Etiket arşivi: Türk Milleti;

ADD Basın açıklaması : TIBBİYELİ HİKMET’TEN GÜNÜMÜZE TIP BAYRAMI

BASINA ve KAMUOYUNA

14 Mart; Tıbbiye öğrencilerinin okullarına yerleşen emperyalist işgalcilerin gözleri önünde Askeri Tıbbiye cephesine Türk Bayrağı asarak sergiledikleri vatansever protesto eylemi ile
Tıp Bayramı olmuş kutlu gündür.

14 Mart 1919, ‘’cebren ve hile ile aziz vatanının bütün kaleleri zapt edilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketinin her köşesi bilfiil işgal edilmiş, fakr-ü zaruret içinde harap ve bitap düşmüş’’ bir milletin evlatları olan Askeri Tıbbiyelilerin esaret (tutsaklık) ve zillet zincirlerine mahkum olmama kararlılıklarının ete kemiğe büründüğü ilk özgürlük adımı ve Milli Mücadele’nin İstanbul’da çakan ilk kıvılcımıdır.

Osmanlı Devleti’nin ömrünü sonlandıran Mondros Mütarekesi’nin 30 Ekim 1918’de imzalanmasından (bağıtlanmasından) sadece (yalnızca) 15 gün sonra, 13 Kasım 1918’de İstanbul işgal edildi ve hemen ardından İngilizler Askeri Tıbbiye binasını karargâh olarak kullanmaya başladılar. Yatakhaneleri İngilizlere verilen öğrenciler tavan arasındaki ot şiltelerde yatmak zorunda bırakıldılar. Geceleri tuvaletler İngiliz askerlerine ayrıldı. Tıbbiyeliler için de tavan arasına idrar kovaları kondu. Aşağılama o boyuta vardı ki, askeri üniforma giymeleri de yasaklanan öğrencilerden sivil kıyafeti (giysisi) olmayanlar pijamaları ya da gecelik entarileri ile derslere girmek zorunda kaldılar.

İşgalciler Mütareke İstanbul’unda her türlü toplantıyı yasakladıkları için öğrenciler Okul Komutanı aracılığı ile Tıphane-i Amire’nin (sonra Askeri Tıbbiye-i Şahane) kuruluş günü olan 14 Mart 1827’nin yıldönümünde bir bilimsel toplantı düzenleme izni aldılar. Öğrencilerden Sırrı, Kazım, İsmail, Yusuf, Müfit ve Hikmet bu bilimsel (!) toplantıyı işgali protesto eylemi olarak değerlendirmek üzere harekete geçtiler. Büyük katılımla yapılan toplantı esnasında (sırasında) önceden okulun iki kulesi arasına gizlice astıkları, açıldığında tüm cepheyi kaplayan Türk Bayrağı’nı öğrencilerin alkışları ve İngilizlerin şaşkın bakışları arasında çatıdan aşağıya bıraktılar.

Sonradan Tıp Bayramı olarak kutlanacak bu şanlı direniş eyleminden sadece (yalnızca) 2 ay sonra Mustafa Kemal Paşa Samsun’a çıktı ve 22 Haziran 1919’da yayınladığı Amasya Genelgesi ile Eylül ayında Sivas’ta ulusal bir kongre toplanması çağrısı yaptı. Tıbbiyeliler bu kongreye harçlıklarından toplayabildikleri para ile sadece (yalnızca) Hikmet’i delege (temsilci) olarak gönderebildiler. Delegelerin (Temsilcilerin) bir kısmının (bölümünün) kurtuluşun emperyal devletlerin mandasına (güdümüne) girmekle mümkün (olanaklı) olacağı yolunda konuşmalar yapması üzerine söz alan Tıbbiyeli Hikmet, Mustafa Kemal’e hitaben (seslenerek);

  • “Paşam, murahhası bulunduğum tıbbiyeliler beni buraya istiklâl davamızı başarma yolundaki mesaiye katılmak üzere gönderdiler, mandayı kabul edemem. Eğer kabul edecek olanlar varsa, bunlar her kim olurlarsa olsunlar şiddetle red ve takbih ederiz. Farz-ı mahal (eğer, varsayalım ki), manda fikrini siz kabul ederseniz, sizi de reddeder, Mustafa Kemal’i vatan kurtarıcısı değil, vatan batırıcısı olarak adlandırır ve tel’in ederiz (kınarız). ” dedi.

