Kategori arşivi: Hekim Saltık

Kamu Hastane Birlikleri Modelinin İflası ve Sağlık Bakanlığı Teşkilat Yapısında Değişiklikler

Kamu Hastane Birlikleri Modelinin İflası ve
Sağlık Bakanlığı Teşkilat Yapısında Değişiklikler

TTB Tıp Dünyası, Ekim 2017
http://www.tipdunyasi.dr.tr/2017/10/kamu-hastane-birlikleri-modelinin-iflasi-ve-saglik-bakanligi-teskilat-yapisinda-degisiklikler/

raşit tükel muayenehane ile ilgili görsel sonucu

Prof. Dr. Raşit TÜKEL
TTB Merkez Konseyi Başkanı

(AS: Bizim katkımız yazının altındadır.)

AKP, iktidara gelmesinin hemen ardından, “Kamu Reformu” olarak adlandırılan  Kamu Yönetimi, Mahalli İdareler ve Kamu Personel yasa tasarılarını içeren bir paket hazırladı. Bu paket, Bakanlıkların yapısını, bağlı ve ilgili kuruluşları, taşra örgütlenmelerini, yetki ve görev dağılımını düzenleyen hükümlerle, devletin örgütlenmesine yönelik önemli değişiklikler içermekteydi. IMF ve Dünya Bankası gibi uluslararası sermaye örgütlerinin yönlendirmesiyle gündeme gelen bu tasarılar, AKP iktidarının, kamunun rolü ve yapısını yeniden belirlemek ve devletin küçültülmesi anlayışını yaşama geçirmek için attığı birer adımdı.

“Sağlık işletmesi” modeline geçişi sağlamaya yönelik ilk hamle, “Kamu Reformu” olarak tanımlanan düzenlemelerin bir parçası olarak gündeme geldi. Önce 2013 Aralık ayında “Sağlık Kanunu Tasarısı Taslağı” hazırlandı. Ardından, 15 Temmuz 2004’te, ilk adı “Kamu Yönetimi Temel Kanunu” olup kamu yönetiminin yeniden yapılandırılmasının temellerinden biri olan 5227 sayılı “Kamu Yönetiminin Temel İlkeleri ve Yeniden Yapılandırılması Hakkında Kanun”, TBMM Genel Kurulunda kabul edildi. Yasanın sağlık alanını ilgilendiren bölümü, Sağlık Bakanlığı’nın taşra örgütünün ortadan kaldırılıp sağlık hizmeti sunumunun İl Özel İdareleri aracılığıyla piyasaya devredilecek olmasıydı. Söz konusu yasa, dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer tarafından veto edilerek yeniden görüşülmek üzere Meclise geri gönderilmesinin sonrasında kadük oldu.

Böylece, sağlığın kamusal bir hak olmaktan çıkartılıp sağlık alanının ticarileştirilmesi olarak
ifade edebileceğimiz; devletin sağlık hizmet sunumundaki rolünün daraltılarak hizmet alımına yönelmesi, hastanelerin işletmeye dönüştürülmesi, sağlık çalışanlarının iş güvencesiz ortamlarda çalıştırılması doğrultusundaki ilk adımlar atılmış oldu.

Başarısız olan önceki iki girişimin ardından, sağlık işletmesi modeli, 2007 yılı Mart ayında TBMM’ye sunulan “Kamu Hastane Birlikleri Pilot Uygulaması Hakkında Kanun Tasarısı” ile öncekine göre farklı bir yapılanma içinde yeniden gündeme getirildi. Kamu hastaneleri için önerilen yeni modelin hedefi, Sağlık Bakanlığına bağlı 2. ve 3. Basamak sağlık kurumlarını özerk statüdeki “Kamu Hastane Birlikleri” (KHB) çatısı altında yeniden yapılandırmaktı. Tasarıya göre, Birliklerin Bakanlıkla ilişkisi “ilgili kuruluş” statüsünde olacaktı. Birliğin karar organı olan Yönetim Kurulunun; ikisi İl Genel Meclisi, biri Vali, ikisi Bakanlık, biri de Sanayi ve Ticaret Odasınca belirlenen üyeler ve İl Sağlık Müdüründen oluşması öngörülüyordu.

Özerk Sağlık İşletmeleri Olarak KHB’ler

Sağlığın ticarileştirilmesinin bir sonraki adımı, 2 Kasım 2011’de 663 sayılı Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile geldi. Bu düzenlemeyle, Sağlık Bakanlığı yeniden yapılandırılıp sağlık hizmeti üreten bir kurum olmaktan çıkartılarak genel sağlık politikalarının belirlenmesi, eşgüdümü ve sağlık piyasasının denetim ve düzenlenmesinden sorumlu bir birim durumuna getirilmiş oldu. Bakanlık sadece acil durum ve afet hallerinde sağlık hizmetlerini planlamak ve yürütmekle yükümlü kılınmıştı. Birinci Basamak sağlık hizmetlerinin sunumu “bağlı kuruluş” olarak tanımlanan Türkiye Halk Sağlığı Kurumuna, 2. ve 3. Basamak sağlık hizmetlerinin sunumu ise bir başka “bağlı kuruluş” olan Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumuna bırakılmıştı. Yeni yapılanmada, kamu hastanelerinin piyasa işleyişine uygun olarak hizmet üretip satan, gelir getirici işletmelere dönüştürülmesi amaçlanmıştı. Böylelikle, Bakanlık bünyesindeki sağlık kuruluşları, ayrı tüzel kişiliğe sahip ve idari yönden özerk olan sağlık işletmeleri konumuna getirildiler.

