Kategori arşivi: Hekim Saltık

TTB : Biz hekimiz

Biz hekimiz..

Tıbbın tarihinden bu yana burada, bu topraklardaydık.

Bugün de buradayız.

Biz, topluma adanmış bir mesleğin onurlu üyeleri olarak emeğimizle, bilgimizle, uzun yıllar süren eğitim ve mesleki deneyimlerimize dayanan birikimimizle insanlara hizmet için çalışıyoruz.

Biz, yıllar içinde,

“Doktorları ağaca bağlayın da kaçmasınlar” diyen devlet başkanlarını da,

“Doktorların gözü doymaz” diyen kasaba siyasetçilerini de,

“Paracı doktorlar gürültü yapıyor” diyen sağlık yöneticilerini de gördük/görüyoruz.

Hepsi gitti, biz kaldık; mesleğimiz ve meslek onurumuz kaldı.

Bugün de hiçbir yere çekip gitmiyoruz.

Güçsüzlerin gücü, çaresizlerin çaresi olmak, ölümle ve hastalıklarla mücadele etmek, sağlık ve şifa dağıtmak için,

Dün, bugün olduğu gibi yarın da burada, bu topraklarda kalacağız.

Ne ülkemizden ne mesleğimizden ne hakkımız olanı istemekten vazgeçeceğiz.

Emeğimizi, mesleğimizi, geleceğimizi karartmaya çalışanlara karşı 14-15 Mart’ta bütün illerde, bütün sağlık kurumlarında G(Ö)REVde olacağız.

Bu sözlere gereken cevabı o gün bir kez daha hep birlikte vereceğiz.

Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi


Sevgi ve saygı ile. 09 Mart 2022

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
A​tılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı ​AbD
​Sağlık Hukuku Uzmanı, ​Kamu Yönetimi – Siyaset Bilimci (​Mülkiye​)​
www.ahmetsaltik.net        profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik      twitter : @profsaltik

YOL TV Programımız : Ukrayna Bunalımı ve Bitti Sanılan Salgın

Dostlar,

Bu akşam, 7 Mart 2022 Pazartesi, saat 21:00’de YOL TV’de olacağız.. / OLDUK..

Gazeteci Sn. Recai Aksu, Karantina TV’deki düzenli – sürekli programlarına ek olarak YOL TV’ye de programcı olarak destek vermekte.

Bu bağlamda bizimle olacak bu akşam.. / OLDU

  • Konumuz :

    Ukrayna Bunalımı ve Bitti Sanılan Salgın

Mülkiyeli ve Hukukçu şapkamızla Ukrayna Bunalımını, hekim kimliğimizle de AKP iktidarınca bitti sanılan (!) salgını irdeleyeceğiz.

https://youtu.be/lW3QWfgD358

https://youtu.be/lW3QWfgD358

Bilgi ve ilginize sunarız. (Güncelleme : 08.03.22, 23:59)

Sevgi ve saygı ile. 07 Mart 2022

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
A​tılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı ​AbD
​Sağlık Hukuku Uzmanı, ​Kamu Yönetimi – Siyaset Bilimci (​Mülkiye​)​
www.ahmetsaltik.net        profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     twitter : @profsaltik   

TELE1 ROGRAMIMIZ : ÖNLEMLER Mİ KALKTI YOKSA SÜRÜ BAĞIŞIKLIĞI MI

Dostlar,

Bu gün, 6 Mart 2022 Pazar, sabah saat 10:35’te TELE1’de olacağız / OLDUK..


Sn. Namık KOÇAK bizi programına konuk edecek 11:15’e dek.. / ETTİ.

Salgında varılan, “Türkiye’ye özel” son durumu – sorun alanını  değerlendireceğiz.. / değerlendirdik..

AP’nin Haziran 2003’te başlattığı “SAĞLIKTA DÖNÜŞÜM” süreci duvara dayandı.

SAĞLIKTA DÖNÜŞÜM = “Health Transformation” sözcüklerinin karşılığı ve tümü ile Dünya Bankası (ABD!) dayatması. Yani “yerli – milli” oldukları masalın anlatan AKP’ye yabancı ve gayrı milli olarak dayatıldı. Zaten bu gerekçelerle taşeron iktidar yapılmıştı.. Buyrukları yerine getirmekte.

Sağlık sistemi her bakımdan tıkandı.. 
Salgın yönetimi (!??) de apaçık duvara tosladı.
İşi, gerçek ve bilim dışı biçimde AŞI GELİŞTİRDİK.. noktasına dek taşıyabildiler..

  • Oysa TURKOVAC, asla uluslararası bilimsel standartlara göre henüz aşı değil!

Keşke olabilseydi, göğsümüz kabarırdı..


2021 Aralık ayı son günlerinde bu bağlamda kapsamlı makale yazmıştık web sitemizde. O zaman paylaştığımız tweet içeriği de üsttekine çok yakındı ve 1 milyona yakın kişi tarafından okundu.
…..
Sorunlar çok ve ağır..

  • AKP tam anlamıyla bir kısır döngüde..
  • Politik ömrünü biraz daha uzatmak istiyorsa, apaçık, tükürdüklerini yalamak ve
  • akla – bilime – ulusun yararına odaklı politikalara dönmek zorunda
  • 180 derece tersine, hem de gecikmeden..

