Etiket arşivi: Birgül Ayman Güler

‘Mücadele’ neye kurban verildi?


‘Mücadele’ neye kurban verildi?

portresi.milletvekilijpg

 

Prof. Dr. Birgül Ayman Güler
aymanguler@yandex.com
AYDINLIK, 25.12015

 

“Tabuları yıkalım, her şeyi tartışalım!”
Çağrı çekici, çünkü meydan okuyor, çünkü demokratik görünüyor.
Ama çağrının iki hilesi var.

Meydan okuyan aktör, tabu dediği sorunları kendisi saptayıp sıralıyor, dakka bir gol bir!
Genel doğrulardan biri şu: İktidar, gündemi belirleyene aittir. Tabu, ağıza alınması yasaklanmış konu demek. Saptayıp sıraladığı şeyler tabu mu değil mi;
sorup sorgulamadıysanız ve tartışmayı buradan başlatmadıysanız,
pranga ayağınıza takılmış demektir.

Ve “tartışma” daveti yaparak orta yere bir konuşma – görüşme – münazara sahnesi kuruyor; dakka yine birde, gol iki! Tartışmak, konuşmak ve sorun üstüne görüşmeler yapmak, hatta ‘münazara’lar düzenleyip bu işi kamusallaştırarak yürütmek, usul ve üslubunuzu tayin ediyor. Bu konuyu artık münakaşa -anlaşmazlık, uyuşmazlık, çatışma sahnesinden almış durumdasınız. Dolayısıyla mücadele-savaşım listenizden de attınız.
Mücadele, müzakereye kurban verildi.

***

“Mücadele” konusunu “müzakere” sahnesine teslim ettiğinizde, muzaffer taraf ilk çağrısını yapma hakkı kazanmış demektir. O da hiç gecikmeden yapar: Yüzleş bakalım!

Yüzleşmek iki anlama gelir. Bir anlamı gerçekte var olan ama kişinin yok saydığı, inkar ettiği bir gerçeğin farkına varması; bunun hesabını ödemesi. Diğer anlamıysa ileri sürenle inkar
edenin yüz yüze gelmesi. İkinci anlam, konu daha konuşulması gereken tabu olarak kabul edildiği anda teslim edilmiştir. Birinci anlam ise ayaktaki prangayı taşınamayacak hale getirir. Bu tartışmada ya da münazarada artık iki tez sahibi değil, bir “iddia sahibi” ile bir
“inkarcı” taraf vardır!

İddia sahibi ‘mazlum’, ‘mağdur’ adına konuşmakta; filmler, anlatılar ve acılar sunmaktadır. İddialarını tarihsel belgeler, arşivler ve tarihsel siyasal analizlere karşı bol para dökülmüş “bellek çalışmaları” sayesinde imal ettiği “sosyal-hafıza”yla besleyip durmaktadır.
Büyük destekçileri vardır. 1915’teki abiler, anlı-şanlı üniversitelerde yeni toplumsal hareketler ve geleceğin inşası üzerine laboratuvar çalışmalarıyla, bunlar için şimdi yol haritaları ve
alet çantaları hazırlamakta ve devletleri de bunları fonlayıp cepheye sürmektedir.

Yüzleşçiler, bir ‘konuşma’ değil, hatta bir ‘savaşım’ da değil, açıktan açığa savaş yürütüyorlar. Bu savaşın mantık kurgusu ve silahları, “bilgi toplumu/istihbarat devleti” tarafından yönetiliyor. İşler devlet-üniversite-film sanayisi-sivil toplum ağı dörtlüsünün işbirliğiyle yürütülüyor.

Ya biz? Tartışmak istiyoruz deyip aleni savaş kuranlar karşısında, Cumhuriyet’in kurucu partisinde genel başkan yardımcısı ve parti meclisi koltuklarına yerleşmiş olanların,

Hrant Dink’e saygı adı altında “soykırımla yüzleşin” pankartı tutmaları karşısında perişanız.

Bu istila karşısında, ahlaksız bir savaşın ortasında olduğumuzu idrak edememe hali
‘Ne olacak canım, ifade özgürlüğüdür’ mırıltılarıyla ortalığa saçılmış durumda…

***

1915 olayına ilişkin emperyalist soykırım yalanı, o zamanki aynı odaklarca güncel iftira olarak sürüyor. Bu bir tartışma-görüşme-münazara konusu değildir. Bu, artık tarihte kalmış olaylara ait bir konu da değildir. Soykırım yalanı, Türkiye Cumhuriyeti’ne ve Türk ulusuna karşı ilan edilmiş bir savaşın sloganıdır.

Bu savaşta Türkiye’nin üniversiteleri yoktur. Devlet kurumları yoktur.
Demokratik kitle örgütleri yoktur. Sorumlu kurumlar tık-nefestir; bazıları pek gönülsüzdür; bazıları ise CHP’deki yöneticiler gibi yüzleşçilere pankart olmuş durumdadır.

Türkiye’de bu savaş, gönüllülerine kalmıştır. Gönüllüler, bu kirli savaşta saldırganların
yol haritasıyla alet kutularını, bu cephenin sözcük-mantık kurgusunu ifşa edip sağlam bir
hat çekme görevini militanca yürütüyorlar. Ama artık yeterli değil. Durumun mantığı
bilgi-analiz ile yeniden kurulmalı, gerçekler yeniden sistemleştirilmeli,
mücadele kurumlaşmalı, tepkisel itirazların yerini eşgüdümlü bir direniş almalıdır.

Bir hak cephesi!
Aynı, Müdafaa-i Hukuk Cemiyetlerinin varoluş hakkımızı savunma cephesi gibi… Halkımızın var olma hakkı, ülkemizin sağlam geleceği için mücadele edecek bir hak cephesi.

CUMHURİYET İÇİN ÇAĞRI..


CUMHURİYET İÇİN ÇAĞRI..


Dostlar
,

Çağrıyı biz de imzalayarak paylaşıyoruz…

Sevgi ve saygıyla.
23.12.2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

Birgül Ayman Güler'den Cumhuriyet için ortak çağrı

Ülkemizin halkçı, milliyetçi ve devrimci birikiminden gelen siyasal partileri, sendikaları, kitle örgütlerini, meslek kuruluşlarını ve tüm yurttaşlarımızı Cumhuriyet’i yeniden kurmak için birlikte mücadele etmeye davet eden çağrı, 21 Aralık 2014 günü
Bedri Baykam’ın Piramit Sanat Evi’nde okundu.

Çağrıda,

“Atatürk’ün temellerini bilim ve aklın ışığında attığı Cumhuriyet 
temel dayanağımızdır.” vurgusu yapılıyor.

  • Etnik bölücülükle her boydan gericilik, müzakere masalarında kaderimizi karartma anlaşmaları yapıyor. Müzakereciler, emperyalizmin soykırım yalanlarına karşı durmak bir yana, ülkemizi bunlara boyun eğmeye sürüklüyorlar.” saptamasıyla açılım müzakerelerini yürüten bölücülük ve gericilik ile emperyalizm arasındaki bağ ortaya konulmaktadır.

    Görüntü kayıtları:

http://www.aydinlikgazete.com/birgul-ayman-gulerden-cumhuriyet-icin-ortak-cagri-video,66.html

http://www.ulusalkanal.com.tr/gundem/birgul-ayman-gulerden-cumhuriyet-icin-ortak-cagri-h44385.html

*****

CUMHURİYET İÇİN ÇAĞRIMIZDIR

Siyasetin kısır çekişmelerinde rol kapma yarışı içinde olanları uyarıyoruz.

Vicdanlara ve akıllara sesleniyoruz.

Davetimiz, şimdi hangi partinin çatısı altında olursa olsun, hangi etnik kökenden, hangi mezhep ve inançtan olursa olsun, çocuklarımıza karşı sorumluluğu yüreğini titreten tüm Türk vatandaşlarınadır.

