Etiket arşivi: BAYAZIT İLHAN

2020’de ölümler arttı, kapatılan hastanelerimiz açılmadı

author

BAYAZIT İLHAN
BİRGÜN, 2021.02.19
https://www.birgun.net/haber/2020-de-olumler-artti-kapatilan-hastanelerimiz-acilmadi-334692

(AS: Bizim katkımız yazının altındadır..)

2020’de ölümler arttı,
kapatılan hastanelerimiz açılmadı

Salgın çok boyutlu bir sorun olarak tüm dünyayı etkilemeye devam ediyor. İşin sağlık boyutu salgın hastalığın kendisi ile sınırlı değil. Önemli konulardan biri de COVID-19 dışı hastalıkların takip ve tedavisinin nasıl yapıldığı.

Dünyada önde gelen ölüm sebepleri kalp-damar hastalıkları ve kanserlerdir. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) COVID-19 salgınının doğrudan ölümlerin yanında, dolaylı olarak diğer hastalıklara bağlı ölümleri de artırabileceğini belirtiyor. Kaynakların salgını kontrol altına alabilmek için ayrılmasından ekonomik zorluklara, insanların güvenli sağlık hizmeti alamayacakları endişesine kadar ertelenemez sağlık hizmetlerini aksatan bir dizi sorun ortaya çıkıyor. DSÖ bunu azaltabilmek için zorunlu sağlık hizmetlerinin yürütülmesine yönelik rehberler yayınladı. Bu rehberlerde ülkelerin bazı temel hazırlıklar çerçevesinde kendi koşullarına, sağlık ihtiyaçlarına göre düzenlemeler yapması gerektiğine işaret edildi.

Konu hakkındaki bilimsel yayınlarda da öncelikliler sayılıyor ve sağlık hizmetlerinin buna göre organize edilmesinin önemi vurgulanıyor. Bunlar içinde ana-çocuk sağlığı ve aile planlaması hizmetleri, kanser tedavileri, kalp-damar hastalıkları, psikiyatrik hastalıklar, madde kullanımı, acil cerrahi hizmetleri, sıtma, tüberküloz gibi bulaşıcı hastalıklar, beslenme bozuklukları ve sağlık eğitimi yer alıyor. Kronik hastalıkların takibi çok önemli.

Peki, bu gerçekler ışığında Türkiye’de durum ne? Kent merkezlerinde, kolay ulaşılabilir önemli hastanelerin kapatılıp çürümeye bırakılması salgında bu hastalıkların takip ve tedavisini nasıl etkiliyor?

TÜRKİYE’DE ARTAN ÖLÜM SAYILARININ İŞARET ETTİKLERİ

TTB’nin salgının 11. ayını değerlendiren raporunda Halk Sağlığı Kolu’nun derlediği veriler geçtiğimiz yıl Türkiye’de ölüm sayılarında dikkat çeken artışa işaret ediyor. Buna göre nüfusun %35,6’sını oluşturan 10 ilde 15 Mart 2020 – 31 Aralık 2020 tarihleri arasında son 3 yıl ortalamasına göre 36.549 fazladan ölüm gerçekleşti. 2015 – 2019 döneminde ortalama 889 bin olan ülkedeki nüfus artışı, 2020’de 657 bin olarak gerçekleşti. Yine önemli bir veri, 1950’den önce doğanların nüfusundaki azalma, önceki yılların ortalamasına göre 2020’de yaklaşık 72 bin kişi daha fazla oldu.

TÜİK’in 2020 yılı detaylı (AS: ayrıntılı) doğum ve ölüm istatistikleri henüz yayınlanmamış olmakla birlikte, eldeki verilerle önceki yıllara göre yaklaşık 90 bin yurttaşımızın fazladan yaşamını kaybettiği belirtiliyor. Aynı dönemde COVID-19 nedeniyle yaşanan can kayıpları resmi rakamlara göre 20.881. Doğrudan salgın hastalık nedeniyle gerçekleşen can kayıplarının sayısındaki tereddütler bir yana, öbür hastalıklara bağlı ölümlerde de artış olduğunu düşündüren verilerle karşı karşıyayız.