Bunun üzerine Mustafa Kemal Paşa;

  • “Efendiler, gençliğe bakın; Türk millî bünyesindeki asil kanın ifadesine dikkat edin! Gençler, vatanın bütün ümit ve istikbali size, genç nesillerin anlayış ve enerjisine bağlanmıştır” dedikten sonra Hikmet’e dönerek “Evlat müsterih ol! Gençlikle iftihar ediyorum ve gençliğe güveniyorum. Biz azınlıkta kalsak dahi mandayı kabul etmeyeceğiz. Parolamız tektir ve değişmez: Ya İstiklâl ya Ölüm! diyerek sözlerini tamamladı.

Büyük Önder, 1919 Eylül’ünün o kapkara günlerinde, ortada henüz hiçbir olanak yokken, devlet yokken, ordu yokken, silah yokken, her tarafı (yanı) düşman, hain ve yoksunluklar kaplamışken Tıbbiyeli Hikmet’te gördüğü Ulus inancına ve bağımsızlık aşkına dayanarak yaptığı bu konuşmayla, cesaret (yüreklilik) ve kararlılığı yanında “Umutsuz durum yoktur. Umutsuz insanlar vardır. Ben hiçbir zaman umudumu kaybetmedim.” deyişinin içtenliğini de ortaya koymuştur. Ulusal Bağımsızlık Savaşımızı zafere (utkuya) ulaştıran bu irade (istenç), bu cesaret (yüreklilik), bu kararlılıktır.

14 Mart 1919’da İstanbul’da işgale karşı direnişin fitilini ateşleyen Tıbbiyeli Hikmetler de, Atatürk’ün 20 Ekim 1927’de Büyük Nutuk’unu bitirirken “Ey Türk Gençliği” seslenişiyle Cumhuriyeti ve devrimleri emanet ettiği namuslu vatan evlatlarının ilklerindendir.

1911 Trablusgarp’ından 1922 İzmir’ine uzanan 12 yıllık dönem, Türk Ulusu için olduğu gibi, Tıbbiye için de çok netameli (kırılgan, engelli), çok meşakkatli (zorlu) bir dönem olmuştur. Bu dönemin birbiri ardına patlayan savaşlarında Tıbbiyeliler de cepheden cepheye koşmuş, büyük bedeller ödemiş, hatta 1921’de, (1915 Çanakkale savunmasında) bütün 1. sınıf öğrencileri şehit olduğundan, mezun bile verememiştir! Türk Ulus’unun dün olduğu gibi bugün de nice Tıbbiyeli Hikmetleri vardır.

Atatürkçü Düşünce Derneği olarak; Tıbbiyeli Hikmet cesaret (yüreklilik) ve yurtseverliği ile Ulusumuzun özgürlük ve gönenci için mesleklerini icra eden (yürüten) değerli hekimlerimizin
Tıp Bayramı’nı kutluyor, sadece (yalnızca) salgın ya da deprem dönemlerinde değil, her zaman kıymetlerinin (değerlerinin) bilindiği, haklarının verildiği çalışma koşullarına kavuşmalarını diliyoruz.

Saygılarımızla. 14 Mart 2023

ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE DERNEĞİ
GENEL MERKEZİ

ÇARŞAMBA İĞNELERİ – 8 Şubat 2023

Türk Vatandaşı Naci BEŞTEPE

Haftanın tüm iğneleri:

  1. Depremle ilgili sorumluluk ve yetkilerini kullanmayan devlet ve hükümet görevlilerine,
  2. İnşaatları ucuza mal eden yaşam hırsızlarına,
  3. Denetim görevini yerine getirmeyen ahlaksızlara…

SAHADAKİLER

AKP sözcüsü Ömer Çelik, deprem bölgesinde yaptığı açıklamada, “Cumhur İttifakı olarak sahadayız” dedi.

Depremden önce neredeydiniz?…

ÖLDÜRÜCÜ

Şeyh Edebali Üniv. Fizik Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ali İhsan Göker, “Deprem veya binalar öldürmez, Allah öldürür. O da eceli geleni.. Depremde ölenler aynı anda Mars’ta da olsalar yine öleceklerdi.”

A be salak! Allah bölge mi seçti?..

Not: Hazırladığım iğneleri yaşadığımız büyük acı nedeniyle yayımlamıyorum.

