aynı!) yönetmeliği yürürlüğe koymadılar bu kez. Hazır ellerinde iken bir OHAL KHK’sına da eklemediler!

HSM kurulumu zaten Aile Hekimliği – TSM biçimindeki hizmeti yersiz parçalayan ikili yapının daha da parçalanması demekti.

Ayrıca, 694 s. OHAL KHK ile (RG : 25.08.2017) önemli değişiklikler yapıldı Sağlık Bakanlığı örgütlenme yapısında; ki bu yapı da 02.11.2011 günü çıkarılan 663 sayılı KHK (Kanun Hükmünde Kararname) ile çatılmıştı. Yine olağan dönemde, TBMM açıkken, Meclisten geçmeyen bir mevzuat düzenlemesi ile Bakanlar Kurulunca yapılmıştı. Sıkılmayın ama ondan önceki Bakanlık yapısı ise 12 Eylül döneminde 1983’te 181 sayılı KHK ile kurulmuştu. Oysa Büyük Atatürk döneminde 1936’da çıkarılan 3017 sayılı yasa ile Sağlık Bakanlığı çok önemsenmişti. Üstelik Osmanlı’da İçişleri Bakanlığına bağlı bir genel müdürlük iken, ilk Meclisin açılmasını izleyen 10. günde çıkarılan 3. yasa ile Sıhhat ve İçtimai Muavenet (Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı) kurulmuştu Kurtuluş Savaşının ortasında..

Günümüzde “Sosyal Yardım” bu Bakanlıktan ayrıldı..663 s. KHKNereye  ile (2011’de) hastaneler Kamu Hastaneleri Birliği Genel Sekreterliğine bağlandı. Aynı KHK ile yataksız kamu sağlık birimleri (1. Basamak) Türkiye Halk Sağlığı Kurumu’na bağlanmıştı.

694 s. OHAL KHK’si ile bu yapı da değiştirildi.. Yaz boz tahtası.. Adı geçen 2 Birim yeniden Genel Müdürlük statüsüne indirildi. Hastanelerin yönetimi de yeniden Başhekimlere verildi.

Nereye varacağız bu gidişle??..
Birileri AKP iktidarı ile oynuyor korkarız.. Hem de feci biçimde..
Ülkemiz ve insanımız neredeyse kobay edildi bu emperyal güdümlü yönetimle.

  • Türkiye’nin ivedi olarak ULUSAL SAĞLIK POLİTİKALARINA dönmesi gerek..

Sevgi ve saygı ile. 26 Eylül 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net   profsaltik@gmail.com

İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ HAKKINDA BASINA MEKTUP

Prof. Necati Dedeoğlu ile ilgili görsel sonucu

 

Prof. Dr. H. Necati Dedeoğlu
Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi
Halk Sağlığı Anabilim Dalı Öğretim Üyesi

İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ HAKKINDA
BASINA MEKTUP

Sayın Basın Mensubu,

Bir Halk Sağlığı Uzmanı olarak tüm ülkemizi, tüm dünyayı bekleyen önemli bir tehdidin vatandaşlara duyurulması konusunda yardımınızı diliyorum.

  • İklim değişikliği şu anda ülkemizin en önemli sağlık sorunudur.

Savaşlar, insan hakları ihlalleri, ekonomik sıkıntılar gibi güncel sorunlar da önemliyse de, bunlar yalnızca insanları ilgilendirmektedir. Oysa iklim değişikliği sorunu salt insanları değil, bitkileri, hayvanları, böcekleri, balıkları tüm canlıları etkilemektedir. İklim değişikliği ülkemizde

– aşırı yağış ve seller,
– rekor sıcaklar ve soğuklar
– orman yangınları,
yeni hastalıklar,  
– kuraklık

olarak kendini gösteriyor. Tüm dünyada ise bunlara ek olarak

– buzulların ve kutupların erimesi,
– deniz düzeyinin yükselerek kıyı kentlerini tehdit etmesi,
– şiddetli kasırgalar,
– kıtlık,
– okyanusların asitleşmesi,
– kitlesel göçler

gibi felaketler de görülmektedir.