Bu bulgular gerek DSÖ’nün ve bilim çevrelerinin uyarılarını, gerekse meslektaşlarımızın geri bildirimlerini doğrular nitelikte. Yaşamsal önemde rahatsızlığı olanlar, salgın hastalık endişesiyle hastalıkları ilerlemiş olarak hekime başvuruyor, kimi zaman sağlık hizmetine erişimde güçlükler yaşıyor. Devlet ve üniversite hastanelerinde servis ve yoğun bakım yatakları büyük oranda COVID-19 hastalarına ayrılmış durumda, diğer hastalar imkânları varsa özel hastanelere gidiyor, olmayanlar çoğunlukla sağlık hizmetlerini erteliyor.

Kapatılan devlet hastaneleri açılmış olsaydı bu ölümler azalır mıydı? Neden olmasın? Yurttaşlarımızın endişe duymadan, kolay erişerek, güvenle sağlık hizmeti almasının etkili bir yolu bu hastanelerimizin doğru planlamayla yeniden sağlık hizmetlerine kazandırılmasıdır.

HASTANELERİMİZİ AÇIN

Ankaralılar kurdukları Hastanemi Açın Platformu üzerinden aylardır haykırıyorlar, ne kadar haklı olduklarını veriler ve uluslararası kurumların rehberleri gösteriyor. Ankara Numune Hastanesi, Türkiye Yüksek İhtisas Hastanesi gibi Türkiye’nin dört bir yanında kapatılan otuza yakın hastanemizin açılması gerekiyor.

Aksi takdirde daha iyi organizasyonla önlenebilecek can kayıplarının sorumluluğu bu çağrılara kulak vermeyenlerde olacak.
====================================

Dostlar,

Dr. Bayazıt İlhan, Hacettepe Tıp Fak. İngilizce Bölümünden birincilikle mezun olmuş, kıdemli bir hekimdir.. Göz Hastalıkları alanında başarılı biz uzmandır.
TTB Merkez Konseyi Genel Başkanlığı da yapmıştır.
Az görenlerin rehabilitasyonu alanında master yaparak ayrıca uzmanlaşmıştır.
Tam gün kamuda çalışan hekim olarak dünya görüşünü de açıkça uygulamaya yansıtmaktadır.
Halktan yana bir sağlık politikası yanlısıdır, HALK SAĞLIĞI GÖRÜŞÜNÜ benimsemiştir.

BİRGÜN Gazetesinde haftalık yazıları, kişiliği gibi yumuşacık biçemle (üslupla) yazılmakta ama içerik olarak, anlayana, derinlikli iletiler aktarmaktadır.

O’nun yazılarının özenle izlenmesinde çok yarar var.

Yukarıdaki yazı da çok anlamlı..
Ankara’da 6 büyük ve köklü hastane, kökü dışarıda SAĞLIKTA DÖNÜŞÜM dayatmasına kurban edilerek kapatıldı. Etlik’te yapımı süren 2. Şehir hastanesiyle birlikte kalan kamu hastaneleri de (üniv. hst. dışında) kapatılacak ve Sağlık Bakanlığı başlıca 2 büyük hastanede “bir ölçüde” hizmet sunan, büyük ölçüde de hizmet satın alan konumuna indirgenecek.

Salgında bu yıkımın sakıncalarını yaşadık. Örn. Zekai Tahir Burak hastane binası epey harcama ile (yaklaşık 800 bin TL) açılarak bir bölüm kovit-19 hastaları için karantina merkezi yapıldı.
Tüm kovit-19 hastaları Bilkent Şehir hastanesine yığıldı. Kovit dışı hastalara yer kalmadı, hastalar o hastaneye gidemedi bulaş almaktan korkarak..

Ancak emir – talimat çoook böyyük yerlerden ve “kesin” olmalı ki, RTE, bu hastaneleri “hülyası” olarak ilana bile zorlandı.. Oysa TALAN’ın ta kendisi.. Çok net vurgulayalım :

  • Şehir hastaneleri TALANDIR, KAPİTÜLASYONDUR, Lozan’a da aykırıdır! 