İzlenmesi, paylaşılması ve gereklerini yapılması dileğiyle youtube erişkesini (linki) verelim :

https://youtu.be/UZwanAz1SSI

İlgi ve bilginize sunarız. (Güncelleme: 07.03.22, 00:53)

Sevgi ve saygı ile. 06 Mart 2022

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
A​tılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı ​AbD
​Sağlık Hukuku Uzmanı, ​Kamu Yönetimi – Siyaset Bilimci (​Mülkiye​)​
www.ahmetsaltik.net        profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik      twitter : @profsaltik

 

BİZ HEKİMLER NE İSTİYORUZ??

Oyalama Değil Hakkımız Olanı İstiyoruz!
Ekonomik ve Özlük Haklarımız,
Halkın Sağlık Hakkı İçin G(ö)REV’deyiz!

 

Açıklamalar görselin altındadır…
Dikkatle okunması ve paylaşılması dileğimizdir..

(https://www.ttb.org.tr/haber_goster.php?Guid=08e00778-88ad-11ec-bfc3-c3e948a9785f)

Oyalama Değil Hakkımız Olanı İstiyoruz!
Ekonomik ve Özlük Haklarımız,
Halkın Sağlık Hakkı İçin G(ö)REV’deyiz!

8 Şubat 2022

  • Sağlığı alınıp satılan bir meta, hastaneleri işletme, hastaları müşteri ve sağlık çalışanlarını köle olarak gören anlayışın yürürlüğe koyduğu sağlıkta dönüşüm programı ile, sağlık emekçilerinin emeği ucuzlatılmış, çalışma koşulları kötüleşmiş halkın sağlık hakkı elinden alınmış gelinen aşamada sağlık sistemi işlemez hale gelmiştir.
  • Pandeminin katmerleştirdiği sağlık emekçilerinin çalışma koşullarında artan zorluklar ve ekonomik krizin de derinleştirdiği ekonomik hakları ile ilgili büyük kayıpları yaşamaya devam ediyoruz. Siyasal iktidar sağlık hizmetlerini üreten hekimleri ve sağlık çalışanlarının haklarını görmezden gelmekte, tercihini sermayeden yana kullanmaktadır. Tüm toplumsal kesimler gibi bizler de artık geçinemiyoruz.
  • Koruyucu sağlık hizmetlerinden daha çok tedavi edici sağlık hizmetlerinin sunulduğu, sağlık hizmet sunumunda sevk zincirinin tamamen ortadan kaldırıldığı, kışkırtılmış sağlık talebi yaratan bu sağlık sistemi toplumun nitelikli sağlık hizmeti alma hakkını elinden almaktadır.
  • Sağlığa erişim giderek zorlaşmakta, katkı-katılım payları ile ekonomik krizin derinleştiği koşullarda yurttaşın cebinden giderek daha fazla para çıkmaktadır. Bu işlemeyen, sağlık değil sağlıksızlık üreten sağlık sisteminin tüm yükünü ise sağlık emekçileri çekmekte, emeklerinin karşılığını alamadan her geçen gün umutsuzluğa sürüklenmektedirler.
  • Sağlık emekçileri yetersiz istihdamın ve kışkırtılmış sağlık talebinin karşısında tükenmekte, angarya ile daha çok çalışmaya zorlanmaktadır. Bu yoğun emeğin karşılığında ise insanca yaşanabilecek temel ücrete erişmek yerine oyalama tasarılar, ek ödeme yalanları ile geçiştirilmektedirler. Performans ile sağlık çalışanları birbirine düşman edilmekte, nitelik değil nicelik önemsenmektedir. Yoğun emek gerektiren bu çalışma düzeni ve ekonomik sorunların yanı sıra liyakatsiz atamalar, yönetici mobbingleri, KHK’ler ve soruşturmalar gibi antidemokratik uygulamalar ile sağlık hizmeti vermeye çalışan sağlık emekçilerinin iyilik hali ortadan kaldırılmaktadır.
  • Sağlık emekçileri arasında ayrımcılık yapılmaktadır. Pandemi sürecinde her türlü çalışma riskini göze alarak, hayvan hastalıkları ile mücadeleden, gıda güvenliğine kadar her alanda canla başla çalışan Veteriner Hekimler, sağlık çalışanlarının içinde bulunduğu güç koşullara fazlasıyla muhatap olup yıpratıcı işlerde çalışıp, hasta sahibinin şiddetine maruz kalıp, hastalarını iyileştirirken zoonoz hastalıklara yakalandıkları halde, sağlık çalışanlarına yapılan hiçbir iyileştirme uygulamalarından faydalandırılmamaktadırlar.