İçinde bulunduğumuz durumun özeti şudur:

Yeni dünya düzeni kurulamadan battı. Dünyada uluslararası dengeler yeniden belirleniyor. Atlantik’te ABD-AB arasında ikili yatırım ve ticaret ortaklıkları için müzakereler yürütülürken, Latin Amerika’da, Pasifik’te, Avrasya’da ayrı ayrı güç-iktidar blokları kurulmaya çalışılıyor. Bu sancılı süreci çok iyi kavramak ve geleceğe hazırlanmak zorundayız.

Mevcut siyaset, “Yeni Türkiye” adı verilen bir yıkım projesi çizgisinde ilerlemektedir.
Bu proje, Türkiye’nin bölünmesi ve yurttaşların ekonomik, sosyal, siyasal hak ve özgürlüklerinin ortadan kaldırılması projesidir.

Türkiye’de bir yanımızda bölücülük, bir yanımızda Cumhuriyet’le hesaplaşma histerisi boy verdi. Halkımız bir yandan etnik köken, bir yandan mezhep ve inanç farklılıkları üzerine yapılan siyasetle, her geçen gün birbirine yabancı kılınmaya çalışılıyor. Etnik bölücülükle her boydan gericilik, müzakere masalarında kaderimizi karartma anlaşmaları yapıyor. Müzakereciler, emperyalizmin soykırım yalanlarına karşı durmak bir yana, ülkemizi bunlara boyun eğmeye sürüklüyorlar.

Yurttaşlık haklarımız, en başta laik hukuk devleti ve sosyal devlet ortadan kaldırılarak gasp ediliyor. Yargı siyasallaştırıldı. Hak arama düzeni siyasal iktidarın keyfine bağlandı. Paralı ve kutsal din değerlerine de zarar veren gayrı milli eğitim, elele vermiş hız kesmeden yaygınlaştırılıyor. Doğal kaynaklarımızın yağması, madenlerde ve inşaatlarda işçi kıyımlarıyla birleşti. Gelir dağılımı adaletsizliği ve eşitsizlikler, yolsuzlukla bütünleşmiş yoksulluk, toplumda güven uçurumları yarattı.

Bu, kötü bir gidiştir. Durdurulması ve sona erdirilmesi bizim ellerimizdedir.

Çıkış yolu bellidir.

Mustafa Kemal Atatürk’ün temellerini bilim ve aklın ışığında attığı Cumhuriyet, temel dayanağımızdır. Bu temelden aldığımız güçle kaderimize el koymak zorundayız.

Ülkemizin ellerimizin arasından kayıp gitmesine izin veremeyiz. “Yeni Türkiye” projesine karşı “Yeniden Cumhuriyet” yürüyüşümüzü başlatmalıyız.

Üçüncü bir dünya savaşına muhatap da ortak da olmak istemiyoruz. “Yurtta barış dünyada barış” ilkesine sımsıkı sarılmalıyız. Bir insanlık suçuna dönüşmüş sömürgeciliğin hiçbir türüne daha fazla katlanamayız. Tüm mazlum dünya halklarıyla birlikte uluslararası adil bir ilişkiler düzeni içinde yaşamalıyız.

Toplumumuzu çürüten borç, faiz, rant düzeneğini kırıp, üretim ve adil paylaşım düzenini kurmayı başarmalıyız. Durmadan kaşınan etnik köken ve inanç farklılıklarımızın istismar edilmesine son vermeliyiz. Yurttaşlık hakları temelinde ulusal ve laik birliğimizi onarıp güçlendirmeliyiz.

Türkiye’yi çözülmeye sürükleyen her türlü girişimi, tarih önünde mahkum etmeliyiz.
Öyle ki, bir daha hiç kimse, açıktan ya da sinsice böyle bir şeye cesaret edemesin.

Türkiye’yi çözülmeye sürükleyen ve bu gidişi önlemek için üstüne düşeni yapmakta acizlik gösteren siyaset dünyasını uyarıyoruz. Buna hiçbir koşulda onay da izin de vermeyeceğiz.

Ülkemizin halkçı, milliyetçi ve devrimci birikiminden gelen siyasi partilerin, sendikaların, kitle örgütleriyle meslek kuruluşlarının mensuplarını, aynı duyarlılıkları paylaştığımız tüm yurttaşlarımızı, bizlerle birlikte mücadeleye etmeye, Cumhuriyet’i yeniden kurmaya davet ediyoruz.

“Cumhuriyet” için bir araya geldik. Büyük birlik ve dayanışmayı gerçekleştirmek için mücadele edeceğiz.

21 Aralık 2014, İstanbul

*****

Çağrıyı hazırlayanlar ve imzacılar, Cumhuriyetçi güçleri bir araya getirme sorumluluğu altına girmişlerdir. İlk hedef, 2015 seçimleri için güç birliği olmalıdır.

İlk 103 imzacının bileşimi; halkçı, milliyetçi ve devrimci birikimden gelen Cumhuriyetçilerin çağrıya olumlu yanıt verdiklerini göstermektedir.

Çağrıyı hazırlayanlar:

Prof. Dr. Birgül Ayman Güler (CHP İzmir Milletvekili)
Prof. Dr. Süheyl Batum (Eskişehir Milletvekili)
Ufuk Söylemez (Devlet Eski Bakanı)
Şahin Mengü (Manisa E. Milletvekili)
E. Albay Hasan Atilla Uğur (İşçi Partisi Genel Başkan Yardımcısı)

İlk 103 imzacı:

1 Abdülhaluk Çay Prof. Dr. / Devlet E. Bakanı
2 Adnan Öztürk İş adamı
3 Ahmet Ertürk DSP Edirne E. Milletvekili
4 Ahmet Yavuz Emekli General
5 Alaattin Sevim Emekli Amiral
6 Ataol Behramoğlu Prof. Dr. / Sanatçılar Girişimi Sözcüsü
7 Ayfer Kaynar Prof. Dr.
8 Ayhan Yalçınkaya Gazeteci
9 Ayşe Erkli
10 Azmi Karamahmutoğlu Ülkü Ocakları E. Bşk
11 Barış Tınay CHP Beyoğlu İlçe Başkan Yrd.
12 Barlas Doğu Milli Savunma E. Bakanı
13 Bedri Baykam Sanatçı
14 Bilge Aras Milli Merkez Genel Sekreter Yrd.
15 Birgül Ayman Güler Prof. Dr. / CHP Milletvekili
16 Can Ataklı Gazeteci
17 Canan Arıtman Dr. / CKD Genel Başkanı, E. Milletvekili
18 Candeğer Gezer İşletmeci
19 Cem Gürdeniz Emekli Amiral
20 Cengiz Özakıncı Yazar
21 Çetin Remzi Yüreğir Gazetesi İmtiyaz sahibi
22 Demet Günoğlu Gazeteci
23 Dilek Gözütok Prof. Dr. / Ankara Ünv. Öğrt. Ü.
24 Doğu Perinçek Dr. / İşçi Partisi Genel Başkanı
25 Engin Ünsal Dr. / E. Milletvekili, Öğretim Üyesi
26 Enis Öksüz Prof. Dr. / Ulaştırma E. Bakanı
27 Erdoğan Karakuş Emekli General / TESUD Genel Başkanı
28 Erkan Önsel İstanbul Eczacılar Od. E. Bşk.
29 Ertaç Erten CHP Sarıyer Üyesi
30 Fevzi Durgun Mak. Müh. / USİAD E. Başkanı
31 Fikret Güneş Emekli General
32 Fuat Selvi Emekli Albay
33 Gülsen Tuncer Sanatçı
34 Günizi Dizdar Avukat
35 Halil İbrahim Tüysüz Emekli General
36 Haluk Dural Kimya Yük. Müh. / Milli Merkez Genel Sekreteri
37 Hasan Atilla Uğur Emekli Albay / İşçi Partisi Genel Başkan Yrd.
38 Hasan Hüseyin Akbulut E. Milletvekili
39 Hasan İleri Dr.
40 Hasan Korkmazcan Avukat / TBMM E. Başkanı Vekili
41 Hüsamettin Cindoruk Avukat / TBMM E. Başkanı
42 İsmail Hakkı Pekin Emekli General
43 İsmet Sezgin TBMM E. Meclis Başkanı
44 Kadir Sağdıç Emekli Amiral
45 Kasım Parlar E. Milletvekili
46 Kemal Anadol İzmir E. Milletvekili, Yazar
47 Kerem Doksat Prof. Dr. / Psikolog
48 Levent Temiz İstanbul Ülkü Ocakları E. Bşk.
49 Mahmut Sert Mak. Müh.
50 Mehmet Atay Sanatçı
51 Mehmet Boztaş CHP Aydın E.Milletvekili
52 Mehmet Erdül İzmir ESHOT E. Genel Müdürü
53 Mehmet Faraç Gazeteci / Aydınlık Gazetesi Yazarı
54 Merih Şan CHP İzmir Eski Y.K.Ü
55 Metin Öney Avukat / ANAP E. Milletvekili
56 Mine Kırıkkanat Cumhuriyet Gazetesi Yazarı
57 Muharrem Kocaman Sakarya MHP E. İl Bşk.
58 Mustafa Köseoğlu CHP Kurucu İlçe Başkanı
59 Mustafa Pamukoğlu İktisatçı / Yazar
60 Mustafa Yurtkuran Prof. Dr.
61 Müyesser Yıldız Gazeteci / Yazar
62 Namık Kemal Boya Avukat
63 Namık Kemal Zeybek E. Bakan
64 Nasuh Mahruki Kar Leoparı ve Everest’e tırmanan ilk Türk
65 Nazım Güvenç Gazeteci-Yazar
66 Necati Cebe CHP Balıkesir E. Milletvekili
67 Necla Arat Prof. Dr. / CHP E. Milletvekili
68 Nihan Aras Milli Merkez Genel Sekreter Yrd.
69 Nihat Genç Araştırmacı Yazar
70 Numan Gültekin DSP Balıkesir E. Milletvekili
71 Nur Serter Prof. Dr. / CHP Milletvekili
72 Nusret Güner E. Oramiral / E. Donanma Komutanı
73 Osman Başıbüyük Emekli Albay
74 Osman Özbek Emekli General
75 Önay Alpago Avukat / CHP E. Milletvekili, Devlet E. Bakanı
76 Oğul Aktuna Siyasetçi
77 Sait Yılmaz Doç. Dr. / Yazar
78 Semih Çetin Emekli Amiral
79 Halil Semih Eryıldız Prof. Dr.
80 Seniha Gökçen Boya CUMOK
81 Serhan Bolluk Dr. / İşçi Partisi Genel Sekreteri
82 Sinan Meydan Araştırmacı Yazar
83 Soner Polat Emekli General
84 Sönmez Targan   68’liler Birliği Vakfı Genel Başkanı
85 Suat Çağlayan Eski Kültür Bakanı
86 Suna Büyüköztürk Prof. Dr.
87 Süheyl Batum Prof. Dr. / Milletvekili
88 Şahin Mengü CHP E. Milletvekili
89 Şeref Gül İş adamı
90 Şule Perinçek Gazeteci / Yazar / İşçi Partisi Gen. Bşk. Yrd.
91 Şükrü Sina Gürel E.Bakan
92 Tanju Cılızoğlu Gazeteci
93 Tayfun İçli  E.Bakan
94 Turan Karakaş CHP İzmir E. İl Bşk.
95 Turgut Okyay E. Yargıtay Onursal Üyesi
96 Turhan Özlü Gazeteci / Ulusal Kanal Genel Müdürü
97 Ufuk Söylemez Devlet E. Bakanı – Milli Merkez Ankara Temsilcisi
98 Uğur Civelek Ekonomist
99 Ümit Ülgen Mak. Müh. /ADD E. Marmara Bölge Sorumlusu
100 Ümit Zileli Gazeteci
101 Yaşar Okuyan E. Bakan
102 Yavuz Selim Demirağ Gazeteci / Yazar
103 Zekeriya Beyaz Prof. Dr. / Marmara Ü. İlahiyat Fak. E. Dekanı

Onur ÖYMEN : Cumhuriyet Çağrısı ile ilgili düşüncelerim


Cumhuriyet Çağrısı ile ilgili düşüncelerim

Portresi_gulumseyen

 

Onur Öymen

 

 
Dün değerli CHP Milletvekili Birgül Ayman Güler’in okuduğu ve 100’den çok
eski ve yeni milletvekiliyle toplumun çeşitli kesimlerinden önemli kişilerin imzaladığı

“Cumhuriyet İçin Çağrımızdır”

başlıklı bildiri benim de uzun zamandan beri dile getirmeye çalıştığım düşünce ve kaygıları yansıtan bir içerik taşımaktadır.

Dünya ve ülkenin sorunları hakkında önemli saptamalar içeren bu bildiri hangi partiden olursa olsun Cumhuriyetin değerlerine inanan vatandaşları, sivil toplum örgütlerini, sendikaları birlikte mücadeleye davet etmektedir.

Bu bildirinin içeriğinin Cumhuriyete gönül vermiş milyonlarca vatandaşımızın aklından geçen düşünceleri büyük ölçüde dile getirdiği kanısındayım.

  • Ülkemizin içinde bulunduğu sorunların esas olarak iktidarın politikalarından kaynaklandığına kuşku yoktur.

Ancak muhalefet partilerinin de içinde bulunduğumuz bu son derece kaygı verici ve tehlikeli gidişi durdurmak için sonuç verici bir mücadele yürüttüklerini savunmak da kolay değildir.

Bu gibi bildirilerin kamuoyuna yansımasında Cumhuriyetin değerlerini savunan medyalara da büyük görev düşmektedir.

İktidara karşı muhalefetin görüşlerini yansıtan önemli gazetelerden Cumhuriyet, Sözcü ve Yurt’un bugünkü nüshalarında bu bildiriden hiç söz edilmemesi son derece düşündürücüdür
ve sorunun daha da derinde olduğunu göstermektedir.

Evvelce yayınlanan benzeri bildiriler de basında yeterince yer bulamamış ve siyasal partilerin söylem ve politikalarını etkileyici olamamıştır. O nedenle, bence, bütün bu kaygıların giderilmesi ancak siyasal partilerin içinde demokrasinin ve hukukun kuralları çerçevesinde yapılacak güçlü bir mücadele ile sonuç verebilir. Cumhuriyetin değerlerinin ve ülke çıkarlarının tehlikeye düştüğüne inananların ve özellikle siyasal partilerin çatısı altında sorumluluk üstlenenlerin bu koşullarda sessiz kalmaya hakları yoktur.

Saygılar, sevgiler… (23.12.14)

CHP Parti Meclisi’nde İhsanoğlu’na itiraz

CHP Parti Meclisi’nde İhsanoğlu’na itiraz

(Salı, 24 Haziran 2014 03:47, AYDINLIK Gazetesi portalı)

pmchp

CHP, PM üyeleri Birgül Ayman Güler, Adnan Keskin, Umut Oran, Gökhan Günaydın, Bihlun Tamaylıgil ve Ercan Karakaş ise Ekmeleddin İhsanoğlu’nun adaylığına karşı çıkanlar arasındaydı

CHP Parti Meclisi toplantısına, İhsanoğlu’ndan duyulan rahatsızlık damgasını vurdu.

CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, Ekmeleddin İhsanoğlu’na karşı çıkanların eleştirilerine yanıt vererek ‘ikinci bir aday ihtimali yok’ dedi.