İklim değişikliğinin en büyük nedeni petrol, gaz ve kömür gibi fosil yakıtların kullanılmasıdır. Her yıl atmosfere bu yakıtlarla ortaya çıkan milyonlarca ton karbondioksit salınmakta ve aynen seralarda olduğu gibi, dünyamıza çarpan güneş ışınları yansıyamadığı için de atmosfer ısınmaktadır. Orman varlığının hızla yok olması başka bir nedendir.

Dünyadaki insanların hemen hepsi hem hükümetleri kanalıyla hem bireysel olarak fosil yakıt kullanımını azaltmak üzere önlemler almaktadır. Örneğin kömür ve petrol kullanan santraller veya kirli nükleer enerji yerine güneş ışığı, jeo-termal enerji veya rüzgâr gücü kullanan santrallere yatırım yapılmaktadır. Vatandaşın bisiklet kullanması için yollar yapılmakta, toplu ulaşım ve elektrikli otomobiller teşvik edilmektedir. Vatandaş da enerji tüketimini kısarak, yeni buzdolabı alacağına eskisini tamir ettirerek, daha çok yürüyerek, kısaca artık sürdürülemeyecek olan tüketici yaşam biçimini değiştirerek bu çabaya katkıda bulunmaktadır.

Ülkemizde bu konuda, her düzeyde, ilginin eksik olduğu gözlenmektedir. Yeni kömür santralleri yapımı planlanmakta, yenilenebilir enerji kaynaklarından yeterince yararlanılmamakta, güçlendirilmesi gereken ormanlarımız ve çevremiz iyice yıpratılmakta, kentlerimiz betona dönüşmekte, elektrikli otomobiller ve güneş enerjisi üretimi desteklenmemektedir.  Vatandaş ise iklim değişikliğinin nedenlerini bilmemektedir, yaklaşan felaketin farkında değildir ve hızla tüketmeye, atmosferi kirletmeye devam etmektedir.

İklim değişikliği nedeniyle dünya can çekişmektedir.

Acilen önlemler alınıp karbondioksit salınımı azaltılamazsa belli bir noktadan sonra geri dönüş de yoktur. Zaman hızla tükeniyor, kritik noktayı aşmamalıyız, çocuklarımıza yaşanabilir bir dünya bırakmalıyız. Bilim insanlarının uyarılarına kulak vermemiz gerek.  Yetkililere ve vatandaşımıza yaşadığı sel, sıcaklık, kuraklık, yangın sorunlarının normal iklim olayları olmayıp iklim değişikliğine bağlı olduğunu anlatabilmemiz gerek. Çok geç olmadan iklim değişikliğini durdurabilmek için önlemler alınması gerektiğine inandırabilmemiz gerek.

Hükümeti,  belediyeleri ve tüm vatandaşlarımızı acil olarak göreve çağırıyoruz.

Sorun artık göz ardı edilemeyecek, ertelenemeyecek ölçüde ciddidir. İklim değişikliğinin neden olacağı felaketi duyurmaya çaba gösteren biz Halk Sağlığı Uzmanları sayın basın mensuplarının da desteğini rica ediyoruz.

Saygılarımla. 22.09.2017

Prof. Dr. H. Necati Dedeoğlu
Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi
Halk Sağlığı Anabilim Dalı Öğretim Üyesi
===========================================
Dostlar,

Prof. Dr. H. Necati Dedeoğlu meslek büyüğümüz, ağabeyimizdir. Saygın bir Halk Sağlığı Uzmanıdır. Kaygısı ve uyarısı son derece yerindedir.
Bu sitede Çevre ve İnsan Sağlığı derslerimizin yansıları yayınlanmıştır (üstünde tıklayınız)

Çevre ve İnsan Sağlığı / Environment and Human Health

Bir de Cumhuriyet‘ten Prof. Erinç Yeldan çok değerli bir makale yayınladı köşesinde.. (üstünde tıklayınız, 20.09.2017)

İklim değişikliğinin sınıfsal boyutu

Evet,

HER AİLEYE 1 ÇOCUK
– KAPİTALİZMİ MUTLAKA FRENLEME
– ÇOOOOOOOOOOOOOOOK TASARRUFLU YAŞAMA

sıkı dönemine girilmiştir..
Doğa hem çırpınmakta, SOS vermekte hem de hesap sormakta hatta intikam almaktadır; gücü kaldı ise, yeterse..

