Yazar arşivleri: Ahmet SALTIK

Ahmet SALTIK hakkında

Atılım Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet SALTIK’ın özgeçmişi için manşette tıklayınız: CV_Ahmet_SALTIK Hekim (Halk Sağlığı Profesörü), Hukukçu (Sağlık Hukuku Uzmanı) Mülkiyeli (Kamu Yönetimi - Siyaset Bilimci)

KARANTİNA TV Programımız – 21 Ekim 2021

Dostlar,

Bu gün 2. TV konuşmamızı, saalt 16:00’da yaptığımız NOKTA TV programının ardından (http://ahmetsaltik.net/2021/10/21/nokta-tv-programimiz-21-ekim-2021/, https://youtu.be/v4lFRqby3Jw) saat 20:00’de Karantina TV’de Sn. Recai Aksu ile yapacağız “ÖNCE İNSAN” başlıklı programında.

Program gerçekleştirildi.. 65 dakika. Birkaç parçaya bölünerek youtube’da paylaşıldı :

– https://t.co/fothOOR8FY?amp=1
https://t.co/P5HbDYjuTc?amp=1
Prof. Dr. Ahmet Saltık: Halk yoksullaşmıyor, yoksullaştırılıyor – YouTube
Prof. Dr. Ahmet Saltık: EEEYYY Erdoğan ve kulları – YouTube

Prof. Dr. Ahmet Saltık Kovid-19 salgınının yoksul ülkelerdeki durumunu anlatıyor – YouTube
#CANLI | Prof. Dr. Ahmet Saltık MD, MSc, BSc, Recai Aksu ile Önce İnsan’da | #KARANTİNATV – YouTube

Sonkinde, Devrim Şehdimiz, ADD Gn. Bşk. Yrd. iken alçakça tuzaklanarak öldürülen Prof. Dr. Ahmet Taner Kışlalı‘yı anarak başlıyoruz..

Görsel aşağıda :


SALGININ EKONOMİ – POLİTİĞİ..

Konuşmamız, Karantina TV’nin hesaplarından canlı yayınlanacak.. / YAYINLANDI.
Yoıutube, FB, twitter, instagram..

İzlemek için lütfen tıklayınız (69 dk.)

#CANLI | Prof. Dr. Ahmet Saltık MD, MSc, BSc, Recai Aksu ile Önce İnsan’da | #KARANTİNATV – YouTube

İlgi ve bilginize saygı ile sunarız. (Güncelleme : 24.10.21, 13:21)

Sevgi ve saygı ile. 21 Ekim 2021, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
ADD Genel Merkez Bilim Kurulu Üyesi

Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik    twitter : @profsaltik

TELE-1 Programımız – 23 Ekim 2021

Dostlar,

23 Ekim 2021 Cumartesi günü, bu gün sabah saat 11:00’de TELE1‘de olacağız. / OLDUK.
Sn. Namık Koçak‘ın programı saat 10:00’da başlıyor ama bizi 11:00’de konuk alacak / ALDI, yaklaşık 50 dakika süre ile. Erişke (link) aşağıda.

Duyuru görseli aşağıda..


Belirlenen konu kovit-19 ölümleri…

  • SALGINI YÖNETEMEYEN İKTİDAR, COVİD KAYNAKLI ÖLÜM SAYILARINDA HALKA YALAN MI SÖYLÜYOR ??

22 Ekim 2021 verileri aşağıda. Günlük yeni yakalanan olgu / vaka sayısı 28.192, ölüm sayısı ise 228. Bunlar “resmi” veriler doğallıkla. Tarama amaçlı test yapılmadıkça; test, olguları %100 yakalama yeteneğinde olsa bile (gerçekte %50-70 arasında) yakalanabilenler buzdağının ucu olup, gerçeğin 1/10’una dek düşebilir. Ölümlerde ise, birçok etmene bağlı olarak gerçek veriler ortaya kon(a)mamakta, kamuoyuna açıklanmamaktadır.


Dünya genelinde toplam olgu sayısı, salgının 22. ayı biterken 243,7 milyona dayanmıştır. Bunların 220,8 milyonu iyileşmiş, 4,95 milyonu ölmüştür. Halen aktif durumda olan olgu sayısı 17,9 milyondur. Olgu ölüm hızı %2’dir.

Türkiye’de toplam olgu / vaka sayısı 7,800,796’a ulaşmıştır ve bu veri ile Dünyada 6., Avrupa’da ise İngiltere’nin ardından 2. sıradayız.

Aktif hasta sayısı 500,174 olup, dünya toplamı 17,904,801’in %2,8’ine karşılıktır. Keza, 22 Ekim 2021 günü için Dünya toplamı olan günlük yeni olgu sayısı 440,282 olup, Türkiye’de 28,192 yeni olgu kayda alınmıştır, %6,4’e karşılıktır. Oysa Türkiye nüfusu Dünya toplamının %1,1’idir.

Ölümler ise yine “resmi” rakamla 68,700’e erişmiştir ve milyon nüfusta 803’e karşılıktır. Bu rakam dünya geneli için milyon nüfusta 635’tir. Türkiye’de ölümlerin dünya ortalamasının üstünde olduğu görülmektedir. Öte yandan olgu ölüm hızı %0,9 ile Dünya ortalamasının yarısından azdır !? Niçin? Hangi üstünlükle??

Ülkemizde son 1 haftada toplam 201,672 yeni olgu tanı almıştır. Dünya toplamı son hafta için 2,881,068 olup, %7’sine karşılıktır! Öte yandan Dünyada son 1 haftada olgu sayılarında önceki haftaya göre %1 artış yaşanırken ölümler %0,7 azalmıştır. Türkiye’de bu oranlar aynı sırayla -%6 ve -%2’dir; niçin ve nasıl??

Gerek günlük, gerek haftalık gerekse aktif olgu sayılarında nüfusuna oranla Dünya ortalamasının epey önünde olan Ülkemizde, ölümlerde ise tersine bir “iyilik” (!?) söz konusudur. Tanrı Türk’ü koruyor mu hala?! İktidar “Türk” de tanımıyor ve Bahçeli’nin “Milliyetçi” (!?) partisi bu insan kıyan salgın politikalarını seyrediyor, gıkı çıkmıyor!

Ülkemizde olgu ölüm hızının Dünya ortalamasının yarısından da az olmasını açıklayabilecek hiçbir bilimsel veri yok! Bu hız eğer %0,9 yerine %2 olarak kabul edilecek olursa, 152,667 ölüme karşılıktır.

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), özellikle gelişmekte olan ülkelerde ölüm rakamlarını 3-3,5 ile çarpmayı önermektedir. Böyle yapıldığında Türkiye’de Kovit-19 ölümleri, ilk ölümün açıklandığı 17 Mart 2020’den bu yana 206,100 ile 240,450 arasında beklenir, açıklanan salt 68,700!