  • PM üyeleri Birgül Ayman Güler, Adnan Keskin, Umut Oran, Gökhan Günaydın, Bihlun Tamaylıgil ve Ercan Karakaş ise İhsanoğlu’nun adaylığına karşı çıktılar.

PM toplantısında en sert eleştiriyi Birgül Ayman Güler yaptı. Güler, adaydan duyduğu rahatsızlığını kayda geçirmek için daha önce oy birliği ile kabul edilen MYK raporuna
ret oyu kullandı. Güler, yaptığı konuşmada şunları söyledi:

  • “Bu benim adayım değildir, bu sizin bireysel adayınızdır.
    Bu, partinin adayı da değildir.
    Bu isim, bu kişi ümmetçi bir kişidir.
    Bizim felsefemize, bizim siyasal anlayışımıza, bizim kimliğimize uygun birisi değildir.
    Partinin tüm yetkili kurulları devre dışı bırakılmıştır.
    Yalnızca genel başkan tarafından verilmiş bir karar
    Partinin kararı olamaz. Parti yönetimi bu süreçte despotik bir tarz belirlemiştir.”

PM üyesi Adnan Keskin ise, “Partinin yetkili kurullarının yetkilerinin kullanımı engellenmiştir. Ortaya çıkan aday, cumhuriyet değerlerine felsefesine uygun bir isim, uygun bir aday değildir.” dedi. Keskin şöyle devam etti.

  • “Parti hukuku yok sayılmıştır. CHP kimliği yetkili kurulların görüşü
    dikkate alınmadan zedelenmiştir. Bu yaklaşım, skora endekslenerek
    neticeye gitmedir. Başarı skora dayanan yaklaşımlarla değil, partinin temelindeki ideolojik ve felsefi tercihlerini, sosyal demokrasinin evrensel ilkelerini
    hayata geçirmekle elde edilir.”

“Aday belirlemede doğru bir yöntem benimsendi, ancak yanlış bir noktaya varıldı.” diyen Umut Oran, “CHP ve MHP genel başkanları düzeyindeki bu büyük uzlaşma
CHP tabanında, organlarında ve PM’de gerçekleşmemiştir. Keşke CHP kimliğine, Atatürk ilkelerine, 6 Ok ideolojisine tartışmasız sahip olan bir aday gösterebilseydik.” ifadelerini kullandı.

PM üyesi Günaydın da şöyle konuştu:

“AKP’ye oy veren milyonlarca işçinin köylünün oyunu alabilmek için, hepimizin hayatını sömüren, mahveden dinci faşizmin çarpık kapitalist uygulamalarına karşı çıkan bir adaylaştırma sürecini peşinde olmamız gerekirdi.”

Zihni Erdem / Ankara

Son Güncelleme: Salı, 24 Haziran 2014 03:49

YERELSEÇİMLERE YENİ BİR GÖLGE: KIRMIZI PLAKA


Dostla
r,

Sayın Prof. Dr. Birgül Aynan Güler, bilindiği gibi Kamu Yönetimi alanında uzmandır
ve siyasete girmeden önce Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesinde
Kamu Yönetimi ve Siyaset Bilimi Bölümünde dersler vermekteydi.

Aşağıdaki yazısı tam da ders niteliğinde..

Herkesin dikkatle okuması ve gereğini yerine getirmesi, hukuk devleti adına dileğimizdir.

Sevgi ve saygı ile.
4.12.13, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

===========================================

YERELSEÇİMLERE YENİ BİR GÖLGE: KIRMIZI PLAKA

BASIN AÇIKLAMASI, 4 Aralık 2013
YEREL SEÇİMLERE DAHA FAZLA GÖLGE DÜŞÜRÜLMEMELİDİR
 
portresi_genc
Birgül AYMAN GÜLER
CHP İzmir Milletvekili

Yüksek Seçim Kurulu (YSK), kamuda görev yapanlardan 30 Mart 2014 genel yerel seçimlerinde aday olmak isteyenlerin 1 Aralık 2013 günü saat 17.00’ye kadar görevlerinden istifa etmeleri gerektiğini açıkladı.

 

Gazetelerde, AKP bakanlarından belediye başkanlığına aday olacakların
1 Kasım 2013’e dek istifa edecekleri yazıldı; Bakanlardan böyle bir adım atan olmadı. Başbakan Yardımcısı Bozdağ,“Sayın bakanların görevlerinden istifa etmeleri yasal olarak zorunlu değil. Ancak seçim kampanyasının yürütülmesi bakımından, başka çalışmalar bakımından farklı değerlendirmeler olur mu? Bunu da zaman içinde göreceğiz” dedi. Kasım ayı sonunda AKP’nin Genel Başkan Yardımcılarından Şentopbelediye başkanlığına aday olacak bakanların istifası gerekir görüşünü
‘cehalet örneği’ olarak nitelendirdi. 
Bu keskin görüşü, YSK Başkanı’nın ‘bakanların istifasına gerek olmadığı yönünde ilke kararı aldık’ açıklaması üzerine dile getirdi. Nihayet Hükümet Sözcüsü Arınç“başbakanımız aday olacak bakanların istifasını uygun görüyor” dedi.

Bugün itibariyle iktidar partisi, halihazırda bakan olarak görev yapan bazı kişilerin belediye başkanlıklarına aday gösterileceğini duyurmuş bulunuyor. Ancak adı geçen kişiler, görevlerinden istifa etmediler. YSK ise, YSK Başkanı’nın ‘oybirliğiyle ilke kararı aldık’ dediği kararı resmi olarak yayımlamadı.

Bağımsızlığı nedeniyle seçimlerin temel güvencesi olarak görülen YSK’nın,
Hükümet yetkililerinin gelgitlerinden etkilendiği görülmekte,
 böyle önemli bir konu
tek kişinin kararına bırakılmış bulunmaktadır.

YSK, 514 sayılı kararında, “.. demokratik toplum düzeni gereklerine uygun bir seçimin yapılabilmesi, adayların eşit bir biçimde yarışmalarına olanak sağlayan bir ortamın oluşturulması koşuluna bağlıdır…..” demektedir. Aday olmak isteyen köy korucularıyla geçici köy korucularının ve bağımsız tarımsal üretici birliklerindeki yönetim ve denetim kurulu üyelerinin bile istifasını gerekli gören YSK’nın, devlet tüzelkişiliğinin yürütme organı olan bakanlar için böyle bir gereklilik görmemesi, açıklanmaya muhtaç bir durumdur.

Bakan’ların, bakanlık görevi sürerken belediye başkanlığına aday olmaları,
aşağıdaki nedenlerle kabul edilemez. 

1. Bakan, devlet tüzelkişiliğinin temsilcisidir. Belediye başkanı ise yerel (belediye) tüzelkişiliğin temsilcisidir. Devlet tüzelkişiliği, yerel tüzelkişiler üzerinde vesayet denetimi yetkisine sahiptir. Vesayet denetimi yetkisi taşıyan bir makamın, bu denetime konu olan idarenin icra organının yerine geçmek için yarışa girmesi, hem hukuka hem bilime aykırıdır. Bu özellik, bakan makamında olanların milletvekili adaylığında görevlerinden istifa etmeleri gerekmezken, belediye başkanlığı adaylıkları söz konusu olunca
neden istifa etmek zorunda olduklarını açıklar.

2. ‘Milletvekillerinin istifası gerekmediğine ve bakan da milletvekili olduğuna göre istifaları gerekmez’ savı talihsizdir. Birincisi, milletvekili meclis üyesidir;
icra görevi yapmaz. Oysa bakan icracıdır; bu iki sıfat birbirine özdeş tutulamaz. Nitekim YSK kararlarında da meclis tipi organlarda görev yapanların değil, yürütme organlarında görev yapanların istifasının gerekli görüldüğü yönünde çok sayıda örnek vardır.

