Etiket arşivi: TTB; Türk Tabipleri Birliği

SAĞLIK ÇALIŞANLARININ OLAĞANDIŞI DURUMLARDA HİZMET VERME YÜKÜMÜ


SAĞLIK ÇALIŞANLARININ 
OLAĞANDIŞI DURUMLARDA HİZMET VERME YÜKÜMÜ


Prof. Dr. Ahmet SALTIK
ADD Bilim – Danışma Kurulu
Ankara Üniv. Tıp Fak.
www.ahmetsaltik.net

Ankara Üniv. Tıp Fak. de uzun yıllardır TEMEL SAĞLIK MEVZUATI derslerini
Sağlık Hukuku Sertifika Programlarında eğiticilik görevlerimiz de olmakta.
Bu bakımdan, soruna ilişkin ulusal ve uluslararası mevzuat kurallarını derleyerek
bir katkımızın olmasına çabaladık.

 

Yasal toplantı ve gösteri haklarını şiddet kullanmadan, Anayasa’nın 34. maddesinde tanınan temel hak bağlamında kullanan kitlelere “polis vahşeti” ni bütün dünya gördü ve kınadı. 1 ayı aşan süreçte (28 Mayıs 2013’ten günümüze..) ağır sonuçlar ortada.. İç savaş gibi bir fatura..

Konuya ilişkin mevzuatı topluca gözden geçirelim :

B. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı

Anayasa madde 34 – (Değişik: 3/10/2001-4709/13 md.)

  • Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir.
  • Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı ancak, millî güvenlik, kamu düzeni,
    suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın ve genel ahlâkın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla ve kanunla sınırlanabilir.
  • Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunda gösterilir.

Bilinen 5 ölüm,
15 dolayında insanın göz yitiği,
100 dolayında ağır yaralanma ve yaşamsal tehlike,
kol kopması,
kafatası kırıkları,
kaburga kırıkları,
kalp krizleri,
yüzde kalıcı izler,
panik ataklar ve travma sonrası stres bozuklukları (PTSB),
8 bini aşkın yaralı!

“Allah Allah, ya Allah Bismillah” diye naralar atarak silahsız kendi halkının üzerine sürülen iktidarın polisi..

Devletin polisi olamadı; RTE’nin milis gücü oldu ne acı ki ve ulufe dağıtıldı!

İler tutar yanı yok.. RTE’nn polisi kendi yurttaşlarına kabulü olanaksız, hukuk dışı vahşet uygulayarak insanlık suçu işledi.

İnsan Haklarının ve Temel özgürlüklerin Korunmasına Dair Sözleşme md. 3 :

  • “Hiç kimse işkenceye veya gayrı insani veya küçültücü ceza veya muameleye
    tabi tutulmayacaktır.”

Bu maddeye dayalı olarak Nisan 2012’de Ali Güneş davasında AİHM, biber gazı kullanımı nedeniyle Türkiye’yi 10 bin € para cezasına çarptırdı!

İHEB md. 25 : Md. 25.1- “Herkesin kendisinin ve ailesinin sağlık ve refahı için beslenme, giyinme, konut ve tıbbi bakım hakkı vardır…” (10 Aralık 1948; Türkiye taraf)

Bu süreçte hekimler de yasal meslek örgütleri TTB (Türk Tabipleri Birliği) öncülüğünde, meydanlarda, sokaklarda…

panzer altında kalarak ezilen,
– gözü çıkan, 
– kafası patlayan, 
– kolları kopan, 
– kemikleri kırılan,
– kalp krizi geçiren,
– gazdan astım krizine giren,
– panik atağa giren….. 
GERÇEK ACİLLERE

yerinde, özveri ile, ücretsiz, gönüllü sağlık hizmeti = İLK VE ACİL YARDIM HİZMETİ sundu.

Bu hizmeti Sağlık Bakanlığı yerinde vermek zorunda idi Anayasa md. 56 gereğince..
Polis – Kolluk, sağlık ekiplerinin cankurtaranla ulaşabileceği koridorlar açmak zorunda idi 2559 sayılı PVSK ve ilgili Tüzük gereği..

Kapalı alanlara asla gaz sıkılmamalıydı.. Kaldı ki biber gazı uygulamasında AİHM Türkiye’yi mahkum etmişti (yukarıda değinilen Ali Güneş davası, Nisan 2012).

Hedef gözeterek plastik mermi kullanmanın, biber gazı kanisterlerini insanlara yöneltmenin, basınçlı ve ilaçlı suyla insanları yaralamanın ve hasta etmenin..

  • Çivili sopalarla birtakım “siviller” (?!) polisin içinde nasıl olabilir??
    Kim bunlar??
  • İnsanları böcek gibi görerek gazlamanın ve onurunu aşağılayarak
    copla dövmenin..

Sağlık Bakanlığı asal görevini yapmadı; böylelikle suç işledi 663 sayılı YGK (yasa gücünde kararname, KHK) gereğince :

  • MADDE 2- (1) Bakanlığın görevi; herkesin bedensel, zihinsel ve sosyal bakımdan tam bir iyilik durumu içinde yaşamını sürdürmesini sağlamaktır.”
  • Md. 2/3/ç : “Acil durum ve afet hallerinde sağlık hizmetlerini planlar ve yürütür.”
  • Md. 2/3/f : “Görevin ve hizmetin gerektirdiği her türlü tedbiri alır.”

Sağlık Bakanlığı gerçekte 5237 sayılı Türk Ceza Yasası’nın 257. Maddesine aykırı olarak toplumsal olayların meydana geldiği yerlerde acil tıbbi müdahale birimleri kurmamak yoluyla görevi kötüye kullanma suçunu işledi. Sağlık Bakanlığı bu asal görevlerini yapmadığı gibi, yasal olarak yapan sağlık çalışanlarına soruşturma açarak görevini kötüye kullandı!

Borçlar Yasası‘nın “Hukuka aykırılığı kaldıran hâller” başlığı altında düzenlenen 63 ve 64. maddeleri de sağlık çalışanlarına, olay yerinde acil gereksinim duyanlara bu sağlık hizmetini vermesini, daha üstün bir hakkın (yaşama hakkının!) korunması  adına yasal saymakta ve korumaktadır.

Sağlık Bakanlığı bu görevlerini yapmamakla kalmayıp, yasal yükümlülüklerini yerine getirmeye çalışan sağlık çalışanlarını engelleyerek, haklarında idari – yasal işlem başlatarak da görevini kötüye kullanmıştır.

Sağlık Bakanı Dr. Mehmet Müezzinoğlu‘nu, bir meslektaşı olarak açıkça kınıyoruz.

RTE’nin polisi de, hiç sıkılmadan bu özverili gönüllü sağlık çalışanlarının ellerini arkadan kelepçeleyerek savaşta bile yapılamayanı yaparak, savaş hukukunu bile çiğnediler!