  • Sağlık sisteminde yaşanan tüm olumsuzluklar sağlık emekçilerine yansıtılmakta, pandemiyle beraber daha da derinleşen yanlış sağlık politikaları, ülkeye olduğu gibi sağlığa da yansıtılan şiddet dili her geçen gün daha da can yakmakta, canımızı almaktadır. Hemen her gün sağlık emekçileri ölümlere varan sağlıkta şiddet ile karşı karşıya gelmelerine rağmen, güvenli işyerleri ve etkili-caydırıcı yeni bir sağlıkta şiddeti önleme yasası ise bakanlığın gündeminde bile değildir.
  • Uzun süredir sağlık emek meslek örgütleri olarak sağlık alanında yaşanan bu olumsuz tabloya karşı hep beraber daha iyi bir sağlık ortamı için birlikte mücadele ediyoruz. Yalnızca son 6 ayda gerçekleştirdiğimiz onlarca etkililiklerden bazılarını hatırlatmak isteriz. Bunlar;
  • 2022-2023 yıllarını kapsayan ve 2021 Ağustos ayında görüşülmeye başlanan TİS öncesi Haziran ve Temmuz aylarında ve TİS görüşmelerinin devam ettiği Ağustos ayı boyunca kezlerce taleplerimizi dile getirdik. Hastane önlerinden, il ve ilçe sağlık müdürlükleri  önünden ve alanlardan seslendik. TİS görüşmelerinin yetkilendirilmiş yandaş sendika ve  birlikte hareket ettiği sarı sendika tarafından emekçiler için hüsranla sonuçlanan bir anlaşma ile bitirilmesi üzerine 2022 Sağlık Bakanlığı bütçesine yönelik aralık ayına kadar devam eden bir sürü eylem ve etkinlik gerçekleştirdik. Bakanlığa, siyasi partilere ve TBMM’ye taleplerimizi ilettik. Çok sayıda eylem ve etkinlikle sesimizi duyurmaya çalıştık.
  • 30 Haziran 2021 tarihinde ASM’ler için yayımlanan ceza yönetmeliğine karşı Ankara’da İzmir’de, İstanbul’da mitingler gerçekleştirdik, kezlerce kez iş bıraktık. Asistan hekimler başta olmak üzere sağlık emekçilerinin angarya çalışma koşullarına “Çalışırken ölmek istemiyoruz! Yaşamak ve yaşatmak istiyoruz!” ilkesi ile eylemler yaptık. İş bıraktık.
  • Emekli aylıklarının benzerleri ile kıyaslanamayacak ölçüde düşük olması nedeniyle sağlık çalışanları emekli olduktan sonra da çalışmak zorunda kalmaktadır. Getirilen ek ödeme miktarı emekliyi çalışmaktan alıkoyabilecek bir miktar değildir. Bu bakımdan, söz konusu ek ödemeden yararlanmak için çalışmama koşulunun getirilmesi doğru değildir. Öte yandan, başka meslek kesimlerinde emeklilikte ödenen birtakım ek zam ve tazminatlar bulunmakta ancak bunlar özelde çalışmaları halinde kesilmemektedir.
  • Emeklilikte herkes eşittir, emekliler arasında ücret farklılığı yaratılmasını gerekli kılan herhangi bir hiyerarşi veya statü yoktur. Bu nedenle, emeklilere verilecek ek ödemede, hangi sosyal güvenlik kurumuna bağlı olarak emekli olduğuna bakılmamalı, hepsine eşitlik ve adalet ölçüsünde insanca yaşamaya yetecek emekli maaşı bağlanmalıdır.
  • “Karanlığa Karşı; Önlüğümüzün Beyazına, Özlük Haklarımıza, Halkın Sağlık Hakkına Sahip Çıkıyoruz – Emek Bizim, Söz Bizim” diyerek başlattığımız yürüyüş sonrasında gerçekleştirdiğimiz BEYAZ FORUM ile taleplerimizi duyurduk. Sağlıkta özelleştirmeci, piyasacı politikaların durdurulması sağlık hizmetlerinin toplumcu bir anlayışla yeniden inşa edilmesi, sermayeye değil sağlığa bütçe ayrılması için önerilerimizi, taleplerimizi ifade ederek ekonomik ve özlük haklarımızın iyileştirilmesini istedik.
  • İlk olarak hekimlerin ve diş hekimlerin bir kesiminin gelirlerinde düzenleme içeren ama onlar arasında bile eşitsizlik yaratan ve tüm sağlık çalışanlarını kapsamayan tasarının geri çekilmesine karşı 6 Aralık’ta ve 15 Aralık’ta GöREV’deydik. Ocak ayında görüşüleceği söylenmesine rağmen hâlâ görüşülmemesine itiraz ettik. 26 Ocak-4 Şubat tarihleri arasında “NÖBET” tutarak tasarının kapsayıcılığı artırılarak derhal Meclis’e getirilmesi talep ettik. 4 Şubat’ta Meclis önüne giderek taleplerimizi bir kez daha haykırdık. Bugün de sesimize kulak asmayan, taleplerimizi görmezden gelenlere karşı bir kez daha uyarı G(Ö)REV’indeyiz.