Tüm bulgular, ölüm verilerinde ciddi bir karartmaya gidildiğini ortaya koymaktadır. En iyimser rakamla 152,677 ölümün kayda alınmış olması gerekirdi. DSÖ’ne göre beklenebilecek üst sınır ise yukarıda da hesaplandığı gibi 206,100’dür!

Çok dikkat çeken bir veri ise, kritik durumda olan olgu / vaka / hasta sayısının neredeyse
6 haftadır 633 olarak sabit kalabilmesidir!?

Bu rakamın da (633!) yukarıdaki derin tutarsızlıklar gibi, Epidemiyolojik olarak açıklanabilmesi olanağı yoktur! TV ekranlarında kezlerce uyarmamıza karşın bu veriye dokunulmamaktadır!? Hatta Halk Sağlığı Genel Müdürüne what’s up ile sormamıza, yurttaş olarak bilgi edinme hakkı kapsamında yanıt istememize ve bu iletimizin okunmuş olmasına karşın!! En hafif terimi ile bu tutum özensizlik, ciddiyetsizlik ve halka saygısızlık olup, güven yitiği nedenidir. Oysa salgın yönetiminde halkın güvenini kazanmak en başat yükümdür.

Dünya genelinde ve Türkiye için ölüm verilerinin (seyri) gidişi sırasıyla aşağıdadır.

Dünyada 4. dalga ölümlerinde belirgin iniş gözlenirken, ülkemizde tırmanma söz konusudur. Üstelik güven verici olmaktan, tutarlı olmaktan çok uzak, indirgenmiş olgu ve özellikle ölüm verileri ile.

En belirgin sorun alanlarından biri ise, 2020 yılı ölüm istatistiklerinin TÜİK tarafında hala açıklan(a)mamış olmasıdır. Hiç kuşlu yok, bu bir teknik sorun değil, iktidarın engellemesidir. 440 bin dolayında beklenen 2020 yılı ölümleri (2019’da 436 bin idi) anormal artmış olmalıdır ve AKP iktidarı bu fiyaskoyu / ağır skandalı göze alamamakta, ölüm verilerini açıkla(ya)mamaktadır! Ancak nereye dek? Ya da nasıl bir kılıf uydurulacaktır? Minare hangi kılıfa sığabilecektir? 2021 bitiyor ve salgın bu yılda da sürdü, sürmekte, çoook can almakta.

2020’de nüfus artışı yalnızca 459 bin kişi oldu! Bu rakam 2019’da 1 milyon 151 bin idi. Nüfus artış hızı binde 13,9’dan binde 5,5’e düştü. 1927 nüfus sayımlarından bu yana böylesine düşük bir nüfus artış hızı görülmedi! 2. Dünya Savaşında 1940-45 arasında bile binde 10,6 idi. Binde 8,4 düzeyinde bir anormal nüfus artış hızı azalması nasıl açıklanabilir? Bu çok belirgin (dramatik) azalmanın nedeni salt salgın nedeniyle doğumlardaki azalma mıdır? Ya da 2020’de gerçekleşen kovit ölümleri midir? 2019’da 1 milyon 187 bin olan bebek doğumu geçen yıl 1 milyon 113 binde kaldı. Doğum sayısında azalma yalnızca 74 bin. Eğer binde 13,9 nüfus artış hızı 2020’de de gerçekleşseydi nüfus, 83.155 m x 0,0139 = 1 milyon 156 bin artış ile 84 milyon 312 bin olacaktı.

Beklenen nüfus artışı, 2019 verisiyle sabit alınırsa, 1.156 milyon yerine yalnızca 459 bin olduğuna göre aradaki fark 697 bin kişi olup, bu insanlar nerededir? Bunun salt 74 bini doğum sayısındaki azalma kaynaklıdır. Geriye 623 bin kayıp kalıyor. 2020 içinde resmen açıklanan toplam kovit ölümü 20,881’dir. Geriye yaklaşık 602 bin kayıp, açıklanamayan nüfus yitiği var! Gerçekleşen nüfus artışı TÜİK açıklamasına göre 459 bindir,  Beklenen 1 milyon 156 bin nüfus artışının olağan koşullarda 440 bininin ölüm olarak kayda girmesi beklenirdi. Çünkü önceki yıl 2019’da 436 bin resmi ölüm kaydı vardı. Bu durumda, beklenen en az nüfus artışı 1 milyon 156 bin – (440 bin ölüm + 459 bin nüfus artış hızı) = 257 bin nüfus kayıptır!

DİKKAT                                        :

  • Türkiye’de 2020 yılında fazladan 257 bin kayıt dışı ölüm olmuştur.
  • Açıklanan 21 bin kovit ölümüne ek, 257 bin ölüm daha söz konusudur.
  • AKP iktidarı bu muazzam ölüm sayısını saklamaktadır.

Her ne ise 257 bin insanın ölüm verileri, nedenleriyle ortaya konmalıdır. Kovit salgını yaşanırken, ölümlerdeki bu anormal ötesi fırlama başka hangi nedene bağlanabilir? Muhalefet partileri, mezarlık kayıtları ile bu acı tabloyu doğrulamalı ve iktidarın üstüne giderek ülke gündemi yapmalıdır.

Kovit salgının AKP iktidarınca yönetilememesi, olağanüstü kötü – yanlış yönetiminin isyan ettiren bedeli, 21 bin resmi kovit ölümüne ek,
ÇEYREK MİLYON CANIMIZDIR!

Bu korkunç gerçek hiçbir biçimde göz ardı edilemez, muhalefet ve Türkiye ayağa kalkmalı, iktidardan hesabı sorulmalı ve istifaya zorlanmalıdır.

Çeyrek milyon masum insan, AKP’nin kutsal yaşam hakkını hiçe sayan akıl dışı, ilkel, insanlık dışı ve insanlığa karşı suç oluşturan sözde sağlık / salgın politikaları (!) yüzünden ölmüştür!

  • Hangi iktidar görevde kalabilir Dünyada böylesine yüz kızartıcı ağır bir insanlık suçu ile!???

Sonuç olarak                                             ;

Ülkemizde salgın iyi yönetil(e)memektedir, bu durum kabul edilemez ve sürdürülemez. Önlenebilecek çok sayıda olgu ve ölüm ne yazık ki yaşanmıştır, yaşanmaktadır.

Masum 250 bini aşkın insanımız, AKP politikaları yüzünden, yaşatılabilecek iken, hastalığa değil KÖTÜ YÖNETİME kurban verilmiştir salt 2020’de!

  • Bu durum katlanılamaz, bağışlanamaz; salgın savaş politikaları köktenci olarak değiştirilmelidir.
  • Muhalefet partileri ve Türkiye toplumu, örgütlü gücü ile bu kırıma, insanlık suçuna engel olabilir, olmalıdır.
  • Bu veriler üstelik, salt 2020 için; 2021’de ölümler 2020’nin 2,5 katı, şu güne dek 69,112 (24.10.2021 akşamı). Bunun 20.881’i 2020 yılının, kalan 48.231’i 24 Ekim 2021’e dek.