Oysa hekimler Hipokrat yemini gereği, hiçbir ayrım yapmadan, gereksinimli her-ke-se
ilk ve acil yardım yapmak zorundadır. Ayrıca 6023 sayılı yasaya (Md. 59/g) dayanan
Tıbbi Deontoloji Tüzüğü‘nün 1-3. maddesi de böylesi bir yükümü tanımlar :

  • Madde 1-2 : Ayrımsız bir biçimde insan yaşamını, sağlığını gözetmek, 
    ilk yardımda bulunmak hekimlerin, diş hekimlerinin birinci ödevidir. 
  • Md. 3 – Tabip, vazifesi ve ihtisası ne olursa olsun, gerekli bakımın sağlanamadığı âcil vakalarda, mücbir (zorunlu) sebep olmadıkça,
    ilk yardımda bulunur. 
    (Diş tabibi de, kendi sahasında, aynı mükellefiyete tabidir.)

Ayrıca; TTB HEKİMLİK MESLEK ETİĞİ KURALLARI gereği
(TTB yayın tarihi : 01.02.1999) :

Acil Yardım

Madde 10- Hekim, görevi ve uzmanlığı ne olursa olsun, gerekli tıbbi girişimlerin yapılamadığı acil durumlarda, ilk yardımda bulunur.

Uluslararası Sözleşmelere Uyma Zorunluluğu

Madde 33- Her hekim, başta İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi olmak üzere
tüm insan hakları belgelerine ve hekimlikle ilgili ortak kurallara uymakla yükümlüdür.

Olağanüstü Durumlar ve Savaş

Madde 38- Hekim, olağanüstü durumlar ve savaşta, evrensel nitelikteki tıbbi etik kurallarını yansızlıkla uygular. Hasta ve yaralı sayısının çokluğu nedeniyle, herkese gerekli tıbbi yardımın verilemediği koşullarda, hekim, tedavi olasılığı yüksek olan
ağır vakalara öncelik verir.

  • Biyoloji ve Tıbbın Uygulanması Bakımından İnsan Hakları ve İnsan Haysiyetinin Korunması Sözleşmesi:

İnsan Hakları ve Biyotıp Sözleşmesi‘nin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun’un 2. maddesinde “İnsanın menfaatlerinin ve refahı, bilim veya toplumun menfaatlerinin üstünde tutulacağı” hüküm altına alınmıştır.

Kanun’un 8. maddesine göre “Acil bir durum nedeniyle uygun muvafakatın alınamaması halinde, ilgili bireyin sağlığı için tıbbî bakımdan gerekli olan herhangi bir müdahale derhal yapılabilir.” denmektedir.

Bu uluslararası antlaşma ve sözleşmelerin Anayasanın 90. md. uyarınca (son fıkra) üstün hukuk normları olduğunu, iç yasalarla çelişmeleri durumunda bunların uygulanacağını, hatta anayasaya aykırılıklarının bile ileri sürülemeyeceğini de anımsatmak isteriz.

Sevgi ve saygı ile.
6.7.2013, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

TBB’den Sağlık Bakanlığı Hakkında Suç Duyurusu


Dostlar
,

  • TBB (Türkiye Barolar Birliği),
    Sağlık Bakanlığı hk. suç duyurusunda bulundu!

Yasal toplantı ve gösteri haklarını şiddet kullanmadan, Anayasa’nın 34. maddesinde tanınan temel hak bağlamında kullanan kitlelere “polis vahşeti” ni bütün dünya gördü ve kınadı. Ağır sonuçları ortada.. İç savaş gibi bir fatura..

B. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı

Anayasa madde 34 – (Değişik: 3/10/2001-4709/13 md.)

  • Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve
    gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir.
  • Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı ancak, millî güvenlik, kamu düzeni,
    suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın ve genel ahlâkın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla ve
    kanunla sınırlanabilir.
  • Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunda gösterilir.

Bilinen 5 ölüm, 15 dolayında insanın göz yitiği, 100 dolayında ağır yaralanma ve yaşamsal tehlike, kol kopması, kafatası kırıkları, kaburga kırıkları, kalp krizleri,
panik ataklar ve travma sonrası stres bozuklukları (PTSB).. 8 bini aşkın yaralı!

“Allah Allah, ya Allah Bismillah” diye naralar atarak silahsız kendi halkının üzerine sürülen iktidarın polisi.. Devletin polisi olamadı, RTE’nin milis gücü oldu ne acı ki ve ulufe dağıtıldı!

İler tutar yanı yok.. RTE’nn polisi kendi yurttaşlarına kabulü olanaksız,
hukuk dışı vahşet uygulayarak insanlık suçu işledi.

İnsan Haklarının ve Temel özgürlüklerin Korunmasına Dair Sözleşme md. 3 :

  • “Hiç kimse işkenceye veya gayrı insani veya küçültücü ceza veya muameleye
    tabi tutulmayacaktır.”

Bu maddeye dayalı olarak Nisan 2012’de Ali Güneş davasında AİHM,
biber gazı kullanımı nedeniyle Türkiye’yi 10 bin € para cezasına çarptırdı!

İHEB md. 25 : Md. 25.1- “Herkesin kendisinin ve ailesinin sağlık ve refahı için beslenme, giyinme, konut ve tıbbi bakım hakkı vardır…”
(10 Aralık 1948; Türkiye taraf)

Bu süreçte hekimler de yasal meslek örgütleri TTB (Türk Tabipleri Birliği) öncülüğünde, meydanlarda, sokaklarda…

– panzer altında kalarak ezilen,
– gözü çıkan, 
– kafası patlayan, 
– kolları kopan, 
– kemikleri kırılan,
– kalp krizi geçiren,
– gazdan astım krizine giren,
– panik atağa giren….. 
GERÇEK ACİLLERE

yerinde, özveri ile, ücretsiz, gönüllü sağlık hizmeti = İLK VE ACİL YARDIM HİZMETİ sundu.

Bu hizmeti Sağlık Bakanlığı yerinde vermek zorunda idi Anayasa md. 56 gereğince..
Polis – Kolluk, sağlık ekiplerinin cankurtaranla ulaşabileceği koridorlar açmak zorunda idi 2559 sayılı PVSK ve ilgili Tüzük ile Ceza yasası gereği..

Kapalı alanlara asla gaz sıkılmamalıydı..
Kaldı ki biber gazı uygulamasında AİHM Türkiye’yi mahkum etmişti
(Ali Güneş davası, Nisan 2012; yukarıda değinildi).

Hedef gözeterek plastik mermi kullanmanın, biber gazı kanisterlerini insanlara yöneltmenin, basınçlı ve ilaçlı suyla insanları yaralamanın ve hasta etmenin..

  • Çivili sopalarla birtakım “siviller” (?!) polisin içinde nasıl olabilir??
    Kim bunlar??

İnsanları böcek gibi görerek gazlamanın ve onurunu aşağılayarak copla dövmenin..