Taleplerimizi açık                     :

  • Tüm sağlık emekçilerine insanca yaşamaya olanak veren, emekliliğe yansıyan yoksulluk sınırı üzerinde temel ücretin verilmesi; eğitim durumu, hizmet yılı, mesleksel risk gibi etmenleri ile ücret skalasının (AS: eşelinin) belirlenmesi.
  • Etkili ve caydırıcı yeni bir sağlıkta şiddeti önleme yasasının çıkarılması, güvenli işyerlerinin oluşturulması.
  • 657, 992, 1593, 5199, 5216, 5393, 5996, 6343 sayılı yasalara göre sağlık alanında görev yaptıkları halde, sağlık çalışanı olarak görmezden gelinen veteriner hekimlerin de, tüm sağlık çalışanlarına yapılacak yasal düzenleme ve maaş iyileştirmelerinden faydalandırılması.
  • Sağlıktaki personel sayısının kadrolu güvenceli istihdam ile OECD ortalamasına çıkarılması.
  • COVID-19 başta olmak üzere meslek kaynaklı hastalıklara karşı bütüncül bir meslek hastalıkları yasası çıkarılması.
  • Ek göstergelerin 3600’den 7200’e kadar kademeli olarak yükseltilmesi.
  • Koruyucu sağlık hizmetlerinin öncelendiği Birinci Basamak sağlık hizmetlerinin oluşturulması, Aile hekimliği ceza yönetmeliğinin iptal edilmesi.
  • Asistan hekimler başta olmak üzere uzun süreli ve angarya çalışmanın kaldırılması.
  • Sağlık hizmetlerinde katkı, katılım payı, reçete ücreti vb. adlarla alınan ücretlerin iptal edilmesi.
  • Liyakatsiz atamalar, soruşturmalar, mobbing, güvenlik soruşturmaları, KHK’ler ile dayatılan antidemokratik uygulamaların derhal bitirilmesi.
  • Özel sağlık kuruluşlarında ciro baskısına, taşeronlaştırmaya, güvencesiz çalışmaya son verilmesi.
  • Sağlık hizmetlerinin planlanmasından sunulmasına kadar sağlık emekçilerinin örgütleri aracılığıyla karar alma mekanizmalarında yer alması.
  • Sağlığa ve sağlık emekçilerine bütçeden daha fazla pay ayrılması.
  • Hangi statüde olursa olsun tüm sağlık çalışanı emeklilerine insanca yaşamaya yetecek emekli maaşı.
  • Bizleri artık sağlık hizmeti veremez hale getiren bu çalışma yaşamının sürdürülemez
    olduğunu bir kez daha ifade ediyoruz. Oyalama değil, hakkımız olanı istiyoruz.
  • Yaşama adanmış bir mesleğin mensupları olarak hakkımızı gasp eden bu bozuk düzene karşı alternatifsiz (AS: seçeneksiz) değiliz. Bize dayatılan bu çalışma koşulları, bu sefalet ücretlerin kader olmadığını biliyoruz.
  • 14 Mart sağlık haftasına doğru giderken büyük sağlıkçı buluşmaları gerçekleştireceğiz. Taleplerimizin karşılanmaması durumunda daha uzun süreli G(Ö)REV’e hazır bulunduğumuzu da buradan kamuoyuna bildirmek istiyoruz.

Ukrayna krizi neyi hatırlatıyor?

authorBAYAZIT İLHAN

Kuşkusuz savaşı ve korkunç sonuçlarını.

Dünyada savaşa karşı en samimi mücadele hep hekimlerden gelmiştir. Neden mi? Sonuçlarına en çok onlar tanık olduklarından. Kendi coğrafyamızdaki en sıcak örnek Suriye savaşı ve Türkiye’ye, neticede tüm dünyaya etkileri. Aylan Bebeği, denizlerde botlarda ölenleri, sığınmacı kamplarını, kadınları, sosyoekonomik sorunları, savaşın tükettiği, altüst ettiği yaşamları unutamayız.

Ukrayna krizinde de hekimlerin olası savaşı önlemek için önemli adımlar attıklarını görüyoruz. Karşı karşıya gelenler Rusya ve Ukrayna olarak görünse de hepimiz biliyoruz ki aslında Rusya ve ABD, beraberinde Batılı müttefikleridir. Konunun uzmanları analizlerini yapıyorlar, kimi zaman artan kimi zaman azalan savaş tehdidi altında dünyanın büyük güçlerini karşı karşıya getiren bir hegemonya ve çıkar mücadelesi var. Son olarak batıdaki hükümetler ve basın kuruluşları tarih de verip önceki gün için (16 Şubat) Rusya’nın Ukrayna’yı işgal edeceği iddiasını ortaya attılar, iyi ki olmadı. “Sıcak çatışma” olmadan bile gıdadan enerjiye kadar etkileri olacak bir süreci yaşıyoruz.

SAĞLIKÇILARDAN SAVAŞA İTİRAZ VAR

Nobel Barış Ödülü sahibi Nükleer Savaşı Önlemek İçin Hekimler Örgütü (IPPNW) öncülüğünde hekimler ve sağlıkçılar bir araya geldiler ve sadece Avrupa’yı değil tüm dünyayı etkileyen savaş tehdidine çözüm üretmeye çağıran metni imzaya açtılar. Hekimler, Ukrayna’daki durumu pandeminin yanında mayalanmakta olan yeni bir “tıbbi acil” olarak tanımlıyorlar. Gittikçe artan gerilim, silahlanma yarışı, anlaşmalardan çekilmeler, NATO’nun genişleme stratejisi ve Ukrayna’nın sınırlarının zorlanması sorunu büsbütün tehdit haline getiriyor. Gelinen noktayı “soğuk savaş” döneminde sıcak çatışmanın eşiğine getiren krizlerle karşılaştıranlar var.

Taraflar yine silahlara milyarlarca dolar yatırıyorlar, oysa insanlık bu paraları iklim krizini durdurmada ya da salgına karşı mücadelede kullansa hepimize ne kadar iyi geleceğini biliyoruz. Biliyoruz da, kendini canlıların en akıllısı gören insanın kaynaklarının çoğunu silaha harcamaktan vaz geçememesini, buna zemin hazırlayan sömürü düzenini sorgulamamasını hayretle “izliyoruz”.

Diplomasi, güven artırıcı tedbirler, barışçıl çözümler gerekiyor. Bunun alternatifi ise korkunç: Kitlesel ölümler, yaşamsal altyapının çökmesi, milyonlarca insanın göç etmek zorunda kalması.