663 sayılı KHK’ya göre, Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumu il düzeyinde CEO olarak da adlandırılan Genel Sekreterlerin yönettiği KHB’leri kurarak işletecekti. Birlikler 1’den çok ili kapsayabileceği gibi, aynı ilde 1’den çok Birlik de kurulabilecekti (AS: örn. Ankara’da 3 KHB kuruldu). Birliğe bağlı her hastane, hastane yöneticisi tarafından yönetilirken, başhekimler hastane yöneticisine bağlı olarak çalışacaklardı. Yeni yapılanmada Sağlık Müdürlüklerinin görevleri acil sağlık hizmetlerinin yürütülmesiyle sınırlandırılmıştı.

KHB’lere çoğunluğu yönetici olan 10 300 sözleşmeli kadro tahsis edildi. Yöneticilerin ücretlerinin büyük bölümü hastane döner sermaye gelirlerinden karşılanacaktı. Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumu’nun önemli gider kalemlerinden biri, sözleşmeli olarak çalışan yöneticilerin yüksek ücretleri oldu.

694 Sayılı KHK ve Piyasacı Sağlık Politikalarıyla Gelinen Nokta

25 Ağustos 2017’de RG’de yayımlanan 694 sayılı KHK, Sağlık Bakanlığı örgüt yapısında yeni değişiklikler getirdi. Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumu ve Türkiye Halk Sağlığı Kurumu,
“bağlı kuruluş” olmaktan çıkartılarak merkez teşkilatında Genel Müdürlük haline dönüştürüldüler. Kamu Hastaneleri Birlikleri yapılanmasına son verildi. Sağlık Bakanlığı taşra örgütü, yeniden İl Sağlık Müdürlüğü çatısı altında toplandı. Hastaneler, 2011 öncesinde olduğu gibi başhekimlerin yönetimine bırakıldı. Sözleşmeli çalıştırma ise, İl Sağlık Müdürlerini içerecek şekilde yaygınlaştırıldı.

663 sayılı KHK ile getirilen, kamu sektörünün esneklik, verimlilik, maliyet etkinlik, kârlılık gibi kavramlar üzerinden neo-liberal politikalara uygun biçimde yeniden yapılandırılması sürecinin sağlık alanına ait bölümüydü. Hastanelerde gelirlerin artırılması çabaları içinde, tüm sağlık çalışanlarının hasta döngüsünü artırmaya odaklanması istendi. Hekimlerin muayene için ayırdıkları süre kısalırken tetkik sayısı arttı, hastanede yatış süreleri kısaldı. Tetkik ve tedavi süreçlerinde, tıbbi gerekliliklerden çok performans ölçütlerinin karşılanması öne çıktı. Tüm bunların bir sonucu olarak da sağlık hizmetlerinde nitelik giderek düştü.

KHB’ler esas olarak kâr elde etmeye yönelik kurumlar olarak yapılandırılmıştı. KHB’lerin yerine getireceği hizmetlerin finansman yolu ise, üretilen hizmetler karşılığında elde edilecek gelirlerdi. Bu gelirler de ağırlıklı olarak Sosyal Güvenlik Kurumundan (SGK) alınacak geri ödemeler ve hastaların cepten ödeyecekleri katkı paylarından oluşuyordu. Öte yandan, yalnızca 2016’da 20.6 milyar liralık açık verdiği bilinen SGK, 10 yıldır Sağlık Uygulama Tebliği (SUT) fiyatlarını artırmıyor ve sağlık hizmeti üretme maliyetlerinin çok altındaki değerlerde geri ödeme yaparak kamu hastanelerini adeta iflasa sürüklüyordu.

Kamu hastanelerinin finansal durumu, Sayıştay’ın raporlarında da açık olarak ifade edilmeye başlandı. Sayıştay’ın 2016’da yayımladığı denetim raporunda, Sağlık Bakanlığı hastanelerinin
çok ciddi bir borç yükü altında oldukları
, yaptıkları iş ve işlemler sonucunda zarar ettikleri,
aslında ortada döndürülen bir sermayenin mevcut olmadığı belirtiliyordu. Raporda ayrıca,
Sağlık Bakanlığı hastanelerinde döner sermaye bütçesi uygulamasının kaldırılarak, merkezi yönetim bütçesinin esas alınması önerilmekteydi.

Sonuçta, KHB modeline geçildikten sonra, çok değil birkaç yıl içinde, sağlık hizmetlerinde giderek düşen nitelik “müşteri memnuniyeti” üzerine kurulu bir yaklaşımla gizlenmeye çalışılırken, kamu hastanelerinin döner sermayelerinin iflas ettiği Sayıştay raporlarıyla gözler önüne serilmiş oldu.

  • İflas eden yalnızca kamu hastanelerinin döner sermayeleri değil, aynı zamanda piyasacı sağlık politikalarıydı.

Sağlık Alanında Toplumun Gereksinimi Olan Düzenlemeler Yapılmalıdır!