Bunları konuşacağız / KONUŞTUK TELE1’de Sn. Koçak ile bu gün saat 11:00’de 45 dakika boyunca.

Kaçıranların izlemesi ve yaygın paylaşması için erişke (link) aşağıda :

Ölüm sayısı 152 bin mi, 240 bin mi? | FORUM HAFTA SONU – YouTube

Sevgi ve saygı ile. 23 Ekim 2021, Ankara
(Güncelleme : 23.10.21, 23:22)

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik    twitter : @profsaltik

Yazının pdf biçimi :
SALGINI YÖNETEMEYEN İKTİDAR, COVİD KAYNAKLI ÖLÜMLERDE HALKA YALAN MI SÖYLÜYOR

 

Halil Çivi şiiri : …DİN GÖÇTÜ

ŞİİR KÖŞESİ…

Prof. Dr. Halil Çivi / İMZA...Prof. Dr. Halil Çivi
İnönü Üniv. İİBF Eski Dekanı

DİN GÖÇTÜ

Çıkarcı dinbazlık aldı yürüdü,
Ahlak göçtü, iman göçtü, din göçtü.
Adalet mülkünü duman bürüdü,
Ahlak göçtü, iman göçtü, din göçtü.
Xxx
Vatan, millet duyguları kaşındı,
Çıkarcılık siyasete taşındı,
Tüm kutsallar çıkar için aşındı,
Ahlak göçtü, iman göçtü, din göçtü.
Xxx
Cehalet akıldan üstün tutuldu,
Ahlak, vicdan haraç, mezat satıldı,
Liyakat ilkesi çöpe atıldı,
Ahlak göçtü, iman göçtü, din göçtü.
Xxx
Dinbazlık tuzağı halka ulaştı,
Düzenbazlar memleketi bölüştü,
Cennet yoksulların payına düştü,
Ahlak göçtü, iman göçtü, din göçtü.
Xxx
Her seçimde din pazarı kuruldu,
Din, mezhep üstüne nutuk verildi,
İnsanlar ayrıştı, millet gerildi.
Ahlak göçtü, iman göçtü, din göçtü.
Xxx
Akıl pınarları bulanık aktı,
Eğitim sistemi rayından çıktı,
Topluma ikilik tohumu ekti,
Ahlak göçtü, iman göçtü, din göçtü.
Xxx
Adalet çarkının mili bozuldu,
Siyaset yapanın dili bozuldu,
Terazi tartanın eli bozuldu,
Ahlak göçtü, iman göçtü, din göçtü.
Xxx
Halil Çivi din kutsaldır satılmaz,
Yurttaşların aklı çöpe atılmaz,
Dindar ile dinbaz eşit tutulmaz,
Ahlak göçtü, iman göçtü, din göçtü.

Prof Dr Halil Çivi
15.10.2021
Doğanbey/ Seferihisar/ İZMİR

Hayır Sayın Cumhurbaşkanı!..

 

Sosyal medya, (bu akşam yayınladığınız mesajda olduğu gibi) “Toplumsal barışı tehdit eder bir hale” gelmedi. Sosyal medya, (yine bu akşam buyurduğunuz gibi) “devletin milli güvenliğini de tehdit eder bir hale” de gelmedi.

Siz her iki kavramı, yani “Toplumsal barış ve devletin milli güvenliğini” kendi şahsi ve siyasi bekanızla özdeşleştirdiğiniz için böyle düşünüyorsunuz. Tipik bir otoriter yönetim tarzının haletiruhiyesi ile bu değerlendirmeyi yapıyorsunuz. Aslında, sosyal medyanın bugünkü haliyle kullanımı, yani insanların fikir ve ifade özgürlüğünün sınırlarını zorlayarak bu mecralarda görüşlerini açıkça duyuruyor ve sizin hoşunuza gitmese de eleştirel paylaşımlar yapmaları, yanlışları görmeleri ve göstermeleri, övüneceğiniz – övüneceğimiz bir şey olmalıdır.

Oysaki siz, Cuma akşamı “Türk Konseyi Medya Forumu” adlı etkinliğin kalıtımcılarına hitaben yolladığınız video mesajda şunları buyurmuşsunuz:

“Günümüzde sosyal medyanın da yaygınlaşmasıyla birlikte tüm insanlıkla beraber biz de sık sık dezenformasyon kampanyalarına maruz kalıyoruz. Yalan ve çarpıtılmış haberler sebebiyle dünyada milyonlarca savunmasız insanın hayatı kararmakta, ciddi travmalar ve dramlar yaşanmaktadır. Hiçbir denetimin veya otokontrolün olmadığı sosyal medya mecraları, bugün hem demokrasiyi hem toplumsal barışı hem de devletlerin milli güvenliğini tehdit eder konuma gelmiştir.”

Bu cümlelerinizde “savunmasız insanların hayatlarının karartılmasından, ciddi travmalar yaratılmasından” filan söz ederek, haliyle kimsenin savunamayacağı mağduriyetlerin arkasına gizlenerek, meselenin asıl muhtevasını gözlerden kaçırmaya da çalışıyorsunuz. Kimse, savunmasız insanlara yönelik saldırıları mazur göremez. Ayrıca kimse, “hiçbir denetim ve otokontrolün olmadığı” bir sosyal medya talebinde de bulunmuyor.

Farklı düşündüğümüz nokta şu:

Siz, “Kendi yandaşlarınızdan ve kendi güç aygıtınızdan gelen saldırıların mağduru olan ve travmalar yaşayan insanları düşünerek” etmiyorsunuz bu lafları. Tam tersine “sizin cenahtan” bunların yapılmasına bir itirazınız yok. Hiç olmadı. Çünkü kendiniz, pekala sözlü ya da (sizi savunanların marifeti ile fiili) saldırıları savunan bir zihniyetle hareket edebilme hakkını kendinizde görebiliyorsunuz. Bunu, iktidarınız süresince yaptığınız hemen her konuşmada görmek mümkün. Benzer otoriter yönetimler hep başvurdukları “Ben her ağzıma geleni, her istediğim insana söyleyeyim. Ama kimse bana, ima yoluyla da olsa, en ufak bir eleştiriye yeltenmesin” anlayışı içinde davranıyorsunuz. Zaten avukatlarınız tarafından, başkaları aleyhinde rekor düzeyde hakaret davaları açılmasının arkasında da bu yok mu?