NÜKLEER TEHDİT

“Konvansiyonel savaş” dedikleri başlı başına yıkıcı bir çatışmanın ötesinde hep akla gelen korkunç senaryo nükleer tehditte düğümleniyor. Ukrayna Krizi’nde karşı karşıya gelen taraflar içinde “ilk saldırma” ilkesini benimsemiş nükleer silah sahibi dört ülke var. Nükleer silah meselesi o kadar sıkıntılı ki! Tüm yaşamı tehdit eden bu ölüm aygıtlarının kullanımı kararlılıkla, kazayla ya da yanlış hesapla bir düğmeye basmaya bakıyor. Bunlara sahip ülkelerin hiçbirinin Birleşmiş Milletler’de kabul edilen Nükleer Silahların Yasaklanması Anlaşması’nı (TPNW) imzalamadıklarını, sadece birbirlerini değil tüm dünyayı tehdit etmeye devam ettiklerini hatırlatayım. Türkiye’nin durumunu merak ediyorsanız onu da yazayım. Türkiye’de ABD’ye ait 50 adet nükleer silah olduğu bildiriliyor, halen TPNW’yi imzalamadı.

Ukrayna söz konusu olunca bir başka mevzuya da dikkat çekeyim. Bu ülkede halen 15 nükleer santral çalışıyor. Bu santrallerin saldırıyla ya da kazayla hasar görmesi durumunda ortaya çıkabilecek büyük nükleer sızıntı tehlikesinden ya da bir siber saldırıda çökmesiyle ortaya çıkacak enerji sıkıntısından söz ediliyor. Bilmem hatırlatmama ihtiyaç var mı,

  • Ukrayna, dünyanın gördüğü en büyük nükleer santral kazasının, Çernobil’in yaşandığı coğrafyadır.

Şimdi anladınız mı yaşam savunucuları Mersin’de, Sinop’ta, her yerde neden nükleer karşıtı tutumda ısrar ediyorlar? Sizin ve çocuklarınızın, tüm canlıların geleceği için. Bu hafta sonu tüm dünyada tıp öğrencileri, ülkeleri TPNW anlaşmasına katılıma çağrı için bisiklete biniyorlar.

Ne demeli, iyi ki onlar, kötülüğe karşı iyiliği, ölüme karşı yaşamı savunanlar var.

ARTI TV ve BİZİM TV Konuşmalarımız…

Dostlar,

2 TV konuşmamızı paylaşmak istiyoruz.

BİZİM TV‘de Sn. Burcxu Uğur ile “OMİCRON GERÇEKLERİ” ni irdeledik, yaklaşık 40 dakika.

Ne yazık ki, henüz asla AŞI OLMAYAN “TURKOVAC” ı da..

ARTI TV‘de ise Sn. Fatih Yapıcı ile yine yönetilemeyen Covid-19 salgınını değerlendirdik ülkemiz özelinde ve küresel ölçekte. (41 dk.)..

Tabii henüz asla AŞI OLMAYAN “TURKOVAC” ı da..

Bilgi ve ilginize sunarız..
İzlenmesi, paylaşılması dileğiyle..

Sevgi ve saygı ile. 15 Şubat 2022, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik       twitter : @profsaltik     

 

SOL TV Konuşmamız…

Dostlar,

SOL TV bizimle bir söyleşi yaptı, “4 soru 4 yanıt” programı kapsamında.

Bizim konuşmamız 17-23. dakikalar arasında 6 dakika..

Sn. Yalçın CIĞ’ın sorularını yanıtladık, KOVİT-19 salgını bağlamında..

Bilgi ve ilginize sunarız.

Sevgi ve saygı ile. 15 Şubat 2022, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik       twitter : @profsaltik     

Masum insanların katili olmayın

Prof. Dr. Ahmet Saltık’tan Erdoğan ve Koca’ya ‘Turkovac’ çağrısı: ‘Masum insanların katili olmayın

Yerli aşı Turkovac, 81 ilde uygulanmaya başladı. Halk Sağlığı Uzmanı Prof. Dr. Ahmet Saltık,

Politik kaygılarla ve algı yönetmek için yapılan bir girişim. Eldeki ürün biyolojik sıvıdan ibarettir” dedi.

Erdoğan ve Bakan Koca’ya çağrıda bulunan Saltık,

Bu insanlığa karşı suçtur. Er ya da geç hesabı sorulur. Masum insanların katili olmayın” ifadelerini kullandı.

Prof. Dr. Ahmet Saltık'tan Erdoğan ve Koca'ya 'Turkovac' çağrısı: 'Masum insanların katili olmayın'Yerli Covid-19 aşısı Turkovac’ın iki doz BioNTech aşısının ardından hatırlatma dozu olarak uygulanacağı çalışmanın başladığı bildirilmişti. 

AB ve ABD olmak üzere dünyanın büyük kısmında kullanılan 5 aşıya onay veren Avrupa İlaç Ajansı, “Bize Turkovac’la ilgili hiçbir şey gelmedi” açıklamasını yapmıştı. EMA’dan onaylanmayan Turkovac, dünyanın birçok ülkesinde geçersiz.

TEPKİLERE NEDEN OLDU

Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın “Turkovac’ın gitmediği il kalmadı. Aşı olmayan kalmasın! Şehir Hastaneleri, Eğitim ve Araştırma Hastaneleri başta olmak üzere 81 ilimizdeyiz” paylaşımı tepkilere neden olmuştu.

“Bir hekim olarak utanç duyuyorum. Sağlık Bakanlığı ve iktidar apaçık suç işliyor” sözleriyle Bakan Koca’ya tepki gösteren Halk Sağlığı Uzmanı Prof. Dr. Ahmet Saltık, konuya ilişkin Cumhuriyet’e konuştu.

“AŞI NİTELİĞİ KAZANMADI”

Prof. Dr. Ahmet Saltık, “Turkovac adı verilen aşı adayı uluslararası bilimsel standartlara göre asla aşı niteliği kazanmadı. Turkovac henüz bir aşı değil. Türk Tabipleri Birliği (TTB), bunun biyolojik bir sıvı olduğunu söyledi” ifadelerini kullandı.