Son düzenlemelerin açık bir biçimde Sağlıkta Dönüşüm Programının başarısızlığını gösterdiğini söyleyebiliriz. Hükümet, iktidara gelmesiyle birlikte çalışmalarına başladığı ve 2011’de 663 sayılı KHK ile yaşama geçirme olanağı bulduğu verimlilik, maliyet etkinlik, nitelik yönetimi gibi neo-liberal yönetim biçimlerini temel alarak oluşturduğu “özerk” sağlık işletmesi modelini terk etmek zorunda kalmış; bağlı kuruluşlar yerini Bakanlık bünyesinde oluşturulan
Genel Müdürlüklere bırakmıştır. Başka bir anlatımla, sistemin özüne dokunulmadan sağlık kuruluşlarının yönetiminde yetkinin yeniden Bakanlığın merkez örgütünde toplanması yoluna gidilmiştir.

Açıkça belirtelim   :
– Piyasacı,
– rekabete dayalı sağlık politikalarını sürdüren,
– Genel Sağlık Sigortasını (GSS) yürürlükte tutan,
bir özelleştirme modeli olarak şehir hastanelerini yaşama geçiren bir sağlık sisteminde,
öze dokunmayan düzenlemelerin sağlık alanına olumlu bir etkisinin olması beklenemez.

Sağlıkta Dönüşüm Programıyla ciddi bir tahribatın yaşandığı sağlık alanında iyileştirmeye yönelik bir adım atılacaksa;
– kamu hastanelerinde döner sermaye bütçesi ve performansa dayalı geri ödeme uygulamasının kaldırılmasından başlanabilir.
Yine bu yönde,
– GSS sisteminin ve hastalardan katkı ve katılım payı alınmasının kaldırılmasına
yönelik adımlar atılabilir. Toplumun gereksinimi olan;
– nitelikli,       – ücretsiz,
– ulaşılabilir bir sağlık hizmetinin
– tüm kullanıcılara eşit olarak sunulduğu,
– genel bütçeden finanse edilen ve bu nedenle de adil,
– maliyet olarak ucuz ve kolay yönetebilen
bir sistemin oluşturulmasına yönelik düzenlemelerin yapılmasıdır.
========================================================
Dostlar;

Türk Tabipleri Birliği TTB Merkez Konseyi Başkanı meslektaşımız Sayın Prof. Dr. Raşit Tükel’in kaleminden dile getirilen TTB değerlendirmeleri son derece önemli ve doğrudur.

  • AKP = RTE Türkiye’yi bir bütün olarak çıkmaza sürüklemiştir.

    Sağlık sektörü de bu batırılıştan payını fazlasıyla alan kritik bir alandır.
    Hatta yerli yabancı sermayeye rant aktarımında, peş keş çekmede en elverişli sektörlerin başında sağlık sektörü geliyor. Aktarılacak rantın parasal büyüklüğü bakımından da yazdıklarımız doğrudur. Rakamlamak gerekirse, her ne denli TÜİK ulusal gelirin %5’i dolayında sağlık gideri oranı vermekteyse de, kayıtdışılık ne yazık ki bu alanda %50’ler dolayındadır. Nitekim YASED (Yabancı Sermaye Derneği) ve TOBB’un TEPAV birimi %10 dolayında bir sağlık sektörü büyüklüğünden söz etmektedir.

2016 sonunda açıklanan TUG (Toplam Ulusal Gelir, GSMH, GSYİH) 856 milyar $ olup, bunun %10’u sağlık sektöründe tüketildi ise, 85 milyar doları aşan bir tutardır ve kişi başına 1000 doları aşan bir yıllık sağlık gideri (p.c/p.a) söz konusudur. İştah kabartan bir akçal (mali) büyüklük ile yüz yüzeyiz. Bir önceki yıl yaklaşık 80 milyar dolar, ondan önceki yıl 72 milyar dolar… dolaylarında sağlık gideri 15 yıl geriye yığışımlı (birikimli, kümülatif) olarak taşınırsa, yüzlerce milyar dolara erişen muazzam bir büyüklük ile karşılaşmaktayız.

Açıkça uyaralım : Bu ağır kanamaya Türkiye’nin sürgit dayanması olanak dışıdır. Sonu iflastır! 

Açıkça önerelim : Şehir hastaneleri bir talandır; hiçbir iktidar buna alet olmamalıdır. Çare kamusal sağlık hizmetleri, sağlıkta özelleştirmenin durdurulması ve koruyucu sağlık hizmetlerinin kesin bir öncelik almasıdır. 1 Kasım 2017 akşamı Mülkiyeliler Birliğindeki konferansımızda da bu yakıcı sorunun kapsamlı olarak işledik, yansıları web sitemizde :
http://ahmetsaltik.net/2017/11/01/sehir-hastaneleri-talani-konferansimiz/

Sevgi ve saygı ile. 06 Kasım 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

Hekimler Neden İntihar Ediyor?

Hekimler Neden İntihar Ediyor?Hekimler
Neden İntihar Ediyor?

Ankara Tabip Odası,
http://www.ato.org.tr/news/show/261, 31/10/2017

Dün iki meslektaşımızı ve bir tıp öğrencisi arkadaşımızı, kardeşimizi yaşamlarına son vermeye karar verdikleri için yitirdik. Yaşamlarının başlangıç sayılabilecek en güzel yıllarında aramızdan ayrılmayı tercih etmeye iten yaşanmışlıklarını, düşüncelerini, psikolojik durumlarını artık hiç bilemeyeceğiz. Bildiğimiz şudur ki:

Tıp mesleği bir insanın seçebileceği en zor mesleklerden biridir. Eğitim yılları, çalışma koşulları, günler ve geceler boyu tutulan nöbetler, sürekli fiziksel ve psikolojik olarak kötü durumdaki insanlarla hemhâl olmak zorunda kalmak, meslekleri dışında insani ve hak ettikleri koşullarda bir yaşam alanı yaratamıyor oluşları, hekimleri psikolojik ve fiziksel olarak yıpratmaktadır.