3. Bakan, Hükümet üyesi olarak siyasal görevlidir.
Aynı zamanda bakanlığın Ankara merkeziyle tüm ülkeye iller ve ilçeler temelinde yayılmış olan taşra örgütünün başı olarak en üst idari amiridir. Yetkilerini, atanmış kamu görevlisinden fazla olarak, bakanlığa özgü ayrı bir tüzelkişilikle değil devlet tüzelkişiliği korumasıyla kullanır. Bu yetkiler, ülkenin 81 ilinde kullanılan merkezi bütçe, personel ve yaptırım gücü toplamıdır. Böyle bir gücü bir ilde belediye başkanlığı için kullanması durumunda, ‘eşit yarış ortamı’nın hiçbir biçimde sağlanamayacağı yeterince açıktır.

4. Genel seçimlerde Adalet, İçişleri, Ulaştırma bakanları
kişisel nedenlerle değil, yetkilerinin özellikleri nedeniyle görevden alınır. Yerlerine ‘tarafsız/partisiz geçici bakan’ görevlendirmesi yapılır. Şimdi ise, devlet gücü kullanan Bakan’ların, bu üç bakanlık dahil ve doğrudan kişi olarak kendilerinin seçim yarışında yer almaları
söz konusudur. Bu durumda, ya genel seçimlerdeki uygulama ya da şimdiki durum yanlıştır.

5. DSP’li bakan Sayın Zekeriya TEMİZEL, 18 Nisan 1999 seçimlerine İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı adayı olarak girmek için, yürütmekte olduğu bakanlık görevinden istifayla ayrılmıştır. Eğer bir devlet ciddiyetimiz varsa, bu ilk uygulamanın dikkate alınması gerekir.


Genel idare aktörleri
nin, bu yetkiler ellerindeyken yerel idare seçim yarışında
yer almaları, demokratik siyaset – yönetim gerçeğinin doğasına aykırıdır.
Böyle bir uygulama ne siyaset – yönetim kuramları, ne hukuk öğretisi,
ne de parlamenter – yerel demokratik sistem uygulamalarının gereklerine uygundur.Demokratik siyasal sistemin kuralsızlık ve keyfiyetle çökertilmesini önlemek, yetkili kişi ve kurumların tarihsel önem taşıyan görev ve sorumluluğudur.

Kamuoyuna saygıyla duyurulur. (4.12.13)

http://baguler.blogspot.com/2013/12/yerel-secimlere-yeni-bir-golge-kirmizi.html

Birgül Ayman Güler : AKP TÜRKİYE’yi BÖLÜYOR!

AKP TÜRKİYE’yi BÖLÜYOR!

portresi.milletvekilijpg


Birgül Ayman Güler

YURT Gazetesi,
18.11.13

CHP İzmir Milletvekili ve Parti Meclisi (PM) Üyesi
Birgül Ayman Güler, Yurt’a Barzani ve Erdoğan’ın Diyarbakır buluşmasını değerlendirdi.

Mitingin emperyalist güçler tarafından en ince ayrıntısına dek planlanarak düzenlendiğine işaret eden Güler,

“Toplu nikâh töreni imgesi çok önemlidir. Ortada bir nikâh vardır, bu nikâh Barzani ile Erdoğan arasındaki petrol ve doğalgaz anlaşmalarının sırıttığı bir nikâhtır.
Başbakan’ın sözünü ettiği ‘Yeni Türkiye’, aslında gerici ve geri Türkiye’dir” dedi.

SEVR’İN CANLANDIRILMASI

Tayyip Erdoğan’ın Diyarbakır’daki konuşmasında sözünü ettiği ‘Yeni Türkiye’ kavramının aslında gerici ve geri Türkiye olarak okunması gerektiğini vurgulayan Güler, şöyle konuştu:

  • “Diyarbakır’daki toplantı, Sevr’de yarım kalan planın yeniden inşası anlamına geliyor.
  • Barzani ve Erdoğan beraberliği, her yönden petrol ve doğalgaz antlaşmalarının sırıttığı bir omuzdaşlık. Kerkük-Yumurtalık boru hattına ikinci bir ek yapılması ve ayrıca paralel bir hat inşa edilmesi antlaşmaları, Diyarbakır’daki resmin zeminini oluşturuyor.
  • Bu toplantıyla ne yazık ki Türkiye, Kürdistan’ın ebeliğine soyunmuştur.
  • AKP iktidarı, Türkiye’yi dinci ve Kürtçü eksenler üzerinden bölerek
    müttefik devletlerin gönüllü ebesi olarak tarihe geçecektir.”

‘AMAÇLARI HİLAFETE DÖNMEK’

Güler, Erdoğan’ın ağzından ‘tek millet’ lafını düşürmese de kastının Türk Ulusu değil, etnik topluluklardan oluşan bir ümmet olduğunu söyledi.

AKP sözcülerinin ‘Yeni Türkiye’den bahsederken henüz Lozan sınırlarının olmadığı, hilafetin kaldırılmadığı ve anayasa devletin dininin İslam olarak görüldüğü 23 Nisan 1920’den dem vurduğuna dikkat çeken Güler,

  • “Yeni Türkiye’den kastı Sevr planının uygun gördüğü, saltanat ve hilafetin yeşertilebileceği ortaçağ düzeninden başka bir şey değildir.
  • Amaçları ulusal ve laik Türkiye’yi silmektir.
  • Bunu da kadim bir ittifak olan dinci ve Kürtçü siyaset üzerinden yapıyorlar.”
    diye konuştu.

ANTİEMPERYALİST CEPHE

Güler bu kumpastan kurtulmanın tek yolunun da antiemperyalist mücadele olduğunu söyledi:

  • “Çıkış, kendimizin ve komşu devletlerimizin ulusal toprak bütünlüklerinin savunucusu olmaktır. Ve 1917’de olduğu gibi antiemperyalist uluslararası cepheyi yükseltmektir.”

6 CHP Milletvekilinden Uyanışa Çağrı


Dostlar,

CHP’nin 6 yiğit milletvekili ortak bir basın açıklaması yaptılar.
Sayın Birgül Ayman Güler‘in web sitesinden açıklama duyuruldu.

Bu yürekli, gerçekçi ve yerinde açıklamayı biz de paylaşıyoruz.
Metin aşağıda..

  • Tehditler artık CHP’nin kurumsal kimliğine dek uzanmaktadır.

Bu sayın milletvekilleri, yıllardır yinelediğimiz gerçeğin altını çizmektedir :

  • İntikamcı iktidarlar “demokratik anayasa” yapamaz!

Umarız CHP’nin kurumsal politikalarını da bu yönde değiştirebilirler bu 6 sayın vekil.

CHP artık kendine gelmelidir.
Sayın Kılıçdaroğlu, en hafif deyimiyle Polyanna’cılık oynamayı bırakmalıdır;
hem de ivedilikle..

Ateş bacayı sarmak üzeredir.

Milyonlarca kararlı, bilenmiş, ölümü bile göze almış…. kitle sokaklardadır ve
HÜKÜMET İSTİFA!.. diye haykırmaktadır. Ortada 7 ölüm, binlerce yaralı, 10’u aşkın insanın gözünü yitirmesi, yüzlerce gözaltı… apaçık AKP faşizmi görünmekte ve uygulanmaktadır.

Böylesine eli kana bulanmış ve insanlık suçu işleyen bir iktidar ile
demokratik ve insan haklarını geliştirici anayasa yapılabilir mi??

12 Eylül 2010 değişikliklerinde kurulan tuzak da mı CHP’yi uyarmaya yetmiyor??

Parlamentoculuk – uslu muhalefetcilik ile CHP,
meşru halk eylemiyle yıkımın – dağılmanın eşiğine getirilmiş bir iktidara
neden payanda olmaktadır?
AKP sonrası için olası Atlantik ötesi vize alma adına mı?