Yine, bu akşamki demecinizde “Digital Faşizm”den ve onun yıkıcı etkisinden söz ediyorsunuz. Buna örnek olarak da (mealen) “Azerbaycan – Ermenistan çatışmasında uluslararası medyanın, Türkiye – Azerbaycan tezlerinin karşısında bilgi ve tezlerle uluslararası kamuoyunu yanıltmasını” gösteriyorsunuz.

Ama verdiğiniz örnek her ne kadar doğru olsa da, kendiniz iç siyasette “Hakim medya üzerinden, sadece resmi bilgi ve söylemin tartışmasız olarak empoze edilmesini arzulayan” bir medya politikası ile, aynı bu sözünü ettiğiniz “Digital Faşizmin” örnekerini sergilemiyor musunuz?

Sayı olarak (izlenirlik ya da tiraj tartışmalı ama) da olsa önemli bir çoğunluğunu kontrolünüzde tuttuğunuz yandaş medya organlarının, en başta da resmen denetiminizde olan TRT ve Anadolu Ajansı üzerinden kayıtsız koşulsuz bir tek taraflı yayıncılığının başka bir izahı olabilir mi?

Muhalefetin sesini duyurabilecek (muhalif demiyorum) medya organlarının gazetesi ile ajansı ile TV’si, radyosu ve internet siteleri ile, sürekli baskılara maruz kaldıkları, reklam ve ilan ambargosu, RTÜK cezaları ile sürekli kapatma ve susturulma tehdidi altında yayın yaptığı  bir medya ortamının, “Digital Faşizm”den daha başka ve daha yerinde bir tanımı yapılabilir mi?

Sosyal medyada talep ettiğiniz ve yasal bazı düzenleme hazırlıkları içinde olduğunuzu bildiğimiz hazırlıkların da temel muhtevasını bu anlayış oluşturmuyor mu?

Twitter, Facebook, Instagram ve pek çok benzeri ortamlarda, istiyorsunuz ki, aynen TRT ve AA örneğindeki gibi, ya da kontrolünüzdeki yandaş gazete ve TV-Radyo alemindeki gibi, ille de “Devlet propaganda aygıtının” kayıtsız şartsız hakimiyeti olsun. Hoşunuza gitmeyen yani  “Saray”ın onaylamadığı hiçbir şey hiçbir ses duyulmasın. Ya da cezalandırılsın. Kısılsın. Kesilsin.

Bu da bir taleptir. Bu da bir istektir. Ve tabii ki bu da bir tercihtir.

Ama bu tercih, Kuzey Kore, eski Arnavutluk, Saddam’ın Irak’ı, Kaddafi’nin Libya’sı ve hatta Kenan Evren’in 1981-82 Türkiye’si benzeri  rejimlerin de tercihi değil miydi? Yani bu ülkeyi, “Demokrasi Skalası’nda ya da Ligi”nde alt sıralara itecek bir tercihten söz ediyoruz burada.

O yüzden sosyal medya, özgürlükler, düşüncenin ifade edilmesi ve benzeri konulara bu tercihlerin ve bu tercihlerin bir ülkeyi nerelere götürebileceği gibi konuları iyice gözden geçirmeniz ve bu “Digital Faşizm” konusunda farklı görüşleri de dinleyip kulak vermenizi diliyorum.

Bu yazı o tür (saray dışı) bir “alternatif bakış açısının örneği” olarak görüşlerinize sunum örneği olsun.

Size ulaşır mı bilmiyorum…

Ama avukatlarınızın – hukukçularınızın ziyadesi ile ilgisini çekeceğinden ve yukarıda saydığım ve eleştirdiğim bir anlayışla “üzerine atlanacağından” eminim. Siz de emin olun.

Bir gün muhalefete düşerseniz (aslında iyi bir tecrübe olabilir) bu dediklerimi daha iyi anlayacağınızdan da emin olarak, en derin ve en kalbî saygılarımın kabulünü rica ederim.

Enerjide ve Ekonomide Dünyanın Görünümü

EKONOMİ POLİTİK

Prof. Dr. A. Erinç Yeldan
Kadir Has Üniversitesi İİBF Dekanı
erinc.yeldan@khas.edu.tr  22 Ekim 2021

Dünya ekonomisi üzerine iki önemli rapor peş peşe yayınlandı. Önce, Uluslararası Enerji Ajansı Dünya Enerji Görünümü 2021 Raporunu, ardından da IMF Dünya Ekonomik Görünüm Raporunu paylaştı. Her iki rapor da küresel ekonomide özellikle covid pandemisinden kaynaklanan krizin aşılması sürecinde enerji piyasalarındaki ve ekonomik dengelerdeki dönüşümleri irdeliyor.

Her iki raporun da ortak noktası pandemi sonrasında şekillenecek “yeni normal” olmasına rağmen, özellikle iklim krizi ile mücadele vurgusu ön plana çıkmış durumda. Yaklaşan 26. Taraflar Glasgow Toplantısı ve peş peşe sıralanan net sıfır emisyon hedeflerine dayalı enerji dönüşümlerinin tasarımları, her iki raporda da önemli yer bulmuş.

İklim krizi
artık iklim değişikliği aşamasını geçmiş ve yerküremizde gerçek bir yaşam tehdidine dönüşmüş durumda. Tehdit sadece deniz seviyesinin yükselmesi, covid benzeri yepyeni bakterilerin ve mikropların üremesi ve ısı stresine bağlı işgücü kayıplarının artmasından ibaret değil, dünyamızda yaşamın topyekun sona ereceğinin sinyallerini vermekte. Bu konunun ciddiyeti üzerine hala ikna olmamış olanlar için bakınız.
***
Yazının süreği (devamı) için lütfen tıklayınız..

https://yeldane.files.wordpress.com/2021/10/yeldan786_20ekim2021_imf_eia_gorunum.pdf

Diğer EKONOMİ POLİTİK yazılarım için tıklayınız.

Bilgi ve ilginize sunarız.

Sevgi ve saygı ile. 21 Ekim 2021, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
ADD Genel Merkez Bilim Kurulu Üyesi

Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik    twitter : @profsaltik

HALİL ÇİVİ ŞİİRİ : DÖRT ZALİM TUTKU

ŞİİR KÖŞESİ…

Prof. Dr. Halil Çivi / İMZA...Prof. Dr. Halil Çivi
İnönü Üniv. İİBF Eski Dekanı

DÖRT ZALİM TUTKU

Aklın rotasını bozar,
Cebir, şiddet, kin ve nefret.
Adalete mezar kazar,
Cebir, şiddet, kin ve nefret.
Xxx
Düşmanlık tohumu eker,
Ahlak çanına ot tıkar,
Katil eder, ocak yıkar,
Cebir, şiddet, kin ve nefret.
Xxx
Vicdan bağını kurutur,
İnanç bağını çürütür,
Sevgi bağını eritir,
Cebir, şiddet, kin ve nefret.
Xxx
İnsanlığı çöpe atar,
Öç için pusuya yatar,
Yaşamına zehir katar,
Cebir, şiddet, kin ve nefret.
Xxx
Düşmanlığın mayasıdır,
Zalimliğin foyasıdır,
Cehaletin en hasıdır,
Cebir, şiddet, kin ve nefret.
Xxx
Kanunsuz işlere dalar,
Elinizi kana bular,
Yüreklere ateş salar,
Cebir, şiddet, kin ve nefret.
Xxx
Merhameti çöpe atar,
Acılara acı katar,
Zorbalığa çanak tutar,
Cebir, şiddet, kin ve nefret.
Xxx
Demokrasi düşmanıdır,
İnsanın hayvan yanıdır,
Çeteliğin vicdanıdır,
Cebir, şiddet, kin ve nefret.
Xxx
Zalimlerin silahıdır,
Dinbazların külâhıdır,
Kötülüğün en şahıdır,
Cebir, şiddet, kin ve nefret.
Xxx
Halil Çivi doğruyu seç,
Yüreğini sevgiye aç,
Bu dört zalim tutkudan geç,
Cebir, şiddet, kin ve nefret.

Prof. Dr. Halil Çivi
20.10.2021
Doğanbey / Seferihisar / İZMİR

ÇARŞAMBA İĞNELERİ – 20 Ekim 2021

Türk Vatandaşı Naci BEŞTEPE

PARALEL

AKP Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın oğlu Bilal Erdoğan’ın kurucuları arasında yer aldığı, Türkiye Gençlik Vakfı (TÜGVA) üzerinden ordu, emniyet ve diğer kamu kurumlarına yüzlerce kişiyi yerleştirdiği, bu kişilerle ilgili sicil listeleri tuttuğu iddiası gündemde.

Gitti paralel (kısmen), geldi paraleller…

ÇATI

Prof. Dr. Esergül Balcı, ‘FETÖ’den boşalan devlet kadrolarına TÜGVA üzerinden diğer tarikatların adamları yerleştirildi. TÜGVA bütün bu tarikat yapılarının çatı örgütü diyebiliriz’ dedi.

Başarısını kıskanmış…

SIFIRLAMA

Mahdum Bilal, TÜGVA ile yaptığı açıklamalarda ahirete inanmayanlar için, ”Biz hesaba çekileceğimizi düşünüyoruz. Bu dünyada varsa günahımız, onun da karşılığını öbür tarafta göreceğimizi düşünüyoruz.”

Sıfırlamaları nasıl açıklar acaba, orada yalan söyleyebilir mi?..

SABETAY

Yeni Akit yazarı Vehbi Kara, Atatürk’ün iyi bir kurmay olmadığı halde Sabetayistliği nedeniyle yükseldiğini, Selanik ve İzmir’in Sabetayistlerin merkezi olduğunu yazdı.

  1. Atatürk’ün şeceresi belli, şüphemiz yok. Vehbi de biraz okuyup araştırmalı.
  2. Atatürk Sabetay olmuş olsa bile bu ülke ve millet için yaptıklarıyla tarihteki ve gönlümüzdeki yeri değişmez.
  3. Vehbi gibiler fesatlıktan başak bir şey üretemedikleri için çöplüğümüzde yerleri her zaman hazırdır…

YILMAZ

SBK Holding sahibi Sezgin Baran Korkmaz’ın banka hesaplarındaki blokeyi kaldırdıktan 10 gün sonra Adalet Bakan Yardımcısı olan Hasan Yılmaz, Whatsapp’ta bir vatandaşın hakimlik sınavı ile ilgili bilgilerini paylaşmış.

Hasan yılmaz!…

ÇATLIYORLAR

Türkiye 2016-2019 yılları arasında yaklaşık 300 milyar dolar servetin (milli gelirin yaklaşık yarısı) yurt dışına çıkarılışı ile dünyada birinci.

Almanya, ABD, Fransa, İngiltere’nin yerinde ol, gel kıskançlıktan çatlama!..

İNADINA

Kocaeli Büyükşehir Belediye Başkanı Tahir Büyükakın, Pembe Köşk’ün Ensar Vakfı’na tahsis edilme töreninde, İBŞB’nin TÜGVA-ENSAR gibi vakıflardan geri aldığı her tesise karşılık iki tane vereceklerini açıkladı.

Babalarının malı değil mi istediklerine verirler!..

HIZ

AKP Grup Başkanvekili Cahit Özkan, başkanlık sistemi sayesinde nasıl hızlı karar alındığını, ‘Milyonlarca yılda oluşmuş doğal gazın bu dönem içinde keşfedilerek milletimizin hizmetine sunulması…’ sözleriyle örnekledi. Eleştirilerden sonra “keşif” yerine “bulma” demesi gerektiğini söyledi.

Bu adamı bu hızla Köşk de kesmez uçarak kaybolur…

KARDEŞİNİZ

Tek adam sistemine geçerken ne demişti?

  • Verin bu kardeşinize yetkiyi; faizle, şunla bunla nasıl uğraşılır göreceksiniz!

Kardeşiniz uzmanlık alanı için ne demişti?

  • Ya ben ekonomistim! Bunların kafası çalışmaz.

. Dolar o günden bu güne neredeen nereye? 3.6’dan 9.3TL.ye

. Benzin neredeen nereye? 4.5’dan 8.04 TL.ye.

. Doğalgaz neredeen nereye? %97 zamlandı.

. Çeyrek Altın neredeen nereye? 231TL’den 864 TL’ye.

. Elektrik neredeen nereye? %66 zamlandı.

. Kişi başına düşen milli gelir neredeen nereye? 2013’te 12.582 $, 2020’de 8547 $, azalma
%32!

. Ekonomik büyüklükte neredeen nereye? 1990’dan beri ilk 20’de, 2017’de 18., bu yıl G20’nin dışına düşüyor.

. Sefalet liginde neredeen nereye? Dünyada 156 ülke içinde baştan 21., Avrupa’da 1.

. Hukukun üstünlüğü alanında neredeen nereye? 139 ülke arasında bir yıl önce 107. iken 117.liğe

. İşsizlik neredeen nereye? %10.9’dan %18’e.

. ÜFE neredeen nereye? %10.5’ten %25’e.

. Son dokuz ayda faiz yükü bütçeye 142 milyardan fazla yük getirdi.

Sayılacak, yazılacak o kadar (AS: denli) çok kalem var ki… Örneğin devlet malı ve parasının israfı var ki yürekler acısı. İtibar aldı götürüyor.

Kardeşinize yetki vermeye devam, becerecek

KİTAP

Balıkesir Şehir Hastanesi’nin inşaatı başladıktan 134 gün sonra ihalenin Akfen Firması’na verildiği açıklandı.

Kitaplarına uydururlar…

BEREKET

AKP’li Ahmet Hamdi Çamlı, akaryakıt pahalanmadan almak isteyenlerin oluşturduğu kuyruk için , “Bereket yoğunluğu” dedi.