Türk milletinin başı sağ olsun…

84 YIL ÖNCE SONSUZLUĞA UĞURLADIĞIMIZ ATATÜRK’E SESLENİŞ

Ahmet Nişancı
Eğitimci – Yazar
DOĞRU BAKIŞ,
10 Kasım 2022

“Yüce Atatürk!

Bugün yine Anıtkabir’e doğru sana akıyor Türk Milleti!

Her gün senin Türk Ulusu’na verdiklerin için binlerce şükür ve dua içinde olan Türk Ulusu’nun yurtsever, değerbilir yurttaşları her 10 Kasım’da olduğu gibi SENİ anmak, SANA bağlılığını anlatmak, saygısını, şükranlarını sunmak üzere koşuyor Anıtkabir’e!”
***
“Yüce Atatürk!

Savaş alanlarından başarıyla çıkarak yarattığın “Yurtta Barış Dünyada Barış” ilkenle yücelterek kurduğun ve bize emanet ettiğin bu güzel ve kutsal yurdumuzu sonsuza dek koruyacağımıza olan güvenine sahiplik edeceğimizi bir kez daha haykırmak için huzurundayız.”
***
“Yüce Atatürk!

SEN, bütün araçlarından yoksun bırakılmış Türk Ulusu’nu yoktan var edip kendini kanıtlayan ve dünyada benzeri görülmeyen bir başarıya uzanan eşsiz bir ulus kurucusu, Türk Ulusu’nun ve bütün dünyanın gözünde eşsiz bir yüceliğin örneği olarak sonsuzluğa uzanan bir yaşamı hak eden ender bir kişilik olarak sonsuza dek yaşayacaksın.”
***
“Yüce Atatürk!

Kurucusu olduğun Türk Ulusu için on beş yıl gibi kısa bir sürede gerçekleştirdiğin Devrimlerin, kalkındırma atılımlarınla Ulusların yüz yıllara sığdıramayacakları ölçüde büyük işler başardın ve Türk Ulusu’nun gönlünde kazandığın sevgi ve saygı ile ölçümsüz bir büyüklüğe ulaştın.”
***
“Yüce Atatürk!

Türk Ulusu, ulusun yaşamına kazandırdığın devrimlerin büyüklüğünü, değerini bilirken, koyduğun ilkeler doğrultusunda Türk Ulusunun yaşamına bilim ve akıl yoluyla yeni Devrimler, yeni değerler ekleyecek ve böylece sana olan sevgisini salt yüreğiyle değil, akılcı eylemleriyle de kanıtlayacak; böylece büyük yapıtını yeni kuşakların sahiplenmesiyle sonsuzluk değeri kazanacaktır.”
***
“Yüce Atatürk!

Türk Ulusu olarak SEN’sizliğe üzülüşümüz ve özlemimiz ölçülemeyecek denli büyüktür. Vatanımız ve Ulusumuz için yaptığın sayısız başarılarla dolu hizmetlerin için sonsuz şükranlarımızı sunuyor, manevi huzurunda saygıyla eğiliyoruz.”

“Ruhun sonsuzlukta erinç (huzur) içinde olsun Sevgili Atatürk!”

Tarihsel ömür ve toplumsal ömür

Tarihsel ömür ve toplumsal ömür

Semih Koray

Semih Koray
Aydınlık Gazetesi, 6.11.2018

Geçmiş, toplumsal ömrünü tüketmiş tortuların yanı sıra, geleceğin önünü açan tarihsel bir birikimi de içinde barındırır. Onun için her devrim, hem geçmişten köklü bir kopuşu, hem de geçmişin bütün insanlığa malomuş kazanımlarına yeniden can suyu verilmesini içerir. Kopuş, toplumu tortulardan arındırarak ilerlemenin yolunu döşerken, geçmiş, kazanımlarıyla ilerlemenin taşıyıcılığını üstlenecek toplumsal gücün oluşumuna katkıda bulunur.

GEÇMİŞİN KAZANIMLARI HANGİ SAFTA YER ALIR?

  • Atatürk Devrimi, hem ümmetin yerine milleti geçirerek, hem de saltanatı yıkıp Cumhuriyeti kurarak Osmanlı’dan köklü bir kopuşu gerçekleştirmiştir.