Bu aymaz politikaların zerrece savunulabilir yanı yoktur.
Biz de hiç politika yapmadan, diplomasiye bulaşmadan doğrudan söylemiş olalım.

Sevgi ve saygı ile.
13.8.13, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

============================================

6 CHP Milletvekilinden Uyanışa Çağrı

Basın Bildirisi, 12 Ağustos 2013
http://www.birgulaymanguler.net/index.php?option=com_content&view=article&id=1127:uyanisa-cagri&catid=187:izmircalismalari-2&Itemid=768

UYANIŞA ÇAĞRI

  • İzmir Milletvekili ve CHP Parti Meclisi Üyesi Birgül Ayman Güler,
  • İstanbul Milletvekili Nur Serter,
  • Uşak Milletvekili Dilek Akagün Yılmaz,
  • Eskişehir Milletvekili Süheyl Batum,
  • Kayseri Milletvekilli Şevki Kulkuloğlu ve
  • Antalya Milletvekili Gürkut Acar

ortak bildiri yayımladılar. CHP Milletvekilleri yayımladıkları bildiride 5 Ağustos 2013 günü sona eren Ergenekon Davası kararlarını tanımadıklarını açıkladılar.

Ergenekon Davası 5 Ağustos 2013 günü sona erdi.

* Hukukun tüm ilkeleri çiğnenmiş,
* sahte dijital deliller davanın esası olmuş,
* savunma hakkı yok edilmiş,
* Danıştay cinayeti sanıkları aklanırken elinde kaleminden başka bir şeyi olmayan aydınlar ‘cebir ve şiddetle hükümeti yıkmak’ mahkum edilmişlerdir.

Silivri kararlarını tanımıyoruz

Bizler, Türk Milletinin milletvekilleri olarak

teröristleri tanık diye kabul eden,
– canileri beraat ettiren,
– yurtsever aydın ve komutanları ise dayanaksız biçimde mahkum eden
Silivri mahkemesinin kararlarını tanımıyoruz.

Çünkü, her şeyden önce, mahkumiyet kararları veren mahkemenin kendisi,
hukuken yok hükmündedir.
Bu, yalnızca Ergenekon Davası’nın görülmesi için devam ettirilmiş bir
Özel Yetkili Mahkeme’dir. Yargının siyasallaşmasının en uç son örneği olan
bu mahkemede adeta düşman hukuku uygulanmış, “Türk Milleti adına” verildiği iddia edilen kararlar Türk Milletinin vicdanını çok ağır bir şekilde yaralamıştır.İktidar, güvenlik güçleri eliyle yalnızca duruşma salonunu değil yolları ve tarlaları kuşatma altına alarak, duruşmanın aleniyetini ortadan kaldırmıştır.

Duruşmayı izleme yasağı, anayasal seyahat hakkının açıktan açığa gasp edilmesine
ve ülke genelinde fiili sıkıyönetim ilanına dönüşmüştür.

  • Savrulan tehditler, faşist diktatörlüğün ayak sesleridir.

Şimdi iktidar, anti-demokratik uygulamalarına karşı direnen, boyun eğmeyen her kesimi, intikam yargılamalarına dahil etmeye çalışmaktadır.
Hedef tahtasına da Cumhuriyet Halk Partisi’ni yerleştirmiş durumdadır.

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç,

“Ergenekon Davası’nda verilen kararın meşruiyeti yoktur” diyen Genel Başkanımız Kemal KILIÇDAROĞLU’nu
“Beğenmediğin mahkemelerin huzuruna çıkmak durumunda kalabilirsin..”diyerek tehdit edebilmektedir.

Mehmet Ali Şahin, yalannamelerle mahkum ettikleri milletvekillerimizin
“CHP’den ihraç edilmesi gerek”tiğini söyleyebilmektedir.
Gericiliğe, din istismarına, rantçılığa, baskı ve zulme karşı başkaldıran
Gezi Direnişi’nde, daha fazla gencin katledilmesini ve yaralanmasını önlemek için saldırılara kalkan olan milletvekillerine soruşturma açılmaktadır.Bütün bu tehditler, hak – hukuk, demokrasi – sandık çığlıkları içinden
yükselen faşist diktatörlüğün ayak seslerinden başka bir şey değildir.

  • Özü ve yönü açığa çıkmış olan bu iktidarın hiçbir tehdidine boyun eğmeyeceğimizi, faşizme geçit vermeyeceğimizi ilan ediyoruz.
İntikamcı iktidarlar “demokratik anayasa” yapamaz!AKP
* yasamayı adeta askıya almış,
* yargıyı emrine çekmiş,
* basın – yayın kurumlarını felç etmiştir.

Şimdi, ana muhalefet partisi başta olmak üzere tüm yasal siyasal yapıları tehdit etmektedir.
Böyle bir iktidar, üstelik PKK ile müzakereler temelinde iş görerek,
anayasa yapmaya çalışmaktadır.AKP’nin “Demokratik Anayasa” yapmak gibi bir niyeti de, bunun için açık ve demokratik bir toplumsal uzlaşma sağlama şansı da yoktur.

‘Mazlum AKP’ maskesi düşmüş, sinsi gerçek ortaya çıkmıştır.
Bize düşen görevin, ülkemizi tehdit eden karanlık Anayasa Oyunu’nu halkımızın ve dünya kamuoyunun gözleri önüne sermek olduğu inancındayız.Kamuoyuna saygılarımızla duyururuz. 12.08.2013

KARAYILAN AÇIKLADI: AKP ÇÖZÜME NE VERDİ?

Dostlar,

Olağanüstü durumlar, olağanüstü koşullar yaratıyor..
Kahramanlar belli oluyor ve önderlik yüklenerek öne çıkıyor..

Sayın Prof. Dr. Birgül Ayman Güler, bir Cumhuriyet kadını aydın olarak büyük bir bilimel ehliyet ve yüreklilikle, sorumlulukla öne çıkıyor..

Aşağıda tarihe not düşecek, ibretlerle dolu yazısını paylaşıyoruz.

Kendisini gönülden kutluyoruz..

Yazdıklarını büyük ölçüde ve büyük kaygı ile onaylıyoruz..

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 26.4.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

==================================

Birgül AYMAN GÜLER
CHP İzmir Milletvekili
26 Nisan 2013 Cuma

portresi

KARAYILAN AÇIKLADI: AKP ÇÖZÜME NE VERDİ?

Gazetelerin “tarihi açıklama” diye verdikleri Kandil’de 25 Nisan 2013 günü KCK Başkanı diye tanıtılan Karayılan, PKK teröristleri 8 Mayıs’tan itibaren çekilmeye başlayacaklar açıklaması yaptı. Türkiye’nin “meşru” gazeteleri ile TV’leri açıklamayı epeyce sansürlü ve “düzeltilmiş” verdiler.

Karayılan’ın ne dediğini olduğu gibi görmek için “kendi” yayın organlarına bakmakta büyük yarar var. Bu kaynaklardan izlenince, AKP-PKK’nın neyin pazarlığını yaptıkları açıkça görülüyor.

Karayılan’ın açıklamasına göre AKP Hükumeti PKK’ya şu sözleri vermiştir:

(1) Kürt halkına kimlik ve statü verilecektir; bu, anayasal güvence altına alınacaktır.

(2) PKK ile işbirliği yapılarak Güneydoğu Anadolu’da ve Türkiye – Irak – Suriye – İran Kürtleri arasında “Kürt milli dayanışma” konferanslarına izin, onay, destek verilecektir.

(3)  Apo başta olmak üzere teröristlerin tümü serbest bırakılacaktır.

(4)  Soruna yabancı devletlerin müdahil olması kabul edilebilir.