RTE’nin ekonomi danışmanlığına yakışır…

TÜKENİŞ

AKP’linin biri zamların mini mini olduğunu söylerken bir diğeri Hadis’i kaynak göstererek yarı aç yaşamayı öneriyor.

Bitmişler…

AĞIZ

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, devlet memurları ve bürokratlara kanunsuzluklara alet olmaları halinde hesap soracağını vurguladı.

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Kılıçdaroğlu’na cevaben (AS: yanıtla), “Beceriksizliğini ve yetersizliğini sarhoş narasıyla kapatmaya çalışan Kılıçdaroğlu, ‘Heyyt!’ demiş. Çok korktuk (!) Hesabı yol arkadaşların PKK’nın siyasi taşeronuna mı yoksa FETÖ’ye mi sordurursun. Milletimiz senin ‘ne’ olduğunu, çok iyi biliyor Kılıçdaroğlu…” ifadelerini kullandı.

T.C. Devleti’nin bir Bakanının ağzından çıkacak sözler değil bunlar…

TÜGVA

Yeni Şafak yazarı AKP’li Metiner, TÜGVA’nin torpil listeleri ile ilgili, “Bu milletin değerlerine bağlı, gencecik insanlarının devlet kadrolarında yer alması için referans olmak, biz bu insanı tanıyoruz, ülkesine dinine inancına milletine mukaddesatına bağlıdır demenin ne mahsuru var?” ifadelerini kullandı.

Önermekte mahsur yok.

Liyakatli kimselerin önüne geçer, her yerde hep onlara öncelik tanınırsa çok mahsur var…

YANLIŞ

Kahramanmaraş Ekinözü’nün AKP’li Belediyesi, üç yıl önce işe aldığı bir çalışanını, belediyedeki yolsuzlukları savcılığa anlatması üzerine “Biz seni sehven işe almışız” diyerek kovmuş.

Böyle bir adamı AKP’li bir belediyenin işe alması hakikaten (AS: gerçekten) yanlış!…

AKP’Lİ

Güneydoğu Gazisi Erhan Kaleli, Jandarma’daki sözlü mülakatlarda ‘AKP’den gelenlere’ tam puan verildiğini açıkladı.

Nerede verilmiyor?..

SORUYORUM                                    :

  1. 128 milyar dolar nerede?
  2. Bakan Ruhsar Pekcan ve diğer bakanların/yakınlarının devlete mal satmasının (hem de bozuk ve fahiş fiyatla)soruşturulması neden engelleniyor?
  3. Sedat Peker’in suçlamaları kamuoyunda karşılık bulmasına karşın niçin araştırılmıyor? Suçlanalar niçin kendini savunmuyor? Cumhurbaşkanlığı niçin sessiz kalıyor?
  4. Orman yangınlarına karşı gerekli önlemleri almayarak yurdumuzun cayır cayır yanmasına, uygunsuz imara izin vererek sel felaketine sebep olanlar ne zaman hesap verecek?
  5. Yurt dışına para aktararak vergi kaçıranlardan hesap sorulmayacak mı?

 

 

 

 

 

 

TÜSİAD’dan Merkez Bankası, TL’nin değer kaybı ve laiklik mesajları

Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği (TÜSİAD) Yüksek İstişare Konseyi Başkanı Tuncay Özilhan, “Başta Merkez Bankası olmak üzere düzenleyici kurumların bağımsızlığı tartışma dışı olmalı” dedi. TÜSİAD Başkanı Simone Kaslowski ise, Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çıkışına tepki gösterdi.

https://tusiad.org/tr/basin-bultenleri/item/10853-tusi-ad-yuksek-i-stisare-konseyi-toplantisi-i-stanbul-da-gerceklestirildi  19.10.21

TÜSİAD'dan Merkez Bankası, TL'nin değer kaybı ve laiklik mesajları

  • “Başta Merkez Bankası olmak üzere düzenleyici kurumların bağımsızlığı tartışma dışı olmalı. Gelir dağılımı bozukluklarını da gidermek istiyoruz. Faiz ve enflasyonun yanı sıra emisyonları da azaltmak istiyoruz. Hak ve özgürlük alanlarının genişletilmesine de ihtiyaç duyuyoruz” diye dikkat çekti. Konuşmasının başında,

“Bu gün Türkiye’nin geleceğine baktığımda, dünyadaki jeopolitik risklerin, sosyo-kültürel gerilimlerin, iklim değişiminin etkilerinin ve bereketsiz ve dengesiz ekonomik büyümenin mahşerin dört atlısı olarak üzerimize geldiğini görüyorum.”

diyen Özilhan,
  • “Karşı karşıya olunan tehditler dikkate alındığında, büyümenin sadece hızlı değil, aynı zamanda istihdam yaratan, yeşil ve adil bir büyüme olması gerektiği ortaya çıkıyor.”
ifadelerini kullandı.
detayKulis: MB’deki görevden almalar ardından Lütfi Elvan ‘istifa’ etmek istedi

Özilhan, iktidarın politikalarına yönelik doğrudan işaret etmeden eleştirilerde de bulundu:

Cari açık ve bütçe açığına beceri açığı, bilgi açığı, liyakatlı kadro açığı ve yönetişim açığı da ekleniyor.

  • Düşen sadece TL’nin değeri değil, su rezervlerimiz, birbirimize güvenimiz, ihracatımızda yüksek teknolojili ürünlerin payı, mutluluk ve huzurumuz da geriliyor.
  • Sadece makroekonomik dengesizlikleri değil, bölgesel kalkınma farklılıklarını ve gelir dağılımı bozukluklarını da gidermek istiyoruz.
  • Faiz ve enflasyonun yanı sıra emisyonları, hava, su ve toprak kirliliğini de azaltmak gerekiyor.
  • Üretimin, tüketimin, yatırımların artmasına ihtiyaç duyduğumuz kadar, hak ve özgürlük alanlarının genişlemesine de ihtiyaç duyuyoruz.”

LAİKLİK VURGUSU

Konuşmasında laiklik vurgusu da yapan Özilhan, “Birlik ve beraberlik içinde sorunlarımızı aşarak gelişmiş, adil, saygın ve çevreci bir Türkiye inşa etmemizi sağlayacak kurumlar arasında özellikle laikliğe ve demokrasiye vurgu yapmak istiyorum.

100 yıl önce cumhuriyetimizin kurucusu Atatürk ve arkadaşlarının modern dünyanın üyesi olmak doğrultusunda atmış oldukları geri dönülemez kararlı adımda en önemli ilke laikliktir” dedi.

Özilhan, şöyle devam etti: “100 yıl boyunca ayakta dimdik durmamızı sağlayan bu ilke önümüzdeki 100 yıl içinde de özlemlerimizi gerçekleştirmemizin en büyük teminatı olacaktır.