Ama aynı zamanda Osmanlı İmparatorluğu da dahil Türk tarihinin bütününü milletleşme sürecinin bir güç kaynağı haline getirmiştir. Aslında Türk milleti, Türk-İslâm Uygarlığı’nın insanlığa getirmiş olduğu aydınlığı Osmanlı idaresi altında değil, Atatürk Devrimi sayesinde öğrenmiştir. Çünkü bu feodal uygarlığın kazanımları da, artık tarihsel ömrünü doldurmuş olan feodalizmin Osmanlıcılık ya da İslâmcılığının değil, milletleşmeyi tek çıkış yolu olarak gören Atatürk Devrimi’nin safındadır.

AMERİKAN ‘İSLAMCILIĞI’

Emperyalizmin Ortaçağ’dan artakalmış yakın dostları, çöküşün ürünü olarak ortaya çıkmış en bağnaz ve en vahşi güçlerdir. Bunlar, “Soğuk Savaş Dönemi”nin Yeşil Kuşağı’ndan başlayarak, El Kaide ve DEAŞ’a, Çeçen ve Uygur teröristlerinden FETÖ’nün İslâmcılığına uzanan yelpazeyi kapsamaktadır. Bu, tasarımı, biçkisi ve imalatı ABD tarafından yapılmış bir “İslâmcılık”tır. Bu terör çeteleri, hem emperyalizm adına yıkıcı birer koçbaşı olarak kullanılmakta, ama aynı zamanda Amerikan emperyalizminin “Medeniyetler Çatışması” adı altında İslâm Dünyası’nı hedef tahtasına oturtmasınnın bahaneleri olarak kullanılmaktadır.

İSLAM DÜNYASINDA ABD KARŞITI CEREYANLAR

* Lâikliğin çiğnenmesinin, milletin birliğinin sağlanmasında zaaflara yol açtığına kuşku yoktur.
* Ama lâiklik, emperyalizmle bütünleşmenin değil, emperyalizme karşı milletin birliğini sağlamanın aracıdır.
* Lâiklik adına emperyalizme dayanmak ve ondan medet ummak, dünyada tarihi, ülkemizde de Atatürk Devrimi’ni tersine çevirmek demektir.

TARİHSEL ÖMÜR VE TOPLUMSAL ÖMÜR

Toplumsal sistemlerin “tarihsel ömür”leri ile “toplumsal ömür”leri arasında bir “zaman kayması” vardır. 20. yüzyılın başlarında emperyalist sistemin asalaklığı ve yıkıcılığının ulaştığı boyutlar, böyle bir sistemin tarihsel olarak sürdürülemezliği çıkarımını beraberinde getirmiştir. Lenin, emperyalizmi “can çekişen kapitalizm” olarak nitelerken, Mehmet Akif onu “tek dişi kalmış canavar” olarak betimlemiştir. Mao’nun dilinde ise, emperyalizm “kâğıttan kaplan”dır. Ama emperyalist sistemin yıkılışının tarihsel kaçınılmazlığı ile bu sistemin toplumsal ömrünü doldurarak ortadan kalkması arasındaki “zaman kayması”, halen yaşamakta olduğumuz bir olgudur.

Günümüzde benzer bir “zaman kayması”, Ezilen-Gelişen Dünya için de söz konusudur. Ezilen milletler, milletleşme sürecinin değişik aşamalarında bulunmaktadır. Bu süreç tamamlanmadığı sürece, feodal kalıntılar şu ya da bu ölçüde bu milletlerin içindeki varlıklarını sürdürmeye devam edecektir. Tarihsel ömürleri tükenmiş olsa bile, onların da toplumsal ömürleri henüz sona ermemiştir.

FEODAL KALINTILARI DÖNÜŞTÜRECEK OLAN EMPERYALİZMİN YENİLMESİDİR

Dünyanın bu iki kutbundaki “zaman kaymaları”, aynı sürecin ortak bir sonucu olarak son bulacaktır. Çünkü Ezilen-Gelişen Dünya’da feodalizmi tasfiye edecek olan milletleşme sürecinin ilerletilmesi, emperyalist sistemin geriletilmesine bağlıdır. Üstelik gelişmekte olan bir milletin emperyalizme karşı mücadelesinde kendi içinde sağlayacağı geniş birliktelik, aynı zamanda milleti feodal öğelerden arındırmaya katkıda bulunan bir toplumsal dönüşümü de beraberinde getirecektir.