Bu sözler, Karayılan’ın konuşmasından alınan cümleler temelinde aşağıdadır:

1. Bugün halkımız, Rojava Kürdistan’da (Suriye) fiili olarak özgürlüğüne kavuştuğu bir devrimin ve Güney Kürdistan’da (Irak) federal bir statünün sahibidir. Kuzey Kürdistan’da (Türkiye) … önemli kazanımlar ortaya çıkmıştır.

2.  Türkiye’de Kürt halkının yüz yıl öncesine dayanan inkar ve ret politikaları altında kimliksiz ve statüsüz yaşamayı kabul etmesi mümkün değildir. Bu anlamda Önderliğimizle devlet arasında sürmekte olan görüşme ve müzakerelerin son derece önemli olduğu açıktır.

3. Kürt sorununun uluslararası bir sorun…. başta ABD, AB ve Rusya olmak üzere tüm uluslararası güçleri Kürt sorununun çözümüne dönük başlattığımız bu hamlenin başarısı için destek sunmaya çağırıyoruz.

4. Sadece Türkiye’deki Kürt sorununun çözümü değil, tüm parçalarda Kürt sorununun çözümü ve Ortadoğu’daki çatışma sürecinin sona erdirilerek… yeni bir dönemin başlatılmasıdır.

5. Dört konferans çağırıyoruz:

a) Tüm Türkiye halkı(nı) … ‘Barış ve Özgürlük Konferansı’nı toplamaya ve tüm kesimleri bu konferansa katılmaya davet ediyoruz.

b) Tüm Kürdistan halkını, (4 parçadaki –Türkiye, Irak, Iran, Suriye) ….
tüm parçalar arasında milli dayanışma ve barış için ulusal bir platform oluşturmaya, Hewlêr’de (Erbil) ‘Birlik, Dayanışma ve Barış Konferansı’nı örgütlemeye ve katılmaya çağırıyoruz.

c) PKK’nın Kürdistan’da geliştirdiği mücadelede belkemiği rolü oynayan
ve büyük fedakarlıklar, kahramanlıklar sergileyen Kuzey Kürdistan (Türkiye’nin güneydoğusu) halkımız için …. Amed’de (Diyarbakır’da) Kuzey Kürdistan Demokratik Çözüm, Birlik ve Dayanışma Konferansı’nı toplamaya…

d) Yurtdışındaki tüm Kürdistanlıları…. Halkların Demokrasi, Birlik ve Barış Konferansı’nı toplamaya çağırıyoruz.

Karayılan, “çözüm süreci”nin üç aşamalı olduğunu açıklamıştır:

a) Ateşkes ve geri çekilme ile birinci aşama tamamlanacaktır.

b) İkinci aşama devletin ve hükümetin yapacaklarından oluşur.
Bunlar “anayasal çözüm çerçevesinde yapılacak reformlar”dır.

c) Üçüncü aşama normalleşme aşamasıdır; Apo dahil herkesin
serbest kalacağı bu süreç paralelinde silahsızlanma gündeme gelecektir. 

Tarihte reformculuk, demokratikleşme paketleri, demokrasi manifestoları, hep belli kesimlerle ve belli hedeflerle ilişkili olmuştur. Günümüzde de, bugünlerde ortalığı saran “reform” culuk tutkusuna, durmadan el değiştiren “demokrasi manifestoları”na ve Türkiye’yi demokratikleştirme yarışlarına, Karayılan’ın açıkladığı “üç aşama”yla ilişkileri bakımından dikkat etmekte yarar vardır.

O halde karşımızdaki manzara nedir?

Anayasa, terörle müzakerenin en temel koşuludur:

  • AKP Türk vatandaşlığı ile Türk ulusunu kısaca “ulusal devlet ilkesi”ni vermiştir.
  • AKP etnik topluluklara “kimlik ve statü tanıma”yı kabul etmiş
    ve “milliyetler devleti”ni kabul etmiştir.
  • AKP bölgesel özerklik düzenini kabul etmeye hazırdır;
    “üniter devlet ilkesi”nden vazgeçmektedir.
  • AKP, Türkiye’nin egemenliğini, komşu ülkelere müdahale edebilmek hırsının ateşiyle “uluslararası toplum”la paylaşmaya açıktır.
  • AKP Apo dahil tüm teröristleri serbest bırakma konusunu görüşmektedir.

AKP yabancı güçlerin müdahalesine açık davet yapmaya cüret eder hale gelmiş olan PKK-BDP ile birlikte, emperyalizmin hizmetinde Kürdistan ebeliği yapmakta; bunun için de Türkiye’yi çözmektedir.

“Çözüm” süreci, ulusal ve laik Türkiye çözülerek Irak ve Suriye’den sonra İran’a saldırılacak; saldıran kim olursa olsun onlara destek verilecek demektir.

Bu “çözüm” süreci  “barış için, gözyaşları dinsin diye, analar içindir” mi demiştiniz!!

Prof. Dr. Tülay ÖZÜERMAN’dan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na açık mektup


Dostlar,

Prof. Dr. Tülay ÖZÜERMAN’dan CHP Genel Başkanı Kemal KILIÇDAROĞLU‘na
açık mektup adeta tarihsel bir manifesto gibi..

Tülay hoca,  Dokuz Eylül Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi
Kamu Yönetimi Bölümü Siyaset ve Sosyal Bilimler Anabilim Dalı öğretim üyesi.
Yani konunun uzmanı bir akademisyen aynı zamanda.

Dileyelim, Kılıçdaroğlu ve CHP içindeki öbür duyarlı yetkililer dikkate alsınlar..

Zaman büyük bir hızla ve de açıkça aleyhte akmakta..

Sevgi ve saygı ile.
10.2.13, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

=========================================

Sayın Kılıçdaroğlu’na açık mektubumdur…

Sayın Kılıçdaroğlu;

Çok değil CHP’de vekil olduğunuz 2002’den, 6. Genel Başkan Sayın Deniz Baykal’ın kaset komplosu ile gönderilmesi ile Genel Başkan olduğunuz 2010  arasında CHP’nin temel ideolojisi hakkında bir kafa karışıklığı olmadığını
en iyi bilenlerdensiniz. Bir anımsatma: Siz 2009’da İstanbul Büyükşehir 
Belediyesi’ne başkan adayı olduğunuzda arkanızda güçlü bir medya desteği vardı.
Ne giydiniz, ne dediniz, nereye gittiniz haber programlarında yer buluyordu. Aynı şans CHP’nin diğer iddialı adayları Karayalçın, Kocaoğlu, Akaydın için tanınmamıştı medyada. Seçimi kazanmamıştınız, ama İstanbul’da CHP’nin oylarını artırmıştınız… Medya seçim sonrasında da arkanızdaydı. Ve kaset operasyonu sonrası sizi
işaret eden medyanın ancak sizinle şişirilecek balonmuş gibi elinize tutuşturduğu bir CHP buldunuz. Operasyon tam da CHP oylarını yükselttiği dönemde yapılmıştı.

Sayın Kılıçdaroğlu, CHP artık sizin teslim aldığınız parti değil. Zaten siz de böyle olmadığını anlatmak için partinin başına “yeni” kelimesini eklediniz. Türk siyasal hayatında ilk kez, kurumsal kopuş yaşanmadan parti  kimliği dönüştürülmüş oldu. Yıllarca CHP için çalışmış, ideolojisi ile partiye yürekten bağlı partililer (CHP’liler) partiye yeni gelen particilerce (CHP’dekiler) devre dışı bırakılarak parti erimeye başladı.  Medya’da rüzgarlar artık sizden yana değil, size karşı şekilde estiriliyor. Toplum AKP’nin yaptıkları yerine, çarmıha gerilen CHP’yi konuşuyor. Medya görevlileri  CHP’yi gündemde tutacak her manevrayı uygularken; şişirerek elinize tutuşturdukları balonu yavaş yavaş söndürmekteler. Bu arada haksız tutukluluklar, hukuk devletinin yasa ile yok edilişi, devletin temel çatısını ortadan kaldıracak anayasa çalışmaları, ayrılıkçı söylemlerin yayılışı, kimliklerin ortaya saçılışı üzerinden yürütülen ulusalcılık karşıtı politikalardan, özelden kamu sektörüne kadar mali denetim yolu ile kurulan baskılardan, toplumsal yaşama müdahale eden düzenleme ve fiili uygulamalardan yılmış olan toplumda muhalefet özlemi çığ gibi büyüyor.

