Etiket arşivi: profsaltik@gmail.com

ANITKABİR’de 19 Mayıs Konseri ve AKP’nin hazin halleri..

ANITKABİR’de 19 Mayıs Konseri

ve AKP’nin hazin halleri..

Her meslekten ve her yaştan 750 korist ve 28 amatör koro, yeni bestelenen ATATÜRK marşını ve Atatürk’ün sevdiği şarkıları coşku içinde seslendirdiler..

Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’nın efssane şefi Hikmet Şimşek’in 1998’deki konserinden 17 yıl sonra 2. kez böylesine coşkulu bir halk etkinliği sergilenmiş oldu.

Bu arada 12. CB Bay RTE, hukuk dışı biçimde bir kez daha, Aksaray’da seçim propagandasında idi. Başvezir Davutoğlu da seçim telaşında idi Zonguldak’ta. Anıtkabir’e Gençlik ve Spor Bakanı gitti Hükümet adına.. AKP’nin Atatürk’e ve Devrimlere bakışı bir kez daha
apaçık ortada.. Tayyip bey 18 Mayıs’ta Samsun’daki seçim propagandasında gene
ATATÜRK sözcüğünü ağzına almadı.. “Gazi Mustaf Kemal” dedi alışılageldiği gibi..
19 Mayıs törenlerini yasaklayanlar, sözde Samsun’da 1 gün önceden O’nu anıyorlardı..
Ne de yavan ve iğreti idi ağızlarında, içtenlikten uzak mı uzak..

Tayyip bey çok yorgun ve unutkan oldu epey.. Geçtiğimiz günlerde bir konuşmasında
asgari ücret için “Bin TL dolayında herhalde..” dedi.. Oysa 949 TL idi ve bir zamanlar
bu düzeyde bile geliri olmayan, ev kirasını RP’nin ödediğini Şevket Kazan’ın ağzından öğrendiğimiz birisi, Devlet Başkanı olduğunda asgari ücrete ve emekçinin yaşam kavgasına
bu denli yabancılaşmamalıydı.

“1 milyon da çok para mı??” diyerek Diyanet İşleri Başkanlığı’na alınan lüks otomobili savumdu. Eleştirenlerin kendilerinin ve çocuklarının “altında” Mercedes araçlar olduğuu söyledi. Bu aracın gerçek değerinin de 1 milyon TL değil 300 bin TL dolayında olduğunu ekledi. Bu veri doğru ise, söz konusu lüks makam aracı en az 300 işçinin asgari ücretine denktir..

300 000 TL / 949 TL= 316 asgari ücret…

1 milyon TL ise 1 000 000 TL / 949 TL = 1054 asgari ücret..

Bursa’da 15 bin dolayında emekçi (Renault, Tofaş, Mako vb.) ücretlerinin geçinmelerine yetmediğini bildirerek en sonunda greve gittiler..

Onlara selam olsun..

Dileriz, sermaye yanlısı AKP iktidarı, milli güvenlik vb. gerekçelerle Bakanlar Kurulu kararı ile grevi ertelemeye gitmez.. Geçtiğimiz yıl MESS grevinde Bakanlar Kurulu, skandal bir biçimde, daha grev başlamadan, Bakanlar Kurulu toplanmadan bakanlara imzalatılmış hukuksal olarak yok hükmünde bir “Karar” (?!) ile durdurma kararı vermiş ve safını emekçiden yana değil, sermayeden yana koymuştu. Hem özüyle hem biçimiyle Hukuku da hiçe sayarak..

***

12. CB Bay RTE dün de Karaman’da, seçilme yaşının 30 olduğunu, seçme yaşının 18 olması nedeniyle seçilme yaşıının da 18’e indirilmesi gerektiğini belirtti. Oysa seçilme yaşı 25 idi..
ve 13 Ekim 2006’da kendi iktidarları döneminde Anayasa değişikliği ile sağlanmıştı.

Bir de kendince “pratik zeka” önerisi oldu.. 18 yaşında TBMM’ye seçilen gençlerin askerlik sorununu, vekillikte geçen sürenin askerliğe sayılması.. Tayyip beyin akıl yürütmesi zaten “ilginç” ve “sui generis” (kendine özgü) idi; giderek bu 2 özellik daha da belirginleşiyor..

****

Daha nicelerini sayalım ???

“Necip” (soylu) milletimiz herhalde 7 Haziran 2015 seçiminde kendi celladına milyonlarca oy (20-21 milyon) boca etmeyecektir… Oysa yaklaşık 5 milyon oy, kalleş % 10 barajını aşarak VATAN PARTİSİ‘nin TBMM’ye girmesine yetecek ve ülkemizin yazgısı değişecek..

Vatan Partisi’nin 19 Mayıs Ankara Mitingi çok başarılı ve coşkulu idi bu arada..

Sevgi ve saygı ile.
20 Mayıs 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

“YENİDEN DOĞUŞ – 19 MAYIS”

Dostlar,

Bizim de üyesi olduğumuz Eğitim-İŞ Ankara 1 ve 2 sayılı şubeleri ile
Ulusal Eğitim Derneği‘nce ortaklaşa düzenlenen

“YENİDEN DOĞUŞ – 19 MAYIS” 

19 MAYIS YENİDEN DOĞUŞ

başlıklı açıkoturumda yaptıımız konuşmada sunduğumuz yansıları paylaşmak istiyoruz..

Aşağıdaki erişkeden bu kapsamlı dosyaya (120+ yansı) erişilebilir..

19_Mayis_96. yıl_Ankara

19 Mayıs’lar kutlu olsun..

Kahramanlarına, başta Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK olmak üzere şükran, minnet, saygı ve özlemle..

Sevgi ve saygı ile.
16 Mayıs 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Prof. Dr. Aziz Konukman : EKONOMİMİZ ve EMEKÇİLERİN DURUMU

Prof. Dr. Aziz Konukman

EKONOMİMİZ ve
EMEKÇİLERİN DURUMU

Dostlar,

2 Mayıs 2015 günü, bizim de üyesi olduğumuz Ulusal Eğitim Derneği‘nin
geleneksel Cumartesi konferanslarında, değerli dostumuz ve seçkin ekonomist
Sayın Prof. Dr. Aziz Konukman’ı dinledik.
Kendine özgü sıcak ve içtenlikli biçemi ile, karşılıklı katılımı da sağlayarak en sıkıcı konuları bile, karmaşık tabloları bile bizlerle anlaşılır biçimde paylaştı.

Kendisinin de izniyle, bu değerli sunumu, geciktiğimiz için özür de dileyerek paylaşmak istiyoruz. Siyasal iktidarın halkı aldatan sorumsuz söylemleri karşısında
bilimsel verilere bu dosyadan erişmek ve beyin iğfalinden korunmak gerek..
Halkımıza da anlatarak..

Aydın sorumluluğu başka bir seçenek bırakıyor mu?

Teşekkürler Sevgili Prof. Konukman dostumuz ve Ulusal Eğitim Derneği..

Dosyaya erişmek için lütfen erişkeyi (linki) tıklar mısınız???

EKONOMIMIZ_ve_EMEKCILERIN_DURUMU_Ulusal_Egitim_Drn._2.5

Sevgi ve saygı ile.
14 Mayıs 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Soma maden katliamının yıldönümü

 

Soma maden katliamının yıldönümü

http://www.ttb.org.tr/index.php/Haberler/soma-5371.html, 13.5.2015


Soma maden faciasının üzerinden bir yıl geçti.
Türkiye ve dünyayı yasa boğan faciada yaşamını yitiren 301 madenci
büyük bir acıyla anılıyor.

