Etiket arşivi: Atatürk dönemi

AKIL, DİL, DEMOKRASİ ve ÇAĞDAŞLAŞMA ÜZERİNE KISA NOTLAR

Prof. Dr. Halil Çivi
İnönü Üniv. İİBF Eski Dekanı

İnsan ancak akıl, dil ve düşünce yeteneği ile hayvanlardan ayrılır ve insanlaşır. Bu nedenle, aklın ve dilin görece özgür olduğu rejimlere demokrasi, aklın ve düşüncenin büyük oranda kısıtlandığı ya da tutsaklaştırıldığı rejimlere de   denir.

Demokrasiler, halkın istekleri doğrultusunda, yetkisini halktan alan temsilciler eliyle; teokrasiler dışında kalan diktatörlükler ise, bireysel keyfi buyruklarla yönetilir. Teokrasilerde ise, kuramsal olarak kral, sultan, padişah, emir ya da halifelerin dogmatik, dinsel kısıtlamalara uyduğu varsayılır. Ancak uygulamalar bu kurama çok uymaz. İstisnalar hariç (ayrıklar dışında), teokrasi ile yönetilen ülkelerin yöneticileri de diktatör olabilirler.

Bir toplumdaki özgürlükler, yani düşünmeyi dışa vurma alanları ne denli genişse o toplumun demokrasisi –özgürlük yelpazesi– o denli geniştir. Demokrasiler, başkalarının özgürlüklerine saygılı kalarak, insanların aklını, dilini ve düşüncesini özgürce kullanabildiği, fikirlerini de korkmadan açıklayabildiği, doğruları söyleyebildiği özgürlükçü rejimlerdir.

Diktatörler, her koşulda, akılcı ve özgür düşünceleri kendi iktidarları için tehlike olarak görür ve her türlü devlet gücünü ve toplumsal kutsalları (ekonomi, para, makam, kolluk güçleri, yargı, medya, din, mezhep, ırk, dil, vatan ve bayrak sevgisi …) kötüye kullanarak özgürlükleri bastırmaya çalışırlar. Ancak özgürlüklerin kısıtlandığı oranda hoşnutsuzluklar ve direnmeler de çoğalır. Muhalefet yeraltına inebilir.

Tarihsel gelişme sürecine göre, özellikle de son dört yüzyıllık zaman dilimi içinde, devlet adına iktidar gücünü kullananların, yani siyasal iktidar olanların, özgürlük alanları giderek daha daralmış, buna karşın, bireylerin ve halkın özgürlük alanları ise giderek daha genişlemiştir. Tarihsel gelişme trendi (eğilimi) akıl, bilim, hak, hukuk, adalet, özgürlük ve demokrasiden yana olmuştur.

Bu tarihsel gelişmeye ve eğilime uymayan durumun istisnaları (ayrıkları) ise, çoğu İslam ülkeleridir. İslam ülkelerindeki demokrasi zihniyetinin (anlayışının) gelişimi Batı toplumları ile karşılaştırılamayacak ölçüde yavaş ve geridir. Hatta bu ülkelerde çok sık olarak, demokrasilerden geriye dönüşler de vardır. İran, Afganistan, Pakistan… gibi.

Demokratik, hukuksal, siyasal, sosyal ve kültürel (ekinsel) gelişmeler bakımından, halkının büyük çoğunluğu müslüman olsa bile, Türkiye Cumhuriyeti ve Türk toplumundaki gelişmeler öbür İslam devletlerine uymaz. Türk toplumunun genel rotası, çağdaş dünya ve çağdaş toplumlara yöneliktir.

M.K. Atatürk‘ün kurduğu laik, demokratik ve sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu ve gelişmesi, kimi zaman bazı sapmalar geçirse bile, akıl, bilim, özgürleşme ve demokratikleşmenin dünyadaki tarihsel gelişme eğilimine uygundur.

Atatürk dönemini demokrasi olarak adlandırmayanlar olabilir. Ancak böyle düşünmek kanımca eksik ve yanlıştır. Demokrasi “pat” diye gökten inmez. Demokrasilerin yerleşik olabilmesi için toplumda, mutlaka bir zihinsel, davranışsal, düşünsel, kültürel, hukuksal ve siyasal altyapı değişimi gerekir.

Atatürk‘ün getirdiği devrimler, ilkeler ve yarattığı çok önemli zihniyet dönüşümleri, Türkiye için, çağdaş demokrasinin kültürel, sanatsal ve kurumsal altyapısının temel taşlarını oluşturduğunu unutmamak gerekir.

Kanımca Atatürk dönemi, başta parlamenter sistemin gelişimi olmak üzere, her türlü, siyasal, hukuksal, yönetsel ve başta akıl, bilim temelli çağdaş eğitim sistemi olmak üzere, yeni bir zihniyet yapısı ve çağdaş kurumları ile DEMOKRASİYE HAZIRLIK dönemidir.