BAKANLIK UYGULAMAYA SOKTU; AŞIYI GELİŞTİRENLER YALANLADI

Öte yandan Bakan Koca’nın “Sayın Cumhurbaşkanım, işaret ettiğiniz üzere yıl bitmeden Turkovac’ın acil kullanım onayı ve üretimi başlamış oldu” sözlerine ilişkin Prof. Dr. Saltık şöyle konuştu:

  • “Talimat üzerine aşı hazırlandığını Bakan ağzından kaçırdı. Bu video, Saray’dan bu kısım çıkartılacak yayınlandı. Bu açıklamadan 4-5 gün sonra Dr. Serhat Ünal ile Prof. Dr. Mine Durusu Tanrıöver ise güvenlik, etkililik ve immünojenisite çalışmalarının hala tamamlanmadığını ve sürdüğünü ifade ettiler. Bakanlık aşıyı uygulamaya sokarken aşı merkezindeki arkadaşlar ulusal çalışmalarının sürdüğünü belirttiler” 

“ACİL KULLANIM ONAYI DA BAĞIMSIZ BİR KURUMDAN ALINMAYIP…”

Turkovac’ın 41 bin kişide yapılacağı söylenirken 1182 kişide denendiğini belirten Prof. Dr. Saltık, dünyada acil kullanım onayı alan hiçbir aşıda bu denli az sayıda gönüllüde çalışma söz konusu olmadığını dile getirdi.

Saltık, şöyle devam etti:

  • “Yeterli denekte çalışılmayan, dolambaçlı ve acil kullanım onayı da bağımsız bir kurumdan alınmayıp Türkiye Tıbbi Cihaz ve İlaç Kurumu adı verilen Sağlık Bakanlığı’nın idari vesayeti altında bir kurumdan alınan uluslararası standartlarda tanınmayan bir tabloyla karşı karşıyayız”

“POLİTİK KAYGILARLA YAPILAN BİR GİRİŞİM”

Eldeki ürünün biyolojik bir sıvı olduğunu ifade eden Saltık, 

  • “Tümüyle politik kaygılarla, algı yönetmek için yapılan bir girişim. Asla uluslararası standartlara göre aşı niteliği kazanmamıştır. Koruma son derece düşüktür” ifadelerini kullandı.

ERDOĞAN’A SESLENDİ

Saltık;

  • “Sağlık Bakanlığı, TTB sorularına ve Meclis’teki soru önergelerine yanıt vermemektedir. Yapılan bilime, hukuka ve uluslararası standartlara uygunsa neden bunlara yanıt verilmemektedir?” diye sordu.

Saltık şöyle devam etti:

  • “Türk halkının sağlığıyla kumar oynanıyor. Aşı olmayan bir ürün uygulanıyor.
  • ‘Omicron dalgasıyla birlikte salgın sönümlenmeye gidecek. Biz de bunu Turkovac ile sönümlendirdik’ diyecekler. Politik algı yönetimidir.
  • Uygulamadan kaldırılması ve acil kullanım onayı alana kadar durdurulması çağrısını yapıyorum.
  • DSÖ, BM, Türkiye Cumhuriyet savcılarını, muhalefeti göreve çağırıyorum ve Erdoğan’a sesleniyorum;
  • Bu cinayete alet olmayın halkın sağlığıyla kumar oynamayın.
  • Politik başarı uğruna salgının ortasında aşı olmayan bir biyolojik sıvıyla ‘hastalık mücadelesi yapıyoruz’ görüntüsü kimseye bir şey kazandırmaz.
  • Bu insanlığa karşı suçtur. Er ya da geç hesabı sorulur. Masum insanların katili olmayın.”
*****
Deniz Ogan   
@denizogan

Dünyanın bir çok ülkesinde geçersiz olan Turkovac’a ilişkin Prof. Dr. Ahmet Saltık

@profsaltik, Erdoğan ve Bakan Koca’ya çağrıda bulundu: “Politik kaygılarla ve algı yönetmek için yapılan bir girişim. Eldeki ürün biyolojik sıvıdan ibarettir. Masum insanların katili olmayın”
****
Prof. Dr. AHMET SALTIK MD, MSc, BSc  @profsaltik
Bir hekim olarak utanç duyuyorum. Sağlık Bakanlığı-İktidar apaçık suç işliyor. Aşı olmayan bir biyolojik ürünü halka dayatmak insanlık suçu. Er geç hesabı sorulur. C. Savcıları ve muhalefet, DSÖ, BM.. göreve! Çığlığımızı duyun, TURKOVAC’ı derhal geri çekin! Prof. Dr. Ahmet SALTIK

Bu tweet iletimiz, aşağıda da görüldüğü üzere 2 gün içinde 361 bini aşkın kişi tarafından okundu..


Cumhuriyet, 12.2.22, syf.6
(Güncelleme, 12.2.22, 17:58)

Salgında neden müsterih olamıyoruz?

authorBAYAZIT İLHAN

Salgında neden müsterih olamıyoruz?

Omicron varyantı ile birlikte Türkiye dahil tüm dünyada vaka sayıları ve ölümler artarken Sağlık Bakanı “müsterih olunuz” diyor.