Üstelik;
– sağlığın ticarileştirilmesi,
– alınan satılan bir meta haline getirilmeye çalışılması,
– hasta doktor ilişkisinin müşteri satıcı ilişkisine dönüştürülmesi
hekimlere meslek anlayışlarına asla uymayacak şekilde çalışma koşulları dayatmaktadır.

Bir hekimin uzayan mesai ve nöbet saatlerinde, aşırı hasta ve iş yükü altında çalıştırılması, hekim emeğinin alabildiğince sömürülmesi çalıştığı kurumun kâr hanesine yazılmakta bu da hekimlerin her geçen gün artan oranda mobbinge maruz kalmalarına zemin oluşturmaktadır.

İyi değiliz, bir meslektaşımızı bile bozulan psikolojisi nedeni ile yitirme olasılığı söz konusu oldukça, iyi olmayacağız!

Ankara Tabip Odası
Yönetim Kurulu
========================================
Dostlar,

Artık aramızda olmayan, taşamayan, 3 genç meslektaşımızın acısını yüreğimizin / bilincimizin taaa derinliklerinde algılıyoruz…

Halk arasında bir deyim vardır :

  • Sebebe kalmasın!

Biz de aynen öyle söylüyoruz..

Kökü dışarıda, Türkiye’de iktidarın taşeron olarak sadakatle ve gaddarlıkla 14,5 yıldır uygulayageldiği SAĞLIKTA DÖNÜŞÜM Programının da payı olduğu düşünülüyor ve bu özekıyımlarda (intiharlarda)..

Dolayısıyla bu politikalar ve uygulayıcıları tarihte ne yazık ve ne kahredici ki; “katil” olarak da kaydedilecekler korkarız..

  • Sebebe kalmasın!
  • Sebebe kalmasın!
  • Sebebe kalmasın!
    …………………………..

Sevgi, saygı ve derin acı – kaygı ile. 05 Kasım 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

TTB : Artık yeter! İşçi cinayetleri yaşansın istemiyoruz…

Artık yeter! İşçi cinayetleri yaşansın istemiyoruz…

Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konseyi, Cudi Dağı eteklerindeki kömür ocakları bölgesinde bulunan 3 nolu açık kömür ocağında meydana gelen göçükte 7 işçinin (AS: 8 oldu!) yaşamını yitirtmesiyle ilgili açıklama yaptı. İşçilerin yaşamını yitirmesinden duyulan üzüntünün dile getirildiği açıklamada, kârına kâr katmaya devam eden sermayeye ve sermayeden yana tavrı ile işçi cinayetlerine zemin hazırlayan, kaçak maden ocaklarının işletilmesine göz yuman siyasal iktidara tepki gösterildi. Açıklamada, “Yalnzca maden ocağını işletenler değil, denetimleri yapmayanlar, işçileri bu çalışma koşullarına mahkûm edenler de yargı önünde hesap vermeli; bu süreçten siyasi olarak sorumlu olanlar istifa etmelidir.” denildi. Açıklamanın tam metni aşağıdadır:

ARTIK YETER, İŞÇİ CİNAYETLERİ YAŞANSIN İSTEMİYORUZ!

17 Ekim 2019 günü Şırnak – Cizre karayolunun 20. kilometresinde Cudi Dağı eteklerindeki kömür ocakları bölgesinde bulunan 3 no’lu açık kömür ocağında meydana gelen göçükte 7 işçimizi işçi cinayeti sonucu kaybetmiş bulunuyoruz. Daha bir hafta önce, Aliağa Tüpraş’ta 4 işçimizi yine bir işçi cinayeti sonrasında yitirmenin acısını yaşadık. Acımız büyük, yaramız derin. Kârına kâr katmaya devam eden sermayeye ve sermayeden yana tavrı ile işçi cinayetlerine zemin hazırlayan, kaçak maden ocaklarının işletilmesine göz yuman siyasal iktidara öfkeliyiz. Sesimizi, çığlıklarımızı artık duyun istiyoruz!

Göçüğe ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın yaptığı açıklamada, “Şırnak’ta meydana gelen kazanın olduğu maden sahası, işletme ve iş güvenliği riski barındırdığı için Maden İşleri Genel Müdürlüğü (MİGEM) tarafından 2013 yılında faaliyeti durdurulmuş bir sahadır. Kazanın meydana geldiği saha için MİGEM tarafından verilmiş çalışma ruhsatı söz konusu değildir. Yapılan işlem kaçak işlemdir”  deniliyor. Yetkililere soruyor ve yanıt bekliyoruz:

  • Göz önünde olan ve denetimlerin en üst düzeyde olduğu bir bölgede ruhsatı iptal edilmiş
    bir maden işletmesinin kaçak olarak çalışmasına nasıl izin verildi?

6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası ile işçi kazalarının yok edileceği söylemlerinin içi boş bir aldatmaca olduğunu her gün yaşayarak görüyoruz. Maden kazalarının, işçi cinayetlerinin nedeni, güvencesiz, esnek, kuralsız, taşeron çalışma düzenidir.