Sayın Kılıçdaroğlu; siz bu çığı görebilirseniz ve bugün CHP’de yer bulmuş olan ve büyük bir olasılıkla AKP anayasasına oy vermek için CHP’ye sızmış olan partidekilerin kovduğu partilileri yeniden partiye kazanacak bir yapılanmaya giderseniz, CHP bu çığı kartopuna dönüştürebilir, aksi halde görünen o ki,
Y-CHP ısrarınız partiyi bu çığın altında bırakacaktır.

Satır başları ile, demokrasiden uzak, tekçi bir yapı ile oluşturulacağı anlaşılan yeni anayasa çalışmaları içinde Y-CHP yer aldı. CHP böyle bir oluşumun içinde yer almazdı. Bu meşru olmayan süreci meşrulaştırmaz, çarpıklıkları topluma anlatmayı görev bilirdi. Nitekim CHP’ye kaset operasyonu yapılmasının nedenlerinden biri de buydu. Hani şu iki kişiden biri iktidara oy verdi söylemi var ya… Aslı astarı yok. Ama bunu anlatacak muhalefet de yok. Kimlerle bir araya gelsek, herkes ülke adına endişelerini dile getiriyor. Korkusundan susmayı seçiyor bazıları, ancak iktidar yandaşıyım diyen tek kişi göremiyoruz etrafımızda. Tüm yaşananlara, özellikle özel yaşama kadar uzanarak artan baskılara açık ve örtülü dillendirilen hoşnutsuzluk yanında, giderek fütursuzlaşan otoriter/keyfi uygulamalar nedeniyle artan endişe ve tepki var.

Sayın Kılıçdaroğlu;

CHP’nin ulusalcı kimliğini ve dolayısıile ulusalcıları tahkir eden söylemlerin arttığı bir süreçte, konuyu bilimsel duyarlılıkla anlatmaya çalışan Birgül Ayman Güler Hoca‘nın söylemini çarpıtan medyanın linç harekatı sonrasında getirdiğiniz “konuşmak yasağı” hepimizi şaşırttı ve üzdü. Parti ideolojisine aykırı söylemleri olan Hüseyin Aygün için söz konusu bile edilmeyen yasak, ulusalcılığı ile tanınan  bir kadın milletvekili üzerinden giydirilmiş oldu CHP’ye. “Sus” telkini kadın için umut gördüğümüz partide ve kadın üzerinden verilmiş oldu. Giderek taraftar ve sempatizanlarını kaçıran bu yapı ile
yerel seçimlere giderseniz, partinin ideolojisinin dışına çıkarılışından rahatsız olan partililerden gelecek tepkileri de iyi hesaplamanız gerekiyor. Toplumun değişik katmanlarında yeni bir parti arayışı ciddi bir şekilde dillendirilmeye başlandı.

Bu arada, kurmaylarınız toplumun ilettiği uyarı mesajlarına kulak vermek yerine,
tepki göstererek eleştirileri baskılamaya çalışıyorlar. İzmir’e lütfen kulak verin ve İzmir’i kurmaylardan değil, tabandan dinleyin. İzmir yalnız CHP’nin değil, Türkiye’nin kaderinin belirleyicisi bir kenttir.

Sayın Kılıçdaroğlu; 

Hiçbir ideoloji karşıtına dönüşerek büyüyemez. 

  • AKP ideolojisinin anayasal kılıf arayışına girdiği bu sürece destek vererek büyütemezsiniz CHP’yi.

Lütfen toplumdaki muhalefet özleminin oluşturulduğu çığı görün.
Oklarını kırıp kendisine saplayan, konjonktürle sürüklenen bir parti değil, kurucu felsefesi ile ayakta dimdik duran bir CHP özlemi var toplumda.
Savunmada değil, atakta bir parti özlemi var. Partinin kuruluş felsefesinin gereklerini yerine getirmek ve sıkıştırıldığı yerden çıkarılması gibi tarihi görevleriniz var.

Partiye sızanların çekiştirdiği yöne doğru sürüklenmesine
daha fazla izin vermeyiniz.

Sayın  Kılıçdaroğlu; 

CHP’yi konuşmaktan AKP’yi konuşamaz hale gelen topluma sizin anımsatmanız gerekiyor. Bugün kurumsal ve ekonomik iktidar gücünü baskı yöntemleri ile elinde tutan AKP’nin gerçek oy oranının hesabını, sandıktan çıkan oyla değil; boşaltılmış sistem partileri ile yapmalısınız. Bu partilerin tavanları AKP’ye kaçarken, tabanları toplumsal muhalefette kaldılar. Siz hesap uzmanı olarak bu hesabı daha doğru yapabilirsiniz. 

Demem o ki; çarpıtılmış rakamlarla çoğaltılan konjonktürel bir parti Türkiye’nin kaderini belirlemeye çalışırken, bu kaderin anayasa ile topluma zorla giydirilmesine köklü parti CHP aracılık edemez. Siz Atatürk’ün koltuğunda oturuyorsunuz. Devlet kuran partinin (başkan) koltuğunda!…
AKP gelinceye kadar, tartışılmayan değerlerin kurucu ve koruyucusu olan bir partinin başındasınız. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne temel felsefesi ile yön vermiş bu parti dönüştürülmeden devlet çözülemez. 

Ulus yoksa devlet de yok. 

Kağıt üzerinde kurulan günümüz devletçiklerinin de gücü yok.

  • Uluslaşmanın mimarı olan partiye ayrışmanın,
    çözülüşün katalizörü rolü verilmeye çalışılıyor.

Sayın Kılıçdaroğlu; 

Toplum Y-CHP’yi istemiyor; yeniden CHP diyor.

Lütfen bu sesi duyun. Eritilmeye çalışılan bir partinin başındasınız. Birbirinin benzeri göstermelik iki partili başkancı sistemin uydu partisi haline getirilmek isteniyor CHP. (Burada bir sözüm de MHP’ye:
Anayasa çalışmalarına katkı koyarak hala milliyetçi olduğunu savunan MHP,
AKP anayasası sonrasında artık Türk siyasal yaşamına veda edeceğini  göremiyor olabilir mi gerçekten?!..)

CHP’nin ve devletin kurucusu Atatürk

  • “Benim Türk milletine, Türk cemiyetine, Türklüğün istikbaline ait ödevlerim bitmemiştir, siz onları tamamlayacaksınız.
    Siz de sizden sonrakilere benim sözümü tekrar ediniz.”
     demişti.

Bu görev hepimize; ama bu konjonktürde herhalde en fazla O’nun kurucusu olduğu CHP’ye ve Genel Başkan olarak size düşüyor. Umudun ve geleceğin partisi CHP‘nin, partiyi konjonktüre teslim ettirmeyecek ulusalcı bir tabanı var. Çığ gibi büyüyen bir taban bu. CHP’nin bugünkü kadroları ya bu çığın sesini duyup, bundan kartopu yapacaklar; ya da çığın altında kalacaklar. 

Sözümüz çok, yerimiz dar; mesajımız açık ve  Türkiye’nin özlemi olan ancak bugünkü konjonktürün kaldıramayacağı, herkesin yayınlayamaya
ya da paylaşmaya cesaret edemeyeceği kadar net.

Prof. Dr. Tülay ÖZÜERMAN