Türkiye’de günlük bildirilen vaka sayıları 110 bini, can kayıpları 210’u geçti. Temaslılara test yapılmaması, güvenilir hızlı antijen testi gibi uygulamaların olmaması nedeniyle test sayıları düşük kalıyor. Test pozitiflik oranının sürekli artarak %20’ye yaklaştığını da düşünürsek gerçek vaka sayılarının bunun çok üzerinde olduğunu söyleyebiliriz. Hastane başvuruları artıyor, önceki hafta özellikle İstanbul ve İzmir’de yoğun bakım yatağı bulmakta zorluklar yaşandığı bildiriliyor. Sağlık çalışanları da fazla sayıda hastalanmaya başladılar.

Gelinen nokta rahatlatıcı mı?

Böylesi bir tabloda Sağlık Bakanı’nın salgını hafife alan mesajlarını bilim çevreleri hayretle karşılıyor. İkisinden alıntı yapalım:

  • “Artan vaka sayıları konusunda sağlık bakanınız olarak yüksek sesle söylüyorum. Endişe etmeyiniz. Hastalık eski günlerinde değil. Grip olan vatandaşlarımızın sayısını günlük olarak ilan etsek benzer manzaralarla karşılaşırız. Müsterih olunuz.”
  • “Vaka sayılarında görülen Omicron varyantı kaynaklı artış umut kırıcıymış gibi anlaşılmamalı. Virüs eski gücünde değil. Salgının endişe verici dönemi artık geride kaldı. Tedbirlere uyarak, aşılarımızı aksatmadan hayatımıza devam edeceğiz. Dünyanın gündemi normale dönüyor.”

Temaslı takibinin gevşemesi, şehirlerarası otobüs ve tren seyahatlerinde, konserlerde, tiyatro ve sinemalarda, maçlarda aşısızlardan test istenmemesi gibi gelişmeler kamusal tedbirler yönünden ipin ucunun bırakıldığını gösteriyor. Sağlık Bakanı’nın uyulmasını önerdiği tedbirler kişisel tedbirler, dolayısıyla hastalanırsanız siz suçlusunuz. Tabii bu arada bazı yurttaşlarımız sağlığından, canından olabilir, yine de “müsterih olunmalı.”

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) ve bilim çevrelerinin o kadar rahat olamadıklarını görüyoruz. Omicron’un ortaya çıkmasından itibaren 10 hafta içinde dünyada 2020 yılının tamamından fazla sayıda insanı, 90 milyon kişiyi hasta ettiği bildiriliyor. DSÖ Başkanı

  • “Omicron’un kolay bulaşması ve hafif geçirilmesi nedeniyle bulaşmayı önlemenin artık mümkün de gerekli de olmadığı yönündeki anlatının endişe verici olduğunu” belirtiyor ve ekliyor:
  • “Hiçbir şey gerçeklerden bu kadar uzak olamaz, daha çok hastalanmak daha çok ölüm demektir, ülkeleri halklarını sadece aşı değil, belirleyebildikleri tüm yöntemlerle korumaya çağırıyoruz.”

Virüs tehlikeli olmaya devam ediyor. Yeni ve daha tehlikeli varyantların ortaya çıkması, delta varyantının tekrar dolaşıma girmesi ihtimalleri endişe uyandırıyor. Omicron’un çocuk yaş gruplarında diğer varyantlara göre daha fazla hastane yatışına neden olması da dikkat çekiyor.
Aşılamanın ve kamusal tedbirlerin artması gerektiği ortada.

Hastaneler açılmalı

Salgının başından beri belirgin olan ihtiyaç, bilimsel olarak kendini büsbütün gösteriyor. Hastanelere başka nedenlerle yatmış olan hastaların hastanede Omicron’a yakalandıkları rapor ediliyor. Hastaneler kapasitelerinin büyük bölümünü Covid-19 hastalarına ayırmak zorunda kaldıkları için, Covid dışı nedenlere bağlı tıbbi bakım ve tedavi hizmetleri yeterince verilemiyor. Bizdeki açıklanmıyor, Omicron dalgası ile birlikte bazı ülkelerde toplam ölümlerde de daha önce hiç görülmemiş yüksek düzeylere ulaşıldığı bildiriliyor.

  • İnsanlar ihtiyaç duydukları sağlık hizmetine salgının yarattığı koşullar nedeniyle erişemediklerinden daha fazla ölüyorlar.

Türkiye’de bu konuda dünyada benzerine rastlanmayan başka bir sorun karşımıza çıkıyor; şehir hastaneleri nedeniyle kapatılan, çürümeye terk edilen, daha da kapatılacağı söylenen çok önemli hastaneler.

  • Kapatılan hastaneler doğru planlamayla tekrar açılmalı, başta Ankara ve İzmir olmak üzere Kocaeli ve Kütahya’da planlanan hastane kapatmalarından derhal vazgeçilmeli.

Bu amaçla mücadele eden Hastanemi Açın Platformu’nun, Ankara’da yurttaşların hastanelerine sahip çıkmak için kurdukları Onkoloji Hastanesi Kapatılmasın Platformu’nun çığlığına kulak vermek gerekiyor.

Yoksulluk – hastalık tuzağı

Orhan BursalıOrhan Bursalı
obursali@cumhuriyet.com.tr
Son Yazısı / Tüm Yazıları

Yoksulluk – hastalık tuzağı

Cumhuriyet, 01 Şubat 2022

Bugün sizlerle Özlem Kayım Yıldız’ın yoksulluk ve sağlıksızlığın kuşaklar boyunca derinleşerek aktarıldığını, yoksulluk-hastalık tuzağının kendiliğinden ortadan kalkmasının mümkün olmadığını anlattığı, bilimsel yazısını sunuyorum.
***
Yoksulluk ile sağlık arasındaki ilişki iki yönlüdür: Olumsuz sosyoekonomik, kültürel ve çevresel koşullar riskli sağlık davranışları, bulaşıcı olan ve olmayan akut – kronik hastalıklar ve erken ölümle ilişkilidir. Öte yandan hastalıklar daha fazla sağlık harcamalarına, engelliliğe, işgücü kaybına ve daha çok yoksullaşmaya yol açar.