Sevgi ve saygı ile. 25 Eylül 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

ŞEHİR HASTANELERİNE SAĞLANAN HUKUKSAL DOKUNULMAZLIK 

ŞEHİR HASTANELERİNE SAĞLANAN HUKUKSAL DOKUNULMAZLIK 

Prof. Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

Cumhuriyet‘in değerli yazarı Çiğdem Toker, sebatla, bu ŞEHİR HASTANELERİ SOYGUNU‘nu işlemeyi sürdürüyor sağolsun.. (Son olarak “Şehir hastanelerinde hangi hukuk geçerli?”, http://ahmetsaltik.net/2017/09/23/sehir-hastanelerinde-hangi-hukuk-gecerli/, 22.9.17)

Kullanılan terimlere özen göstermek ve açıklıkla tanımlamak uygun olur. KÖİ : Kamu Özel İşbirliği uygun bir tanımlama değil. İngilizce aslı “PPP – Public Private Partnership”, dolayısıyla “Kamu – Özel Ortaklığı” diye tanımlamak gerekir. Ama ne yazık ki ilgili yasada KÖİ : Kamu Özel İşbirliği sözcükleri kullanılmakta. Bu da yanıltıcı.. Devlet – sermaye arasında tarafların denkliği de söz konusu değil.. Sermaye “has ya da esas oğlan”, Devlet üvey, yanaşma!

  • Bilindiği gibi “De-regülation”, KüreselleşTİRmecilerin en önemli silahlarındandır.

Açığı, toplumsal yaşamı düzenleyen mevzuat kurallarının bir bütün olarak esnetilmesi, kuralların gevşetilmesi, özellikle ticaret – ekonomi alanında neredeyse mutlak bir de-regülasyon / kuralsızlaştırma (Anomi) ile yerel ve özellikle küresel sermayeye ve bunların ortaklıklarına açılması, dikensiz gül bahçesi olarak sömürüye sunulması demektir..

Anayasa’nın 47. maddesinde yapılan kritik değişiklik gözden kaçırılmamalıdır :

  • ANAYASA md. 47 / (Ek fıkra: 13/8/1999-4446/1 md.) Devlet, kamu iktisadi teşebbüsleri
    ve diğer kamu tüzelkişileri tarafından yürütülen yatırım ve hizmetlerden hangilerinin
    özel hukuk sözleşmeleri ile gerçek veya tüzelkişilere yaptırabileceği veya devredebileceği
    kanunla belirlenir. (AS: Devletin.. diye başlamalı, tümce düşük!)

Değişiklik tarihi 1999’dur ve 57. koalisyon hükümeti dönemidir; Başbakan Bülent Ecevit ve yardımcıları – ortakları ANAP-Mesut Yılmaz ve MHP-Devlet Bahçeli’dir.
Küresel sermaye bastırmış ve koparmıştır bu muazzam ödünü.. hatta Kapitülasyonu!
Böylelikle Devlet, dilediği yatırım ve hizmeti kamu hukuku alanı dışına çıkararak, özel hukuk alanına aktarabilecek, bu yolla, olası davalarda şirketler güçlenirken Kamu’nun eli zayıflatılacaktır.

Buna koşut olarak özel sektöre sağlanan güvence pekiştirilerek (tahkim edilerek) Anayasa md. 125’e de çok kritik ekleme yapılmıştır aynı Anayasa değişikliği paketiyle :

  • ANAYASA md. 125– ……. (Ek hüküm: 13/8/1999-4446/2 md.) Kamu hizmetleri ile ilgili imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinde bunlardan doğan uyuşmazlıkların milli veya milletlerarası tahkim yoluyla çözülmesi öngörülebilir.

Açıkçası; …. Kamu hizmetleri ile ilgili imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinde bunlardan doğan uyuşmazlıklar Türk yargısı önünde değil, tarafların belirleyeceği yargıç olmayan yerli – yabancı “hakemler” eliyle çözüme kavuşturulacaktır. Oysa Anayasa md. 36 aşağıdaki gibi..