    Dr. Bayazıt İlhan, “HASTANELERİMİZİ KAPATMAYIN PLATFORMU” kurucusu, öncüsü.. Kimi etkinliklerde birlikte olduk.. Biz de epey emek verdik bu doğrultuda.. web sitemizde çok sayıda dosya bulunabilir..

    (157) 07.03.2018 Prof.Dr.Ahmet Saltık AÜTF Halk Sağlığı Ana Bilim Şehir Hastanelerine Hayır – YouTube

    ***
    13 Şubat 2021 günü TELE1’de gece 22:00 sonrasında Sn. Merdan Yanardağ’ın yönettiği 5. Boyut programının konuğu idik. Orada da çok net söyledik :

  • Fahrettin Katsayısı-2 : İlan edilen ölümler X3… İlan edilen resmi rakam 27 bin.. Gerçekte 80+ bin.. Değişik ve artık bilinen yöntemlerle ölüm sayıları 1/3 oranında açıklanıyor. Olgu ölüm hızı (case fatality rate) dünya genelinde %3 ama Türkiye’de %1,1!
  • Kovit-19 ölümlerinin dünya ortalamasının 1/3’ü düzeyinde olması için hiçbir neden yok! Bakanlığın açıkladığı verileri destekleyecek bilimsel, yönetsel… hiçbir kanıt yok! Olsa, diyelim Türkiye “harika” bir sağaltım (tedavi) yöntemi geliştirmiş olsa, uluslararası yayın yapar, dünyaya öğretirdik, hatta patentini alırdık ve RTE kasıla kasıla dünya – aleme reklam ederdi..
  • Tersine, bizde de ölüm hızının Dünya ortalamasından düşük olmaması için pek çok neden var..
  • Bunlardan biri de Şehir hastaneleri.. Kovit dışı hastalar özel sektöre yönlendirildi, parası olan hizmete erişti, olmayan süründü, sessiz – sessiz evlerinde öldü ve kovit tanısı da konmadı! Bu hastanelere harcanan onlarca milyar dolar ulusal servet ile haramzede yerli – yabancı yandaşların keseleri doldurulacağına, 1. Basamak hizmetlerini, koruyucu sağlık hizmetlerini, beslenmeyi, aile planlamasını, çevre – konut – çalışma yaşamı sağlık – güvenlik koşullarını iyileştirici alanlara kamu harcaması yapılsa idi, yaşanan ölümlerin en az 2/3’ü önlenebilirdi..
  • Bu durumda, 50 bini aşkın masum insanımızın önlenebilecek iken ölmesinin hesabını kim verecektir??
  • Politikacının en temel görevi İNSAN YAŞAMININ KORUNMASI değil de nedir??

    AKP = RTE‘nin sağlık dahil, tüm politikalarını köktenci biçimde gözden geçirmesi ve merkeze,
    en yüce değer olarak insanı koyması gerekiyor;
    çook zor da olsa maddiyata tapınmayı terk ederek!


    Sevgi, saygı ve KAYGI ile. 20 Şubat 2021, Ankara


    Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
    Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı (E)
    Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
    www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
    facebook.com/profsaltik     twitter  @profsaltik 

Dünyanın aşı hali: Bilimsel gelişmişlik, ahlâki çöküş

Dünyanın aşı hali:
Bilimsel gelişmişlik, ahlâki çöküş

author

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) Başkanı dünyanın Covid-19 aşısında feci bir ahlaki çöküşün eşiğinde olduğunu duyurdu. Salgının başlamasıyla 1 yıl içinde değişik tekniklerle çok sayıda aşı geliştirildi. Burada bilimin ve teknolojinin geldiği noktayı gösteren, önceki salgınlarda ulaşılamayan büyük bir başarı var. Bunun yanında insanlığın bazı kadim hastalıklarının artarak devam ettiği de tüm çıplaklığıyla ortaya çıktı:

Eşitsizlikler, kâr hırsı, ahlaki çöküntü.
BİLİMDE BAŞARI ADALETSİZLİĞİ ORTADAN KALDIRMIYOR
DSÖ ve aşı ile ilgili uluslararası kurumların yerinde girişimiyle COVAX adında yapı kuruldu. Bu yapı aşının tüm ülkelere önceliklere, ihtiyaca göre adil dağılımını hedefliyor. Ancak DSÖ Başkanı Dr. Tedros Adhanom Ghebreyesus’un açıklamalarından görüyoruz ki, zengin ülkeler ve aşı şirketleri kendi aralarında yaptıkları kimi ikili anlaşmalarla COVAX’ın etrafından dolanıyorlar, fiyatları yükseltiyorlar, öne geçiyorlar. Yoksul ülkelerde sağlık çalışanları, yaşlılar aşıya ulaşamazken zengin ülkelerde gençler aşılanıyor. Şu ana kadar en az 56 ikili anlaşma yapılmış durumda. Şirketler yaptıkları bu anlaşmalarla kârlarını katlama telaşındalar. DSÖ bunun sebep olabileceği stoklamadan, kaostan, devam edecek sosyal ve ekonomik yıkımdan söz ediyor.
Dünyanın zenginlerinin “önce ben” hırsı artarak devam ediyor. DSÖ aşıda eşitliğin sadece ahlaki değil, stratejik ve ekonomik zorunluluk olduğunu belirterek bu açgözlü tutumun pandemiyi uzatacağı uyarısını tekrarlıyor. Bunu yaparken de en zengin 10 ülkeye anlayacakları dilden sesleniyor, aşıyı adil dağıtırlarsa 2021 yılı içinde 153 milyar, 2025 yılına kadarsa 455 milyar dolar kârlı çıkacaklarını söylüyor.
Türkiye’nin aşı tedarikini önerildiği biçimde çeşitlendirmemesi, sadece CoronaVac aşısı ile yol alması, gelen 3 milyon dozun devamını getirmedeki belirsizlikler tartışma ve kaygı konusu olmaya devam ediyor.
AŞI SIRASINI BEKLEMEYENLER
Türkiye dahil değişik ülkelerden aşı sırasını bozanların haberleri geliyor. 85 yaşında kanser hastası aşı için sırasını beklerken, ayrıcalıklı gruplar aşılanabiliyor. İçinde 23 yaşında bir gencin de bulunduğu iktidar partisi yöneticilerinin, milletvekillerinin, kimi genç siyasi parti liderlerinin “topluma örnek olmak için” aşılandıkları duyuruldu. Eskişehir’de belediye meclisi üyesi genç bir avukat aşısını yaptırdığını sosyal medya hesabında yazınca tepki aldı. Özel hastanelerin avukatlığını yaptığını ve sağlık çalışanlarıyla temaslı olduğu için bu kararın alındığını duyurdu. Ancak Türkiye’de aşıda öncelik için sağlık çalışanlarıyla temaslı olmak kavramı hiç söylenmemişti.
Aşıda yaşadıklarımız şu ana kadar 2 milyondan fazla kişinin salgın hastalık nedeniyle öldüğü dünyanın yeni halini gösteriyor. Tarihte aşı geliştiren büyük bilim insanları, kuduz aşısının mucidi Louis Pasteur, bulduğu çocuk felci aşısına patent soranlara “Güneşi patentleyebilir misiniz?” diyen büyük bilim insanı Jonas Salk, bugünlerin aşı gündemini görseler ne derlerdi? Büyük düşünürler, edebiyatçılar için de çok malzeme var, “Veba” yazarı Albert Camus şimdiki salgından ve tanımlanan bu ahlaki çöküşten eminim yazacak çok malzeme çıkarabilirdi, yazanlar olacaktır.
SAĞLIKTA EŞİTSİZLİKLER
  • DSÖ bu yıl 7 Nisan Dünya Sağlık Günü ana temasının sağlıkta eşitsizlikler olduğunu duyurdu, bunu sağlık alanında karşılaştığımız belâların çoğunun temel nedeni olarak açıkladı.
Pandemi temel bir gerçeği ortaya koydu, sağlıklı olmamız için herkesin sağlığını düşünmemiz gerekiyor.
İnsanın sağlıklı olması için hayvanların, ekosistemin de sağlıklı olması şart, yani “tek sağlık” kavramı da önemini gösteriyor.
Başkasının sağlıksız olmasını dert edinmeyen insanoğlu bu tutumunu sürdürürse yeni salgınlarla sarsılması kaçınılmaz.
Dert edinir mi?
Yoksullar kendilerini dünyanın efendilerinin insafına bırakırsa en önce kendilerinin yanacağını çok kez deneyimlediler.
Salgın hastalık ve aşı süreci bunu bir daha hatırlatıyor, haklarımız için mücadeleye çağırıyor.
(https://www.birgun.net/haber/dunyanin-asi-hali-bilimsel-gelismislik-ahlaki-cokus-331318, 22.01.2021)