DİSK-KESK-TMMOB-TTB, Soma maden katliamının yıldönümü dolayısıyla 13 Mayıs 2014’te Soma’da yaşamını yitiren tüm maden emekçilerini anmak ve artık katliama dönüşen
iş cinayetlerine dikkat çekmek için Soma’da saat 12’de Madenci Anıtı’nda bir basın açıklaması gerçekleştirildi.

Açıklamanın ardından mezarlık ziyareti yapıldı. Aynı sıralarda mezarlıkta konuşma yapan Manisa Valisi halk tarafından protesto edildi.  Emek ve meslek örgütleri, kitle örgütleri ailelerle birlikte katliamın gerçekleştiği Eynez Ocağı’na gitti. Ocak önünde otobüsleri durduruldu. Engelleme aşıldı, ocak önünde güvenlikler basına saldırmaya çalıştı. Burada bir maden işçisi heyet adına konuşma yaparak “AKP’nin katliam getiren politikalarına karşı direneceğiz” dedi. Soma’daki anmaya TTB adına İkinci Başkan Prof. Dr. Raşit Tükel ve Merkez Konseyi üyesi Prof. Dr. Nilay Etiler katıldı.

Bugün aynı zamanda katliamda yaşamını yitiren birçok madencinin yaşadığı Kınık’ta da
aileler bir yürüyüş düzenledi. Gün bitiminde ise saat 20.00’da Madenci Anıtı’nda buluşanlar Hükümet Konağına yürüyecek.

DİSK-KESK-TMMOB ve TTB tarafından 16 Mayıs’ta da faciayı unutturmamak ve
yaşamı savunmak için Soma’da büyük bir miting gerçekleştirilecek.

====================================

Dostlar,

Bu önemli günde elinden gelen çaba ve duyarlığı sergileyen DİSK-KESK-TMMOB-TTBye özellikle de “ortaklaşa” eylem sergileme disiplini göstermeleri nedeniyle hem teşekkür eder
hem de kendilerini kutlarız…

301 emekçinin hunharca bir toplu politik cinayete kurban edilmesini içimize sindiremiyoruz.
Sorumlularına öfkemiz büyüyor, büyüyor..

SOMA’DA 4 BÜYÜK HATA YAPILDI!

  • ABD’nin eski Maden Güvenliği Şefi Davitt McAteer, Hürriyet yazarlarından Tolga Tanış’a yaptığı açıklamada Soma’daki maden faciasını yorumladı ve yapılan büyük hataya
    dikkat çekti. McAteer, bunların; (DHA, 22.5.14)

    1. Tutuşma kaynağının denetim altına alınmaması,
    2. M
    etanın madenden boşaltılmaması,
    3. K
    ömür tozunun temizlenmemesi ve
    4. İ
    şçi sayısının yüksek tutulması olduğunu belirtti. 

    McAteer, 1968’de yapılan kapsamlı bir düzenlemeyle o döneme dek ABD’de de yaşanan
    maden kazalarında büyük bir düşüş sağladıklarını anlattı.

  • “Türkiye’deki olayda ise benim gördüğüm en büyük hata, tutuşma kaynağı baskılanmamış..” diyen McAteer, metanın madenden çıkarılmadığını (drenaj), kömür tozunun temizlenmediğini ve bunların tutuşmanın patlamaya dönüşmesinde etkili riskler olduğunu kaydetti.

Akhisar’da süren davada ADALET bekliyoruz!
Sorumluların en ağır cezalara çarptırılmalarını diliyoruz..
Salt teknik ve önde görülen değil; ardalandaki asıl politik sorumluların da..
Er ya da geç..
Ve de toplum olarak ders çıkarılmasını, benzer acıların yaşanmamasını..
GÜVENLİK KÜLTÜRÜNÜN bu topluma da yerleşmesi gerek..
ILO’nun bu yılki teması :

  • İŞ’te SAĞLIK ve GÜVENLİK! 
    (Health and Safety at Work)

    Biz de Türkiye’de istiyoruz 1932’den beri ILO üyesi bir ülke olarak..
    İş kazlarının bilimsel olarak % 98 önlenebildiği gerçeğini hiç akıldan çıkarmadan..
    Meslek hastalıklarının da % 100’ünün!
    Önce bu cinayetlerin fıtrat olarak sunan sorumsuz siyasetçilerden,
    Grizu kurbanları için utanmadan “güzel öldüler” diyen Prof. ünvanlı Çalışma Bakanlarından.. kurtulmak gerek..

  • İlk fırsatta.. 7 Haziran 2015 seçimlerinde AKP’yi alaşağı ederek..

    Sevgi ve saygı ile.
    13 Mayıs 2015, Ankara

    Dr. Ahmet SALTIK
    www.ahmetsaltik.net
    profsaltik@gmail.com

Soma katliamının 1. yılında İŞ CİNAYETLERİ ALMANAĞI – 2014 ÇIKTI..

Soma katliamının 1. yılında
İŞ CİNAYETLERİ ALMANAĞI – 2014 ÇIKTI..

“İş Cinayetleri Almanağı 2014” çıktı

İş kazaları ile ilgili istatistik ve raporların yanı sıra kazalarla ilgili insan öykülerinin de yer aldığı
İş Cinayetleri Almanağı 2014
15 Mayıs’ta kitapçılarda olacak

Dünya Bülteni/ Haber Merkezi
http://www.dunyabulteni.net/haberler/329636/is-cinayetleri-almanagi-2014-cikti

Adalet Arayana Destek Grubu tarafından düzenli olarak yayımlanan
İş kazaları raporları “İş Cinayetleri Almanağı 2014” adıyla bir araya getirildi.

Almanakta Türkiye’nin iş kazalarında Avrupa 1.’si, dünya 3.’sü olduğu belirtilerek kazaların esasında durdurulabileceğinin altı çiziliyor. Kitapta iş kazaları ile ilgili rapor ve istatistiklerin yanı sıra yavaş yavaş ve sessizce ayrılan meslek hastalıkları mağdurlarının öyküleri; çocuk işçiliği ve çizgilerin diliyle iş cinayetleri dosyaları; meslek hastalıkları mağdurlarının öyküleri ve işçi ailelerin adalet mücadelesinden kesitler yer alıyor.

İş kazalarında yakınlarını yitirenlerin ve yaralanarak kurtulanların oluşturduğu
Adalet Arayan İşçi Aileleri;

– Davutpaşa’dan Ostim ve İvedik patlamalarına,
– Esenyurt çadır yangınından Kozlu’ya,
– Van/Bayram Otel’den Milas/Güllük’e,
– Arka Sıradakiler dizi setinden BEDAŞ’a ve
– Doğa Hastanesi’nden Soma’ya..

büyük kazaları unutturmamak için faaliyet gösteriyor.

Bu çerçevede ceza davalarını izliyor, her ayın ilk pazar günü
Galatasaray Meydanı’nda eylem yapıyor.

Türkiye’de 2014’te en az 1886 işçi çalışırken yaşamını yitirdi.
Her gün 5 işçi çalışırken yaşamını yitiriyor. (AS: kayda girenler!)

“İş Cinayetleri Almanağı 2014” 15 Mayıs’tan kitapçılarda olacak.