  • Hak arama hürriyeti
    Madde 36 – Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.
    Hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamaz.

Öte yandan YARGI yetkisi, devleti egemen kılan 3 ana erkten biridir Yasama ve Yürütme ile birlikte. Böylelikle yerel – küresel sermaye Devletin Yargı erkini dışlamakta ve uyuşmazlıkları kendilerinin belirleyeceği yerli yabancı hakemlerin çözümüne bırakmaktadır.. Bu şirketlerle anlaşmazlığa düşen yurttaşlar, bağımsız-yansız Türk yargısı önünde hak arayamayabilecektir. Buyurun Tahkime!

Bunun açık adı YARGISAL – HUKUKSAL KAPİTÜLASYONDUR! Devletin Egemenlik hak ve yetkisinden – gücünden çok ciddi bir ödün vermektir ve kabul edilemez. Günümüz ŞEHİR HASTANELERİ vb. lerinin adeta dokunulmaz statüsü, yıllar önce Anayasa düzeyinde sağlama bağlanmıştır. Nitekim,

“SAĞLIK BAKANLIĞINCA KAMU ÖZEL İŞ BİRLİĞİ MODELİ İLE TESİS YAPTIRILMASI, YENİLENMESİ ve HİZMET ALINMASI ile BAZI KANUN ve
KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMELERDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASI HAKKINDA KANUN” (yasa no. 6428, RG: 09.03.2013) md. 1/ö şöyle :

md. 1/ö) Sözleşme: Yapım işlerinde özel amaçlı şirketle idare arasında; yenileme işleri ile
bu Kanun çerçevesinde ihtiyaç duyulan araştırma, geliştirme, danışmanlık hizmetleri veya
ileri teknoloji ya da yüksek mali kaynak gerektiren bazı hizmetlerin gördürülmesi için
yüklenici ile idare arasında özel hukuk hükümlerine göre yapılan sözleşme ve eklerini…

Anayasa md. 47’de yapılan değişiklikle getirilen sözleşmenin hukuksal statüsünü “yasa ile belirleme” yetkisi İdarece bu yasayla (6428) kullanılarak, Sağlık Bakanlığı ile şehir hastanelerini yapan – işletecek ve olan ve dahi Devletin kendini soyutladığı “araştırma, geliştirme, danışmanlık hizmetleri veya ileri teknoloji ya da yüksek mali kaynak gerektiren bazı hizmetlerin” de satın alınması için girişimci(ler) arasında “sözleşme” kamu hukuku değil, özel hukuk kapsamında düzenlenmiştir. Tahkim yolu da pekala Sözleşmeye konabilir (Sözleşmeler ticari sır olarak korumaya alındığından, içeriğini bilemiyoruz), yasal ekleme ya da çooooooook kolaylıkla gece yarısı bir OHAL KHK’sı ile dayatılabilir.. OHAL KHK’ları ile Türkiye’de yapılamayacak iş yok gibi.. Çünkü AYM (Anayasa Mahkemesi) kendisini yetkisiz saydı, CHP’nin açtığı bunların anayasa yargısınca denetlenmesi davasında. Dolayısıyla bir OHAL KHK’sı AYM’yi kaldırırsa, bu Mahkeme kendini baştan felç ettiğinden, kendisinin yok edilmesine bile “gık” çıkaramayacak.. Oh ne ala hukuk devleti!

İşte bu yüzden, Şehir Hastaneleri kumpası ile ülkemize kurulan büyük tuzak örtük kalabilsin diye bunlar hakkında hemen hemen hiçbir temel veriye erişemiyoruz, tek yanlı olarak ilkesiz ve ölçüsüz ileri sürülen “ticari sır” kalkanına çarpmaktayız. Bilgi Edinme Yasası da işlevsiz.

Lütfen tıklar mısınız :

  • Sağlıkta Kamu-Özel Ortaklığı Yasası ve Getirip-GötürdükleriTaa 24 Mart 2013’te, yasanın çıkarılmasından 2 hafta sonra, günümüzden 4,5 yıl önce yazmıştık.. Şimdi soralım mı :
  • Türkiye’de hala, bu halkın bir devleti var mı;
  • Yoksa Devletimizi yerli – yabancı sermaye gasp etti de biz hala yanılsama içinde
    Devletimiz olduğunu sanıp oyalanmakta mıyız?? Hangisi??