Salgın tırmanırken

Salgın tırmanırken

BAYAZIT İLHAN

BİRGÜN, 2020.11.27

Dünyada ilk kez salgın hastalık yaşanmıyor. İnsanoğlunun binlerce yılda biriktirdiği deneyimleri, bilgisi var. Salgın hastalığın nasıl yönetilmesi gerektiğini anlatan ulusal ve uluslararası belgeler var. Bu belgelerde uluslararası kurumlara, devletlere, sağlıkla ilgili tüm yapılara ve sağlık çalışanlarına yönelik görevler-uyarılar var.

Dört ay önce salgını az hasarla atlatmanın yolunun bilime sarılmak ve dayanışma olduğunu, ancak yönetme biçiminin buna denk düşmediğini yazmış, çağrıda bulunmuştum. Salgının daha da tırmanışa geçtiği, can kayıplarının arttığı bu günlerde ilişkili bir başka temel kavrama vurgu yapmak istiyorum; güven ilişkisi.

Salgınlarda, toplumla sağlığın tüm bileşenleri arasındaki güven ilişkisinin korunması, güçlendirilmesi çok önemlidir. Güven ilişkisinin kurulabilmesi için en büyük görev başta Sağlık Bakanlığı olmak üzere ülkeyi yönetenlere düşer. Temel yaklaşımın şeffaflık (AS: saydamlık) ve olması beklenir.

ŞEFFAFLIK VE KATILIMCILIK

Öncelikle sorunun gerçek büyüklüğü konusundaki çelişkili tutumu bir an önce bırakmak gerekiyor. Sağlık Bakanlığı’nın “hasta sayısını açıklıyoruz, vaka sayısını değil” ifadesinden sonra ne yazık ki resmi açıklamalara güvenin azaldığını görüyoruz. Rakamları, hastalığın yaygınlığını küçük göstermeye çalışmak bir yandan güvensizliği artırırken bir yandan alınan kararlara yurttaşların uyumunu azaltıyor. Gelişmiş Avrupa ülkelerinin onda biri hasta sayıları verdikten sonra “insanlar yeterince dikkat etmiyor” demek, sorumluluğu hastalanan, ölen yurttaşlarımıza yüklemek çözüm üretmiyor.

Vaka-hasta ayrımı gibi tıp çevrelerince kabul görmeyen açıklamalardan sonra iki gün önce Sağlık Bakanlığı ilk kez günlük “vaka sayısı” verdi, önceki verilerle nasıl karşılaştırılacağını bilemediğimiz 28 bin 351 rakamını ifade etti, pek çok ilde salgının büyüdüğünü teyit etti.