Sağlık Bakanlığı asal görevini yapmadı; böylelikle suç işledi 663 sayılı YGK
(yasa gücünde kararname, KHK) gereğince :

  • MADDE 2- (1) Bakanlığın görevi; herkesin bedensel, zihinsel ve
    sosyal bakımdan tam bir iyilik durumu içinde yaşamını sürdürmesini sağlamaktır.”
  • Md. 2/3/ç : “Acil durum ve afet hallerinde sağlık hizmetlerini planlar ve yürütür.”
  • Md. 2/3/f : “Görevin ve hizmetin gerektirdiği her türlü tedbiri alır.”

Sağlık Bakanlığı gerçekte 5237 sayılı Türk Ceza Yasası’nın 257. maddesine
aykırı olarak toplumsal olayların meydana geldiği yerlerde acil tıbbi müdahale birimleri kurmamak yoluyla görevi kötüye kullanma suçunu işledi.

Sağlık Bakanlığı bu asal görevlerini yapmadığı gibi, yasal olarak yapan
sağlık çalışanlarına soruşturma açarak görevini kötüye kullandı!

Borçlar Yasası‘nın “Hukuka aykırılığı kaldıran hâller” başlığı altında düzenlenen
63 ve 64. maddeleri de sağlık çalışanlarına, olay yerinde acil gereksinim duyanlara
bu sağlık hizmetini vermesini, daha üstün bir hakkın (yaşama hakkının!) korunması  adına yasal saymakta ve korumaktadır.

Sağlık Bakanlığı bu görevlerini yapmamakla kalmayıp, yasal yükümlülüklerini yerine getirmeye çalışan sağlık çalışanlarını engelleyerek, haklarında idari – yasal işlem başlatarak da görevini kötüye kullanmıştır.

Sağlık Bakanı Dr. Mehmet Müezzinoğlu‘nu, bir meslektaşı olarak açıkça kınıyoruz.

RTE’nin polisi de, hiç sıkılmadan bu özverili gönüllü sağlık çalışanlarının ellerini arkadan kelepçeleyerek savaşta bile yapılamayanı yaparak, savaş hukukunu
bile çiğnediler!

Oysa hekimler Hipokrat yemini gereği, hiçbir ayrım yapmadan, gereksinimli
her-ke-se ilk ve acil yardım yapmak zorundadır. Ayrıca 6023 sayılı yasaya
(Md 59/g) dayanan

Tıbbi Deontoloji Tüzüğü‘nün 1-3. maddesi de böylesi bir yükümü tanımlar :

  • Madde 1-2 : Ayrımsız bir biçimde insan yaşamını, sağlığını gözetmek,
    ilk yardımda bulunmak hekimlerin, diş hekimlerinin birinci ödevidir. 
  • Md. 3 – Tabip, vazifesi ve ihtisası ne olursa olsun, gerekli bakımın sağlanamadığı âcil vakalarda, mücbir (zorunlu) sebep olmadıkça,
    ilk yardımda bulunur.
    (
    Diş tabibi de, kendi sahasında, aynı mükellefiyete tabidir.)

Ayrıca; TTB HEKİMLİK MESLEK ETİĞİ KURALLARI gereği
(TTB yayın tarihi : 01.02.1999) :

Acil Yardım

Madde 10- Hekim, görevi ve uzmanlığı ne olursa olsun,
gerekli tıbbi girişimlerin yapılamadığı acil durumlarda, ilk yardımda bulunur.

Uluslararası Sözleşmelere Uyma Zorunluluğu

Madde 33- Her hekim, başta İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi olmak üzere
tüm insan hakları belgelerine ve hekimlikle ilgili ortak kurallara uymakla yükümlüdür.

Olağanüstü Durumlar ve Savaş

Madde 38- Hekim, olağanüstü durumlar ve savaşta, evrensel nitelikteki tıbbi etik kurallarını yansızlıkla uygular. Hasta ve yaralı sayısının çokluğu nedeniyle,
herkese gerekli tıbbi yardımın verilemediği koşullarda,
hekim, tedavi olasılığı yüksek olan ağır vakalara öncelik verir.

  • Biyoloji ve Tıbbın Uygulanması Bakımından İnsan Hakları ve İnsan Haysiyetinin Korunması Sözleşmesi:

İnsan Hakları ve Biyotıp Sözleşmesi’nin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun’un 2. maddesinde “İnsanın menfaatlerinin ve refahı, bilim veya toplumun menfaatlerinin üstünde tutulacağı” hüküm altına alınmıştır.

Kanun’un 8. maddesine göre “Acil bir durum nedeniyle uygun muvafakatın alınamaması halinde, ilgili bireyin sağlığı için tıbbî bakımdan gerekli olan herhangi bir müdahale derhal yapılabilir.” denmektedir.

Bu uluslararası antlaşma ve sözleşmelerin Anayasanın 90. md. uyarınca (son fıkra) üstün hukuk normları olduğunu, iç yasalarla çelişmeleri durumunda bunların uygulanacağını, hatta anayasaya aykırılıklarının bile ileri sürülemeyeceğini
anımsatmak isteriz.

****************
TBB’nin tarihsel suç duyurusu aşağıda ve şöyle bitiyor :

  • “SONUÇ : Yukarıda arz edilen nedenlerle; toplumsal olayların meydana geldiği yerlerde mevzuat gereği acil tıbbi müdahale birimleri kurmayarak görevlerini kötüye kullanan ve hekimlerin derhal müdahalesini gerektiren koşullar oluştuğu halde hekimleri görevlerinin gereğini yerine getirmekten caydıran ve
    kamu görevlilerinin görevini yapmasını engelleyen Sağlık Bakanlığı
    kamu görevlileri hakkında gerekli soruşturmanın yapılarak haklarında
    kamu davası açılmasını saygılarımızla talep ederiz.”

Teşekkürler TBB ve Sayın Başkanı Prof. Dr. Metin Feyzioğlu!

Saglik_Bakanligi_Hk._Suc_Duyurusu

Okunması dileğiyle TBB’ye teşekkür ederiz.

Not : Ankara Üniv. Tıp Fak. de uzun yıllardır TEMEL SAĞLIK MEVZUATI derslerini üstlenmiş bulunuyoruz. Ayrıca hekimlere, avukatlara, sağlık yöneticlerine.. dönük
Sağlık Hukuku Sertifika Programlarında eğiticilik görevlerimiz de olmakta.
Bu bakımdan, soruna ilişkin ulusal ve uluslararası mevzuat kurallarını derleyerek
bir katkımızın olmasına çabaladık.

Sevgi ve saygı ile.
5.7.2013, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

Polis 13 yaşındaki çocuğu 1.5 saat dövdü!

Dostlar,

Aşağıdaki haber çok ama çok rahatsız edici ve o ölçüde de olacaklara ilişkin
yol gösterici.

Başbakan, Polisin apaçık vahşetini aklamaya çalışır ve arkasında durursa,
daha da güçlendireceğiz” derse.. (Ne yazık ki RTE böyle davranmaya mahkum!..)