Kurumlar başlığı altında şu üç öneriyi çok önemsiyorum.

1. Hukukun üstünlüğü ve yargı bağımsızlığının sağlanması çerçevesinde devletin tüm işlemlerinde hukukla bağlı olması ve etkin hak arama özgürlüğünün güvence altında olması.

2. Çoğulcu ve katılımcı demokrasinin güçlendirilmesi; bütün vatandaşlar için tüm hak ve özgürlük alanlarının Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi standartlarında geliştirilmesi, siyasette ötekileştirme, ayrımcılık ve nefret söylemleri ile mücadele edilmesi.

3. Kuvvetler ayrılığını güçlendirmek için denge ve denetleme mekanizmalarıyla yargısal denetimin güçlendirilmesi, şeffaf, hesap verebilir, daha az merkeziyetçi ve etkin bir kamu yönetimi anlayışının yerleşik hale getirilmesi

Bu adımları atabilmek, geleceği hep beraber inşa edebilmenin temelini oluşturacaktır.”

Ben bilmem bir tek Saray bilir

KASLOWSKİ’DEN İSTANBUL SÖZLEŞMESİ TEPKİSİ

TÜSİAD Başkanı Simone Kaslowski’nin konuşmasında öne çıkanlar ise şöyle:

“Böyle bir ortamda ülkemizin geleceğinin yeni bir anlayışla inşa edilmesi, yeni bir hikaye yazılması ihtiyacı olduğunu dile getirdik. Yaklaşık iki yıl yürütülen yoğun çalışma kapsamında, Türkiye’nin ve TÜSİAD’ın geçmiş birikimlerinden yararlanıldı. Kapsamlı analizler ve öneriler içeren bu rapor, güncel siyasi tartışmalar veya konjonktürel unsurlara değil, ilkelere dayanan, uzun vadeli bir perspektif ile hazırlandı.

LAİKLİK VURGUSU

Tam 10 gün sonra Cumhuriyetimizin kuruluşunun 98. yıl dönümünü kutlayacağız. Yüzüncü yıla da sadece iki sene kaldı. Bu toplantıda, geleceğe ışık tutmaya çalışacak olsak da geçen 98 yılın anlamı üzerine de bazı görüşlerimi de sizinle paylaşmak istiyorum. Zira geçmişlerinden ders alamayan, hatalarını, eksiklerini görmezden gelen ya da ellerindeki değerli unsurların kıymetini bilmeyen toplumlar ileriye dönük sıçramalarını asla gerçekleştiremezler. Cumhuriyeti kuran kadrolar, yıkılan bir imparatorluğun yarattığı travmayı aşıp, yerine o günün ileri ülkelerinin eşiti olacak bir ulus-devlet koyma projesine giriştiler. 10 yıldan uzun süren savaşların yıkımına uğramış, felaketler yaşamış Anadolu’dan yeni bir ulus yaratmaya çalıştılar. Bunu gerçekleştirirken kendilerine rehber olarak aydınlanma çağının ilkelerini aldılar. Bunların en önemlilerinden birisi ve son tahlilde Cumhuriyet rejiminin harcını oluşturan, bugün de demokratik bir rejimin ve barış içinde bir toplumsal yaşamın olmazsa olmaz koşulu sayılması gereken ilke, laiklik idi. Laiklik din ve vicdan özgürlüğünün güvencesidir. Laiklik ilkesini özümsememiş bir toplumda eşit vatandaşlık kavramının ve bilincinin yerleşmesi çok zordur. Hatta imkansızdır. Vatandaşlık bilincinin olmadığı yerde ise modern ve demokratik bir toplumu kurmak, korumak güçleşir.

  • Modern ve demokratik bir toplumun yapı taşlarından birisi de kadınların her alanda var olmasıdır. Kadınların toplumsal hayata katılmaları, tüm beceri ve enerjileriyle toplumun ilerlemesine ve değerlerini oluşturmaya katkıda bulunmaları ise ancak laik bir ortamda gerçekleşebilir.

1999 sonunda Türkiye’nin Avrupa Birliği adaylığı kabul edildi. Bunu takip eden 2000-2007 yılları arasında Türkiye’de yasal ve anayasal reformların yapıldığı çok olumlu bir dönem yaşandı. Bu dönemde anayasadan ceza hukukuna, dernekler hukukundan medeni hukuka birçok alanda kanunlar çıkartılarak, AB normlarını kısmen veya tamamen karşılayan bir dizi reform hayata geçirildi. Hak ve özgürlük alanları genişledi, yargı bağımsızlığı, bireysel haklar, devlet-toplum ilişkileri ve hukukun üstünlüğü alanlarında çok önemli kazanımlar elde edildi. Türkiye’de o dönemde toplumsal enerji kabarmış, geleceğe güvenle bakmamızı sağlayan güçlü bir iyimserlik dalgası ülkenin her yanına yayılmıştı. Bu dönemin, son 50 yılda en olumlu ekonomik gelişmenin yaşandığı dönem olması bir tesadüf değildi. Tüm bu gelişmelerin sonucuydu. Ne var ki 13 yıl sonra kişi başına gelirimiz 2007 seviyesinin dahi altına düştü. Çalışabilen nüfusumuzun iş gücüne katılım oranı ancak %50-55 civarında takılı kalıyor. Bugün iş gücü piyasasında, en geniş tanımlı işsizlik oranımız %22 gibi oldukça yüksek bir seviyede, Dünya Adalet Projesi hukukun üstünlüğü endeksinde 139 ülke içinde 117’nci sıradayız. Bu tabloya baktığımızda bizim yeni bir kalkınma anlayışına duyduğumuz ihtiyaç çok açıktır.

Toplum olarak büyük bir çoraklaşma tehdidi de yaşıyoruz. Denizlerimiz ve akarsularımız kirleniyor, göllerimiz kuruyor. Katliam boyutlarında bir ağaç kesimine maruz kalan ormanlarımız, son yıllarda sayısı artan ve engellenemeyen yangınların da etkisiyle yok oluyor. Meclisimizde onaylanmasından büyük memnuniyet duyduğumuz Paris Antlaşması kriterlerine (AS: ölçütlerine) bir an önce uyum sağlamalıyız. Yoksa çölleşme ve diğer çevresel tehditler ile baş edemeyiz.

GENÇLER İSTİKBALİ BAŞKA ÜLKELERDE ARIYOR

Çoraklaşmanın her anlamda vahim sonuçlarını yaşıyoruz. En becerikli, eğitimli, yetenekli, hayalleri olan gençlerimiz, gözbebeklerimiz istikbali başka ülkelerde arıyor. Ülkemiz 1960’lardan beri göç veriyor. Ancak bugünkü göç yeni ve daha önce benzerini görmediğimiz, bizi kemiren bir göç. Genç işsizliği, özgürlük alanlarının daralması, güzel bir hayat kurabilme olanaklarının azalması da bu yeni nesil göçün hızlanmasına yol açıyor.