Soma_kurbanlari_toplu-mezarlari


 

 

 

 

 

Soma_is_cinayeti_bilirkisi_raporu

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, Soma Eynes Linyit İşletmesinde 301 emekçiyi kurban alan korkunç faciadan (13 Mayıs 2014) birkaç gün önce denetim yapan (!?) ve her şeyi güllük – gülistanlık gösteren ÇSGB İş Teftiş Kurulu Denetçilerinin Savcılığa ifadeye çağrılmalarında neden izin vermedi??
Bereket Danıştay 1. Dairesi, bu hukuk dışı pervasız – gözükara Bakan kararını kaldırdı..

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’na bağlı TKİ (Türkiye Kömür İşletmeler Kurumu) Soma Eynes linyit ocağını, 4857 sayılı İş Yasası‘na aykırı olarak neden altişverene (taşerona, sub-contractor) devretmiştir?

4857 sayılı İş Yasası md. 2 : “..İşletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle
uzmanlık gerektiren işler dışında asıl iş bölünerek alt işverenlere verilemez...”

Bir kömür madeninde kömür çıkartmak “asıl iş” değil de ne “asıl iş” tir?

Üstelik çok tehlikeli düzeyde içten yanma durumunda olduğu halde, bir önceki taşeron (Turgay Ciner Grubu Park Madencilik) risk almayıp geri çekildiği halde..

Bu maden sahasının yandaş özel sektöre peş keş çekilmesinin altında kimin imzası vardır?
Dönemin Başbakanı R.T. Erdoğan’ın mı?? Eğer böyle ise, Başbakan neden ilgili bakanın yetkisini üstlenmiş ve ülkedeki tüm maden işletme, arama vb. ruhsatlarını kendine bağlamıştır?? Bu uygulamanın hiç yasal sorumluluğu yok mudur?

Sorular uzayıp gidiyor…

12. Cumhurbaşkanı R.T. Erdoğan Almaya Karlsruhe’de yasa dışı seçim konuşması – propaganda sırasında dinleyen Türklerin önemli bir bölümünce, “Alevilik din ise ben yokum” dediğinde yuhalanıyor, yuhalanabiliyor. Hiç olay çıkmıyor.. Alman yasaları ve demokratik gelenekleri buna elveriyor.. Türkiye’de ise, Kenan Evren’in cenaze töreninde helallik istenirken “haram olsun” deme hakkı bile yok.. Başörtülü 2 kadın karga – tulumba, bir yandan da ağızları kapatılarak alandan uzaklaştırılıyor.. İleri demokrasi olsa gerek..

Biz de soruları “fazla uzatmasak” iyi olacak galiba..??
Ne diyorsunuz, 3 seçimdir AKP’ye 20 milyona yakın oy yağdıran soylu milletimiz??
Soma’da katledilen 301 kömür emekçisinin ahı da yerde mi kalsın??
Yetim kalan 432 çocuğun (ortanca yaşları 10 dolayında), 270’i aşkın eşin,
birkaç yüz anababanın… acıları adalet yerini bulmadan nasıl hafifleyebilir ki??

Ne diyorsunuz Diyanet İşleri Başkanı Prof. Görmez hoca??..
Niye görmüyorsunuz? 1 milyonluk ultra lüks makam aracı, evinize yaptırdığınız söylenen çooook lüks jakuzi sizi alıp nerelere savurdu?? 301 emekçinin topluca katliamının
1. yılınde tek bir sözcük etmeyecek misiniz??

Sevgi ve saygı ile.
13 Mayıs 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

“Gezi Raporu” ve “İnternet İfade Ögürlüğü” Çelenk Ödülü Aldı

“Gezi Raporu” ve “İnternet İfade Ögürlüğü” Çelenk Ödülü Aldı


Dostlar,

Bu konuda birkaç yazımız oldu web sitemizde..

Bunu da paylaşmak istedik..
Bir de Raporun tüm metnini sitemizde paylaşmak..

Hem “3 Fidan” a ve onların ölçüsüz özverili – başarılı avukatı saygın hukuk insanı
Av. Halit Çelenk Usta’ya hem de bu değerli çalışmaya emek verenlere saygımız – şükranımız büyük..

240 sayfalık 1. lik ödülü alan, Prof. İbrahim Kaboğlu önerliğinde gerçekleştirilen bu değerli çalışmayı basarak ücretsi dağıtan ve kalıcılaşmasına katkı veren Türkiye Barolar Birliği’ne de teşekkür borçluyuz..

Bu Raporun tümünü okumak / indirmek için lütfen tıklayınız..

GEZI_Raporu_Birincilik_Odulu_tam_metin

Sevgi ve saygı ile.
09 Mayıs 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

5 Mayıs 2015 akşamı Halit Çelenk Hukuk Ödülleri töreni

Değerli Dostlar

5 Mayıs 2015 akşamı Av. Halit Çelenk Hukuk Ödülleri törenine bekliyoruz.5Mayis2015_anma_posteri5 Mayıs 2015, Salı
Saat 19:00, Yer : Barolar Birliği Balgat Merkezi
İlhami Soysal Sok. no 3
Av. Özdemir Özok
Konferans Salonu, Litai Otel
anma_fotosu
Düzenleme Kurulu adına
Özlem Şen Abay – Ali Rıza Aydın
İyi dileklerimizle…
========================================
Dostlar
,Av. Halit Çelenk‘i 5 Mayıs 2011 günü yitirmiştik.
Av. Halit Çelenk, Denizlerin avukatı idi.
Bu davaya gönlünü, gövdesini koymuştu..
Bir dava adamı ve harman yürekli bir yiğit idi..
Yılmaz bir Devrimci idi..
4 koca yıl geçti O’nu yitireli.. çoook özlüyoruz..
Merhum Çelenk’in küçük kızı Sayın Prof. Dr. Ferda Özyurda ile Ankara Üniv. Tıp Fak.
Halk Sağlığı Anabilim Dalı’nda meslektaş olarak bitişik odaları paylaşıyoruz..
Çelenk ustanın damadı Prof. Dr. Ümit Özyurda da aynı fakültede çalışma arkadaşımız.
Önceki anmalara katılmıştık. Buna da katılacağız.
Ailesinin ve Ulusumuzun acısını paylaşıyoruz..
Tüm devrimci çabalarını saygı ve şükran ile selamlıyoruz..
*****
Av. Halit ÇELENEK ile telefon görüşmemiz..22.05.08 günü bizi telefonla Fakültede iken aradılar (kızı çalışma arkadaşımız Prof. Ferda Özyurda aracılığıyla).
6 Mayıs 2008 günü yazdığımız “Deniz’e, Hüseyin’e, Yusuf’a!” başlıklı yazımızdan
çok mutlu olduğunu, bizi kutladığını belirttiler ve teşekkür ettiler.
Deniz’in idam öncesi sözleri gündeme geldi.. Biz, “Atatürk’ün adı geçti mi?” dedik..
– Bu gençler Atatürkçü değillerdi, Kemalist değillerdi..
ama O’na çok saygılı ve bağlı idiler.. dedi.
Samsun’dan Ankara’ya Mustafa Kemal yürüyüşü düzenlediler.. dedi.
Son sözlerini TV’lerde bana söyletmiyorlar.. dedi:
  • Yaşasın Türk ve Kürt halklarının kardeşliği
  • Yaşasın Marksizm-Leninizm’in yüce ilkleri
  • Yaşasın Türkiye’nin bağımsızlığı
  • Kahrolsun emperyalizm

İdam öncesi son sözleri idi.. dedi. Aradan 36-37 yıl geçti, düşünce açıklaması suç değil ama ürküyor ve söyletmiyorlar.. dedi.
Biz de teşekkür ederek, emeklerine kutlama ve saygı ile telefon görüşmesini bitirdik.
*****

Halit Çelenk ile, 10.03.07

10 Mart 2007’de imza gününde
Sayın Çelenk ile birlikteyiz..
(12 Eylül’de işkence ile öldürülen
İlhan Erdost’un ağabeyi
Muzaffer İlhan  Erdost kitapevinde)
TBB (Türkiye Barolar Birliği) sitesinde aşağıdaki başlıkla yayımlanan habere erişemk için lütfen erişkeyi (linki) tıklar mısınız??