İstanbul’da Çevik Kuvvet Şube Müdürü dehşet veren bilançoya karşın,
“2. Çanakkale zaferi kazandınız..” derse.. (genellikle bu denli gerçek dışı absürd sözleri ağır ruh sağlığı bozukluğu olan hastalarımız söylerler..)..

Bir mahkeme, Ethem Sarısülük‘ü kamera kayıtlarına göre apaçık hedef gözeterek öldüren polis “Ahmet Şahbaz” ı, eldeki kanıtlara ters biçimde “meşru müdafa” bağlamında tutuksuz yargılama kararı verirse..

Biz de bir soru soralım :
Bunca olup bitenler halkın yaşam hakkını savunmaya dönük

TOPLUMSAL – KOLLEKTİF MEŞRU MÜDAFA değil mi?

Yönetim demokrasi dışına düşerse, halkın meşru direnme hakkı
bütün dünyada tanınmış bir hak değil mi?

Sorular da uzatılabilir..

Ethem Sarısülük‘ü vuran polisin olayında mahkeme;

kanıtların toplandığını
– sanığın kanıtları karartma olanağının kalmadığını
– sanığın kamu görevlisi olduğu için kaçma olasılığının da bulunmadığını
– sanığa denetimli serbestlik uygulanacağını… hüküm buyurmuş..
CMK’nın ilgili hükümlerini böyle yorumlamış ve uygulamış..
Bülent Arınç hazretleri de bu karardan mutlu olmuşlar,
üstelik Hükümet sözcüsü olarak

Ortada bir cinayet olduğu halde..

Pekii…

Benzer kararlar Ergenekon – Balyoz vb. tertip davaların sanıkları için niçin yıllardır uygulanmıyor? 5-6 yıldır hala kanıtlar toplanmadı mı? Yeter kanıt olmadan mı tutuklandılar? Nereye kaçacaklar, üst düzey kamu görevlisi değil mi çoğu?
Bunlara denetimli serbestlik yasak ya da haram mı?

Bir de “adli tıp” ın “temiz” raporu vermesi.. Yetmedi, Ankara Numune Hastanesi’nin
rapor düzenlemekten kaçınması.. Görevi ihmal ve kötüye kullanmaktan daha ağır bir suçtur, ayrımcılıktır, suça ortaklıktır! Hipokrat yemini etmişler adına utanç vericidir, kahredicidir. TTB (Türk Tabipleri Birliği) ivedilikle soruşturma açmalıdır.
Sağlık ve Adalet Bakanlıkları da.. Ama balık baştan kokmadıysa!

………………….

Listeyi uzatabiliriz..

Bütün bunlar o ülkede adaletin kalmadığını, zulmün egemen olduğunu,
yönetenlerin de diktatörleştiğini, tiranlaştığını.. ortaya koyar.

Senaryo, –en azından Mısır’dan beri- bildik ve klasiktir..

Sonu da öyle olacaklardır..

Suç hanelerini kabartmakta ve gidişlerini hızlandırmaktadırlar.

Ödeyecekleri fatura da şişmektedir.. (Adil bir yargılama ile..)

Tarihler, ne acı ki, böylesi dönemde, tiranlaşanların sağduyu çağrılarını duymadıklarını yazıyor. Ve tarih, ders almayan aptallar için yineliyor (tekerrür ediyor)..

Ankara Barosu’nun aileye destek vermesini dlleriz.
Muhalefetin vahim olayı “etkili” biçimde TBMM gündemine taşımasını..
Siyasetin de “gerekli soruşturmayı yapmasını…” desek, hayalci, ütopik mi oluruz?

Thomas Moore’un ÜTOPYA’sı 1500’lü yılların başlarında yazılmıştı (1516)..
Bunların çoğu günümüzün verili olağan gerçekleri oldular..

  • Savaş değil, barış 
  • Çatışma değil, diyalog 
  • Çifte standart değil, adalet 
  • Üstünlük değil, eşitlik 
  • Sömürü değil, işbirliği 
  • Baskı ve tahakküm değil, insan hakları özgürlükler ve demokrasi.. istiyoruz.

Son söz Antik Yunan düşünürü Demokritos’tan (MÖ 460-370) :

  • “Adaletsizlik eden, adaletsizliğe uğrayandan mutsuzdur.” 

Kurban henüz 13 yaşında.. Öğrenme güçlüğü var üstelik..
Polis “gözaltına aldık” bile demiyor.. Aileye gerçek dışı bilgi verebiliyor!..

Arka arkaya dehşet zinciri.

Ama halk bu zinciri de kıracak!

Çok ama çok can sıkıcı haber aşağıda..

Sevgi ve saygı ile.
25.6.13, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

***************************************************

Polis 13 yaşındaki çocuğu 1.5 saat dövdü!

Ankara’da gözaltına alınan ve öğrenme güçlüğüolan 13 yaşındaki Alperen Aydoğdu‘nun annesi Derya Aydoğdu, oğluyla birlikte tekme tokat Akrep’e bindirilen
bir kadına da hakaret edildiğini anlattı. Aydoğdu, polislerin kadın ve oğluna

  • “Mustafa Kemal’in askerleriyiz diyorsunuz. Gelsin kurtarsın bakalım sizi..”

dediğini söyledi.

Cumhuriyet Ankara–  Dikmen’deki eylem sırasında gözaltına alınan 13 yaşındaki ortaokul öğrencisi Alperen Aydoğdu’nun annesi Derya Aydoğdu, o gece oğlundan
1.5 saat haber alamadığını, 4 kez aradığı Emniyet’in de“Oğlunuz gözaltında değil” yanıtını verdiğini söyledi. Aydoğdu, “öğrenme güçlüğü” raporu bulunan ve rehabilitasyon merkezine giden oğlunun, Akrep aracında tekmelendiğini, dövüldüğünü bildirdi. Derya Aydoğdu, o gece yaşadıklarını gazetemize şöyle anlattı:

Çocuklarımı kaybettim: Biz her zaman yürüyüşe katılıyorduk Dikmen’de.
Olaysız geçiyordu. İki oğlumla birlikte yürüyüşe katıldık biz. Çocuklar yanımdaydı.
Ani bir müdahale oldu. Çocuklarımı kaybettim. Sonrasında büyük oğlumu bulabildim. TOMA’dan su sıkılmıştı çocuğuma. Yüzünde ve vücudunda yanmalar olduğunu söyledi (A. Saltık’ın notu : Yasal haklarını kullanan insanlara basınçı su sıkmak suçtur + bu suya kimi kimyasallar katmak katmerli suçtur!). Biz onunla ilgilenirken Alperen’i malesef bulamadık.