Dünyada kısa dönemli Hitler, Musolini vb. faşist diktatörlükler vb. ibret verici, kötü, tersine gelişmeler dikkate alınmazsa tarihsel genel eğilim demokrasi ve özgürlüklerden yanadır. Her canlı ışığa, aydınlığa yönelerek büyür, gelişir.

  • İnsan soyu da, özgür aklın ve pozitif bilim ve teknolojinin ışığı ile büyüyüp gelişmeyi südürmektedir ve gelecekte de sürdürecektir.
  • Çağdaşlaşma ve demokratikleşmenin en önemli itici ve sürükleyici gücü ise,
    aklın özgürleşmesi, pozitif bilim ve teknolojinin başat duruma geçmesi,
    laik ve özgürlükçü demokrasilerdir.

Sanayileşme, sekülerleşme ile kentleşme ve doğru bireyselleşmedir.

Çünkü özgür akıl, pozitif bilim, ekonomik gelişme, sanayileşme, kentleşme ve özgür birey olmadan sekülerleşme, laikleşme ve demokrasi gereksinimi doğup gelişmez.

Kıssadan hisse (özce) :

Dünyadaki tüm koşullar ve beklentiler akıl, bilim, hukuk devleti, demokrasi ve adalet isteyenler; daha mutlu, sağlıklı ve daha yüksek gönenç (refah) sağlayan ve adilce paylaşan bir ekonomik düzen arzulayanlardan yanadır. Bunun kanıtı da devletler üstü bir hukuk güvencesi oluşturan Evrensel İnsan Hakları Bildirgesidir. Yine uluslar üstu din ve vicdan özgürlüğü güvencesidir.

  • Aklın, bilimin ve çağın gereklerine uymak koşuluyla, kötümser olmaya gerek yoktur.
  • Aklın ve bilimin gereklerine uymak insan olmanın gereklerine uymaktır.
  • Aklı olmayanın dini de olmaz.

Barajları oluşturan setler ne denli yüksek olursa olsun, barajlar yine dolar, ırmaklar bu setleri mutlaka aşarlar. Sular, yerçekimine aykırı olarak tersine akamaz.
İnsanlık ve gerçek demokrasi idealleri de kendi kutup yıldızının rotasından ayrılamaz.

Enseyi karartmayalım..

SİYASAL BİLİNÇLENMEDE ARTIŞ ve UYARI

Prof. Dr. Halil Çivi / İMZA...Prof. Dr. Halil Çivi
İnönü Üniv. İİBF Eski Dekanı

Günümüz dünyası dahil; son 300 yıldır, sömürgeci emperyalistler dünyanın neresine, hangi ülkesine gittilerse, uygarlık, özgürlük ve demokrasi kisvesi ile oralara ırk, dil, din, mezhep, bölge… ayrımcılığı götürüp bölücülük tohumları ektiler. Halkları birbirlerine düşman ettiler. Devletleri parçaladılar. Ülkeleri böldüler.

Bu emperyalist politika kurbanlarına, Atatürk Dönemi dışında, Osmanlı Devleti ve günümüz Türkiye’si de dahildir…

Türkiye için yeni bir seçim dönemi yaklaşırken, umarım siyasetçiler, emperyalistlerin projelerine uyarak ırk, dil, din, mezhep vb. insanların doğarken hazır buldukları doğal kimliklikler üzerine siyaset yapmazlar. Halkın ekonomi, işsizlik, eğitim, sağlık, adalet, özgürlük, gönenç (refah), demokrasi, barış, kardeşlik ortak yaşama bilinci vb. zorunlu gereksinimlerini karşılayabilmek için, çağdaş akla ve bilime uygun proje ve programlar üzerine siyaset üretme yarışına girerler…

Yazılı, görsel ve sosyal medya verilerine bakılırsa, artık ülkemizde seçmenlerin büyük çoğunluğunun siyasal bilinç düzeyleri yeterince yükselmiştir. Bilinç düzeyleri yeterince yükselen seçmenler, toplumun doğal gereksinmelerini göz ardı edip her türlü ayrıştırıcı, bölücü tarihsel ve doğal kimlikler üzerine siyaset yapanlara oy vermekten uzaklaşıyorlar. Çünkü toplumdaki hem ekonomi kaynaklı gereksinmeler hem de hukuk, adalet ve demokrasi… vb. istekler ağır basmaya başlamıştır.

Her türlü bölücü siyasetin ve bölücü siyaset yapanların Türkiye’nin geleceğinde yeri yoktur ve olmamalıdır. Partiler arası siyasal dürüst rekabet topluma sağlanacak her türlü kamu hizmetlerin etkinliği, yaygınlığı, sürekliliği, hukuka, adalete uygunluğu ve kalitesinde olmalıdır.