“HALİT ÇELENK HUKUK ÖDÜLLERİ SAHİPLERİNİ BULDU”

 HALIT_CELENK_HUKUK_ODULLERI_SAHIPLERINI_BULDU_5.5.15

Sevgi ve saygı ile.
30 Nisan 2015, Ankara
 
Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

MESKA KONFERANSIMIZ : “İŞ’te SAĞLIK ve GÜVENLİK” : TÜRKİYE NEREDE??

MESKA KONFERANSIMIZ :

“İŞ’te SAĞLIK ve GÜVENLİK” :
TÜRKİYE NEREDE??

Dostlar,

25 Nisan 2015 günü İstanbul’a MESKA (Meslek Hastalıkları ve İş Kazaları) Vakfı‘nın çağrılısı idik. Vakfın kurucusu rahmetli ağabeyimiz – dostumuz Prof. Dr. Hüseyin Hilmi SABUNCU‘yu şükran ve özlemle anıyoruz.

ILO 28 Nisan Dünya İş Sağlığı Günü bağlamında Üsküdar Üniversitesinde
bir konferans verdik.

MESKA_konferansimiz_25.04.2015

“İŞTE SAĞLIK ve GÜVENLİK” TÜRKİYE NEREDE??
ILO 28 NİSAN 2015 DÜNYA İŞ SAĞLIĞI ve GÜVENLİĞİ GÜNÜ anısına

Bu sunumun yansılarına aşağıdaki erişkeden (linkten) ulaşılabilir.

MESKA_Konf._25.4.15

Ülkemiz ve dünya emekçilerinin sağlıklı ve güvenli ortamda çalışma haklarına erişmelerine
bir katkı sağlarsa sevincimiz büyük olacaktır.

Bu yıl ILO, 28 Nisan 2015’ten başlayarak yılın temasını

“İŞ’te SAĞLIK ve GÜVENLİK” olarak belirledi.

Biz de bu tema bağlamında “Türkiye nerede??” sorunsalını işlemeye çalıştık.
116 yansı ile epey varsıl bir içerik oluştu.

Temel sorun                                       ; 

– Sermayenin küreselleşerek başlangıçtaki vahşet dönemine post-modern yöntemlerle dönmesi olarak tartışmasız ve çok belirgin biçimde tanımlanabiliyor. Yepyeni paradigmalara gereksinim var.. Adam Smith’in torunlarının geçmişe takılı kalmaktan kurtularak kendilerini reforme etmeleri gerek..

İlki “maksimum kâr” tunç yasasını yumuşatarak
“makul kâr” a razı olmak..

Emek piyasalarını sürüklendiği irrasyonel ve sürdürülemez, ağır – ilkel
ve o ölçüde de iğrenç olan sömürüden,  
yönetilebilir “optimal” bir
görece kararlı denge durumuna çekmek..

Hükümetlere de  bir çift sözümüz olacak                    :

* Sermayenin ulusal – uluslararası birlikteliği (konsorsiyumu) süreçlerine bütünüyle teslim olarak kendinizi yadsıyacak mısınız;
* Ya da size patronların dayattığı siyasal taşeronluk rolünü reddedip
akılcı – adil – sürdürülebilir yeni dengeler yaratacak mısınız? 

Unutulmasın; Adam SMITH,

“Sağlık hizmetlerinin piyasaya bırakılamayacak denli önemli ve KRİTİK hizmetler olduğunu..” yazmıştı siz sermaye çevrelerinin amentü bellediğiniz ünlü kitabında

Önümüzdeki yılların çalışma barışı odaklı toplumsal dinginliği,
yukarıdaki kritik sorunun diyalektiğinde belirlenecektir.

Toplantıya emek veren ve bizi konuşmacı olarak onurlandıran MESKA Vakfı Başkanı
Sayın Hüseyin Avni Yardımcı ile Üsküdar Üniversitesi’nin İş Güvenliği Bölümü Başkanı Sayın Y. Doç. Dr. Rüştü Uçan‘a ve çalışma arkadaşlarına teşekkür borçluyuz.

Sevgi ve saygı ile.
26 Nisan 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

YENİ ÇERNOBİLLER OLMASIN !..

..HASUDER logosu

YENİ  ÇERNOBİLLER OLMASIN !..

Bugün, Çernobil Nükleer Santrali’nin 4 No’lu Biriminde
26 Nisan 1986’da meydana gelen patlamanın 29. yıldönümü.

Rusya’nın batı kesimlerinde, Ukrayna ve Beyaz Rusya’da milyonlarca insanın
yaşamını o günden bugüne temelden etkileyen kazanın üzerinden tam 29 yıl geçti.

  • Kazadan bu yana kazaya bağlı olarak kaç kişinin öldüğü;
    kaç kişinin de kazaya bağlı sağlık sorunları ile boğuştuğu net olarak bilinmiyor.

Çernobil insanlık tarihinin bu en büyük kazası, ilk başta 31 itfaiyecinin ölümüne neden oldu, 1989’a dek yürütülen temizlik çalışmalarında görev alan ve sayıları 600 bini bulan temizlik görevlileri de yüksek radyasyona maruz (AS: sunuk) kaldı; bunun sonucunda bir bölümü yaşamını yitirirken; geri kalanları da bugün yüksek radyasyona bağlı sağlık sorunları ile boğuşuyor.

====================================

Dostlar,

HASUDER (Halk Sağlığı Uzmanları Derneği) bizim Tıp Uzmanlık Derneğimiz.
Doğallıkla biz de üyesiyiz.

HASUDER, Çernobil nükleer faciasının 29. yılı biter ve 30. yıla girerken yukarıdaki
özlü açıklamayı yaptı.. Biz de paylaşalım istiyoruz.

Mersin / Gülnar’da geçtiğimiz günlerde temeli atılan Akkuyu Nükleer Güç Santralı‘nın
ÇED (Çevresel Etki Değerlendirmesi) Raporu yargı önündedir.

ÇED Raporu (Environmental Impact Assessment) 2872 sayılı Çevre Yasası ve
Anayasa (md. 56) uyarınca zorunludur. Anayasa’nın 56. maddesi (ilk fıkra) çok nettir :

Anayasa madde 56 : “Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir.
Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek Devletin
ve vatandaşların ödevidir…”

Yurttaşlar Anayasal hak ve de ödevlerinin gereği olarak çevreyi koruma – geliştirme davranışı
ve sorumluluğu sergilemiş, Akkuyu Nükleer Güç Santralı ile ilgili ÇED Raporunu
yargıya taşımışlardır. Hukuka saygılı bir idareden elbette yargı kararını beklemesi umulur.
Ancak böyle bir yönetim Türkiye’de var mıdır?