Sevgi, saygı ve kaygı ile. 24 Eylül 2017, Ankara

Şehir hastanelerinde hangi hukuk geçerli

Şehir hastanelerinde hangi hukuk geçerli?

Çiğdem Toker
Cumhuriyet, 22 Eylül 2017
(AS : Bizim kapsamlı katkımız yazının altındadır..)
Sıklıkla değiniyoruz. Şehir hastanelerinin açıldığı illerde, kamuya bağlı hastaneler kapatılacak/kapatılıyor. Bu, Kamu Özel İşbirliği (KÖİ) modelinin işleyebilmesi için kurgulanmış bir “gereklilik” Şöyle: Sağlık Bakanlığının kiracı olduğu müteahhit şirketlerin, olabildiğince şehirden uzak, doktorların içinde “ginger” ile dolaşacağı büyüklükte, iktidar medyasının “5 yıldızlı otel gibi” diye takdim edeceği standartlarda hastane yaparak devlete her ay yüklü işletme faturaları kesebilmesi, kentin içindeki kurulu kamu hastanelerinin kapatılmasıyla mümkün.

***
Bu hafta başı hasta kabulüne başlayan Adana Şehir Hastanesinde öyle oldu mesela. 
Cumhurbaşkanlığı Sarayını da yapan Rönesans’ın üstlendiği Adana Şehir Hastanesi açılınca Adana Numune Hastanesi devreden çıktı. Adana Numune Hastanesi, eğitim-araştırma hastanesiydi. Eğitim hastaneleri de bir süre önce Sağlık Bilimleri Üniversitesi’ne bağlanmıştı. 
Şimdi bir sorun çıktı. Şehir hastaneleri ile eğitim araştırma hastaneleri arasında, diğer anlatımla şehir hastaneleri ile Sağlık Bilimleri Üniversitesi arasında kurulmuş bir hukuksal bağ bulunmuyor. Bu nedenle üç gün öncesine dek Numune Hastanesi’nde görev yapan doktorların, bugün Adana Şehir Hastanesi’nde hangi yasal çerçeveye göre çalıştırıldığı açık değil. 
Adana Numune Hastanesi personeli, Sağlık Bakanlığı onayıyla şehir hastanelerine devredildi. Fakat şehir hastanelerinin statüleri Devlet Memurları Kanunu ya da Devlet Personel Başkanlığı’yla ilgili KHK’de sayılan kurum ve kuruluşların hiçbirine uymuyor. 
Bütün şehir hastaneleri gibi Adana Şehir Hastanesi de görüntüleme, laboratuvar ve diğer tıbbi destek hizmetleri, bilgi işlem, sterilizasyon, çamaşır, temizlik, güvenlik ve yemeği de içine alır şekilde ticari alanların yapım ve işletilmesini üstleniyor. 
Ancak bütün bu hizmetlerde kamu çalışanlarının yer alıp almayacağı, kamu çalışanları olacaksa nasıl işleyeceği, ödemeler vs. gibi konuların kapsamı bilinmiyor. 
Bu tür konular “ticari sır” gerekçesiyle açıklanmıyor. Devlet kurumları, açık açık şirket çıkarlarını kamu çıkarlarının önüne koymuş durumda. Kapatılacak yer ve birimlerde çalışan kamu görevlilerinin akıbeti de belirsizliğini koruyor. Kamu çalışanlarının özlük haklarında kayıplara yol açan, kamu çalışanlarını şirket yetkilileriyle karşı karşıya bırakan tuhaf bir tablo ortaya çıkıyor. 
Dahası bu tablo Adana ile sınırlı değil. Şehir hastanelerinin açıldığı her ilde benzer sorunlar yaşanıyor. Şehir hastanelerinin 25 yıllık sözleşmelere dayandığı hatırlanırsa, bu koşullar altında nitelikli bir sağlık hizmetinin nasıl olup da uzun süre aksamadan verileceği büyük bir soru işareti olarak havada asılı duruyor. Doktorların özlük hakkı belli olmasın varsın. Nasılsa “ticari sır” diye açıklanmayan sözleşmelere dair en mühim bilgiyi biliyoruz:

  • Şirketler, 25 yıl boyunca Hazine’den kazanacak.
    =====================================
    Dostlar,

ŞEHİR HASTANELERİNE SAĞLANAN HUKUKSAL DOKUNULMAZLIK 

Cumhuriyet‘in değerli yazarı Çiğdem Toker, sebatla, bu ŞEHİR HASTANELERİ SOYGUNU‘nu işlemeyi sürdürüyor sağolsun..