İnsanlar hayal ve umut ettikçe yaşarlarmış.

ÇARŞAMBA İĞNELERİ – 29 Eylül 2021

Türk Vatandaşı Naci BEŞTEPE

ÖNEM

RTE’yi peygamber yerine koyan AKP Ordu Milletvekili Şenel Yediyıldız, “2023 seçimlerinde verilecek her oyun, kılınmayan namazdan, tutulmayan oruçtan, gidilmeyen hacdan daha önemli olduğunu” söyledi.

Din tüccarı…

ŞERİAT

DİB’lığının bastırdığı “Müslüman ve Hayat” adlı kitapta, ”Yasama, yürütme  ve yargı şeri kurallara uyumlu olmalı” deniliyor.

Taliban’la farkımız kalmaması için Ali’ciği dinleyin…

YARGI

Yargının ceza vermediği Saygı Öztürk haberi için Basın İlan Kurumu, Sözcü Gazetesi’ni cezalandırdı.

AKP’liye laf etme, yargı margı hikaye!…

FAİZ

MB (emirle) faizi bir puan indirdi, Dolar bindirdi.

Dünya lideri ekonomi uzmanı ne demişti?..

FAHİŞ

Ticaret Bakanlığı müfettişleri “fahiş fiyat” araştırmasına girişti.

Fahiş müfettişlik harcamalarını denetim mekanizması kurulmalı…

NECATİBEY

İzmir’de Atatürk’ün Milli Eğitim Bakanı’nın adını taşıyan okul, yasal engele karşın yıkıldı. Yerine Suriyeliler için okul yapılacak.

Okulun bulunduğu Hatay semtinde Suriyeli yaşamadığı açıklandı.

Atatürk dönemini milletin gözünden kaçırmak için sığınmacılara sığınıyorlar…

DOSTUM

RTE, ABD’ye gitmeden önce “Dostum” dediği Biden kendisiyle görüşmeyince, “Diğer başkanlarla böyle değildik” diye dert yandı.

Dost acı söyler, el acıtır…

ELÇİ

Cumhurbaşkanını temsil eden Washington büyükelçisi Mert Mercan’ın Biden tarafından değil bir bürokrat tarafından kabul edildiği ve bir restoranda güven mektubunu sunduğu açıklandı.

Ülkemizi ve devletimizin makamlarını aşağılatanlar aşağılıktır…

HAK

RTE, “Tüm bu programlarda gördüğümüz şudur; Türkiye ekonomisi hak ettiği yere gelmektedir.”

Kişi başına düşen ulusal gelir 2008’e göre 3 bin Dolar azaldı.

Bu mu milletin hakkettiği?..

YAKARIM

İ. Melih Gökçek, yargılandığı davalarla ilgili olarak, “İşin özetini söylüyorum, ‘Acaba Melih Gökçek hakkında suç duyurusunda bulunur da 17/25 Aralık öncesine Sayın Tayyip Erdoğan’a işi sarkıtabilir miyiz’ olayın altına yatan asıl amaç bu.”

Yanarsam, yakarım!..

SORUYORUM                                           :

  1. 128 milyar dolar nerede?
  2. Bakan Ruhsar Pekcan ve diğer bakanların/yakınlarının devlete mal satmasının (hem de bozuk ve fahiş fiyatla) soruşturulması neden engelleniyor?
  3. Sedat Peker’in suçlamaları kamuoyunda karşılık bulmasına karşın niçin araştırılmıyor? Suçlanalar niçin kendini savunmuyor? Cumhurbaşkanlığı niçin sessiz kalıyor?
  4. Orman yangınlarına karşı gerekli önlemleri almayarak yurdumuzun cayır cayır yanmasına, uygunsuz imara izin vererek sel felaketine sebep olanlar ne zaman hesap verecek?..

ORTADOĞU’da DİN SAVAŞLARI


Dostlar
,

Sayın Prof. Dr. Anıl Çeçen, tek başına bir kale gibi Atatürk Cumhuriyeti‘ni savunmayı sürdürüyor.

ANKARA KALESİ dizisi içinde 174. makalesi ORTADOĞU’da DİN SAVAŞLARI başlıklı. Tipik biçimde bu yazı da 8 sayfa. Çok uzun olduğu için pdf olark paylaşacağız.

İşlenen konu çok kritik..
Türkiye’nin gözünü 4 açması gerek..