Günümüzde devrimi vatan savunmasına bağlı hale getiren emperyalizm çağının gerçeği, budur.
===================================
Dostlar,

Olağanüstü akıllıca bir makale bu..
Zaten Prof. Semih Hocanın Matematik zekası dillere destan..
Yazı birkaç kez dikkatle okunsa ve aklı başında dostlarla tartışılsa yeridir..
Çoook öğretici ve yol göstericidir..
Özellikle dinci – islamcılara ve etnik ayrımcı – Kürtçülere..

Sevgi  ve saygı ile. 08 Kasım 2018, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

 

GÜRKUT ACAR : AYNI İHANET..


AYNI İHANET..

Portresi_bir_uyari

GÜRKUT ACAR
CHP Antalya Milletvekili

Son yıllarda tarihi tersine anlatan, ahlaksızca çarpıtan, yalan olduğunu bile bile toplumun kendi dünyasında yaşayan kesimlerini, özelikle dindar yurttaşlarımızı kandırmak üzere yoğun bir “bilgi kirlenmesi” yaratan karşı devrimi yaşıyoruz.

Ulusal Kurtuluş Savaşımızı veren; karşı devrimci milletvekillerinin de bakan, başbakan, milletvekili olarak görev yaptıkları Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni kuran

Mustafa Kemal Atatürk’e ve İsmet İnönü’ye “iki ayyaş”

diyerektoplumun gözünden düşürmeye çalışan bu anlayış; tarihteki büyük ihaneti
tekrar ediyor.

“Türk Milleti” sözünü 11 yıllık iktidarında kullanmayan bu anlayış ülkemizin kaynaklarını talan ediyor, satıyor, savıyor, yağmalıyor, yandaşlara ve yabancılara yağmalatıyor.
Bu yalanları belgeleriyle birlikte tarihin çöplüğüne gömen Mustafa Kemal Atatürk,
gerçek bir belgesel olan NUTUK kitabında aynen şöyle diyor:

  • “Efendiler, bilindiği üzere, yeni Türk Devleti’nin yerini aldığı Osmanlı Devleti,
    uhud-ı âtika (eski anlaşmalar) adı altında birtakım kapitülasyonların esiriydi. Hristiyan halkın birçok hakları ve ayrıcalıkları vardı. Osmanlı Devleti,
    Osmanlı ülkesinde oturan yabancılara karşı yargı hakkını uygulayamadı;
    Osmanlı vatandaşlarından aldığı vergiyi, yabancılardan alması engellenmiş bulunuyordu. Devletin varlığını kemiren ve kendi sınırları içinde yaşayan azınlıklarla ilgili tedbirler alması mümkün değildi.
  • Osmanlı Devleti kendisini kuran temel unsurun, Türk Milleti’nin,
    insanca yaşamasını sağlayacak tedbirleri alma bakımından da engellenmişti; memleketi imar edemez, demiryolu yaptıramazdı. Hattâ okul yaptırmakta bile serbest değildi. Bu gibi durumlarda, yabancı devletler hemen işe karışırdı.
  • Osmanlı hükümdarları ve çevresindeki yakınları, gürültü ve gösteriş içinde yaşayabilmek için memleket ve milletin bütün servet kaynaklarını kuruttuktan başka; milletin her türlü çıkarlarını feda etmek, devletin şeref ve haysiyetini ayaklar altına almak şekliyle birçok dış borçlar yapmışlardı.
  • O kadar ki, devlet bu borçların faizlerini bile ödeyemeyecek duruma gelmiş, dünya gözünde, iflas etmiş sayılmıştı.
  • Efendiler, mirasçısı olduğumuz Osmanlı Devleti’nin dünya gözünde
    hiçbir değeri, fazileti ve haysiyeti kalmamıştı. Devletler arası hukukun dışında tutulmuş, 
    sanki himaye ve korunmaya muhtaç bir duruma gelmiş gibi
    kabul ediliyordu.” (*)

Bugün Türkiye’yi yöneten anlayış, Osmanlı’yı yücelten, Cumhuriyeti kuranları
küçültmek için elinden gelen her türlü alçakça saldırıyı yapan bir konumdadır.
Övdükleri Osmanlı İmparatorluğu’nun ve yöneticilerinin son aşamada
ne aşağılık durumda olduğunu NUTUK belgeleriyle ortaya koymaktadır.