Kullanılan terimlere özen göstermek ve açıklıkla tanımlamak uygun olur. KÖİ : Kamu Özel İşbirliği uygun bir tanımlama değil. İngilizce aslı “PPP – Public Private Partnership”, dolayısıyla “Kamu – Özel Ortaklığı” diye tanımlamak gerekir. Ama ne yazık ki ilgili yasada KÖİ : Kamu Özel İşbirliği sözcükleri kullanılmakta. Bu da yanıltıcı.. Devlet – sermaye arasında tarafların denkliği de söz konusu değil.. Sermaye “has ya da esas oğlan”, Devlet üvey, yanaşma!

  • Bilindiği gibi “De-regülation”, KüreselleşTİRmecilerin en önemli silahlarındandır.

Açığı, toplumsal yaşamı düzenleyen mevzuat kurallarının bir bütün olarak esnetilmesi, kuralların gevşetilmesi, özellikle ticaret – ekonomi alanında neredeyse mutlak bir de-regülasyon / kuralsızlaştırma ile yerel ve özellikle küresel sermayeye ve bunların ortaklıklarına açılması, dikensiz gül bahçesi olarak sömürüye sunulması demektir..

Anayasa’nın 47. maddesinde yapılan kritik değişiklik gözden kaçırılmamalıdır :

  • ANAYASA md. 47 / (Ek fıkra: 13/8/1999-4446/1 md.) Devlet, kamu iktisadi teşebbüsleri ve diğer kamu tüzelkişileri tarafından yürütülen yatırım ve hizmetlerden hangilerinin özel hukuk sözleşmeleri ile gerçek veya tüzelkişilere yaptırabileceği veya devredebileceği kanunla belirlenir. (AS: Devletin.. diye başlamalı, tümce düşük!)

    Değişiklik tarihi 1999’dur ve 57. koalisyon hükümeti dönemidir; Başbakan Bülent Ecevit ve yardımcıları – ortakları ANAP-Mesut Yılmaz ve MHP-Devlet Bahçelidir.
    Küresel sermaye bastırmış ve koparmıştır bu muazzam ödünü..
    Böylelikle Devlet, dilediği yatırım ve hizmeti kamu hukuku alanı dışına çıkararak, özel hukuk alanına aktarabilecek, böylelikle olası davalarda şirketler güçlenirken Kamu’nun eli zayıflatılacaktır.

    Buna koşut olarak özel sektöre sağlanan güvence pekiştirilerek (tahkim edilerek) Anayasa md. 125’e de çok kritik ekleme yapılmıştır aynı Anayasa değişikliği paketiyle :

  • ANAYASA md. 125 – ……. (Ek hüküm: 13/8/1999-4446/2 md.) Kamu hizmetleri ile ilgili imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinde bunlardan doğan uyuşmazlıkların milli veya milletlerarası tahkim yoluyla çözülmesi öngörülebilir.Açıkçası; …. Kamu hizmetleri ile ilgili imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinde bunlardan doğan uyuşmazlıklar Türk yargısı önünde değil, tarafların belirleyeceği yargıç olmayan “hakemler” eliyle çözüme kavuşturulacaktır.

Oysa Anaysa md. 36 aşağıdaki gibi..

Hak arama hürriyeti
Madde 36 – Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.(1)
Hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamaz.