Artık işçi cinayetleri nedeni ile yas tutmak istemiyoruz. Sadece maden ocağını işletenler değil, denetimleri yapmayanlar, işçileri bu çalışma koşullarına mahkûm edenler de yargı önünde hesap vermeli; bu süreçten siyasi olarak sorumlu olanlar istifa etmelidir.

İşçi cinayetlerinin önlenmesi, çalışma hayatının kâr amaçlı değil, insan odaklı olarak yeniden düzenlendiği bir işçi sağlığı ve iş güvenliği ortamının sağlanmasıyla mümkündür.
(http://www.ttb.org.tr/haber_goster.php?Guid=f1573f0a-b416-11e7-965b-3e055bbc9cd9)

Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi

ATO KOnferansı : “Venezuela ve Sağlık”

Ankara Tabip Odası

Değerli Meslektaşımız,

Ankara Tabip Odası Halk Sağlığı Komisyonu tarafından düzenlenen,

“Venezuela ve Sağlık”

başlıklı sunum, 18.10.2017 Çarşamba günü, Odamız toplantı salonunda gerçekleştirilecektir.

Katılımınızı bekleriz.

Saygılarımızla.


==============================
Dostlar,

Her Çarşamba 18:30’da yapılıyor bu güzelim etkinlikler..
Mülkiyeliler Birliği Çarşamba toplantıları da öyle.. üstelik aynı saatte.
Bir ona, bir buna yetişmeye çabalıyoruz her 2 kurumun da üyesi olarak.
Bir yol bulunsa klonlanarak “2 tane” (!) olabilsek ya da mekan – zamandan daha da bağımsızlaşabilsek??
1 Kasım 2017 günü akşam 18:30’da biz, Mülkiyeliler Birliği Çarşamba toplantılarında

“ŞEHİR HASTANELERİ TALANI” nı işleyeceğiz..

Emek veren herkese şükranla.

Sevgi ve saygı ile. 17 Ekim 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Tabip Odası Üyesi Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

TTB : SAVAŞ GÖÇ VE SAĞLIK ÇALIŞTAYI

Değerli Meslektaşımız,

Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi tarafından 28 Ekim 2017 tarihinde Ankara’da
“Savaş, Göç ve Sağlık Çalıştayı” yapılacaktır.
Çalıştayın afişi aşağıda yer almaktadır.
Katılmak isteyen meslektaşlarımızın bilgisine sunar, çalışmalarınızda başarılar dileriz.

Saygılarımızla.

savasgoccalistay_prg.jpg

Ankara Tabip Odası

======================================
Dostlar,

Biz de sitemiz okurlarına bu önemli TTB : SAVAŞ GÖÇ VE SAĞLIK ÇALIŞTAYI‘nı duyurmak isteriz..

Sevgi ve saygı ile. 17 Ekim 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
Ankara Tabip Odası Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

9 milyon kişi muhtaç halde

9 milyon kişi muhtaç halde

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Betül Sayan Kaya,
Genel Sağlık Sigortası (GSS) devlet tarafından ödenen kişi sayısının
8 milyon 983 bin 853 olduğunu açıkladı…

9 milyon kişi muhtaç halde

CHP Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer, SÖZCÜ‘ye yaptığı açıklamada, her 8 kişiden birinin doğrudan devlet yardımı aldığını söyledi. Gürer şöyle devam etti:

“Dolaylı alanlarla birlikte bu rakam daha da artıyor. Bakan Kaya’nın verdiği bilgiye göre brüt asgari ücretin 3’te birinden az geliri olan vatandaşların primleri devlet tarafından ödeniyor. Yani aylık geliri 592,5 liranın altında olan 9 milyona yakın yurttaşımız var. Devletin desteğiyle yaşayan milyonlarca kişinin varlığına karşın ülkede her şeyin güllük gülistanlık olduğundan nasıl bahsedilebilir?”
======================================
Dostlar,

SGK’nın akçal (mali) dengesi perişan.. 2016 sonunda 22 milyar TL dolayında açık verdi ve merkezi yönetim bütçesinden aktarım (transfer) yapıldı. Önceki yıllarda da durum daha parlak değildi. Son SGK açığı yüzünden yapılan aktarım, genel bütçe açığının yarısı dolayında.,  Biz bu sorunu sitemizde kezlerce yazdık. GSS’nin pahalı bu rejim olduğunu, Türkiye’nin bunu finanse edebilecek toplam ve kişisel gelire ve gelir dağılımına, nüfus yapısına (çok genç nüfus, hızlı nüfus artışı), istihdam yetersizliği (%10’un aşan açık işsizlik!)… 1 emekliye karşılık ancak yaklaşık 2 çalışan varlığı, ekonominin 1/3’ünün kayıt dışı olması, ücretlerin gerçek düzeyde gösterilmeyip düşük SGK primi ödenmesi…. gibi gerekçelerle GSS’nin matematiksel çıkmazını işledik.

SGK gerçek (reel) gelirlerini artıramayınca hizmetlerini kısıyor, cepten harcamalara zorluyor.

Öte yandan aşırı şişirilen sağlık giderleri.. Yetmezmiş gibi ŞEHİR HASTANELERİ TALANI!..

SGK’nın tanımıyla aylık geliri 592,5 TL’yi aşan YOKSUL SAYILMIYOR  ve bu ölçütle 80 milyonluk ülkede 9 milyon yoksul var.. Oysa 1 kişinin yoksulluk sınırı bu rakamın en az 3 katı!
Borçlar borçla ödeniyor!..