Bu kısırdöngüye ek olarak yoksulların, koşulları değiştirebilecek politik ve sosyal gücü elde etmeleri zordur; yoksulluk ve sağlıksızlık, kuşaklar boyunca derinleşerek aktarılır. Bu yoksulluk-hastalık tuzağının kendiliğinden ortadan kalkması mümkün değildir.

HASTALIKLARI YOKSULLUK KAYNAKLI

Yoksullukla sağlık arasındaki bu çift yönlü ilişki hem düşük gelirli hem de yüksek gelirli ülkelerde mevcuttur. Gelişmekte olan ülkelerde yoksulluk, sağlık için en önemli sosyal belirleyicidir; bu ülkelerdeki hastalık yükünün neredeyse yarısı yoksulluk kaynaklıdır (https://doi.org/10.1098/rsos.211450).

Öte yandan, Avrupa ülkelerinde olumsuz barınma, yalıtım ve yetersiz ısınma koşulları kış aylarında ölüm oranında artışla ilişkilidir (Jonathan D. Healy, Housing, Fuel Poverty and Health: A Pan-European Analysis).

Amerika Birleşik Devletleri’nde ise gelir düzeyi ile yaşam beklentisi arasında doğrusal ters yönlü bir ilişki vardır: En zengin yüzde 1’lik dilimdekiler, en yoksul yüzde 1’lik dilimdekilere göre erkeklerde 14.6, kadınlarda ise 10.1 yıl daha uzun yaşamaktadırlar (https://doi.org/10.1001/jama.2016.4226). Ölüm oranlarındaki artışa ek olarak yoksulluk ile iyilik hali arasındaki ilişki değerlendirilirken başka verileri de dikkate almak gerekir: Yoksulluk, sağlıksızlık ve/veya engellilik hali, düşük yaşam kalitesi ve üretkenlik düzeyi ile de yakından ilişkilidir. 

COVID ÖLÜMLERİYLE İLİŞKİSİ

Olumsuz sosyoekonomik koşullar, yakın zamana dek büyük oranda tüberküloz, sıtma, HIV / AIDS gibi bulaşıcı hastalıklarla ilişkilendirilmiştir. Hijyen ve beslenme yetersizlikleri ve uygun olmayan çalışma ve barınma koşulları enfeksiyona yatkınlığı ve hastalığın ağır seyretmesi riskini artırır.

Düşük gelirli ülkeler, bulaşıcı hastalıkların toplum içinde yayılımının önlenmesi ve hastalık sıklığının azaltılması için daha az kaynağa sahiptirler; aşılara, test ve takip sistemlerine erişimleri kısıtlıdır.

Öte yandan, ülkenin gelir düzeyinden bağımsız olarak toplum içerisinde daha yoksul olanların da bulaşıcı hastalıklardan daha çok etkilenebileceklerine dair veriler vardır. Örneğin OECD ülkelerinde gelir eşitsizliği, tüm yaş gruplarında COVID-19 ölüm oranları ile ilişkilidir (https://doi.org/10.1016/j.ssmph.2021.100904). Meksika’da en yoksul çeyrekte, en varlıklı çeyreğe göre COVID-19 nedeniyle ölüm oranı beş kat daha yüksek olarak bildirilmiştir (https://doi.org/10.1016/j.lana.2021.100115). Yüksek bulaşıcı hastalık ve ölüm oranları yoksulluk-hastalık tuzağı ile daha fazla sağlık harcamasına, işgücü kaybına ve uzun dönem engelliliğe yol açmaktadır.

DÜZELTİLEBİLİR RİSK FAKTÖRÜ

Öte yandan yoksulluk, obezite, kalp damar hastalıkları, diyabet, kronik akciğer hastalıkları ve kanser gibi bulaşıcı olmayan kronik hastalıklar için de önemli bir risk faktörüdür ve bu hastalıklar en yoksul ülkelerde hastalık yükünün yaklaşık üçte birini oluşturmakta ve çoğu 40 yaşın altında olmak üzere yıllık 800 bin ölüme yol açmaktadır.

The Lancet NCDI Poverty Commission (Lancet Bulaşıcı Olmayan Hastalıklar ve Yaralanmalar Yoksulluk Komisyonu), küresel politikaların gözden geçirilmesini ve eşitliği sağlamaya yönelik bir sağlık ajandası oluşturmak üzere 2015 yılında kurulmuştur ve en yoksul ülkelerde sürdürülebilir, yüksek kaliteli sağlık sistemleri kurulmasını ve barınma, enerji, gıdaya erişim, eğitim gibi sağlığın sosyal belirleyicilerinin iyileştirilmesini sağlamayı hedeflemektedir (https://doi.org/10.1016/S0140-6736(20)31907-3).

Tüm bu veriler, yoksulluğun hastalık ve erken ölüm için düzeltilebilir bir risk faktörü (AS: etmeni) olduğuna işaret etmektedir.

  • Yoksulluk-hastalık tuzağını ortadan kaldırmayı hedeflemeyen bir tıp yaklaşımının toplumun sağlıklı olmasını sağlaması olası görünmemektedir.