Yazı şöyle başlıyor :

portresi

 

 

 

 

  • ” Dünya pupa yelken bir üçüncü cihan savaşına doğru sürüklenip giderken din ve mezhep tartışmaları yeniden olayları belirleyici
    bir biçimde siyasal gündemin tam ortasında yer almağa başlamışlardır. Orta-Doğu bölgesinde her gün yaşanan sıcak gelişmeler, sürekli çatışma ve kanlı terör olayları bir türlü durmak bilmemekte ve bu olumsuz süreç giderek tırmanırken, bölge daha geniş bir düzeyde geniş bir savaş coğrafyasına dönüşmekte ve yakın gelecekte bir üçüncü dünya savaşı ihtimali zamanla güçlenmektedir. Merkezi bölgedeki dünya devleti olan Osmanlı İmparatorluğu’nun gücünü yitirmesi üzerine, merkeze bağlı olan ülkeler saldırı ve isyan olayları ile dolu bir tarih dönemecini yaşamak zorunda kalmışlardır. Tarihsel gelişmelerin sonucunda merkezi alanda yedi yüzyıl hüküm süren Osmanlı tarihi her açıdan dünya tarihinin odağında yer alan bir konuma sahip olmuş ve yerkürenin yönlenmesinde birinci derecede etkili olmuştur. Asya, Avrupa ve Afrika gibi üç büyük kıtanın tam merkezinde yer alan orta dünya bölgesi her dönemde, güç çekişmelerinin sahnesi olmuş, bazen bir büyük devletin çatısı altında barış düzeni kurulabilmiş bazen da bu gibi düzenlerin yıkılması üzerine uzun süren sıcak çatışmalara bölge ülkeleri ve halkları alet olmuşlardır. Bu gibi çekişmelerin odağında yer alan ana konu ise dinler arası çekişme ve çatışmalar olmuştur.”

Ve Anıl Hoca yazısını şöyle bağlıyor :

  • “Halkının çoğunluğu Sünni İslam olan bir devlet olarak Türkiye Cumhuriyeti içinde barındırdığı önemli orandaki Alevi kesimin çıkarlarına da dikkat etmek ve Cumhuriyetin toplumsal tabanını oluşturan bu kesimi öne çıkararak, Şii-Sünni karşıtlığı yaratma girişimlerine karşı tıpkı Atatürk döneminde olduğu gibi bir Alevi-Sünni birlikteliğinin örgütlülük düzeyinde yeni yapılanmaya kavuşturulması gerekmektedir. Orta Doğu’da dinler savaşı giderek tırmanırken, Türk dünyasının Şii ve Sünni olarak ikiye bölündüğü görülmeli, İran, Irak ve Suriye Şiilerinin büyük çoğunluğunun Türk asıllı oldukları dikkate alınarak Sünni-Şii kardeşliği yaklaşımı hızla bölgede geliştirilmelidir. Türkiye’nin Sünni halkı bölgedeki Şii Türkmenlere daha yakın dururken, Türkiye’nin Alevi kesimleri bir kültür köprüsü olabilmeli ve Türkiye Alevileri ile bölgedeki Şii Türkmenler arasında kopmaz bağlar geliştirilmelidir. Kuzey Irak üzerinden bölgedeki dört devletin bölünmesi için işbirlikçi bir yapılanmada kullanılan güneydoğu halkının etnik kimliğinin, yıllarca Türkiye’ye karşı yürütülen bölücü senaryolarının dayanağı olarak öne çıkarıldığı dikkate alınmalı, etnik bölücü unsurların Sünnilik adına Şii Türkmenlerin karşısına, Sünni kamplar içinde çıkarılmasına Türkiye kesinlikle alet olmamalıdır. Katar, Kuveyt, Suudi Arabistan, Ürdün gibi bölgenin yapay devletleriyle oluşturulan Sünni bloklaşma içinde, etnik bölücü terör örgütü ile beraber Şii İran ve Suriye’ye karşı Türkiye’nin kullanılmak istenmesi, merkezi alandaki dinler savaşının yeni görüntüsü olarak öne çıkmakta ve hem Türk dünyasını bölmekte hem de Türkiye’yi komşuları ile savaşa doğru zorlamaktadır. Türkiye Cumhuriyeti devleti ve Türk dünyası, hiçbir zaman Yahudilerin ya da Hıristiyanların bölgesel hegemonya savaşlarına alet olmamalı ve kendi politikalarını oluşturarak dünya barışına katkıda bulunmalıdırlar. Hiçbir dinin ya da mezhebin kendi çıkarları doğrultusunda kıyamet senaryoları üreterek bütün dünyayı ve insanlığı tehlikeye atma hakkı bulunmamaktadır. Herkes ve her toplum kendi varlığını koruayabilmek ve varlığını sürdürebilmek için, savaşlara karşı halklar arasında dayanışmacı barış senaryolarını savunabilmelidir. (Temmuz 2013)”

Bu önemli makalenin tümünü okumak için lütfen aşağıdaki erişkeyi (linki) tıklar mısınız??

ORTADOĞU‘DA DİN SAVAŞLARI ANKARA KALESİ-174

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 12.7.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net