AKP  = RTE beyin yıkamayı sürdürüyor ekonomi hakkında..

  • Yineleyelim GSS halkın sağlığınızın değil, sermayenin kârının sigortasıdır!
  • GSS üzerinden yerli – yabancı sermayeye ulusal kaynak aktarımı misyonu sürüyor AKP’nin!

Sevgi ve saygı ile. 15 Ekim 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

Ankara’da Nuriye-Semih eylemine polis müdahalesi: 4 gözaltı

Ankara’da Nuriye-Semih eylemine polis müdahalesi: 4 gözaltı

220 gündür açlık grevinde olan eğitimciler Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’ya destek için Yüksel Caddesi’nde yapılmak istenen eyleme polis müdahale etti.

[Haber görseli]

Anımsatıyoruz (AS)  :

İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi madde 5 : 
Hiç kimseye işkence ya da zalimce, insanlık dışı ya da aşağılayıcı muamele ya da ceza uygulanamaz.

KHK ile ihraç edilen ve işlerine geri dönmek için açlık grevine başlayan akademisyen Nuriye Gülmen ve öğretmen Semih Özakça’nın açlık grevi 220’nci gününde,

  • “İşimizi geri istiyoruz” direnişi ise 340’ıncı gününe girdi.

Etha’nın haberine göre, Gülmen ve Özakça’ya destek olmak isteyenler bir kez daha Konur Sokak’ta bir araya gelerek, polis bariyerleriyle çevrili olan Yüksel Caddesi’nde bulunan İnsan Hakları Anıtı önünde açıklama yapmak istedi.

Kamu emekçileri

  • “Nuriye ve Semih’in açlık grevi 220’inci gününde. Nuriye ve Semih işe geri alınsın”pankart açması ardından polis müdahalede bulundu. Saldırı sırasında İlker Işık, Mehmet Dersulu, Sultan Aydoğdu ve Perihan Pulat’ı gözaltına alındı.

======================================
Dostlar,

Gerçekten anlamak istiyoruz, çünkü ger-çek-ten an-la-ya-mı-yo-ruz!
Nedir bu öfke?
Bu neyin kör inadıdır?
Devlet yurttaşı ile inatlaşır mı?
Aslolan hangisidir, devlet mi yurttaş mı?
Kimi doğurmuş ya da var etmiş ise “asıl-kaynak” odur.
Devleti var eden insan emeği ve aklıdır.
Başına bela etmek için yaratmamıştır; Thomas Hobbes’un Leviathan’ı (Yeryüzü Canavarı Devlet – 1651) artık tarihin derinliklerinde kalmalıdır.
Karşılıklı bir Sözleşme söz konusudur her ikisi arasında en ötesi..
J.J. Rousseau “Toplum Sözleşmesi ni yayınladığında tarihler 1762’yi göstermekteydi. Bildik deyimle köprülerin altından çoooook sular akmıştır. Devlet, halktan topladığı vergiler karşılığında 4 temel kamusal görevi hukuk devleti sınırları içinde yürüten bir görevli organdır :

1. Sağlık
2. Eğitim
3. Adalet
4. Güvenlik (iş ve dış, can ve mal..)

Ne 20. yy. başında kutsallaştırılan Faşist devlet ne de 21. yy. başlarında cüceleştirilen ve gece bekçisine indirgenen – sermayenin halkın sırtında sopalı tahsildarı KüreseleşTİRmecilerin oyuncağı devlet..

Ankara Konur Sokak’ta İnsanlık Anıtı çevresinde aşkın – abartılı – aylardır süregelen polis kuşatması (ablukası) tuhaftır, şaşırtıcıdır, komiktir ve insan hakları adına – demokratik hukuk devleti adına traji – komiktir. İnsanların orada;

– şiddete
– nefret söylemine
– suça ve suç çağrısına yönelmeyen

toplantı ve görüş açıklama girişimlerinin OHAL gerekçeli “polis kalkanına” çarpması üzüntü vericidir. İnsanlar meramlarını açıklayabilmelidir, Anayasa md. 2, 25, 26, 34… apaçık bu hak ve özgürlüğü tanımaktadır. Ayrıca ülkemizin de tanıdığı İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin aşağıdaki 3 maddesi çok nettir.

İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi madde 5 :

  • Hiç kimseye işkence ya da zalimce, insanlık dışı ya da aşağılayıcı muamele ya da
    ceza uygulanamaz.

Madde 19
Herkesin kanaat ve ifade özgürlüğüne hakkı vardır
; bu hak, müdahale olmaksızın kanaat taşıma ve herhangi bir yoldan ve ülke sınırlarını gözetmeksizin bilgi ve fikirlere ulaşmaya çalışma, onları edinme ve yayma serbestliğini de kapsar.

Madde 20
1. Herkes, barış içinde toplanma ve örgütlenme hakkına sahiptir.
……

Ayrıca uluslararası hukuk kapsamında Devlet olarak taraf olduğumuz – kendimizi bağladığımız Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) de açıkça düşünce açıklama hak ve özgürlüğünü tanır :

AİHS madde 10
İfade özgürlüğü
1. Herkes görüşlerini açıklama ve anlatım özgürlüğüne sahiptir.