Sağlık Bakanlığı’nın COVID-19 nedeniyle ölüm sayısını tüm Türkiye için 161 olarak verdiği gün yalnızca İstanbul’da Büyükşehir Belediyesi verilerine göre 211 kişi “bulaşıcı hastalık” nedeniyle yaşamını yitirdiyse, açıklanması gereken bir tablo olduğu ortadadır. Üstelik yine İstanbul için bir yıl önce ortalama günlük defin sayısı 200 iken bu yıl aynı günlerde 450 ise, konuyla ilgili tüm kurumların bir araya gelip durumu acilen değerlendirmesi gerekmez mi?

Kuşkusuz şeffaflık ihtiyacı sadece sayılar ile ilgili değil, uygulanan tedaviler, aşı dahil salgınla ilgili her konuyu kapsamaktadır. Ülkenin tüm yetkin kurumlarını ve insangücünü kararlara katar, fikirlerinden yararlanırsak hastalığı ve can kayıplarını en aza indirebiliriz. Toplumsal dayanışmayı ancak böyle büyütebilir salgının ekonomik ve sosyal etkilerini azaltabiliriz.

Alanın bilgisine sahip olan Türk Tabipleri Birliği’ni, Türk Eczacılar Birliği’ni, Türk Dişhekimleri Birliği’ni, tıpta uzmanlık derneklerini, sağlık alanındaki örgütlü yapıları sürece katıp bilgilerinden faydalanmak gerekirken dışarıda bırakıldıklarını, hatta bazılarının düşmanlaştırıldıklarını görüyoruz. Bu tutum ülkenin değerlerini, birikimlerini kritik günlerde seferber edemediğimiz anlamına geliyor, sağlığımıza iyi gelmiyor.

SALGINI YAVAŞLATACAK ETKİLİ ÖNLEMLER ALABİLMEK

Bilim çevrelerinden ve salgının en yaygın olduğu İstanbul’un yerel yönetiminden daha etkin önlemlerin alınması, 2-3 haftalık kapanma kararı alınması çağrıları yapılıyor. Daha önce de bu çağrılar yapıldığında sıklıkla ekonominin olumsuz etkileneceği ifade ediliyor, “sadece sağlığı değil ulusal çıkarları korumaktan” söz ediliyordu. Oysa son olarak IMF çalışması da gösteriyor ki, etkili bir süre kapanmak ve salgını denetim altına almak hasta ve can kaybı sayılarını azalttığı gibi, ekonominin de daha çabuk toparlanmasını sağlayabiliyor. Ekonomik nedenlerle gerekli önlemleri reddetmek, yaşadığımız düzen içinde bile bilimsel dayanaktan yoksun.

Yapılması gereken ortada. Şeffaflıkla sorunu ortaya koymak ve alanın bilgisine sahip tüm çevrelerin katılımıyla yurttaşlarımız için en iyi çözümleri üretmek.

Kimseyi ötekileştirmeden, düşmanlaştırmadan.

Tıp eğitimi ve hekimliğe bitmeyen kötülük

author

Tıp eğitimi ve hekimliğe bitmeyen kötülük

Mezuniyet öncesi ve sonrası tıp eğitiminde sayısız sorun tartışılıyor. Yeni öğretim yılına Covid-19 gölgesinde girerken, genç hekimler eğitimlerine ilk adımı atarken genel manzara ne gösteriyor?

  • Öncelikle unutmayalım, nitelikli tıp eğitimi olmadan nitelikli sağlık hizmeti olmaz.
  • İyi hekim yetiştiremezseniz sağlıklı olamazsınız, üstelik bunu kimi zaman dillendirildiği gibi ithalatla da başaramazsınız.

Yedi yıl önceki şaşaalı Yunan hekimlerin Türkiye’de çalışmak istediği duyurularını hatırlıyor musunuz?

Sürekli tıp fakültesi açılması, kalabalık sınıflar, İngilizce ve Türkçe programlar adıyla katlanan sayılar, öğretim üyesi ve altyapı yetersizlikleri tıp eğitiminin kritik konuları. Sağlık Bakanlığı 2014 yılında yaptığı çalışmada 2023 yılı için Türkiye’nin ihtiyacı olan sağlık işgücü hedeflerini ve alınması gereken öğrenci sayılarını ortaya koydu. Buna göre hekim sayısının ihtiyaca göre gerçekleşip korunması için 2014 yılında alınan öğrenci sayısı olan 12 binin hızla azaltılması ve 3 yıl içinde 5250’ye indirilmesi önerildi. Oysa tam tersi yapıldı, yeni fakülteler açılmaya, kontenjanlar artmaya devam etti.