Tarih tekerrürden ibarettir derler.
(AS: Tarih aptallar için tekerrür eder; akılı olan ders alır ve yeni tarih yazar.)
Bugün yaşadıklarımız da tarihin tekerrüründen ibaret.
Osmanlı’nın son döneminde ihanet eden bir padişah (AS : Vahdettin) vardı;

AKP, iktidarının son döneminde

  • Türkiye’yi bölünme noktasına getirmiş,
  • Doğu Anadolu Bölgesi’ni PKK’ya teslim etmiş,
  • Türk Aydınlanması olan Türkiye Cumhuriyeti’nin temel dayanaklarını
    bir bir yok etmiştir.

Şimdi sanki aynı durum yinelenmekte ve ülkeyi yöneten iktidar yalnızca kendi çıkarlarını düşünerek, halka ihanet etmektedir.

Bu durumda; iktidarın sonunun, Vahdettin’in sonundan çok farklı olmayacağı açıktır.

Türk Halkı, AKP’nin “benden sonra tufan” anlayışını asla kabul etmeyecektir.

*NUTUK; Mustafa Kemal Atatürk

Nurullah Aydın’dan yeni kitap : TÜRKLERİN MÜHRÜ


portresi

29’uncu kitabım TÜRKLERİN MÜHRÜ

Kamer yayınlarından çıktı. Bütün kitapçılarda.

İyi günler, iyi çalışmalar. Sevgi ve dostlukla.

 

Nurullah AYDIN
(eski hakim-savcı-hukukçu-yazar-akademisyen)

***** 



ARKA KAPAK metni 

Türklerin mührü; bulunduğu her yerde vardır.
Türk tarihi; kültür-ülkü-bağımsızlık ve var olma tarihidir.
Bağımsızlık; Türk Milletinin ve Türk Devlet anlayışının temelidir.
Türk Devleti’nin tarih sahnesine çıkışı; yiğitlik, kahramanlık ve feragate dayanır. 

Türkler tarih boyunca; yabancı soydan halklar üzerinde ince egemen bir tabaka teşkil etmekle beraber, onları yok etme gibi insanlık dışı yollara sapmamış; başka kültürlere, ırklara ve dinlere saygı duymuştur. Yabancı halkların Türklüğü benimsemelerinde,
baskı, şiddet, zorbalık olmamıştır. Asimilasyon Türk devlet geleneğinde yoktur
 

Türk; yukarıda gök çökse, aşağıda yer delinse devlet ve yasasını bozdurmama azminde olan, dürüst ve adil, edepli, ahde vefalı, alçakgönüllü, aile bağı kuvvetli, pratik düşünceli ve yüksek kavrayışlı, saf ve temiz yürekli, asil, yardımsever, misafirperver, nazik, samimi, içtendir. 

Türk; cesur, namuslu, vatanına bağlı, ölen ama mağlup edilemeyen, düşman karşısında kasırga yıldırım, dost yanında ve silahsız düşman karşısında bir seher yeli, berrak bir göldür.   

Türkler; vekarlı, kanaatkar, sabırlı, zorluklara katlanan, amacı hedefi olan,
şecaat, cesaret ve fazilet sahibi yiğitlerdir.

Türkler; yönetilen değil yönetendir.

Türkler; akıl, bilim ve sanat odaklı düşünce, inanç ve yaşam anlayışına sahiptir.

Türklerin kuvvetli yanı feraseti ve mertliği, zayıf tarafı saflığı ve iyiniyetliliğidir. 

Türklük kültürel bir kimliktir. Türklük bir hissetmedir. 

Türk Milleti; ortak milli ve manevi değerlere, ortak ideallere sahip bir millettir.

Türk Milleti; erdemli, ahlaklı, kahraman bir millettir.

Türk Milleti; insanlık ailesinin köklü şerefli bir üyesidir.

Türk Milleti; etnik kimliklerle, dinlerle ve mezheplerle ayrıştırılamaz

Türk Devleti; kucaklayıcı, birleştirici, ötekileştirmeyen bir devlettir.

Barış, adalet, huzur ve güven; Türk’ün egemen olduğu her yerde var olan
temel bir gerçekliktir.
 

  • Ayyıldızlı bayrak altında yaşayan, vatandaşlık bağı olan,
    Türk Milleti’nin mensubudur.

Bağımsızlığı, Türk kimliğini, Türk dilini, Türk kültürünü, Türk medeniyetini korumak, geliştirmek, ilerletmek, kendini Türk Milleti’nin asli unsuru gören her insanın
temel görevidir.
 

Kim olduğunu bil ki; yok edilmeyesin, güçlü kuvvetli olasın.