Akrep içinde dayak: Oğlumu Akrep içine alıyorlar. Yaka paça döverek ve küfrederek. Onunla birlikte 45-50’li yaşlarda bir hanımefendiyi daha gözaltına alıyorlar ve
akrebin içinde darpa devam ediyorlar. Ağza alınmayacak hakaretler ediyorlar.
Bu arada söyledikleri şeyler de şunlarmış: 

  • “Mustafa Kemal’in askerleriyiz diyorsunuz.
    Gelsin kurtarsın bakalım Mustafa Kemal sizi bizim elimizden.” 

Hanımefendiye yakasındaki polis amblemini öptürmeye çalışıyor polis.
Öpmeyince de darp etmeye devam ediyorlar.

4 kez aradım yok dediler: Emniyet merkezini aradığımda gözaltına alınanların 4 tane yetişkin olduğunu, içinde çocuk olmadığını söylediler. Ben 4 kez Emniyet’i aradım. Oradan bir vatandaş aradı “Elimde çocuğunuzun gözaltına alındığına dair görüntüler var” dedi. Gittim. Görüntüleri inceleyince yeniden Emniyet’i aradım. Çocuğum nerede, dedim.

Bana “Hanımefendi o saatte o çocuğun orada ne işi vardı?” dediler.

1.5 saat ulaşamadım: Oğlum gece 03.30’da gözaltına alındı. 1.5 saat çocuğumdan haber alamadım. Ben çocuğumu Muharrem İnce aracılığı ile bulabildim.
Sonra çocuğu Dikmen Karakolu’na getirdiler. İnce’nin karakola girmesine
izin vermediler. Kapının önünde de bekletmediler. Karakoldan çocuk şubeye götürüldü. Çocuk şubeden savcılığa çıkarıldı. 13 yaşındaki bir çocuğa resmen terörist muamelesi yapıldı. Çocuğun tişörtündeki yazıya kadar sorular sordular.
Yakınmacıyız, kesinlikle bunun arkasını bırakmayacağız.

Hacettepe’den rapor: Tabii darptan haberimiz yoktu. Oğlum bana söylemedi, üzülmemem için. Birlikte alındıkları hanımefendi söyledi. “Oğlunuzun kafasına bakın.” dedi. “Çocuğu dövdüler” dedi. Çocuğumun bacaklarında tekme izleri var, kafasında şişlik var, ensesinde de yine aynı şekilde. Tekmelemişler çocuğu.

  • Adli Tıp her zamanki gibi temiz raporu verdi.
  • Biz Hacettepe Hastanesi’nden darp raporu aldık.
  • İlk gittiğimiz Numune Hastanesi de bize rapor vermeyi uygun görmedi.

Unutamıyor: Alperen şu anda çok iyi değil. Yaşadıklarını unutamıyor.
Yanındaki hanımefendiye yapılan hareketler ve gözünün önünde dövülmesinden
çok etkilenmiş. Bacaklarına botlarla vurduklarını anlatıyor.

Döverken “Biz Osmanlı’nın torunlarıyız” demişler.

(25 Haziran 2013, Cumhuriyet haber portalı)

Şiir : OKULUNDA ÖMRÜMÜN..


Dostlar
,

Dr. Alper Akçam..

Yurtsever bir savaşım insanı.. Bir hekim, bir cerrah..
Meslektaşımız.. Yıllarca Anadolu’da çoook zor koşullarda özveri ile hekimlik yaptı yurdum insanına. TTB (Türk Tabipleri Birliği) çalışmalarında birlikte olduk yıllarca.

Kendisini http://www.alperakcam.com sitesinde tanımalısınız.
Anne – baba Köy Enstitülü 2 yurtsever devrimci öğretmenin çocuğu.
Son yıllarda emeğini Yeni Kuşak Köy Enstitülüleri Derneği‘nde yoğunlaştırdı.

1952 doğumlu.. Geçtiğimiz günlerde doğum günüydü.. Türkiye’nin içine sürüklendiği hengamede gözden kaçtı.. Ama Alper farklıydı ve O sevenlerine kendi deyimi ile
“bir demet çiçek” sundu.. Aşağıdaki dizeleri..

Dr. Akçam’a ve O’nu yetiştirenlere, başta anababası olmak üzere şükran borçlu
bu ülke ve insanımız.

Sevgili Alper, dileyelim doğa sana uzun Ömür versin ve sen de üretmeyi sürdür
o nitelikli – güzel emeğinle..

Not : İnsanları yaşarken de değerlendirmeli değil mi?

Sevgi ve saygı ile.
12.6.2013, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

================================

Şiir köşesi…

Meslektaşımız Dr. Alper Akçam’dan..

portresi

 

OKULUNDA ÖMRÜMÜN

 

 

ÇİĞ DAMLASINDA..

PARLAYAN GÜNEŞ
KIR ÇİÇEĞİNE KONMUŞ
KELEBEK
ÖMÜR UÇTU UÇACAK 

KIZGIN DEMİRE İNEN BALYOZ
TIRPAN ÇELİĞİNDE
TER
YAYLA OCAĞINDA SÖNMEYEN ATEŞ
SEHERİNDE SABAHIN
KOYAMAMIŞ DAHA YASTIĞA BAŞINI
UYKUSUZ BİBİMİN/ SULTAN;
SACINDA ARPA EKMEĞİ
KOKUSU DAĞLARI ALMIŞ

SEYHAT NENEMİN
GÜN YANIĞI/ BİN KIRIŞIK
YÜZÜNDE GÜLEN
KÜRTÇE BİR TÜRKÜ/ AÇIK SAÇIK… 

YAZIN BİN ÇİÇEĞİNDE
KIŞIN BALTA KESMEZ BUZUNDA/ AY BOYNUZLU KARA CAMUŞLARIN
VE ÖKÜZLERİN SICAKLIĞINDA
TEZEK KOKUSUNDA AHIRLARININ
ÖMÜR…

HAROSUNDA ÇAYIRINDA
BÜKERKEN SİGARASINI;
KUMRAL SAÇLARI GİBİ/ KIVIR KIVIR TÜTÜNÜ
KÜÇÜK AMCAMIN

MAVİ GÖZLERİNİN ENGİNLİĞİNDE SEVGİ
GÖKYÜZÜNE SAVRULMUŞ BİR DUMAN
ANKARA’DA KARŞIYAKA’DA YATAR ŞİMDİ
AMCALARIN/ DADALARIN/ CİCALARIN
BİBİLERİN VE NENELERİN SOFRASINDAKİ ÖMÜR

KARADENİZ İÇLERİ / KARABÜK GECELERİNDE
SİGORTA HASTANESİNİN
YORGUNLUKTAN BİTAP
NÖBET ODASINDA/ TÜL PERDEYİ KIPIRDATAN
KIRAÇ DAĞLARIN RÜZGÂRI