AKP iktidarının davranışı ortadadaır ve hukuka gene meydan okumaktadır.
Yargının ÇED Raporu hakkında vereceği karar neden beklenmemiştir?
Acelenin amacı nedir?
Nükleer Güç Santralı gibi bir konu aceleye getirilebilir mi??

Yargı ÇED Raporunu hukuka uygun bulmazsa ne yapılacaktır?
Akkuyu Nükleer Güç Santralı yapımı o zaman mı durdurulacaktır?
Durdurulacak mıdır? Durdurulursa oluşacak zararın sorumlusu kim olacaktır?

7 Haziran 2015 genel seçimleri öncesi AKP iktidarı uçan kuştan medet ummaktadır.

Seçim propagandası yapacaklardır bu konuyu da kesinlikle.. Göreceğiz..
Bir de bu dev maliyetli ihaleyi (25 milyar dolara ulaşıyor!) iktidarda iken
kendilerinin vermesinde “sayısız yarar” olsa gerektir herhalde??

  • AKP Hükümetini, santral inşaatını, hiç olmazsa yargı kararına dek, 
    açık açık olmasa da örtük olarak yavaşlatmaya – durdurmaya çağırıyoruz..

Sevgi ve saygı ile.
26 Nisan 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Batının Ermeni politikası Türkiye’den toprak istemeye yönelik!


AVRUPA BİRLİĞİ VE ERMENİ KARARLARI

Metin AYDOĞAN
Metin_AYDOGAN_portresi
 

Batının Ermeni politikası
Türkiye’den toprak istemeye yönelik!

1970’lerden beri biçim değiştiren ancak yoğunluğundan bir şey yitirmeyen ve bugün de yürürlükte olan Batının Ermeni politikası, kesin ve saltık (mutlak) bir biçimde
Türkiye’den toprak istemeye yöneliktir. Olayların ortaya çıkışı, gelişmesi, gündemde tutulması ve alınan kararlar, bu savın açık kanıtlarıdır. AB organlarının aldığı kararlar ve
bu kararların uluslararası bir boyut kazandırılarak yaygınlaştırılması, toprak talebinin
ön hazırlıkları ve kamuoyu oluşturma girişimleridir.

Asala Terörü
1970 ve 80’li yıllarda Batı başkentlerinde şiddetli ve yaygın bir Ermeni terörü yaşandı.
ASALA örgütü elemanları, Türk elçilerine saldırılar düzenledi ve elçiliklerde görev yapan 35 Türk diplomatını öldürdü, 11 diplomatı yaraladı.1 

Yalnızca gizli servislerin değil, Batılı hükümetlerin de bilgi ve sessiz desteğiyle yapılan bu saldırılara, “demokratik” Batının “insan haklarına saygılı”kurum ve kuruluşları hemen hiçbir tepki göstermedi ve Türk diplomatlarına yöneltilmiş olan vahşi terör, yalnızca izlendi.
Gönülsüz yakalamalar sonucunda yapılmak zorunda kalınan göstermelik yargılamalarda, hukuk kurallarını olduğu kadar yaşam hakkını da yok sayan uygulamalar yapıldı. Sanıklara neredeyse kahramanmış gibi davranıldı. Avrupa Birliği bu dönemde, Ermeni terörüne karşı koyan ya da Türk diplomatlarına sahip çıkan hiçbir ciddi karar ve önlem almadı.
Terör dalgasının durmasından sonra Brüksel ve Batı başkentlerinde Ermeni konusunda Türkiye’yi suçlayan gerçek dışı açıklamalar yapılmaya başlandı. Siyasi temsil yetkisine sahip kişi ve kurumlar, Türklerin 20.yüzyıl başında Ermenilere soykırım uyguladığı yönünde savlar ileri sürdüler ve bu savlar, Batıda kabul gören ortak politik tutum durumuna getirildi.
Terör eylemlerinin “aniden” durması ve ardından teröre gerekçe oluşturan dayanaksız savların, “meşru” siyaset durumuna getirilmesi; Ermeni konusunun, Batı politikalarına önceden tasarlanarak yerleştirildiğini ve bu tasarımın Türkiye’ye karşı siyasi baskı unsuru olarak kullanılacağını gösteriyordu. Ermeni sorunu, 90 yıl sonra Avrupa’nın politik gündemine yeniden girecekti. Görünen açık gerçek buydu.
AB’nin Kürt ve Ermeni Politikası
AB’nin Türkiye’ye karşı uyguladığı “Kürt” ve “Ermeni” politikalarında, tam bir benzerlik vardır. Her iki konuda da önce terör örgütleri oluşturulmuş, bunlara siyasi ve lojistik destek sağlanmış, daha sonra olay siyasallaştırılmıştır.
ASALA 1975 yılında Beyrut’ta, PKK aynı yıl Bekaa’da (Suriye) kurulmuştu. Her iki örgüt de sıradışı bir hızla güçlenmiş ve uyguladıkları terörle, Türkiye’ye ciddi zararlar vermişti. ASALA’nın 10 yıl süren silahlı saldırı döneminden sonra 1985’te, Ermeni savları siyasallaşmış ve bu tarihten sonra AB başta olmak üzere hemen tüm Batılı devletler “Ermeni soykırımı” kararları almaya başlamışlardı. 2000 yılında Batı başkentlerinde artık ASALA’nın 25. Kuruluş Yıldönümü kutlanıyordu.2
Aynı yöntem bugün, PKK için uygulanmaktadır. 30 yıllık terör döneminde her türlü destek verilerek ayakta tutulan PKK, şimdi siyasilleştirilmekte ve Türkiye’ye bu yönde dayatmalar yapılmaktadır. Ne gariptir ki Türk hükümetleri “demokratikleşme”, “yapısal dönüşüm” ya da “çözüm süreci” adı altında bu istekleri yerine getirmektedir.
Kararlar
Avrupa Parlamentosu ilk “Ermeni soykırım” kararını, ASALA’nın “silah bırakmasından” hemen sonra 18 Nisan 1987 tarihinde aldı. Bu kararda şunlar söyleniyordu: “Avrupa Parlamentosu, 1915–1917 yıllarındaki Ermeni olaylarını, Birleşmiş Milletler’in 9 Aralık 1948 tarihli kararındaki ‘soykırım’ tanımına uygun bulur ve ilan eder, Türk hükümetinin de bunu kabul etmesini ister. Türkiye’nin bu olguyu reddetmesinin Avrupa Birliği üyeliğinin kesin engeli olduğunu açıklar.”3 