Nuriye ve Semih serbest bırakılarak görevlerine DER – HAL döndürülmeli, gerekiyorsa tutuksuz yargılanmalı, bu arada çok yönlü sağaltım (tedavi) alarak sağlıklarını kazanmalarına tıbbi – psikolojik – sosyal destek verilmelidir. OHAL Uygulamaları İnceleme Komisyonu bu başvuruyu öne çekerek birkaç güne kalmadan bitirmelidir.

Hukuksal olarak da söyleyelim : CMK md. 100’de sayılan hiçbir gerekçe Nuriye – Semih’in tutukluluğunun sürdürülmesi için uygun değildir.

Kaldı ki, Anayasa’nın temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin maddesinde;

Madde 15 – Savaş, seferberlik, sıkıyönetim veya olağanüstü hallerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlal edilmemek kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilir…

denmektedir. Kolluk önemlerinin ve müdahalesinin durumun gerektirdiği ölçüde” kaldığı ne yazık ki söylenemez.. Bu tür aşkın uygulamalar hukuk devleti – adalet duygusunu zedeler ve toplumsal barışı – devlete bağlılığı – birlikte yaşama istencini kırar.. Görüldüğü gibi bedel ağırdır.

Devlet inatlaşmayı bırakmalı ve Nuriye – Semih’e dostluk – şefkat elini uzatmalıdır.

Sevgi ve saygı ile. 15 Ekim 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

 

AÜTF Halk Sağlığı Anabilim Dalı Asistan Eğitimi Programı

AÜTF Halk Sağlığı Anabilim Dalı
Asistan Eğitimi Programı

Sevgili AÜTF Halk Sağlığı Anabilim Dalı Asistanlarımız, Öğrencilerimiz

Asistan eğitimi programı kapsamında her yıl düzenlediğimiz dersler yıl boyu haftada 2 yarım gün, 3’er saat olarak sürmektedir. Anabilim Dalı öğretim üyeleri bu dersleri ilgi ve uzmanlaşma alanlarına göre üstlenmektedir.

Bu yıl 15 modülde toplam 58 konu başlığı belirlenmiş ve 8 öğretim üyesince konular paylaşılmıştır. 09 Ekim 2017 – 30 Mayıs 2018 tarihleri arasında 58 konu, toplam 174 saat süre ile gerektiğinde uygulamalarla birlikte işlenecektir.

Programı görmek içi tıklayınız :Asistan_Egitimi_Programi_AUTF_2017-18

Bu kapsamda 11 Ekim 2017 günü işlediğimiz ilk dersin konusu ULUSLARARASI SAĞLIK idi.  Yansılar pdf olarak aşağıdadır. Yararlı olması dileğiyle.. (54 yansı, 2,67 MB)

ULUSLARARASI_SAGLIK

 

Sevgi ve saygı ile.
13 Ekim 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. –
Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net   profsaltik@gmail.com

 

“Şehir Hastaneleri Gerçekleri”

 

 


Değerli Meslektaşımız,

Ankara Tabip Odası Halk Sağlığı Komisyonu tarafından hazırlanan “Şehir Hastaneleri Gerçekleri” başlıklı sunum, 11 Ekim 2017 Çarşamba günü saat 18:30’da,
Odamız toplantı salonunda gerçekleştirilecektir.

Katılımınızı bekleriz.

Saygılarımızla.

sehirhast.jpg

Gülmen hareket edemiyor!

Gülmen hareket edemiyor!

(AS: Bizim katkımız yazının altındadır..)
ATO, 214 gündür açlık grevinde olan Gülmen’i ziyaret etti; Gülmen’in hiç hareket
edemediği ve yanında hep asker bulunduğu bunun da enfeksiyon riskini artırdığı açıkladı.
BirGün ANKARA

Ankara Tabip Odası (ATO) KHK ile ihraç edildikten sonra “İşimi ve ekmeğimi geri istiyorum” talebiyle 214 gündür açlık grevinde olan Akademisyen Nuriye Gülmen’in hiç hareket edemediğini ve yatağa bağımlı hale geldiğini bildirdi. ATO tarafından düzenlenen basın toplantısında, Akademisyen Gülmen’in sağlık durumu hakkında bilgi verildi. Toplantıda ATO Yönetim Kurulu Üyeleri Dr. Benan Koyuncu ile Dr. Onur Naci Karahancı açıklamalarda bulundu. Her iki doktor da açıklamalarında AİHM’nin, “Kendi hekimleri tarafından muayene olabilir” kararı doğrultusunda yaptıkları başvurunun ardından 5 Ekim’de Gülmen’in muayene edildiğini belirtti. Muayene esnasında yaşananlar kamuoyu ile paylaşıldı.

‘İki jandarma, bir gardiyan bekliyor’

Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesinde Yoğun Bakım Servisi’ne girdikleri sırada içeride iki jandarma ve bir cezaevi infaz memurunun bulunduğunu belirten doktorlar, Gülmen’in yoğun bakım odasının diğer hastalardan izole olduğunu ifade etti. Gülmen’in kendilerinin odaya girdiği sırada kitap okuduğunu belirten doktorlar, Gülmen’in ilk olarak koşullarından ve bunun yarattığı sağlık sorunlarından yakındığını dile getirdi.

  • Gülmen’in tuvaletini odada, ortasında delik olan bir sandalye içine yerleştirilen poşete yapmak zorunda bırakıldığını ifade eden doktorlar, Gülmen’in bu ihtiyacını karşılarken yanında askerlerin de bulunduğunu ve kendisini temizleyemediğini aktardı.
  • Bu durumun Gülmen’in onurunu kırdığı, ihtiyacı olsa bile karşılamaktan kaçındığını ifade eden doktorlar, uygulamanın derhal son bulmasını talep etti.