SİMSİYAH YAĞA BULANMIŞ ALINLARDA
TERE KESMİŞ/ GÖĞÜSLERDE
PARLAYAN AY IŞIĞI
EMEK

BURUŞ BURUŞ BİR SİGARA PAKETİ
GÖMLEK CEBİNDE
BİR SOLUK ARA VERSE DE
ÖLÜM…
HER YILSONU İŞTEN ÇIKARILIP
HER YILBAŞI İŞE YENİDEN ALINIRKEN
KIDEM TAZMİNATINDAN KAÇAN
GÖZBEBEĞİMİZ HÜR TEŞEBBÜSÜMÜZÜN
EMRİNDE
PARÇALANIR EKMEK PARASI İÇİN
ÖMÜR

FİLYOS’TA/ KİLİMLİ’DE/ ÇATALAĞZI’NDA
AZ ÖNCE ÇIKMIŞ
YÜZLERCE METRE YER ALTINDA
SIZAN SULARIN
VE KÖMÜR KARASININ IŞILTISI
YERALTI MADEN İŞÇİSİNİN GÖZÜNDE
ÖMÜR

HAYDİ BİR KEZ DAHA SOYUNUN
KARABÜK DEMİRSPOR GELMİŞ
MAÇA KIZI’NDAN SONRA/ FUTBOL MAÇINA
KAYABAŞI’NIN CÜMLE DELİSİNDE
AĞIZ DOLUSU GÜLMEDİR ÖMÜR

BİR OKULSUN SEN HAYAT
DOĞUM GÜNLERİMDE
DOSTLARIMLA BİRLİKTE KAPIMI ÇALAN!
BİR DİLİM EKMEKSİN
TAKSİM’DE PAYLAŞILAN
GÖĞSÜNÜ BASINÇLI SUYA SİPER EDEN
BİR KIZIN YÜREĞİNDE YANAN!
HER ÂNI FEDA OLSUN
SEVGİYE/ PAYLAŞMAYA
HOŞ GELDİN VE GÜLE GÜLE…

divider_yesil_fiyonk

Dr. ALPER AKÇAM,
08 HAZİRAN 2013, ANKARA

(Doğum günümü kutlayan tüm dostlarıma, sevdiklerime
bir demet çiçek olsun..)

Sağlık Açısından Biber Gazı – Öbür Kimyasallar ve İdare’nin Sorumluluğu


Sağlık Açısından Biber Gazı – Öbür Kimyasallar ve İdare’nin Sorumluluğu

Dostlar,

TTB (Türk Tabipleri Birliği) Toplumsal Olaylarda Güvenlik Güçlerince Kullanılan
Biber Gazı vb. Kimyasallar hakkında bir bilgi notu yayımladı.

Bu kimyasalların olası (potansiyel) sağlık sakıncaları ve alınabilecek pratik önlemlere yer verilmekte yazıda.

5 sayfalık bilgi notu aşağıda pdf olarak sunulmaktadır. Bu not,

KİMYASAL SİLAHLAR GÖSTERİ KONTROL AJANLARI” (TTB yayını 2011)
adlı kitaptan alınma..

biber_gazi_vd.bilgi_notu.TTB

  • Hemen belirtelim ki, gözlere limon damlatmayı doğru bulmuyoruz.

Limon suyunda sitrik asit vardır ve bu kimyasal zayıf bir asittir.

Oysa beden sıvılarının pH’sı nötre çok yakın çok dar bir aralıktadır.

Göze, deriye, mukozalara bir kimyasal değinim (temas) olduğunda o maddenin
asidik ya da bazik yapılı oluşuna bakarak tersi özellikte kimyasal kullanılarak
-düz mantıkla- nötralizasyon yapmak tıbbi hatadır (malpraktistir).

İlk kimyasalların olumsuz etkilerine, üstelik de zedelenmiş dokuda 2. kez yeni kimyasalla daha da çok ve kalıcı – öldürücü olabilecek zarar verilebilir.

Yapılabilecek, yapılması gereken; olanak ölçüsünde ortamdan hızla uzaklaşmak ve
tercihan bu sırada ya da ilk fırsatta gözleri bol suyla ve 15 dakika kadar yıkamaktır.
Bu sırada -ve sonrasında- özellikle kornealara bastırarak ovuşturma yapılmamalıdır.
Güneşli ve karlı havalarda uygun güneş gözlüğü takılarak fotofobiden korunulabilir.

Gözleri tümüyle kapayan yüzücü gözlüğü kullanmak işe yarar bir önlem olabilir.

Doğallıkla en insancıl ve sağlıklı – güvenli olanı ise, Kolluğun (Polis, Jandarma, özel güvenlik vd.) bu tür ciddi sakıncaları olabilecek yöntemleri harcıalem kullanmamasıdır.

Unutulmamalıdır ki;

Kolluk, İdare Hukuku bakımından orantılı güç kullanmak zorundadır:

1. Eldeki olanaklar (elverişli araçlar) sıralanacak,

2. En hafifinden başlanacak

3. Olayın durumuna göre en az dozdan başlanarak orantılı kullanılacaktır.

biber_gazi

Bu kuralların dışına çıkmak, Kolluğu ve de sıralı Amirlerini yasal olarak zincirleme (müteselsil) sorumlu kılar. Yasa dışı buyruk verenler ve uygulayanlar ileride
polis ses kayıtlarından, güvenlik kameraları ve öbür görsel belgelerden
ortaya çıkarılabilir.

Zarar gören yurttaşlar, Türkiye Barolar Birliği’nin (TBB) yaptığı gibi,
sağlık raporlarıyla suç duyurusunda bulunabilir, ceza ve giderim (tazminat) davaları açabilirler. Dava dilekçesi içeriği, TBB davasındaki gibi olabilir.

İdarenin her türü işlem ve eylemi, hukuk devletinde Anayasa gereği yargı denetimine bağlıdır (md. 125). Bu bağlamda İdare, yurttaşlara ve çevreye verdiği zarar ziyanı gidermekle (tazmin etmekle) yükümlüdür. Yine İdare, neden olduğu zarar ve ziyanı tazmin ettikten sonra, buna neden olan “kusurlu” kamu görevlisine rücu etmek ve ödediği tazminatı kusuru ölçüsünde bu kişilerden (Kolluk!) istemek zorundadır.

Bir somut örnek olmak üzere;

Yasal gösteri hakkını kullanan yurttaşlardan öğretmen ve Eğitim İş Sendikası
Genel Başkanı Sayın Veli Demir’in kırılan 3 kaburgasının ve içine düştüğü yaşamsal tehlikenin (iç kanama riski!) hesabını kim(ler) verecektir??

Niçin uygar Batı ülkelerinde toplumsal olaylarda göstericilerden çok daha fazla polis yaralanmaktadır??