Öte yandan YARGI yetkisi, devleti egemen kılan 3 ana erkten biridir Yasama ve Yürütme ile birlikte. Böylelikle yerel – küresel sermaye Devletin Yargı erkini dışlamakta ve uyuşmazlıkları kendilerinin belirleyeceği yerli – yabancı hakemlerin çözümüne bırakmaktadır.. Bu şirketlerle anlaşmazlığa düşen yurttaşlar da, bağımsız – tarafsız Türk yargısı önünde hak arayamayabilecektir.

Bunun açık adı YARGISAL – HUKUKSAL KAPİTÜLASYONDUR, egemenlik hak ve yetkisinden – gücünden çok ciddi bir ödün vermektir ve kabul edilemez

Günümüz ŞEHİR HASTANELERİ vb. lerinin adeta dokunulmaz statüsü böylelikle ve yıllar önce Anayasa düzeyinde sağlama bağlanmıştır. Nitekim,

  • “SAĞLIK BAKANLIĞINCA KAMU ÖZEL İŞ BİRLİĞİ MODELİ İLE TESİS YAPTIRILMASI, YENİLENMESİ VE HİZMET ALINMASI İLE BAZI KANUN VE KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMELERDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASI HAKKINDA KANUN” 
    (yasa no. 6428, RG: 09.03.2013) md. 1/ö şöyle :

    md. 1/ö) Sözleşme: Yapım işlerinde özel amaçlı şirketle idare arasında; yenileme işleri ile bu Kanun çerçevesinde ihtiyaç duyulan araştırma, geliştirme, danışmanlık hizmetleri veya ileri teknoloji ya da yüksek mali kaynak gerektiren bazı hizmetlerin gördürülmesi için yüklenici ile idare arasında özel hukuk hükümlerine göre yapılan sözleşme ve eklerini… 

    Anayasa md. 47’de yapılan değişiklikle getirilen sözleşmenin hukuksal statüsünü “yasa ile belirleme” yetkisi İdarece kullanılarak, Sağlık Bakanlığı ile şehir hastanelerini yapan – işletecek olan, İdarece bu yasayla (6428) kullanılarak Sağlık Bakanlığı ile şehir hastanelerini yapan – işletecek ve olan ve dahi Devletin kendini soyutladığı “araştırma, geliştirme, danışmanlık hizmetleri veya ileri teknoloji ya da yüksek mali kaynak gerektiren bazı hizmetlerin” de satın alınması için girişimci(ler) arasında “sözleşme” kamu hukuku değil, özel hukuk kapsamında düzenlenmiştir. Tahkim yolu da pekala Sözleşmeye konabilir (Sözleşmeler ticari sır olarak korumaya alındığından, içeriğini bilemiyoruz), yasal ekleme ya da çooooooook kolaylıkla gece yarısı bir OHAL KHK’sı ile dayatılabilir.. OHAL KHK’ları ile Türkiye’de yapılamayacak iş yok gibi.. Çünkü AYM (Anayasa Mahkemesi) kendisini yetkisiz saydı, CHP’nin açtığı bunların anayasa yargısınca denetlenmesi davasında. Dolayısıyla bir OHAL KHK’sı AYM’yi kaldırırsa, bu Mahkeme kendini daha başından felç ettiğinden, kendisinin yok edilmesine bile “gık” çıkaramayacak.. Oh ne ala hukuk devleti..İşte bu yüzden, Şehir Hastaneleri kumpası ile ülkemize kurulan büyük tuzak örtük kalabilsin diye bunlar hakkında hemen hemen hiçbir temel veriye erişemiyoruz, tek yanlı olarak ilkesiz ve ölçüsüz ileri sürülen “ticari sır” kalkanına çarpmaktayız. Bilgi Edinme Yasası da işlevsiz.

    Lütfen tıklar mısınız : Sağlıkta Kamu-Özel Ortaklığı Yasası ve Getirip-Götürdükleri

Taa 24 Mart 2013’te, yasanın çıkarılmasından 2 hafta sonra, günümüzden 4,5 yıl önce yazmıştık..

Şimdi soralım mı :

  • Türkiye’de hala, bu halkın bir devleti var mı; yoksa Devletimizi yerli – yabancı sermaye gasp etti de biz hala yanılsama içinde Devletimiz olduğunuz sanıp oyalanmakta mıyız?? Hangisi??

Sevgi ve saygı ile. 23 Eylül 2017, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com