Karara o günlerde hemen hiçbir tepki gösterilmedi. Oysa öldürülen 35 Türk diplomatının acıları çok tazeydi ve Türk kamuoyu bu konuya duyarlıydı; alınan karar kasıtlı bir yaklaşımı içeriyor ve Ermeni konusunu resmen, Türkiye karşıtı bir politika durumuna getiriyordu.
Avrupa Parlamentosu, 1987 kararından sonra “Ermeni soykırımıyla” ilgili olarak; 2000 ve 2002 yıllarında aynı nitelikte ve hemen aynı söylemlerle iki karar daha aldı. Türkiye’deki tepkisizlik, AB’nin yalnızca Ermeni “soykırımı”değil, hemen her konudaki isteklerini dayatmaya vardırarak arttırmasına yol açıyordu.
Avrupa Parlamentosunun 15 Kasım 2000 tarihinde aldığı ikinci Ermeni kararı şöyleydi:“Avrupa Parlamentosu Türk Hükûmetine ve Türkiye Büyük Millet Meclisine, özellikle modern Türkiye devletinin kurulması öncesinde Ermeni azınlığın maruz kaldığı soykırımın kamuoyu önünde kabul etmesi ve Türk toplumunun önemli bir parçasını oluşturan Ermeni azınlığa taze bir destek vermesi çağrısında bulunur.”4

Ermenilerin Türk toplumunun önemli bir parçasını oluşturduğu” ve “Ermeni azınlığa taze bir destek verilmesi çağrısının” ne anlama geldiğini ve ne amaç güttüğünü yalnızca politik yetki sahipleri değil hemen hiçbir kesim ele alıp irdelemedi. Türkiye’yi “yönetenlerin” gözü, AB’ye üye olmaktan başka bir şey görmüyordu.
Dirençsizlik
2000 yılında Avrupa ve Amerika’da Ermeni soykırım kararlarının neredeyse bir salgın durumuna gelmesine karşın, etkisi olmayan ve sözde kalan cılız karşı çıkışlardan başka bir şey yapılmadı. Türkiye’nin dirençsizliği nedeniyle, kendisine serbestçe hareket edebileceği geniş bir alan yaratan AB, Avrupa Parlamentosu aracılığıyla üçüncü Ermeni “soykırım” kararını 28 Şubat 2002 günü aldı.
Güney Kafkasya Raporu” adı verilerek alınan ve içinde “soykırım” savlarını içeren kararın ötekilerden önemli bir ayrımı vardı. Birçok insanımıza inanılmaz gibi gelebilir ama Avrupa Parlamentosu, Ermeni “soykırımının” kanıtlanmasını Atatürk’le ilişkilendiriyor ve aldığı kararda şunları söylüyordu: “Soykırımın Avrupa Parlamentosu ve bazı Avrupa ülkeleri tarafından tanınması, Birinci Dünya Savaşı sonunda Türk rejiminin bazı sorumluları soykırım nedeniyle ağır cezalara mahkum etmiş olması, bu sorunun Türkiye tarafından sonuçlandırılması için, AB’nin getireceği bir öneriye temel oluşturabilir… Kemal Atatürk, TBMM’nde 10 Nisan 1921 tarihinde yaptığı konuşmada, jöntürkler rejiminin, Birinci Dünya Savaşı’nda Ermeni halkına karşı soykırım yaptığı sonucuna varmıştı.”5
Avrupa Parlamentosu Atatürk’ün, Türklerin Ermenilere soykırım uyguladığını kabul ettiğini ileri sürülüp bunu parlamento kararı durumuna getirirken, TBMM bu garip karara çok “kibar” bir tepki gösteriyor ve yayınladığı bildiride şunları söylüyordu: “Saygın olarak bilinen bir parlamentonun tarihi gerçekleri inkâr ederek asılsız Ermeni iddialarını benimsemesi, Türk tarihini, devletini ve milletini yaralar.”6
Avrupa Parlamentosu 28 Şubat günü yalnızca Ermenilerle ilgili karar almadı. Parlamento aynı gün, Sevr anlayışına bağlı kalarak, sürekli birlikte yürüttüğü Ermeni–Kürt politikalarına uygun düşen bir karar daha aldı. Bu kararda, Anayasa Mahkemesi’nde hakkında kapatılma davası açılmış olan HADEP’e destek amacıyla, duruşmayı izlemek üzere yedi kişilik bir kurul seçildi; Türk hükümetine HADEP’in kapatılmaması için çağrıda bulunuldu; HADEP’in Kürt halkının haklarının geliştirilmesi için bir şans olduğu vurgulandı. 7
Avrupalılar “ikiz kardeş” durumuna getirdikleri Ermeni ve Kürt konularında bu tür kararlar alırken, Türkiye Cumhuriyeti Başbakan YardımcısıMesut Yılmaz; kurulmasına Laeken Zirvesi’nde karar verilen ve ilk toplantısını 28 Şubat’ta yapan Avrupa Konvansiyonu’na katılıyor ve burada, bu tür kararların Türkiye’nin AB’ye üye olmasıyla önlenebileceği yönünde sözler söylüyordu.
Amaç
Avrupa ve Amerika’da Ermenilerle ilgili alınan kararlar ve yapılan uygulamalar, Avrupa Parlamentosu kararlarıyla sınırlı değildir. Batılı devletlerin hemen tümünde, değişik biçim ve aralıklarla, Türklerin 1915 yılında Ermenilere karşı soykırım uyguladığı yönünde kararlar alınmış, kararlara gerekçe oluşturan anlayış, bütünlüğü olan temel bir Batı politikası durumuna getirilmiştir. Konu üzerinde sağlanan “görüş birliğinin”, yöneldiği amaç ve taşıdığı önemin Türkiye’de yeterince kavranmamış olması; Ermeni “soykırım”kararlarına karşı, yaptırım gücü olan tutarlı politikaların ortaya koyulamamasına neden olmaktadır.
Avrupa’da kendimizi iyi tanıtamıyoruz”, “Ermeni diasporası destek görüyor” ya da “Tarihi tarihçilere bırakalım” türünden ilkel yaklaşımlar, karar yetkisine sahip çevrelerde sıkça dile getirilmektedir. Oysa, Batılıların somut bir ereğe (hedefe) yönelmeden ve çıkara dayanmadan; açıklama yapmak ya da tarihsel olaylarla ilgilenmek gibi bir alışkanlıklarının olmadığı bilinen bir gerçektir.
Ermenilerle ilgili dizgeli (sistemli) bir Batı politikasına dönüşen açıklama ve kararların, ne anlama geldiğini görmek güç değildir. Olaylar ve gelişmeler, geçmişten gelen ve bugünü kapsayan bir bütünlük içinde ele alındığında, ileri sürülen savların temelinde; “tarihsel bir haksızlığın” Türklere kabul ettirilmesi gibi basit bir isteğin değil, uygun zamanda somuta dönüştürülecek olan toprak isteminin yattığı görülecektir.
Fransız Parlamentosu
Fransız Senatosu, Avrupa Parlamentosu’nun Ermeni kararından bir hafta önce, 8 Kasım 2000 tarihinde; “Türklerin Ermenilere soykırım uyguladığını” kabul eden bir yasa tasarısını oyladı ve büyük bir çoğunlukla bu tasarıyı yasalaştırdı. Yasanın hazırlanış ve kabul edilişi, Fransız Senatosu’nun tarihinde belki de örneği olmayan bir hızla gerçekleştirilmişti. Tasarı, sabaha karşı 02:00’de, “Acil sorunlar gündemi” çerçevesinde ele alınmış ve 05:30’da oylanarak kabul edilmişti.
Fransa Parlamentosu, gerçek dışı gerekçelere dayandırarak kabul ettiği bu yasayla yetinmedi ve daha sonra dünya demokrasi tarihinde görülmemiş bir yasa daha kabul etti. “Ermeni Soykırımı Yoktur” diyenlere ceza getiren bir tasarıyı yasalaştırdı.
Türkiye’de kuru–sıkı sözlerle yapılan, etkisi ve yaptırım gücü olmayan açıklamalar, Fransız yetkililer tarafından hemen hiç ciddiye alınmadı ve Türkiye’yle adeta alay eden karşı açıklamalar yapıldı. Fransa’nın Ankara Büyükelçisi Bernard Garcia’nın sözleri bu tür açıklamaların, ulusal onur açısından en kabul edilemez olanıydı. Büyükelçi şunları söylüyordu: “Türkiye, Fransa’ya karşı önlem alırsa alır. Ama şu an kimin kime daha çok ihtiyacı var, ona bakmanız gerekir. Bunu yaptığınızda sonucun sizin zararınıza olduğunu görürsünüz. Dünyanın en önemli ülkelerine tehditler savurmakla Türkiye bir şey elde edemez.”8
İtalya ve Diğerleri
Avrupa Parlamentosu’nun Ermeni kararından iki gün sonra 17 Kasım 2000 tarihinde, bu kez İtalyan Meclisi, Ermeni “soykırımı” kararı aldı. Karar tasarısında, Avrupa Parlamentosu’nun aldığı soykırım kararı dile getirilerek, bu kararın desteklendiği belirtiliyor ve Türkiye ile Ermenistan arasındaki anlaşmazlıkların giderilmesi için çalışma yapılması isteniyordu.9 