Bu zulüm böyle sonsuza dek gitmez.. Pir Sultan‘ın yüzlerce yıl önce yazdığı ve
yüzlerce yıldır da hep doğrulandığı üzere;

Yürü bre Hızır Paşa  
Senin de çarkın kırılır  
Güvendiğin padişahın  
O da bir gün devrilir  

Nemrut gibi Anka n’oldu  
Bir sinek havale oldu  
Davamız mahşere kaldı  
Yarın bu senden sorulur  

Şah’ı sevmek suç mu bana  
Kem bildirdin beni Han’a  
Can için yalvarmam sana  
Şehinşah bana darılır  

Hafid-i Pelgamber’im has  
Gel Yezid Hüseyn’imi kes  
Mansur’um beni dara as  
Ben ölünce il durulur  

Ben Musa’yım sen Firavun  
İkrarsız Şeytan-ı lain  
Üçüncü ölmem bu hain  
Pir Sultan ölür, dirilir

*********************

Başbakan, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esat‘ı yakın süre önce bağrına basarak “Kardeşim – Biraderim Esat” diyordu. Hatta ortak Bakanlar Kurulu toplanıyor,
sınırların kaldırılmasından söz ediliyordu! BOP kapsamında balans ayarından sonra
birden bire “Kardeşim Esat”, “Kanlı diktatör Eset” (İngilizce söylenişi ile!) oluverdi?

Son olaylarda yurt genelinde kendi insanına kendi güvenlik güçleriyle böylesine
hukuk dışı ölçüsüz şiddet kullanarak Başbakan hangi sıfatları hak ediyor acaba??

TTB verileriyle 20’si ağır olmak üzere binlerce yaralı ne demektir?

Öğrenebildiğimiz kadarıyla en az 1 de ölüm vardır.
Daha önce de biber gazından ölen, ağır yaralanan ve engelli kalan
yurttaşlarımız olmuştu..

Bu sitede, 1 Mayıs 2013 günü biber gazı kapsülü ile kafası kırılan 16 yaşındaki Dilan vesilesiyle yazdığımız makalede suç duyurusunda da bulunmuştuk..
Cumhuriyetin savcıları görmediler mi, okumadılar mı??
(Dilan’ın Gaz Bombası ile Kırılan Kafası ve Demokrasi’nin Boğulması..  
http://ahmetsaltik.net/dilanin-gaz-bombasi-ile-kirilan-kafasi-ve-demokrasinin-bogulmasi/)

  • Bu davranışlar İNSANLIĞA KARŞI SUÇTUR ve
    ZAMAN AŞIMI SÖZ KONUSU DEĞİLDİR!

Herkese ama herkese anımsatmak isteriz..

Sonuç olarak :

  • Siyasal iktidar artık gidicidir.. Uzatmaları oynamaktadır.
  • Bu arada atılacak içtenlikli olmayan uzlaşıcı adımlara kanmamak gerekir.
  • Kışkırtmalara kapılmadan, örgütlü halk yığınlarına bilinçli önderlik yaşamsaldır.

İktidar keşke edebiyle çekilebilse, bu toplum çok da bağışlayıcıdır.

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 4.6.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

Sağlıkta Şiddetle Başa Çıkmak : TTB Raporu


Dostlar,

Şiddet ne yazık ki yatay ve dikey boyutta çok yaygın..

Sağlık alanında ise, AKP’nin özellikle izlediği temelsiz popülist (açıkçası halkı “abuse” eden) politikalarının ürünü olarak  halk, sağlık hizmetlerindeki aksamaların faturasını sağlık çalışanlarına çıkarıyor.

TTB (Türk Tabipleri Birliği) 2. kez bu ciddi ve yaygın toplumsal sorun hakkında rapor yayımladı. Daha doğrusu ilk raporunu güncelledi.

Kapsamlı bir pdf dosyası olarak paylaşmak istedik sizlerle de..

Saglikta_Siddetle_Basa_Cikmak_TTB_2013

Sevgi ve saygı ile.
26.1.13, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

OSYM’nin Tıpta Uzmanlık Skandalı..

Dostlar,

AKP, tüm kurumları ele geçirmek için tüm saldırganlığı (agressifliği) ile 10 yıldır iktidarda.

Yaraşırlık (liyakat, meritokrasi) çöpe atıldı. Tek ölçüt Başbakan RT Erdoğan’ın beden dilinden anlayacak “kul” olmak.. “Badem” olmak.. Tarikattan olmak vb.

ÖSYM tipik mide ulandıran örneklerden biri.. Başkanı Prof. Ali Demir’in zekasından kuşku duymuyoruz.
İTÜ’de Fen Bilimleri Enstitüsü Müdürlüğünden geliyor..

Ancak üzerindeki politik baskı öyle ağır olmalı ki, bunaldı ve bunalttı hepimizi..

ÖSYM milyonlarca insanın yazgısında belirleyici oluyor..

Değerli meslektaşım Ali bey, bırak kardeşim, çek git.. ama bir yiğitlik yap ve olup bitenleri istifa gerekçende açıkla.. Böylelikle ülkeye verdiğin ağır zararın vicdan muhasebesini biraz hafifletmiş olursun belki.. Tanrı bile Kuran’a göre kul hakkını bağışlayamıyor ama belki hafifletici neden olur.

TTB’nin (Türk Tabipleri Birliği) konuya ilişkin yazısı aşağıda..

Sevgi ve saygı ile.
21.9.12, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

================================================

Sayın AHMET SALTIK,

2010 Aralık TUS’unda yaşanan soru iptalleri, dava süreci ve sonunda 1,5 yıl sonra yeniden yerleştirme sonuçlarının açıklanması ardından, Türk Tabipleri Birliği tarafından basın açıklaması yapılmış, ÖSYM’nin saygınlığını ve güvenilirliğini yitirmemesi gereken değerli bir kurum olduğu ve başta başkan olmak üzere sorumlu kadroların derhal istifa etmesi gerektiği dile getirilmişti. Ayrıca ÖSYM’ye 2010 Aralık TUS’unda yapılan hataların kaç genç hekimi mağdur ettiği sorulmuştu. ÖSYM Başkanı Ali Demir’in Türk Tabipleri Birliği’ne yazdığı yanıtta, mağdur olan hekimlerin, tahmin edilenden çok daha fazla sayıda olduğu dikkat çekmektedir.

Bir yılı aşkın süredir uzmanlık eğitimi almakta olan ve yeni yerleştirme sonuçlarına göre daha üst bir tercihinde uzmanlık eğitimine sıfırdan başlamayı kabul eden 94 hekim, 2010 Aralık sınavı için geçerli olan 50 baraj puanı aşamadığı için tercih yapmamış ve yeni puanlamaya göre baraj puanı geçerek tercih yapmaya hak kazanmış 73 hekim, 50 baraj puanı aşmasına karşın tercih yapmayan 924 hekim olduğu belirtilmiştir. Halen bilmediğimiz ise, yeni sonuçlarla daha üst tercihlerine yerleşmesine karşın, yeni yerleştirmeyi kabul etmeyip alt tercihlerinde yer alan bölümlerde uzmanlık eğitimine devam eden hekim sayısıdır. Çünkü
bu hekim arkadaşlarımız esasen, daha üst tercihlerdeki bölümlerinde uzmanlık eğitimine yeniden başlamayı “şehir değişikliği”, “bölüm değişikliği” ya da “kararın tekrar Danıştay’dan dönmesi” kaygısı ile kabul etmemektedir.