    ‘Gülmen banyo yapmak istiyor’

Gülmen’in hastaneye getirildiği günden bu yana banyo yapamadığına dikkat çeken doktorlar, “vücudun silinmesi” işleminin Gülmen’e sunulduğunu ancak Gülmen’in kendisini yoğun bakım hastası olarak görmediği için bu işlemi kabul etmediğini, banyo yapmak istediğini söyledi.

Gülmen’in zorla müdahale tehdidi altında olduğu için kendisini tedirgin hissettiğini belirtirken doktorlar, açlık grevindeki akademisyenin isteği üzerine muayene bulgularını kamuoyu ile paylaşmayacaklarını söyledi. Gülmen’e “Açlık grevini sonlandırmayı düşünüyor musun” diye sorduklarını da dile getiren doktorlar, Gülmen’in buna karşılık kendilerine, “Bu koşullarda cezaevindeyken, hakkımızda bu derece karalama kampanyası yapılmışken, açlık grevini bırakmayı düşünmüyorum.” diye cevap verdiği bilgisini paylaştı.

Eklem hareketleri yaptırılamıyor

Muayenedeki tespitlerini paylaşan doktorlar, şunları aktardı:

  • “Nuriye Gülmen, kaldığı koşullar içinde hiç hareket edememektedir.
  • Yatağa bağımlı bir hale getirilmiştir.
  • Daha öncesi refakatçisi tarafından yaptırılan eklem hareketleri yaptırılamamaktadır.
  • Bu nedenle eklemlerinde kontraktür denilen hareket kısıtlılığı ve yatak yaraları oluşabilir.
  • Açlık grevindeki bir kişi aldığı su, şeker, bitki çayı, B1 Vitamini, tuz miktarı ve bunların hazırlanmasına başka bir kişinin yardım etmesi gerekmektedir.”
    ==========================================
    Dostlar,

    Bu insanlık dramına artık dostane- insancıl bir çözüm bulmak gerekiyor..
    Zamanın tanıdığı kredi bitti..
    216 uzuuuuuun  mu uzun gün geçti
    Dile kolay; 216 gün… 7 ay ve de 6 gün…
    Tek 1 günlük oruç tutmak için sahura kalkılıyor, tıka basa yeniyor, akşam olunca iftar genelde dev öğünlerle açılıyor.. 30 günün sonunda da “bitti” diye 3 gün – 3 gece bayram yapılıyor!

    Nuriye ve Semih, 2 masum genç olarak 7 ay + 6 gündür ölüm orucunda artık tükendiler.. Gelinen yer hazin biçimde yukarıda açıklanıyor..

Biz de aylardır web sitemizin manşetinden silemiyoruz.. Güncel gelişmeleri her gün not düşüyoruz.

  • Hükümetlere – yöneticilere “inat – kibir” asla yaraşmaz! Öncelikli görev insanı yaşatmaktır.
216’ıncı gün                         :
NURİYE GÜLMEN ve SEMİH ÖZAKÇA’YI KURBAN ETMEYELİM!

Ölüm orucunun 216. gününde Nuriye ve Semih  ölümün soğuk kıyısında! 7 ay 6 gündür süren ölüm orucu! Sincan cezaevi hastanesinde tutuluyorken, bilinci açık olan Nuriye, isteği dışında Numune Hastanesi yoğun bakımına alındı. Gülmen’in sağlığı kötüleşiyor: Gülmen’i ziyaret eden Ankara Tabip Odası’ndan Dr. Benan Koyuncu, Gülmen’de bası yarası oluştuğunu, eklemlerde hareket kısıtlılığı olduğunu söyledi.

OHAL Komisyonu bu dosyayı öncelikle incelesin ve hızla, nesnel – adil bir karar versin lütfen.. Yargılama tutuksuz sürsün. 2 masum insan ölmeden, kalıcı engelli olmadan ACİL BARIŞÇI GİRİŞİM istiyoruz iktidardan. Aksi halde kaçınılmaz sondan kesin sorumlu olacaklar. (16.6.2017) 

Okumak için tıklayın : 

Eyyy AKP! Nuriye ve Semih’in Kul Hakkını Çok Çiğnediniz : Huzur-u Mahşerde Sizi Yüce Tanrı Bile Asla Bağışlamayacak!

Bu 2 masum genç ölürse gerçek katili kim olacak, belli. Çare;
HEMEN İŞE İADE, HEMEN!

Ayrıntıları ve ağır-kritik tıbbi durumu okumak için 4 yazıyı tıklayın lütfen..

AÇLIK GREVLERİ ÜSTÜNE.. 
NURİYE GÜLMEN VE SEMİH ÖZAKÇA’YI YİTİRİYORUZ!!!

Gülmen ve Özakça’nın son durumu: Kalp yetmezliği başladı!
Ayrıntılar için tıklayın: Uyarı üstüne uyarı… Dünya ‘DUR’ diyor. 

Ankara Konur Sokak’taki İnsanlık Anıtı çevresinde sürdürülen abartılı polis önlemleri bizi üzüyor. Türkiye’nin saygınlığına ciddi gölge düşürüyor. Yersiz, tuhaf, hatta komik.. lütfen gözden geçiriniz..

Sevgi ve saygı ile. 09 Ekim 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net   profsaltik@gmail.com