Ermeni “soykırım” kararı birçok Avrupa ülkesinde alındı ama Avrupa’yla sınırlı kalmadı; bugüne dek pek çok ülke benzer nitelikte kararlar aldılar. ABD Temsilciler Meclisi (1975 ve 1984 iki kez), Kıbrıs Rum Kesimi Parlamentosu (1982),Arjantin Senatosu (1998), Rusya Duması (1995), Kanada Parlamentosu (1996),Yunanistan Parlamentosu (1996), Lübnan Parlamentosu (1997 ve 2000 iki kez),Belçika Senatosu (1998), Fransa Meclisi (1998) Ermenilerin Türkler tarafından soykırıma uğratıldığını kabul eden kararlar aldılar.10
Ermenilerin “soykırıma” uğradığını yasa durumuna getiren ülkelerde soykırımı kabul etmemek, yasaya karşı gelmek olarak değerlendiriliyor ve yargılanmayı gerektiriyor. “Fikir özgürlüğüne saygılı” Batının “demokratik”kurumları, tarihsel gerçekleri “yasayla” çarpıtıyor ve “yasaya” göre düşünmeyi, bir zorunluluk durumuna getiriyordu.
İsviçre’de Olanlar
Düşünceyi yasayla sınırlayan Batının “demokratik” anlayışı, cezaya dönük ilk uygulamasını İsviçre’de gerçekleştirdi. 1996 yılında Angeline Fankhauseradlı parlamenterin, Ermeni “soykırım” yasa tasarısı hazırlama girişimine karşı beşbin imza toplayan 17 Türk; “Soykırımı küçümsemek ve inkâr etmek” suçlaması ile mahkemeye verildiler.
İsviçre–Ermeni Dostluk Derneği” tarafından mahkemeye yapılan başvuruda, 1995 yılında İsviçre Ceza Yasası’na eklenen ve soykırımın inkar edilmesinin suç sayıldığını belirten hükmünü öne sürdüler.
5 Eylül 2001 tarihinde Bern Ceza Mahkemesi’ne çıkarılan 17 Türk, sözkonusu yasa maddesinin Yahudilerin soykırımı için geçerli olduğunu ve 1915–1917 yılları arasında Türkiye’de herhangi bir soykırım olayı yaşanmadığını ileri sürerek kendilerini savundular.11
Düşene Vururlar
Avrupa Birliği Komisyonu Türkiye Büyükelçisi Karen Fogg, 5 Temmuz 2001 tarihinde Gaziantep Valiliği’ni ziyaret etti. Fogg, Ticaret Odası’nın düzenlediği “Ulusal Program Çerçevesinde Türkiye–Avrupa Birliği İlişkileri”konulu konferansa katılmak üzere Gaziantep’e gelmiş ve Vali Erhan Tanju’yla makamında görüşmek istemişti. Yapılan görüşmede Vali Tanju, Gaziantepli işadamlarının Fransızlara karşı özel bir ilgisi olduğunu söyleyince, Karen Fogg’dan hiç ummadığı şu yanıtı almıştı: “Fransız işadamları Gaziantep’e gelirse onlara, aşağıdaki tabloyu da gösterin o zaman.”12 

Sıradışı bir kabalıkla söylenen bu sözlerde dile getirilen tablo, Gaziantep Valiliği’nin girişinde yer alan ve 1921’de Fransız işgaline karşı gerçekleştirilen halk direnişini canlandıran bir kabartmaydı. Kabartmada, Fransız işgalciler ve Ermeni işbirlikçiler, bir Türk kadınının çarşafını indiriyor ve bunu engellemek isteyen oğlunu ise süngülüyordu. AB “Büyükelçisi”, Bağımsızlık Savaşımızın en onurlu sayfalarından biri olan Antep direnişiyle alay ediyor ve Türk hükümeti bu konuda da hiçbir şey yapmıyordu.
Vatikan ve Ermeniler
Katolik Kilisesi’nin lideri Papa İkinci Jean Paul, 25 Eyül 2001’de, Ermenistan’ı “ziyaret” etti. Bu “ziyaret”, ikibin yıllık Hıristiyanlık tarihinde ilk kez yapılıyordu; daha önce hiçbir Katolik lider, Ortadoks Ermenistan’a gitmemişti. Papa II.Jean Paul, Erivan’daki Ermeni “soykırım” anıtına gitti ve burada şu konuşmayı yaptı: “20.yüzyılın başında yüzbinlerce Hıristiyan Ermeni’nin katledilmesi, Katolik Kilisesi’ni dehşete düşürmüştür.”13 

Türkiye’nin sıradışı bu ziyarete ve Papa’nın söylediği sözlere tepkisi, Vatikan’a bir nota vermek oldu. Nota’da kullanılan üslup, notadan çok edilgen bir yakınmaya uygun düşüyordu. Türkiye’nin Vatikan Büyükelçisi Altan Güven’in verdiği notada şunlar söyleniyordu: “Papa II.Jean Paul, Ermenistan’ı mutlu etmek için sözde soykırım anıtını ziyaret etmekle; Türk halkını, Türk Hükümeti’ni hiçe saymıştır. Türk tarihini karalayan bir tutum sergilenmesinden Türkiye derin üzüntü duymuştur.”14