Binden fazla genç hekim, bu sınav için çalışmış, umutlarını bu sınava bağlamış,
sınav hazırlıkları sırasında hayatında pek çok şeyi ertelemiş, ciddi emek harcamıştır ve
bu yanlış değerlendirmeler sonucunda hak ettiği puanı alamamış, hak ettiği tıp uzmanlık dalına yerleşememiştir.

ÖSYM’nin yazısında ilk açıklanan sonuçlara göre barajı aşamayan ancak şimdi tercih yapmaya hak kazanan hekimler ile ilk puanına göre tercih yapmamayı seçen ancak yeni hesaplanan puanları daha yüksek olan hekimlerin tercih yapabilmesi ve bu hekimlere kadro açılması ile ilgili “yazışmaların hala sürmekte olduğu” belirtilmektedir. Bu açıklama da hekimler açısından tatmin edici olmaktan uzaktır. Bu yazışmalar ne zaman tamamlanacak, yeni kadrolar ne zaman açıklanacak, bu hekimlerin 1,5 yılı aşan maddi kayıpları
kim tarafından tazmin edilecektir?

ÖSYM, iki yıl önce olmuş bir sınavın yeni yerleştirme sonuçlarını ana sayfasına duyuru koyma ihtiyacı bile hissetmeden, neredeyse gizli saklı içimde, sonuc.osym.gov.tr adresinden duyurmuştur. ÖSYM’de sınavlara başvuran tüm adayların cep telefonu, e-posta adresi, ev adresi bulunmaktadır. Yaygın bir duyuru yapılma olanağı varken, iki yıl önce yapılmış bir sınav hakkında, yalnızca 15 gün için geçerli olacak bir hakkın, bu şekilde duyurul(ma)ması da hekimler açısından kabul edilebilir değildir.

ÖSYM tarafından Türk Tabipleri Birliği’ne gönderilen yanıtı ekte bilginize sunuyoruz.
Konunun izleyicisi olmayı sürdüreceğimizi saygılarımızla duyurur çalışmalarınızda
başarılar dileriz. 21.9.12

Türk Tabipleri Birliği
Merkez Konseyi

ÖSYM’den TTB’ye konu hakkında iletilen yazı için tıklayınız.

abistus.pdf erişimi için tıklayın

Mağdur olan bini aşkın genç meslektaşlarıma, dayançla örgütlü (TTB ile!) savaşımı sürdürmelerini önerebilir miyim ??

Sevgi ve saygı ile.
21.9.12, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

================================================

Sayın AHMET SALTIK,

2010 Aralık TUS’unda yaşanan soru iptalleri, dava süreci ve sonunda 1,5 yıl sonra yeniden yerleştirme sonuçlarının açıklanması ardından, Türk Tabipleri Birliği tarafından basın açıklaması yapılmış, ÖSYM’nin saygınlığını ve güvenilirliğini yitirmemesi gereken değerli bir kurum olduğu ve başta başkan olmak üzere sorumlu kadroların derhal istifa etmesi gerektiği dile getirilmişti. Ayrıca ÖSYM’ye 2010 Aralık TUS’unda yapılan hataların kaç genç hekimi mağdur ettiği sorulmuştu. ÖSYM Başkanı Ali Demir’in Türk Tabipleri Birliği’ne yazdığı yanıtta, mağdur olan hekimlerin, tahmin edilenden çok daha fazla sayıda olduğu dikkat çekmektedir.

Bir yılı aşkın süredir uzmanlık eğitimi almakta olan ve yeni yerleştirme sonuçlarına göre daha üst bir tercihinde uzmanlık eğitimine sıfırdan başlamayı kabul eden 94 hekim, 2010 Aralık sınavı için geçerli olan 50 baraj puanı aşamadığı için tercih yapmamış ve yeni puanlamaya göre baraj puanı geçerek tercih yapmaya hak kazanmış 73 hekim, 50 baraj puanı aşmasına karşın tercih yapmayan 924 hekim olduğu belirtilmiştir. Halen bilmediğimiz ise, yeni sonuçlarla daha üst tercihlerine yerleşmesine karşın, yeni yerleştirmeyi kabul etmeyip alt tercihlerinde yer alan bölümlerde uzmanlık eğitimine devam eden hekim sayısıdır. Çünkü
bu hekim arkadaşlarımız esasen, daha üst tercihlerdeki bölümlerinde uzmanlık eğitimine yeniden başlamayı “şehir değişikliği”, “bölüm değişikliği” ya da “kararın tekrar Danıştay’dan dönmesi” kaygısı ile kabul etmemektedir.

Binden fazla genç hekim, bu sınav için çalışmış, umutlarını bu sınava bağlamış,
sınav hazırlıkları sırasında hayatında pek çok şeyi ertelemiş, ciddi emek harcamıştır ve
bu yanlış değerlendirmeler sonucunda hak ettiği puanı alamamış, hak ettiği tıp uzmanlık dalına yerleşememiştir.

ÖSYM’nin yazısında ilk açıklanan sonuçlara göre barajı aşamayan ancak şimdi tercih yapmaya hak kazanan hekimler ile ilk puanına göre tercih yapmamayı seçen ancak yeni hesaplanan puanları daha yüksek olan hekimlerin tercih yapabilmesi ve bu hekimlere kadro açılması ile ilgili “yazışmaların hala sürmekte olduğu” belirtilmektedir. Bu açıklama da hekimler açısından tatmin edici olmaktan uzaktır. Bu yazışmalar ne zaman tamamlanacak, yeni kadrolar ne zaman açıklanacak, bu hekimlerin 1,5 yılı aşan maddi kayıpları
kim tarafından tazmin edilecektir?

ÖSYM, iki yıl önce olmuş bir sınavın yeni yerleştirme sonuçlarını ana sayfasına duyuru koyma ihtiyacı bile hissetmeden, neredeyse gizli saklı içimde, sonuc.osym.gov.tr adresinden duyurmuştur. ÖSYM’de sınavlara başvuran tüm adayların cep telefonu, e-posta adresi, ev adresi bulunmaktadır. Yaygın bir duyuru yapılma olanağı varken, iki yıl önce yapılmış bir sınav hakkında, yalnızca 15 gün için geçerli olacak bir hakkın, bu şekilde duyurul(ma)ması da hekimler açısından kabul edilebilir değildir.

ÖSYM tarafından Türk Tabipleri Birliği’ne gönderilen yanıtı ekte bilginize sunuyoruz.
Konunun izleyicisi olmayı sürdüreceğimizi saygılarımızla duyurur çalışmalarınızda
başarılar dileriz. 21.9.12

Türk Tabipleri Birliği
Merkez Konseyi

ÖSYM’den TTB’ye konu hakkında iletilen yazı için tıklayınız.

abistus.pdf erişimi için tıklayın