Bu yıl toplam 16553 tıp öğrencisi alınıyor!

Rakamlar Sağlık Bakanlığının öngördüğü hekim fazlalığına doğru gidildiğini gösteriyor. Pek çok meslek için geçerli, niteliksizleştiren ve değersizleştiren uygulamalar hekimlik mesleğine de uzanmış durumda.

Halen 86 devlet, 36 vakıf olmak üzere toplam 122 tıp fakültesi mevcut. Üstelik bu 122 fakültenin 17’si Türkçe ve İngilizce olmak üzere iki program açmış durumda, toplam program sayısı 139. 2000 yılında 39 devlet ve 5 vakıf olmak üzere toplam 44 tıp fakültesi vardı. Modern tıp eğitiminin başladığı tarihten itibaren 173 yılda açılanın yaklaşık 2 katının 20 yılda açıldığını hatırlatırsam durum daha iyi anlaşılır.

Gerek devlet gerekse vakıf üniversitelerinin tıp fakültesi açması öylesine kolaylaştı ki, bu yıl ilk kez öğrenci alacak bazı vakıf üniversitelerinde dersliklerin yeri bile belli değil. Yedi vakıf tıp fakültesinin kendi hastanesi yok, özel hastane zincirleriyle ortak kullanım yapılıyor, bu sayede tıp eğitiminde doğrudan bulunmayan kimi özel hastane hekimlerine de profesörlükler verilebiliyor.

SAĞLIK BİLİMLERİ ÜNİVERSİTESİ ÖRNEĞİ

İstanbul merkezli bu üniversitemiz dünyada benzeri olmayan özellikler taşıyor. Özbekistan’dan Cerablus’a, Kerkük’e, Filipinler’e, Sudan’a, Somali’ye kadar açılmış birimleri var. Dokuz tıp fakültesi var, ülkenin dört bir yanındaki Sağlık Bakanlığı’na bağlı 53 eğitim ve araştırma hastanesi ile ortak kullanımda, asistan hekimlerin eğitiminden sorumlu.

Bu üniversitemizin 5 tıp fakültesi, Adana, Erzurum, İzmir, Bursa ve Trabzon son 2 ayda açıldı, tümü bu yıl öğrenci de alıyor. Gerekli altyapı çalışmaları tamamlanmadığı için bu 5 fakülteye başlayacak öğrencilerimiz eğitimlerinin ilk 3 yılını sırasıyla Çukurova, Atatürk, Ege, Uludağ ve Karadeniz Teknik Üniversitelerinin tıp fakültelerinde tamamlayacaklar.

Sormadan edemiyoruz         :

  • Neden bu üniversiteye bağlı her yerde tıp fakülteleri açılmaktadır?
  • Gerekli altyapı çalışmaları tamamlanmadan neden öğrenci alınmaktadır?

Covid-19 zamanında aynı illerdeki diğer fakültelere ek öğrenci yükü, dersliklerde kalabalık anlamına gelecek, öğrencilerimizin, hocalarımızın sağlığını tehlikeye sokacak bu uygulamanın ardındaki telaş nedir?

Tüm karar vericilere bir kez daha seslenelim:

  • Biraz nefes alıp duruma sakinlikle bakın, önce zarar vermeyin!

Sonra bu tablonun içinden hekimlerin ve yurttaşların yararını gözeterek nasıl çıkılır, birlikte bakalım.
=======================================

Biz de bir kez daha vurgulayalım :

  • Tıp eğitiminin niteliğini bozar ve iyi hekim yetiştir(e)mezseniz bunun bedelini sağlığınızı yitirerek, engelli kalarak ve ÖLEREK ÖDERSİNİZ!
Dr. Ahmet SALTIK