  • Doktorlarımız, yazılımcılarımız, girişimcilerimiz, yaratıcı beyinlerimiz, geleceklerini başka yerlerde kurmak üzere ülkemizi terk ediyor.

Bu durumu durduramaz ve tersine çeviremezsek ülkemiz insan kaynağı açısından da çoraklaşacak. Yeni bir anlayışla geleceğimizi inşa etmek, bizi bu olumsuz girdaptan da çıkartacaktır.

Raporda dile getirilen, dikkat çekilen adımlar atılmazsa ülkemizin gelişmişlik düzeyinin ve refahının dünya klasmanında gerilerde kalması kaçınılmazdır. Yeni Bir Anlayışla Geleceği İnşa, bu nedenle yalnızca milli gelir, kişi başına gelir, istihdam rakamlarıyla ilgilenen, kalkınmanın, refahın yalnızca maddi/parasal yönünü öne çıkaran bir rapor değil. Çalışma, ortak bir gayeye sahip, enerjisini, kendisiyle kavga etmeden bu yöne akıtabilen bir toplum haline gelebilmemizin çerçevesini belirliyor.

TÜSİAD olarak kuruluşumuzun 50. yılında, içinde bulunduğumuz koşulların nedenleri ne olursa olsun, ülke olarak birikimlerimizin bizi ekonomik ve toplumsal olarak çok daha iyi seviyelere (AS: düzeylere) getirebileceğine inanıyoruz. Ortak geleceğimizi, kimseyi geride bırakmadan inşa etmek için toplumsal dayanışmaya ve işbirliğine ihtiyacımız var.”

Sevgi ve saygı ile. 20 Ekim 2021, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik    twitter : @profsaltik     

AİHM, ‘cumhurbaşkanına hakaret’ davasında Türkiye’yi mahkum etti: Madde değişmeli

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Vedat Şorli’nin Cumhurbaşkanı’na hakaret”ten mahkum edilmesini ifade özgürlüğünün ihlali saydı. Mahkeme, ilgili kararında ‘cumhurbaşkanına hakaret’i düzenlenen TCK 299. maddenin değiştirilmesini talep istedi.

https://www.birgun.net/haber/aihm-cumhurbaskanina-hakaret-davasinda-turkiye-yi-mahkum-etti-madde-degismeli-362659 20.10.21

AİHM, ‘cumhurbaşkanına hakaret’ davasında Türkiye’yi mahkum etti: Madde değişmeli

Bianet’ten Hikmet Adal’ın haberine göre, Cumhurbaşkanına hakareti düzenleyen TCK 299’un ne Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’yle ne de ifade özgürlüğüyle bağdaşamayacağını belirten AİHM “Devlet, Cumhurbaşkanı’nın itibarını (AS: saygınlığını) savunmayı amaçladığında ona özel bir koruma ayrıcalığı geliştiremez” dedi.

TCK 299’un, kamu yararı olan meseleleri gündeme getirmede birey üzerinde caydırıcı etki yapabileceğine vurgu yaptı. Karar ilk ve emsal olması açısından önem taşıyor.

Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin 2004’teki “Siyasi şahsiyetler ile kamu görevlilerinin itibarı” başlıklı tavsiye kararını hatırlatan AİHM, bildirgedeki şu maddelere atıf yaptı:

“…Bazı ulusal hukuk sistemlerinin, siyasi şahsiyetlere veya yetkililere, medyada kendileri ile ilgili bilgi ve görüşlerin yayılmasına karşı, Sözleşme’nin 10. maddesi ile güvence altına alınan ifade özgürlüğü ve bilgi edinme hakkı ile bağdaşmayan yasal ayrıcalıklar tanıdığının bilincinde olarak;

“Devlet, hükümet veya herhangi bir yürütme, yasama, yargı organı, medyada eleştiri konusu olabilir. Hakim konumları nedeniyle bu kurumlar, karalayıcı veya aşağılayıcı ifadelere karşı ceza hukuku tarafından korunmamalıdır. Koruma, her durumda eleştiri özgürlüğünü kısıtlamak için kullanılabileceğinden kaçınarak çok kısıtlayıcı bir şekilde uygulanmalıdır.

“Politikacılar, itibarlarının ve diğer haklarının korunmasından, diğer kişilerden daha fazla yararlanmamalıdır ve bu nedenle medya, siyasi kişileri eleştirdiğinde medyaya karşı iç hukukta daha ağır yaptırımlar uygulanmamalıdır. Bu ilke memurlar için de geçerlidir. Derogasyonlara, yalnızca yetkililerin görevlerini gerektiği gibi yerine getirebilmeleri için kesinlikle gerekli olduğu durumlarda izin verilmelidir.

“Politikacılar ve memurlar, yalnızca medya tarafından haklarının ihlal edilmesi durumunda bireylere sunulan yasal yollara erişebilmelidir. (…) Medya tarafından iftira veya hakaret, özellikle diğer temel haklar ciddi şekilde ihlal edilmişse, başkalarının haklarının veya itibarının ihlalinin ciddiyeti açısından bu ceza gerekli ve orantılı olmadıkça hapis cezasına yol açmamalıdır.”

AVRUPA KONSEYİ VE VENEDİK KOMİSYONU KARARLARI

Avrupa Konseyi’ne üye birçok devletin hakaret için hapis cezasını kaldırdığını dile getiren AİHM, Azerbaycan ve Türkiye gibi devletlerin buna devam ettiğini belirterek, Parlamenterler Meclisi’nin bundan endişe duyduğunu karara işledi.

Parlamenterler Meclisi’nin hakaret nedeniyle verilen hapis cezalarının daha fazla gecikmeden kaldırılmasını istediğini hatırlattı.

AİHM aynı şekilde Avrupa Konseyi’nin anayasal konulardaki uzman organı olan Venedik Komisyonu’nun 2016’da TCK’nın 216, 299, 301 ve 314’üncü maddelerinin mevcut hali (AS: varolan biçimi) ve pratikte uygulanışının Avrupa normları ile bağdaşmadığına dair (AS: ilişkin) görüşüne de yer verdi.

TÜRKİYE MAHKUM OLDU

Atıfların ardından kararını açıklayan mahkeme Vedat Şorli’nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nce kayıt altına alınan ‘ifade özgürlüğü’nün Türkiye tarafından ihlal edildiğine hükmetti.

Mahkeme, Türkiye’yi Şorli’ye 7500 Euro tazminat (AS: giderim) ödemeye mahkum etti.

Ayrıca mahkeme Türkiye’den TCK 299’un AİHM içtihatlarıyla uyumlu hale getirilmesini de istedi.

Sevgi ve saygı ile. 20 Ekim 2021, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik    twitter : @profsaltik