Papa II. Jean Paul
’un Ermenistan ziyaretinden 28 gün sonra, 18 Aralık 2001’de bu kez Dünya Ermeni Kiliseleri lideri Papa II. Karakin “ilginç” bir açıklama yaptı. Karakin Fransa’ya yaptığı resmi ziyaret sırasında şunları söyledi: “Ermeni soykırımı konusu Türkiye’de tabu olmaktan çıktı. Artık bu konu rahat bir biçimde tartışılmaktadır. Fransa Parlamentosu’nun Ermeni soykırım yasasını kabul etmesi bu konuda önemli rol oynamıştır.”15
1970’lerden beri biçim değiştiren ancak yoğunluğundan bir şey yitirmeyen ve bugün de yürürlükte olan Batının Ermeni politikası kesin ve saltık (mutlak) bir biçimde Türkiye’den toprak istemeye yöneliktir. Olayların ortaya çıkışı, gelişmesi, gündemde tutulması ve alınan kararlar, bu savın açık kanıtlarıdır. AB organlarının aldığı kararlar ve bu kararların uluslararası bir boyut kazandırılarak yaygınlaştırılması, toprak isteminin ön hazırlıkları ve kamuoyu oluşturma girişimleridir. Sıradan gazete okurlarının bile görebileceği bu gerçek, politik ve bürokratik çevrelerde yeterince görülmemekte, görülse de gerekli girişimlerde bulunulmamaktadır.
Sağlıklı Saptama
Ermeni konusunda en sağlıklı saptama ve izleme Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından yapılmaktadır. Genel Kurmay Başkanlığı’nın internet sitesinde yer alan, Ermeni “soykırımıyla” ilgili yazıda şu bilgiler yer alıyor: “…Sözde Ermeni soykırımı konusu 1973’den sonra ‘Kanlı Ermeni Terörizmi’ne dönüşmüştür. Bu tarihten itibaren Türkiye’ye yönelik faaliyetleri ‘Dört T’ planı çerçevesinde uygulamaya konulmuştur. Bu plan, sözde Ermeni sorununun tüm dünyada tanıtılması (terörizm ile), tanınması (soykırım kabul aşaması), tazminat alınması (Türkiye’den) ve toprak elde edilmesi (Türkiye’den) aşamalarını içermektedir.”16
Batı Ermenistan”
Ermeni kararlarının toprak istemini amaçladığını, gösteren en açık davranış, Ermenilerin sürgündeki “hükümet” ve “parlamento” kurma girişimleridir. Daha önce Kürtlerin gerçekleştirdiği ve ilk toplantısını İtalyan Parlamentosu içinde yapan “sürgündeki Kürt Parlamentosundan” sonra Ermeniler de aynı yönde bir girişim başlattılar.
Kendilerine “Batı Ermenistan Halkının Rusya Temsilciliği” diyen örgüt, 20 Kasım 2000 tarihinde, Rus Nezavisimaya gazetesine verdiği ilanda; Türkiye’nin Doğu bölgelerinden “Batı Ermenistan” diye söz ediyor, Sevr Anlaşmasını’nın bu toprakları Ermenilere bıraktığını, ancak Atatürk’ün Lozan’da bunu ortadan kaldırdığını, bu nedenle “Batı Ermenistan” halkının kendi toprakları için savaşım başlattığını açıklıyordu.17
Savaşımın yürütülmesi için sürgünde bir “Batı Ermenistan” hükümeti ile parlamentonun kurulacağı ve bu iki örgütün amaçlarının şunlar olduğu söyleniyordu: “Batı Ermenistan Ermenilerinin torunlarına ait yasal hakların, uluslararası kuruluşlarda temsil edilmesini sağlamak ve Türkiye’yi bu konuda müzakereler yapmaya zorlamak; Uluslararası örgütlere, Birleşmiş Milletler ve Uluslararası Adalet Divanı’na başvuruda bulunarak, insanlığa karşı işlenmiş soykırım suçu için özel mahkeme kurulmasını sağlamak; Osmanlı İmparatorluğu’nun hukuki varisi olan Türkiye Cumhuriyeti yönetimini, Ermenilerin maddi ve manevi zararlarını tazmin etmeye mecbur etmek; Batı Ermenistan Ermenileri torunlarının, kendi tarihsel yurtlarına güvenlik içinde dönme hakkını elde etmek”18 (Ermenilerin Batı Ermenistan dedikleri bölge şu illerimizi kapsamaktadır; Kars, Iğdır, Ardahan, Artvin, Trabzon, Rize, Van, Muş, Bitlis, Gümüşhane, Bayburt, Erzurum ve Erzincan).
DİPNOTLAR
1 “Ermeni İddiaları ve Türkiye” Kocaeli Üni., Ağustos 2001, sf.6-7
2 “ASALA ve Soykırım Yalanları” Yalçın Bayer, Hürriyet 24.09.2000
3 Grosser, A.Le Crime et la Memoire, Flammarion, 2002, Paris, 1989; ak. Taner Timur, “1915 ve Sonrası, Türkler ve Ermeniler” İmge Yay., Ank., 2.Bas., 2001 sf.20
4 European Parliament, European Parlament resolution on the 1999 Regular Report from the Commission on Turkey’s progress towards accession (COM–1999) 512–C5–0036/2000–2000/2014 (COS), 15.11.2000, ak. Türk–İş Yayınları “Avrupa Birliği Türkiye’den Ne İstiyor” sf.5
5 “Avrupa Soykırımda İddialı” Cumhuriyet 01.03.2002
6 “TBMM: AP Kararı Yaralayıcı” Cumhuriyet 01.02.2002
7 a.g.g. 01.03.2002
8 “Aferin Sana Fransa!” Emin Çölaşan, Hürriyet 09.11.2000
9 “İtalya Şaşılaştı ve Ermeni Tasarısı Geçti” Hürriyet 18.11.2000
10 “Lobi 11 Ülkede Başardı” Cumhuriyet 19.01.2001
11 “17 Türke Soykırımı İnkar Suçlaması” Hürriyet 06.09.2001
12 “Ermeni Tablosu Krizi” Hürriyet 06.07.2001
13 “Papa Hem Ermenileri Hem Türkleri Kızdırdı” 27.09.2001
14 a.g.g. 27.09.2001
15 “Sözde Soykırım Türkiye’de Tabu olmaktan Çıktı” Hürriyet 19.12.2001
16 “İddialar, Türkiye’yi Bölmeye Yönelik Politikaların Ürünü” Aydınlık 21.01.2001
17 “Baklayı Çıkardılar” Hürriyet 22.11.2000
18 a.g.g., 22.11.2000======================================

Dostlar,

Değerli araştırmacı arkadaşımız yürekli yazar Sayın Metin AYDOĞAN,
yukarıdaki kapsamlı yazısını paylaşıyor.. Çok emekli ve sıkı kaynaklara dayalı..
Metin bey bir Mühendis ve bu özenli kimliğiyle yakın tarihe ışık tutan politik irdelemelerini yetkinlikle yürüterek kitaplara aktarmış çok çalışkan ve üretken bir insan..
15’i aşkın yayımlanmış kitabı var..
Önemli sağlık sorunlarına karşın!

bitmeyen-oyun-turkiyeyi-bekleyen-tehlikeler-metin-aydogan

ADD’de kendileri İzmir’de, biz Edirne’de ve Ankara’da Genel Merkez Yönetiminde
birlikte çalışma olanağımız olmuştu.

Kendisine teşekkür ederiz emekleri ve paylaşımı için..

Politik – tarihsel fotoğraf ve satranç çoook net; “3 T Formülü” !

– Batının Ermeni politikası
Türkiye’den toprak istemeye yönelik!

Önce sözde – olmayan Ermeni soykırımını Türkiye’ye Tanıtamk; 1. T : TanımaSonra sıra 2. T’de, Tazminat..

Ardından sıra 3. T’de; TOPRAK istemi!

Herkesin bu acı ve yalın gerçeğe göre konumlanması gerek..

Sevgi ve saygı ile.
19 Nisan 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Bu yazının tümüne pdf olarak erişmek için lütfen tıklayınız…

AVRUPA_BIRLIGI_ve_ERMENI_KARARLARI_Metin_AYDOGAN